10 Haziran 2015 Çarşamba

“Harama bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. ”

عن حذيفة ، رضي الله عنه قال : قال رسول الله صلى الله عليه وسلم  « النظرة سهم من سهام إبليس مسمومة فمن تركها من خوف الله أثابه جل وعز إيمانا يجد حلاوته في قلبه » « هذا حديث صحيح الإسناد ولم يخرجاه »
Hadisin Kaynağı: Hakim, Müstedrek, 4/314; Münzirî, et-Tergib ve't-Terhîb, III, 63.
Hadisin tercümesi:
“Harama bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. Bu sebeple, Allah’tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki,  onun tadını kalbinde hisseder.”


   Efendimiz'in (s.a.s) Hz. Ali'ye (r.a) tavsiyelerinde bu mesele açıkça görülmektedir:
"Ey Ali, elinde olmadan gözüne ilişen bir haram ikinci defa bakma. Zira ilk bakış lehinedir, ama ikinci bakış aleyhinedir." (Tirmizî, Edeb 28; Ebû Dâvud, Nikâh 44)
Aynı şekilde Hz. Cerir (r.a) Resülüllah (asv)'a ani bakıştan sorduğunda ona "Nazarını hemen çevir." buyurur.(Müslim, Âdâb 45; Ebû Dâvud, Nikâh 44)

 
      Gençliğin ve bekârlığın mühim bir tehlikesi Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilen şu hadiste çok veciz bir şekilde anlatılmaktadır:
"Âdemoğluna zinâdan nasibi yazılmıştır. Buna mutlaka erişecektir. Gözlerin zinâsı bakmaktır, kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı tutmak, ayağın zinâsı da yürümektir. Kalp ise heves eder, diler. Ferc (cinsel organ) ise bunu ya uygular veya reddeder." (Müslim, Kader: 21)
Demek ki şehveti gayri meşrû bir şekilde kullanmak olan "zinâ"nın çeşitleri vardır. Bunlar yasaklanmış fiili, "düşünmek", gayri meşrû bir şeye "bakmak", "konuşmak", "dinlemek", "dokunmak", ona "teşebbüs" etmektir. Kalp ise buna "heves" etmekte, ferc ise ya reddetmekte veya uygulamaktadır.
Nitekim bir âyet-i kerimede, "Zinâya yaklaşmayın" buyrulmaktadır. "Zina yapmayın" yerine, "Yaklaşmayın" ifâdesinin tercihi dikkat çekicidir. İşte bu kısa âyet, yukarıdaki hadiste belirtilen hususları içine almaktadır. Âyet, yaklaşmanın her türlü yolunu yasaklamaktadır.
Gerçi Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilen, "Şüphesiz ki, dillerle söylenmedikçe veyahut fiîlen yapmadıkça Allah ümmetimin kalbinden geçirdikleri şeyleri onlara bağışlamıştır" (Müslim, Îmân: 58) şeklindeki hadîste yasak bir fiili düşünmenin bağışlandığı belirtilmiştir. Ancak bunu alışkanlık hâline getirip zaman israf etmek, Allah'ı tefekkür ve güzellikleri düşünüp plânlamak için verilen düşünme ve hayal kabiliyetini boş yere meşgul etmek doğru değildir.
Yukarıda sayılan "harama bakmak" hususu, âyet ve hadislerle yasaklanmıştır.
Nûr Sûresinin 30 ve 31. âyetlerinde, "Mü'minlere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar. Bu, onların temizliği için daha uygundur. Muhakkak ki Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar" buyrulmaktadır.
Bu âyetler hem erkeklere, hem de kadınlara, kendileri için bakılması câiz olmayan kişilere nazar etmelerini yasaklamaktadır.
İbn-i Büreyde'den (r.a.) rivâyet edilen şu hadis de konumuzla ilgilidir:
"Resûlüllah (a.s.m.) Hz. Ali'ye (r.a.), 'Ya Ali bakışı bakışa tâbi kılma, kasıtlı olmadığı için birinci bakış sana câizdir, (fakat) diğer bakışlar sana câiz değildir' demiştir." (Ebû Dâvud, Nikah: 43)
Buradaki "birinci bakış", insanın çarşıda pazarda yürüyebilmesi için zarurî olarak baktığı yerlerde istemeyerek gözünün rastladığı durumlar için söz konusudur. İnsan gözü kapalı gezemeyeceğine göre, zarurî işleri için, lüzumlu yerlerde kasdî değil, tebeî bir surette rastladığı durumlar birinci bakışa girer. Bazen insan bir şeye bakarken istemeyerek bir başka varlığı da görebilir. Bilhassa Asr-ı Saâdet için söz konusudur.
Ama şimdi "Nasıl olsa ilk bakış câizdir" deyip sağı solu teftiş eder gibi bakarak gitmek doğru değildir. Çünkü zamanımızda âniden ve farkında olmadan rastlama gibi bir olay yoktur; her tarafta her an namahreme, açık saçık insanlara ve harama rastlanmaktadır. Bunun için tüm bakışları kontrol altında tutmak gerekir.
Nâmahreme bakmanın zararları çoktur. Kişinin zamanını, hafızasını, dikkatini tahrip eder. Bakmamak ise, milyonlarca sevap kazandırdığı gibi, şu kudsî hadisteki mânevî lezzete mazhar eder:
"Nâmahreme bakmak, şeytanın oklarından bir oktur ki, her kim Benden korkarak onu bırakırsa, zevkine bedel ona öyle bir îman veririm ki, onun lezzetini ve tatlılığını kalbinde duyar." (Taberânî ve Hâkim)
Burada da müthiş bir müjde var. Gerçekten gençlerimiz bu hususa dikkat ettiklerinde kendilerinde büyük bir huzur ve sevinç, âdetâ maddîyattan sıyrılıp nûranîleşmiş bir hâl hissedeceklerdir.

Yavuz Tellioğlu , Derleme

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder