18 Haziran 2015 Perşembe

RUYET-İ HİLAL

RUYET-İ HİLAL

[​IMG]

Ramadan Ayına ve Bayramlara Girişin Tesbiti

Rabbimiz Allah c.c. , Ramadan ayında Müslümanların üzerine oruc tutmalarını yazmıştır:

(شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدىً لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضاً أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ) [ سورة البقرة الآية: ١٨٥]

"Ramadan ayı, insanlara hak yolu gösteren, doğruyu ve hak ile bâtılın birbirinden ayırt etmenin açık delilleri olarak Kur’anın (kadir gecesinde) indirildiği aydır. O halde sizden her kim, Ramadan ayını idrak ederse, onda oruç tutsun. Her kim de onda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah, sizin için (dîninde) kolaylık ister,zorluk istemez. Bütün bunlar, orucu bir aya tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine, orucun sonunda (Ramadan bayramında tekbir getirip) Allah’ın adını yüceltmeniz, sizi doğru yola iletmesi (ve size kolaylık sağlamasına karşılık Allah’a) şükretmeniz içindir." (Bakara Suresi: 185)

Yine şöyle buyurmuştur:

(يَسْأَلونَكَ عَنِ الْأَهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ ) [ سورة البقرة من الآية: ١٨٩]
" (Ey Peygamber! Ashâbın) Sana hilâlleri sorarlar. (Onlara) de ki: Onlar, insanlar için özellikle hac için vakit ölçüleridir (insanlar, onlarla ibâdetlerinin ve muamelelerinin vakitlerini bilirler). " (Bakara Sûresi: 189)

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara Sûresi: 183)

Ebu Hurayra (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim Allah-u Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.'' (Tirmizi, Cihâd 3, (1624)


Ru'yet-i hilâl (hilâlin görülmesi) meselesi öteden beri üzerinde durulan ve sonu gelmeyen tartışmalara yol açan bir konudur.
Tartışmanın esası şudur:
Ramadan hilâlinin görülmesinde baş gözüyle görmeye mi itibar edilecektir, yoksa bu hususta astronomik hesaplara dayanmak câiz midir?


Ramadan ayının (Oruca) başlaması ile bayramın tesbiti konusunda müslüman âlimler arasında büyük bir görüş ayrılığı vardır.
Bazı âlimler:

( صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلاَثِينَ )
[ متفق عليه ]
(Ramadan ayının) hilâlini gördüğünüzde oruç tutun. (Şevvâl ayının) hilâlini gördüğünüzde de bayram edin. Eğer (Şaban ayının hilâli) size görünmezse, (oruca başlamak için Şaban ayını, bayram etmek için ise Ramadan ayını) otuz güne tamamlayın.”
(Buhârî , 1909 ve Muslim, 1081)

Hadisine göre, hilâlin görülmesine göre hareket edilmesi gerektiği görüşündedir.
Bazıları da bu konuda astronomi âlimlerinin görüşlerine dayanmakta ve şöyle demektedirler:
"Astronomi âlimleri, kamerî ayların başlangıçlarını bilme konusunda astronomi ilminde zirveye ulaşmışlardır."


Ramadan orucuna başlamak ve orucu bitirmek Ramadan ve Şevvâl hilallerinin görülmesiyle olur. Şaban ayının 29. günü hilal gözetlenir; şayet hava bulutlu ise veya hilal gözetlendiği halde görülmezse, Şaban ay'ı 30 güne tamamlanır ve Ramadana böyle başlanır. Kamerî aylardan genellikle yedisi 29, beşi 30 gündür. Hangi ayın 29, hangisinin 30 gün olacağı astronomi bilginlerince dahi daha önceden tesbit edilemediğinden, İslâm'ın bu iki temel ibadeti olan oruç ve Hacc'ın tam zamanında yapılabilmesi için hilalin her ay veya en azından Receb, Şaban, Ramadan, Şevval ve Zilhicce aylarında izlenmesi gerekmektedir.
Hilali izleme, ibadete bir zemin hazırladığı için aynı zamanda bir ibadettir.
Cenab-ı Allah'ın "(O sayılı günler) Ramadan ay'ıdır. İnsanlar için bir (rehber ve) hidayet kaynağı olan Kur'an bu ayda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu ay'a erişirse (bu ay'ın hilalini görürse) oruç tutsun" (Bakara, 185) buyurması bu ibadetin başlangıcını belirlemiştir. Dolayısıyla hilalin ru'yeti ile yani görülmesiyle oruç ibadetine başlanır.


Hilâlin, güneş battıktan sonra görülmesi, kamerî takvime göre içinde bulunulan ayın sonunu, bir sonraki ayın başlangıcını gösterir.
Hilâl ilk doğduğunda çok ince olduğu ve çok kısa bir süre sonra kaybolduğu için, ilk günün hilâlini görmek büyük bir dikkat ve tecrübeyi gerektirir. O anda hafif bir sis bulunması durumunda hilâlin görülmesi mümkün olmaz. Bunun için Peygamberimiz bu gibi durumlarda içinde bulunulan ayı, otuz güne tamamlamayı emretmiştir.



Şimdi, her sene ihtilafa sebeb olan bu iki inanış hakkında delillerimizi açıklayalım:


Ramadan ayının başlaması ve sona ermesinde hilâlin gözle görülmesine itibar edilir. Çünkü Allah Teâlâ'nın, Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) ile gönderdiği İslâm şeriatı, genel ve kıyâmet gününe kadar sürecek kadar kalıcıdır.
Dünyevî ilimler ister ileri düzeyde olsun, isterse geri kalmış olsun, ister teleskop gibi âlet olsun, isterse olmasın, o ülke insanları içerisinde astronomi hesaplarını bilen ister bulunsun, isterse bulunmasın, İslâm şeriatı, her zaman ve mekan için geçerlidir.
İnsanlar, her asırda ve yeryüzünün her yerinde hilâli gözle görebilirler. Fakat astronomi hesaplarına göre durum böyle değildir. Bazı insanlar bunu bilebilir, bazıları bilemeyebilirler. Aynı şekilde teleskop gibi âletler, bazı yerlerde bulunabilir, bazı yerlerde bulunmayabilir. Ayrıca Rabbımız Allah Teâlâ, geçmişte olanı bildiği gibi, gelecekte astronomi ve diğer ilimlerde ilerleme olacağını bilir.
Bununla birlikte Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ) (سورة البقرة: من الآية

"O halde sizden her kim, Ramadan ayını idrak ederse, onda oruç tutsun." (Bakara Sûresi: 185)

Peygamber (s.a.v.)de bunu şu sözüyle açıklamıştır:

( صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلاَثِينَ )
[ متفق عليه ]
(Ramadan ayının) hilâlini gördüğünüzde oruç tutun. (Şevvâl ayının) hilâlini gördüğünüzde de bayram edin. Eğer (Şaban ayının hilâli) size görünmezse, (oruca başlamak için Şaban ayını, bayram etmek için ise Ramadan ayını) otuz güne tamamlayın.” (Buhârî , 1909 ve Muslim, 1081)

Allah Teâlâ, Ramadan ayının orucunu ve Ramadan bayramını, hilâlin görülmesiyle bağlantılı kılmıştır. Allah c.c. yıldızları hesaplamak ve seyrini takdir etmek gibi ilimlerde astronomi âlimlerinin ilerleyeceklerini bilmesine rağmen, Ramadan ayının orucunu ve Ramadan bayramını, yıldızları hesaplamak sûretiyle bilinen ay ile bağlantılı kılmamıştır.
Bundan dolayıdır ki bütün müslümanların, oruca başlamak ve bayram etmek konusunda, Allah Teâlâ'nın, elçisi Muhammed (s.a.v.)'in lisanıyla kendileri için meşrû kıldığı hilâlin gözle görülmesine itimat etmeleri gerekir. Bu, ilim ehlinin bir konuda ittifak etmesi gibidir. Her kim de buna aykırı hareket eder ve yıldızların hesaplanmasına itimat ederse bu, şâz/aykırı bir görüştür ve ona itibar edilmez.
Şunu da ifade edelim ki Ramadan ayının hilâlini görmek için teleskop gibi gözetleme âletlerinden yararlanmak, câizdir. Mubârak Ramadan ayının başlaması (oruca başlama) veya ayın sona ermesi (bayram etme) konusunda astronomi ilimlerine (1,5 sene önceden basılıp ilan edilen takvime) göre hareket etmek ise, câiz değildir. Çünkü Allah Teâlâ ne kitabında, ne de Elçisi Muhammed (s.a.v.)'in sünnetinde bize bunu meşrû kılmıştır. Allah Teâlâ, oruca başlamak için Ramadan ayının hilâlini, bayram etmek için ise Şevvâl ayının hilâlini görmeyi bize ancak meşrû kılmıştır.


Fukahânın büyük çoğunluğuna göre rasathane hesaplarına itibar edilmez. Hilalin görülmesi gerçekleşmediği takdirde önceki ayı 30'a tamamlamakla kamerî ay başlar.
Şâfiilerden bazı âlimlerle çok az sayıdaki hanefi âlimlere göre ise, rasathane hesaplarına da itibar edilir. Ancak yukarıda kaydettiğimiz bütün hadislerde hesap ile hilalin tesbiti asla söz konusu edilmemiştir. Rasûlullah (s.a.v)'den sahih senedlerle rivayet edilen bu hadislerde hilallerin subutunu, hilalin gözle görülmesine bağlamaktadır.
Bu anlamda rivayet edilmiş bütün hadislerin hiçbirinde hesaba itibar edileceğine dair bir işaret mevcut değildir. Hatta Rasûlullah (s.a.v) bir hadislerinde:

وفي رواية لمسلم والنسائي : ]
إنَّا أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ َ نَكْتُبُ وََ نَحْسُبُ الشَّهْرَ هَكذَا وَهَكَذا ، يَعْنِي مَرَّةً تِسْعاً وَعِشْرِينَ وَمَرَّةً ثََثِينَ
Muslim ve Nesâî'de gelen bir rivayette:
"Biz ummî bir milletiz, ne yazı ne de hesab biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi.
Yani bir defasında yirmidokuz, bir defasında otuz gösterdi" denmiştir."
(Buharî, Savm: 13, 5, 11, Talâk: 29; Muslim, Savm: 13-15, (1080); Ebu Dâvud, Savm: 4, (2319, 2320, 2321); Nesâî, Savm: 17, (4, 139, 140); Kutub-i Sitte, Savm, 11, 3126)


AÇIKLAMA:

1- Rasûlullah bu iki hadiste, ramazan ayının bazan 29, bazan 30 olduğunu parmaklarıyla göstererek tebliğ buyurmaktadır. Parmaklarıyla göstermenin gerekçesini de ifâde etmiştir: "Biz ummî bir milletiz, okuma yazma bilmeyiz.
"Ummî, hadisin de açıkladığı üzere okuma bilmeyen, yazı bilmeyen mânalarına gelir.

2- İbnu Hacer oruç, bayram, hacc gibi takvime muteallik işlerde hesaba değil, ru'yete itibar edilmesi gerektiğini, hadislerin zâhirlerinden bunun anlaşıldığını belirtir. Ve: "Oruç hakkındaki bu hüküm, -sonradan hesabı bilenler çıkmış olsa bile- devam etmiştir" der. Bu kanaatine delil olarak 3116'da kaydettiğimiz Buhârî hadisinde geçen "Eğer bulut mânî olursa orucunuzu otuza tamamlayın" ibâresini zikreder. "Bulut halinde Rasûlullah, "hesab bilenlere sorun!" demiyor" der.
Ona göre bundaki hikmet, bulut halinde, mukelleflerin sayı hususunda eşit durumda olmasından ve otuza tamamlama ile herkesten aynı şekilde ihtilafın ve anlaşmazlıkların kalkacağındandır.

Biz İbnu Hacer'in sözünden, onun: "Eğer, havanın bulutlu olması halinde sayıyı değil hesabı esas aldığımız takdirde mu'minler arasında ihtilaf çıkar, çünkü hesab işinde ittifak sağlanmaz" demek istediğini anlamaktayız ki, hal-i hazırda, ru'yet-i hilâl meselesinde İslâm âlemindeki kargaşayı ifade etmektedir.
Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), hilâlin doğuşunun, başta güneş, diğer bir kısım yıldızların rağmına olarak, önceden, herkesin ittifak edeceği, şaşmaz bir şekilde hesab edilemeyip takvime bağlanamayacağını gâyb-âşina nubüvvet nazarıyla görmüş, mucizâne bir surette bildirmiştir.

İslâm dini, belli bir zumrenin değil, her sınıf ve milletten insanların dinidir. Hilalin gözle gözetlenmesi alim-avâm herkesin imkanı dahilinde olan bir husustur. Hesab esas alındığı takdirde ancak bu işten anlayanlar tahkiki bir bilgiye dayanarak hilali tesbit edebilirler. Genel halk tabakası ile bu işten anlamayanlar onları taklit etmek zorunda kalırlar. Tahkiki bir bilgiye dayanarak bütün müslümanların Ramadan orucuna başlamaları ve bayram yapmaları mümkün olmaz. Bununla beraber rü'yeti esas alan âlimlerden bir kısmı, hilalin hesabla kesin olarak tesbit edilebileceğini de kabul etmezler.
Gözle görmenin esas olduğunu söyleyen âlimlerin bir kısmı, hesapla hilalin tesbitini, muneccim ve kâhinlerin sözlerini kabul etme ile aynı durumda görür ve bu gibilerin sözlerine itimat etmenin İslâm'da yasaklandığını ifade ederler.

Hanefilerin bu husustaki genel görüşleri ise şöyledir:
Astronomi âlimlerinin ayın hareketlerini esas alarak yaptıkları hesaplara itibar edilerek Ramadan ayının girdiği ilan edilemez.
İbn Abidin şöyle der:
"Muvakkidlerin (zamanı hesaplayan uzmanların)sözüne itibar yoktur. Yani halka oruç farz olmak için, onların sözü delil olmaz. Muneccimlerin hesabı ile amel etmek Caiz değildir. Muvakkidlerin, filân gecede hilâl gök yüzünde şöyle görülecektir demeleri ile oruç tutulmaz."
Fetavay-ı Hindiyye'de "Hilal meselesinde muneccimlerin haberlerine muracaat edilmeyeceği gibi; geçerli olan görüşe göre, onların sözleri de kabul edilemez. Hatta bir müneccimin bu hususta yaptığı hesapla, kendisinin amel etmesi caiz değildir" denilmektedir. (Fetavay-ı Hindiyye, I, 197).

İslâm bilginleri, astronomi ilminin sonuçlarını inkâr etmemekle birlikte, hilalin gözlenmesi, nassla sabit olan bir ameldir. Nitekim Hanefî fukahası bunun vacib olduğunda ittifak etmiştir. İlmin ilerlemiş olması her hangi bir vacibi ortadan kaldırmaz. Kaldı ki; gözle görmenin kalbe vereceği rahatlıkla, takvim yaprağına bakmak arasında büyük bir fark vardır.

Çoğunluğun katıldığı sahih görüşe göre;
Muneccimlerin ve astronomî bilginlerinin bu husustaki sözlerine itibar edilmez. Çünkü hesaplar kesin olsalar da bunları yapanlar hatadan masum değildirler.
Nitekim memleketlerin takvimlerinin birbirinden farklı oluşu da bunu göstermektedir. Diğer yandan, hesaplara göre kamerî aylar mutlaka 30 veya 29 değildir. Sürekli değişkendir. Bir yıl 30 çeken bir ay, ertesi yıl 29 olabilir.
Allah Teâlâ, kullarına kolaylık olması için orucun 29 olacağını Peygamberi vasıtasıyla bizlere bildirmiştir.
Abdullah İbn Ömer (r.anhuma), Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu ifade ediyor:
"Ayın 29. gecesi olunca hilali görmeden orucu açmayın. Şayet hava kapalı olursa (görmenize mani olursa) sayıyı 30 tamamlayın"
(Buhârî, Savm, 11)

[​IMG]


Hilalin Gözetlenmesi
Hilal Akşam namazı esnasında gözetlenir.
Şaban ayının 29 akşamı güneş hemen hemen batmak üzere iken gözetlenmeye başlar ve battıktan sonra gözetlenir. Hilâlin görülmesi, hilâlin, güneş battıktan sonra gökte kaldığı süre göz önünde bulundurulmaksızın kamerî ayın başlangıcı olarak kabul edilir. Bu süre ister yirmi dakika olsun, ister az olsun, isterse fazla olsun farketmez. Çünkü sahîh hadislerde, güneş battıktan sonra hilâlin kaybolması için -dakika olarak- belirli bir sınırlama olduğuna dâir delil yoktur.
Ertesi gün , gündüz görülen Hilal ise bir sonraki günün hilali sayılır. Ayrıca Ebû Hanîfe, İmam Muhammed, bir sonraki geceye ait olma ihtimalinden dolayı, zeval vaktinden önce veya sonra olmasına bakmaksızın, gündüzün görülen hilâl ile ramadan orucuna başlanamayacağı gibi ramadan orucunun bittiğine de hükmedilemeyeceği görüşündedir. Diğer mezheplerin görüşü de bu yöndedir.

Hanefilere göre: (el-Lubâb Şerhu'l-Kitab, 1163)
Şaban ayının 29. gününden itibaren hilâli görme araştırmalarının yapılması vacibtir. Sürenin tamamlanması için yine Şevval ayının hilâlini gözetleme çalışmaları yapmak da vaciptir. Eğer hilâli görürlerse oruç tutarlar, hava bulutlu olursa Şaban'in günlerini 30'a tamamlarlar, sonra oruç tutarlar. Çünkü esas olan ayın devam etmesidir. Delil bulunmaksızın ay sona ermiş olmaz.

Hanbelîlere göre: Oruç tutmada ihtilaftan kurtulmak ve ihtiyat için hilâli gözetleme çalışmaları yapmak mustehabtır. Aişe (r.anha) şöyle buyurmuştur:
"Peygamber (a.s) Şaban ayında, başka aylarda göstermediği itinayı gösterir, sonra Ramazan hilâlini görünce oruç tutardı." (Keşşafu'l Kına , II, 349)
Ebu Hurayra'den merfu olarak rivayel edilen bir hadis-i şerifte . Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Ramadan'ı tesbit etmek için, Şaban'ın günlerini sayın." (Dârakutni sahih bir isnada rivayet etmiştir)

Hilâli görünce kişinin üç kere tekbir getirmesi sünnettir.
Esram'in, İbni Ömer'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:
"Peygamber (a.s) hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi:
"Allahım, bu hilali hakkımızda bereket, iman, emniyet ve huzur vesilesi kıl. Ey hilal, benim ve senin Rabbin Allahtır."


Kişinin hilâli görünce işaret ederek onu insanlara göstermesi Hanefîlere göre mekruhtur. Çünkü bu cahiliye döneminin işlerindendir.


Hilali Herkes mi Görmeli, Sınır Nedir ?

Ebu Hurayra (r.anh), Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyler:
"Ramadan orucunuzu hilali gördüğünüzde tutun. Hilali gördüğünüzde açın. Şayet hava kapalı olursa (ay'ın tesbitine engel olursa) otuza tamamlayınız"
(Buhari, Savm, II; Muslim, Siyam, 19, Hadis No: 1081; Nesâî, Siyam, 9; Dârimi, Sivam, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 422).

Başka bir rivayette :
"Hilali görmedikçe orucu tutmayın. Hilali görmedikçe orucu bozmayın. Hilali gördüğünüzde orucu açın. Şayet hava kapalı olursa (hilalin görülmesine engel olursa) otuz gün sayın"
(Ahmed b. Hanbel, II, 430, 456).
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma), Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Orucu Ramadan'dan önce tutmayın. Orucu hilali gördüğünüzde tutun. Hilali gördüğünüzde açın. Şayet hilalin görülmesine bulut engel olursa otuz günü tamamlayın"
(Nesâî, Siyam, 13; Tirmizi, Siyam 5, H. No: 688)

Abdullah İbn Abbâs der ki:

Ramadan ayından önce oruca başlayanlara şaşarım. Halbuki Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdıı:
"Orucu hilali gördüğünüz de tutun ve hilali gördüğünüz zaman açın. Şayet hava kapalı olursa (hilali görmenize mani olursa) sayıyı otuza tamamlayın "
(Nesâî, Siyâm, 12; Dârimî, Savm, 2; Ahmed b. Hanbel, I, 221; İmam Malik, Muvatta, Siyam, I, H. No: 3).

عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهما: ]
أَنَّ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَكَرَ رَمَضَانَ فَقَالَ: َ تَصُومُوا حَتَّى تَرَوُا الهـَِل، وََ تُفْطَروا حَتّى تَرَوْهُ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَاقْدُرُوا لَهُ [. أخرجه الستة إ الترمذي.وفي رواية للبخاري : » فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمَلُوا ثََثَيْنَ«.ولمسلم والنسائي عن أبي هريرة : » فَأنْ غُمَّ علَيْكُمْ فصُومُوا ثَثِينَ يَوْماً«. »غُمَّ عَلَيْكُمْ «. أي غطاه شئ من السحاب، أو غيم أو غيره فلم يظهر
.

Abdullah ibnu Ömer (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ramadanı zikrederek buyurdular ki:
"Hilâli görünceye kadar oruç tutmayın, yine (muteâkib) hilâli görünceye kadar da yemeyin. Bulut araya girerse ayı takdir edin."
(Buharî, Savm: 11, 5, 13, Talâk: 25; Muslim, Sıyâm: 9, (1080); Muvatta, Sıyâm: 1, (1, 286); Ebu Dâvud, Savm: 4, (2320); Nesâî, Savm: 10, 11, (4, 134); Dârimî, Savm, 2; Kutub-i Sitte, savm, 1, 3116)
Buharî'nin bir rivayetinde: "Bulut, görmenize mâni olursa sayıyı otuza tamamlayın" denmiştir.
Muslim ve Nesâî'nin Ebu Hurayra'dan kaydettikleri bir rivayette: "Hava bulutlu ise otuz gün oruç tutun" denmiştir.

Buna göre havanın açık veya bulutlu olması halinde hilâli göremeyen kimsenin, Şaban ayını 30 güne tamamlaması gerekir. (İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları, cilt:10, sayfa: 100)

Bu, hilâlin başka bir ülkede görülmemesi halindeki hükümdür. Şayet hilâl, başka bir ülkede görüldüğü şer'î olarak sâbit olursa, ilim ehlinin çoğunluğunun görüşüne göre bu takdirde onların oruç tutmaları gerekir.

Hadis, hilâl görüldüğü zaman (müslümanlardan adâletli bir kimse bile olsa) oruca başlama konusunda genel bir hitaptır.
Yine, bütün müslümanların üzerine oruca başlamanın farz olması için, müslümanlardan adâletli ve güvenilir birisinin hilâli görmesinin yeterli olduğuna delâlet eden delillerden birisi de, Abdullah b. Ömer'in (r.anhuma) rivâyet ettiği şu hadistir:

( تَرَاءَى النَّاسُ الْهِلاَلَ، فَأَخْبَرْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنِّي رَأَيْتُهُ، فَصَامَهُ وَأَمَرَ النَّاسَ بِصِيَامِهِ )
[ رواه أبو داود
]
"İnsanlar (sahâbe), hilâli birlikte görmek için toplandılar. Ben de hilâli gördüğümü Rasûlullah (s.a.v.)'e tek başıma haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah(s.a.v.) oruca başladı ve insanlara da oruca başlamalarını emretti."
(Ebû Dâvûd, Kitabu's-Savm, Ramadan Hilâlini Görmede Bir Kişinin Şâhidliğinin Yeterli Olacağı Bâbı, hadis no:1995)

Bazı bid'at ehli, "insanın, Ramadan hilâlini kendisi görmedikçe oruç ona farz olmaz" sapık inancından dolayı, diğer müslümanlardan geri kalarak oruca daha sonra başlamaktadırlar. Peygamber (s.a.v.)'den rivâyet olunan hadisler, onları reddetmektedir.
Üstelik onlara şunu sormak lazım: O halde gözleri görmeyen veya zayıf gören kimse, ne yapar?
Durum, Allah Teâlâ'nın şu âyette buyurduğu gibidir:

(فَإِنَّهَا لا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ) [ سورة من الحج الآية: ٤٦
]
"Ne var ki gözler kör olmaz, fakat sinelerdeki kalbler kör olur." (Hac Sûresi: 46)



Farklı Ülkelerdeki Hilalin Durumu ve Müslümanın Tavrı !

[​IMG]


Ayın Doğuş Yerlerinin Farklı Olması: (İhtilâf-ı Metali")
Ayın doğduğu yerlerin bir yahut birden farklı olmasına göre, doğuda ve batıda bütün Müslümanların tek bir vakitte oruca başlaması farz olup olmaması konusunda fakihlerin görüşleri ikiye ayrılmaktadır:


Cumhura göre: Ayın doğuş yerlerinin farklılığına itibar edilmeyip bütün Müslümanların aynı zamanda oruç tutmaları lazımdır.
Şafiîlere göre, uzak mesafelerde ayın doğuşunun farklılığına göre oruca başlamak ve bayram yapmak mümkündür. Esah olan görüşe göre, bazı Şafiîlerin söyledikleri şu söze itibar edilmez:
Namazların kısaltılarak kılınması için konulmuş mesafe olan 89 km. uzaklığa göre, yakın ve uzak beldeler arasında her hangi bir fark yoktur.
Ayın doğuş yerlerinin farklı olmasında ihtilaf bulunduğunu bilmekle beraber, güneşin doğuş yerlerinin farklı oluşunda olduğu gibi, uzak beldeler arasında bu durum olmaktadır. Devlet başkanının, kendi nezdinde sabit olduğu üzre oruç tutmayı emretme hakkı bulunduğunda ihtilaf yoktur. Çünkü hakimin verdiği hüküm ihtilafı ortadan kaldırır. Endülüs, Hicaz, Endonezya ve Mağrib gibi uzak beldelerde buna riayet edilemiyeceği konusunda ittifak etmişlerdir.

(Reddul-Muhtar, II, 131; Mecmuatu-Resailî İbn-i Abidin, I, 253; Tefsîru'l-Kurtubî, II, 296
Fethu'l-Bari, IV, 87; el-Mecmu, VI, 300; Bidayetu'l-Muctehid, I, 278; el-Kavânînu'l-Fıkhıyye 116.)


Önce bu önemli konuda fakihlerin açıklamalarını zikredeceğiz:

Hanefîlere göre: (ed-Durru'l-Muhtâr, U, 131-132; Meraki'l-Felâh, 109)
Zevalden önce ve sonraki zamanlarda gündüzün ayın doğuş yerlerinin farklı oluşuna itibar edilmez. Mezhebin kuvvetli olan görüşü budur. Alimlerin çoğu da bu görüşü benimsemişlerdir. Fetva da buna göredir. Batıda bulunan Müslümanların hilâli görmesiyle, iki kişinin şahidlik görevini yüklenmeleri yahut hakimin bu konuda hüküm verdiği İle ilgili şahidlik ederlerse yahut haber yayılırsa doğudaki Müslümanların da oruç tutmaları gerekir. Ancak, falan belde halkının hilâli görmüş olduklan haberi verilirse bununla amel edilmez. Çünkü bu kesinliği bulunmayan bir haberdir.

Malikilere göre: (eş-Şerhu'l-Kebîr, I, 510; Bidayetu'l-Muctehid, I, 278; ei-Kavânînu'l-Fıkhıyye, 116)

Hilâl bir ülkede görüldüğü zaman, ister yakın olsun, ister uzak olsun, oruç tutmak herkese farz olur. Bu konuda sefer mesafesine itibar edilmez. Ayın doğuş yerlerinin aynı yahut farklı olmasına da itibar edilmez. Kendisine bu haber bildirilen herkesin oruç tutması farz olur. Ancak hilâlin göründüğü adaletli iki kişinin yahut büyük bir toplululğun şahidliği ile sabit olmak gerekir.

Hanbelî'lere göre: (Keşşafu'l Kına ; II, 353)
İster yakın ister uzak olsun, bir yerde hilâl görüldüğü zaman, bütün insanlara oruç tutmak farz olur. Bu konuda göremeyenin hükmü görenin hükmü gibidir.

Şafiî'lere göre: (el-Mecmu, VI, 297-303; Muğni'l-Muhtâc, 1, 422-423)
Bir beldede hilâl görülünce, bunun hükmü sadece buraya yakın beldeleri bağlar, uzak olardan bağlamaz. Esah görüşe göre bu , ayın doğuş yerlerine göre fark eder. Ayın doğuş yerlerindeki farklılık yirmi dört fersahtan daha az mesafede olmaz. (Fersah: 5544 metredir. Böylece bu mesafe 5544x24=133,956 km. eder. Kasr mesafesi 89 km. olup bu da dört bürd yahut 16 fersahtır. Bir fersah=Üç mil, bir mil=4000 adım, bir adım=Üç ayak, iki ayak=bir zira', bir zira'=24 parmak genişliğidir.)

Uzak beldeye orucu vacib kılmadığımız takdirde hilâlin görüldüğü beldeden biri bu uzak beldeye yolculuk yapsa orada Esah olan görüşe göre, vucuben orucun sonunda onlara uyar. Hatta kendisi diğer beldeye göre otuzu tamamlamış olsa bile uyar. Çünkü bu kişi o beldeye gelmekle onlardan biri gibi olmuştur. Dolayısıyla onlar için sabit olan hüküm kendisi için de gerekli olur.
Rivayet edildiğine göre îbni Abbas, Kureyb'e böyle yapmasını emretmişti.
Bir kimse hilâlin henüz görülmediği bir beldeden hilâlin görüldüğü beldeye gitse, onlarla birlikte bayram yapması farzdır. Çünkü bu kişi de onlardan biri gibi olmuştur. Eğer bu ülkede Ramadan tam tutulmuşsa, ister kendisi 28 gün, ister 29 gün tutsun fark etmez. Eğer kendisinin tuttuğu günler 28 gün ise sonradan bir günü kaza eder. Çünkü ay 28 gün olmaz.


Bir kimse her hangi bir ülkede bayram yaptıktan sonra, gemi ile yahut uçakla halkı oruç tutmakta olan uzak bir ülkeye yolculuk etse, Esah görüşe göre, günün geride kalan kısmında oruç tutar. Bunu yapmak vacibdir. Çünkü kendisi de onlardan biri olmuştur.


Uyarı :
Türkiyede yaşayan müslümanların Oruca başlamak için ben ülkeme (Takvime-diyanete) uyuyorum demeleri hatalıdır. Çünkü Laik Türkiye hilali gözetleme gibi bir çalışması yoktur!
Şafii mezhebini taklid eden müslümanların, Oruc İbadeti ve bayram gibi ümmetin birlik olması gerek durumlarında Cumhuru takib edib uyması hak olandır!



Mezheblerin Konu İle İlgili Delilleri:

Şafîîlerin delilleri: Şafiîler ayın doğuş yerlerinin değişik olmasına itibar ederken sünnete, kıyasa ve akla dayanmışlardır.

1- Sünnet: Sünnetten iki hadise dayanmışlardır:
Birincisi Kureyb hadisi, ikincisi Îbni Ömer hadisidir.


Kureyb hadisi:

وعن كريب قال: ]
اسْتَهَلَّ عَليَّ رَمَضَانُ وَأنَا بِالشَّامِ فَرَأيْتُ الهَِلَ يَوْمَ الجُمُعَةَ، ثُمَّ قَدِّمْتُ الْمَدِينَةَ فِي آخِرِ الشَّهْرِ، فَسَألَنِي ابْنُ عبَّاسِ مَتَى رَأيْتُمُ الهَِلَ؟ قُلْتُ: يَومَ الجُمُعَةَ فَقَالَ : أَنْتَ رَايْتَهُ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ، وَرَآهُ النَّاسُ وَصَامُوا وَصَامَ مُعَاوِيةُ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ فَقَالَ: لَكِنَّا رَأيْنَاهُ لَيْلَةَ السَّبْتِ فََ نَزَالُ نَصُومُ حَتَّى نُكَمِّلَ ثََثِينَ، أَوْنَرَاهُ قُلْتُ: أَفََ تَكْتَفِي بِرُؤيَةِ مُعَاوِيةَ وَصِيَامِهِ؟ فَقَالَ: هَكَذَا أَمَرَنَا رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ [. أخرجه الخمسة إ البخاري، وهكذا هو في كتاب الحميدي، يوم الجمعة، وكلهم قالوا ليلة الجمعة وهو الصحيح ، و كذا هو في جامع ا‘صول ليلة الجمعة

"Ummul-Fadl, Kureyb'i Samda bulunan Muaviye'ye göndermiştir. Kureyb demiştir ki: "Şam'a geldim ve Ummu'l-Fadl'ın ihtiyaçlarını giderdim. Ben Şam'da iken Ramadan hilâli girmişti. Cuma gecesi hilâli gördüm. Sonra ayın sonunda Medine'ye geldim.
Abdullah b. Abbas hilâlden bahsederek sorular sordu ve: "hilâli ne zaman gördünüz?" dedi.
"Cuma gecesi gördük" dedim, îbni Abbas: "Sen hilâli gördün mü?" diye sordu.
"Evet, gördüm." dedim. 'İnsanlar da hilâli görerek oruç tuttular, Muaviye de oruç tuttu" dedim.
İbni Abbas ise: "Fakat biz hilâli Cumartesi gecesi gördük, Ramadan'ı 30 a tamamlayıncaya veya hilâli görünceye kadar oruç tutmaya devam edeceğiz" dedi.
Kendisine: "Muaviye'nin orucu ile ve hilâli görmesi ile yetinmeyecek miyiz?" dedim.
İbni Abbas: "Hayır, Rasulullah (s.a.v) bize böyle emretti" dedi."

(Muslim, Kit. Siyam, bab. 5, hn. 1087; Ebu Dâvûd, Kit. Savın, bab. 9, hn. 2332; Tirmizi, Kit. Savm, bab. 9, hn. 692; Nesei, Kit. Savm, bab. 7, hn. 2113; Darakutni, Kit. Siyanı, bab. 21; Musned İmam Ahmed, C. 1, Sh. 306)


Bu hadis, İbni Abbas'ın Şam halkının hilâli görmesi ile yetinmediğine ve bir belde halkına, başka bir belde halkının hilâli görmesi ile amel etmek gerekmediğine delalet etmektedir.

وعن أبي هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]
قَالَ النَّبِيُ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الصَّومُ يَومَ تُصُومُونَ وَالفِطْرُ يَوْمَ تُفْطِرونَ، وَا‘َضْحَى يَوْمَ تُضَحُّونَ
[. أخرجه أبو داود والترمذي
.

Ebu Hurayra (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, (hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir."

(Tirmizî, Savm: 11, (697); Ebu Dâvud, Savm: 5, (2324); Kutub-i Sitte, savm, 9, 3124)

AÇIKLAMA:
Tirmizî, hadisin mânasını, bazı ilim ehlinin: "Ramadan orucunun başlama ve bitme günlerinin cemaatle ve insanların çoğunluğu ile yapılması gerekir" diye anladığını belirtir. Mubârakfûrî, Tirmîzi şerhi'nde hadis hakkında şu açıklamaları sunar:
"Hattabî bu hadisin mânasını şöyle açar: "İçtihada dayanılarak varılan hükümlerde düşülen hatanın sorumluluğu halktan kaldırılmıştır. Sözgelimi bir kavm, hilâli görme hususunda gayret sarfetmelerine (içtihad) rağmen hilâli göremeseler, bu durumda orucu otuza tamamlamadan bayram yapmazlar. Sonradan ramadanın yirmidokuz gün olduğu nazarlarında kesinlik kazansa, artık onlara ne günah, ne ayıplama hiçbir şey gerekmez, oruçları da iftarları da olmuş bitmiştir.
Arafat'ta vakfe gününde hata yapılsa da hüküm aynıdır, vakfenin iâdesi gerekmez.
Munzirî, Telhîsu's-Sunen'de der ki: "Dendi ki, bu hadiste yevm-i şekkte ihtiyaten oruç tutulmayıp, herkesin oruç tutuğu günde oruç tutmanın gereğine de işâret vardır."

Yine dendi ki: "Bu hadiste: "Hilâlin doğuşunu, ayın menzillerinin hesabı yoluyla bilen kimseye, bilmeyenlerden ayrı olarak, bu bilgisine göre oruca başlaması ve ramazanını sona erdirmesi câizdir" diyene reddiye vardır."


İbni Ömer hadisi:
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Ay 29 gündür, hilâli görmedikçe oruç tutmayın, yine hilâli görmedikçe oruç bozmayın. Eğer hava bulutlu ise oruç için ayı sayı ile belirleyin."

(Muslim ve Ahmed Neylu'l-Evtâr, IV, 189 vd.)
Bu da oruç farizasının hilâli görmeye bağlı olduğuna delâlet etmektedir. Fakat bundan kastedilen her birinin hilâli görmesi değil, bazılarının görmesidir.

2- Kıyas: Şafiî'ler ayın doğuş yerlerinin farklılığını, güneşi doğuş yerlerinin farklılığına benzetmişlerdir. Güneşin doğmasının farklılığı ile nasıl namaz vakitleri de farklı oluyorsa, ayın doğuş yerlerinin farklı olmasından da Ramadan'ın başlangıç ve bitişlerinin farklı olması gerekir.

3- Akıl: Şeriat, orucun farz olmasını Ramadan ayının doğmasına dayandırmıştır. Ramadan ayının başlangıcı ise ülkelerin birbirinden uzaklıklarına göre değişir. Bu durumda da ülkelerin, farklılığına bağlı olarak, oruca başlama günlerinin farklı olması gerekmektedir.

Cumhurun delilleri: Cumhurun dayandıkları deliller sünnet ve kıyastır.


Sünnetten delil,

Usul :

Ebu Hurayra (r.anh) ve diğerlerinden rivayet edilen şu hadistir:

"Ayı görünce oruç tutun, ayı görünce oruç bozun. Eğer hava bulutlu (kapalı) ise Şaban'ın günlerini otuza tamamlayın. "
(Buharî ile Muslim rivayet etmişlerdir. Neylu'l-Evtâr,
IV, 191)

Ebu Hurayra (r.anh), Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyler:
"Ramadan orucunuzu hilali gördüğünüzde tutun. Hilali gördüğünüzde açın. Şayet hava kapalı olursa (ayın tesbitine engel olursa) otuza tamamlayın"
(Buhari, Savm, II; Muslim, Siyam, 19, H. No: 1081; Nesâî, Siyam, 9; Darimi, Sivam, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 422)


Ramadana Girerken Hilâli Görene Uymak :

İkrime, Abdullah ibn Abbas'ın (r.anhum) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

"Bir bedevî Rasûlullah (s.a.v.)'e geldi. "Ben hilali gördüm" dedi.
Rasûlullah, "
Lailahe illallah Muhammedu'r- Rasûlullah'a şahidlik eder misin?" dedi.
Bedevi "
Evet" dedi.
Peygamber Efendimiz "
Ey Bilal, insanlara bildir de yarın oruç tutsunlar" buyurdu. Bunun üzerine (Rasûlullah (s.a.v) insanların oruçlarını bozmalarını ve ertesi gün bayram namazına gitmelerini emretti"

(Tirmizi, Savm, 7, H. No: 691; İbn Mace, Savm, 6, H. No:1652; Ebu Davud, Savm, 14, H.No: 2340, 2341; Nesâî, Siyam, 8, H. No: 2115; Dârimî, Savm, 7; Hakim, Mustedrak)


Bayramlara girerken Hilali görene uymak :

Rib'i İbn Haris, Peygamber Efendimizin sahabelerinden birinin şöyle buyurduğunu rivâyet eder:
"İnsanlar Ramadan'ın son günü hakkında ihtilafa düşmüşlerdi. Bu sırada iki bedevî geldi ve "Dün akşam hilali gördük" diyerek Rasûlullah (s.a.v)'in yanında Allah'a yemin edip şahidlik ettiler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)
"insanların oruçlarını bozmalarını ve ertesi gün bayram namazına gitmelerini" emretti.

(Ahmed ibn Hanbel, V, 314 – 87; Ebu Davud, Kit. Savm, 13, Hadis no: 2339; 13,5; Dârakutni, Kit. Siyam, bab 12)

Kıyastan delil:
Cumhur bu konuda uzak olan ülkeleri hilâlin görüldüğü beldeye yakın olan ülkelere benzetmişlerdir. Bu ülkeler arasında ayırım yapmak bir zorlamadır, her hangi bir delile dayanmamaktadır.
İbni Hacer, Fethu'l-Bâri'de bu konu ile ilgili olarak altı görüş zikretmiştir.
San'anî ise şöyle demiştir:
En yakın görüş, hilâlin görüldüğü beldenin halkı ile bu beldenin semtinde bulunan yönlerdeki ülkelerin halkının oruç tutmalarının gerektiği görüşüdür. (Subulu's- Selam, II , 151)

Yani o ülkenin bulunduğu meridyen çizgileri üzerindeki ülke halkının oruç tutması gerekir. Bu da kuzey-güney istikametidir. Çünkü güneşin doğuş yerleri buralarda bir olur. İki ülke arasındaki meridyenlerin eşit olmaması ile yahut enlem derecelerinin farklı olmasıyla ayın doğuş yerleri farklı olur.
Şevkanî şöyle demiştir:
İbni Abbas'ın merfu olarak naklettiği hadisin kendisi delildir, ondan insanların anladıkları mana delil değildir.
İbni Abbas'ın şu sözü ile işaret ettiği husus da delildir:
"İbni Ömer hadisinde bulunan emir, sadece bir yönde bulunan bir ülkenin halkına mahsus değildir. Belki bu emir Müslümanlardan bununla muhatab olan herkese hitabtır.
İbni Ömer hadisini, bir belde halkının hilâli görmesinin başkalarını da bağlayıcı olduğuna delil kabul etmek, başka ülke halkını bağlayıcı olmadığına delil kabul etmekten daha kuvvetlidir. Çünkü hilâli bir belde halkı görürse, onu bütün Müslümanlarda görmüş olur, dolayısıyla görenlere lâzım hilâl gelen, başkaları hakkında da lâzım olur.

Burada güvenilmeye layık olan görüş, Malikîlerle Zeydi'lerden bir topluluğun ileri sürdüğü ve Zeydi'lerden el Mehdi'nin kabul ettiği görüştür.
Kurtubî de bu görüşü hocalarından rivayet etmiştir. Görüş şudur:
Bir beldenin halkı hilâli görünce, bütün ülkenin halklarına da oruç tutmak lâzım gelir. (Neylu'l Evtar; IV, 195)

Astronomi ilimleri, İslam ülkeleri arasında şerî ayın başlangıcını birleştirmeyi kuvvetlendirmektedir. Çünkü, bir İslam ülkesinde ayın doğduğu yer ile bu beldeye en uzak bir İslam ülkesinde ayın doğuş yeri arasındaki müddet 9 saattir. Dolayısıyla bütün İslam ülkeleri gecenin kısımlarında ortaktırlar. Bu ülkelerin halkının hilâl göründüğü zaman telgraf yahut telefon irtibatı ile bunu birbirlerine ulaştırmaları mümkündür.
(Şeyh Muhammed Ebu'l-Alâ el-Bennâ'nın kitabı. Bu kitaba merhum Muhammed es-Sayis'in araştırmasında işaret edilmiş olup bu zat Ezher'de Kulliyetu'ş-Şeria'da muderris olarak bulunmaktadır. el-Buhusu'l-Mu'lemeri's-Sadis li-Mecmai'l-Buhusi'l-İslamiyye, 99 vd.)



Şevval Hilalini (Ramadan bayramı) Tesbitte Şahid Sayısı :

"Ramadan'ın bittiğini gösteren Şevvâl hilalini tesbitte iki şahid gereklidir" derken, şu hadislere dayanılmaktadır:
Rib'i İbn Haris, Peygamber Efendimizin sahabelerinden birinin şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

"İnsanlar Ramadan'ın son günü hakkında ihtilafa düşmüşlerdi. Bu sırada iki bedevî geldi ve "Dün akşam hilali gördük" diyerek Rasûlullah (s.a.v)'in yanında Allah'a yemin edip şahidlik ettiler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "insanların oruçlarını bozmalarını ve ertesi gün bayram namazına gitmelerini" emretti.
(Ahmed ibn Hanbel, V, 314 – 87; Ebu Davud, Kit. Savm, 13, Hadis no: 2339; 13,5; Dârakutni, Kit. Siyam, bab 12)

Bu ravilerden zikredilen ikinci bir rivayet şöyledir:
"Rasûlullah (s.a.v) Ramadan'ın otuzuncu gününü tamamlamak üzere ve oruçlu iken sabahleyin iki bedevi geldi. Allah'tan başka ilah olmadığına yemin ederek önceki akşam hilali gördüklerine dair şahidlik ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) emriyle oruca son verildi"

(Dârakutnî, Siyam, 14).

Yine aynı ravilerden nakledilen üçüncü bir rivayet şöyledir:
"Müslümanlar Ramadan'ın otuzuncu gününü tamamlamak üzere oruçlu iken sabahleyin iki bedevî geldi. Allah'tan başka ilah olmadığına ve dün hilali gördüklerine dair şahidlik ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'in emriyle oruca son verildi"
(İbn Hanbel, IV, 314)

Ebu Umeyr İbn Enes der ki:
"Rasûlullah (s.a.v)'in sahabilerinden olan Ensar kabilesine mensub amcalarım şu hadisi rivayet ederek dediler ki:
Havanın elverişsizliği yüzünden Şevval ayının hilalini göremedik ve oruç tutuyorduk. Gündüzün geç vakitlerinde bir kafile geldi; dün hilali gördüklerine dair şahidlik ettiler. Bunun üzerine (Rasûlullah (s.a.v) insanların oruçlarını bozmalarını ve ertesi gün bayram namazına gitmelerini emretti"
(İbn Mace, Siyam, 6 H. No: 1653; Nesâî, el-İdeyn, 21; Ahmed b. Hanbel, V, 87)


Enes (r.anh)'den şu hadis-i şerif nakledilir:
"Enes'in amcaları Rasûlullah (s.a.v)'in huzurunda hilali gördüklerine dair şahidlik ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) insanlara oruçlarını bozmalarını ve ertesi gün bayram namazına gitmelerini emretti"
(Ahmed b. Hanbel, III, 279).



ŞEK GÜNÜNDE ORUÇ TUTULUR MU?

"Şaban ayının son günü mü, yoksa ramadan ayının ilk günü mü?" olduğu hususunda şubheye düşülen güne "Yevm-i Şek" denir.
Rasûl-u Ekram (s.a.v.)'in "Ramadan ayının öncesinden bir gün veya iki gün oruç tutarak karşılamayınız. Ancak sizden birinin, başka bir maksadla tutmuş olması mustesna'dır" buyurmuştur.
(Molla Husrev - Durerû'l Hukkam fi şerhû Gureri'l Ahkam - İst: 1307 C: 1, Sh: 198. Ayrıca İbn-i Humam - Fethû'l Kadir - Beyrut : 1315 D. Sadr Mtb. C: 2, Sh: 53-55
(Bu Hadis-i Şerif , İbn-i Abbas (r.anhuma)'dan rivayet olunmuştur. Ayrıca Ebû Hurayra (r.anh)'den rivayet edilen Hadis-i Şerif vardır. Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi - Ankara : 1974, C: 6, Sh: 262, Had. No: 909.)

İmam-ı Merginani: "Şubheli olan günde (Yevm-i Şek'te) ancak nafile olarak oruç tutulabilir. Çünkü Rasûl-u Ekram (s.a.v.) "Ramadan ayından olub olmadığından şubhe edilen günde oruç tutulmaz. Ancak nafile olarak tutulabilir" buyurmuştur.
Bu mesele birkaç yönlüdür. Bunlardan birincisi; mukellefin Ramadan ayı orucuna (Farz'a) niyet etmesidir.
Bu rivayet ettiğimiz nass noktasından mekruhtur. Zira "Ehl-i Kitab'a" benzeme sözkonusudur. Bilindiği gibi onlar; oruç muddetine ilâvede bulundular" hükmünü zikreder.
(İmam-ı Merginani -El Hidaye şerhû Bidayetu'l Mubtedi - Kahire: 1965, C: 1, Sh: 119)

Şubheli olan günde (Yevm-i Şek'te) Müslüman; "Eğer yarın Ramadan ayının ilk günü ise oruç'a niyyet ediyorum, değilse "Niyyet" etmiyorum" derse bu sahih olmaz. Çünkü kat'i azim bulunmadığı için; niyyet de bulunmamış olur.
(Molla Husrev - Durerû'l Hukkam fi şerhû Gureri'l Ahkam - İst: 1307, C: 1, Sh: 199, Şeyh Nizamuddin ve heyet - El Feteva-ı Hindiyye - Beyrut: 1400, C: 1, Sh: 200. İmam-ı Merginani - El Hidaye şerhû Bidayetu'l Mubtedi - Kahire: 1965, C: 1, Sh: 120)



Ramadan'dan 1 Ve 2 Gün Önce Oruç Tutulmaz

Ebû Hurayra'den nakledildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi biriniz Ramadan'dan bir veya iki gün önce oruç tutmasın. Ancak (öteden beri alışkanlık haline getirdiği) orucunu tutmakta olan bir kimse o günde orucunu tutsun!"


Açıklama

Başlıkta geçen ifade şu anlama gelir: "İhtiyat düşüncesiyle hareket ederek Ramadan'dan önceki günü Ramadan ayına sayacak şekilde oruç tutulmaz. Çünkü orucun başlaması hilalin görülmesine bağlıdır. Bu bakımdan kişinin aslında yükümlü olmadığı sorumluluklar altına girmesine gerek yoktur." (Aslında burada İbadetin süresini değiştirme riski de söz konusudur. İbadetlere aslında olmayan müdahalelerde bulunmak ise bidattir ve her bidat sapıklığa sürükler)

İslam bilginleri konu hakkında şunları söylemişlerdir:
"Bu hadis, ihtiyat düşüncesiyle hareket edip Ramadan'dan önceki günü Ramadan ayma sayarak oruç tutmayı yasaklamaktadır."
Tirmizî bu hadisi naklettikten sonra şunları söylemiştir:
"İslam alimleri, bir kimsenin Ramadan ayı girmeden önce oruca başlamasını hoş görmemişler, mekruh saymışlardır. Bu da Ramadan orucunun kendine has özelliğinden kaynaklanmaktadır."


Peygamber'in (s.a.v) bu yasağının sebebleri hakkında çeşitli açıklamalar yapılmıştır:

1- Burada güdülen gaye Ramadan'dan önce oruç tutmamak suretiyle Ramadan'a daha dinç ve güçlü bir şekilde girmektir. Fakat bu açıklama tartışmaya açıktır. Çünkü hadisteki ifade Ramadan'dan üç veya dört gün önce oruç tutmakta bir sakınca olmamasını gerektirmektedir.
2- Nafile ibadeti farz olan bir ibadete karıştırma riski söz konusudur. Bu açıklama da ikna edici olmaktan uzaktır. Çünkü hadis alışkanlık olarak orucunu tutmakta olan kişinin bu günlerde oruç tutabileceğini ifade etmektedir.
3- Ramadan orucunun başlaması için hilalin görülmesi hükmü getirilmiştir. Buna rağmen Ramadan'dan bir veya iki gün önce oruca başlamak bu hükmü göz ardı etmek ve önemsememek anlamına gelir. Konuyla ilgii itimâda şâyan ve ikna edici açıklama da budur.
Peygamber'in (s.a.v) bir veya iki gün diye özellikle belirtmesi, insanların Ramadan'dan önce genelde bir veya iki gün oruç tutmalarından ileri gelmektedir.
Bazı alimler Ramadan'dan önceki oruç yasağını Şaban ayının on altıncı gününe kadar uzatmışlar ve şöyle demişlerdir:
"Peygamber'in (s.a.v) bu yasağı Şaban ayının on altıncı gününe kadar uzanır. Alâ İbn Abdurrahman'ın babası yoluyla Ebû Hurayra'den merfû olarak naklettiği hadis de bunu göstermektedir.
Bu hadiste Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şaban ayının yarısı olduğunda artık oruç tutmayın!" "Sunen" türü meşhur hadis kitaplarının çoğunda nakledilen bu rivayetin zayıf olduğunu söyleyen ve çoğunluğu teşkil eden alimler ise Şaban ayının yarısından sonra nafile oruç tutulabileceği görüşünü kabul etmişlerdir. Nitekim Ahmed İbn Hanbel ve İbn Maîn: "Bu hadis munkerdir" demişlerdir.
Beyhakî de yukarıdaki konu başlığı altında zikredilen Ebû Hurayra hadisini esas alarak Alâ hadisini zayıf bulduğunu belirtmiş ve şöyle demiştir:
"Alâ hadisinden daha sahih olan bu hadis Şaban ayının yarısından sonra nafile oruç tutulabileceğini göstermektedir."

(İbn Hacer el-Askalani: Fethu'l-Bârî (Sahih-i Buhari Şerhi), Cilt 4, S: 418 - 419)


Çocukların Oruç Tutması

Ömer (radıyallâhu anh) Ramadan'da sarhoş gezen bir adama "Sana yazıklar olsun. Çocuklarımız bile oruçlu" demiştir, sonra da ona (had cezası olarak seksen) sopa vurmuştur.

1960- Rubeyyi' binti Muavviz (radıyallâhu anh) şöyle demiştir:
Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) aşura gününün sabahı ensarın oturduğu köylere şu haberi gönderdi:
"Oruçsuz olarak sabahlayan günün geri kalan kısmını (bir şey yiyip içmeksizin) tamamlasın. Oruçlu olarak sabahlayan ise orucunu tutsun".
Rubeyyi' şöyle dedi: Bundan sonraki zamanlarda biz o günü oruçlu geçirir, çocuklarımıza da oruç tuttururduk. Onlara (açlığı unutturmak için) yünden oyuncaklar yapardık. Onlardan biri açlıktan ağladığında kendisine oyuncağı verir, böylece iftara kadar onları oyalardık.


Açıklama

Bu konuda çocukların orucunun meşru olup olmadığı ele alınmaktadır. Çoğunluk orucun, ergenlik çağına ulaşmamış çocuklara farz olmadığı görüşünü benimsemiştir.
Seleften, aralarında İbn Şîrîn ve ez-Zuhrî'nin de bulunduğu bir grup ile İmam Şafiî çocukların oruç tutmasını mustehab görerek şöyle demişlerdir:
"Oruç tutmaya güç yetirmeleri halinde onları oruca alıştırmak için kendilerine oruç tutmaları emredilir".



Çocuklardan Kaç Yaşında Oruç Tutmaları İstenir?

Şafiî mezhebine mensup alimler bunun için namazda olduğu gibi 7 ve 10 yaş sınırını belirlemişlerdir.
İshak ise 12 yaşı sınır olarak belirlerken, bir rivayete göre de Ahmed İbn Hanbel 10 yaşı sınır olarak belirlemiştir.
el-Evzâî ise şöyle demiştir: "Çocuk zayıf düşmeksizin (zorlanmaksızın) üç gün ardı ardına oruç tutabiliyorsa oruç tutmakla yükümlü tutulur."


Birinci görüş çoğunluğun görüşüdür.
Mâlikîlerdeki meşhur görüşe göre çocukların oruç tutması meşru değildir. Buhari onların bu görüşünü eleştirmek amacıyla konu başlığında Ömer'in sözüne yer vererek onlara nazire yapmıştır. Çünkü onların hadislere karşı çıkarken en önemli dayanakları bu hadislere aykırı olarak sabit olan "Medine halkının uygulamasıdır.
Ömer'in dini hükümleri araştırma konusundaki ciddiyeti ve sahabenin çoğunun o dönemde hayatta olması sebebiyle Ömer dönemindeki uygulamadan daha güçlü bir uygulama esas alınamaz. Bununla birlikte Ömer (r.anh) Ramadanda oruç tutmayan kişiyi azarlamak maksadıyla "Çocuklarımız bile oruç tutarken sen nasıl oruç tutmazsın" demiştir.
(İbn Hacer el-Askalani: Fethu'l-Bârî (Sahih-i Buhari Şerhi), Cilt 4, S: 481 - 482)



Ramadan Bayramında Oruç(lu) Tut(ol)mak

1990- İbn Ezher'in azatlısı Ebû Ubeyd şöyle demiştir:
Ömer İbn Hattâb (radıyallâhu anh) ile bir bayrama şahid oldum. O şöyle dedi:
"Şu İki gün Rasûlullah'ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) oruç tutmayı yasakladığı günlerdir:
Birisi orucunuzdan iftar ettiğiniz bayram günü, diğeri de kurbanınızdan yediğiniz gün
" (Hadîsin geçtiği diğer yer: 5571)


1991- Ebû Said (radıyallâhu anh) şöyle demiştir:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Ramadan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutmayı, tek bir elbiseye bürünmeyi, (altına don giymeyip) tek bir elbise giyen kimsenin mâkadını yere koyup bacaklarını dikerek oturmasını yasakladı.


1992- (Ebû Said sözüne devamla) Sabah ve ikindi namazlarından sonra (nafile) namaz kılmayı da yasakladı.

Açıklama

Zeyn İbnul-Muneyyir şöyle demiştir: Buhari bu konu başlığı ile şuna işaret etmiş olabilir:
Belirli bir günde oruç tutmayı adayan kimsenin bu adağı bayram gününe denk gelse adak gerçekleşir mi gerçekleşmez mi? Bu konuda söylenenleri ileride belirteceğiz.


Hadisten Çıkan Bazı Sonuçlar

Ramadan ve Kurban bayramlarında; adak, kefaret, nafile, kaza, temettu vb. her türlü oruç haramdır. Bu konuda icma vardır.
Bir kimse temettu orucunu öne alıp bayramda tuttuğunda Ebû Hanife bunun gerçekleşeceğini söylemiş, çoğunluk ise ona muhalefet etmiştir.
Bîr kimse "Zeyd'in geleceği gün" oruç tutmayı adasa, Zeyd de bayram günü gelse çoğunluğa göre adak gerçekleşmez. Hanefîler'den rivayet edildiğine göre adak gerçekleşir, bu kişinin kaza etmesi gerekir.
Bu meseledeki görüş ayrılığının temeli "yasak, yasaklanan şeyin sahih olmasını gerektirir mi?" konusuna dayanmaktadır. Çoğunluk buna "hayır" şeklinde cevap vermiştir. Muhammed İbnu'l-Hasen'den rivayet edildiğine göre o "evet" demiştir.

(İbn Hacer el-Askalani: Fethu'l-Bârî (Sahih-i Buhari Şerhi), Cilt 4, S: 518 - 519)

İkaz :
Türkiye'de yaşayan müslümanların Oruca, bayramlara başlamak, için ben ülkeme (Takvime-diyanete) uyuyorum demeleri hatalıdır. Çünkü Laik Türkiye hilali gözetleme gibi bir çalışması yoktur!

Şafii mezhebini taklid eden müslümanların, Ramadan ve bayramları 1,5 sene evvelden astronomi hesaplarıyla (gözetlemeden) ilan eden Laik rejimlere itaate-uymaya değil; bilakis Oruc İbadeti ve bayramlar gibi ummetin birlik olması gerek durumlarında Cumhuru takib edib uyması hak olandır!Bir kimse, Şevval hilalini gördüğünü veliyyulemr veya Kadı'ya muracaat ederek beyan ederse, onlar tasdik ettiği anda Ramadan bayramı ilân olunmuş demektir.

Laik olan (yani din ile devlet-dünya işlerini birbirinden ayıran ) devletler, Ramadan-ı Şerif ayının başlangıcını ve bayramını ilân etme hakkına sahib değildirler. Zira bu dini (İslâmî) bir meseledir. Onların bu konuda velayet hakkı yoktur. Velev ki ilân etseler dahi, hükmen geçerli değildir. Çünkü velayet hakkı bey'at sonucu ortaya çıkar. Halbuki laik devlet, hangi dinden olursa olsun, bütün vatandaşları eşit kabul etmek durumundadır.

Nasıl yahudilerin ve hristiyanların bayram günlerini ilân etmiyorsa, (onların tesbit ettiği günlerde yılbaşı vb . kutlamaya katılıyorsa) müslümanların dini, şeriatın ibadet günlerini bayram günlerini de ilân edemez. Ettiği takdirde, vatandaşlar arasında eşitliği bozmuş ve din istismarı yapmış olur. (ki bunu zaten biliyoruz)

Son yıllarda "ru'yet-i hilâl" konusunda, farklı siyasî coğrafyalarda bulunan müslümanlar arasında bir ihtilaf görülmektedir. Müslümanlar yine ayrı ayrı günlerde Ramadan orucuna başlamakta ve farklı günlerde bayramlar etmektedirler.
Bunun sebebini Kemaluddin İbnul-Humam şöyle tesbit etmiştir:

"Müslümanların kendi içlerinden bir emir seçmelerinin sebebi; İslâm'ın emirlerini (ve hükümlerini) hakkı ile eda etmek içindir"(Kemaluddin İbnul-Humâm, Kitabû'l Musayere, İstanbul 1979, 265)

O, bu ifade ile siyasi şuurun temelini tesbit etmiştir. Mu'minlerin kendi içlerinden seçtikleri bir emire itaat etmeleri, nassla emrolunmuştur. Günümüzde bu mahiyette bir emir sahibi bulunmadığı için ruyet-i hilal konusundaki ihtilaflar devam edecektir.

Mükellef olan her mu'min, bu durumu iyi düşünüp tağutî güçlerin din istismarı karşısında direnmelidir. Tağutî güçleri reddetmenin bir iman meselesi olduğu asla unutulmamalıdır.
Tağuti düzenlerin Camileri ve imamları ne için kullandığını, maaşa bağladığını biliyorduk. Ülkesindeki vatandaşları arasında müslümanlara zulmedip , dinlerini tahrif etmeye çalıştıklarını da biliyorduk. Şimdi tarihten Ramadan ayında Cami minarelerindeki mahyalardan bazılarını sunuyoruz:



İRTİCA, LAİKLİĞE AYKIRI DENMEYEN MAHYALARDAN BAZILARI


[​IMG][​IMG]



YAŞASIN CUMHURİYET (!)
(Şeriatın mescidinde Tağuti rejimin hakimiyetine dua)

[​IMG][​IMG]

PARA BİRİKTİR
( Laik Tağuti düzene Vergi vermekle ilgili Cuma Hutbesi (!) verdiren rejimin Kapital açılımı)

[​IMG]

FAŞİZANLAŞAN İBADETHANELER
[​IMG][​IMG][​IMG][​IMG]


NİYE ; EZAN YASAKLANDIĞI , HELALLER HARA HARAMLAR HELAL YAPILIP ŞERİAT KALDIRILDIĞI İÇİN Mİ?


Ebu Hurayra (r.anh), Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu söyler:
"Ramadan orucunuzu hilali gördüğünüzde tutun. Hilali gördüğünüzde açın. Şayet hava kapalı olursa (ay'ın tesbitine engel olursa) otuza tamamlayınız"
(Buhari, Savm, II; Muslim, Siyam, 19, H. No: 1081; Nesâî, Siyam, 9; Darimi, Sivam, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 422).

Astronomik hesapları sünnetin önüne geçirerek, 1,5 sene önceden basılan takvimlere uyarak şeriatın ibadet ve bayramlarını tertip eden Halkından müslümanlarında olduğu Laik ülkeleri Hilalin görülüp görülmemesi bağlamamaktadır!

Cumartesi Ramadan'a başlayacak İslam ülkeleri
Malezya, Endonezya, Ürdün, Mısır, Katar, Yemen, Bahreyn, Kuvet, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Sudan, Suriye, Doğu Türkistan, Somali, Tunus, Filipinler, Singapur, Irak ve Filistin'in Ramadan ayına Cumartesi günü başlayacakları belirtildi. Fransa, Belçika, İspanya, Amerika, Kanada, Meksika, İtalya, İsviçre ve İngiltere'deki Müslümanların da Cumartesi başlayacağı vurgulandı

-----------------------------------------------------

Konu ile ilgili hadisi şerifler :
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma), Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Orucu Ramadan'dan önce tutmayın. Orucu hilali gördüğünüzde tutun. Hilali gördüğünüzde açın. Şayet hilalin görülmesine bulut engel olursa otuz günü tamamlayın"
(Nesâî, Siyam, 13; Tirmizi, Siyam 5, H. No: 688).

Diğer bir rivayette: Abdullah İbn Abbâs (r.anhuma),der ki:
Ramadan ayından önce oruca başlayanlara şaşarım. Halbuki Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Orucu hilali gördüğünüz de tutun ve hilali gördüğünüz zaman açın. Şayet hava kapalı olursa (hilali görmenize mani olursa) sayıyı otuza tamamlayın "
(Nesâî, Siyâm, 12; Dârimî, Savm, 2; Ahmed b. Hanbel, I, 221; İmam Malik, Muvatta, Siyam, I, H. No: 3).











.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder