Sad Suresi 30-35. Ayetler Süleyman (a.s) kıssasıyla ilgilidir:
“Ve Davut’a, [oğlu] Süleyman’ı bahşettik. Süleyman ne güzel bir
kuldu! Çünkü o, Allah’a yönelen biriydi. Akşamüstü safkan koşu atları
önüne getirildiğinde [içinden] şöyle dedi: “Ben malı, Rabbimi
hatırlattığı için seviyorum.” Nihayet atlar perdelenip kayboldular.
[Süleyman,] “Onları bana geri getirin!” [dedi,] bacaklarını ve
boyunlarını okşamaya başladı. Süleyman’ı [böyle] sınamış(1) ve tahtının
üstüne bir ceset bırakmıştık! Sonrasında [Bize] yöneldi. [Ve] şöyle
dedi: “Ey Rabbim! Beni affet ve bana, benden sonra kimsenin
ulaşamayacağı bir mülk (hükümranlık) bahşet; çünkü sen Vehhab’sın!
(Karşılıksız bahşedersin)”
Kıssanın ayrıntısına girilmemiştir. Kıssayı tamamlamak için yapılan yorumlar israiliyatın ilginç örneklerindendir.
İslam bilginlerinin yorumlarını ise Razi şöyle özetlemiştir:
1) Hz. Süleyman’ın (a.s) başına gelen fitne
(imtihan) şöyledir: “Onun bir oğlu oldu. Bunun üzerine şeytanlar, ‘Eğer
bu yaşarsa, aynen babası gibi bize hükümran olur. Öyleyse ne yapıp edip,
onu öldürmemiz gerekir.’ dediler. Hz. Süleyman (a.s) bu komployu
öğrenip, oğlunu bulutlar arasında büyütmeye başladı. Bir gün işleriyle
meşgulken, o çocuk ölü olarak tahtının önüne düştü. Hz. Süleyman (a.s) o
an, Allah'a tevekkül etmediği için, hata etmiş olduğunu anlayıp,
Rabbinden bağışlanma istedi.”
2) Hz. Peygamber'in (s.a.s) şöyle dediği rivayet
edilmiştir: “Hz. Süleyman, (a.s) ‘Ben, her biri Allah yolunda mücahede
eden bir aslan doğursun diye, her gece yetmiş hanımımı ziyaret
edeceğim.’ dedi; fakat ‘inşallah!’ demedi. Derken, bütün kadınlarını
dolaştı, hiçbiri hamile kalmadı; bunlardan sadece birisi hamile kaldı
ki, o da, yarım adam doğurdu. Bu çocuk, Hz. Süleyman (a.s) tahtında
oturduğu bir esnada kucağına verildi.”
3) Allah kendisine şiddetli bir hastalık vermişti.
“Biz Süleyman'ı imtihan ettik ve onu kürsüsü üzerine, bir ceset gibi
atıverdik.” Ayetinin anlamı budur. Çünkü Araplar, zayıf ve çelimsiz
çocuklar hakkında, “Bu, kasabın kütüğü üzerindeki bir et ve ruhsuz bir
cesettir.” derler.
4) Ben derim ki, şöyle de denilebilir: “Allah Teâlâ,
bazı yönlerden kendisine gelebilecek olan bir belâyı bekleme ve ona bir
musibet musallat kılma gibi şeylerle, Hz. Süleyman'ı imtihan etmiş ve
işte bu korkunun şiddetinden dolayı o da, ‘taht üzerine atılmış olan
zayıf bir ceset gibi’ olmuştur.”
Razi‘nin ilk iki rivayeti, tutarsızlıkta israiliyattan aşağı
kalmaz. 3. ve 4. maddelerde yer alan yorumlar ise, sadece bir ayeti
açıklama çabasıdır.
Bize göre kıssa şöyle kurgulanabilir:
Süleyman (a.s) soylu atlara düşkündür. Tam emin olamadığı bu
baskın duyguyu, “Ben malı, Rabbimi hatırlattığı için seviyorum.”
diyerek kendine izah etmeye çalışır; ancak Allah, bundan razı değildir.
(Dünya süsünü “bana Allah’ı hatırlatıyor.” gerekçesiyle masum gösterme
düşüncesi, Kur’an’ın bakış açısıyla izah edilemez. Zira Kur’an’ın temel
itiraz noktalarından biri, insanın dünya malına karşı duyduğu hırstır.
Ayrıca bkz. Ahzab:28) Atlar birden bire kaybolur. Allah kuluna bir mesaj
vermek istemiştir; ancak Süleyman (a.s) bunu fark etmez ve atların
mutlaka bulunmasını emreder. Atlar bulununca da, onları okşayarak,
aslında nasıl bir zaaf içinde olduğunu gösterir. Allah Süleyman’ı, (a.s)
bir de zorluklarla sınamak ister. Hz. Süleyman’ın iktidar gücü zaafa
uğrar. “Tahtının üstüne bir ceset bıraktık.” ibaresinin anlamı budur.
(Bunun başka bir anlamı da, bir cinayetin Süleyman’a (a.s.) yıkılmak
istenmesi olabilir.) Çaresiz kalan Süleyman (a.s) bu sefer durumu anlar,
Allah’tan af diler ve İmkânlar içinde sınanırken gösteremediği özeni,
bir daha tekrarlamayacağını göstermek üzere emsalsiz bir saltanat ister.
Dileği yerine getirilir. Süleyman (a.s.) sözünde durur ve sınırsız
gücünü gösterdiği zamanlarda bile artık, “... Bu, şükreden biri mi yoksa
nankörün biri mi olduğumun ortaya çıkması içindir... (Neml: 40)” der.
Soylu atlar, dünyanın cazibesini temsil eder.
Kıssada, H.z.Süleyman’ın zaafı konu edilmiştir.
Zaafı nedeniyle Allah’ın uyardığı Peygamber, yalnızca Süleyman (a.s.) değildir.
---------------------------------------
(1) Metinde “Fitne” kelimesi kullanılmıştır. “Fitne” genel olarak, “imkânlarla sınanma” anlamında kullanılır.
34- Andolsun, biz Süleyman'ı denemeden geçirdik. Tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
35- "Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan
bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan
edensin."(36)
AÇIKLAMA
36. Önceki ayetler, gelecek konunun bir başlangıcı idi. Yani, Allah
önce Hz. Davud'u övmüş, sonra da imtihan ettiğini beyan ederek, "Ben onu
uyardım, Davud da tevbe ve secde etti demiştir." Aynı şekilde Allah,
Hz. Süleyman hakkında "Beni çokça zikreden bir kuldu" dedikten sonra,
"Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üzerine bir ceset
bıraktık, sonra bize (tevbe ederek) yöneldi, demiştir." Diğer bir
deyişle, Allah Teâlâ her iki kıssada da iki hususu anlatmak istiyor.
Birincisi, "Peygamber hata yaptığında, onlar bile sorgulanmadan
bırakılmazken, diğerlerinin özelliği ne ola ki?" İkincisi, "Bir kul bir
hata yaptıktan sonra, asla inat etmemeli ve hatasının farkına varır
varmaz tevbe etmelidir." Bu davranışları sonucunda Allah bu kullarını
(Hz. Davud ve Hz. Süleyman) affetmiş ve ayrıca onların derecelerini
yükseltmiştir.
a) Hz. Süleyman'ın içine düştüğü fitne acaba nedir?
b) Onun tahtı üzerine ceset bırakılmasının anlamı nedir?
c) Bu cesedin oraya bırakılmasıyla, nasıl bir uyarı oldu da, Hz. Süleyman hemen tevbe etti?
Bu soruların cevaplanmasında müfessirler 4 ayrı yol takip etmişlerdir.
Bir grup müfessir, çok uzun bir efsane rivayet etmiştir. Ancak bu efsanenin ayrıntılarında birçok ihtilaf vardır.
Bu efsane şu şekilde özetlenebilir: Onlara göre karısı 40 gün putlara
tapmış olmasına rağmen, Hz. Süleyman'ın bundan haberi olmamıştır. Diğer
bir rivayete göre, Hz. Süleyman birkaç gün evden çıkmamış ve mazlumların
şikayetlerini (dinleyip) , dertlerini halletmemiştir. Bunun üzerine şu
şekilde cezalandırılmıştır: Güya şeytan, onun ins, cinn ve rüzgarlara
hükmettiği yüzüğünü çalmıştır. Yüzüğü çalınınca bu güçten mahrum kalan
Hz. Süleyman 40 gün sersem sersem dolaşmıştır. Fakat onun yerine şeytan
hüküm sürmüştür. Tahtının üzerine atılan cesed ile de Hz. Süleyman'ın
tahtına oturan şeytan kastedilmektedir. Hatta bazı kimseler daha da
ileri giderek, Hz. Süleyman'ın hanımlarının bile o şeytandan
korunamadıklarını ileri sürmüşlerdir. En sonunda devlet büyükleri ve
alimler, şeytandan şüphelenmiş ve onun Hz. Süleyman olmadığını
anlamışlardır. Şeytan'a Tevrat'ı göstermişler ve o Tevrat'ı görünce
hemen kaçmıştır. Kaçarken yüzüğü denize düşürmüş veya kendisi atmıştır.
Yüzüğü bir balık yutmuş, tesadüfen (!) balığı da Hz. Süleyman
yakalamıştır. Balığın karnını temizlemek için yardığında kendi yüzüğünü
bulmuş ve bulur bulmaz da tüm ins ve cinn emrine hazır olmuştur. Bu
hikâyenin tümü baştan sona kadar hurafedir. Bu hikâyeyi Ehl-i Kitab'dan
gelerek müslüman olan mübtedirler (yani müslümanlar) , İsrailiyat'tan
nakletmiş ve zamanla müslümanlar arasında yayılarak revaç bulmuştur. Ne
tuhaftır ki, bazı büyüklerimiz (!) Kur'an'ın tafsilatı olarak bu
hurafeleri nakletmişlerdir. Oysa Hz. Süleyman'ın gücü yüzüğe
dayanmıyordu. Ayrıca Allah, şeytana, peygamberlerin suretine girme
gücünü ve insanları bu şekilde saptırma izni vermiş değildir. Allah
hakkında böyle bir sûizanda bulunmak da mümkün değildir, ki O,
peygamberini hataları dolayısıyla cezalandırmak için, şeytanı onun
suretine soksun ve böylece ümmetinin mahvolmasına göz yumsun. Bu mümkün
değildir. Yine en önemlisi, bizzat Kur'an bu yalanları reddetmektedir.
Kur'an'da, Hz. Süleyman'ın bu imtihandan sonra af dilemesi üzerine, onun
hatasının affedildiğinden ve sonra da şeytanlarla rüzgarın emrine
verildiğinden bahsedilir. Tefsirlerde ise, tam aksine, şeytanın bu yüzük
dolayısıyla Hz. Süleyman'a tabi olduğu söylenir. Büyüklerimizin(!)
sözkonusu ayetleri hiç dikkate almamalarına hayret ediyorum.
Diğer bir grup müfessire göre, Allah, Hz. Süleyman'a 20 sene sonra bir
evlad verince, şeytanlar, Hz. Süleyman'dan sonra onun hükümdar olup
kendilerinin yine esir kalacağını düşünerek korkmuşlar ve bu yüzden
çocuğu öldürmeye karar vermişlerdir.
Hz. Süleyman bunu öğrenince çocuğunu büyümesi için bulutlarda saklamış.
Allah Teâlâ da Hz. Süleyman'ın kendisine tevekkül etmeyerek bulutlara
güvenmesine öfkelenmiş ve çocuğun cesedini tahtına bırakmıştır. Bu
hikâye de Kur'an'a aykırıdır ve hiçbir kaynağa dayanmaz. Çünkü burada
da, rüzgarın ve şeytanların bu hadiseden önce Hz. Süleyman'ın emrinde
olduğu varsayılmıştır. Oysa Kur'an, tam aksine şeytanların ve rüzgarın
bu hadiseden sonra Hz. Süleyman'ın emrine verildiğini belirtir.
Üçüncü bir grup müfessire göre ise, Hz. Süleyman, "Bu gece, 70 hanımımla
birden yatacağım ve her hanımımdan bir mücahid doğacak diye yemin
etmiştir. Ancak bu yemini yaparken "inşaallah" demediği için o gece
sadece bir hanımı hamile kalmış ve ondan da yarısı ceset bir çocuk
doğmuştur. Bunu üzerine hanımı bu çocuğu Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine
bırakmıştır." Bu hadisi Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den (s.a.) rivayet
ettiği nakledilir. Bu hadisi Buhari, Müslim ve diğer muhaddisler
çeşitli senetlerle nakletmişlerdir. Buhari'de bile muhtelif yerlerde ve
muhtelif senetlerle bu hadis nakledilmiştir. Bu hadislerde Hz.
Süleyman'ın hanımlarının sayısı bazen 60, bazen 70 bazen 90 veya 99,
bazılarına göre 100'e kadar varmıştır. Çoğunluğunun rivayet senetleri
kuvvetli hadislerdir. Bu yüzden hadisin sıhhat bakımından reddedilmesi
(tenkit edilmesi) mümkün değildir. Fakat hadisin aklen kabul edilmesi
ise imkan haricidir. Çünkü bizzat hadisin muhtevası, Rasulüllah'ın (s.a)
böyle bir şey söylemediğini adeta haykırıyor. Çok kuvvetli bir ihtimale
göre Hz. Peygamber (s.a.) bu olayı yahudilere istinaden ve başka birine
misal olarak anlatmıştır. Dinleyenler de yanlış anlamışlar ve Hz.
Peygamber'den (s.a.) bu olayı gerçek bir hadiseymiş gibi rivayet
etmişlerdir. Böylesine akla aykırı hadisleri, sırf kuvvetli senet
dolayısıyla kabul ettirmeye çalışırsak din bir eğlence haline gelir.
Herkes bizzat kış mevsiminde gecelerin, 10-11 saatten fazla olmayacağını
hesaplayabilir. Hz. Süleyman'ın en az 60 hanımı olduğunu kabul eder,
bir saatte de hiç nefes almadan 6 hanımına uğradığını ve 10-11 saat
sürekli onlarla birlikte olduğunu düşünecek olursak bunun fiilen mümkün
olmadığı sonucuna varırız. Sanıyorum Hz. Peygamber (s.a.) bu kadar
mantıksız bir hikâyeyi gerçek bir olay olarak anlatmamıştır. Ayrıca
hadislerin hiçbir bölümünde Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine atılmış olan
ceset ile yarı ceset çocuğun bir ilgisi olduğuna dair bir ima bile
yoktur.
Dolayısıyla bu olayı, Hz. Peygamber'in (s.a.) bu ayetin tefsiri olması
münasebetiyle anlattığını iddia etmek mümkün değildir. Belki bu çocuğun
doğuşundan sonra Hz. Süleyman'ın tevbe-istiğfar etmesini makul
karşılayabiliriz, ama, "Ey Allah'ım! Bana senden sonra hiç kimseye nasip
olmayan bir saltanat ver." şeklindeki duasını makul karşılamak mümkün
değildir.
Diğer bir yorum ise İmam Razi tarafından yapılmıştır. "Hz. Süleyman bir
hastalığa yakalanmış veya başka bir tehlike dolayısıyla sıkıntı ve
üzüntü içinde zayıflayarak bir deri bir kemik kalmıştı. Yani, öyle bir
hale gelmiş ki, cansız ceset denecek kadar zayıflamıştır." Fakat bu
yorum Kur'an'a uymaz. Çünkü Kur'an'daki ifade aynen şöyledir: "Andolsun
biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra
bize yöneldi." Bu ayeti okuyan herhangi bir kimse, söz konusu cesedin
Hz. Süleyman'ın cesedi olmadığını hemen anlar. Anlaşılan odur ki, Hz.
Süleyman bir hata yapmış ve bunun üzerine Allah kendisini uyarmıştır.
Sonuçta ise hatasını idrak eden Hz. Süleyman, Allah'a yönelmiştir.
Bu bir gerçektir ki, bu bölüm Kur'an'ın en müşkül yeridir ve kesinlikle
sarih bir şekilde tefsir edilemez. Hz. Süleyman'ın "Rabbim beni affet
ve bana benden sonra hiçkimseye nasip olmayan bir saltanat ver"
şeklindeki duasını İsrailoğulları'nın tarihi ışığında değerlendirirsek
şayet, Hz. Süleyman'ın, kalbinde oğlunun tahta geçmesi arzusunu
taşıdığını ve bu muhteşem saltanatın zürriyyeti boyunca devam etmesini
istediğini anlarız. Bu arzu ve istek kendisi için bir fitne (imtihan)
olduğu için Allah onu uyarmıştır. Nitekim Hz. Süleyman'ın veliahtının,
büyüdüğünde kıymetsiz biri olduğu ortaya çıktı ve babasının saltanatını
devam ettiremedi. Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine bir cesedin bırakılması
muhtemelen şu şekildedir: Hz. Süleyman önce mirasını (saltanatını) bu
ehliyetsiz, kabiliyetsiz ve hiçbir özelliğe sahip olmayan oğluna
bırakmak istiyordu. Dolayısıyla Hz. Süleyman bu isteğinden vazgeçti ve
bu saltanatın kendisi ile birlikte son bulmasını, nesiller boyunca devam
etmemesini Allah'a dua ederek taleb etti. İsrailoğulları tarihinden de,
Hz. Süleyman'ın kendi yerine geçmesi için kimseye vasiyette bulunmadığı
ve herhangi bir tavsiye de yapmadığı anlaşılmaktadır. Fakat Hz.
Süleyman'dan sonra devletin ileri gelenleri Hz. Süleyman'ın oğlunu tahta
çıkarmışlar ve kısa bir süre içinde İsrailoğulları'na bağlı 10 kabile
Kuzey Filistin'de ayrı bir devlet kurmuştur. Beytü'l-Mukaddes'de ise
sadece Yahuda kabilesi kalmıştır.
Hz. Süleyman'ın İmtihanı
Peygamberlerin Allah'ın
katındaki derecesi diğer insanlara göre daha yücedir. Çünkü onların
görevi diğerlerine göre daha ağır, daha sıkıntılı idi. Onların
karşılaştığı zorluklar, peygamberlik görevlerini yaparken çektikleri
eziyet ve meşakkatler daha fazla idi.
Bunlardan bir kaç örneği yukarıda verdik.
Şüphesiz Hz. Süleyman bu gerçeğin dışında değildi.
Ona verilen nebilik görevi bir deneme olduğu gibi, armağan edilen bütün nimetler, mülk ve hükümdarlık ta birer sınav sebebiydi.
Hz.
Süleyman bunu bizzat-biraz sonra anlatacağımız gibiSebe' kraliçesinin
tahtı çok kısa bir zamanda yanına getirilince itiraf etmektedir:
"...Derken
(Süleyman) onu yanında durur görünce dedi ki: Bu Rabbimin fazlındandır.
O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte
olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)..." [240]
Hz.
Süleyman, olağanüstü bir olayla karşılaşıyor, olay kendisiyle ilgilidir,
ya da kendisine bağışlanan bir mucizedir. O bunun farkındadır ve
insanın gücü üzerindeki bu olayın sebebini, Rabbinin kendisini denemesi
olduğunun şuurundadır.
Hz. Süleyman (a.s.), -ayetin devamında
söylendiği gibi- bilmektedir ki şükreden kendisi için şükreder,
nankörlük eden de yine kendi aleyhine nankörlük eder. Şükredenler
denemeyi başarıp ilâhî mükâfatı kazanırlar.
Kur'an, Hz. Süleyman'ın başka bir imtihanından bahsetmektedir:
Söyle ki:
"Andolsun, biz Süleyman'ı denemeden geçirdik. Tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
Rabbim
beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü, (malı
ve hükümdarlığı) bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan
edensin." [241]
Hz. Süleyman ile ilgili en anlaşılmaz konulardan
biri de onun denemeden geçirilmesi ve tahtının üzerine bir cesedin
bırakılması olayıdır.
Hz. Süleyman ne gibi bir imtihandan
geçirilmişti? Tahtının üzerine niçin bir ceset bırakılmıştı? Bırakılan
ceset ne idi? Âyette sözü edilen 'sonra eski haline döndü' ifadesinden
amaç nedir? Hz. Süleyman mı eski haline döndü, yoksa başka biri mi veya
bir şey mi? Hz. Süleyman'a ne olmuştu ki tekrar eski durumuna döndü?
Bütün bu sorular tefsircileri bir hayli uğraştırmış, bunlara cevaplar bulmaya çalışmışlardır.
Ama
ne yazık ki Kur'an kıssalarını anlama ve açıklama konusunda düşülen
pek çok hataya bu konuda da düşülmüş, Hz. Süleyman hakkında olur olmaz
haberler uydurulmuştur. [242] Getirilen yorumlar bırakın âyetleri
anlamayı, konuyu daha da içinden çıkılmaz bir duruma sokmuştur.
Hz. Süleyman hakkında diyebiliriz ki en akıl almaz masallar bu olay dolaysıyla ileri sürülmüştür.
Biz
bu İsrailiyyat [243] kaynaklı ve gereksiz rivayetlerle okuyucuyu
meşgul etmek istemiyoruz. Ancak Hz. Süleyman hakkında ileri sürülen ve
kaynaklarda yer alan bazı rivayetleri değerlendirmek faydalı olur diye
düşünüyoruz.
Onların iddialarına göre Hz. Süleyman bir davada
karısının kardeşinin haklı çıkmasını istemiş, ya da onun lehine
hükmetmek üzere söz vermiş.
Bir başka rivayette, savaşta esir
alıp evlendiği bir hanımının isteği üzerine, onun akrabalarının
heykelini yaptırmış. Karısı ondan gizli o heykellere kırk gün tapmış.
Bu işin farkına varan Hz. Süleyman heykeli kırmış, sonra da çöllere
gidip küller içinde tevbe etmiş.
Bütün gücü ve saltanatı bir
yüzüğünde saklı imiş. Helaya giderken bu yüzüğü güvendiği bir hanımına
verirmiş. Şeytan onun kılığına girip yüzüğü almış ve tahtına oturmuş,
günlerce dilediği gibi hükmetmiş. Süleyman (a.s.) hanımından yüzüğü
isteğince şeytan zannedilip kovulmuş. Sokaklarda 'ben Süleyman'ım'
demişse de kimse inanmamış. Sonra deniz kenarına gidip balıkçılara
yardım etmiş, onlardan aldığı balıklarla karnını doyurmuş.
Şeytan
onun tahtında hükmederken, israilogullarının bilginleri, onun tutarsız
yönetimi üzerine hanımlarına özel hayatını sormuşlar ve olumsuz cevap
almışlar, gusül abdesti almadığını söylemişler. Bilgin Asaf b. Berhiya
bunun bir imtihan olduğunu anlamış. Hz. Süleyman da yediği bir balığın
karnında yüzüğünü bulunca tekrar eski mülküne kavuşmuş. Meğer şeytan
yüzüğü daha önceden denize atmışmış.
Hz. Süleyman denendiği
zaman saltanat yüzüğü parmağında durmamış, düşmüş. Yüzüğünü, Asaf b.
Berhiya'mn tavsiyesi ile ona vermiş ve ondört gün tevbe istiğfar etmiş.
Hz.
Süleyman'ın mülkü geçici olarak elinden alınmış. Çünkü onun bir erkek
çocuğu doğunca şeytanlar, 'bu çocuk büyürse bizim sıkıntımız daha
yıllarca sürer' demişler ve çocuğu öldürmek istemişler. Bunu duyan Hz.
Süleyman buluta çocuğu doğuya götürmesini emretmiş. Allah (c.c.) Hz.
Süleyman'ı azarlamış. Çocuk ölmüş ve tahtının üzerine atılmış.
İnşaallah
demeden hanımlarını dolaşmış ve onlardan birisi yarım bir çocuk
doğurmuş. Güya Azrail'e demiş ki çocuğun ölümümünü önceden bana haber
ver. Sonra da çocuğu Azrailden saklamaya çalışmış. Cinler bu yarım
çocuğu bulutların arasına saklamışlar. Azrail onu orada bulmuş ve Hz.
Süleyman'ın tahtının üzerinde canını almış. Tahtın üzerindeki cesetten
maksat buymuş. [244]
Bu konudaki bir kaç rivayet özetle böyle.
Kur'an,
Hz. Süleyman'ın denendiğini ve tahtının üzerine bir cesedin
bırakıldığını söylüyor. Başka bir bilgi vermiyor. Bu konuda kesin bir
şey söylemek mümkün değildir. İhtimaldir ki Allah (c.c.) mülk ve
hükümdarlık verdiği Hz. Süleyman'ı irşad ve daha hayırlı şeylere
yönlendirmek üzere onu denemiştir, onu bir takım sıkıntılara ve
ızdıraplara uğratmıştır. O da Rabbine yönelerek affını istemiş ve
kendisine hiç kimseye verilmeyen bir mülkün verilmesini dilemiştir.
F
Razi'ye göre ağır bir hastalıktan veya üzüntüden dolayı tahtında bir
ceset gibi veya ceset gibi sessiz veya hareketsiz kalmış olabilir.
[245] Ki araplar, bir kimse ağır hasta olduğu zaman 'tıpkı ceset gibi
oldu' derler. [246] Ancak âyet 'tahtının üzerine bir ceset bıraktık'
diyor. Hz. Süleyman'ın ceset gibi olduğundan söz etmiyor. (Doğrusunu
Allah bilir)
Yukarıda özetle verdiğimiz rivayetlere gelince; bunların içerisinde pek çok yanlışlar ve asılsız iddialar bulunmaktadır.
Rivayetlerde
şeytanın Hz. Süleyman'ın kılığına girdiği söyleniyor. Hiç böyle bir
şey olur mu? Şeytan bir peygamberin kılığına girebiliyor ve onun adına
bir takım işler yapabiliyorsa, diğer peygamberlerin ve ilim adamlarının
kılığına girmediğini nasıl garanti edeceğiz?. Böyle bir iddia doğru
kabul edilirse peygamberlere ve ilim adamlarına nasıl güven duyulacak?
Şurası
kesindir ki, şeytanın böyle bir şeye gücü yetmez. Böyle bir yetkisi de
yoktur. Bırakın bir peygamber kılığına, sıradan bir insanın kılığına
bile giremez.
Şeytanın Hz. Süleyman'ın kılığına girerek
hanımlarına yaklaştığını söylemek; hatta böyle bir şeyi peygamberler
hakkmda düşünmek bile abestir.
Güya şeytan tam kırk gün onun
tahtında oturmuş ve onun yerine hükmetmiştir. Böyle bir iddiayı aklı
başında bir insan nasıl kabul edebilir? Şeytan hangi güç ve yetki ile
bunu yapabilmiş? Bu şekildeki bir iddia Kur'an'ın verdiği haberlere
zıttır. [247]
Hz. Süleyman, Allah'tan, hiç kimseye verilmeyen,
hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk, zenginlik ve yönetim gücü
istemişti. Bunun da peygamberliğinin bir belgesi olmasını arzu
etmişti. Mucize; peygamberlere verilen ve Allah'tan başka hiç kimsenin
yapamayacağı olağanüstü şeylerdir. Bu demektir ki şeytanlar Hz.
Süleyman'a verilen bu mucizenin benzerini yapamazlar veya bu mucizeye
üstün gelecek bir şey meydana getiremezler.
Peygamberler adil ve
güvenilir insanlardır. Hükümlerinde ve uygulamalarında asla adaletten
ayrılmazlar, önlerine gelen davaları hak ölçüleriyle hükme bağlarlar.
Hz. Süleyman'ın karısının kardeşi lehine hükmetmeye söz verdiği iddiası
ona bir iftiradır.
Cezayı hak eden Mahzum kabilesinden bir kişi
için Peygamberimizden şefaat istemeye cesaret eden Hz. Üsame b. Zeyd
(ra), Peygamberden sert bir cevap almıştı.[248] Bu gibi konularda
peygamberler ayn düşünmezler.
Hz. Süleyman'ın eceli gelmiş bir
çocuğunu Azrail'den gizlemeye çalıştığını, ona zarar vermesin diye
bulutlara sakladığını iddia etmek bu peygambere bir iftiradır. O yüce
peygamber Allah'ın takdirinden bu kadar mı habersizdi?
Peygamberler hakkında bu gibi şeyleri düşünmek ne kadar yanlıştır.
Putlarla
ve putçulukla mücadele etmek için gönderilen bir peygamber, sırf
hanımının hatırı için evine put diktirip, gizli de olsa ona tapılmasına
sebep olur mu? Böyle şeyler peygamberlik makamı ile bağdaşmaz.
Böyle
bir iddia Kur'an açık âyetleriyle taban tabana zıttır. Allah (c.c.) ona
mülk, ilim ve hüküm gücü verdiğini söylüyor. Buna karşın kimileri onun
gücünün bir maden halkasında saklı olduğunu ileri sürebiliyor.
Hz.
Süleyman'ın bütün gücü bir yüzükte imiş. Yüzük kaybolunca veya şeytan
tarafından çalınınca her şeyini kaybetmiş, bütün mülkü ve saltanatı
elinden çıkmış (!)
Bu tılsım hikayeleri, hokus pokus işleri ancak
masallarda olur. Kur'an kıssaları-hâşâ- bu masallardan ve masalcıların
uydurmalarından uzaktır. Bir peygambere verilen mucizeleri tılsımlı
yüzüğe bağlamanın akıl ve mantıkla ilgisi yoktur.
Güya Hz.
Süleyman yüzüğünü çaldırdıktan sonra kovulmuş, sokaklarda kalmış, kapı
kapı dolaşıp ekmek dilenmiş, hakaretlere uğramış, balıkçılara hamallık
yaparak hayatını kazanmış. Biz bütün peygamberleri böyle tanımlardan
(iftiralardan) tenzih ederiz. Hiç bir peygambere böyle bir sıfat ve
düşük durum yakışmaz. [249]
Bu gibi iddialarda peygamberlere
olan güveni yıkmak, onları sıradan kişiler olarak gösterip insanların
gözünden düşürmek isteyenler kötü niyetli kişilerin ve masalcıların
büyük rolü vardır. [250]
Ebu Hüreyre'nin (ra) rivayetine göre Hz.
Süleyman (a.s.) demiş ki: "Bu gece yetmiş hanımımı [251] dolaşacağım.
Her biri, Allah yolunda cihad edecek bir mücahit doğuracaktır." Fakat
'inşAllah' demedi. Bir hece hanımlarını teker teker dolaşır ama biri
dışında hiç biri hamile kalmaz. O da eksik bir çocuk dünyaya getirir.
“Nefsimi kudret elinde tutan (Allah'a) yemin ederim ki, Süleyman
inşaallah demiş olsaydı hanımlarının hepsi de hak yolunda savaşan
müvahhidler doğururdu." [252]
Bu hadisle ilgili olarak Mevdudî şöyle diyor:
"Bu
hadisi Buharî, Müslim ve hadisciler çeşitli senetlerle nakletmişlerdir.
Buharî'de bile çeşitli yerlerde farklı senetlerle bu hadis yer
almaktadır. Bu rivayetlerde Hz. Süleyman'ın hanımlarının sayısı bazen
60, bazen 70, bazen 90 veya 99, bazılarına göre yüze kadar varmaktadır.
Çoğunun rivayet senetleri kuvvetli hadislerdir. Bu yüzden hadisin
sahihlik yönünden reddedilmesi mümkün değildir. Fakat hadisin aklen
kabul edilmesi ise imkan dışıdır. Çünkü bizzat hadisin içeriği,
Peygamberimizin böyle bir şey söylemeyeceğini adeta haykırıyor. Çok
kuvvetli bir ihtimale göre Hz. Peygamber bu olayı yahudilere istinaden
ve başka birine örnek olarak anlatmıştır.Dinleyenler de bunu yanlış
anlamışlar ve Peygamber'den bu olayı gerçek bir olaymış gibi rivayet
etmişlerdir.
Böylesine akla aykırı rivayetleri senetleri sahih
diye alırsak din bir eğlence halini alır. Hz. Süleyman'ın bir gecede bu
kadar hanımın dolaşması, fiilen mümkün değildir. Sanıyorum Hz. Peygamber
bu kadar mantıksız bir olayı gerçek bir hikaye olarak anlatmamıştır.
Ayrıca
hadislerin hiç bir bölümünde Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine bu doğan
yarım çocuğun bırakıldığına dair bir işaret bile yoktur. Dolaysiyle Hz.
Peygamberin bu hikayeyi bu âyetin tefsiri için anlattığı da ileri
sürülemez.”[253]
Şu bir gerçektir bu âyetler Kur'an'ın en müşkil
(tam anlaşılmaz) bölümlerindendir. Çok açık bir şekilde tefsir edilmesi
ve anlaşılması mümkün değildir. En doğrusu bildirilene iman edip
gerisini Allah'ın ğayb ilmine bırakmaktır. [254]
[240] Neml: 27/40
[241] Sad: 38/34-35.
[242] M. H. Tabatabai, el-Mizan, 17/219.
[243]
Taberî, et-C. Beyan, 23/100-102. Taberi, Tarih, i/351-355. es-Sa'lebi,
K. Enbiya, s: 324-328. tbni lyas, B. Zuhur, s: 159-160. Ibni Esir,
d-Kâmil fı'l-Tarih, Beyrut 1385-1965, 1/238-241. Kurtubî, el-C. li-A.
Kur'an, 15/130-132. Û. Zamahşerî, el-Keşşâf, 4/90-91. Tantavi Cevhert,
el-Cevâhir, Kahire 1349, 1881. Doç. A Aydemir, 1. K.G.Peygamberler,
s:200-303
[244] Taberi, el-C. Beyan, 23/100-102. Taberi, Tarih,
1/351-355. es-Sa'lebi, K. Enbiya, s: 324-328. İbni Iyas, B. Zuhur, s:
159-160. Ibni Esir, el-Kamil Ei't-Tarih, 1/238-241. Kurtubî, el-C. li-A.
Kur'an, 15/130-132. Ö. Zamahseri, el-Keşâf, 4/90-91. Tantavi Cevheri,
el-Cevâhir, 1881. Doç. A. Aydemir, 1 K.G.Peygamberler, s:200-303.
[245]
F. Razi, T. Kebir, 26/209. A.A. Tabbara, Maa'l-Enbiya, Yersiz, tarih
yok, s: 285. A. Behçet, Peygamberler Tarihi, çev. T. Uzun, Konya 1994,
s: 311. Ibni Kesir, K. Enbiya, s: 450
[246] M. Merâgi, Tefsir: 23/120.
[247] A, en-Neccar, K. Enbiya, Beyrut. Trh. S;388
[248] Buharî, Hudud: 12, Müslim: 8/16. Hudud/I, Hadis no: 1688, 3/1315
[249] E Razi, T. Kebir, 2/207-209. Doç. A. Aydemir, İ.K.G.Peygamberler, s: 203-205. Mevdudi, Tefhim, 5/73-76.
[250] M. Meragi. Tefsir, 23/121. Doç. A. Aydemir, İ.K.G.Peygamberler, s: 205
[251]
Kaynaklar Hz. Süleyman'a ait, 700, 300, 400 hanımdan, 300, 700 veya
900 odalıktan söz ederler. Bütün bunlar ve Hz. Süleyman'a yüz erkek
gücü verildiği şeklindeki rivayetler muharref Tevrat'ın uydurmasıdır.
Bir peygamberin akıl ve şeriat dışı bir şey yapması düşünülmez. (Taberî,
eî-C. Beyan, 23/101. tbnu'l Esir, el-Kâmil Fi-Tarih, 1/230, İbni Saad,
T. Kübra, Beyrut, 1377-1958, 8/202. İbni Kesir, el-B. ve'n Nihâye, 2/2.
Tevrat, Krallar, 11/3, s: 350
[252] Buharî, Nikâh: 119, 6/160, Kefâret:9, 7/238. Müslim, Eyman:5, Hadis no: 1654, s: 1275-1276
[253] Mevdudi, Tefhim: 5/75.
[254] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 127-135.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder