8 Temmuz 2015 Çarşamba
HİTİTLER’DE BİR TUFAN ÖYKÜSÜ: ATRA(M)HAŠİ
HİTİTLER’DE BİR TUFAN ÖYKÜSÜ: ATRA(M)HAŠİ*
A STORY OF THE FLOOD IN THE HITTITES: ATRA(M)HAŠI
Abstract
The conception of humanity’s destruction because of a flood plays an
important role in the beliefs of the most ancient people in Mesopotamia. One of the literary texts, which depicts the extinction of human kind as a result of a deluge sent by gods, is Gilgameš; and the other is Atra-hasis. The Atra-hasis epic, as in the example of Gilgameš, has been copied for many years and spread from Mesopotamia to the West. This epic begins with the creation of humans who toil instead of the gods. However, the population of
the humans increase in number in time. Their noises disturb God Enlil very much and he gets annoyed at them. Thus, Enlil decides to wipe them out. His first attempt is a plague, the second is famine, and the third is a flood. Enki (Ea) saves the humans from those disasters with the orders given to Atra-hasis. The Atra-hasis epic can also be traced in the Hittites. There are some fragments of the Atra-hasis Epic in Hittite and Akkadian languages among the thousands of cuneiform tablets which were found in the archeological excavations dug in the capital city of the Hittites, Hattuša. Those fragments are broken in small pieces and small in number. The Hurrians are thought to have a part in the transmission of the epic to Anatolia. One of the copies in the Hittite language corresponds to the version of Old Babylon in terms of content. This tablet dates back to Middle Hittite Period, and there is a possibility that it belongs to a bilingual tablet of Akkadian Hittite languages. The other version in the Hittite language is thought to be translated from the Hurrian language. This version adds new heroes to the epic. Those are the father of Atra-hasis, Hamša and God
Kumarbi. Kumarbi in the role of Enlil sends the disaster which wipes the humans out. This disaster is the ants which cannot be traced in any other texts and which consume all the grain. As it is seen in the broken parts, the precautions to be taken by Atra-hasis are also told. The tablet, on which the Hittite version of epic lies, are broken in pieces. Thus, it cannot be understood clearly whether it has a story related to the flood or not.
İnsanlığın bir tufanla yok edilmesi anlayışı, Mezopotamya’nın en eski
halklarının inançlarında önemli yer tutmaktadır. Tanrıların göndermiş
olduğu bir su taşkını ile insanoğlunun ortadan kaldırılmasını anlatan edebi metinlerden biri Gılgameš, diğeri Atra-hasis destanıdır. Bunlardan Atra-hasis destanı, tıpkı Gılgameš örneğinde olduğu gibi, uzun yıllar boyunca çoğaltılmış ve Mezopotamya’dan batıya doğru yayılmıştır. Bu destan, tanrıların kendileri için ağır işleri yapacak insanların yaratılması ile başlar. Fakat zaman içerisinde insanların sayısı çok artar ve gürültüleri Tanrı Enlil’i rahatsız eder. Bu nedenle Enlil onları yok etmeye karar verir. Birinci girişimi bir veba salgını, ikincisi kıtlık, üçüncüsü ise bir tufandır. Enki (Ea), Atra-hasis’e verdiği talimatlarla insanları bu felaketlerden kurtarır. Atra-hasis destanının Hititler’de de varlığı saptanmıştır. Hititler’in başkenti Hattuša’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan binlerce çivi yazılı tablet arasında Atra-hasis destanının Hititçe ve Akkadca yazılmış örnekleri mevcuttur. Bu örnekler çok parçalanmış bir durumda ve az miktarda ele geçirilmiştir.
Destanın Anadolu’ya aktarılmasında Hurriler’in payı olduğu düşünülmektedir. Hititçe nüshalardan biri, içerik açısından Eski Babil nüshasına çok benzemektedir. Bu tablet, Orta Hitit Çağı’na
tarihlenmektedir. Akkadca-Hititçe çift dilli bir tablete ait olma ihtimali
vardır. Diğer Hititçe nüshanın Hurrice’den çevrildiği düşünülmektedir. Bu nüsha destana yeni kahramanlar katmıştır. Bunlar Atra-hasis’in babası Hamša ve Tanrı Kumarbi’dir. Enlil’in rolünü oynayan Kumarbi, insanları yok edecek belayı gönderir. Bu bela başka hiçbir metinde görülmeyen ve tahılı yiyip bitiren karıncalardır. Kırık kısımlardan anlaşıldığına göre Atra- hasis’in alması gereken önlemler de anlatılmaktadır. Destanın Hititçesi’nin çok kırık olması nedeniyle, tufanla ilgili bir anlatıyı içerip içermediği anlaşılamamıştır.
1. Mezopotamya’da ve Diğer Kültürlerde Atra-Hasis:
Atra-hasis1 (Hititler’de Atra(m)haši), Sumer-Babil edebiyat geleneğinde çok sevilen ve özellikle Gılgameš destanı ve diğer bazı Sumerce tablet parçalarından bilinen insanın yaradılışı ve tufan gibi öyküleri içeren destanlardan biridir. Mezopotamya’da Atra-hasis destanına ilişkin tabletler farklı dönemlerde yazılmışlardır. Bunlardan en eski ve en iyi korunan yazma üç tabletten oluşur ve Eski
Babil dönemine tarihlenir. Ipiq-Aya2 isimli bir kâtip tarafından Hammurabi’nin torununun oğlu Kral Ammi-saduqa zamanında yazılmıştır. Her üç tabletin başka kopyaları da bulunmaktadır. Eski Babil dönemi tabletleri çoğunlukla Sippar’dan gelmektedir. Orta Babil Çağı’na ait iki parçadan biri Nippur’dan diğeri Ugarit’ten gelir. 14 adet parça Geç Asur Çağı’na tarihlenir ve Asurbanipal’in kütüphanesinde
bulunmuştur. İki parça ise Yeni Babil dönemine tarihlenir3. Eski Babil yazması M.Ö. 1700 civarına tarihlenmektedir ve her bir tablet, önyüzü dört, arkayüzü dört olmak üzere sekiz sütuna ayrılmıştır4. Kolofonlarında destanın kendisi “Tanrılar insan gibiyken” adını taşır5.
Atra-hasis destanı ilk defa George Smith tarafından 1876 yılında tanıtılmış ve çevirisi yapılmıştır. Ancak o, destanın tek bir kopyasını biliyordu ve destan kahramanının ismini Atarpi olarak yanlış okumuştu. Bu yanlış okuma Heinrich Zimmern tarafından 1900 senesinde Atra-hasis olarak düzeltilmiştir6. 1956 yılında J. Læssøe, ilk defa destanın konusunun doğru bir sıralamasını vermiştir7. Bütün nüshalarla birlikte destanın çeviriyazısı ve çevirisi Lambert-Millard tarafından yapılmıştır8. Lambert ve Millard, Ipiq-Aya’nın tabletlerinin kırık kısımlarını farklı dönemlere tarihlenen yazmalar yardımıyla kısmen tamamlamışlardır. Çeviriler ayrıca E. A. Speiser9 ve A. K. Grayson10 tarafından da yapılmıştır. Eski Babil nüshasının tam bir İngilizce çevirisini ve ayrıca destan hakkında yorumları S. Dalley’in kitabında bulmak mümkündür11. W. Burkert ise Atra-hasis’in, Eski Yunan söylencelerine nasıl yansıdığı üzerinde durmuştur12.
Destana göre Atra-hasis, tufandan, yaptığı gemi sayesinde kurtulan bir
figürdür. Bu öykü Gılgameš destanının 11. tabletinde anlatılır ancak; kahramanın adı burada Utnapištim’dir ve o, Šuruppak (Tel Fara) kralı Ubar-Tutu’nun oğludur. Bir kral listesine göre Atrahasis, (burada Sumerce adı Ziusudra olarak geçer) Šuruppak kentini kendi yönetir. Burada Ziusudra, Ubar-Tutu ve kentle aynı adı taşıyan Kral Šuruppak’tan sonra sıralanır. Bu durumda adı geçen belgelere göre tufan kahramanının iki babası ortaya çıkar: Ubar-Tutu ve Šuruppak. Šuruppak’ın Talimatları olarak bilinen bir edebi metin, Šuruppak tarafından oğlu Ziusudra’ya verilen tavsiyeleri içerir. Dolayısıyla bu metin, kral listesi ile uyuşur. Böylece
Sumerce’de Ziusudra, Akkadca’da Utnapištim veya Atra-hasis ve Tevrat’ta Nuh olarak adlandırılan destan kahramanı, Eski Yakındoğu’da tufandan hayatta kalan bir figürü ifade eder .
Babilliler’in Atrahasis destanını şu şekilde özetlemek mümkündür :
Öykü, evrende sadece tanrıların olduğu bir dönemde başlar. Anu, Enlil ve
Enki (Ea), evreni kendi aralarında bölüşürler. Anu, gökyüzüne çıkar, Enlil
yeryüzünde kalır. Enki ise yer altında bulunan ve Apsu denilen denize iner. Enlil, ırmakları kazmak ve kanal açmak için diğer tanrıları da yaratır. Fakat bu işler tanrılar için çok yorucu olmaya başlamıştır. Yıllar boyunca çalıştıktan sonra durumlarından şikâyetçi olurlar ve bunu ifade etmek için bir gece ansızın Enlil’in evinin (Ekur tapınağı) etrafını kuşatırlar. Bunun üzerine tanrılar meclisi toplanır ve Anu’nun tavsiyesi üzerine Enlil’in veziri Nusku, bu davranışlarının sebebinin anlaşılması için asilere gönderilir. Nusku, küçük tanrıların, yorucu işlerden bıktıkları cevabı ile geri döner. Enlil, asilerden birine örnek oluşturacak bir ceza verilmesini düşünür; ancak Anu, sorunun daha makul bir şekilde çözülmesinden yanadır. Sonuçta Enlil, tanrıların işlerini, onların yerine yapması için insanoğlunun yaratılmasına karar verir. Bunun gerçekleşmesi için de Mami, Nintu ve Belet-ili gibi çeşitli isimlerle adlandırılan Ana Tanrıça görevlendirilir. O, görevi reddetmez; ancak insanı şekillendirebilecek kili kendisine sadece Enki’nin verebileceğini söyler. Ardından Ana Tanrıça, kurban edilen bir tanrının et ve kanı ile kili karıştırır, tanrılar bu karışıma tükürürler ve böylece o, insanı adeta bir heykel gibi biçimlendirir. Bunu yaptığını diğer tanrılara duyurur. Tebrikleri kabul eder ve ona artık “Belet-kala-ili” (bütün tanrıların sahibesi) adı verilir. Fakat iş tamamlanmaz. “Kader evi” denilen yerde Enki kili çiğner, Ana Tanrıça ondan ondört parça koparır, Doğum Tanrıçaları ise bu ondört parçayı, yedisi erkek yedisi kadın olmak üzere bölerler. Onuncu ayın sonunda hamile bir kadından insanoğlu dünyaya gelir. Kırık kısımlardan sonra insanların sayısının arttığı ve çok fazla gürültü yaptıkları anlatılır. Bu da Enlil’in uykusunun kaçmasına sebep
olmaktadır. Bu nedenle Enlil veba ile insanların sayısını azaltmaya karar verir. Veba Tanrısı Namtara bu iş için görevlendirilir. Enki, belki de insanın yaratılmasında payı olduğu için buna razı olmaz. İlk tabletin sonuna doğru Atra-hasis görülür ve Enki ona vebayı ortadan kaldırması için talimat verir. Buna göre insanlar Namtara’yı memnun etmek için kurbanlar sunmalıdırlar. Onun için bir tapınak bile inşa edilir. Veba ortadan kaldırılır. Birinci tablet bu şekilde sona erer. İkinci tabletin başında insanların nüfusunun bir kez daha arttığı ve Enlil’in bundan yine rahatsız olduğu belirtilir. Bu sefer Enlil, insanları bir kıtlıkla yok etmeye karar verir. Yağmuru azaltması için Fırtına Tanrısı Adad görevlendirilir. Atra-hasis bir kez daha Enki’ye yalvarır. Enki, eski tavsiyesini yineler. Adad sağduyulu bir şekilde ve Enlil’in dikkatini çekmeyecek bir biçimde yeryüzünü sulamaya devam eder. Tabletin geri kalanı son derece kırık döküktür ve farklı dönemlere ait yazmalarla bu boşluğu doldurmak çok da mümkün olmamıştır. Bununla beraber Enlil’in girişimlerini tekrarladığı anlaşılmaktadır. Enlil bu defa bir tufanla
insanoğlunu ortadan kaldırmaya niyetlenir. Enki ise artık, insanlarla iletişime geçmemesi için Tanrı Enlil’e bir yeminle bağlanır. İkinci tablet burada sona erer. Üçüncü tablet, Gılgameš destanından bildiğimiz tufan öyküsünü anlatır. Atra- hasis bir kez daha Enki’den bir tavsiye alır. Enki, insanlarla doğrudan temas kurmayacağı konusunda yeminli olduğu için, bunu bir kamış duvar aracılığı ile yapar. Buna göre Atra-hasis bir evi yıkıp bundan bir gemi inşa etmelidir. Malı mülkü bir tarafa bırakıp hayatı kurtarmalıdır. Geminin üstü Apsu gibi kaplanacak böylece içini güneş görmeyecektir. Halat takımları sağlam olmalı ve geminin güçlü olması için
zift kullanılmalıdır. Enki, geminin üstüne yağmur, sürüyle kuş ve bir sepet balık yağdıracağını da ifade eder, ayrıca taşkının yedi gece içinde geleceğini haber verir. Atra-hasis ise bunu yaşlılara anlatır. İnsanların yardımıyla bir gemi inşa edilir. Destan kahramanının sahip oldukları, ayrıca kuşlar da dâhil olmak üzere hayvanlar gemiye doldurulur. Ailesi ile gemiye binmeden önce bir ziyafet verir ve yaklaşan tehlike nedeniyle korkusu giderek artmaya başlar. Sonunda fırtına ve peşinden tufan başlar.
Fırtına, Tanrı Adad’ın kükremesi olarak nitelendirilir. Taşkın nedeniyle çıkan
karmaşada insanlar birbirini fark etmez olur. Tufan adeta bir boğa gibi böğürür. Rüzgâr, anıran bir yabaneşeği gibi kükrer. Karanlık çöker, güneş görünmez olur. Tanrılar dahi çaresiz kalır, susuzluklarını gideremez olurlar. Tufan sekiz gün ve sekiz gece sürer. Anlatının belki de bu en heyecan verici kısmında, tam da Gılgameš destanı ile karşılaştırılacak yerde kırık bir kısım söz konusudur. Gemiden indiğinde Atra-hasis tanrılar için kurban sunar. Tanrılar kurbanın kokusunu alırlar ve yemekten sonra Tanrıça Nintu’nun şikâyetleri ile insanlara ne olacağını tartışmaya başlarlar.
İnsanların tufan karşısında nasıl olup da hayatta kaldığı Enlil’i bile şaşırtmıştır. “İnsanoğlu bu belayı nasıl atlattı?” diye sorar. Çok kırık kısımlardan anlaşıldığına göre tanrılar insan soyunun çok fazla çoğalmasının engellenmesine karar verirler. Bu, doğurganlığın kısıtlanması yoluyla yapılacaktır. Atra-hasis destanı, Tanrı Enlil’in sözleri ile sona erer. Enlil, tufanın şarkısını bütün insanlara söyleyeceğini, onu herkesin dinlemesi gerektiğini ifade eder. Atra-hasis destanının çevirilerine ve ona benzer başka anlatılara Önasya’nın çeşitli yerlerinde ve Akdeniz havzasında rastlamak mümkündür. Bunlar farklı dönemlere tarihlenmektedir. Destanın kendisi de M.Ö. 1. binde çoğaltılmaya devam
etmiştir. Gılgameš destanının ünlü 12 tabletlik, Yeni Asur yazmasındaki tufan anlatısının büyük oranda Atra-hasis’ten devralındığı söylenmektedir15. Gılgameš destanında bazı satırlar neredeyse Atra-hasis ile aynıdır. Tufan anlatısı Atra-hasis destanında, anlatının temel bir parçasıdır. Bütün bir öykü ile aradaki bağlantısı rahatlıkla kurulabilmektedir; çünkü insanlığı yok etmek isteyen Enlil, önce bir veba ardından da kıtlığa sebep olur. Onun son hamlesi ise bir tufandır. Gılgameš destanında ise tufana kadar anlatılan olayların son bölümle bir ilgisi yoktur. Yine
Gılgameš’ın 11. tabletinde Utnapištim, tufan öyküsünü bir tanrı listesi ile açar: Anu, Enlil, Ninurta, Ennugi ve Enki (Ea). Aynı liste Atra-hasis destanının en başında aynı sıralama ile görülür. Ayrıca Gılgameš destanı, anlatı boyunca taşkından hayatta kalan kahraman için Utnapištim adını kullanırken, sadece tufanın anlatıldığı 11. tablette bu kişi bir defa Atra-hasis olarak geçmektedir. Son olarak Atra-hasis destanının şu sözlerle sona erdiği hatırlanmalıdır: “Bütün insanlara tufanın şarkısını söyleyeceğim.
Onu dinleyin!” Dolayısıyla Atra-hasis destanının bütünü, sayıları çok fazla artan insanların bir felaketle yok edilmeleri ile ilgilidir ve bu felaketlerin en önemlisi bir su taşkınıdır. Anlaşıldığına göre Yeni Asur nüshasının kâtibi, Atra-hasis destanının tufan kısmını Gılgameš destanına eklemiştir .
Tufan öyküsünü anlatan başka bir Sumerce destan parçası daha mevcuttur. Eski Babil Çağı’na ait olan bu metin, içerik açısından Atra-hasis ile son derece benzemektedir. Bununla birlikte daha kısadır, baş tarafı ve sonu kayıptır. Kırık kısımlar tufanın gönderilme sebebini saklar . Sadece tufan anlatısını içeren Sumerce bir destanın, Atra-hasis’e kaynaklık edip etmediği açık değildir . Tufan kahramanı burada Kral Ziusudra olarak adlandırılır. Ugarit’ten, M.Ö. 14. yüzyıla ait Akkadca bir tablet parçası Atra-hasis’i içermektedir. Tabletin sadece baş ve son tarafı kalmıştır. Önyüzde görülen Atra-hasis, öyküyü kendisi anlatmaya başlar .
Tufan öyküsü Tevrat’ın ilk bölümü olan Yaratılış’ta (Tekvin/Genesis 6-9) da
geçer. Tanrı insanları yok etmeye karar verir; ancak bunun sebebi insanların günahkâr oluşudur. Konu kesinlikle aşırı nüfus değildir; çünkü tufandan sonra tanrı tarafından Nuh ve çocuklarına çoğalma ve yeryüzünü doldurma emri verilir. Gelecek su baskını nedeniyle bir geminin yapılması emri, Yaratılış’ta da mevcuttur . Tufan’a ilişkin bir anlatı, M.Ö. 3. yüzyılın başlarında Babil’de yaşayan Yunan rahip Berossus tarafından aktarılmıştır. Berossus’un Yunanca eseri “Babyloniaka” (Babil Tarihi), Hellenistik dönemde büyük ilgi uyandırmasına rağmen günümüze
ulaşmamıştır. Bununla beraber kimi klasik yazarlarının ondan yaptıkları alıntılar mevcuttur. Bunlardan biri M.Ö. 1. yüzyılda yaşayan Yunan yazar Alexander Polyhistor’dur. Bir diğeri, yaşadığı dönem belli olmayan Yunan tarihçi Abydenus’tur .
Mezopotamya, Hitit-Hurri ve Ugarit mitlerinin, Eski Yunan mitleri ile
karşılaştırılması pek çok araştırmanın konusu olmuştur. Homeros ve Hesiodos’un eserlerinin, Eski Doğu’nun mit, destan ve efsaneleri ile içerik açısından karşılaştırılması, soy mitleri, evrenin ve insanlığın yaratılışı gibi konularda pek çok benzerlikleri ortaya koymuştur. Atra-hasis destanında anlatılan olayların da Eski Yunan ve Roma dünyasındaki yansımaları gözden kaçmamıştır. Atra-hasis destanının başında tanrılar evreni kendi aralarında kura yoluyla paylaşırlar. Homeros’un İliadası’nda da evrenin tanrılar arasında nasıl bölündüğü anlatılmıştır. Çekilen kura sonucunda deniz, Poseidon’a, yer altı Hades’e ve gökyüzü Zeus’a düşer. Atra-hasis’te insanların sayısının çok fazla artmasından dolayı toprağın rahatsız olduğu ve bu nedenle insan nüfusunun azaltılması gerektiği anlatılmaktadır.
Yeryüzünün, bu durumdan acı çektiği, “toprak bir boğa gibi böğürüyordu”
sözlerinden anlaşılır. Arkaik Çağ’a tarihlenen Kypria destanında da Zeus, dünyanın içinde bulunduğu durumu görmüş ve Troia savaşını çıkartarak yeryüzünü insanlardan kurtarmaya karar vermiştir. Babil destanında alt mevkideki tanrılar, Enlil’e isyan ederler. Benzer şekilde İliada’nın ilk kitabında Olymposlu diğer tanrılar Zeus’u bağlamak isterler; ancak bu isyan için bir sebep gösterilmez . W. Burkert, İliada’da evrenin tanrılar arasında paylaştırılmasının anlatıldığı bölümle ilgili olarak şu ifadeyi kullanır: “Homeros’ta bir Akad destanının çevirisi olmaya bu denli yaklaşan başka bir pasaj daha yoktur. Esasen çeviriden ziyade, yabancı çerçevenin hâlâ görüldüğü bir yeniden düzenlemedir.”
M.Ö. 8. yüzyılın sonlarında yaşayan ve Homeros’tan sonra eski Yunan
dünyasının en büyük ozanı sayılan Hesiodos’un, “Theogonia” ile “İşler ve Günler” adlı iki eserinde insanın yaratılışına dair anlattığı öyküler, Atra-hasis destanı ile benzerlikler taşır. Bu kitaplarda, iki farklı biçimi aktarılan Prometheus ve Pandora mitleri, Eski Doğu’nun insanın yaratılışı ve onun erken tarihi gibi anlatıları hatırlatmaktadır. İşler ve Günler’de anlatılan biçimine göre Zeus, ateşi kendisinden çalıp insanlara veren Prometheus’a sinirlenir ve bu nedenle insanların başına büyük
bir bela açar. Demirci Tanrı Hephaistos’a bir emir verir. Buna göre Hephaistos, kil ve suyu karıştırarak ilk kadın Pandora’yı yaratır. En üst mevkideki tanrıya isyan, alt seviyedeki bu tanrının cezalandırılması girişimi, insanın yaratılması emri, insana kil ve su ile şekil verilmesi, ancak emri veren tanrının bu işe müdahale etmeyip aracı tanrılar kullanması, zeki bir tanrının insanlığın yararına hareket etmesi gibi motifler Atra-hasis destanı ile Prometheus-Pandora miti arasındaki ortak özelliklerdir . Tufan
öyküsü ise, Hesiodos’un eserlerinde değil, M.Ö. 1. yüzyıla ait olan, Apollodorus’un “Bibliotheca” (Kütüphane) adlı kitabında anlatılır. Burada tufan kahramanı Prometheus’un oğlu olan Deukalion’dur. O, karısı Pyrrha ile birlikte Zeus tarafından gönderilen ve Tesalya’da meydana gelen bir su taşkınından, yaptığı bir tekne ile hayatta kalır. Tekneleri dokuz gün dokuz gece boyunca Parnassus Dağı’na kadar sürüklenir. İnsanlar yeryüzünde tekrar çoğalmaya başlarlar .
Tufan’a ait bir başka anlatı Romalı şair Publius Ovidius Naso’nun (M.Ö. 45 –
M.S. 17) “Metamorphoses” (Dönüşümler) adlı eserinde görülmektedir27. Deukalion ve
eşi Pyrrha, Dönüşümler’in birinci kitabında karşımıza çıkmaktadır28.
Atra-hasis destanı yüzyıllar boyu çoğaltılarak ve dilden dile aktarılarak
yayıldığı için, kahramanın adı da farklı coğrafyalarda ve dönemlerde farklı
biçimlerde ortaya çıkmıştır. Anlamı “çok bilge” demek olan Atra-hasis, Gılgameš destanında Utnapištim
olarak geçmektedir. Bu isim ise “yaşamı” (napištim) “buldu” (ūta) anlamına gelir.
Onun Sumerce karşılığı olan Zi-u4-sud-r{ ise “Uzun günlerin yaşamı” olarak tercüme
edilmektedir29. Ziusudra, Berossus tarafından Xisuthros olarak kullanılmıştır30.
Tevrat’ta geçen Nuh, (Uta)-na’ish(tim)’in kısaltması olabilir. Atra-hasis’in adı, Ugarit
mitolojisinde Zanaat Tanrısı Kothar-wa-hasis olarak ortaya çıkmaktadır31.
2. Hititler’de Atra-Hasis:
M.Ö. 2. binde Anadolu’da Hititler’in, Mezopotamya ve Suriye kültürüne çok
fazla ilgi gösterdiği, bu çevrenin dil, edebiyat ve panteonundan, bunların yanı sıra fal,
kehanet ve büyü uygulamalarından fazlasıyla etkilendiği Hattuša’da bulunan Hititçe,
Akkadca ve Hurrice yazılmış çok sayıda çiviyazılı belgeden anlaşılmaktadır.
Mezopotamya ve Suriye kültürünün Anadolu’ya aktarılmasında da Hurriler’in aracı
rol oynadıkları bilinen bir gerçektir. Boğazköy’de bulunan Gılgameš destanı hem
Hititçe ve Akkadca hem de Hurrice olarak yazılmıştır. Hurri dilinde kaleme alınmış
başka edebi metinlerden de söz etmek mümkündür.
Hitit başkenti Hattuša’da Atra-hasis destanının varlığı Hititçe ve Akkadca
yazılmış örnekler sayesinde saptanmıştır. Ne yazık ki eldeki metinler çok azdır ve son
derece parçalanmış durumdadır. Bu nedenle yorumlanmaları da zordur. Hititçe
yazılmış Atra-hasis destanına ait metinlerden birinin çevirisi şöyledir:
9’ ben gittim, tanrıların huzuruna *
10’ ve onlara senin sözünü ak*tardım+.”
___________________________________________________________________
___________________________________________________________________
Tamamlanmadı.
Yukarıdaki Hititçe çiviyazılı belge, Atra-hasis destanının Eski Babil nüshasının
I. tabletinin, III. sütununda anlatılan olaylarla benzerlik taşır. Hititçe ve Eski Babilce
metinlerde Tanrı Enlil, veziri Nušku’yu ağır iş yükü nedeniyle isyan eden tanrılara
göndermiş ve bu isyanın sebebini öğrenmek istemiştir. Nušku, görüşmeden sonra
geri dönmüştür. Hititçe metinde satır 5-10 arası, Eski Babil nüshasında satır 153-158
arasına karşılık gelmektedir. Babil metninin bu satırları tahrip olduğundan Hititçe
metinden, Nušku’nun geri dönüp Enlil’e rapor vermesi hakkında biraz daha fazla
bilgi almak mümkündür. Bununla beraber yukarıdaki Hititçe nüsha, destanın Eski
Babil yazmasının kelimesi kelimesine bir çevirisi değildir34. KUB 36.74, yazı özellikleri
nedeniyle Orta Hitit Çağı’na tarihlenmektedir. Dolayısıyla bu belge hem tarihleme
açısından hem de içerik açısından, Atra-hasis’le ilgili diğer Hititçe metne göre Eski Babil nüshasına daha yakındır . Yine Hititçe bu metnin, Akkadcası ile birlikte çift dilli bir belge olduğu düşünülmektedir. Nitekim Boğazköy’de Atra-hasis destanına ait Akkadca bir parça da bulunmuştur. Bununla beraber bu Akkadca tabletin, çift dilli olduğu tahmin edilen Hititçe metnin bir parçası olup olmadığı anlaşılamamıştır37. 12 satırlık Akkadca parça (CTH 347: KUB 36.26) Aşağı şehirdeki Büyük Tapınak’ta bulunmuştur38 ve duktusuna bakılacak olursa bir Hitit kâtibi tarafından yazılmıştır . 10. satırda Atra-hasis’in adı okunmaktadır . Destanın Eski Babil örneğinde, başlangıç kısmında tanrılar evreni kendi aralarında pay ederler. Anu gökyüzünü, Enlil yeryüzünü alır. Enki (Ea) ise Apsu’ya (Yer altı denizi) hükmetmeye başlar. Baş tarafı kırık olduğundan Hititçe metinde böyle bir anlatının olup olmadığı belli değildir. Hititçe bir ritüel metin ise bu konuda az da olsa fikir vermektedir:
34 Siegelov{ 1970: 137-138. Eski Babil nüshasının ilgili satırları için bkz. Lambert-Millard 1969: 52-53.
35 Polvani 2003: 538.
36 Otten 1955: III; Siegelov{ 1970: 135; Archi 2007: 186.
37 Siegelov{ 1970: 139.
38 Archi 2007: 186.
39 Siegelov{ 1970: 139; Archi 2007: 186; Haas 2006: 278.
40 Siegelov{ 1970: 138.
(CTH 433.A): Bo 3617 Öy I
(CTH 433.B): Bo 3078 Öy II?
(CTH 433.C): KBo 13.104 + Bo 6464 Öy II?41
8’ < Gökyüzünü (ve) *(yeryüzünü aldıkları)+ (yarattıkları) zaman
9’ (tanrılar)+ böldüler. Yu(karıdaki) tanrılar+
10’ *(gök)+yüzünü aldılar, aşağıdaki *(tanrılar)+
11’ *dünya+yı (ve) aşağı ülkeleri (yer altını) *(aldılar)+
Atra-hasis destanı ile ilgili Hititçe başka bir metin ise şöyledir:
(CTH 347.1.A): KUB 8.63 + KBo 53.542
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder