Ramadan Ayı Bidatleri
Genelde
Türkiye’deki görülen, yaygın olarak Sofiyye tarikatleri ve bunlardan
etkilenen cahil avamın uygulayıp amel ettikleri, Ramadan ayına mahsus
pek çok bid'atler vardır.
Özellikle
Ramadan ayında İstanbul’u işgal eden dilenciler gibi; yine özellikle
Türkiye genelinde malum çevrelerce Hurafe ve Bid’atler tarafından bir
kuşatılma yaşanır. Asr-ı saadette görülmemiş, ne Rasulullah (s.a.v.)’in yapıp tavsiye ettiği , ne sahabe, ne tabiin ne de sonraki nesil tebei tabiinin yaptığı hiçbir sahih kitaplarda görülmemiş duyulmamıştır .
Bu bid'atler (hemen hemen hepsi) İslam dinine tasavvuf ile girip gelişmiş, cahil ve kültürsüz halk tarafından çağımızda (özellikle son 25 senede) serpilip gelişmiş, içinde bulunduğu Küfür rejiminin de işine gelip yayılmasını desteklemesi ile İnsanları bid'atkar ve hurafeci yapmıştır.
Artık, kaynağını kalabalıklara göre belirleyen yeni metodun sahibi bu kimseler; İslamın temiz ve sahih nassları ile uyarılıp ikaz edildiklerinde ise; karşısındaki muvahhide delilsiz mesnedsiz, ilimden yoksun akli ve duygusallıkla verdiği cevaplarla; sanki gavurlara karşı İslam dinini savunuyormuş gibi, Bid’at ve hurafelerin bekası için mucadele verdiğini görürsünüz.
Kendisine aldığı delillerdin en büyüğü ise, yaptığını yapanların nufus oranıdır. Halbuki, kolay cennet saplantısıyla cahillerin yoluna uyan bu kimseler; Hayat nizamımız olan Kur’an-ı kerim’i okumuş olsalardı, çoğunluğun ölçü olmadığı , aksine Hak üzere olmanın (sahih nasslar) tek geçerli değer olduğunu bileceklerdi.
"Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler."(Enam Suresi, 116)
Bid’at ve hurafeleri tanıyıp bilmeden amele döken bu eğitimsiz (ilmi) kimselerin; Bid’atin anlamını, muhteviyatını ve tehlikesinden habersiz olduğunu anlamamak zor değildir.
Bid'at; Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen, hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm'dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan , din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olarak ibâdet kabûl edilen , göze ve akla hoş gelen dua, kuran okuma, namaz kılma, zikretme, düşünce görüş ve ameller, sünnete aykırı davranışların adet haline getirilmesidir.
Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında ALLAH Rasulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”
[ Muslim, Cuma, 43.]
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
[ Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7]
“Her bid'at dalalettir, her dalalet de ateştedir.”
[ Muslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6]
Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "ALLAH bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. "
[İbn Mace, Mukaddime, 7/49].
Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır.
Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur:
"ALLAH, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez."
[İbn Mâce, Mukaddime, /50].
Bid'at hakkındaki bu hadislerden sonra Bid'atın tarifi ve kapsamı hakkındaki açıklamaları kavramamız gerekmektedir.
İmam-ı Ahmed'in ve başka alimlerin mekruh gördükleri ; “adet haline getirilmiş” toplantıları, sahabilerden İbn-i Mesud'un da aynı şekilde değerlendirdiğini şu olaydan öğreniyoruz.
Bildirildiğine göre bir ara, İbn-i Mesud'un dostları kararlaştırdıkları bir yerde toplanıp zikretmeyi adet edinmişlerdi. Bunu öğrenen İbn-i Mesud bir defasında toplantı halinde üzerlerine vararak kendilerini:
“Ey dostlarım, siz Muhammed'inkinden daha doğru bir yolda mısınız, yoksa sapık bir yola mı düştünüz ?” diye paylamıştır.
(Dârımi Sunen, görüşe bağlanmanın keraheti, c. 1, sf: 681. Haberin sözleri şöyle: “Canımı elinde tutana yemin olsun ki, kuşkusuz siz Muhammed'in milletini ilettiği doğru yolda mısınız, yoksa kapı mı aralıyorsunuz?)
Periyodik vakitlere bağlı olarak tekrarlanıp, sünnet ve dönüşüm (mevsim) niteliği kazanmış meşru ibadetlerin, kullar için yeterli olacak kadarını bizzat ALLAH belirleyip ortaya koymuştur (meşru kılmıştır). Buna göre bunların dışında bir takım cemaatli toplantılar ortaya konup adet haline getirilince bu durum ALLAH'ın belirleyip ortaya koyduğu cemaatli ibadetlere özenmek olur. Bu tutumun yıkım ve bozulmalara yol açacağını bilmemek safdillik olur.
Yalnız kişilerin tek başlarına yapacakları aynı nitelikteki nafile ibadetleri ile, bazı gurupların bu amaçlarla ara sıra düzenleyecekleri toplantılar bu hükmün dışındadır.
Yine aynı endişeden hareket eden Ömer, altında “Rıdvan” biatinin gerçekleştiği sanılan ve bu yüzden müslümanlar arasında adeta tabulaştırılarak sanki Mescid-i Haram (Kabe) ve Mescid-i Nebevi (Peygamberimizin Medine'deki Mescidi) imiş gibi yanıbaşında namaz kılınmaya başlanan bir ağacı, kökten çıkarttırmış ve yine vaktiyle Peygamberimizin namaz kıldığı bir yeri müslümanların genel bir itikâf yeri edindiklerini görünce, böyle yapanları “Peygamberimizin hatıralarını barındıran yerleri mescid mi edinmek istiyorsunuz?” diyerek azarlamıştır.
Tıpkı bunun gibi gerek tek başına ve gerekse cuma namazlarına, bayram namazlarına ve beş vakit namazlara benzeyecek şekilde, periyodik olarak tekrarlanmamak şartı ile rastgele bir araya gelmiş cemaatler halinde nafile namazlar kılmak, şeriata uygundur. Tek tek ve topluluk halinde nafile olarak Kur'an okumak, zikretmek ve dua etmek de böyledir. Nafile olarak bazı ziyaret yerlerini gezip görmek de hep bu ana kuralın kapsamına girer. Bütün bu ibadet ve hareketlerde, gerek az sayıda ve gösterişsiz olan ile sık sık ve gösterişli olan arasında ve gerekse adet haline getirilen ile adet haline getirilmeyen arasında fark gözetilir.
Bu arada, türü bakımından şeriata uygun olan, fakat sanki bir farzmış gibi devamlı bir adet haline getirilmesi bid'at olan ve mustahab veya mekruh sayılması adaklık hükümleri ile uygulama şartnamesine bağlı olan vasiyet ve vakıf gibi ibadetler aynı kategoriye girer.
İnsanları bid'at konusunda yanılgıya düşüren 2 sebeb :
1. yanılgı din adına yaparken “kuran okuyor , namaz kılıyor , dua ediyorum , kötü bir şey yapmıyorum” yanılgısıdır.
"Yaparsam ne olur , ne kaybederim " savunmasıyla cahil cesur olur tavrıyla hareket edilmesidir. Halbuki bid'at zaten kötü niyetle dinden uzaklaşmak , göze çirkin gelen amellerle yapılmaz.
2. yanılgı ise Bid'at-ı hasene (güzel bid'at) yanılgısıdır.
Delil aldıkları ise ; Rasûlullah (s.a.v.) döneminde sekiz rekât olarak munferiden kılınan teravih namazın yirmi rekat olarak bir imamın arkasından kılınmasıdır ki; bunun ilim ehli tarafından bid’at tasnifine girmeyeceği zaten bilinen bir şeydir.
Çünkü Teravih namazının aslı , Ömer (r.anhu)'dan önce, Rasulullah (s.a.v.) (zamanından beri) tarafından kılınmakta idi.
**
Bid’atin tarifi , mahiyeti ve akıbetinin ne olduğunu gördükten sonra şimdi konumuz olan ‘Ramadan Ay'ı Bid'atleri’ne gelelim.Bu bid’at ve hurafelerden belli başlıcalarını sayarsak;
1- Muslumanların bir araya gelerek, Allah’ın kitabını zikretmeleri, ilmi munazaralarda bulunmaları övülen, tavsiye edilen bir şeydir.
Fakat bunu doğallığından çıkarıp , internet sitelerinde , radyolarda , TV’lerde 30 cuzu kampanya ile dağıtarak ‘Hatim piyasası ‘ oluşturmak herkesin bildiği gibi son yılların kolaycılık bid’atlerindendir.
2- Ramadan ayında bir araya gelerek topluca okunan mukabele -hatimler sonunda, hatim duasının yapılacağı günde, cahil ve taklitci avamın, ellerinde poşetlerde şekerler, tuzlar, pirinçler vs getirip bereketlenmesi , yıl boyunca evde rızkın artması, çoğalması sapkınlığı görülür.
Burada da gördüğümüz gibi, meşru olmayan, şirk olan bir teberruk ve Allah’tan (c.c.) başka şeylerin rızık vereceği , çoğaltabileceği inancı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Hocaya paralar vermeye çalışmalar; çoğu hocanın da bunu bir ay boyunca hasretle umduğu yine gözlemleriz.
3- Yine özellikle Ramadan ayında kabirperestlik hortlayarak; binlerce cahillerin sığınıp isteyecekleri kabir sorgusundaki ölüler gündeme gelir. Özellikle iftarlar orada açılmak için saatler öncesinde kabre yakın yerde mevzi alınır.
Zeytinburnu’ndaki ‘oruc baba’ türbesi, daha ramadanın ilk gününde kombine biletleri dolduran fanatikleri tarafından iftar özellikle sirke-ekmek ile açılır. Allaha yaklaştığını sanan bu cahiliyye sapıkları, Rasulullah (s.a.v.)'in sunneti üzere Hurma veya su ile oruc açmak yerine, ne idiğü bilinmez bir ölünün sunnetini tatbik ederek, sirke ve ekmek ile aç kalmayı sonlandırarak İslam ummetiyla alakasını ortaya koyar.
[GULYARASI]7746[/GULYARASI]
Yine
tüm cihad düşmanları, diyalogcular, sofiye ve cahiller; Hırıstiyan
kafirlerden İstanbul’u feth etmeye gelirken yolda rahatsızlanarak ölen
Şehid sahabe Eyyub el Ensari (Selahaddin)'nin kabrini kuşattıklarını görürüz. Daha pek çok kabirler; ülke genelinde aynı manzaralar altındadır. 4- Ramadan ayının bir başka bid’atlerinden biri de; özellikle mahalle kadınlarının otobuslerle ülke veya şehir genelinde , sabahtan akşama süren camilere sefer düzenlemesidir.
Nitekim Peygamber (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:
(( لَا تُشَدُّ الرِّحَالُ إِلَّا إِلَى ثَلَاثَةِ مَسَاجِدَ: الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ، وَمَسْجِدِي هَذَا، وَالْمَسْجِدِ الْأَقْصَى.)) [ متفق عليه ]
"Üç mescidin dışındaki bir yere (ziyâret amacıyla) yolculuğa çıkılmaz. Mescid-i Haram, bu benim mescidim (Mescid-i Nebevî)ve Mescid-i Aksa."
(Buhârî , Muslim, Tayâlisî (1348), Ahmed (6/6)
Allah’a yaklaşma maksadıyla ancak bu üç mescid için sefere çıkılır. Bu üçünün dışında hiç bir peygamber ve salih kişilerin kabirleri, türbe, yatır, mubârek yer ve mescidler için sefere çıkılmaz. Sahâbe bunu böyle anlamıştır.
Yine bir başka rivayette; Sahabiler den Busra b. Ebu Busret-ul Gıfarî bir defasında Cenab-ı Allah'ın (c.c.) Musa (selâm üzerine olsun) ile konuşma yeri olan Tur-ı Sina'dan yeni dönen Ebu Hurayra ile karşılaşınca kendisine şöyle demişti:
“Eğer bu yolculuktan önce görüşmüş olsaydık, oraya (Tur-ı Sina'ya) gitmezdin. Çünkü Peygamberimiz:
“Üç mescid dışında kalan hiç bir mescidi ziyaret etmek için yolculuğa çıkılmaz, buyurmuştu.”
(Daha uzunca olan bu hadisi Malik El-Muvatta adlı eserinde kaydetmiş: Kitab, Cum'a, bab: Cuma gününde dualann kabul olduğu bir saat ile ilgili gelen hadisler, H. No: 16, s. 108,110.; Nesa-î, Kitab Cuma, bab Cuma gününde dua yapılması diğer zamanlardan daha mustehab olan bir saat, c. 3, s. 113, 116. hadisin isnadı sahihtir.)
5- Ramadan bid’atlerinden biriyle, teravih namazlarının, farzın önüne (üstün-değerli) geçirilmesidir. Günlük farzları tanımayan, önemsemeyen pek çok insanın, iftardan sonra tek veya guruplar halinde bir yere doğru gittiklerini görürsünüz. Bu kişiye nereye gittiğinizi sorsanız Yatsı namazı yerine teravihe gittiğini iftiharla söyler. Halbuki yatsı namazı farz, teravih nafile(sunnet)dir.
Tabiki ramadan muslumanlarının gönüllerini şad edeceği, böyle ramadanda kalabalıklar halinde anlık dinsel argumanlarla gönüller yatıştırılır, cennet beklentileri umutla sürdürülür.
6- Ramadanda işlenen bid’atlerinden biri de teravih namazı sırasında uygulanır. Ramadan ayı muslumanları, şevk ve huşu(!) ile oflaya puflaya yatsı ve 20 rekat namazı kılarlar.
Bu esnada namaz kılışlarındaki hatalarla namazı 11 ay nadasa bırakanları hemen tanırsın. Kimi secdede kollarını yere dayar, kimi tahiyata otururken kısmı felç geçirir, kimi rukuda bel bükemez uzun eşek oynar, pek çoğu da kunutda 3. Rekatta Allahuekber’le rukuya gider.
Teravih namazının 2 - 4 rekat aralarında bağıra bağıra “Allahumme salli alaa, muhammediv ve alaa a’li muhammed” diye salavat getirmek yine Türkiye’ye mahsus bid’atler işlerler.
7- İslam’da aylara girişin ölçüsü Ayın durumu (hilal) ile tesbit edilir. Bu sebeble, Rasulullah (s.a.v.)'in “(Ramadan ayının) hilâlini gördüğünüzde oruç tutun. (Şevvâl ayının) hilâlini gördüğünüzde de bayram edin. Eğer (Şaban ayının hilâli) size görünmezse, (oruca başlamak için Şaban ayını, bayram etmek için ise Ramadan ayını) otuz güne tamamlayın.” (Buhârî , 1909 ve Muslim, 1081) sabittir.
Buna rağmen dinin aslından koparılmış yığınların, küfür rejimlerinin, şeriatın ibadet ve bayram günlerini belirlemesini umursamayarak, Kur’an ve sunnet yerine 1,5 sene önce basılan Takvim yaprağına bakarak, astronomiyi kendine delil aldığının farkına varamaz. Bu sebeble gün olur, ramadanın 1. Günü yemek yer, ya da Şabanın 30unda Ramadan orucu tutmaya kalkışır. Aynı durumu Ramadanın son gününde de yaşar ve Bayram günü oruc tutar, ya da Ramadanın 30. Günü bayram yapmaya kalkışır. Subhanallah…
8- Ramadanın ilk gününü tesbit edememiş bazı muslumanlar da, Şabanın 30. gününde şüphe (şek) ile Ramadanın ilk günüyse farz oruca, şabanın 30u ise nafile oruca aynı oruca 2 niyet ederek bid'at işler.
Rasulullah (s.a.v.): “Kim şubheli günde oruç tutarsa oruç tutan Ebu’l Kasım’a (Muhammed’e) isyan etmiştir.” (Buhari-Ahmed bin Hanbel-İbn Hibban-İbn Huzeyme)
9- İftarda adetleri yine sunnetin önüne geçirilir. İftarı tuz, sirke, zeytinle açmak sunnette bulunmamaktadır.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu. “Peygamber namazını kılmadan önce taze birkaç hurma ile orucunu açardı. Taze hurma yoksa kuru hurma ile onlarda yoksa birkaç yudum su içerdi.”
(Ebu Davud; Tirmizi; Musned; Dârakutni)
10- Teravih namazını kendisine (mahalledeki) mescide kılmayan (imamın akidevi durumu haric) kalabalıkseverlerler, teravih namazlarını 7 gün ayrı ayrı mescide kılarak büyük bir sevab ile kalbler mutmain, gönüller teskin olur.
Evet teravih başka mescidlerde de kılınabilir fakat bunu 7’ye tamamlayarak farklı bir sevab ummak bid’attir.
11- İftar sofrası davetlerine, kimsesiz, fakir ve garibler değilde, zengin, iş güç sahibi, yakın çevreler çağrılır. Yine maddi durumu zayıf kimselerin iftar davetlerinden uzak durularak, zengin sofralar seçilir.
Ayrıca Ramadan ayında oruc tutan fakat iftar ile (akşam ezanı) birden kırmızı görmüş boğa gibi sofraya gözü dönmüş şekilde saldırıldığından, oruç tutarak şişmanlama yine Türk halkına mahsustur.
12- Ramadanın 27. gecesi olan Kadir gecesinde Rejimin hıyanet işleri başkanı ve kıldırgaçları tarafından sunnette olmayan, yine Türkiyeye mahsus bid'atler ile belirlenmiş rakamlar adedince namaz ve tesbihler çekilir. Halbuki sunnette ne yapılması gerektiği hakkında ihtilaf yoktur.
Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
"Ey ALLAH'ın Rasûlu, dedim, şâyet Kadir gecesine tevâfuk edersem nasıl dua edeyim?"
Şu duayı okumamı söyledi:
"ALLAHumme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu annî."
(ALLAHım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)"
[Tirmizî, Da'avât 89, (3508)[187]; Kutub-, sitte 1864]
Yine O gece insanlar cami cami dolaşırken görülür.
Rabbim (c.c.), sunnete uygun şekilde ramadanları ihya etmeyi nasib edecek; şer'i bir devleti bize nasib edecek ameller içinde bulunmayı bize nasib eylesin inşeallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder