24 Haziran 2015 Çarşamba
TEVBENİN TANIMI, GEREKLİLİĞİ VE UNSURLARI
.
A- TEVBENİN TANIMI
1. Dilde Tevbe:
Tevbe, Arapça bir kelime olup, tâbe-yetûbû maddesinden mastardır. Allah'a dönüş ve yöneliş anlamına gelmektedir. Bu kelime daha çok, masiyetten Allah'a dönme anlamıyla meşhur olmuştur.1 Tâbe fiili, günahından Allah'a dönen kul hakkında "Ha" harfi cerri ile kullanılmaktadır. Aynı fiil "alâ" harfi cerri ile, Allah'ın günahkâr kullarının tevbesini kabul etmesi anlamına gelmektedir.2
Tevbe eden kul tâib adını alırken, Allah hakkında kullarının tevbesini fazl-ı keremi ile kabul eden anlamında bir vasıf olarak, tevvâb sıfatı kullanılmaktadır.3
2. Terim Olarak Tevbe:
İslâm âlimleri, tevbenin tanımını çok değişik şekillerde yapmışlardır. Özellikle mutasavvıflar, bulundukları makamlara göre tevbeyi tanımladıklarından, çok farklı tevbe tarifi ortaya çıkmıştır. Biz burada, birkaç tevbe tanımı vermekle yetinmek istiyoruz.
Tevbe; geçmiş hataların verdiği iç sancısıdır.4
Tevbe; kötü huyları iyi huylara değiştirmektir.3
Tevbe; Allah'a muhalefetten dönmek, kişinin zimmetinde oluşmuş, başkalarının haklarından edaya güç yetirdiğini sahiplerine ödemektir.6
Tevbe; günahı çirkinliği için terketmek, yapılan fiile pişman olmak, onu tekrarlamamaya azmetmek ve mağdura hakkını vermektir.7
Tevbe; Allah'ın gerekli kıldığı fiillere sarılmak ve kerih gördüklerinden kaçınmaktır.8
Tevbe; mü'min varlığın inhilâl ve çözülmesinden sonra, Yaratıcı'nın huzurunda, yeniden bir inşa ve bina olunmadır. Günahtan sonra, Allah ile yeniden uzlaşma da diyebileceğimiz bu hareket, bir tazeleniş, bir filizleniştir.9
Tevbeyi, daha şümullü bir tarifle şöyle tanımlayabiliriz: Tevbe; yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati, Allah yönünden, affedip bağışlamak, kul yönünden, yaptığının kabahat veya günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah'a dönmek, yani O'nun emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak suretiyle, Allah'a sığınarak, O'ndan affetmesini, bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O'na yalvarmak demektir.10
B. TEVBENİN GEREKLİLİĞİ VE KABULÜ
1. Tevbenin Her Fert İçin Gerekli Olduğu:
İnsan, beşer fıtratında yaratılmıştır. Günah işlemek, belki de insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. İnsan, günahtan tamamen uzak kalamayacağına göre, tevbeden de uzak duramayacaktır.
Hiç günah işlememek, insanlar için bir fazilet değildir. Asıl fazilet, kişinin yaptığı günahtan pişmanlık duyarak tevbe edebilmesidir. Nitekim Hadîste; "Bütün ademoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlısı ise tevbe edenlerdir"11 buyurulmuştur.
İslâm fıtrat dinidir. Günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılan insanın, günah işleyeceği kabul edilmiş ve bundan kurtulma ve etkisini azaltma yollarına dikkat çekilmiştir. İnsan fıtratını en güzel şekilde belirten bir hadîste; "Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyen, peşinden tevbe eden kullar yaratırdı"12 buyurulmuştur.
Tevbe, her fert için, vakit geçirmeden, yapılması gereken bir farzdır.13 İslâm âlimleri, tevbenin herkes için farz olduğunda icma etmişlerdir.14
Yüce Allah; "Ey iman edenler, toptan Allah'a tevbe ediniz ki, kurtulasınız" (24,Nur:31); "Gerçek bir tevbe ile Allah'a dönün "(66,Tahrim:8) buyurmuştur.
Hz. Peygamber de; "Ey insanlar, Allah'a tevbe ediniz"15 şeklinde ümmetini tevbeye çağırmış ve kendisi de, bu hususta ümmetine örnek olmuştur.
Resulullah (sas) her gün 7016 veya 10017 defa Allah'a tevbe-i istiğfar ettiğini belirtmiştir. Bu ifadeler, Hz. Peygamberin bile, tevbeden müstağnî kalmadığını ve ümmetine tevbe dersi verdiğini göstermektedir. Zira o masum da olsa, Kendisinin de ifade ettiği gibi,18 kalbe gelen bir kısım şeylerden müstağni kalamamakta ve onlar için tevbe etmiş bulunmaktadır.19
İnsan büyük günahlardan uzaklaşsa, küçüklerinden kaçamamış olabilir. Onlardan kaçınsa, kalbi ile bazı günahlar işlenebilir. Onlardan da kaçınsa, günah işleme düşüncesi veya gaflet bir an kendisini meşgul edebilir.20 Hulâsa insan, günahtan tamamen soyutlanamayacağı21 için, tevbeye de ihtiyacı bitmeyecektir.
Nitekim Gazzâlî (0.505/ 1111), tevbenin gerekliliği hakkında Hz. Âdem'i örnek vererek şöyle istidlalde bulunmaktadır: "İnsanoğlunun babası bile tevbeden müstağni kalamamıştır. Babanın yaratılışına uymayan ve babanın güç yetiremeyeceği şeye, çocukları hiç güç yetiremez."22
Tevbenin gerekliliğine bir başka aklî delil de, kalbin heva ve masiyetlerle paslanması görüşüne dayanmaktadır. Kalp aynasını bu paslardan korumak için herkese tevbe gereklidir.23 "Tevbe etmemek, Rabbi, O'nun hukukunu ve nefsin kusurunu bilmemekten kaynaklanır. Bu sebepler, en büyük zâlim (haksız), Rabbına tevbe etmeyen kuldur."24
2. Tevbenin Kabûlü:
Bütün insanların günah işleyebileceğini, ancak faziletin ve hayrın tevbede olduğunu25 biliyoruz. Yüce Allah, kendisini kullarına tanıtırken, tevbeleri kabul edici özelliğini şöyle belirtmiştir: "O kulların tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir"(42,Şûrâ:25); "..günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden.. Allah'tandır.." (40,Mümin:3).
Diğer taraftan Allah, tüm kullarının kurtuluşları için tevbe etmeleri şartını koşarak; "Ey mü'minler, hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz" (24,Nur:31; 66,Tahrim:8) buyurmuştur.
Ayrıca Yüce Allah'ın tevbe edenleri methetmesi(9,Tevbe:112) ve tevbe kapısını çalan kullarını sevdiğini ifade etmesi (2,Bakara:222) tevbelerin kabul edileceğinin birer delilidir.
Allah biz kullarını, cehennem azabından önce, tevbelerimizle, günahlarımızın kirlerinden temizlemek istemektedir. İnsanlar yaptıkları tevbelerle hem günahlarından temizlenmiş olacaklar, hem de Allah'ın sevgisini kazanacaklardır.25
Hz. Peygamber, kullarının tevbesi karşısında Allah'ın ne kadar sevineceğini şöyle bir örnekle anlatmaktadır: "Allah'ın kulunun tevbesine sevinmesi şuna benzer: Bir insan azığını, su tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihayet çorak bir yere vardığında, uykusu gelmiş, inerek bir ağaç altında istirahat etmiştir. Kalktığında, devesinin kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu aradığı hâlde bulamamış ve yorgun bir vaziyette, altında dinlendiği ağacın gölgesi altına gelip, devesinden ümit kestiği hâlde, yanı üzerine yatmıştır. Böyle ümitsiz hâlde iken, birdenbire devesinin yanında durduğunu görüp de yularından yapışıp, son derece sevinmesinden dolayı şaşırarak; 'Ey Allah, sen benim kulumsun, ben senin Rabbinim' dediği andaki sevincinden daha fazladır."
Bir diğer hadîste de; "Allah gündüz günah işleyenin tevbe etmesi için geceleyin, gece günah işleyenin tevbesi için gündüzleri elini açar (tevbesini bekler). Tâ ki güneş batıdan doğuncaya kadar Allah'ın bu hareketi devam eder."28 buyurulmaktadır.
Şartlarında eşiklik olmadan yapılmış ve ancak kabul edilmemiş bir tevbenin gösterilmesi herhalde mümkün değildir.
Maalesef, konuyu iyice araştırmamış birçok din görevlisinin, bazı gün ve gecelerde, Allah adına tasarrufa yeltenerek, bir kısım günahkâr Müslümanları tevbe kapısından kovduklarına şahit olmaktayız. Halbuki, hiçbir günahkâra tevbe kapısı kapatılmamıştır.
Ehl-i Sünnet29 ve İmamiyye'ye30 göre; Allah kullarının tevbesini kabul edeceğini vâdetmişse de, tevbeleri kabul etmek mecburiyetinde değildir. Mu'tezile ise, tevbeleri kabul etmenin, Allah hakkında vacip olduğu görüşündedir.31
Gazzâlî,32 sahih tevbenin kabul edileceğinde şüphe edilmemesini belirtmektedir. O, tevbenin kabul edilmesini, tevbenin zorunlu bir sonucu olarak görmesiyle, sanki, Mu'tezile'nin görüşüne yaklaşmaktadır. Ona göre, kirli elbisesini sabunla yıkayan kişinin, elbisesi temizlendiği ve bunda şahsın kuşkusu kalmadığı gibi, tevbe ile de ferdin günah kirleri kuşkusuz gitmiş olmaktadır.
C. TEVBENİN UNSURLARI
Bu kısımda, tevbede birer öğe olmaları bakımından, tevbe eden; kendisinden tevbe edilen, günah ve tevbe olgusu ele alınacaktır.
1. Tevbe Edenle İlgili Unsurlar:
Tevbe eden insanın, günah öncesi, günah sonrası gibi önce iki hâlini ele almak uygun olacaktır.
a. Günah Öncesinde Durumu:
Daha önce belirtildiği gibi tevbe, tekrar yapmamak şeklinde, kesin bir karar vererek günahlardan dönmektir. Genelde tevbe öncesinde bir günah mevcuttur.
Günahkâr kullarını tevbeye çağıran Yüce Allah, herkesin tevbesini kabul edecek midir? Mesela, yalnız, bilmeyerek, sehven günah işleyenlerin tevbesi mi kabul edilecektir? Yoksa, yaptığı şeyin günah olduğunu bilerek kasdî olarak zevk duyarak günah işleyenlerin tevbeleri de kabul edilecek midir? Yani, insanın günah öncesinde, o şeyin günah olduğunu bilip bilmemesinin, günah işlemesinde kastı olup olmamasının, tevbenin kabul edilmesinde bir etkisi var mıdır?
Bu problemi çözmede, bir âyet ve onun yorumu bize ışık tutacaktır. Yüce Allah buyuruyor ki; "Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de, sonra yakın bir zamanda tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbesini kabul eder." (4,Nisa:17). Âyette günah öncesi ile ilgili olarak "bicehaletin: cehâletle kötülük işleyenler" lafzı kullanılmıştır. Burada, cehalet kavramından neyin anlaşıldığı, yukarıdaki sorulara cevap teşkil edecektir.
Âyetteki cehalet kavramı hakkında; Allah'a isyan eden her âsî;33 günah işleyen, fânî lezzeti bakiye tercih eden kişi;34 cahillerin yaptığı gibi amel ortaya koyan fert35 şeklinde görüşler mevcuttur. Bursevî (ö. 1137/1725) cehalet ifadesinin; gaflet, cehalet göstermek ve olayın nereye götüreceğini düşünmemek anlamına geldiğini belirtmektedir.36 Alûsî (ö. 1270/1854) ise; bu kelimeyi, isyanda nefisleri tehlikeye atmak şeklinde anlamıştır.37 Bir başka görüşe göre; âyetteki cehalet kasıt anlamındadır.38
Şâtıbî (ö. 790/1388), âyette zikredilen cehaleti "bilgisizlik sebebiyle işlenilen günah" şeklinde anlayan görüşü tercih etmektir.39
Ancak, âyetteki cehalete bilgisizlik mânâsı vermek uygun değildir. Zira, bilmeden yapılan bir işten sahibi özürlüdür, tevbeye muhtaç değildir. Buradaki cehalete bilgisizlik değil de; cehalet göstermek, ne olacağını, nereye götüreceğini düşünmemek anlamının verilmesi uygun olacaktır.
Bazı Araplar buradaki cehaleti, azabın künhünü bilmekten cahil anlamında kullanmışlar ve günahı işleyen kişi, âlimin bilmesi gibi, günahtan oluşacak azabı takdir edemedi demişlerdir.
Bu görüş de makul değildir. Zira durum böyle olsaydı, işin iç yüzünü çok iyi bilen âlimlerin tevbesinin kabul edilmemesi gerekirdi ki, böyle bir şey doğru değildir. Yani tevbe kapısı herkes için, her zaman açıktır.40
"Cehalet" kavramı İle ilgili, tüm bu görüşlerden sonra, âyete tekrar bakıldığında denilebilir ki; Allah bilerek, bilmeyerek, gafletle veya kasdî olarak günah işleyen günahkârın tevbesini kabul edecektir.
b. Günah Sonrasındaki Durumu:
Günah işlemiş insan, zehirlenmiş fert gibidir. Bir an önce bu günahından kurtulmak isteyecektir.
Günahın akabinde, hemen tevbe edilmesi, herkes için farzdır.41 Tevbeyi geciktirmeden dolayı, insan ayrıca tevbe etmelidir.42
Zaten Müslüman, işlediği kötülük karşısında huzursuzluk duyacak, rahatsız olacak ve bir an önce tevbeye koşacaktır. Nitekim hadîste, günah sonrasındaki huzursuzluğun iman belirtisi olduğu anlatılmıştır: "Kişi kötülük yapar da, bu ona rahatsızlık verirse işte o mü'mindir."43 Bir diğer hadîste; "Mü'min günahlarını, sanki dibinde oturup da üzerine düşeceğini sandığı bir dağ gibi görür."44 buyrulmuştur.
Günah sonrasında insanları birkaç grup olarak ele almak istiyoruz.
aa. Günahlardan Bazılarına Devam Ettiği Hâlde, Diğerlerinden Tevbe Edenler:
İslâm bilginleri, bir kısım günahlara devam edildiği hâlde, bazılarından yapılacak tevbenin sahih olup olmadığı konusunu tartışmışlardır. Şimdi konu hakkındaki üç görüşü görelim:
1) Mu'tezilenin45 kabul ettiği görüşe göre tevbe, parçalanma kabul etmemektedir. Tevbe, muhalefetten itaata dönüştür.
Allah'ın bazı emirlerine riayet etmeyen kişiye itaatkâr denmez. Tüm günahlardan uzaklaşmayan kişi, muhalefetten dönmüş olamaz. Dolayısıyla bazı günahlara devam eden ferdin, diğerlerine tevbesi sahih değildir. Zira kötü olması açısından günahlar arasında fark yoktur.
2) Ehl-i Sünnete göre; insan, bir kısım günahlara devam ederken, diğer bazılarına tevbe edebilir. Bu şekilde yapılacak tevbenin sahih olduğunda icmâ mevcuttur.46
Bu görüşe göre, tevbe tecezzi (parçalanma) kabul etmektedir. Tevbenin keyfiyetinde derecelenme olduğu gibi, kemmiyetinde de vardır. İbadetlerden bazılarını terkedip, bazılarını yapan insanın, yaptıklarının karşılığını göreceği gibi, tevbe ettiği günahlarından dolayı tevbesi de sahih olacaktır.
3) İbnu'l-Kayyımi'l-Cevziyye (751/1350) ise, günahları aynı ve ayrı grup şeklinde sınıflamıştır.47 O, aynı grup içindeki günahların bazısına devam ederken, diğerlerinden yapılacak tevbenin sahih olamayacağını savunmaktadır. Örnek olarak, fazlalık faizine devam ederken, gecikme faizinden tevbe etmek; viskiye devam ederken, diğer içki türlerinden tevbe etmek sahih olmayacaktır.
Birbirine bağlı olmayan, ayrı grup günahların bir kısmına devam ederken, diğerlerinden yapılacak tevbe sahihtir. Örneğin; içkiye devam ederken, zina, kumar, faiz gibi günahlardan tevbe etmek sahihtir.
Bu üçüncü görüş, üzerinde icma bulunan İkinci görüşün açıklaması mahiyetindedir. Mutezile'nin görüşünün aksine, bu iki görüşün, beşer tabiatını gözardı etmemesi sebebiyle, tercihe şayan olduğu söylenebilir.
bb. Âciz İnsanların Tevbesi:
Tevbe kapısına gelip gelemeyeceği tartışılan insanlardan biri de âcizdir. Burada âcizden maksat; işlediği bir suça ceza olarak, kendisine had uygulanmış ve bu sebeple bazı uzuvları kesilmiş veya yaşı ilerlediğinden dolayı, istese de kötülük edemez olmuş şahıstır. Bu insanın, geçmişte işlediği günahlarından dolayı yapacağı tevbesinin, sahih olup olmadığı tartışılmış ve eski görüş48 ortaya çıkmıştır:
1) Âcizin tevbesi sahih değildir. Bu görüşün delilleri şöyledir:
I. Tevbe ancak, bir işi yapıp yapmamaya imkânı olan fertten kabul edilir. Bu imkâna sahip olmayan şahsın tevbesi sahih değildir. Yani, mümkün olan şeyden tevbe kabul, muhal olan şeyden ise kabul değildir, âciz bir insanın günah işlemesi muhal hale gelmiştir ve tevbesi makbul değildir.
II. Tevbe, nefsin davetçilerine muhalefet etmek, Allah'ın davetçisine icabet etmektir. Kör bir şahsın nefsi için bir davet yoktur. Bu nefsin, günah olan fiili yapmayı veya terketmeyi tercih etme gibi bir seçeneği yoktur. Bu insan, günahı kendisinde mevcut olan bir arızadan dolayı, mecburi olarak terketmektedir.
III. Son nefeste tevbe edenin tevbesinin kabul edilmeyişi,49 âcizin tevbesinin kabul edilmeyeceğine delildir. Çünkü günahkârın son nefesteki tevbesi zaruretten olup, kendi ihtiyarı ile değildir. Âciz olan insan da, zaruretten dolayı tevbe etmektedir ki, tevbesi makbul değildir.
2) Âcizin tevbesi sahihtir, sahih olarak kabul edilen bu görüşün50 delilleri ise şunlardır:
I. Tevbenin temel unsuru pişmanlıktır. Günahkâr pişmanlık uyup, nefsini kınadığında, tevbe gerçekleşmiş olmaktadır, âciz bir insan da, günahlarından pişmanlık duymuş, ağlama, sızlanma ve gözyaşı ile bunu teyid etmiştir. Acizlik sebebiyle kötülüğün işlenemeyişi, yapılan tevbeye zarar vermemektedir.
II. İslâm'da niyetin önemi büyüktür. Kişi, niyeti sayesinde, iyilik yapanlarla birlikte olabilecektir. Günah işlemekten âciz olan insan da, günahtan kaçınma, uzaklaşma ve bir daha yapmama niyeti sebebi ile, günahı kendi ihtiyarı ile terkeden kişiler arasında sayılacaktır.
III. Allah'ın azabının tahakkuk edeceği günah, bazen yapılmasına azmedilen kötülükten, bazen de o kötülüğün yapılmasından kaynaklanmaktadır. Kötülük yapmaktan âciz olan şahıs, ne kötülüğe azmetmekte ne de onu yapmaktadır. Öyle ise niçin azap olunsun?
IV. Son nefeste yapılıp da kabul görmeyen tevbe ile, günah işlemekten âciz olan kişinin tevbesi farklıdır. Çünkü tevbe, insanın sorumluluğunun devam ettiği bir ortamda yapılmalıdır. Son nefeste insandan mükellefiyet kalkmaktadır. İnsanın âciz olması hâlinde ise, sorumluluğu devam etmektedir. Zira bu şahıs, emirleri yapmak, yasaklardan kaçınmakla yükümlüdür.
Bu tartışmadan sonra denebilir ki; âciz olan şahıs, önceki günahını tekrar işlemeyi tasavvur etmiyor, tekrar yapamadığına üzülmüyor, aksine pişmanlık ve üzüntü ile günahlarına ağlıyorsa, tevbesi sahihtir.
cc. Tevbe Öncesinde İç Huzursuzluğu ve Pişmanlık:
İnsan vicdanında, işlenen günahın bir kötülük olduğu ve kul ile Allah arasında bağlantıyı zedelediğine karar verildiğinde, bir huzursuzluk51 ve pişmanlık başlayacaktır.
Günah işleyen kul, tevbe kapısına, günahlarını itiraf ederek, bu günahların verdiği huzursuzluk ve pişmanlıkla silkinmiş, uyanık bir kalp ve gönülle gelecektir.52 Sözü edilen huzursuzluk, şahsı tevbe etmeye iten bir etkendir.
Pişmanlık, tevbenin ilk şartıdır.53 Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz, önemine binaen, "tevbe pişmanlıktır" buyurmuştur.54 Bu hadîste, pişmanlığın tevbedeki yerine dikkat çekilmiştir. Ancak, tevbenin yalnız pişmanlıktan ibaret olduğu, bir diğer ifadeyle, her pişmanlık duyanın tevbe etmiş olacağı söylenmemiştir.55 Bu hadîse dayanarak, pişmanlık olmadan tevbe yapılamayacağı söylenebilir.
Pişmanlık, tevbenin ön belirtisi ve hazırlayıcısıdır. Pişmanlık, sükûnetle bitecek tevbe sürecini başlatacaktır. Bazense aksi olup, pişmanlığın etkisi, bir titreyiş ve ürpertiden öteye geçmeyecektir. Yani, bir prensip gibi, pişmanlığın sonunda daima tevbe meydana gelmez. Pişmanlık duygusu, iç çatışmanın tabiî bir devamıdır. Ama bir sükûnet durumu değildir. Tevbe ise, derûnî çatışmanın bir uzantısı olmayıp, bir uyumdur, bir ahenktir.56
dd. Tevbe Öncesinde Kesin Karar:
Tevbe, günaha dönmeme azmini ve kesin kararını gerektiren bir pişmanlıktır. Yâni, geçmişteki günahlarından pişmanlık duyan şahsın, tevbe etmiş olması için, o günahı tekrar işlememeye kesin karar vermiş olması gerekmektedir.57
Belli gün ve gecelerde yapılan pişmanlık gösterileri ve gözyaşları ile geçmişteki günahlarını temizlemeye çalışarak, bir sonraki mübarek günde de, bundan sonra işlenecek günahlara tevbe etmeyi düşünerek mâsiyete devam etmek doğru değildir. Pişmanlığı geçmişe şâmil kılıp, gelecekle ilgili olarak, günaha dönmemeye kesin kararın bulunmadığı pişmanlık, tevbe olarak gerçeklik kazanamayacaktır.58
Pişmanlık ve tevbe edilen günaha dönmeme kararı, birer kalp işi olduğundan, bunları gerçek anlamıyla yalnız Allah bilecektir. Dolayısıyla, kimin gerçek mânâda tevbe etmiş olacağı insanlar tarafından bilinemeyecektir.59
Araştırmamızın ileriki kısımlarında, tevbe sonrasında şahsın durumu ele alınırken, ferdin verdiği sözde (kesin karar) durup durmamasının tevbesine etkisi görülecektir. Ancak burada, şuna dikkat çekmek isteriz:
Tevbenin sıhhat bulması için, şahsın tevbe ettiği günaha tekrar dönmeyeceğine dair Allah'a söz vermesi gerekmektedir.60 Gazzalî, bu durumu şöyle örneklendirmektedir; "Bu söz veriş, hasta bir insanın kendisine zarar verdiğini bildiği için, bazı meyveleri, iyileşinceye kadar yememeye azmedip, söz vermesi gibidir. Bu azim (karar), o an için kuvvetlidir. Belki ileride kişi, heveslenerek kararını bozabilir. Ancak, tevbe ettiği anda, günahından uzaklaşıp, tekrar yapmamaya karar vermedikçe, kişi tevbe etmiş sayılmaz."61
c. Tevbe Ettiği Esnadaki Durumu:
Daha önce belirtildiği gibi tevbe; yalnız bir kalp işi, bir ürperti, irkilme ve gözyaşı dökme şeklinde, soyut bir pişmanlık değildir. Yâni tevbe, bir takım iç duygulardan ibaret değildir. Aksine tevbe, derûnî duygular üzerine bir takım eylemlerin bina edildiği bir süreçtir. Örneğin, tevbe eden, Allah'ın yasak kıldığı günahı terk etmeli,62 imkân ölçüsünde emirlerini yerine getirmelidir.63 Tevbe ettiği günaha devam etmemelidir.64 Günahlarına tevbe ettiği hâlde, onları işlemeye devam eden fert, kendisi ile tezata düşmüş demektir. Böyle bir tavır, pişmanlık olgusu ve ferdin günahı tekrar işlemeyeceğine dair sözü ile bağdaşmayacaktır. Halbuki şahsın, tevbe ettiği günahları hemen terk etmesi, pişmanlığın ve aynı günahı tekrar işlememedeki kararlılığının bir belirtisi olacaktır.
Tevbe edilen günah, bir insanın hakkını yeme şeklinde ise, hemen hak sahibi bulunup, hakkı geri verilerek, helallik alınmalıdır.65
Tevbe, suçlu insanı harekete geçirmeli, Allah ile veya insanlarla arasında mevcut olan engelleri kaldırmaya, hoşnutsuzlukları gidermeye sevk etmelidir. Tevbe öncesi ile, tevbe edilen günler arasında, şahısta bir değişikliğin gözlenmesi tabiîdir. Zira tevbe eden fert, içinde bulunduğu an, tevbe ettiği kötülüklerden uzaklaşmak, kaçırdığı farzları eda ediyor olmak şeklinde müsbet tavır ve hareketler sergileyecektir. Tevbe eden şahısta bu tür olumlu hareketler görülmüyorsa, tevbenin sıhhat şartlarından yoksun66 olduğuna hükmedilir.
d. Tevbeden Sonraki Durumu:
Burada, tevbe eden şahsın hâlini düzeltmesi ve tevbe ettiği günaha tekrar dönmesinin tevbenin şartından olup olmadığı tartışılacaktır.
aa. Tevbekârın Durumunu Düzeltmesinin Tevbesine Etkisi:
Tevbe eden şahıs, tevbeden sonra hâlini düzeltmeli, yaptığı kötülükler yerine iyilikler koymaya çalışmalıdır. Nitekim tevbe ile ilgili âyetlerde bu duruma dikkat çekilmiştir.67 Ancak tevbe sonrasında kişinin durumunu düzeltmesinin, tevbenin sıhhat şartlarından olup olmadığı tartışılmıştır. Tartışmaları üç maddede özetleyebiliriz:
1) Tevbenin bölünme kabul edeceği görüşünde bulunan ehl-i sünnet âlimlerine göre, tevbe sonrasında şahsın durumunu düzeltmesi (ıslâh-ı hâl), tevbenin şartlarından değildir. Ancak fert, tevbe ettiği günahı tekrar işlememeye çalışmalıdır.
2) Tevbenin bölünme kabul etmeyeceğini benimseyen Mu'tezile'nin görüşüne göre, bazı günahları işlemeye devam edenin, diğer günahları adına yapacağı tevbe sahih değildir. Yani onlara göre, şahsın tevbe sonrasında durumunu düzeltmesi, tüm günahlardan uzaklaşması (ıslâh-ı hâl), tevbenin sıhhatinin şartındandır.63
3) Kâsımî (ö. 1332/1914) de tefsirinde;69 "Kim tevbe edip, iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner"(25,Furkan:71) âyetini delil getirerek, sözlü ve fiili olarak salih amel işlemenin, tevbenin sıhhati ve kabulü için şart olduğunu belirtmektedir.
bb. Tevbe Edilen Günaha Tekrar Dönmenin Tevbeye Etkisi:
Yukarıda belirtildiği gibi, tevbenin şartlarından birisi, hakkında tevbe edilen günahı tekrar işlememeye kesin karar vermektir.70 Tevbe edilen günaha hiç dönmemenin, tevbenin bir şartı olup olmadığı ise tartışılmıştır.
İslâm âlimlerinden bazıları, tevbe edilen günaha tekrar dönülmemesini tevbenin şartı kabul etmişlerdir. Bu görüşe göre, insan tevbe ettiği günahını tekrar işlerse, önceki tevbesi batıl olmaktadır.71
Âlimlerin birçoğuna göre, kendisinden tevbe edilen günahın tekrar edilmemesi, tevbenin şartı değildir. Ancak, aynı günahı işlememe kararı tevbenin şartlarındandır.72 Eğer şahıs, tevbe ettiği günaha dönmemeye azmetmiş fakat aynı günahı tekrar işlemişse, sanki o günahı ilk defa yapmış gibidir ve önceki tevbesi batıl olmaz." İnsanın tevbesinde sebat göstermesi, tevbenin sıhhati ile değil, kemâli ve faydası ile ilgilidir.7"
Bu görüşe delil olarak şunlar söylenmiştir: Tevbe etmek bir iyiliktir, günaha dönmek ise günah (seyyie)'tır. Küfür dışında, kötülük iyiliği yok edemeyeceği gibi,75 günaha dönüş de tevbe iyiliğini iptal edemeyecektir.
Ehl-i Sünnet âlimleri, bir şahısta, Allah'ın sevdiği ve kızdığı özelliklerin birlikte bulunabileceğini kabul etmişlerdir. Nitekim âyette; "..onlar o gün, imandan çok kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı..." (3,Âl-u İmrân:167) denmiştir. Bir diğer âyette; "Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler."(12,Yusuf:106) buyrulmuştur.75 Görüldüğü gibi, Allah onları şirkleri ile birlikte, mü'min olarak nitelendirmiştir.77
Gazzâlî78 insanları, tevbelerine sebat gösterme açısından üçe ayırarak, durumlarını şu şekilde açıklamıştır:
I. Tevbesinden sonra istikamet üzere bulunup, sözünde sebat gösterenler. Bu tür insanlar, gerçek anlamda tevbe (nasuh tevbesi) yapmış olandır. Bu tevbe, Allah tarafından kabul edilecek, ayrıca dünya ahkâmı açısından, birtakım had veya tazir cezalarının düşmesinde etkili olabilecektir.
II. Temel vazifeleri yerine getirmekte ve büyük günahları terk etmekte sebat göstermekle birlikte, kayıtsız olarak, bir kısım tesirler altında bazı kusurlar (günahlar) yapanlar: Bunlar her defasında işledikleri hatalardan dolayı kendilerini kınamakta ve bir daha bu gibi tehlikelere düşmemeye azmetmektedirler. Bu da üstün mertebedir. İnsan bu hâlde de tevbesini bozmuş sayılmaz. Bu şekilde tevbelerinde sebat göstermeyenlerin yukarıda sayılan şartlar çerçevesinde, yine tevbe etmeleri gerekmektedir.
III. Tevbelerinde bir müddet sebat gösterdikten sonra, şehvetlerinin artması sebebiyle, bazı günahlara geri dönenler ve bunun yanında, birtakım günahları da terk ederek, ibadetlerine devam edenler: Bunların günah işlemeleri, şehvetlerine hâkim olmamaları sebebiyledir. Halbuki diğer taraftan yaptıklarına pişman olup, keşke elime bu imkân geçmeseydi derler. İbadete devam etmeleri ve isyanı kötü görmeleri bakımından, bunların affı umulursa da, gerçek anlamda tevbeyi geciktirmeleri nedeniyle gelecekleri korkulu olur.
Buraya kadar, tevbe sürecinde önemli yeri bulunan ve tevbenin üç boyutundan biri olan, tevbe eden insanla ilgili hususlar incelendi. Şimdi ise, kendisinden tevbe edilen günahla alâkalı hususlar ele alınacaktır.
2. TEVBE EDİLEN GÜNAHLA İLGİLİ UNSURLAR
Günahın çeşidi ile orantılı olarak, tevbenin de sıhhat şartları farklılık arz etmektedir. Bu sebeple, burada kısaca günahı ve çeşitlerini tanıttıktan sonra, bu günahlardan tevbenin nasıl olacağına geçmek faydalı olacaktır.
a. Günahın Tanımı:
Eski Ahid'de günah, Allah ile olan ittifakın parçalanıp bozulması olarak tanımlanmaktadır: "Sizinle Allah'ınız arasına fesatlarınız ayrılık koydu ve suçlarınız O'nun yüzünü gizledi ve sizi işitmiyor."79
Hz. Peygamber Efendimiz de günahı; "İçini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir."80 diye tanıtmıştır. İslâm bilginleri bu "rahatsızlığı", içteki istikrarsızlık, tereddüt ve göğsün inşirah bulamayışı, serinleyemeyişi, kalbte bir tereddüt hâlinin ortaya çıkması, bu iş günah mı korkusunun hasıl olması diye açıklamışlardır.81
İslâm düşünürlerinden Şah Veliyyullah (ö. 1176/1762) günahı şöyle tarif etmektedir: "Günah, insanın şeytana uyarak yaptığı ve arzusunda fâni olduğu, dünyada ve âhirette cezasını çektiği, bütün mükemmellikleri fesada uğratan, Allah'a boyun eğmeye (inkıyad) muhalif olan ve Allah ile kul arasındaki engel perdesini kuvvetlendiren her fiildir."82
Günah; "Beşerin beşerî arzusunun ilâhî arzuya katlanmasını, O'na uymasını reddediştir." şeklinde de tarif edilmiştir.83
(Devam Edecek)
DİPNOTLAR
1. Cevherî, İsmail b. Hammad, es-Sıhah fi'l-Luga ve'l-Ulûm, Beyrut 1974, I, 146, I, 46; İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem, Lisanü'l-Arab, Beyrut 1990, I, 233; Firûzâbâdî, Muhammed b. Yakup, El-Kamusu’l-Muhit, Beyrut 1991, I, 166; Zebîdî, Muhammed Murtaza el-Huseynî, tahk. Abduh’l-âlim et-Tahavi, Tâcu’l-arûs min cevahiri’l-kamus, Beyrut 1984, II, 77; Sadi Ebu Ceyb, el-Kâmusu’l-Fıkhî Lugaten ve Istılahen, Dımeşk 1988 s. 49, 50.
2. aynı yerler.
3. Bkz. Bakara 2/37, 54, 128; Tevbe 9/104, 118; Nûr 24/10; Hucurat 49/12.
4. Gazzâlî, Ebu Hamid Muhammed, İhyâu Ulûmiddin, tere. Ahmet Serdaroğlu, İstanbul 1974, IV, 10; Muhammed Allan es-Sıddîkî, De-lilu'l-Falihtn li Turuki Riyazu's-salihin, Kahire 1987, 1,78.
5. Gazzâlî, ihya, IV, 10.
6. Muhyiddin İbn Arabî, el-Futûhâtü'l-Mekkiyye, tahk. Osman Yahya, Kahire 1988, XIII, 298.
7. İbn Hacer el-Askalanî, Şihabüddin Ahmet b. Ali, Fethu'l-Bari bi Şerhi'i Buharı, Kahire, 1987, XI, 106.
8. İbnu'l-Kayyım el-Cevziyye, Medaricü's-Salikin, Kahire ts.1:331.
9. Sadık Kılıç, Kur'ân'da Günah Kavramı, Konya 1984,5.368.
10. Kılıç, a.g.e., s. 376.
11. İbn Mace, Zühd 30.
12. Müslim, Tevbe 9, 10, 11.
13. İbn Teymiyye, Mecmuu Fetâvâ, X, 309.
14. Gazzâlî, İhya, IV, 20; Şevkânî, Muhammed b. Ali, Fethu'l-Kadir, Kahire 1994, I, 1654; Sıddikî, Delilü'l-Fâlihîn, I, 78; Bursevî. Ruhu'l-Beyân, III, 517.
15. Buhari, Deavât 3; Müslim, Zİkr 42.
16. Buhari, Deavât 3; İbn Mâce, Edeb 57.
17. Müslim, Zikr 42.
18. Müslim, Zikr 41.
19. Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1983, XI, 35.
20. İbn Hacer, Fethu'l-bârî, XI, 104, 105.
21. Gazzâlî, İhya, IV, 21.
22. Gazzâlî, İhya, IV, 20.
23. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 131
24. Ateş, İslâm Tasavvufu, s. 158.
25. İbn Mâce, Zühd 30; Ahmet b. Hanbel, III, 198.
26. Allah'ın tevbeleri kabul edeceği ile ilgili hadîsler için bkz. Buhari, Şehâdât 15; Meğâzi 34; Müslim, Zikr 43; Zekat 116; Tevbe 56; Ebu Davud, Eşribe 5; Nesâî, Sârik 1; İbn Mâce, ikâme 78.
27. Buhari, Deavât 4; Müslim, Tevbe 3; Tirmizî, Kıyame 49; İbn Mâce, Zühd 3.
28. Müslim, Tevbe 31.
29. Kurtubî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmet, el Cami li Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1959, V. 90; Aliyyu'l-kârî, Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber, terc: Yunus Vehbi Yavuz, İstanbul 1979, s. 408.
30. Tabersî, Ebu Ali el-Fadl b. Hasan, Mecmeu'l-Beyân fi Tefsiri'l-Kur'ân, Beyrut ts.. I, 197.
31. Zemahşeri, Cârullah Muhammed b. Ömer, el Keşşaf an hakâik't-tenzil, Beyrut ts. 1,412.
32. Gazzâlî, İhya, IV. 26.
33. Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Câmiu'l-beyân an te'vili âyî'l-Kur'ân, Beyrut 1988, 300; Kurtubi, el-Câmi, V, 92.
34 Kurtubi, el-Câmi, V, 92.
35 Zemahşeri, Keşşaf, I, 512.
36 Bursevî, Ruhu'l-beyan, IV, 178.
37 Alûsi, Ebu'l-Fadl Şihabübdin Mahmud, Ruhu'l-Meânî fî Tefsiri'l-Kur'âni'l-Kur'ân’il-Azim ves seb’il-mesani, Beyrut ts., IV, 238
38. Maverdi, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib, en-Nüket ve'l-Uyûn, Beyrut 1992, 1, 464.
39 Şâtıbî, Ebû İshak, el-Muvafakât, IV, 205
40 Taberi, Câmiu'l-Beyan, IV, 300.
41 Maverdi, en-Nüket, I, 464; Kurtubi, el-Cami, V, 92.
42 İbn Teymiyye, Mecmû'u'l-Fetâvâ, X, 308.
43 Ahmed b. Hanbel, IV, 12.
44 Buhari, Deavât 4; Tirmizî, Kıyame 49.
45 Kurtubi, el-Câmi, V, 90; ibn Teymiyye, X, 320; A. Fethi el-Behnesi, ei-Mevsûâtu'l-cinâiyye fi'l-fıkhı-islâmî, Beyrut 1991, I, 398.
46 Kurtubi, el-Câmi, V, 90; İbn Teymiyye, Mecmuu fetava, X 320; İbnü'l-Kayyım, Medâriku's-Sâlikin, I, 298; Aliyyu'l-kârî, Şerhu'l Fıkhı'l-Ekber, s. 409.
47 İbn'l-Kayyım, Medâricü's-Sâlikin, I, 298-300.
48 Bkz. İbn'l-Kayyım, Medâricü's-Sâlikîn, I, 308-312; Aliyyü'l-Kârî, Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber, s. 421.
49 Bkz. Nisa 4/18.
50 İbnu'l-Kayyım, Medâric, I, 311; Aliyyü'l-Kârî, s. 421.
51 Bu huzursuzluğun imanın bir alameti olduğu hakkındaki hadîs için bkz. Buhari, Deavât 4; Tirmizî, Kıyame 49; Ahmed b. Hanbel, IV, 12.
52 Gazzâlî, İhya, IV. 9.
53 Kurtubi, el-Câmi, V, 91; es-Sıddîkî, Delilu'l-Fâlihin, I, 79.
54 İbn Mâce, Zühd 30; Ahmed b. Hanbel, I, 376, 423.
55 İbn Hacer, Fethu'l-bâri, X!, 107.
56 Kılıç, Kur'ân'da Günah Kavramı, s. 370.
57 Kurtubi, el-Câmi, V. 91.
58 Sıddîkî, Delîlu'l-fâlihin, I, 79.
59 Ebu Zehra,el-Cerîme ve'l-Ukûbe fi'l-Fıkhı'l-İslâmî, Kahire ts., s. 223.
60 İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, XI, 106; Alûsî, Ruhu'l-meânî, IV, 240.
61 Gazzâlî, İhya, IV. 71.
62 Kurtubi, el-Câmi, V, 91.
63 Kâsımî, Muhammed Cemaleddin, Mehâsinü't-te'vil, tahk. M. Fuad Abdulbâki, Kahire ts., XII, 4597.
64 İbnü'l-Kayyım, Medâric, I, 301; Sıddîkî, Delilü'l-fâlihin, I, 78.
65 İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, XI, 106.
66 Sıddîkî, a.g.e., I, 78.
67 Bkz. 5,Mâide:39; 6,En'am:54; 20, Tâ-hâ:22, 25,Furkan:70.
68 Kurtubi, el Cami, V, 90; Behnesi, el-Mevsûü, I, 398.
69 Kâsımî, Mehâsinü't-Te'vil, XII, 4597.
70 Bkz. Bu yazı, Tevbe Öncesinde Kesin Karar.
71 Ebu Zehra, el-Ukûbe, s. 223.
72 Alûsî, Ruhu'l-Meânî, IV, 240.
73 İbn Teymiyye, Mecmuu, XI,700; İbnu'l-Kayyım, Medâricü's-sâlikîn, i, 301; Alûsî, Rûhu'l-Meâni, XXVIII, 159.
74 İbnu'l-Kayyım, Medâricü's-sâlikîn, I, 306.
75 Aliyyu'l-Kâri, Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber, s. 412.
76 İbnu'l-Kayyım, Medâricü's-sâlikîn, I, 306.
77 İbnu'l-Kayyım, Medâricü’s-sâlikin, I, 207.
78 Gazzâlî, İhya, IV. 81, 82.
79 Tevrat, İşaya 59/2.
80 Müslim, Birr 15; Tirmizî, Zühd 52.
81 İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Ankara, VI, 346, 347.
82 Dihlevi, Şah Veliyyullah b. Abdurrahim, Huccetullahi'l-Bâliğa, 1992, I, 174.
83. Kılıç, Kur'ân'da Günah Kavramı, s. 27. Değişik günah tarifleri için bkz. Aynı eser s 27, 28.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder