21 Temmuz 2015 Salı

Mayalar ve Aztekler






MAYA UYGARLIĞININ GİZEMİ
Binlerce yıldır gizemi çözülemeyen Maya Uygarlığı, esrarını korumaya devam ediyor. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında Meksika’da yapılan araştırmalarda bölgenin gizemli uygarlığının izine rastlayan arkeologlar, sık ormanların içinde sanki doğa tarafından saklanmış gibi duran, dev taş anıtların ve tapınakların sırrını çözmek için araştırmalarını yoğunlaştırdılar. Bu balta girmemiş ormanlarda, Mısır piramitlerini andıran büyük taş tapınakların ve görkemli piramitlerin ne işi vardı? Nasıl, ne zaman, kimler tarafından yapılmışlardı? Üstelik bu dev taş binaları yapanlar Mısır hiyerogliflerine benzeyen yazılarla eserlerini süslemişlerdi de…





1869 yılında Fransız din adamı Brasseur De Bourbourg’un, Madrid Kraliyet Kütüphanesinde, bölgeye ilk gelen rahip Diego De Landa’nın eski kayıtlar arasında kaybolmuş
‘Relacion De Las Cosas De Yacatan’adlı günlüklerini bulması, Batı’nın Mayaları anlamaya başlamasındaki en önemli adımlardan biri oldu…
Yucatan ise bugünkü hali ile de çok güzel…

Mayaların yerleşim alanları
 
Orta Amerika’da kendi dönemlerinin en büyük uygarlığını yaratan Mayaların yerleşim alanları, bugünkü Meksika’nın Yucatan, Campeche, Tabasco ve Chiapas eyaletlerinin yanı sıra, Gautemala’nın tamamını, Honduras’ın da büyük bir bölümünü kapsıyordu.
İ.Ö.600 yıllarına kadar süren bu şaşırtıcı ve gizemli uygarlığın kültürüyle ilgili araştırmalar derinleştikçe, sahip oldukları kadim bir bilgi birikimleri olduğu ortaya çıktı. Ne yazık ki, Mayalara ait
‘codex’ adını verdiğimiz az sayıda birkaç belge dışında elimizde sadece dev tapınakları ve piramitleri var…
Mayalardan bazıları, atalarından kalan tüm kültürün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlar anlamaz anlatıları yazıya geçirme gereksinimi duydular. 19.YY. da kendi dilleriyle ama Latin alfabesi kullanılarak yazılan ‘Popol Vuh’ adlı büyük destanları ve‘Jaguarlar’ adıyla bilinen bir grup rahibin yazdığı ‘Chilam Balam’ adlı eserleri bu kaygıyı taşıyordu.
Olmekler
Mayaların yerleşim sınırlarının bittiği bölge diyebileceğimiz Tabasco yakınlarındaki ünlü Palenque kentinin biraz batısında, Meksika Körfezi’nin güney sahilleri yakınında bulunan antik kent La Venta’da, o bölgede Mayaların öncekileri gibi gözüken, bir başka gizemli uygarlık ortaya çıktı. Günümüzde, "Olmek" adını verdiğimiz bu uygarlığı kuranların kendilerini ne adla çağırdıkları bilinmiyor. Ancak bütün veriler, Mayaların sahip olduğu şaşırtıcı matematik ve astronomi bilgilerinin ve şaşırtıcı mitolojilerinin ana kaynağının, izleri İ.Ö. 1600 yıllarına uzanan Olmek uygarlığı olduğunu gösteriyor. Körfez bölgesindeki diğer etnik grupların, yani Mikstek, Zapotek ve Mayaların, Olmek etkisiyle biçimlendikleri ve ivme kazandıkları anlayışı yaygınlaşmakta. Ancak bilgi ve belge eksikliği, Orta Amerika arkeolojisi için hala en ciddi sorunlardan biri…
  Garip bir biçimde, arkeologların bütün çabalarına rağmen, Meksika’nın hiçbir yerinde Olmek toplumunun gelişim aşamaları olarak adlandırılabilecek bir tek bulgu ya da işaret bile elde edilemedi. Sanatsal üsluplarının karakteristik biçimleri dev zenci başı heykellerinin yontulmasında ortaya çıkan bu insanlar, sanki hiçbir yerden gelmiyor gibiydiler.
Zecharia
Sitchin’in Anunnaki teorisi, And Dağları ve Meksika’da yeni kolonilerden söz ediyordu. Sitchin’e göre Enki soyundan gelen ve Mısır’da yazının ve bilgeliğin tanrısı olarak saygı gören Thoth, Afrika’dan getirdiği deneyimli bir grupla (bu grup eski Atlantisliler de olabilir) Meksika’ya ulaşmış ve Olmek kentlerinin ilk kurucusu olmuştu.
  Dil ve kültürler arasındaki açıklanamayan, garip benzerliklere ilişkin bir başka çalışma, 20.Yy.ın başında Meksika’da Yucatan bölgesinde araştırmalar yapan Fransız araştırmacı Eugustus Le Plongeon’a aittir. Yitik Atlantis ve Mu varlığına gönülden inanan ve iz bulma umuduyla gerçekleştiren Plongeon, 1914 yılında yayımladığı çalışmasında başta Mısır olmak üzere Meksika’nın Mayaları arasındaki benzerliklerden söz eder. Maya dili arasında hem ses hem de anlam olarak ortak olduğunu belirttiği yaklaşık 150 sözcüğü içeren bir mini sözlük vardır. İran ve Afganistan dolaylarındaki eski kent ve kabile isimlerinden 200 kadarının Maya dilinde anlamlı sözcüklere karşılık geldiği ileri sürülen bir de uzun listeye rastlarız. Yazara göre bu ilginç benzerlikler ve ortaklıklar, Atlantis’in ortadan yok olmasıyla eskiçağ uygarlıklarına ulaşan kültürel mirasın sonuçlarıdır.

Mayaların Hesap Yöntemleri
</SPAN>Mayaların noktalarla çizgilerden oluşan hesap yöntemlerinin atasının Olmekler olduğu ortaya çıkmıştır çünkü bu basitçe şu anlama gelir: Dünya tarihini uzun zaman döngülerinden oluşan, çağlar aracılığıyla bölümlere ayırma mantığı, sanıldığından çok daha eski bir uygarlığın Mayalara bıraktığı mirastır. Bu miras sayesindedir ki o şaşırtıcı duyarlılıktaki takvimin hesabına göre içinde bulunduğumuz son çağın, Beşinci Güneş’in, İ.Ö. 3113 yılının Ağustos ayında başladığı ve 2012 yılının aralık ayında da sona ereceği hesaplanabilmiştir.</SPAN>
Mayalar sıfırı bilen toplum olarak da bilinirler. Aslına bakılırsa, bugün korunan Maya dokümanlarının çoğu, ‘hesap’ ile ilgili belge parçacıkları. Ama bunlar, astronomik hesaplar; sıradan matematik işlemleri değil. Eldeki Maya belgeleri arasında en iyi durumdakilerden biri sayılan Dresden Kodeksi de bunlardan biri. İçerdiği matematiksel hesaplar ve sayısal ifadeler, bütünüyle gökyüzüne yönelik.
 Mayalarda Zaman ve takvim Mayaların zaman hesaplama araçları arasında ilk ve belki de en gizemli döngü, ‘Tzolkin’ adı verilen ‘kutsal takvim’dir. Sözlük anlamı ‘gün sayımı’ olan Tzolkin, 260 günlük bir zaman dilimini içerir ve iki farklı dizinin elemanları arasındaki bileşimle tamamlanır. Bu dizilerden birinde 1’den 13’e kadar uzanan rakamlar, değerinde belli bir sıra izleyen 20 adet ‘isim’ vardır.
 Maya astronomisi ve Venüs Gezegeni
Venüs gezegeni, Maya astronomisinde çok özel bir öneme sahip. Kendi inanç sistemlerinde çoğu kez büyük ‘öğretici tanrı’ Kukulkan ile özdeşleştirilen Venüs’ün bir tam turunu; yani sabah yıldızı olarak gözden kaybolmasının ardından tekrar sabah yıldızı olarak belirinceye kadar geçen süreyi 584 gün olarak ölçmüşler. Modern astronomik gözlemlere göre bu periyot 583.92 gündür; yani Mayalar bu süreçte iki saatten de az bir hatayla, son derece hassas bir sonuca ulaşmışlardır.
Maya antik kentlerinde piramitlerin tepesinde yer alan odalar ya da Chichen Itza’daki ‘Caracol’ benzeri, doğrudan astronomi amaçlı, inşa edilmiş gözlemevleri, rahiplerin gözlem yöntemleriyle ilgili ipuçları sunar bize. Bu yapılar çoğu kez dört yönden de ufku görecek biçimde yüksek ve düz alanlara kurulmuştur. Hassas hesaplarla, gözlem odasını çevreleyen duvarlar örülmüş; bu duvarların üzerinde yer alan pencereler, doğrudan doğruya ufukta belirecek spesifik yıldızlara hizalanmıştır.
Yine Chichen Itza başta olmak üzere çoğu maya kentinde, tam tepe noktasına küçücük bir deliğin açıldığı
‘zenith gözleme odaları’ bulunmuştur arkeologlarca. Bütün bunlar, kullandıkları araçlar ne denli basit olursa olsun. Mayaların son derece dikkatli, pratik ve akıllıca gözlemlerle hem yıldızların yükseliş ve batış hareketlerini, hem de başucu (Zenith) geçişlerini izlediklerini ortaya koyar. Bu istekli ve hevesli astronomik etkinliğin onlara armağanı, olağanüstü ayrıntılı ve hassas Maya takvimidir.

Aztekler
 
Mayalar, dünyanın

‘dört güneş’ yaşayıp tamamladığını; halen ‘Beşinci Güneş’i yaşamakta olduğumuzu anlatırlar. Bu inanışa göre ‘Dördüncü Güneş’in sonunda su elementiyle ilgili felaketler, yani büyük seller ve sağanaklar yaşanmıştı. Tıpkı Tufan mitlerinde olduğu gibi. ‘Beşinci Güneş’in sonunu da, büyük depremler getirecekti. Atalarından Mayalara sözlü gelenekle aktarılan mitlerde hep yinelenen bu evrensel döngüden söz edilmektedir. Mayaların bütün sanat yapıtlarında, mimarilerinde, tapınak süslerinde, bilinçaltında yaşayan bu ‘yok oluş’ un getirdiği korkunun izlerini buluruz. Aynı üslup, çok daha sert biçimde Toltek ve Aztek kültürlerine de taşınmıştır. Bu nedenle, C.W.Ceram haklı olarak Orta Amerika uygarlıklarını ‘Korku İmparatorlukları’ olarak niteler.
 Aztek Takvimi
Dairenin merkezinde, geride kalan dört çağ ve şu an içinde bulunduğumuz beşinci çağı simgeleyen glifler görülüyor. Aztek modeline göre de, Mayalarda olduğu gibi, içinde bulunduğumuz ‘Beşinci Güneş’, son çağdır. Ama onlar, bitiş yılını Mayalar kadar büyük bir kesinlikle bilmezlerdi ve takvimlerinde işaretli değildi. Biçimsel olarak, Güney Amerika’daki İnka uygarlığının kozmolojisinde de dünyanın tarihine ve evrendeki döngülere ilişkin Maya ve Azteklere oldukça paralel bir anlayış karşımıza çıkar. And Dağları’nın bu egzotik imparatorluğunun sakinlerinin de uzak atalarından dünyanın belli kritik tarihsel evreleri birer birer tamamlandığına ilişkin bir geleneği teslim aldıklarını görürüz.

Mayalarda Astronomi
 
Mayaların çağımızı yakalayan, bizim bulgularımızla birleşen oldukça yüksek bir astronomi bilgileri vardı. Dünya güneş çevresinde yıllık turunu tamamlarken, bir yandan da kendi ekseni çevresindeki dönüşlerini sürdürür. Bir güneş yılı bitinceye dek, 365,2422 kez eksen turunu tamamlayan gezegenimiz, çok daha uzun vadeli olarak, kolay fark edilmeyen iki farklı döngüyü de izlemektedir aslında. Bunlardan biri, ekseninin, yörünge düzlemine yaptığı açıyla ve bu açının çok uzun zaman dilimleri içinde değişmesiyle ilgili bir döngüdür. Astronomik anlamda, dünya ekseninin izlediği bu döngünün doğal sonuçları, dünyadan gözlem yapan biri için, gökyüzündeki

‘sabit’ yıldızların konumlarının belli bir düzene göre değişmesidir. Bu nedenle, sözgelimi bugün kuzey yönünü saptamakta hala yararlandığımız kutup Yıldızı’nın, bundan 2000 yıl önce tam kuzeyi göstermediğini büyük bir rahatlıkla söyleyebiliriz. Benzeri biçimde, kutuplardan ‘göksel ekvatora’ indikçe de, arka planda görülen takımyıldızların bulundukları konum da zaman içinde değişim gösterir. Bunun en tipik göstergesi, dünyanın güneş çevresinde izlediği yörüngenin dört tipik noktası olan ve mevsimlerin başlangıcını oluşturan ekinoks ve gündönümü noktalarının, bin yıllarla ölçülen zaman dilimleri içinde kaymalar sergilemesidir.

  Bundan 2500 yıl kadar önce, gece ve gündüzün eşit olduğu ilkbahar ekinoksunda güneş, Koç takım yıldızlarıyla aynı hizadaydı. Dünyadan bakıldığında güneş, ay ve gezegenler,
“ekliptik”ya da“tutulum çemberi” adını verdiğimiz düşsel bir çizgiyi izleyerek hareket ederler. Güneş, bu çizgi üzerindeki hareketi süresince,12 farklı takımyıldızın her birinde yaklaşık 30 gün süreyle konaklar. Elbette aslında ne böyle bir göksel yol vardır, ne de o yol üzerinde belli aralıklarla oluşmuş takımyıldızlar. Ama Sümerlerin kullandığı altmışlı matematik sistemine temel oluşturan bir yaklaşım doğrultusunda güneş, ay ve gezegenlerden gökyüzündeki hareketlerini izlemek isteyen eskiçağ astronomları, ilkin 360 dilime bölünmüş bir çember, ardından da bu çember üzerinde 30’ar dilimi içeren 12 “istasyon” belirlemişlerdi.
Bu istasyonların gökyüzünde kolay tanınabilmesi ve işaretlenebilmesi içinde, her bir dilimin içine yerleşen yıldız toplulukları belli doğal biçimlere, hayvanlara benzetilerek,
“takımyıldız” dediğimiz gruplar yaratıldı. Uzayın ve evrenin derinliği içinde aslında birbirlerinden çok uzaklarda ve aykırı açılarda yer alan yıldızlar, gökyüzü iki boyutlu bir arka plan olarak düşünüldüğünde bir arada gruplanabiliyor ve böylece astronomik ölçümlerde büyük bir pratiklik sağlanıyordu. Tutulum çizgisi üzerinde otuzar derecelik 12“istasyon” halinde saptanan ve“Zodyak Kuşağı” olarak bildiğimiz çemberi oluşturan takımyıldızların adlandırılması bu nedenle son derece önemli bir astronomik buluştur.
  Mayalarda Astroloji
12 takımyıldızı birer
“burç” olarak niteleyen ve ortalama otuzar günlük zaman aralıklarına yerleştiren klasik astroloji, bugün de kullanılan son biçimini eski Yunan zamanında almıştı. Bu nedenle, dönemin “takvim ilkeleri”ne uygun olarak yılı ilkbahar ekinoksuyla başlatıyor; ilk burcu da Koç olarak beliriyordu. Az önce de belirttiğimiz gibi bu son derece normaldi, çünkü bundan 2500 yıl önce ilkbahar ekinoksunda güneş, Koç takımyıldızının hizasındaydı. Aradan yaklaşık dört yüz yıl geçtikten sonra bu durum değişti. İsa’dan önce birinci yüzyıldan başlayarak ekinoksa rastlayan dönemde güneş, Balık takımyıldızıyla birlikte görünmeye başladı. Günümüzde söz konusu göksel konum yeniden değişmekte ve güneşin ilkbahar ekinoksunda uğradığı istasyon, Kova'ya doğru yaklaşmaktadır. Astroloji eski Yunan”daki popüler biçimini hala muhafaza ettiğinden, Zodyak günümüzde de Koç ile başlatılır.
Dünya Ekseni
 
Dünya ekseninin izlediği bir
“yalpalama döngüsü”olarak ortaya çıkan presesyonun görünürdeki etkileri üzerine daha fazla örnek vermenin gereği yok. Belki buna, İ.Ö 4000 ile 2000 yılları arasındaki imparatorluklarda boğanın kutsal kabul edilmesinin nedeninin, söz konusu dönemde güneşin ilkbahar ekinoksu sırasında Boğa takımyıldızında olması eklenebilir. Aynı biçimde, İ.Ö. 2000’den sonra, eski Mısır tapınaklarında tanrısal önem atfedilen koç heykellerinin yer almasının, güneşin, ekinoks sırasında artık, Koç’ta olmasından ileri geldiğini söyleyebiliriz. Hatta, İ.Ö. birinci yüzyılın sonlarına doğru Kumran’da ortaya çıkan Essene mezhebinin ve aynı dönemde “Mesihçi” bir çizgiyi benimseyen Nasorilerin kendilerine amblem olarak balığı seçmeleri de bir biçimde presesyonla bağlantılıdır. İsa’nın balıkla ve balıkçılıkla bağdaştırıldığı Yeni Ahit metinlerini de anımsatıyor bu bilgiler. Söz konusu tarihlerde, ilkbahar ekinoksunda güneş, Balık takımyıldızıyla birlikte doğmaktaydı…
  O halde, dünyanın ekseninde ortaya çıkan presesyon hareketi, ölçülebilir ve sabit bir döngüdür. Peki nasıl bir hıza sahiptir ve bir tam çevrim ne kadar sürede tamamlanır? Modern astronomik hesaplara göre, presesyon çemberinin 1 derecelik bölümü, yaklaşık 71.6 güneş yılında tamamlanmaktadır. Bu durumda, ilkbahar ekinoksunda güneşin takımyıldız değiştirmesine neden olacak büyüklükte bir hareketi, yani çemberin 12’de birini oluşturan 30 derecelik bölümü dünya ekseni, 2148 yılda tamamlayacaktır. Dolayısıyla, aşağı yukarı her 2148 yılda, ilkbahar ekinoksunda güneşin aynı hizada bulunduğu takımyıldızın değiştiğini söyleyebiliriz. Eksen çubuğunun başladığı noktaya geri dönmesi, yani presesyon döngüsünün tamamlanmasıysa, 12x2148=25.776 yıl sürecek; bu döngü boyunca güneş, ilkbahar ekinokslarında 12 farklı “istasyonda” eşit süreler geçirecektir.
Elde ettiğimiz sonuç, Mayaların beş çağ toplamına eşit olan 25,627 yıllık zaman dilimiyle şaşırtıcı biçimde yakınlaşır. İster istemez akıllara takılan kritik bir soruyu, yüksek sesle sorabiliriz şimdi: Acaba Mayalar presesyon olgusunu nereden biliyorlardı? Nasıl öğrendiler? Kimler öğretti? Ya da nasıl fark ettiler?
Mayalar ve 2012
 
Güneşteki hareketliliğin ve “güneş lekesi çevrimleri”nin dünya üzerindeki verimliliği; dolayısıyla uygarlıkların doğuş yükseliş ve çöküşlerini derinden etkilediğini düşünen Maurice Cotterell için Maya kodeksindeki tarih, çağın başlangıcından Mayaların gerilemesine neden olan etkenlerin ortaya çıkışına dek süren bir çevrimi simgelemektedir. 2012 yılındaki bitiş için Cotterell’in açıklamasıysa, daha önce defalarca gerçekleşen bir doğal olayın yineleneceği düşüncesi üzerine kuruludur: Güneşteki manyetik alan değişimleri, bu tarihte yeryüzünün manyetik kutuplarının da değişmesi sonucunu doğuracaktır.
 
Cotterell ile ortak kaleme aldıkları kitapta, Orion Mystery’nin yazarlarından Adrian Gilbert Orta Amerika’daki gizemli uygarlıkların kökeninde, bin yıllar önce bir felaket sonrasında yok olduğuna inandığı Atlantis uygarlığının yattığını yineler. Gilbert’e göre mısır ile Maya kültürleri arasındaki benzerlikler, her ikisinin de Atlantis çıkışlı olmasının doğal sonucudur ve bin yıllar önce Atlantis’i yok eden doğal afetlerin 2012’de yineleceğini bir biçimde bilen Mayalar, bize çok uzaklardan, bin yıllar öncesinden bir mesaj yollamışlardır takvimleriyle. Her iki araştırmacı da, dünyadaki uygarlığın varlığı ve gelişimini doğrudan etkilediğine inandıkları kozmik çevrimlerden ve bunların belli aralıklarla katastroflarla bitmesinden söz ederler ve bir biçimde Maya uygarlığının da bundan haberdar olduğunu ileri sürerler.
Mayalar niçin 2012 yılında “depremlerle” gelecek bir büyük afetten söz etmektedirler ?
Benzeri bir jeolojik hareketlilik dizisine ve küresel felakete, İ.Ö.1650 dolaylarında dünyanın büyük bölümünün tanık olduğunu biliyoruz. Birbirini tetikleyen depremlerle başlayıp, son aşamada binlerce kilometre uzakları bile etkileyecek olan The Ra’nın patlamasına dek varan ve Eski ahitin Exodus kitabına esin kaynağı oluşturan bu afetler zinciri, onuncu gezegen Nibiru/Marduk”un olağan yörünge periyodu içinde dünyaya tehlikeli biçimde yakın geçişiyle ortaya çıkmıştı. Sümer kaynaklarında yörünge periyodunun ilahi 3600 sayısıyla ifade edildiği bu gizemli gezegen, bir dahaki yörünge geçişini 2012 yılında gerçekleştirecek olabilir mi ?
Astroset olarak diyoruz ki, gezegenimizde binlerce yıldır kıyamet senaryoları yazılıyor, mitler ve efsaneler anlatılıyor, kehanetler yapılıyor. İnsanlara anlatılıyor ama kıyametin asıl anlamı üzerinde durulmuyor. Kıyamet sözcük olarak ‘Uyanış’ demek… Geçmişle ilgili Uyanış, değişim, dönüşüm dönemleri ve yaşanan katastroflar doğru ama gelecekle ilgili kıyamet senaryolarında ve kehanetlerde biraz dikkatli olmakta yarar var. İklim değişikliklerinden doğacak zararlar zaten yeterince uyanış sağlayacak gibi gözüküyor.. Bir gezegen etkisi de bazı kıtaları ilgilendiren yöresel etkiler yaratabilir yani bazı kıtalar sulara gömülebilir ama dünyanın tümünün zarar görmesi pek olası gözükmüyor. Özellikle bazı korunmuş bölgelerin… Yenilenmeye hazır ve uyanmış olanlara yeni ve arınmış bir gezegen gerekecek nasıl olsa?

2012: Mardukla Randevu-Burak Eldem-İnkılap Y. - 12.Gezegen-Zecharia Sitchin-Ruh ve Madde Y



Yüzyilin basindan beri bilim adamlari Mayalar'in kim olduklarini, nasil yasadiklarini, ve uygarliklarinin bir anda neden yok oldugunu arastiriyorlar. Bu garip uygarlik MS 300'lerde dünyanin en gelismis uygarligiydi ama dünyanin günesin çevresinde 365 günde döndügünü bile bilen Mayalar tarihin en kanli kasaplariydilar ve yemeklerini dahi yarim birakarak birden yok oldular. Mayalar'in bilimi ve kültürü vardi, onlara bu bilgiyi kim ögretmisti?.

Isik ve sihir
Her yil ilkbahar ve sonbaharda, turistler, El Kastide Chicken Itza'nin etrafinda toplanip, günes Isiginin yavas yavas piramidin merdivenlerinden yükselip muhtesem iki iblis basinin taban oymasini izliyorlar. Bu piramit, yaradilis ve dönüsümün kudretli tanrisina, Kukulcan'a ithaf edilmistir. Piramitte 4 merdiven ve her merdivende 91 basamak bulunur. En tepedeki platformla birlikte bu basamaklar 365 adettir. Bu günese göre hesaplanan yila esittir ve Mayalar'in astronomide ileri olduklarini gösterir. ?blislerin baslari, dinsel ayinlerde kurban edilmis insan kemiklerinin ve onlarin altin mücevherlerin bulundugu dogal bir kuyuyu isaret etmektedir.

Guetamala ormanlarindaki, kan kirmizi rengindeki piramidin önünde, büyük bir kalabalik saatlerdir ayakta bekliyordu. Kimse kipirdamiyordu; tüm gözler, piramidin dorugundaki atalarin bilgileriyle dolu süslü kafatasindaydi. Kalabalik kralin hareketlerini göremiyor fakat dinsel bir ayin oldugunu anlayabiliyordu. Kral yanardagda olusan keskin taslari alip penisini delecek ve sonra yaranin üstünü bir iple baglayip; kanin agaç kabugundan yapilmis kaba akmasini saglayacakti. Daha sonra bunu alip, bir ates yakacak, bu atesten yükselen duman araciligiyla iblisle konusacakti. Ve Kral, ortaya çikti pestemalinin altindan kanli elini göstererek, atalarinin mesajim daha öncelerde de oldugu gibi yine haykirdi; "Savas için hazirlanin" Kalabalik, nese içinde tekrarladi. Artik kan dökme zamani baslamisti.

KAN HASADI
Eski Maya toplumunda politik ve dini olaylar, korkunç kan dökme ayinlerinin nedeniydi.

Savas, onlarin yasamiydi
Mayalar kimdi? inanilmaz büyüklükteki piramitleri Amerika'nin ortasina insa eden ve sonra birdenbire terkedip kaybolan bu insanlar kimlerdi? Neden o garip dinsel kurallara inaniyorlardi? Bu sorular bugüne kadar sayisiz bilim adaminin zihnini kurcaladi. 150 yil geçtikten sonra Mayalar daha anlasilir olmaya basladilar. Artik, Mayalarin MS. 250-900 arasinda yasadiklarini, dönemlerinin en gelismis yazi sistemini bulduklarini, matematikle ilgilendiklerini , astrolojik takvimler olusturduklarini ve piramitler insaa ettiklerini biliyoruz. Bugüne örnek olacak mimari örnekler bulundu, insaatlarini, yagmur ormanlarina zarar vermeden belli zamanlarda yapiyorlardi. Mayalar dogalligin bozulmamasi için bize iyi bir ders vermislerdir, Güney Belize'nin orman kapli daglarinda; yeni bulunan dört Maya kenti gösteriyor ki; Mayalar buralarda yasamaktan kaçinmislardi, iste buralari 900'lü yillarda yokolan Mayalarin toplumsal yasamlari hakkinda henüz çözülememis bir çok soruya isik tutacaklardi. "National Geographic" yazarlarindan arkeolog George Stuart; "Her sabah uyandiginida Maya'lar hakkinda ne kadar az sey bildiginiizi düsünüyorum, bu tropik iklimde nasil yasadiklarinin %1 ini ancak biliyoruz" diyordu. Kisitli imkanlara ragmen, arkeologlar, sanat tarihçileri, yazit uzmanlari, antropologlar, cografyacilar, ve dil uzmanlari yillardir Mayalarin pesinde. Ortada, "Mayamanik" bir durum var; Tennesse Üniversitesi arkeologlarindan Arthur Demarest son 4 yildir Kuzey Guetemala'da Maya kenti Dös Pilas'i inceliyor. Demarest'e göre ormanin içinde kayip kentler var; buralarda çözümlenemeyen yazitlar bulunuyor ve bu yazitlar Mayalarin ani yok olusunu açiklayabilir. Ortaya çikan bilgi patlamasi, siddetli tartismalar yaratti. Kimin kuraminin dogru oldugu tartisiliyor. Yine de uzmanlar bir görüs üzerinde fikir birligine vardilar; savas, Maya halkinin olusmasinda ve yasaminda kilit noktaydi.

Oyun topu
Mayalar'in top oyunlari hem eglence hem de dinsel törenler içindi. Seyirciler, sonuçlar üzerinde bahis oynarlardi. Günesin veya Ay'in sembolü olan bu top hep havada kalmaliydi. Topu düsüren kaybediyordu ama oyunu degil yasamim da; oyunun finalinde kurbanlar hazirdi. Galipler, kaybedenlerin baslarini kesip top olarak kullandilar ya da öldürüp vücutlarini piramitlerden asagiya sallandirdilar

Maya kentleri yasamak için degil miydi?
Mayalarin spordan dine kadar her konuda iskence ve kurban törenleri düzenliyorlardi. Meksikali Antropolog Carlos Navarette "Bu, Mayayla ilgilenenleri sok edecek bir iddiadir" diyor. Klasik Maya Kültürü'nün olusmaya basladigi MS 250'den sonraki yüz yillarda, küçük çatismalardan, büyük savaslara dönüsen kabile çekismeleri, görkemli kentlerin hayalet kasabalara dönüsmesine neden oldu. ilk batili arastirmacilar olan Stephens ve Latherwood, büyüleyici diye tanimladiklari Copan, Palenque, Uxmal ve digerleri hakkinda kitaplar yazmaya basladilar. Stephens'in yazdigi basarili kitaptan sonra onu, Catherwood ve diger yazarlar takip etti. Sonraki yarim yüzyilda Popol Vuh (Mayalari anlatan kutsal kitap) ve "Relacion de las Cosas de Yucatan" adli kitaplar yayinlandi. 16. yüzyildan sonra piskopos Diego de Lan da, Maya kültürüne karsi ispanyol zaferlerini anlatan bir kitap yazmisti. 1890'larda ise, ingiliz arastirmaci Alfred Maudsiay degisik kaynaklardan derleyerek, Maya kentlerinin mimarisini anlatan bir katalog olusturdu.
Tüm bilgiler, 19. Yüzyil bilginlerini hiyeroglif yazilarini yorumlamaya, Mayalarin tarihini yeniden incelemeye ve bu toplumun neden yok oldugunu arastirmaya itti. 20. yüzyilin ilk yarisinda daha çok kazilar yapildi ama hala ortaya ciddi bir sey çikmamisti. 1950'lerde Carnegie Enstütüsü'nden J. Eric Thompson ve SIyvanus Morley, bölgeyi incelemeye aldilar onlara göre bulunan kentler, yasamak için degil dinsel ayinler için yapilmisti. Yazitlarda astronomi ve takvim çalismalari yer aliyor, tarihi olaylar, çiftçilik yöntemleri ve tarinidan bahsedilmiyordu. Böylece bu mekanlarin sadece özel durumlar ve çalismalar için yapildigi kanitlaniyordu. Morley ve Thompson; Mayalarin yok oluslarina ait bilgileri antik kentlerden elde edemeyeceklerini düsünüyorlardi. Çagdas bilginler, daha iddiali ve umutlu, modern teknoloji gibi bir de avantajlari var;
örnegin radyo karbon testi.

Dos Pilos'ta çalisan Arthur Demarest MS. 761'den önce ve sonra olarak Mayalarin tarihçesini iki bölüme ayirdi. 761'den önce savaslar düzenliydi; kabileleri tek bir yönetim altinda toplamak için yapilirdi. Ama 761'den sonra savaslar; kabile üstünlügüne ve mallarin yagmalanmasina dayanmaya basladi. O yil, Dos Pilos Krali kabilelere dur demek için savas açti ama Tamarindito'da yakalanarak kurban edildi. Demarest'e göre; bu dönemden sonra ortaya çikan soylu kanun yapicilari, çikar ugruna birbirlerini yemeye basladilar ve güçleri çok artti. Böylece sivil iç savas basladi; iste bu da Mayalarin sonu oldu ve buna benzer olaylar baska bölgelerde de yasandi.

Susuzluk ve nüfus patlamasi kuramlari
Florida Üniversitesi arkeologlarindan Arlene ve Diana Chase'e göre Belize'de yaptiklari arastirmalarin sonucunda, kabile savaslari Mayalarin sonunu hazirlamisti. Bu iki arkeolog, kazilarda binalar üzerinde hasarlar tespit etmisler ve gömülmemis bir çocuk iskeletiyle, silahlar bulmuslardi. Bir çok uzman yok olusun nedenini savaslara baglarken, baskalari bunun hikayenin tümü olmadigini düsünüyor. Yokolmada rol oynayan bir diger neden; yagmur ormaninin ekolojik dengesindeki ani bir bozukluk olabilirdi. Arizona Üniversitesi arkeologu Patrick Culbert; "Yeralti çalismalarindan anladiginiiza göre, neredeyse orman tamamen yok olmus"diyordu.Su sikintisi, yok oluslarinda rol oynamis olabilirdi. Cincinnati Üniversitesi arkeologlarindan Vernon Searborugh ise, Tikal'deki kazisinda gelismis kanalizasyon sistemleri buldu. Yilin 4 ayi yagmurlu bir bölgede yasayan bu insanlarin ani bir susuzluga ugramalari gerçekten yok olus nedeni olabilirdi. Bir baska neden nüfus patlamasi olabilir, yirmi kentten toplanan bilgilerden anlasildigina göre km kareye 200 insan düsüyordu. Culbert'e göre;
endüstrisi olmayan bir toplumda nüfus bir sorun olabilir. Arastirmacilar, kazilarda, iyi gelismemis çocuk iskeletleri buldular, bu da yetersiz beslenmenin göstergesi olarak kabul edilebilir. Yine Culbert, böyle karmasik ve kalabalik bir toplumun çöküs nedeninin; savas, çilgin bir kral, açlik ya da susuzluk olabilecegini düsünüyor ve ekliyor "Böyle bir toplumun çöküsü için milyonlarca neden söylenebilir".

Mayalar tapinaklarini yaparken

Takvimi ve dis dolgusunu bilen insanlar
Bu çöküsten çikarilacak ders nedir? Birçok uzman, çevreci mesajlar veriyor; Culbert;
"Nüfus patlamasi, ekolojik dengeyi bozdu ve milyonlarca insan öldü." diyor. National Geographic dergisi yazari George Stuart ;bu fikre katiliyor ve bu bilgilerin günümüz dünyasinin sorunlarini yeterince çözemese bile önemli uyarilarda bulundugunu düsünüyor. Ona göre en önemli mesaj, yagmur ormanlarini kesmemek ama digerleri bundan pek emin degil. Hiyeroglif uzmani Stephen Houston de, Mayalardan daha pek çok ders alinacagi düsüncesinde; "Çok farkli bir toplumdular ve onlari bir arada tutan çok baska bir seydi".

Arkeologlar, Mayalarin gerçekten farkli bir toplum oldugunu, onlarin günlük yasamlanndan çikariyorlar. Mezarlarda bulunanlar, gömütler, alelade evlerin mimarisi ve bulunan duvar resimleri; ortalama bir Maya gününün nasil geçtigini bizlere gösteriyor. 57 kisiden olusan tipik bir Maya ailesi kahvaltida sicak çukulata, yeterince zengin degillerse haslanmis misir ve seker kamisi yiyorlardi ve "atole"denilen bir içki içiyorlardi. Genelde evler tek odali ve çamur sivaliydi. Büyük olasilikla gün içinde misir, bezelye, tavsan ve hindi diger yiyecekleri arasindaydi.
Hasat mevsimi erkekler tarlalarda çalisirken, kadinlar evde yemek pisiriyorlardi. Günün sonunda tüm aile evde toplaniyor ve evin reisi küçük bir dini ayinle atalara dua ediyordu. Zamanlarini sadece tarimla geçirmiyorlar, piramitler ve tapinaklar insa ediyorlardi. Genelde dügün törenlerine kutlamalara, astrolojik ve takvimsel çalismalara katiliyorlardi. Böyle zamanlarda kral kurbanlar kesiyor ve top oyunlari düzenliyordu. Kaybedenler piramide asiliyor ya da kurban ediliyordu. Çiftçiler bu günler için yemek hazirlayip, standlar açiyorlardi. Mayalar'in gelismis bir estetik anlayisi vardi. Yale Üniversitesi antropologu Michael Coe "Mayalar" adli kitabinda; "Aileler çocuklarinin burunlanna onlarin gücünü artirici süsler takarlardi" diye yaziyor. Mayalar ayni zamanda bebeklerin iskeletlerine sekil vermek amaciyla onlari sararlar ve koni seklinde bir sapka takarlardi. Belki de günümüzün besik ve kundak aliskanligi onlardan miras kalmistir. Bazi arastirmacilar, bu sekildeki kafataslarinin bu aliskanligin sonucu oldugunu ileri sürüyorlar. Mayalar dislerini bazen "T" seklinde bazen de delerek doldururlardi (anestezi yapip yapmadiklari kesin degil). Dislerini çogunlukla degerli taslarla en çok da yesimle kaplarlardi. Coe'ya göre; genç erkekler evlenene kadar kendilerini siyaha boyuyorlar daha sonra ise degisik dövmelerle süsleniyorlardi. Bu bilgiler sadece bulunan nesnelerden degil geride biraktiklari hiyerogliflerden de ögrenildi.
GECMiSi YASIYORLAR
Meksika daki tur rehberleri bir öykü anlatirlar.Bir turist, korku içinde piramitlere bakar ve rehbere dönüp; "Bu binalarin hepsi çok güzel, fakat tüm insanlar nereye gitti?" der. Rehber kafasini alayci bir sekilde sallayarak cevap verir; "Su anda bir Maya île konusuyorsun, bizler hala buradayiz hiç bir zaman burayi terk etmedik". Yasanan karmasa, Maya bilmecesinin kalbindedir. Bilim adamlari binlerce yil Öncesindeki Maya imparatorlugu'nu arastirirlarken bugün Guatemala çevresinde 1.200.000,Belize çevresinde ise, 5.000.000 Maya insani yasiyor. Etnik olarak, onlar dünyanin en gelismis imparatorlugunu Orta Amerika'da kurmus insanlarin soyundan geliyorlar. Maya kalintilarini gezmeye gelen birçok turist Amerika'da eski Mayalarin torunlarinin yasadigini ögrenseler soka girerlerdi. Yüzyillardir olagelen kültür etkilenmesinden sonra Orta Amerika'da yasayan Mayalarin torunlari yeni kültür yaratarak yasamlarini sürdürüyortar. Orta Amerika'da yasayan Mayalarin torunlari simdi sadece gelen ziyaretçiler ?çin atalarinin kiyafetlerini giyiyorlar. 1992'de Orta Amerika'nin yerlileri olan Maya halkina karsi Meksika devleti tarafindan zulmedildi, yapilanlar, insan haklarina aykiriydi.1990'daki toprak kavgasinda 11 kisi,1988'de de Maya halkindan 100 kisi yakalanmis ve iskence edilmisti.
30 saat boyunca hiç bir tibbi müdahale olmadan aç birakildilar ve Mayalar, 140.000 Guetamalaliyi öldürecek gerilla savasina basladilar. Hükümet onlarin köylerini yakti.16.yy'da ispanyol istilasi sirasinda birçok yerli, dini inançlarindan uzaklastirildi. Kabartmalar yikildi, dini inançlarina ait olan hersey misyonerler tarafindan harap edildi.Yeni koloniler kurmak için köle gibi çalistirildilar.400 yil ispanyollar tarafindan ezildikten sonra Meksikalilar tarafindan isgale ugradilar ve hala öyleler... Bugün Meksika Hükümeti, insan haklari adina Mayalara esit sans taniyacaklarini açiklamasina ragmen; Mayalar hala sosyo ekonomik siranin en altindalar. Chipas'ta 9 tane yerli dili musuluyor ve Meksikalilar azinliklara ragmen iktidari ellerinde tutuyorlar. Ne yazik ki, yerli nüfusu ülke potansiyelinin çok üzerinde. Ayrica yerlilerin % 70'i su sikintisi çekiyor. Bu kötü kosullarda Birçok Maya insani modern ,yasam sartlarini reddederek eski aliskanliklarini sürdürüyor. Daglarda yasayan Mayalar, 4000 yil önceki atalari gibi yasiyorlar.



"Birden beyin kanallarim açildi..."Maya yazitlari, çesitli ilgi alanlari olusturdu. Güney Alabama Üniversitesi sanat ögretmeni Linda Schele eski yazitlar konusunda birdenbire ortaya çikan ilginç bir örnektir. 1970 yilinda Meksika ziyaretinde, Palenk konferansinda Schele; 7. Yüzyil baslarindan 8. Yüzyil sonlarina kadar yasayan yasa yapicilarin kanunlarini 2.5 saat süren bir konusmada açikladi ve bunlar dogruydu. Bu nasil olmustu? Çünkü Schele bir amatördü; Profesyoneller kabartmalarin açiklamasinin bir çesit içgüdüye ve sezgiye bagli oldugunu söylüyorlar. Verilen yazi sistemine uyularak çözülmüs olabilecegin'i de ekliyorlar. Linda Schele; "Aydinlanma dakikalari kariyeriniin dönüm noktasiydi. Birden beyin kanallarini açildi ve hersey yerli yerine oturdu" diye anlatiyor. Bu olaydan sonra, bir çesit dil çözüm devrinii basladi. Bölge genç tarihi yazit uzmanlari ile doldu. 34 yasindaki Stephen Houston ile 28 yasindaki David Stuart'da bunlara dahildi. Kariyerlerine çok küçük yaslarda baslamislardi. Maya arkeologu George Stuart'in oglu ilk Maya gezintisini 3 yasindayken yapmisti ve 1984'de 18 yasindayken çözdügü bir Maya grafigiyle, Maç Arthur Dernegi tarafindan en genç yazi çözücüsü ve dahi ilan edildi. Stuart'in sonraki projesi simdiye kadar çözülmüs tüm Maya yazitlarini inceleyen bir katalog yapmak. Neredeyse yüzyillik bir çalisma bu ve genç Stuart; "Bu çalisma benden sonra da aranan bir kaynak olacak" diyor.
Bir uygarligin umutsuzlugu
Örneklerde görüldügü gibi kabartmalarda propaganda da var. Düsünün, Körfez Savasi'ni anlamak için Saddam'in konusmalannin duvarlara yazildigini... Arlen Chase;
Mayalar'in politik ve sosyal yasamlarini çözmek için bu yazitlari okumanin yeterli oldugunu, arkeolojinin bunu saglamak için gerekli oldugunu ifade ediyor. Houston ise, yazitlarin propaganda ile dolu oldugunu, yine de bir toplumu anlamak için yararli oldugunu söylüyor.

Maya yazitlarini desifre etme üzerindeki tartismalar sürüyor, hiçbir zaman nihai çözüm bulunmayacak. Çünkü yeni bulgular farkli bakis açilari getiriyor. Chase'in arastirmalarina dayanarak söylenebilir ki, Mayalar orta sinif bir toplumdu. Mezar kazilari, yasam tarzlarinin, bilimsel yönleri kadar gelismedigini gösteriyor. Kimyasal toprak arastirmalari, iskelet incelemeleri bize onlarin hastaliklarini, tarini yöntemlerini hatta iklim kosullarini gösteriyor. Birçok arastirmaci ve bilim adami Mayalar'in yok olus gizeminin pesinde. David Freidel, Mayalar'in tarihte esine az rastlanan bir umutsuzluga düsmüs olduklari görüsünde; ona göre, geçmise bakildiginda Mayalar'in ulastigi bilimsel ve toplumsal düzeyin nedeni, hayalgücü ve reel eylemin disindadir çünkü onlar yasami anlamli kilmak istiyorlardi. Mayalar'in birden yokolus nedeni veya nedenleri hala bilinmiyor, dev bir uygarlik nasil ve neden kayboldu? Uxmal'da yansi yenmis yemek tabaklari hala durmaktadir;
kimden ya da neden kaçtilar ve en önemlisi su anda onlarin kalintilari nerede?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder