9 Temmuz 2015 Perşembe
HERKES HİTLER'İ YAHUDİ DÜŞMANI BİLİYOR DEĞİL Mİ? AMA DEĞİLDİ.! Komünizm ve Yahudiler
ABD gizli servislerinin II. Dünya Savaşı'nda yaptırdıkları araştırmaya göre, Hitler'in babaannesi Maria Anna Schicklgruber Viyana'da yaşıyordu. Musevi kökenli Rothschild'lerin evinde hizmetkâr olarak çalışıyordu. Rothschild Ailesi onun hamile olduğunu anlar anlamaz, doğduğu Spiteal'deki evine geri göndermişti.
Bu durumda dönemin geleneklerine göre Maria Anna Schicklgruber, Rothschild'lerden birinden hamile kalmış ve oğlu (Hitler'in babası) Alois'in gerçek/biyolojik babası olabilir.
Dünyaya dehşet veren Adolf Hitler'in babası Alois Hitler, gayri meşru çocuk olarak doğdu. 40 yaşına kadar nesebi belirsiz yaşadı. Annesinin soyadını taşıdı. Annesinin sonradan evlendiği Johann Georg Hiedler, ölüm döşeğinde yumuşamış ve gayri meşru çocuğunu kabul etmişti ama Alois soyadı olarak Hiedler'i değil, anneannesinin soyadı olan Hitler'i almıştı. Peki Hitler'in çeyrek Yahudi kanı taşıdığı iddiasını kuvvetlendirecek başka bir işaret var mı?
Sorunun cevabı, "galiba evet..."
Babası Alois Hitler, sonraları dünyaya dehşet vererek 6 milyon Yahudi'nin ölümüne neden olacak oğlu Adolf Hitler'in vaftiz babası olarak Prinz adında Viyanalı bir Yahudi'yi seçmişti. Alois Hitler, o sıralarda Braunau'da bir gümrük memuru olarak çalışıyordu.
Biyolojik babasının bir Yahudi olduğunu hissetmese ya da annesinden böyle bir izlenim almasa herhalde oğluna vaftiz babası olarak bir Yahudi'yi seçmezdi.
Gene ABD gizli servislerinin araştırmasına göre, şansölye Dollfuss, "Adolf Hitler'in çeyrek Yahudi olduğu" yolunda bazı kayıtlara belki de sahipti. Dollfuss öldürüldü. Hitler, o evrakın peşindeydi ancak erişip erişemediği belli değil.
NAZİ ASKERİNİN MİĞFERİNDE İBRANİ HARFİNİN NE İŞİ VARDI
DERSİNİZ?
Lamed (ל) İbrani alfabesinin 12. harfi
HİTLERDEN DİNLEYELİM İSTERSENİZ
HİTLER'İ FİNANSE EDEN YAHUDİ ŞİRKETLER VE BANKALAR
"Siyonistler bana mücadelemde önemli katkılarda bulundular. Hareketimizde çok sayıda Siyonist'in mali desteğini gördüm. Daha o zamandan kuvvet ve başarının ne yönden geleceğini biliyorlardı"
(ADOLF HITLER)
HİTLER'E MALİ DESTEK SAĞLAYAN SİYONİST BANKALAR
Deutsche Bank: Sahibi Georg von Siemens, Bşk. Oskar Vasserman.
Alman savaş ekomisini yönlendirmiştir. Hitler'i finanse etmeleri yönünde hemen hemen bütün şirketlere baskı uygulamıştır,
•Dresdener Bank: Sahibi Eugen (eski bir Alman Gazetesinden) Gutmann, Bşk. Herbert Gutmann,
Aynı zamanda barut üreticisi Lois Hagen, Loewe ve Krupp silah fabrikalarını finansa etmiştir.
Darmstaetter Bank: Sahibi Abraham Oppenheim, Bşk. Jakop Goldschmith,
Bleichroeder Bank: Kurucusu Samuel Bleichroeder, sahibi Bleichroeder ailesi.
Aynı zamanda Nazi hükümetinin ekonomi asistanlığını yapmıştır.
Oppenheim Bank: Sahibi Oppenheim ailesi Ruhr Bölgesi demiryollarının yapımcısıdır. Savaşa yönelik kimya endüstrisini finanse etmiştir.
Speyer Bank: Sahibi Speyer ailesi.
Mendelssohn Bank: Sahibi Mendelssohn ailesi II. Dünya Savaşı'ndan önce Alman Endüstri Komitesi ve Ticaret Odası Başkanlığı yapmıştır. Alman savaş endüstrisini ve kimya sanayiini finanse etmiştir.
Warburg Bank: Sahibi Warburg ailesi. Alman savaş endüstrisini finanse etmiştir. Almanya'yı dış dünya ile bağlantıda tutan bir Siyonist bankasıdır. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya için diğer devletlerden (ABD) kredi temin etmiştir.
Arnhold Bank: Sahibi Arnhold ailesi. Alman Silah sanayini ve savaş endüstrisini finanse etmiştir. Bamag, AEG, Agfa, Dresdner Bank, Ludwig Loewe AG ve birçok Alman silah ve mühimmat fabrikalarının ortak ve finansörlerinden idi.
Disconto-Gesellschaft: Kurucusu kökeni Siyonist hahamlara dayanan Solomonsohn ailesidir. Bu aile 1900'lerde Solmssen soyadını alarak Siyonistlerin dönme taktiğini kullanmışlardır. Sahibi Hitler'in en büyük finansörlerinden George Solmssen'dir. George Solmssen Hitler döneminde Alman bankacılığının merkez organizasyon başkanıydı.
Gemi inşaatı, donanma ve ağır savaş sanayi, petrol endüstrisi, telekomünikasyon alanlarında yatırımlar yapmıştır.
BHG Berliner Hendelsgesellschaft: Sahibi Carl Furstenberg, savaş sanayini finanse etmiştir. Tamamı Siyonistlere ait olan Ruhr Bölgesi endüstrisini desteklemiştir.
Schaafhausensche Bankverein: I. Dünya Savaşı'nda Siegfired Samuel yöneticiydi, II. Dünya Savaşı'nda ise Gutmann yöneticiydi.
Loewe Konsorsiyumu'na katılıp, Loewe Silah Fabrikaları'nı finanse etmiştir. Tamamı Siyonistlerin tekelinde olan Ruhr Bölgesi'ndeki savaş endüstrilerini finanse etmiştir.
Nationalbank für Deutschland: Sahibi Gutmann, savaş sırasında elektrik endüstrisini finanse etmiştir. Bir başka Siyonist bankası olan Darmstaedter Bank ile birleşmiştir.
Commerz und Privat Bank: Yöneticisi Curt Sobernheim, Alman savaş ekonomisini desteklemek amacıyla iç ve dış ticari kuruluşlarıyla ilişki kurma görevini üstlenmiştir.
Berg und Metallbank: Sahibi Dr. Willhelm Merton, Savaş sanayinin hammadde kaynaklarını finanse etmiştir.
M.A.V Rothscild & Söhne: Sahibi Rothschild ailesi. Her alanda savaşı finanse etmiştir.
YAHUDİLER KOMÜNİZMİ KURDU
Eşit yurttaşlar, kardeşler, müminler, karılar, kocalar, köleler ve efendiler ne kadar eşittirler? Eşitlik bir yasa mı, yoksa ideal midir? Eşitlik, insanların “gelecekleri ya da ütopyaları” üzerine fikir geliştirirken tartışmadan, konuşmadan geçemedikleri tek kavramdır. Eşitsizlik hali, ayni insanları isyana ve reddetmeye sevk eden, hemen ortadan kaldırılması gereken bir haldir. Bu anlamda eşitlik; dinamik duygularımızı ateşleyen nadir arzularımızdandır. Bir sekliyle halkın geniş kısmında sempati toplayabilen ideolojilerin, gelecek tasavvurlarını “eşitlik” kavramı üzerinden kurduklarını biliyoruz. Hemen hemen bütün dinlerde ve sosyal-siyasal önerilerde, “eşit olmak”, vaat edilen ya da lütfedilen bir yasam halidir.
Eşitliğin, fiziksel özelliklerimizden dolayı imkânsız bir yasa olabileceğini biyologlar kanıtladılar. Elbette ki bu kanıt, bizlerin sosyal/siyasal idraklerimizde dikkate alabileceğimiz bilimsel bir kanıt değildi. Dinlerin, ütopyaların ve ideolojilerin, eşitliğin biyolojik ya da matematiksel sağlamalarına ihtiyacı yoktur. Eşitlik kuramı geniş kitleleri ikna edebilecek tek metafordur. Peki, bu ikna gücü yüksek eşitlik neydi? Kim karar verebilirdi ne olduğuna?
“Eşitlik sorunu”, beşer tabiatı hakkındaki tasavvurlarımıza değindir. Bu itibarla felsefi ve dini soruna bağlanır. Ama aynı zamanda “adil toplum” hakkında beklediğimiz modele de değgindir. Bu itibarla sosyo-politik boyuta da sahiptir.” (1)
Adil Toplum Tasavvuru ve Eşitlik:
Eşitliği bir yasa olarak kabul edelim, bu yasayı, dinler, hukuklar, güçler(devlet), siyaset ya da vicdanlarımız mı belirlemelidir?
Eşitsizlik, dünya tarihinde neredeyse her devirde yaşanmıştır. Eşitsiz yaşatılmanın ise en nihayetinde, isyanlar vukuu bulmuştur. Bu isyanlara karşılık olarak; katliam, sürgünler ve türlü cezalandırmalar gibi cevaplar verilmiştir. Kimi zaman eşitsizlikle mücadele edilip ona karşı zaferler kazanılmış, başka bir eşitsizlik halleri için hep savaşılmıştır.
Peki, hiç eşit olmuş muyuz, eşit gibi anlatılmış mıyız? İlk toplumsal yasam metinlerinde, ya da dini metinlerde eşit insanlar olarak anılmış mıyız?
Adil toplum idealleri kurulurken, toplumda ister istemez bilindiği gibi yatay ve dikey sınıflandırmalara başvurulmuştur. Eski Yunan toplumlarında, sınıfların kendi içlerindeki hukukunda adalet gözetilirken, sınıflar arası münasebetlerde adalet gözetilmez. Eski Yunan’da adil toplum kuramları, şehirli insan için yazılmış, şehrin dışındakiler ise ne adalete ne de hukuka dâhil edilmişlerdir. Örneğin Aristoteles, köleliği ussa muhalif görmemiş, bu kurumu meşrulaştırmıştır. Orta doğu ve İslam uygarlığının yaşandığı toplumlarda bu algılayış çok az bir değişimle halen hâkimdir.
Kur’an’ da sosyal tabakalaşma doğruca Allah’ın emri değil midir?
“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirine iş gördürmeleri için, kimini ötekine derece üstün kıldık.” (Kur’an-ı Kerim, XLIII/32)
Demek ki adaletin sık sık konuşulduğu dini sohbetlerde, -efendin varsa ona itaat eyle, bunu zaten Allah da istiyor demek, adaleti gözetmektir, belki de?
İslam, Arabistan’da yayılımı sürecinde kentsel kitleyi yüceltip kırsal hayat sürenleri ve göçebeleri aşağılamıştır. Hz. Muhammed’in cümlelerini hatırlayalım:
“Bedeviler kâfirlik ve münafıklıkta (şehirlilerden) beterdirler. Allah’ın peygamberine gönderdiği hükümleri bilmemeye ve tanımamaya daha layıktırlar. Bedevilerin öyleleri vardır ki; harcettiğini ziyan sayarlar. Başınıza belaların gelmesini beklerler, bela onların başına gelsin!” (IX.98-99)
Görüldüğü gibi İslam ve onun Peygamberi, bedeviler ve şehirli Müslümanlar arasında her hangi bir eşitlik duygusu hissetmiyor. Allah’ın göndermiş olduğu yasaları bilmeyi bile, göçebelere çok görüyorlar. Demek ki hepimiz, eşit bilgiye vakıf değiliz ve baştan eşit değilmişiz. Bedeviler ve göçebeler, çoğu zaman İslam için tali unsur, sadece savaşçı kabileler olarak görüldüler. Fakat biliyoruz ki; göçebeler, İslam’ın yayılmasında vazgeçilmez kitleler olmuşlardı. Bedeviler ve diğer göçebe unsurlar, bu din yayılırken silah gibi kullanılmışlardı.
Hıristiyanlıkta Zenginler:
Hıristiyanlıkta da İslam’ın sınıflar arası kurduğu eşitsizlik aynen geçerliydi. Bu dinde de Allah’ın sıfatlarından biri, aynen İslam’daki gibi “zengin” idi. Allah fakir olacak değildi… Yoksulluğu yüceltmiş görünen kilisenin bazı mısraları, aslında sınıflar arası eşitsizliğin ne kadar derin çizgilerle çizildiğini bir daha anlatacaktır:
“Zengin adam şatosunda
Fakir adam kulübesinde
Tanrı onları yüksek ve alçak yaptı
Ve durumlarını tertipledi
Gelecek ve adalet tasavvurlarına dayanan dinler, sınıflar ve insanlar arasındaki ayrımcılığı görüldüğü gibi meşrulaştırmaktadır.
Eşitliği idealize eden, gelecekteki eşitlik yasasını vadeden ideolojiler ve düşünceler, dini bağnazlıkların yoğun yaşandığı coğrafyalarda, vücut bulmuş, yaratılmışlardır. (…)
Mutlak eşitlik idealizasyonu diye de tanıtabileceğimiz Komünistik öğreti, ilkin nasıl bir toplumda ve zamanda kuramlaştırıldı?
Komünistik öğretiler :
Komünistik öğretiler, Hıristiyanlığın ortaya çıkışından yaklaşık on asır evvel, taslak modelleriyle gün yüzüne çıkmıştı. Bu model Ayrıntılarıyla Ahd-ı Atik’te belirtilmiştir.
Yahudi kavmi; tarihe acımasız, barbar ve fatih bir kavim olarak girdi. Gezgin Yahudiler, çalışkan halkların emeği ile zenginleşmiş, işlenmiş ve müreffeh kılınmış bir ülkeyi fethettiler. Bu gezgin kavim, ülkenin yerli halkını imha edip, bütün ülkeyi ele geçirdi.
Bu fethin ardından, ele geçirilen zenginlik ve verimli topraklar, Yahudi klanlar arasında tam eşitlik yasasına göre paylaştırıldı. Çünkü, o vakit İsrail’de asalet, teokrasi veya seçkinler.. gibi yapılanmalar yoktu.
Elde edilen, topraklardan, her Yahudi klan, onu oluşturan ailelerin mülkü haline gelen eşit hisseler aldı.
Bu kavim, fethettikleri bu ülkeye tamamıyla yerleştikten sonra, “müşterek mülkiyet” kavramını ayrıntılandırdı. Bilindiği gibi bu kavramı zamanla biçimsel ve içerik olarak değiştirdiler. Ancak, müşterek mülkiyet kavramını ilk kuran ve yaşatan kavim olarak dünya tarihine geçtiler.
Elde ettikleri zenginliğin taksiminde, adil/tam eşitlikçi davranan bu kavim, bu zenginliğin içerisinde zamanla seçkin bir kitlenin doğusunu engelleyemedi. Ve onları çok seven Tanrı, bu seçkinlerin şımarıklığından ötürü bütün kavmi ağır cezalandırdı.
Gasp ve İmha:
Müşterek mülkiyet, kavramını yaratan Yahudiler bu kavramı geliştirecek zemini gasp ve imha ile hazırlayabilmişlerdi. Bu suçlar işlenirken eşitlik yasası düşünülmüş müdür?
Eşitliğin, dini anlamda ne kadar doğrucul sağlamaları var, örneklendirdik. Adil toplum olma ülküsünün ilk senetleri hangi aidiyet kaygısı/gen bencilliği ile yazılmış ise, bu günde tasarlanan birçok anlamsız/hukuksuz senetler o kaygıyla yazılıyor, o kaygıyla imzalanıyor. Bu gün; dini söylemi oldukça yoğun iktidarların, kimler için adalet lütfettiklerini öğreniyoruz. Zaten kimleri kalkındırdıklarını asla gizlemediler. Bütün dünya tarihi, adaletsizliklerin zaferleriyle doludur.
1) C.Costriadis, Nuture et valeur de I’egalitè, in L’exigence dègalitè
2) L.Dumont, Homo aequalis. Genèse et epanoviuissment de idèologie economique
Lena Umay
Komünizm ve Yahudiler
"...Dünya Cumhuriyetini" meydana getirecek olan milletlerin hükümetleri, proleteryanın yardımıyla, Yahudilerin eline kolayca geçeceklerdir.Özel mülkiyet ortadan kaldıracak ve bütün devlet malları,Yahudilerin kontrolü altındaki hükümetlerce zaptedilecektir.
Ve böylece Mesih'in gelişiyle yeryüzündeki bütün milletlerin mal ve mülklerinin anahtarlarının Yahudilerin eline geçeceği yolundaki Talmud'ın vaad ve müjdesi yerine getirilmiş olacaktır."
(Baruh Levi'nin Karl Marx'a yolladığı mektuptan,Revue de Paris Dergisi,s.35)
Baruch Levy, Letter to Karl Marx, 'La Revue de Paris', p.574, June 1, 1928
"The Jewish people as a whole will become its own Messiah. It will attain world dominion by the dissolution of other races, by the abolition of frontiers, the annihilation of monarchy and by the establishment of a world republic in which the Jews will everywhere exercise the privilege of citizenship.
In this New World Order the children of Israel will furnish all the leaders without encountering opposition. The Governments of the different peoples forming the world republic will fall without difficulty into the hands of the Jews. It will then be possible for the Jewish rulers to abolish private property and everywhere to make use of the resources of the state. Thus will the promise of the Talmud be fulfilled, in which is said that when the Messianic time is come, the Jews will have all the property of the whole world in their hands."
Karl Marx and communism
"On both paternal and maternal sides Karl Marx was descended from rabbinical families." - Universal Jewish Encyclopedia
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder