Bütün dinlere tarih boyu musallat olan kötü bir kader vardır. Daha doğrusu kader, dinin kabahati değil; insanın trajedisidir. Bu talihsizlik, Ali Şeriati'nin Dine Karşı Din adlı kitabında gösterdiği gibi, iktidarların dini ''afyon'' olarak kullanıp iktidarlarını sürdürmeleridir:
''Metafizik inançlar aracılığı ile, Tanrı ve tanrılara inanç, ahiret hayatına inanç, gaybi güçlere inanç aracılığı ile statükoyu meşru göstermek ve ona gerekçe hazırlamak bu şirk dininin amacıdır. Bu din, gerçek din adına şunu yapar:Halk olup bitenin, toplumsal durumun zorunlu olduğuna, bunun ilahi irade gereği olduğuna inanmalıdır. Bu yazgıdır, takdirdir.''(Şeriati, Diine Karşı Din,çev.H.Hatemi, İstanbul 1987,34).
Dolayısıyla dini ''kimin'' anladığı ve ''ne için'' yorumladığı, dinin ''ne olduğunda daha önemlidir. Kur'an'ın kendisi, dini bir tevhid davası olduğu kadar, aynı zamanda ahlaki ve siyasal bir ''adalet davası''nın doğuş sürecine eşlik ettiği gibi bir ''direniş teolojisi'' de işgal durumlarında direniş eylemi sürecinden doğmalı.
Güler, Direniş Teolojisi,''Günümüzde Bir ''Direniş Teolojisi''ne Duyulan ihtiyaç', Ankara 2011,s.10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder