11 Temmuz 2015 Cumartesi

SAHİPLENİLMEYEN DUYGU " EGO "

   Egoyla ilgili cümleler ve kavramlar, her geçen gün daha çok hayatımıza girmektedir. Felsefik ve psikanalitik bir kavram olarak literatüre girmiş olan “ego” artık kullanımının dışına çıkmış, halka ait hale gelmiştir. Peki, ego herkesin kullanımındaki anlamında mıdır yoksa yanlış anlamda mı kullanılmaktadır ?
Ego nedir?
Psikanalitiğin kurucularından sayılan Freud’un kişiliği oluşturan yapısal kuramlarına bakacak olursak, yaptığı bir benzetmeyle kişiliğimiz bir buz dağına benzemektedir. Buz dağının görünen kısmı bizim bilincimizi, suyun biraz alt kısmında kalan bölüm ön bilincimizi, buz dağının suyun altındaki geri kalan kısmı ise bilinç dışımızı oluşturmaktadır. Bilinç aşamasındaki her duygu ve düşüncelerimizin farkındayızdır. Buradaki bilgiler kendini açıkça belli ederler. Ön bilinç aşamasındaki bilgilerimiz ise o an farkında olmasak dahi, hemen bilincimize çıkarabileceğimiz anılar ve bilgilerimizden oluşur. Buz dağı benzetmesindeki en büyük alana sahip bilinçaltımız ise, bilincimizde farkına varamadığımız korkular, bencilce ihtiyaçlar, kabul göremez cinsel arzular, utanç verici deneyimlerden oluşur ve bizler bu dürtülerimizi bilinç düzeyine normal yollarla çıkarıp farkındalık kazanamayız. Bu üç alanın temsilcisi ise id, ego ve süper egodur; bunlara arzu, mantık ve vicdan da diyebiliriz.
İd, doğuştan gelen ilkel dürtülerimizi kapsamakla birlikte bilinçaltımızda yer alır. Yani ona ulaşım, bilinçaltı yollarına ulaşım demektir. Mantık dışı isteklerimiz, cinsel arzularımız ve saldırgan tutumlarımız idden kaynaklanır. Freud’a göre, bütün bu istekler bilinç dışı ve zevk prensibiyle işler. Bu ilkel güdülerin işler hale gelmesi başımıza iş açacağı için gerçeklik prensibiyle işleyen ego, burada devreye girer ve arzuların gerçekleşmesi için uygun zaman oluşana kadar idi kontrol altında tutar. Çevresel şartları değerlendirerek mantıklı bir denge kuran ego, idin açabileceği zararları önlerken bilinç düzeyimizde işlemesine rağmen kimi zaman bilinç dışı işleyebilir. Süper ego, idi kontrol altında tutmaya çalışan egoyla aynı işlevi görürken buna ek olarak ahlak prensibini devreye koyar. Başka bir deyişle ego, idi tatmin etmek için uygun ortam ararken; süper ego, idi kontrol altında tuttuğu gibi bu arzusunun ahlaki olup olmadığını değerlendirir.
Freud’un yapısal kuramından kavramsal olarak bu şekilde ele aldığımızda, ego hepimizin içgüdüsel olarak sahip olduğu bir gereksinimdir. İnsanlar arasında ise sahip olunmaması gereken kötü bir karakter özelliği olarak görülmesine rağmen, sanıldığının aksine, sadece etrafındaki insanları küçümseyen tavırlar sergileyen insanlarda değil, bütün herkeste bulunan bir yapıdır.
Halk arasında kullanılan ego kavramı, daha çok büyüklük taslamak gibi özellikler içerir. Bu özellikler yapısal olarak egonun içinde yer aldığı gibi, diğer özelliklerinin göze görünmemesinde, bazı insanların bu özelliği daha ön plana çıkarmasıyla ortaya çıkmıştır. Egonun işlevleri bazen bilinç dışı olduğu gibi, geri kalan işlevlerinin de ego tarafından yerine getirildiğini bilmediğimiz durumlarda, egoyu tek yönlü bir kavram olarak algılamak doğaldır.
En çok ön plana çıkan özelliği, kendini diğerlerinden üstün görme ve üstün gösterme çabası, sadece kendini büyük gören insanlarda belirgin hale gelmez. Aksine, kendini diğerlerinden aşağılık gören insanlar, kendilerinde bulunan eksikliklerini kapatmak için daha büyük bir uğraş içine girdiklerinden dolayı göze batan tavırlar sergilerler. Kendilerini bu tavırlarla tatmin etmeye çalışan bu iki kişilik tipinin ortak noktası ise, kendilerine toplum tarafında “egoist” damgası vurulmasıdır.
Kötü karakterli olarak değerlendirilip kimse tarafında sahiplenilmeyen ego, bütün insanlarda mevcuttur. Lakin hiç kimse, üzerine yapıştırılan etiketten dolayı, egoya sahip olduğunu kabullenmek istemez. Farkında olmasak dahi egomuz işlevsel haldedir, bunun ne şiddette ortaya çıkacağı ise bizim dürtülerimizin şiddetine bağlıdır. Diğer bir yapımız olan süper ego ise bizim bu anlamda yönlendiricimizdir. Yani, ailemizden ve çevremizden gördüğümüz bütün ahlaki değerler karşısında dürtülerimiz değerlendirilmektedir. Bu da ne kadar vicdani ve ahlaki prensiplere sahip olduğumuzla ilgilidir.
Ego, “ben” demektir ; egoyu belirlemek de bu bağlamda bizim elimizdedir.










.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder