Tezkire dergisinin 52. sayısı "Edebiyatın Siyaseti/Siyasetin Edebiyatı" konusuna odaklanmakta. Derginin dikkat çeken yazıları arasında Hüseyin Etil'in kaleme aldığı, "Şairin Kıyamı: İsmet Özel ve Partizan Kişilik" başlıklı ayrıntılı bir kritik yer alıyor. Etil yazısında İsmet Özel şiirini ve düşüncelerini belli bir tip aracılığıyla okumayı deniyor.
İsmet Özel, nevi şahsına münhasır bir isim. Yayınladığı metinler, gerçekleştirdiği konuşmalar, katıldığı televizyon programlarındaki açıklamaları genellikle olumsuz bir tonda eleştiri konusu ediliyor. Onun Sosyalizmden İslamcılığa, oradan "milliyetçiliğe" uzanan düşünsel serüveninin tutarsızlıklarla dolu olduğusıklıkla dile getiriliyor. Etil makalesinde İsmet Özel'i Carl Schmitt'in partizan önermesi bağlamında ele alarak düşünsel sürekliliğini ortaya koymaya çalışıyor.
Var olan söylem bulutu altında İsmet Özel, hakkında konuşmanın hiç kolay bir mesele olmadığının altını çizen Hüseyin Etil, bu okuma zorluğuna karşın, şairin alelade siyasal kalıplar içine dökülerek okuma eğilimi oldukça revaçta olduğunu tespit ediyor. Bu eğilim ise normatif/ahlaki açıdan oldukça yüklü, açıklayıcılık gücü bakımından ise bir o kadar zayıf söylemlerden oluşuyor. Her ideolojik yaklaşımın İsmet Özel'de kendi lanetini bulabilmekte oluşuna dikkat çekerek, soldaki aydınların İsmet Özel'i "faşist" ithamıyla, sağdakilerin ise onu sağ gelenek içerisinde okuma yatkınlığından "solculuğuna" dair bir suskunluk içerisine girdiğini belirtiyor. İslâmcılarınsa özellikle 2000'lerdeki yaklaşımlarından dolayı onu Türkçü bularak ulusalcılığa gömme derdinde olduklarını fakat bunların tümünün eksik ve sorunlu olduğunu yazı boyunca ortaya koyan Etil, İsmet Özel'i övgü ve hayranlığın konusu olmaktan çıkarıp siyasal düşüncesini daima dost/düşman üzerinden kuran Carl Schmitt'in "Partizan Teorisi" üzerinden açıklamaya çalışıyor.
Etil, İsmet Özel'in "halk"a atfettiği kurucu önemi şöyle anlatıyor: "Partizan" otantik varlık olarak gördüğü halka yaslanır. Zaten Özel ve arkadaşları Halkın Dostları dergisini çıkarmamışlar mıydı? Partizan egemen dünya sistemine karşı halk savaşı verir. Bu savaş, "düşman" dünya sistemi ile "halk" arasında geçmektedir.
Halk asla teslim alınamayacak olandır. İsmet Özel'i konumlandığını varsaydığımız "halk" otantikliğiyle tanımlanır ve pür bir antropolojik bir kategori değil, siyasal, ontolojik bir boyut taşımaktadır. Türkiye'de egemenler dünya sistemiyle iş birliği tutandır, direnen ise halktır. "Egemenin" bedeni dışında "halk"ın gövdesine/bedenine yerleşmiş partizan figür, egemenin kuşattığı her konumu hızla terk edecek, bu sayede yerleşeceği yeni boşluklar yaratacaktır. Halkın bedeninde farklı mecralarda bir su gibi akmaktadır partizan.
Yeni bir siyasal iktidar biçiminin (Padişahlıktan Cumhuriyete) padişahın gövdesinden toplumsal gövdeye doğru yaşanan genel kaymada, "halk" nerede durmaktadır? Halk, herkesi kuşatan "toplum", "ulus" gibi birimler değildir. Aynı zamanda halk, tek tek bireylerin bedenlerinin dışında kendi gövdesine sahip bir kolektif birime işaret eder. "Müslüman/Türk", halkı nitelemektedir: Müslüman/Türk Halkı. Saraya karşı halk konumu, dünya sistemine karşı TürkMüslüman konumu. Burada örtülü olarak bir varsayım mevcuttur; ancak "halk", Müslüman/Türk olabilme cevherine sahiptir. Ne "medeniyet", ne "ümmet", ne "ulus" değildir, İsmet Özel'in kalkış/bakış noktası "halk"tır.
"Partizan" şiirinde "Ölürsem bir partizan gibi öleceğim, azgın bir gebelik halinde" diyen İsmet Özel'de müzakerenin değil mücadelenin esas olduğunu savunan yazı, İsmet Özel hakkındaki tartışmalara yeni bir boyut katacak nitelikte.
Dünya Bülteni/ Kültür Servisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder