Asya’dan Avrupa’ya uzanan bir çıkıntı gibi görünen Anadolu’nun adı, Grekçe Ανατολή “Anatolia” dan türemiştir; “Doğu- Doğudan” anlamına gelir.
Anadolu’daki topraklar, Roma İmparatorluğu döneminde, imparatorluk merkezinin doğusunda olduğu için “Doğu Askeri İdari Birimi” ya da “Anatolikon Theması” (Θέμα Άνατολικῶν, Thema Anatolikōn) olarak adlandırılmaktaydı
Anadolu topraklarında yaşam, dünyadaki öteki örneklerde olduğu gibi, salt avlanarak ya da çevresindeki yenilebilir besinleri toplayarak mağara ya da kaya sığınaklarında barınan ilkel, tüketici Eski Taş Devri ( Paleolitik Çağ) (İÖ. 600 000- 10 000) insanıyla başladı.
Tarihi bilgi ve belgelerin bize gösterdiğine göre, hayat tarzlarının gelişmesiyle birlikte, Anadolu’nun önemi de arttı;Anadolu, Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir doğal geçit durumuna düştü.
Ayrıca Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine iyice yaklaştığı bir noktada yer aldığı için, bu üç kıtayı birbirine bağlamak gibi bir işlev de üstlendi.
Farklı yer altı şehirlerinden biri de, Kayseri’nin Talas İlçesi’nde, Ali Dağı eteklerinde…Ali Dağı Sarnıçlı Yeraltı Şehri adıyla tanınıyor. Şimdilik 2 giriş kapısının olduğu belirlenen yer altı şehrinin içinde Horasan harcıyla yapılan 60 metre uzunluğunda ve 5 metre genişliğinde bir su sarnıcı var. Talas Belediye Başkanlığı tarafından Fransızcadan çevrilen bir kaynakta, yer altı şehri ve su sarnıcı hakkında ilgi çekici satırlar var: “Yeraltı şehrinin ana girişi yolun üzerinde… Dar girişten sonra, geniş bir oda bulunuyor. Girişten sonra ana tünel ilerde iki kola ayrılıyor. Sola giden yolun sonunda 20 x 5 m. ebadında bir oda bulunuyor. Girişteki geniş oda diğer odalara iletişim sağlar. Sağdaki kısa bir tünel ile ibadet odalarına varılıyor.”
Gaziemir Yer altı Şehri, Aksaray ilinde, Derinkuyu yolu üzerinde Güzelyurt’a 20 km. uzaklıktadır. Diğer yer altı şehirlerinden oldukça farklıdır. Hitit tarzı bindirme tekniği ile örülmüş yaklaşık 10 metre uzunluğunda girişi başka hiçbir yer altı şehrinde yoktur.
Giriş koridorunun sonunda üstü açık bir alanla diğer bölümlere ulaşılır. Burada sadece kilise girişinde bir tünel ile sürgü taşı bulunur. Bazı araştırmacılar, tavanının yüksek olmasından dolayı, mekânın yer altı şehri değil, bir kervansaray olduğu görüşündedirler.Yeraltı şehrinin halen açılmamış pek çok yeri bulunmaktadır.
Yer altı şehirlerinde yaşayanların en çok korktuklarının ise, yaşam alanlarının saldırganlar tarafından keşfedilmesinden sonra, havalandırma deliklerinin ve su toplama bacalarının kapatılması, ya da su kaynaklarının zehirlenmesi, olduğu düşünülüyor
Bu üç kıtanın kilit noktası ya da kıtalar arasında bir köprü başı olma özelliği Anadolu’ya tarih boyunca hem jeopolitik bir önem, hem de sosyoekonomik bir çeşitlilik kazandırdı.
Bu durum, Anadolu’nun her iki kıtadan gelen sayısız göç ve fetih dalgalarına sahne olmasına vesile oldu.
Önceleri küçük göçebe kabilelerle kolonici toplulukların akınlarının mücadelesini, giderek daha büyük göç, istila ve işgaller izledi.
Tüm Anadolu, tarih boyunca gerek batıdan gerekse doğudan gelenlerin etkisine maruz kaldı.
Örneğin,
Hattiler (İÖ. 2500- 2000) ve Hititler (İÖ. 1750- 1200)’den sonra Ege göçleri ve Balkan kavimlerinin saldırıları (İÖ. 1200) Anadolu’nun altını üstüne getirdi.
Hititler’le Asurlular,
Lydialılar’la Persler bu topraklarda karşı karşıya geldiler.
Kimmerler, İÖ. 7 yüzyıl ortalarında Kafkaslar’dan inerek Anadolu’yu işgal ederken, Büyük İskender’in komutasındaki Makedon ordularının (İÖ. 333-30) istilâsından sonra, bölgede Pagan- Hristiyan çatışması yaşandı. Roma orduları, Hristiyan topluluklar üzerinde büyük katliamlar yaptı.(BKNZ: MONTANİZM)
Kafkaslar’dan göçler, Orta Asya’dan Türkmen kafilelerin göçleri Anadolu’nun etnik yapısını değiştirdi.
Haçlı seferleri, el değiştiren güçler ve hâkimiyet kavgaları, Arap akınları, Anadolu’da büyük tahribatlar yaptı.
Anadolu halkı, tarihi gelişim içinde kendini koruma kavgasına girişti.
Önceleri, bulundukları ovadaki yerleşim yerlerini korumakta zorlanan yerleşik halk, bölgelerine saldırı olacağını öğrenir öğrenmez, bulundukları yerden kaçarak bölgedeki mağaralara veya mağaraya benzeyen yerlere sığındılar ve saldırganlar gidene kadar buralarda saklandılar.
Şanlıurfa ilinde Ceylanpınar ile Viranşehir arasında, bir höyüğün içinin doğal yaşam alanı olarak düzenlendiğini, çok küçük ve gizli bir girişten sonra, içeriden girişin kapatılması durumunda dışarıdan asla içeri girilemeyeceğini ve bulunulan yerin bir yaşam alanına giriş olduğunun anlaşılamayacağını, bizzat gördüm, yaşadım. Havalandırma bacaları dışarıdan anlaşılamıyordu. Ayrıca, içeride yağmur suyunun birikmesi için oluğun altında kayaya oyulmuş bir su toplama deposu vardı.
Bursa ili Seben ilçesinin Çeltikdere ve Solaklar köyleri civarında, sarp kayalıklar içinde yaşam alanları oluşturulmuş. Bir bölümü dört katlı olan bu mağaralar dışarıdan fark edilmediği gibi, fark edildiğinde de buralara merdivensiz çıkmak mümkün değil. 1990’larda, çok zor şartlar altında bu mağaraların bir bölümünü gezdim. Maalesef bu bölgede çektiğim fotoğraflar da, 1999 depreminde, tüm arşivimle birlikte toprak altında kaldı.
Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde Çayırhan’ın doğusunda Uykudere Vadisi’nde yaklaşık 70 metre yükseklikte 2-3 katlı mağaralar dizisi var. Yöre halkı bölgeye “Mağaralar” diyor.
Uşak ili Ulubey Kanyonu’nda kayalara oyulmuş ve oldukça zorlanarak çıkılan yaşam alanları gördüm. Pepuza Mağaraları da sözü edilen kanyondadır.
Adıyaman’ın 5 km. kuzeyinde, eski Malatya yolu üzerinde, Çakal Vadisi’nde ve Örenli (Pirin) Köyü batısında, Perre Mağaraları var. Burada ele geçen buluntulardan, Prehistorik çağda ilk insanların yaşadığı anlaşılıyor. Bu bölgede bulunan kayalara oyulmuş 203 adet mağaranın ilk çağda Perre kenti olarak kullanıldığı, değerlendiriliyor.
Anadolu’da yaşayanlar, mağaralarda saklanmak ve korunmak yetersiz kalınca, bu sefer, olanaklar elverdikçe toprağı kazarak yerin altında yerleşim yerleri oluşturmuşlar ve buralarda kendilerini korumaya çalışmışlar
Bu yer altı (korunaklı) yerleşim yerlerine tüm Anadolu’da rastlanıyor.
Örneğin, Trakya’da, ovanın ortasında çok ESKİ bir yerleşim yerinin altında gizli geçitler ve labirentler olduğunu (1980’li yıllarda) Roma tarihini anlatan bir kitapta okuduğumda çok şaşırmış, o bölgede yaptığım araştırmada karşılaştıklarım karşısında hayretimi gizleyememiştim. (Bölge henüz tam olarak keşfedilip, açığa çıkartılıp ve sonuçta turizme açılmadığı için adını yazmıyorum.)
Kaynaklarda Ankara’nın Keçiören ilçesinde Bağlum bölgesinde bir mağara ağzından girilen yer altı şehrinden bahsediliyor.
Adıyaman’da Perre kentinin doğusunda, Kâhta İlçesi’nde, 1956 yılında, girişi tek parçadan oluşan yazılı bir kayanın altında olan ve yeraltına belirli bir meyille inen merdivenlerde araştırma yapıldı. Prof. Dr. Karl Döerner, daha sonra bu araştırmanın öyküsünü Türk Arkeoloji Dergisi’nde 1957 yılında uzun uzun anlattı.Bu anlatımdan küçük bir bölüm görelim:
“Önce tünelin şimdiye kadar açılmış olan bölümüne raylar döşedik. Küçük bir çekme makinesi kurduk ve tünelin dibinde çalışan işçilere lüzumlu olan havayı temin ve tazyikli hava ile çalışan burgulara çalışma kuvveti sevk eden bir kompresör yerleştirdik.Tünelin başlangıcından tahminen 120 metre uzaklıkta, merdiven basamaklarına rastlıyorduk. İşte tam bu noktada tünel hayret edilecek dik bir meyille aşağıya iniyordu.Meyil düşüş açısı 51dereceydi. Tünelin 158 metre derinliğine kadar inebildik ve hiçbir şey bulamadık.Bütün mesai arkadaşlarım için Eski Çağ’da suni oksijen imal eden herhangi bir alete sahip olmaksızın, bu muazzam tünelin nasıl inşa edildiğini ve her şeyden evvel tünelin aydınlatılması meselesinin nasıl halledildiği bir bilmecedir. Örneğin 120 metre derinlikte kibrit yakmak imkânsızdır. Bu derinlikte hiçbir ateş yakma vasıtası ateş almaz. 1956 yılındaki çalışmalarız sırasında kompresör bize daimi olarak taze hava gönderdi ve tünelin aydınlatılması işini elektrikle temin ettik. …Bu tünelin bulunduğu yere çok yakın 9 metre yüksekliğinde bir dehliz daha vardır. Bu dehlizin arkasında kayadan oyulmuş büyük bir mağara bulunmaktadır. Her ikisi de merdivenli tünellerle birbirlerine bağlıdırlar. Ve her ikisinin de aynı teknikle yapılmış olduğunu tespit ettik.“(Arkeoloji Dergisi, VII-2, 1957)ßƱ₢ , ⓈⒾⓃⒸⒺ ①⑨⑦⑦
Eğer tilki size barış teklif ediyor ise bir gözünüz kümeste olsun.DefDefin (13 Mayıs 2015) Bunu beğendi
-
13 Mayıs 2015, 12:20 #2
Bayburt ilinde, merkezden 15 km. kadar kuzeydeki Aydıntepe (Hart) ile Arpalı (Niv) köyü arasında bir inşaat sırasında meydana çıkarılan, 5 km. boyunca uzanan bir yer altı şehri var. Hristiyanlığın ilk yayılışı yıllarının izlerini taşıyor. Tünel ile başlayan kalıntılar, uzun bir koridorun kenarlarında dizilmiş odalar halinde uzanıyor. Odalar kare plânlı…Tonoz ile örtülü, hava delikleri ve ateş izleri görülen odalar birbirine benziyor.
Gaziantep’in İslahiye ilçesinin kuzeydoğusunda Sakçagözü (Keferdiz) bucağının 10 km. kuzeybatısında, Gedikli’nin 5 km. yakınında Kırışkal Yer altı Şehri , İÖ. 2100- 1900 yıllarına tarihlenir.
Çankırı ili Orta İlçesi Höyük Köyü’nde, tesadüfen bulunan yer altı şehrinde, 2006 yılında temizlik ve kazı çalışmalarına başlandı. Yer altında dört kat kesin olarak tespit edildi. Kazı ve temizlik çalışmaları tamamlandığında yeni katlara ulaşılacağı umuluyor. En üst katta dar ve basık bir koridorla erişilen şapel bulunuyor. Defineciler şapelin apsis bölümünü tahrip etmişler. Definecilerin tahrip ettikleri yerlerden biri de, koridorlar arasında geçişi engelleyen sürgülü kapılar. Kapı yerleri var, sürgülü kapılar yok. Yer altı şehrinin hava almasını sağlayan havalandırma bacalarının bir bölümü günümüze gelmeyi başarabilmiş.
Yer altı yerleşim yerlerinin günümüze ulaşan en önemli örnekleri İç Anadolu bölgesi ile Toros Dağları’nın kuzeyindeki bölgede karşımıza çıkar.
Bunun nedeni, bölgenin volkanik yapısıdır. Kayseri’nin güneyinde yer alan Erciyes Dağı, Aksaray sınırları içinde bulunan Hasan Dağı, yine aynı bölgede bulunan Güllü Dağ, jeolojik devirlerde aktif birer volkandı. Bunların ve daha çok sayıdaki küçük volkanların çıkardıkları lavlar, bölgede 100- 150 metre kalınlığında ve farklı sertliklerdeki tüf tabakalarını oluşturmuştur. Bu tüflerin kolaylıkla oyulabilmesi insanların buralara yerleşmesinin ilk nedenlerindendir.
Saldırıya uğrayan insanlar, volkanik yapıdan dolayı tüflü kayaların kolaylıkla yontulduğunu fark edince, istilâcıların zulmünden kurtulmak için evlerinin hemen altında veya çok yakınlardaki gizli geçitlerle yer altında yaşam alanları oluşturmuşlar.
Sonra bu yaşam alanlarını giderek geliştirmişler ve hayvanlarını da gizli geçitlerden yer altına indirmişler.
Aileler olarak yer altında saklananlar, dar ve uzun koridorlarla aile odalarını komşu evlerin yer altı odalarıyla birleştirmişler. Bu şekilde, giderek yer altı şehirleri oluşmuş
Elbette, yer altında uzun süre kalabilmek için su, hava ve gıdaya gereksinim vardı.
Yer altına doğru kazılarak inilirken, yağmur sularını toplama düzeneği geliştirilmiş ve havalandırma delikleri/ bacaları yapılmış.
Havaya duyulan ihtiyaçtan dolayı, yeni yaşam alanları havalandırma bacaları civarında yoğunlaşmış.
Hayvanlar daha aşağı katlara inemediği için, önce
Hayvan Barınakları,
daha sonra aşağıya derine doğru müşterek kullanılan
Kilerler, Mutfaklar ve Şırahaneler(ya da şarap yapım yerleri) yapılmış;
Galeriler,
Oturma odaları,
Depolar,
Su mahzenleri,
Tuvalet,
Hatta mezarlıklarla bir nevi yer altı şehirleri oluşturulmuş.
Yer altı şehirlerinin en eski ya da ilk yapılan katları en üstteki giriş katları. Buraları genelde hayvanlar daha aşağıya indirilemedikleri için ahır olarak kullanılmış. Ahır olarak kullanılan odalarda, duvarların alt kısımlarına hayvanların yemlerini yiyebilecekleri oyuklar yapılmış.
Yazları serin, kışları ılık bir ortam yaratan yer altındaki yaşam alanlarında odalar ve katlar arasında haberleşme, odaların tavan ve tabanlarında çapları 5- 10 cm.leri geçmeyen haberleşme delikleriyle sağlanıyormuş..
Yaşam alanlarını yani odaları veya koridorları aydınlatmak amacıyla duvarlara kandil veya mum koymak için oyuklar yapılmış..
Kandillere “bezir” adı verilen keten tohumundan elde edilen yağı koyuyorlarmış..
Kandillerde yanan bezir yağından yayılan ısı, aynı zamanda ısınma gereksinimini de karşılıyormuş.
Bazı yer altı şehirlerinde “şırahaneler” var. Şırahaneler iki katlı düşünülmüş…Üst bölümde üzümler çiğneniyor, çiğnenen üzümlerin suları, odanın zeminde açılan delikten bir alt kattaki su toplama havuzuna akıyormuş. Bu havuzda toplanan üzüm suları, küplere dolduruluyor ve duvar diplerine diziliyormuş.
Bazı yer altı şehirlerinde, Kapadokya bölgesinde halen kullanılan “Tandır” adı verilen ocaklar var.
Yer altı şehirlerindeki yaşam alanlarını birbirlerine bağlayan uzun galeriler ve labirentlerin, saldırganların yani düşmanların hareketlerini kısıtlamak için alçak ve dar yapıldığı tahmin ediliyor.
Katlar arasında, yaşam alanlarını birbirinden ayırmak için değirmen taşına benzer sürgü taşları bulunuyor. Bu sistem, yer altı şehirlerinin giriş çıkışının daha etkin şekilde kontrol altına alınması için yapılmış. Sürgü taşının yan tarafında, taşın rahat bir şekilde hareket edebilmesi için, küçük bir oda yer alıyor.. Sürgü taşının karşısında ise kapının tam olarak kapanması için 25- 50 cm. derinliğinde bir girinti bulunuyor. Sürgü taşları, bulundukları küçük odacıktan, girişin karşısındaki girintiye itilip yerleştirilmesi durumunda, dışarıdan gelenler sürgü taşını yerinden oynatamıyor ve böylece dışarıdan içeri girmek olanaksız hale geliyor
İçeriden savunanlar tarafından kapatılan, dışarıdan saldırganlar tarafından açılması asla mümkün olmayan bu sürgü taşlarının çapları 1,5- 2 metre, enleri 40-50 cm., ağırlıkları 200- 300 kg. civarında…
Buluntulardan elde edilen değerlendirmelere göre: bu sürgü taşları, bazen yerinde kesilerek hazırlanmış, bazen de dışarıda kesilerek yer altına indirilmiş.
Sürgü taşlarının ortası delik.. Bu deliğin, sürgü taşının kapanıp açılmasını kolaylaştırdığı gibi, aynı zamanda arkadan gelen düşmanı görmeye ve mızrak gibi uzun delici aletlerle sürgülü taşa yaklaşanları öldürmeye yaradığı tahmin ediliyor.
Yer altı yerleşimlerinin kapı geçitlerinde, galerileri kapatan sürgü taşlarının hemen üzerine, düşmanlara kızgın yağ dökmek ya da mızrakla vurmak amacıyla küçük delikler açılmış.
Ayrıca, hemen hemen her yer altı şehrinde, saldırganları yanıltmak için yer yer 70- 75 cm. çapında, 2-3 metre derinliğinde tuzaklar bulunuyor.ßƱ₢ , ⓈⒾⓃⒸⒺ ①⑨⑦⑦
Eğer tilki size barış teklif ediyor ise bir gözünüz kümeste olsun.DefDefin (13 Mayıs 2015) Bunu beğendi
-
13 Mayıs 2015, 12:21 #3
Kapadokya bölgesinde yer altı şehirlerinin yapımına hangi dönemde başlandığı kesin olarak bilinmiyor.
Bu yer altındaki yaşam alanlarının Hattiler (İÖ. 2500- 2000) ve Hititler (İÖ. 1750- 1200) döneminde var olduğuna, ilk Hristiyanlık döneminde de genişletildiğine, özellikle Pagan Romalıların Hristiyan katliamlarında ve daha sonraları Hristiyan Romalıların Heretik (Heretik: ‘Hristiyanlıkta, dinden saptığı gerekçesiyle kilise otoritelerince reddedilmiş dinsel öğretilere verilen ad’ demektir.)Hristiyanlara karşı başlattıkları katliamlarda kullanıldığına ilişkin bilgiler var.
Kapadokya bölgesinde en ciddi araştırmayı yapan Alman Martin Urban’a göre, yer altı yerleşimlerinin öyküsü İÖ. 7- 8 yy.a kadar gidiyor.
Atinalı Ksenephon, “Anabasis” (Onbinlerin Dönüşü) adını verdiği kitabında, İÖ. 4. yy’da, Isparta ordusu ile Pers Kralı Artakserkses’e karşı yapılan seferin dönüşünde, güzergâh boyunca yapılanları anlatırken, Kapadokya bölgesindeki yer altı şehirlerinden de söz ediyor.Ksenephon’un yazdıklarından bir bölümü şöyle:
“Evler toprak altındaydı. Girişleri kuyu ağzına benziyordu ama içleri genişti. Hayvanlar için toprağa giriş delikleri kazılmıştı; insanlar merdivenle iniyorlardı. Bu konutların içinde keçiler, koyunlar, inekler, kümes hayvanları ve tüm bu hayvanların yavruları vardı. Dışarı çıkarılmadan sadece kuru ot ve samanla besleniyorlardı.Ayrıca büyük küpler içinde buğday, arpa, sebze ve testiler içinde arpa birası bulunmaktaydı. Bira dolu testilerin ağızlarına yakın kısımlarında arpa taneleri yüzüyordu. İçlerine kamış çubuklar batırılmıştı. Susayan bu kamış parçalarını ağzına alıp emiyordu.”
Kapadokya bölgesinde Nevşehir, Kayseri, Niğde, Aksaray dörtgeni içinde kalan bölgede yer altı şehirlerinden adları hemen akla gelenler şunlar:
Nevşehir, Kaymaklı Yer altı Şehri,
Nevşehir, Derinkuyu Yer altı Şehri,
Nevşehir, Acıgöl Yer altı Şehri,
Nevşehir, Özkonak Yer altı Şehri,
Nevşehir, Tatlarin Yer altı Şehri,
Nevşehir, Mazı Yer altı Şehri,
Nevşehir, Sivasa (Gökçetoprak) Yer altı Şehri,
Nevşehir, Açıkşehir Yer altı Şehri,
Nevşehir, Tilköy Yer altı Şehri,
Nevşehir, Göynük Yer altı Şehri,
Nevşehir, Göre Yer altı Şehri,
Nevşehir, Boğazköy Yer altı Şehri,
Nevşehir, Kurugöl Yer altı Şehri,
Nevşehir, Özlüce yer altı Şehri,
Nevşehir, Suvermez Yer altı Şehri,
Nevşehir, Doğala yer altı Şehri,
Nevşehir, Göstezin Yer altı Şehri,
Nevşehir, Gümüşkent Yer altı Şehri,
Nevşehir, Abuşağı Yer altı Şehri,
Nevşehir, Yeşilöz Yer altı Şehri,
Aksaray, Manastır Yer altı Şehri,
Aksaray, Gözyaşı Yer altı Şehri,
Aksaray, Saratlı Yer altı Şehri,
Aksaray, Ozancık Yer altı Şehri,
Aksaray, Pınarbaş (Geyral) Yer altı Şehri,
Aksaray, Gaziemir Yer altı Şehri,
Kayseri, Çomaklı Yer altı Şehri,
Kayseri, Ali Dağı Sarnıçlı Yer altı Şehri,
Niğde, Konaklı Yer altı Şehri,
Doğal olarak her yer altı şehrinin genel yapım tarzları birbirine benzemesine rağmen, kendilerine ait farklı özellikleri var.
Örneğin, Derinkuyu, Nevşehir iline bağlı ilçe merkezidir. Eskiden Melegöbü ya da Melengübü adlı bir Rum yerleşim yeriydi.Bölgede bulunan su kuyularının derinliğinden dolayı, “Derinkuyu” adını almıştır. Kasabanın altında bir yer altı şehri bulunmaktadır. Burası, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce temizlenip aydınlatılarak turizme açılmıştır. Yer altı kentinin geniş bölmeleri, eğimli ve basamaklı koridorlarla birbirine bağlıdır.Toplam 214 basamakla inilen 8 katta, 4 km. karelik bir alanda 20 binden fazla kişiyi barındırabilecek bir tarzda yapılmıştır. İçinde misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve bir kuyu mevcuttur. Su sarnıçları ve hava bacaları birbirleriyle bağlantılıdır. Misyoner okulunun tavanı diğer yer altı şehirlerinde görülmeyen bir beşik tonoz ile kaplanmış.
Kaymaklı Yer altı Şehri, Nevşehir’in 20 km. güneyinde, Derinkuyu’ nun 9 km. kuzeyindedir.. Karışık tünellerle 4 kat aşağıya kadar inilebilmektedir. 5-8. katlar açık değildir.1964 yılında ziyarete açılmıştır. Yer altı şehrinin ancak kısıtlı bir bölümü gezilebilmektedir.Kilise tek nefli…Apsislerin önünde vaftiz taşı, kenarlarda oturma yerleri var. Kilise bitişiğinde, kilise görevlilerine ait olduğu zannedilen bir mezarlık bulunuyor.
Tatlarin Yer altı Şehri, mekânlarının büyüklüğü, erzak depolarının çok sayıda oluşu ve kilise sayısının fazlalığı, Roma döneminde askerî garnizon olarak kullanıldığı intibaı uyandırıyor.
Mazı Yer altı Şehri, Ürgüp’ün 18 km. Güneyinde bulunuyor. Bugüne kadar dört farklı girişi belirlenmiş. Burada, diğer yeraltı şehirlerinden farklı olarak ahırın ortasında hayvanlar için yalaklar bulunuyor. Yine, Mazı Yeraltı Şehri’ndeki ahırların sayısı diğerlerine göre çok daha fazla. Ahırlardan açılan bir koridor vasıtasıyla bir kiliseye ulaşılıyor. Kilisede, apsisin tam karşısında, yer altı şehrinin diğer bölümlerine geçişi sağlayan gizli bir bacası var.Bacanın içi ise oyuklarla dolu…Bu oyukların bacanın içinde tırmanmayı hızlandırdığı sanılıyor.
Özlüce Yer altı Şehri, Derinkuyu’dan Nevşehir’e giderken, Kaymaklı’yı geçtikten sonra, solda…Özlüce Yer altı Şehri, diğer yer altı şehirlerinde olduğu gibi değil de, tek kat üzerine plânlanmış. En geniş alanı, hemen girişteki ana mekân…Bu geniş mekânın bir tarafında depolar, diğer tarafında oturma odaları var. Galeriler dikkati çekecek kadar tuzakla dolu…
21 Temmuz 2015 Salı
Anadolu Tarihi ve Yeraltı Şehirleri
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder