Sizi
annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat)
karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk
(mutlak hakimiyet) yalnız onundur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O
halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?
“...Allah’ın izni olmadan hiç bir dişi gebe kalamaz, hiç bir gebe doğuramaz.” (Fussilet, 41/47)
“...Sizi de annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur…” (Zümer, 39/6)
Yaratılış öykümüz, bir yumurta hücresinin hazırlanışı ile başlar. Yumurtalıkta çok ince biyolojik sentezlerle hazırlanan yumurta hücresi, yumurtalıktan karın boşluğuna atılır. Ve sonra anne rahminin üst köşelerinden uzanan borular, (Fallop Boruları) bir çiçek gibi açık olan uçları ile karın boşluğunu tarar, yumurta hücresini yakalar ve içine alır. Yumurta hücresi borunun rahime en uzak ucunda döllenmek üzere bekler. Bu faaliyetin sebebi, yumurta hücresinin biyolojik açıdan fevkalade hassas yapısı dolayısıyla, diğer organ ve dokulardan korunmuş olmasıdır.
Döllenme bölgesinin kanalın ucunda takdir edilmesiyle, akıl almaz biyolojik hadiselerin bir köşede meydana gelmesi sağlanmıştır.
Anne karnındaki fallop borusuna alınan yumurta hücresi, annedeki yapı özelliklerinin (istidat ve kabiliyetlerinin) yarısını taşımaktadır. İstidatlar, genetik şifreler hâlinde bir şeritte yazılıdır. Bu şeridin eni 3-5 boyu ise 25-150 angstrom arasındadır.
Bu genetik şifreler, kromozom dediğimiz vagonlara bindirilir âdeta. İnsanda, 60.000 civarında temel istidat ve kabiliyet vardır. Ve bunlar sadece 46 kromozoma bindirilmiştir. Başlangıçta bu vagonlarda yani kromozomlarda, sabit özelliklerin taşındığı sanılmıştır. Erkekte mevcut olan özel bir Y kromozomu, cinsiyeti tayin eden bir vagondur. Bu vagonda bazı hastalıkların belirli olarak raydan raya geçmesi, kromozomların sabit özellikler taşıdığı düşüncesini uyandırmıştır. İnsandaki dağınık özelliklerin anneden ve babadan gelerek bu 46 vagonun sabit çizgilerine girmesi mümkün değildir. Meselâ, kulak rayının geniş olan istidat vagonunda safra kesesi de tembel olur gibi bir hüküm çıkarmak mümkün değildir. Genetik kartlarda yan yana olan bazı istidatlar, genellikle aynı kromozoma geçer. Ancak 60.000 istidat, bu vagonlara çok çeşitli biçimlerde dağılır.
İşte yumurta hücresi, bu 60.000 istidattan 30.000 kadarını sadece 23 vagona bindirerek döllenmeye hazır vaziyette bu tünelde beklemektedir. Kendisinde 30.000 özellik eksiktir. Ve bu eksiklik, bir sıra takip etmez. Yâni numaralarla bir örnek vermek gerekirse 318 numarası vardır. 319 ve 320 yoktur. 57381 vardır. 57382 yoktur. Yumurta hücresi, bu eksik istidatları, kendisini döllemeye gelen sperm hücrelerinden birinde bulacaktır. Fakat yumurta hücresine gelen sperm hücrelerinin sayısı akıl almaz derecede fazladır ve 250.000.000 civarındadır bunlar. Ve bu hücrelerin sadece 23 vagonunda 30.000 istidat vardır. Üstelik onlar da gelişi güzel genetik kart numaralarını taşımaktadır. Yumurta hücresinin ise, sperm hücrelerine telefon ederek, ‘Ben şu yapı özelliklerini taşıyorum, eksikleri sen getir.’ diyecek hâli de yoktur.
Yumurta hücresinin etrafını saran 250.000.000 sperm hücresinin sadece birinde, kendi eksik 30.000 şifresi vardır ve yumurta hücresi, 40 dakika içinde, sadece ve sadece bu süre içinde bu tamamlayıcı şifreyi bulmak zorundadır. Yâni 250.000.000 fincanla oynanan ve sadece bir tek fincanı bulmaya dayanan bir yüzük oyunu gibi…
Yumurta hücresinin emrine 1000 tane biyoloji uzmanı verseniz ve onların çalışması için mükemmel bir laboratuar açsanız bile, bu bilmeceyi çözemeyeceklerdir. Zira sperm hücrelerindeki genetik şifreler, 100 angstrom çapındaki sistromlarda, üç boyutlu sistemde açı farklarıyla dizili DNA molekülleri dizisindedir ki, sadece bir tanesindeki bir istidadı bile iki ayda zor teşhis edip tanıyabilirsiniz.
O halde döllenme olayının sonsuz bir ilim sahibinin müdahalesi olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü bu bilmece O’nsuz, O’nun bilgisi olmadan asla çözülemez. Eğer yumurta hücresi, kendinde olan bir yapıyı taşıyan spermi seçecek olursa, üç kulaklı ya da iki başlı hilkat garibelerinin çok acayip varlıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Zaten hilkat garibeleri de bu ince sırrı bize açıklayan İlâhî birer ders örnekleridir.
Evet Kur’an'da Allah bize, Fussilet suresinin 47. âyetinde ne buyuruyordu:
“Benim ilmim ve iznim olmadan bir dişi gebe kalamaz.”
Evet, 250.000.000 fincanla oynanan bir oyunda, dolu olan sadece tek bir fincanın her seferinde de bulunmasına benzeyen bu olayda, yumurta hücresine yol gösteren ve onu her defasında başarıya ulaştıran bu ilim ve bu kudret, Rabbimizden başka kime ait olabilir?
Kur’an’ın bu büyük biyoloji mucizesine dudak bükenin ağzı yamulmaz mı?
Evet, bu döllenme, o ilâhî ilim ile meydana gelir ve karanlık bir tünelde döllenmenin ilk mucizesi başlar. Bu akıl almaz olay, anneden ve babadan gelen özelliklerin birleştirilip, hücre merkezinde yerleştirilmesi hadisesidir ve taklit edilmesi imkânsız bir olaydır. Her türlü hücre faaliyetinden uzak olan fallop kanallarının rol oynaması da, bu mucizenin sadece ilâhî kudret tarafından meydana getirildiğinin bir başka ispatıdır.
İşte âyette bildirilen üç ayrı karanlık bölgeden ilki, bu karanlık tüneldir. Yaradılışın hücre fazı, bu karanlık bölgede gelişir.
Bu sırada meydana gelen hücre faaliyetlerinde, genetik şifrelerde santimetrenin on milyonda biri kadar bir yerleşme hatasının meydana gelmesi, ileri bölünmelerde karaciğeri kafatasına sokacak yanlışlıklara sebep olur.
İleride sevimli bir bebek olarak dünyaya gelecek olan canlı, genetik şifrelerin ilk karanlık bölgedeki dizilmeleri tamamlandıktan sonra anne rahminin iç yüzüne aktarılır. Rahmin iç yüzündeki hücreler, minik tüycüklerle bir orman zeminini andırır ve yeni canlıyı hazır vaziyette bekler. Minik canlı bu karanlık ormana gelip yerleşince, bu defa doku safhası başlar. İşte Kur’an’ın Zümer Surenin 6. Âyetinde bildirilen bu farklı ikinci karanlık bölgede, ikinin katları şeklinde bölünen hücreler, çeşitli organlara ait dokuların temel yapısını hazırlamaktadırlar. Kemik, sinir, kas, iç ve dış deri dokuları, bu safhada bölünen hücrelerde yerini alır.
Kur’an, ceninin üç ayrı ve farklı karanlık bölgede meydana geldiğini açıklarken, bir yandan henüz öğrendiğimiz bu farklı karanlık bölgeleri tarif etmekte, bir yandan da farklı üç yaradılış safhasını açık açık bildirmektedir.
Kas, sinir ve deri dokularının, bölünen hücrelerde yerlerini alması sırasında, olağanüstü bir hâdise ile karşılaşılır. Doku fazında A bölgesindeki hücrelerde kas hücreleri meydana gelirken, B bölgesinde sinir ve C bölgesinde, iç deri hücreleri ortaya çıkmakladır. Bu duruma göre meselâ mide, kendisini meydana getirecek olan hücreleri nasıl toplayacaktır? Vücutta sadece tek bir organ olsa, belki bir formül bulunacaktır. Fakat yüzlerce organın kendilerine ait hücreleri tek tek toplaması nasıl mümkün olacaktır?..
İşte burada akıl almaz bir geometrik dönüş olur. Bu dönüş, her noktasında ve her istikamette 360 derecelik bir mekân kavramında akıl almaz bir rotasyona geçer. Adetâ her bir noktasından ayrı hız ve açıda kıvrılır, ikinci safhanın sonu olan bu kıvrılmalar öyle muhteşem bir sanat içinde cereyan eder ki, sonunda her doku kendi hücreleriyle karşı karşıya gelir. Minik canlı, bu safhada henüz 1 cm. boyundadır. Bu sonsuz istikametlerde meydana gelen embriyo kıvrılışları, îlâhî emrin raksı gibi büyük ve muhteşem bir dönüşümle tamamlanır.
İşte bu raksın mükemmelliği sayesinde el, ayak, göz ve kulak gibi simetrik organlar, birbirinden en ufak bir farklılık dahi göstermeyecektir. Peki, zerrelere hükmeden ve onlara yol gösteren ilâhî kudretin bir sâlise dahi devreden çıkması hâlinde sonuç ne olacaktır?
Cevap son derece kolaydır. Eğer doku fazında, meselâ yan yana duran idrar salıcı hücrelerle, tükürük salan hücrelerin rotasyonu sırasında, bir angstromluk eksende sadece derecenin binde biri kadar bir hata olsaydı, O ilâhî kudrete inanmayanların ağzından tükürük yerine idrar akardı.
İşte İlâhî hikmet Kur’an’da, “Allah’ın ilmi olmadan dişiler doğuramaz” buyurmakla, bu ince sırları bize ifade etmektedir. Zira bütün matematik, fizik ve biyolojik kanunlar bir araya gelse, bu sanat şaheserini meydana getiremeyecektir.
Organ safhası böylece başlarken, minik canlı etrafında bu kez bir kese ve sıvı meydana gelir. Yeni canlı, artık üçüncü karanlık bölgededir. Ve tıpkı bir denizin dibi gibi karanlık olan bu bölgede 40 hafta içinde tamamlanır. Gebelik süresi 9 ay on gün değil 40 haftadır. 40 hafta, yaklaşık 9 ay on gündür. Bütün canlıların doğum müddeti, haftanın tam katlarıdır.
Şimdi, başlangıçta belirttiğimiz âyetlerin azametine tekrar bakalım:
“...Sizi de annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur…” (Zümer, 39/6)
Birinci karanlık:
Hücre fazı: Karanlık bir tünel olan fallopda.
İkinci karanlık:
Doku fazı: Anne rahminin iç derisi içindeki karanlık bir ormanda.
Üçünçü karanlık:
Organ fazı: Amnion suyu dediğimiz bir sıvı ile kaplı olan ve deniz dibini andıran bir bölgede.
Ve âyet ekliyor, “İşte ben Rabbiniz olan Allah’ım.”
İkinci âyet ise: “Allah’ın izni olmadan hiçbir dişi, gebe kalamaz ve hiçbir gebe doğuramaz.”
Yâni:
Yumurta hücresinin, 250.000.000 sperm hücresi arasından sadece birinde yer alan eksik genetik bilgileri seçmesi ve sadece seçmekle de kalmayıp alması, kesinlikle mümkün değildir. Ancak bunu ilâhî bir ilim ve bilgi sağlayabilir. Allah âlimdir, tüm bilgilerin kaynağı, sahibi O’dur.
İşte bu Kur'an mucizesi karşısında, bütün ilimler o güzel kelime-i şehadeti getirerek "Allah’ım senin ilmine ve yüceliğine şahitliğini her an görüyoruz" demekle mükelleftir.
“...Allah’ın izni olmadan hiç bir dişi gebe kalamaz, hiç bir gebe doğuramaz.” (Fussilet, 41/47)
“...Sizi de annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur…” (Zümer, 39/6)
Yaratılış öykümüz, bir yumurta hücresinin hazırlanışı ile başlar. Yumurtalıkta çok ince biyolojik sentezlerle hazırlanan yumurta hücresi, yumurtalıktan karın boşluğuna atılır. Ve sonra anne rahminin üst köşelerinden uzanan borular, (Fallop Boruları) bir çiçek gibi açık olan uçları ile karın boşluğunu tarar, yumurta hücresini yakalar ve içine alır. Yumurta hücresi borunun rahime en uzak ucunda döllenmek üzere bekler. Bu faaliyetin sebebi, yumurta hücresinin biyolojik açıdan fevkalade hassas yapısı dolayısıyla, diğer organ ve dokulardan korunmuş olmasıdır.
Döllenme bölgesinin kanalın ucunda takdir edilmesiyle, akıl almaz biyolojik hadiselerin bir köşede meydana gelmesi sağlanmıştır.
Anne karnındaki fallop borusuna alınan yumurta hücresi, annedeki yapı özelliklerinin (istidat ve kabiliyetlerinin) yarısını taşımaktadır. İstidatlar, genetik şifreler hâlinde bir şeritte yazılıdır. Bu şeridin eni 3-5 boyu ise 25-150 angstrom arasındadır.
Bu genetik şifreler, kromozom dediğimiz vagonlara bindirilir âdeta. İnsanda, 60.000 civarında temel istidat ve kabiliyet vardır. Ve bunlar sadece 46 kromozoma bindirilmiştir. Başlangıçta bu vagonlarda yani kromozomlarda, sabit özelliklerin taşındığı sanılmıştır. Erkekte mevcut olan özel bir Y kromozomu, cinsiyeti tayin eden bir vagondur. Bu vagonda bazı hastalıkların belirli olarak raydan raya geçmesi, kromozomların sabit özellikler taşıdığı düşüncesini uyandırmıştır. İnsandaki dağınık özelliklerin anneden ve babadan gelerek bu 46 vagonun sabit çizgilerine girmesi mümkün değildir. Meselâ, kulak rayının geniş olan istidat vagonunda safra kesesi de tembel olur gibi bir hüküm çıkarmak mümkün değildir. Genetik kartlarda yan yana olan bazı istidatlar, genellikle aynı kromozoma geçer. Ancak 60.000 istidat, bu vagonlara çok çeşitli biçimlerde dağılır.
İşte yumurta hücresi, bu 60.000 istidattan 30.000 kadarını sadece 23 vagona bindirerek döllenmeye hazır vaziyette bu tünelde beklemektedir. Kendisinde 30.000 özellik eksiktir. Ve bu eksiklik, bir sıra takip etmez. Yâni numaralarla bir örnek vermek gerekirse 318 numarası vardır. 319 ve 320 yoktur. 57381 vardır. 57382 yoktur. Yumurta hücresi, bu eksik istidatları, kendisini döllemeye gelen sperm hücrelerinden birinde bulacaktır. Fakat yumurta hücresine gelen sperm hücrelerinin sayısı akıl almaz derecede fazladır ve 250.000.000 civarındadır bunlar. Ve bu hücrelerin sadece 23 vagonunda 30.000 istidat vardır. Üstelik onlar da gelişi güzel genetik kart numaralarını taşımaktadır. Yumurta hücresinin ise, sperm hücrelerine telefon ederek, ‘Ben şu yapı özelliklerini taşıyorum, eksikleri sen getir.’ diyecek hâli de yoktur.
Yumurta hücresinin etrafını saran 250.000.000 sperm hücresinin sadece birinde, kendi eksik 30.000 şifresi vardır ve yumurta hücresi, 40 dakika içinde, sadece ve sadece bu süre içinde bu tamamlayıcı şifreyi bulmak zorundadır. Yâni 250.000.000 fincanla oynanan ve sadece bir tek fincanı bulmaya dayanan bir yüzük oyunu gibi…
Yumurta hücresinin emrine 1000 tane biyoloji uzmanı verseniz ve onların çalışması için mükemmel bir laboratuar açsanız bile, bu bilmeceyi çözemeyeceklerdir. Zira sperm hücrelerindeki genetik şifreler, 100 angstrom çapındaki sistromlarda, üç boyutlu sistemde açı farklarıyla dizili DNA molekülleri dizisindedir ki, sadece bir tanesindeki bir istidadı bile iki ayda zor teşhis edip tanıyabilirsiniz.
O halde döllenme olayının sonsuz bir ilim sahibinin müdahalesi olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü bu bilmece O’nsuz, O’nun bilgisi olmadan asla çözülemez. Eğer yumurta hücresi, kendinde olan bir yapıyı taşıyan spermi seçecek olursa, üç kulaklı ya da iki başlı hilkat garibelerinin çok acayip varlıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Zaten hilkat garibeleri de bu ince sırrı bize açıklayan İlâhî birer ders örnekleridir.
Evet Kur’an'da Allah bize, Fussilet suresinin 47. âyetinde ne buyuruyordu:
“Benim ilmim ve iznim olmadan bir dişi gebe kalamaz.”
Evet, 250.000.000 fincanla oynanan bir oyunda, dolu olan sadece tek bir fincanın her seferinde de bulunmasına benzeyen bu olayda, yumurta hücresine yol gösteren ve onu her defasında başarıya ulaştıran bu ilim ve bu kudret, Rabbimizden başka kime ait olabilir?
Kur’an’ın bu büyük biyoloji mucizesine dudak bükenin ağzı yamulmaz mı?
Evet, bu döllenme, o ilâhî ilim ile meydana gelir ve karanlık bir tünelde döllenmenin ilk mucizesi başlar. Bu akıl almaz olay, anneden ve babadan gelen özelliklerin birleştirilip, hücre merkezinde yerleştirilmesi hadisesidir ve taklit edilmesi imkânsız bir olaydır. Her türlü hücre faaliyetinden uzak olan fallop kanallarının rol oynaması da, bu mucizenin sadece ilâhî kudret tarafından meydana getirildiğinin bir başka ispatıdır.
İşte âyette bildirilen üç ayrı karanlık bölgeden ilki, bu karanlık tüneldir. Yaradılışın hücre fazı, bu karanlık bölgede gelişir.
Bu sırada meydana gelen hücre faaliyetlerinde, genetik şifrelerde santimetrenin on milyonda biri kadar bir yerleşme hatasının meydana gelmesi, ileri bölünmelerde karaciğeri kafatasına sokacak yanlışlıklara sebep olur.
İleride sevimli bir bebek olarak dünyaya gelecek olan canlı, genetik şifrelerin ilk karanlık bölgedeki dizilmeleri tamamlandıktan sonra anne rahminin iç yüzüne aktarılır. Rahmin iç yüzündeki hücreler, minik tüycüklerle bir orman zeminini andırır ve yeni canlıyı hazır vaziyette bekler. Minik canlı bu karanlık ormana gelip yerleşince, bu defa doku safhası başlar. İşte Kur’an’ın Zümer Surenin 6. Âyetinde bildirilen bu farklı ikinci karanlık bölgede, ikinin katları şeklinde bölünen hücreler, çeşitli organlara ait dokuların temel yapısını hazırlamaktadırlar. Kemik, sinir, kas, iç ve dış deri dokuları, bu safhada bölünen hücrelerde yerini alır.
Kur’an, ceninin üç ayrı ve farklı karanlık bölgede meydana geldiğini açıklarken, bir yandan henüz öğrendiğimiz bu farklı karanlık bölgeleri tarif etmekte, bir yandan da farklı üç yaradılış safhasını açık açık bildirmektedir.
Kas, sinir ve deri dokularının, bölünen hücrelerde yerlerini alması sırasında, olağanüstü bir hâdise ile karşılaşılır. Doku fazında A bölgesindeki hücrelerde kas hücreleri meydana gelirken, B bölgesinde sinir ve C bölgesinde, iç deri hücreleri ortaya çıkmakladır. Bu duruma göre meselâ mide, kendisini meydana getirecek olan hücreleri nasıl toplayacaktır? Vücutta sadece tek bir organ olsa, belki bir formül bulunacaktır. Fakat yüzlerce organın kendilerine ait hücreleri tek tek toplaması nasıl mümkün olacaktır?..
İşte burada akıl almaz bir geometrik dönüş olur. Bu dönüş, her noktasında ve her istikamette 360 derecelik bir mekân kavramında akıl almaz bir rotasyona geçer. Adetâ her bir noktasından ayrı hız ve açıda kıvrılır, ikinci safhanın sonu olan bu kıvrılmalar öyle muhteşem bir sanat içinde cereyan eder ki, sonunda her doku kendi hücreleriyle karşı karşıya gelir. Minik canlı, bu safhada henüz 1 cm. boyundadır. Bu sonsuz istikametlerde meydana gelen embriyo kıvrılışları, îlâhî emrin raksı gibi büyük ve muhteşem bir dönüşümle tamamlanır.
İşte bu raksın mükemmelliği sayesinde el, ayak, göz ve kulak gibi simetrik organlar, birbirinden en ufak bir farklılık dahi göstermeyecektir. Peki, zerrelere hükmeden ve onlara yol gösteren ilâhî kudretin bir sâlise dahi devreden çıkması hâlinde sonuç ne olacaktır?
Cevap son derece kolaydır. Eğer doku fazında, meselâ yan yana duran idrar salıcı hücrelerle, tükürük salan hücrelerin rotasyonu sırasında, bir angstromluk eksende sadece derecenin binde biri kadar bir hata olsaydı, O ilâhî kudrete inanmayanların ağzından tükürük yerine idrar akardı.
İşte İlâhî hikmet Kur’an’da, “Allah’ın ilmi olmadan dişiler doğuramaz” buyurmakla, bu ince sırları bize ifade etmektedir. Zira bütün matematik, fizik ve biyolojik kanunlar bir araya gelse, bu sanat şaheserini meydana getiremeyecektir.
Organ safhası böylece başlarken, minik canlı etrafında bu kez bir kese ve sıvı meydana gelir. Yeni canlı, artık üçüncü karanlık bölgededir. Ve tıpkı bir denizin dibi gibi karanlık olan bu bölgede 40 hafta içinde tamamlanır. Gebelik süresi 9 ay on gün değil 40 haftadır. 40 hafta, yaklaşık 9 ay on gündür. Bütün canlıların doğum müddeti, haftanın tam katlarıdır.
Şimdi, başlangıçta belirttiğimiz âyetlerin azametine tekrar bakalım:
“...Sizi de annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratışın ardından diğerine çevirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur…” (Zümer, 39/6)
Birinci karanlık:
Hücre fazı: Karanlık bir tünel olan fallopda.
İkinci karanlık:
Doku fazı: Anne rahminin iç derisi içindeki karanlık bir ormanda.
Üçünçü karanlık:
Organ fazı: Amnion suyu dediğimiz bir sıvı ile kaplı olan ve deniz dibini andıran bir bölgede.
Ve âyet ekliyor, “İşte ben Rabbiniz olan Allah’ım.”
İkinci âyet ise: “Allah’ın izni olmadan hiçbir dişi, gebe kalamaz ve hiçbir gebe doğuramaz.”
Yâni:
Yumurta hücresinin, 250.000.000 sperm hücresi arasından sadece birinde yer alan eksik genetik bilgileri seçmesi ve sadece seçmekle de kalmayıp alması, kesinlikle mümkün değildir. Ancak bunu ilâhî bir ilim ve bilgi sağlayabilir. Allah âlimdir, tüm bilgilerin kaynağı, sahibi O’dur.
İşte bu Kur'an mucizesi karşısında, bütün ilimler o güzel kelime-i şehadeti getirerek "Allah’ım senin ilmine ve yüceliğine şahitliğini her an görüyoruz" demekle mükelleftir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder