Mutluluk, bir insanın iç dünyasında sulh ve sükûn halidir. Nefsin ruh hüviyetine doğru yola çıkmasıdır ve sonunda bu hedefine ulaşmasıdır. Nefsinizdeki afetlerle mutsuzluğunuz paralel bir seyir takip eder. Bir insanın nefsi kötülük yaptıkça, kendisine derecat kaybettirecek olayları oluşturdukça, karanlık hüviyetini muhafaza eder. Başlangıçta nefs zaten %100 afetlerle doludur. Ruh mu? O da %100 hasletlerle doludur. Allahû Tealâ her sistemi bir denge üzerine kurmuştur. İnsanın da fizik vücudunun dışında bulunan nefsi ve ruhu bir denge unsurunu ifade eder. Nefs %100 afetlerle doludur, ruh da %100 hasletlerle doludur. Yapılması lâzımgelen şey, Allah'a ulaşmayı dileyip Allah'ın hacet namazını kıldığı zaman kendisine gösterdiği mürşide ulaşmak, tâbî olmak ve tâbî olduğu andan itibaren de nefs tezkiyesine başlamaktır.
Tâbiiyet, nefsin kalbine cereyanın gelmesini ifade eder. O kişi artık Allah'tan gelen o cereyanı almıştır. Herkes cereyanı kendi mürşidinden alır ve bu cereyan, onların nihai hedeflerini sağlayan sağlam bir müessesedir. Nihai hedef yani son hedef, en sondaki hedef, iradeyi de Allah'a teslim etmektir.
· Ruhun teslimi; 1. teslim.
· Fizik bedenin teslimi; 2. teslim.
· Nefsin teslimi; 3. teslim.
· İradenin teslimi; 4. teslim.
Bütün insanlar bu 4 tane teslime göre yaratılmışlardır. İnsanların fizik vücutları, ruhları, nefsleri ve bir de iradeleri vardır. Kim Allahû Tealâ tarafından Allah'ın tasarrufuna alınırsa o ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah'a teslim etmiş kişidir. Allahû Tealâ'nın iradeyi teslim alması demek, kişiye bütün olaylarda yol göstermesi demektir. Allah ne yapmasını isterse kişi sadece onu yapabilir.
Sevgili kardeşlerim! Allah ile ilişki, bir mazhariyettir. Allah ile ilişki, bir mutluluktur. Allah ile ilişki, bir insanı huzurluktan huzura taşıyan bir köprüdür. Bu köprü adım adım aşılacaktır. Nefsin kalbindeki afetler azaldıkça, bunun azalması o kalbin Allah'ın nurlarıyla o kadar dolması mânâsına geldiği için kalpte nurların artması söz konusudur. O nurlar ki; Allah'a yaklaştıran temel faktörlerdir. Kişinin, Allah'ın bütün emirlerini yerine getirmesini, yasak ettiği fiilleri işlememesini isterler.
Allah'ın nurları, nefsinizin kalbinde giderek artan hüviyette yer alacaktır. Ruhunuz Allah'a ulaşmak üzere sizden ayrıldığı andan itibaren, artık pozitif faktörler yani Allah'ın emirlerini yerine getirmek isteyen, yasaklarını gerçekleştirmek istemeyen, yasaklarını yapmak istemeyen hasletler sizde kalmıştır ve bu hasletler %50'yi teşkil edebilir. Nefsin kalbi %100 afetlerle doludur, ruh da %100 hasletlerle doludur. 100'e karşı 100. 200'ün 100'ü haslet, 100'ü de afettir. Bu, bütün insanlarda başlangıçtan tâbiiyete kadar böyle devam eder.
Tâbiiyetle beraber ruh, vücuttan ayrılır ve ruhun ayrılmasıyla birlikte nefsin kalbinin Allah'ın zikriyle nurlarla dolmaya başlaması söz konusu olur. Bir insanın kalbi Allah'ın nurlarıyla doldukça o kişi mutluluğu daha üst boyutta yaşamaya başlar. Daimî zikirde nefsin kalbindeki bütün afetler kapı dışarı edilmiştir. Nefsin kalbini %100 Allah'ın nurları (%2 rahmet nuru, %98 fazl nuru) doldurmuştur.
Sevgili kardeşlerim! İnsanoğlunun hedefe yürümesi, mutlu olabilme hedefi olduğu için o kişinin zikrini arttırmasına paralel bir seyir takip eder. Ne kadar köfte o kadar ekmek! Ne kadar çok zikir, nefsin kalbinde o kadar çok nur. Evvelâ o denge (başlangıçtaki denge) kolayca kurulur. Nefsinizin kalbi %100 afetlerle doluydu, ruhunuzsa %100 hasletlerle doluydu. Başlangıçtaki denge 100'e karşılık 100 vardı. Ama ruhunuz Allah'a doğru yola çıktığı zaman yaptığınız zikirlerle nefsinizin kalbini nurlarla doldurmaya başlarsınız. Ruhunuz Allah'a ulaştığı noktada, 7 tane gök katını aşmış olacaksınız. Her katta nefsinizin kalbinde %7 nur birikimi oluşur. 7 kere 7, 49 eder; %2 de başlangıçta gelen rahmet nuruyla %51 nur, %49 afet olmak üzere ruhunuz Allah'a ulaşır.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder