14 Haziran 2015 Pazar

KADINLARIN ÖRTÜNMESİ

KADINLARIN ÖRTÜNMESİ
VE
YABANCI KADINLARA BAKMANIN HÜKMÜ
 
30- Mümin erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için çok temiz (bir harekettir). Şüphesiz ki Allah, (kullarının ne) yapacaklarından hakkıyla haberdardır.
 
31- Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakın­sınlar, ırzlarını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kı­sım müstesna Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar. Zinet (mahal)lerini kendi kocalarından, yahut kendi babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut kendi oğullarından, yahut kocaları­nın oğullarından, yahut kendi biraderlerinden, yahut kendi biraderlerinin oğullarından, yahut kardeşlerinin oğullarından, yahut kendi kadınların­dan, yahut kendi ellerindeki memluketerden, yahut erkeklerden yana ih­tiyacı olmayan hizmetçilerden, yahut henüz kadınların gizli yerlerine mut­tali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Hepiniz Allaha tövbe edin ey müminler. Taki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız.
 
Âyetlerin Lafzı Tahlili
 
(Yaguddû): Gad kökünden gelen bir fiildir. Gad. kirpiği kirpik üzerine koymaya denir. Ayetteki manası ise, bakılması yasak olan birşeye bakmayarak yere bakmaktır.
(fürûcehüm): Müfessirlere göre bundan maksat zinadan korunmak ve avret yerlerini örtmektir.
(Ezkâtehüm): Kendiniz için daha temiz, dininiz için daha koruyucu olur.
(Habîrün bima yesnaûn): Habir, birşeyin dışyüzünü bildiği gibi iç yüzünü de bütün derinliği ile bilen demektir. Yes­naûn ise, yaptıklarınız demektir. Buna göre âyetin manası, «Allahu taala yaptıklarınızı içi ve dışıyla hakkıyla bilendir.» olur.
(Ziynetehünne): Ziynet iki kısımdır. Biri yaratılış­tan olan ziynet, diğeri de kazanılan ziynettir. Yaratılıştan olan ziynet yüz ve vücut güzelliğidir. Kazanılan ziynet ise, kadınların giydikleri ve kullan­dıkları süs eşyalarıdır.'
(İlki mâ zahare rtılnhâ): Örtülmesi, kapatılması mümkün olmayan yerler. Kadının dıştan giydiği elbise ve örtündüğü örtü gibi.
(Bihumurihinne): Humur, humar kelimesinin ço­ğuludur. Humar, kadının başörtüsüdür.
(Cüyubihinne): Cüyub, kadınların gerdan ve göğüs kısımları.
(Meleket eymanihünne):  Meleket. malik olma demektir. Eyman ise. köle ve cariyelerdir.
(Etİrbeti): İhtiyaç.
(Etttfli): Tıfl, küçük çocuk demektir.
(Lemyezherû): Muttali olmayanlar demektir.
Allahu taala, Resulullah (sav)'a şöyle buyurur: Sana uyan müminlere söyle, gözlerini kapatsın ve kendilerine helal olmayan yabancı kadınlara bakmasınlar. Ancak kendilerine mubah olan kadınlara bakabilirler. Ken­dilerini zinadan korusunlar ve yabancıların görmemesi için avret mahalle­rini örtsünler. Harama bakmamaları hem kalblerini temiz tutar, hem de onları fuhşa düşmekten korur.
Harama bakmak insanın kalbine şehvet tohumları eker. Şehvani bir arzuyu gayri meşru bir şekilde tatmin etmek İnsanın uzun zaman acı çek­mesine sebeb olur. Şayet gözleri kasıtsız olarak haram birşeye değerse hemen başlarını çevirsinler, bakmaya devam etmesinler. Zira Allahu taala insanların her halini murakabe eder. Herşeylerine de muttalidir, hiçbir şey O'ndan gizli değildir. Allahu taala, «(Allah) gözlerin hain bakışını, göğüs­lerin gizleyeceği herşeyi bilir.» (Mümin: 19) buyurmuştur.
 
Allahu taala bu emri tekid ederek şöyle buyurur: Mümin kadınlar da yabancı erkeklere bakmasınlar, gözlerini çevirsinler. Namuslarını koru­sunlar. Ancak Allahu taala kadınlara erkeklerden fazla olarak ziynetlerini açığa vurmayı da yasaklamıştır. Ancak kendi mahremleri olan erkekler istisnadır. Kadınların zinetlerini gizlemeleri kendileri için daha güzel, da­ha uygundur. Ancak bu zinetler kasıtsız ve art niyetsiz olarak kendiliğin­den açılırsa bir beis yoktur. Allahu taala çok mağfiret ve rahmet edicidir.
 
Kadınlar cahiliyet devrinde de şimdi olduğu gibi, erkeklerin dikkat nazarlarını celbetmek için, göğüs ve gerdanları, bilekleri, erkekleri tahrik edecek yerleri açıkta kalacak elbiseler giyer, saçlarını omuzlarına döker, başörtülerini geriye atarlardı. Bu kılıkla erkekler arasında gezerlerdi. İşte Allahu taala mümin kadınlara onlar gibi yapmamalarını, önlerine bakarak yavaş yavaş yürümelerini emretmektedir. Onların bu edeble yürümeleri, kötü kimselerin fenalıklarından namus ve iffetlerini koruyacaktır.
 
Allahu taala," bu emir ve yasakları hem erkeklere, hem de kadınlara emretmiştir. Bu emir ve yasaklara uyan erkek ve kadınlar Allah (cc)'a yö­nelerek yüksek derecelere ulaşırlar ve Allah (cc) katında azabtan kurtu­lanlardan olurlar.
 
Âyetlerin Nüzul Sebebleri
 
1- İbni Mezdevî, Ali bin Ebi Talib (ra)'ten  şöyle rivayet etmiştir: «Resulullah (sav) zamanında Medine sokaklarında dolaşan bir kadınla bir erkek karşılaştıklarında bakışmışlar Şeytan bu bakışlardan istifade ede­rek onların bakışlarını birbirlerini beğenmeye çevirmiş. Adam bir yandar yürüyor, bir yandan da kadına bakıyormuş. Başı hep kadından tarafa çev­rili olduğu İçin önüne çıkan bir duvara çarpmış ve burnu kanamış. Bunun üzerine, «Allah (cc)'a yemin ederim ki gidip Resulullah (sav)'a durumu anlatıncaya kadar burnumun kanını yıkamayacağım.» diye yemin etmiş. Re­sulullah (sav)'ın yanına gelerek hadiseyi anlattı. Resulullah (sav), «Bur­nunun duvara çarparak kanaması günahının cezasıdır.» buyurdu.  Bunun üzerine, «Mümin erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakın­sınlar...» âyeti nazil oldu.» [1]
2- İbni Kesir, Mukatil bin Hayyan'dan, o da Cabir bin Abdullah el-Ensarî'den şöyle rivayet eder: «Esma binti Mirsed (ra)'in Beni Harise mev­kiinde bir hurmalığı vardı. Kadınlar oraya etek giymeden, göğüsleri, saç­ları ve ayaklarındaki halhalları açık olarak giderlerdi. Esma (ra), «Bu gö­rünüşünüz ne kadar çirkin.» dedi. Bunun üzerine, «Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar...» âyeti nazil oldu.» [2]
 
Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler       
 
Birinci incelik: Allahu taalanın «Gözlerin sakınılması»nı «Irzların korunmasından önce zikretmesinin hikmeti şudur: Kadına bakmak zinanın elçisi ve kötülüklerin öncüsüdür. Hemasî'nin de dediği gibi, «Bakışlar kalbin elçisi olduğu için gördüğün manzaralar seni üzer. Zira her gördü­ğünü yapamazsın, bazı gördüklerine de dayanamazsın.» [3] Zira bakışla müptela olmak çok mümkündür. Bundan korunmak da mümkün değildir. Göz, herşeyi kalbe ulaştıran en büyük kapıdır. Bu sebeble insan göz yoluyla birçok günaha düşer. Çünkü bakış tebessüme, tebessüm selama, selam konuşmaya, konuşma anlaşmaya, anlaşma da gayri meşru bir şe­kilde bir araya gelmeye vesile olur.
 
İkinci incelik: Âyetteki «Gözlerini sakınsınlar» emri, herşey için de­ğil, yanız Allah (cc)'ın haram kıldıklarına aittir.
 
Üçüncü İncelik: Âyetteki «Ziynetlerini açmasınlar» tabiri, ziynetlerin takıldığı yerin, dolayısıyla ziynetlerin örtülmesini ifade eder.
Zemahşerî: «Âyette ziynet yerinin zikredilmemesindeki hikmet, ziynet yerlerinin korunması, örtülmesi icabettiğinin ifade edilmesidir. Çünkü Al­lahu taala «Ziynetlerini açmasınlar» buyururken aslında ziynet yerlerinin açılmamasını kasdetmiştir. Çünkü takılmayan ziynetlerin görülmesi ha­ram değildir. Bu yüzden ziynetlerin yasaklanmasına gerek yoktur. Demek ki asıl yasaklanan ziynetlerin takıldığı yerlerdir.» [4]
 
Dördüncü İncelik: Bazı alimlere göre, gözle zevk alındığı gibi ku­lakla da zevk alınır. Bunun için Allahu taala kadınlara yürürken, «Gizle­yecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.» buyurmuştur. Çünkü ayaklar yere vurularak yüründüğünde, o zaman, kadınların ayak bileklerine taktıkları halhalların sesi duyulurdu. Bu ses; erkeklere bir ka­dının geldiğini bildirir ve şehvani arzularını tahrik ederdi. Bu sebeble âyet, bir evvelki âyette olduğu gibi, ziynet takılan azaların —ayak bile olsa— açılmasının haram olduğuna delalet eder. Hülasa, şehveti tahrik eden par­füm, esans, cazip yürüme şekli ve konuşma yasaktır. Çünkü Allahu taala, «Eğer (Allahtan) korkuyorsanız (size yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin. Sonra kalbinde maraz bulunanlar tamaa düşer.» (Ahzab: 32) buyurmuştur. Kadının ziynetinin sesi yasaklanınca elbetteki kendi sesi de yasak olacaktır.
 
Beşinci incelik: «Gözü sakınmanın birçok faydaları vardır:    
1- Allah (cc)'ın emri tutulmuş olur.
2- Bir ok gibi kalbi yaralayan manzaralardan korunulmuş olunur.
3- Kalb kuvvetlenir.
4- Kalb kötü şeylerle meşgul olmaz, Allah (cc)'la meşgul olmaya çalışkanlık peyda eder.
5- Kalbe nur kazandırır.
6- Kalbe feraset verir.
7- Şeytanın giriş yolları kapatılmış olur.
 
Ayetlerdeki Şer’i Hükümler
 
Birinci Hüküm ; Yabancı Kadınlara Bakmanın Hükmü Nedir?
 
İslâm şeriati yabancı kadınlara bakmayı kesin olarak yasaklamış, ha­ram kılmıştır, öyleyse insanın karısı ve mahremi olan kadınlardan başka­sına bakması haramdır.
Kasıt olmaksızın ani olarak bir kadını görmekte bir vebal yoktur. Zira bu görüş insanın iradesi dışında vaki olmuştur. Allahu taala gücümüzün yetmediği şeyi bize emretmediği gibi yolda yürürken gözlerimizi kapama­mızı da emretmemiştir. Bu sebebte kasıtsız bakış muaheze edilmez.
 
Nitekim Resulullah (sav), Hz. Ali'ye, «Ya Ali, yabancı bir kadını gör­düğünde ikinci defa bakma. Çünkü ilk bakışın iraden dışındadır ve onda bir vebal yoktur. İkinci defa bakarsan bu, iradenle olduğu için haramdır.» [5] buyurmuştur.
Cerir bin Abdullah'tan da şöyle rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav)'a ani olarak yabancı bir kadını görmek hususunu sordum. Bana, görünce gözlerimi çevirmemi emretti.» [6]
 
Yabancı bir kadını ani olarak gören bir kimsenin ikinci defa bakması haramdır. Zira ikinci bakış iradîdir, fitne ve fesada yol açar. Bu yüzden Resulullah (sav) ikinci bakışı «göz zinası» olarak vasıflandırmıştır.
Buhari ve Müslim'in rivayetine göre Resulullah (sav), «Beni Ademe zina mutlaka yazılmıştır. Bakmak gözün zinası, konuşmak dilin zinası, dinlemek kulağın zinası, tokalaşmak elin zinası, yürümek ayağın zinasıdır. İnsan nefsi bunları arzu eder. Namusu da ya bunu tekzib eder veya tasdik eder.» buyurmuştur.
 
Gözünü sakınan mümin sevap kazanır. Çünkü Resulullah (sav), «Bir müslüman bir kadının güzelliğini gördükten sonra gözünü sakınırsa. Allahu taala ona zevk alacağı bir ibadet nasib eder.»  [7] buyurmuştur.
 
Ebu Said el-Hudri (ra)'den şöyle rivayet edilir: «Resulullah (sav), «Yol­larda beklemekten ve oturmaktan sakının.» buyurdu. Bunun üzerine, «Ya Resulullah, yollarda ilerimizi konuşmak için duruyoruz.» dedik. «O zaman yolun hakkını verin.» buyurdu. «Yolun hakkı nedir?» diye sorunca da Gözleri sakınmak, kimseye eziyet vermemek, verilen selamı almak, ma­rufu emretmek ve münkeri nehyetmektir.» buyurdu.»[8]
 
İkinci Hüküm: Erkek Ve Kadında Avretin Sınırı Nedir?
 
«Irzlarını korusunlar.» âyeti avret yerlerinin örtülmesinin farz olduğuna delalet eder. Zira bu âyet namusu korumayı emrettiği gibi başkalarının gözlerinden avret mahallinin korunmasını da emretmektedir.
Fakihler avret yerlerinin açık olmasının haramlığında ittifak etmişler­dir. Ne var ki avretin sınırları hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu husustaki bütün görüşleri delilleri ile birlikte tafsilattı olarak izah etmeye çalışaca­ğız:
Erkek ve kadının avret mahalleri, erkeğin erkeğe karşı, erkeğin ka­dına karşı, kadının kadına karşı ve kadının erkeğe karşı avretleri başlığı altında incelenmelidir.
 
1- Erkeğin erkeğe karşı avreti;
 
Erkeğin erkeğe karşı avreti, diz kapağından göbeğe kadar olan kıs­mıdır, öyleyse bir erkeğin diğer bir erkeğin diz kapağı ile göbeği arasın­daki bölümüne bakması haramdır. Bu avret mahallinin dışındaki yerlere bakılması haram değildir. Çünkü Resulullah (sav), «Bir erkek, diğer bir erkeğin avret mahalline, bir kadın da, diğer bir kadının avret mahalline bakmasın.» buyurmuştur.
 
Fukahanın cumhuruna göre erkeğin avret mahalli yukarıda söylendiği üzere, diz kapağı ile göbeği arasındaki kısmıdır. Bu birçok sahih hadisle de tesbit edilmiştir.
İmam Malik (ra)'e göre ise erkeğin uyluğu avret değildir.
Cumhur, uyluğun da avret olduğunu aşağıdaki hadislerle isbat eder­ler:
Ashab-ı Suffeden olan Cerhed el-Eslemî'den şöyle rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav)'ta birlikte oturuyorduk. Benim uyluğum açık idi. Bana, «Uyluğunun avret olduğunu bilmiyor musun?» buyurdu.» [9]
 
Rivayete göre Resulullah (sav), Hz. Ali'ye, «Uyluğunu açma.» buyur­muştur. [10] Diğer bir rivayete göre de şöyle buyurmuştur: «Uyluğunu açma. Canlı veya ölünün uyluğuna da bakma.» [11] Resulullah (sav), İnsanın soyunmasını ve avret mahallerini açmasını, yanında kimse olmasa dahi yasaklamıştır. Zira, «Çırılçıplak soyunmaktan kaçının. Zira öyle melekler vardır ki sizden ancak tuvalette ve ailenizle temas halinde iken ayrılır.» [12] buyurmuştur.  
          
2- Erkeğin kadına karşı avreti                                
İster mahremi olsun, ister namahrem, erkeğin kadına karşı avreti, er­keğe karşı olduğu gibi diz kapağı ile göbeği arasıdır. Yalnız karı-koca arasında avret mahalli yoktur. Zira Allahu taala, «(Öyle müminler) ki, on­lar ırzlarını koruyanlardır. Şuvar ki zevcelerine, yahut sağ ellerinin malik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı (olan durumları) müstesnadır.» (Müminun: 5-6) buyurmuştur.
 
3- Kadının kadına karşı avreti:
Kadınların kadınlara karşı avreti de erkeklerde olduğu gibi diz kapak­ları ile göbekleri arasıdır. Buna göre bir kadının diğer bir kadının diz ka­pağı ile göbeği arasındaki kısma bakması haramdır. Avret mahalli haricin­deki yerlere bakması ise caizdir.
Zımmi ve kafir kadınlar için özel bir hüküm vardır. Allah (cc) izin ve­rirse bu hükmü ileride açıklayacağız.
 
4- Kadının erkeğe karşı avreti:
Sahih olan görüşe göre, kadının erkeğe karşı avreti bütün vücududur. Şafii ve Hanbelilerin görüşü de budur. Hatta İmam Ahmed bin Hanbel (ra) bu hususta, «Kadının bütün vücudu avret olduğu gibi tırnakları dahi av­rettir.» [13] demiştir.
İmam Malik (ra) ve İmam Ebu Hanife (ra)'ye göre ise kadının elleri ile yüzü hariç bütün vücudu avret mahallidir.
Görüşlerin kendilerine has delilleri vardır. Bunları kısaca açıklayalım:
 
Maliki ve Hanefilerin delilleri:
Maliki ve Hanefilerin yüz ve ellerin avret olmadığına dair delilleri şun­lardır :
1- «Bunlardan görünen kısım müstesna.»  âyeti. Yüz ve ellerin  açık olması zaruri olduğundan bu âyet buraların avret sayılmayacağına İşaret eder. Bu görüş bazı sahabi ve tabiinden de rivayet edilmiştir. Nitekim Said bin Cübeyr (ra), «Bunlardan görünen kısım müstesna» âyetinden maksat yüz "ve ellerdir.» demiştir. Ata da âyetteki istisnanın yüz ve eller olduğunu söylemiştir. Dahhak'tan da buna benzer bir rivayet yapılmıştır. [14]
 
2- Hz. Ayşe'den rivayet edilen, «Ebubekir (ra)'in kızı Esma (ra), cok ince bir elbise ile Resulullah (sav)'ın yanına geldi. Onu görünce Resulul­lah (sav) yüzünü çevirerek, «Ey Esma, kadın buluğa erdimi, (yüz ve el­lerini işaret ederek) şu ve şunun haricinde kadının vücudunun görünmesi haramdır.» buyurdu.» [15] hadisi.
 
3- Namazda ve ihramda el ve yüzün acık bırakılması da bunların avret olmadığına delalet eder. Eğer el ve yüz avret olsaydı namaz ve ih­ramda açık bırakılmaları mubah olmazdı. Çünkü avret mahallinin örtül­mesi farzdır. Bu sebeble avret mahalli açık olarak namaz kılınması na­mazın sıhhatini bozar.
 
Şafii ve Hanbelîlerin delilleri:
Şafii ve Hanbelilerin el ve yüzün avret olduğuna dair delilleri de şun­lardır :
1- Kitaptan delilleri: «Ziynetlerini açmasınlar.» âyeti. Bu âyet-i kerime ziynetlerin açılmasını haram kılmıştır. Ziynet ise iki kısımdır. Biri yaratılıştan olan ziynet, diğeri ise kazanılan ziynettir. Yüz yaratılıştan olan bir ziynettir. Hatta güzelliğin aslı, fitne ve fesadın kaynağıdır. Kazanılan ziynet ise giyilen güzel elbise, takılan süs eşyaları, 'göze çekilen sürme ve ele yakılan kına ve benzeridir. Âyeti kerime kayıtsız şartsız kadınlara erkeklere karşı uzuvlarını ve ziynetlerini açmalarını yasaklayarak haram kılmıştır.
 
Şafii ve Hanbelilere göre âyetin, «Bunlardan görünen kısım müstesna» ifadesinden maksat, kasıtsız olarak kendi kendine acılan kısımdır. Mese­la; rüzgarın kadının örtüsünü açması gibi. Buna göre âyetin meali şöyle olmaktadır: «Kadınlar ziynetlerini kesin olarak açmasınlar. Açtıkları takdir­de muaheze edilirler. Ancak ziynetlerinin kendiliğinden açılması veya rüz­gâr gibi herhangi bir sebeble kasıtsız olarak acılması halinde onlar mua­heze edilmez.» öyleyse yüz ve el de açılması haram olan ziynetlerdendir:
 
Kitaptan olan bir başka delilleri de «Bir de onun zevcelerinden lü­zumlu birşey istediğiniz vakit perde ardından isteyin.» (Ahzab; 53) âyeti­dir. Bu âyet saraheten yüze bakmanın haram olduğuna delalet etmekte­dir. Gerçi bu âyet Resulullah (sav)'ın zevceleri hakkında nazil olmuştur. Fakat, hükmü kıyas yoluyla bütün kadınlara teşmil olunur. Çünkü âyetteki «perde ardından isteyin» ilahi emri, kadın oldukları İçindir, öyleyse diğer kadınlardan da lüzumlu ve meşru birşey istenileceği zaman ancak perde arkasından istenebilir.
 
Sünnetten olan delilleri:
Birçok sahih hadis, yüze ve ele bakmanın haram olduğuna delalet eder. Bunlardan bazıları şunlardır:
1- Cerir bin Abdullah'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav)'a ani olarak yabancı bir kadını görmek hususunu sordum. Bana, görünce gözlerimi çevirmemi emretti.»
2- Hz. Ali'den rivayet edilen, «Ya Ali, yabancı bir kadını gördüğün­de İkinci defa bakma. Çünkü ilk bakışın iraden dışındadır ve onda bir ve­bal yoktur. İkinci defa bakarsan bu, iradenle olduğu için haramdır.» ha­disi.
3- İbni Abbas (ra)'tan şöyle rivayet edilir: «Bir kurban bayramı gü­nü Resulullah (sav) FazI bin Abbas'ı atının arkasına bindirmişti. Fazl, be­yaz tenli, güzel saçlı, yakışıklı bir delikanlı idi. Has'om kabilesinden bir kadın Resulullah (sav)'ın yanına gelerek birşeyler sormak İstedi. Fazl ka­dına, kadın da  Fazl'a bakıyordu. Resulullah (sav) Fazl'ın yüzünü diğer tarafa çevirdi.»                                 
Nakledilen bu hadisler yabancı bir kadına bakmanın haram olduğunu İfade eder. Şüphe yok ki, yüz de bakılması haram olan uzuvlardandır, öy­leyse yüz de avrettir.
                                                                       
Aklî delilleri:                                                                                            .
Fitneden kaçınmak için yüze bakmamak icabeder. Çünkü yüze bak­maktaki fitne, dizden aşağıya bakmaktaki fitneden daha büyüktür. Kadının saçına ve ayaklarına bakmak ittifakla haramdır. Yüz güzelliğin aslı, fitne­nin kaynağıdır. Bu bakımdan haram olması daha evladır.
Kaldı ki, Şafii ve Hanbelilerin âyeti tevil şekilleri ortaya çıkarıyor ki yüz avrettir. Yüzün avret olmayacağına dair de hiçbir delil yoktur.
Maliki ve Hanefilerin delil aldıkları Esma ile ilgili hadise gelince, bu hadisin senetleri kopuktur. Birçok ravisinde de zayıflık vardır. Bu hadis konusunda muhaddisler değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Hadis yalnız Ebu Davud'un süneninde olduğu halde Ebu Davud, «Bu hadis mürseldir. Zira bu hadisi Hz. Ayşe'den rivayet eden Halid bin Düreyk Hz. Ayşe'ye ulaşmamıştır. Hadisin senetlerinden olan Said bin Beşir Ebu Abdurrahman el-Basrî, Şama yerleşen İbni Nesr'in azadlısıdır. Ki onun hakkında birçok muhaddisin itirazı vardır.» [16] demektedir.
 
Bu hadis hakkında tek ravisi olan Ebu Davud'un görüş ve düşünce­leri böyle olunca, yüz ve ellerin avret olmadığına dair delil olması ne de­rece uygun olur? Bir an için hadisin sahih olduğunu farzetsek bile yine de delil olma durumu şüphelidir. Çünkü hadisin hicap âyetlerinden önce varid olması kuvvetle muhtemeldir. Eğer hicap âyetlerinden önce varid olmuşsa, âyetlerle neshedilmiş demektir. Veya hadis ancak zaruret halle­rinde el ve yüze bakmanın caiz olduğunu ifade etmektedir. Mesela; bir dünür, bir şahit veya bir kadı yüze bakabilir.
 
İbni Cevzi bu hususta şöyle demektedir: «Bu âyet yabancı kadınlara özürsüz olarak bakmanın haram olduğunu ifade eder. Fakat eğer zaruret varsa, mesela bir erkek kadınla evlenmek İstiyorsa veya onun aleyhinde şehadette bulunacaksa yalnız yüzüne bakabilir. Zaruret hallerinin dışında her ne suretle olursa olsun yabancı kadına bakmak haramdır. Mademki yüz ve eller avrettir, namazın şartlarından biri de setr-i avret olduğuna göre, bunların açılması ile neden namaz bozulmuyor diye sorulabilir. Bu­nun cevabı şudur: Namazda yüz ve ellerin örtülmesinde meşakkat vardır.
Bu yüzden yalnız namaza mahsus olarak yüz ve ellerin açılmasına müsade edilmiştir.»
El ve yüzün avret olmadığını iddia eden alimler, yüz ve ellerde hiçbir ziynet eşyasının olmamasını ve bunların açılmasının fitneye sebeb olma­masını şart koşmaktadırlar. Bu sebeble zamanımızdaki kadınların yüz ve ellerinde kullandıkları süs eşyaları ile erkekler arasında gezmelerinin ha­ram olduğunda hiçbir alimin şüphesi yoktur.
Yüz ve ellerin avret olmadığını iddia eden alimlerin sözleri, yüz ve ellerin açık olmasının farz olduğu, sünnet olduğu veya bunların örtülme­sinin bid'ad olduğu manasına gelmez. Çünkü böyle bir İddiayı müslüman bir alim değil, sade bir müslüman bile öne süremez. Bunların sözlerinin manası, zaruret hallerinde ve fitneye sebeb olmadığı takdirde açılmala­rında bir vebal olmadığıdır.
 
İçinde yaşadığımız çağda şeytanın yardımcıları alabildiğine çok, fu­huş ve ahlaksızlık alabildiğine yaygındır. Bu yüzden bugün hiçbir alim, hatta akıllı bir insan yüzün açılmasının caiz olduğunu söyleyemez. Çün­kü bu veba hastalığına benzeyen ahlaksızlığın ümmet İçinde ve bilhassa yabancı kadınları taklid eden kadınlar arasında hızla yayıldığını gören her alim yüzün açılmasının haram olduğuna hükmeder. Çünkü bu devirde fit­ne ve fesad muhakkaktır. Kötülüğe davet eden vasıtalar son derece yaygındır. Ben bugünkü manada ilericilik taslayan hiçbir toplum görme­dim ki, Allahu taalanın. «Mümin erkeklere söyle: Gözlerini sakınsınlar.» âyeti ile Resulullah (sav)'ın, «Gözünü çevir.» buyruğunu duyan, dinleyen bulunsun. Hülasa böylesine bozuk bir zamanda korunmak  farzdır.
Allahu taala isteyeni doğru yola iletsin.
 
Üçüncü Hüküm: Açılması Haram Olan Ziynet Nedir?
 
«...Ziynetlerini açmasınlar...» âyeti kadınların yabancı erkekler kar­şısında fitneye sebebiyet vermemek için ziynetlerini açmalarının haram olduğuna delalet eder.
Ziynet aslında, kadının giydiği elbise, takındığı süs eşyası ve kullan­dığı makyaj malzemesidir. Zira ziynet iki çeşittir. Birisi yaratılıştan olan ziynet, diğeri kazanılan ziynettir. Yaratılıştan olan ziynet, kadının teninin, boy ve endamının ve yüzünün güzelliğine denir. Her ne kadar bazı alimler yaratılıştan olan güzelliğin ziynet olmadığını iddia etmişlerse de kadının asıl ziynetinin yaratılıştan olan güzelliği olduğu açıktır. Bu yüzden Allahu taala, «Başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar.» buyurmuştur. Allahu taala bu âyetle kadınların saç, göğüs gibi azalarının örtülmesini emretmektedir, öyleyse bu âyet, «ziynet»ten kastın yaratılıştan olan güzellikler olduğuna da delalet etmektedir.            
                      
Açıktır ki, elbise, küpe, gerdanlık gibi ziynetlere kadının vücudundan ayrı olarak bakılması haram değildir. Haram olan, kadın vücuduna takıldıktan sonra onlara bakmaktır. Kadına takılan ziynete bakmak haram olursa tabiatıyla ziynetin takıldığı uzva bakmak da haramdır.
 
İbni Mes'ud (ra)'a göre kazanılan ziynet, «Kadının dıştan giydiği güzel ve cazip elbiseler.» Mücahid'e göre, «Elbise, küpe, gerdanlık, sürme ve kına.»dır. [17] Said bin Cübeyr (ra) ise el ve yüzün de sayılanlar gibi zahir ziynetlerden olduğu görüşündedir. Fakihlerin bu husustaki görüşlerini yu­karıda açıklamıştık.
İbni Atlyye bu hususta şunları söyler: «Benim anladığıma göre âyet, kadınlara ziynet denilen herşeyi erkeklere açmaktan mutlaka kaçınmaları­nı emretmektedir. Ancak zaruret hallerinde örtülmesi mahzurlu olan yüz ve el gibi azaların açılmasında bir mahzur yoktur.» [18]
 
Dördüncü Hüküm: Kadınların Önünde Ziynetlerini Açabilecekleri Mah­remleri Kimlerdir?
 
Kur'an-ı kerim, kadınların Önlerinde ziynetlerini açabilecekleri Kocalarının dışındaki mahrem erkekleri umumi hükümden İstisna ederek teker teker saymıştır. Bundaki hikmet de kadınların âyette belirtilen kimselerle devamlı bir arada bulunmaları zaruretidir. Bu erkekler kadınla akrabalık vesilesi ile bir arada yaşamaktadırlar ve bir fitne uyanması da bahis mev­zuu değildir.
Kadının mahremleri şunlardır:
 
1- Koca. Kocanın karısının bütün vücuduna bakması mubahtır. Ayette İstisna edilen uzuv haricindeki bütün uzuvlarından da menfaatlenebillr.
Kurtubî şöyle der: «Kadının kocası ve cariyenin efendisi onun bütün vücuduna bakabileceği gibi, bir istisna dışında bütün uzuvlarından da is­tifade edebilir. Bunun İçin de Allahu taala kadının ününde ziynetlerini aça­bileceği erkeklerin sayılmasına koca ile başlamıştır.» [19][117]
2- Saba ve dedeler. Kadının anne ve baba tarafından dedelerinin hükmü aynıdır.
3- Kocanın babası.
4- Kadının kendi oğullan, oğullukları ve torunları.
5- Kadının kardeşleri. Bunlar ister anne baba bir kardeşleri olsun, ister yalnız anne veya babadan kardeşi olsun farketmez.
6- Kardeşlerinin oğullan.
Sayılanların tamamı kadının mahremidir. Bunların önünde ziynetlerini açmaları mubahtır.
Allahu taala bu âyette amca ve dayılara ait hükmü beyan etmemiştir. Bütün fakihlere göre amca ve dayıların hükümleri de mahremiyet bakı­mından yakınlık dereceleri sayılan kimselerle aynıdır. Amca ve dayılar ba­ba hükmünde olduğu için âyette ayrıca sayılmamıştır. Zira çoğu kez am­caya da baba denilmektedir. Nitekim Allahu taala, Yakup aleyhisselamm sorusuna karşılık oğullarının şöyle dediklerini bildirmektedir; «Senin Tan­rına ve babaların İbrahimin, İsmallin, îshakın birtek Tanrı olan Allahına İbadet edeceğiz.» (Bakara: 133) Bilindiği gibi İsmail aleyhisselam, Yakup aleyhisselamın babası değil, amcasıdır. Fakat amca, baba hükmünde ol­duğu için âyette baba olarak zikredilmiştir.
 
Âyette sayılan neseb yoluyla akraba erkekler kadının mahremi oldu­ğu gibi süt yoluyla olan aynı akrabalar da kadının mahremleridirler. Zira Resulullah (sav), «Evlenmesi neseben haram olan kadınlar, süt yoluyla da haramdır.» buyurmuştur.
Sayılan kimselerden başka kadınların cariyeleri, kadına ihtiyaç duy­mayan hizmetçileri ve kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocukla­rın hükümlerini de ayrı ayrı açıklayacağız.
 
Beşinci Hüküm: Müslüman Bir Kadının Kafir Bir Kadına Karşı Avreti?
 
Fakihler bu hususta ihtilaf etmişlerdir.
Bazı alimlere göre âyetteki «kendi kadınları» ifadesinden maksat «müslüman kadınlar»dtr. Selefin çoğunluğunun görüşü de budur. [20]
Kurtubî şöyle der: «Âyetteki, «kendi kadınları» ifadesinden maksat, «müslüman kadınlaradır, öyleyse mümin bir kadının müşrik ve zımmî bir kafir kadın karşısında vücudunun hiçbir yerini açması helal değildir. An­cak cariyelerinin hükmü müstesnadır.
«Bazı alimlere göre hıristiyan bir kadının müslüman bir kadını öp­mesi veya müslüman bir kadının müşrik bir kadına karşı olan avret ma­hallinin dışındaki yerlerini göstermesi mekruhtur. Zira Hz. Ömer, Suriye valisi Ebu Ubeyde bin Cerrah (ra)'a yazdığı mektupta, «Bana gelen ha­berlere göre müslüman kadınlarla zımmî kadınlar aynı hamamda birlikte yıkanıyorlarmış. Buna mani ol. Çünkü zımmi bir kadının bir müslüman kadını çıplak olarak görmesi caiz değildir.» demiştir. Bu mektubu alan Ebu Ubeyde (ra), halkı toplayarak, «Hangi kadın özürsüz olarak sırf te­mizlenmek için zımmi kadınlarla hamama giderse, Allah (cc) müslümanların yüzünü ağarttığı gün o kadının yüzünü karartır.» demiştir.» [21]
 
İbni Abbas (ra) da şöyle der: «Müslüman kadınların yahudi veya hıristiyan kadınlara vücudlarını göstermeleri haramdır. Zira onlar müslüman kadınların vasıflarını gidip kocalarına ve erkeklerine anlatırlar.» [22]
 
Bazı alimlere göre de âyetteki «kendi kadınlarından maksat, müslü­man veya zımmî bütün kadınlardır. Alusî de Fahreddin Razi'den naklen, «Kadınlar'dan maksat müslüman veya kafir bütün kadınlardır demekte­dir. Alusî, Fahreddin Razİ'nin seleften şöyle naklettiğini zikreder: «Kadınlar'dan maksat müslüman kadınlardır. Buna göre Müslüman olmayan ka­dınlar karşısında müslüman kadının yabancı erkekler karşısında olduğu gibi örtünmesi lazımdır.» görüşü, bu örtünmenin farz değil sünnet olduğu şeklinde anlaşılır.» [23]
 
Mevdudî, bu mesele hakkında şunları yazmaktadır: «Allahu taala, «ka­dınlar» yerine, «kendi kadınları» tabirini kullanmıştır. Şayet mutlak ifade ile «kadınlar» deseydi, müslüman kadınların, kadının kadına karşı avreti sa­yılan yerler dışındaki yerlerini, İster mümin ister kafir, ister salihe ister fasıke olsun bütün kadınlara göstermeleri helal olurdu. Halbuki Allahu taala âyette «kendi kadınları» tabirini kullanmıştır. Bu şekilde müslüman hür kadınlara ziynetlerini açmaları hususunda bir sınır çizilmiştir.
«İşte bu özel sınırın ne olduğu hususunda müfessirler ve fakihler arasında ihtilaf vardır. Bazı alimlere göre, «kendi kadınları» tabiri yalnız müslüman kadınları İfade eder. Bu, İbni Abbas (ra), Mücahid (ra) ve İbni Cerir (ra)'nin görüşüdür. Bunlar görüşlerini Hz. Ömer'in Ebu Ubeyde (ra)'ye yazdığı mektuba dayandırmaktadırlar.        
«Diğer bir taifeye göre «kendi kadınlarından maksat bütün kadınlar­dır. Fahreddin Razi'ye göre bu en sıhhatli görüştür.
 
Bir başka taifeye göre ise «kendi kadınlarından maksat, onlarla tanı­şan, konuşan ve iş yapan kadınlardır. Bu kadınların müslüman olmaları ile olmamaları arasında hüküm bakımından bir fark yoktur. Âyetteki «ken­di kadınları» ifadesi dışında kalan kadınlar tanınmayan, huyu ve adetleri bilinmeyen kadınlardır. Din ihtilafı söz konusu değildir. Öyleyse müslüman bir kadının tanıdığı iffetli, namuslu, güzel ahlaklı bir hıristiyan kadına kar­şı ziynetlerini açmasında bir mahzur yoktur. Fakat haya perdesi yırtılmış, ahlakına ve terbiyesine güvenilmeyen, yabancı erkeklere karşı laubali davranan kadınlara karşı ise (İsterse müslüman olsunlar) müslüman bir kadının ziynetlerini örtmesi farzdır. Çünkü böylesi kadınların zararı erkek­lerden daha az değildir.» [24]
 
Mevdudî'nin zikrettiği üçüncü görüş daha mantıkî ve daha sağlam­dır. Müslüman kadınlar bu görüş doğrultusunda hareket ederlerse ahlak­larını daha İyi korurlar, bugünkü batı taklitçisi kadınların şer ve iğvalarından kendilerini kurtarırlar.
 
Altıncı hüküm:   Hür bir kadın kölesine karşı ziynetlerini açabilir mi?
Âyetteki, «kendi ellerindeki memlukelerden» ifadesi köle ve cariye­leri içini almaktadır. Buna göre hür bir kadın kölesine karşı ziynetlerini açabilir. Bazı alimler böyle hükmetmişlerdir. Şafiilerin görüşü de bu yol­dadır. Zira İbni Hacer el-Heytemî Tuhfetü'l-Minhac isimli eserinde, «Bir köle mahremine baktığı gibi hanımefendisinin ziynetlerini de görebilir.» demektedir.
 
İmam Ebu Hanife (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre-köle hanımefendisi karşısında yabancı bir erkek gibidir. Onun hanımının ziynetlerine bakması helal değildir. Bunlara göre âyetteki «Kendi ellerindeki memlukelerinden maksat bütün köleler değil, yalnız cariyelerdir.
 
Bu görüşlerini Said bin Müseyyeb (ra)'ten bu âyetin tefsiri hususun­da rivayet edilen, «Nur Süresindeki âyete aklanmayınız, Zira o âyet yal­nız kadınlar içindir, erkekler için değit.» [25]sözüne dayandırırlar. Zira erkek köleler mahrem değildir. Onlarda kadın arzusu da mevcuttur. Öyley­se hanımefendilerin erkek köleleri karşısında ziynetlerini açmaları caiz değildir.
İmam Ebu Hanife (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre, âyette cariyelerin zikredilmesinin sebebi, âyette yalnız mahrem olan hür erkekler zikredildiği için, hür bir kadının cariyesi karşısında da ziynetlerini açmasının caiz olma­dığının sanılmasını önlemektir. Âyette «memlukeler» kelimesinin zikredil­mesi bu yanlış anlamayı ortadan kaldırmaktadır.
 
İbni Abbas (ra), kölenin hanımefendisinin saçlarını görmesinde bir beis yoktur demiştir. İmam Malik (ra)'in görüşü de budur.
İmam Şafii (ra) yukarıdaki görüşünü Enes bin Malik (ra)'ten rivayet edilen şu hadise dayandırmaktadır: «Resulullah (sav), Hz. Fatıma'ya hibe ettiği bir köleyi ona götürdü. Hz. Fatıma'nın üzerinde kısa bir örtü vardı. Saçlarını örttüğü zaman ayakları açık kalıyor, aşağıya indirdiği takdirde de saçları açıkta kalıyordu. Bunu gören Resulullah (sav), «Bunda bir beis yoktur. Çünkü bu senin hizmetçindir.» buyurdu.»  [26]
 
Yedinci Hüküm: Ayetteki Kadın İhtiyacı Duymayan Erkekler Kimlerdir?
 
Âyeti kerime, kadına ihtiyacı olmayan erkekleri erkeklik hükmünden istisna etmiştir. Kadınlığın ne demek olduğunu bilmeyen ve kadına karşı herhangi bir arzusu olmayan akılsız denilecek kadar ahmak erkekler kar­şısında kadınların ziynetlerini açmasında bir vebal yoktur. Çünkü bunlar kadınlara kötü bir gözle bakmazlar. Biz burada âyetten sahih bir mana çıkarılması ve âyette kasdedilenin ne olduğunun ortaya çıkması için bazı sahabi, tabiin ve müfessirlerin bu âyetin tefsiri hususundaki görüşlerini nakledeceğiz.
 
İbni Abbas (ra)'a göre, âyetteki «erkeklerden yana ihtiyacı olmayan» erkeklerden maksat, kadına hiç ihtiyaç duymayan erkeklerdir.
Katade (ra)'ye göre yalnız karnını doyurmak için eve gelen erkeklerdir.
Mücahid (ra)'e göre midesinden başka hiçbir şey düşünmeyen ve ka­dının ne demek olduğunu bilmeyen erkeklerdir.
Bu hususta daha birçok görüş vardır. Bunların hepsi, âyetteki «Er­keklerden" yana ihtiyacı olmayanlar»in ya erkeklik gücünü yitirmiş kim­seler veya cinsiyet konusunda hiçbir şey bilmeyen ahmaklar erkekler ol­duğunu ifade eder.
 
Buhari ve diğer muhaddisler Hz, Ayşe ve Hz. Ümmü Seleme'den şöyle rivayet ederler: «Bir hünsa Resulullah (sav)'ın zevcelerinin yanına gider gelirdi. Onlar da onu kadına karşı hiçbir ihtiyacı olmayan bir kimse sa­yarlardı. Resulullah (sav) bir gün Ümmü Seleme (r.anhüma)'nin odasında hünsa ile kardeşi Abdullah ibni Ebi Ümmiye (ra)'yi gördü. Hünsa, Abdul­lah'a, «Eğer Allah (cc), Taif'in fethini nasib ederse sen Gaylan'ın kızını al. Çünkü o dört kadına bedeldir.» dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav), «Ey Allah (cc)'ın düşmanı sen o kadına çok bakmışsın.» diyerek Ümmü Seleme (r.anhüma)'ye döndü ve «Bu adam bundan sonra odana girmeyecektir.» buyurdu.»
Mevdudî şöyle demektedir: «Doğrusu bu hükmü ibadet kasdıyla oku­yan bir hanım, bugünkü evlerde, lokantalarda, kahvelerde, otel ve işyerle­rinde çalışan bütün genç erkeklerin bu hükmün kapsamına girmediğini bi­lerek onlardan kaçınmalıdır.» [27]
 
Sekizinci Hüküm: Kadınların Karşılarında Örtünmeyecekleri Çocukla­rın Yaşı Ne Olmalıdır?
 
Ulema, âyetteki «Henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan ço­cuklar» ifadesinde ihtilaf etmişlerdir.
Bazı alimlere göre âyetteki çocuklar henüz buluğa ermeyen çocuk­lardır.
Diğer bazı alimlere göre ise, çocukluğundan dolayı kadının gizli yerle­ri ile gizli olmayan yerlerini birbirinden ayırt etmeyen çocuklardır. Bu ikin­ci görüş daha sahihtir. Zira âyetteki çocuklardan maksat, şüphesiz kadın­ların vücudu, tavır ve hareketleri hususunda cinsî bir şuura ulaşmayan küçük çocuklardır. Bu çocuklar yaş itibariyle on yaşından aşağı olmalı­dır. Kadınların gizli yerlerine muttali olan çocuk, henüz buluğ çağına ermese dahi, kadınların ona karşı ziynetlerini örtmesi daha uygundur.
 
Dokuzuncu Hüküm; Kadının Sesi Avret Midir?
 
İslâm fitne ve fesada sebeb olacak herşeyi haram kılmıştır. Hatta ka­dınların yürürken ayaklarını yere sert vurmalarını bile yasaklamıştır. Çün­kü kadınların ayak sesleri erkeklerinkinden farklıdır. Bu bakımdan erkek­lerin kalbinde kadın arzusunu tahrik eder. Nitekim Allahu taala «Gizleye­cekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.» buyurmuştur.
 
Hanefiler bu âyete dayanarak kadının sesinin de avret olduğuna hük­metmişlerdir. Zira bu âyet, kadınların ayaklarına taktıkları halhalların se­sini duyurmaları yasaklanmaktadır. Kadının sesi, elbetteki halhalin sesin­den daha caziptir. Bu yüzden de yasaklanması zarurîdir.
 
Cessas tefsirinde şöyle demektedir: «Bu âyet kadının yüksek sesle konuşmasının haram olduğuna delalet eder. Çünkü kadının sesi halhal sesinden daha çok fitne uyandırır. Bunun içindir ki mezhebimiz kadının ezan okumasını yasaklamıştır. Bu âyet kadının sesinin yasak olduğuna delalet ettiği gibi, erkeklik hissini uyandırarak fitne ve şüphe doğuraca­ğından kadının yüzüne bakmanın da haram olduğuna delalet eder.» [28]
 
Hanefiler, kadının sesinin avret olduğuna hükmederken, «Cemaatle kılınan namazda imamı ikaz etmek gerektiğinde erkekler tekbir getirirler, kadınlar ise sağ ellerini sol elleri üzerine vururlar.» hadisini de delil al­maktadırlar.
İmam Şafii (ra) ve diğer alimler ise kadının sesinin avret olmadığına hükmetmişlerdir. Zira kadının alış-veriş yapması, şehadette bulunması caizdir. Zira bu hallerde konuşması zaruridir.
Alusî bu hususta şöyle der: «Şafiilerin muteber kitaplarında zikrolunan ve benim de katıldığım görüş, kadınların sesinin avret olmadığıdır. Ancak fitneye sebeb olursa o zaman elbetteki haramdır.» [29]
 
Fitneden emin olmak şartıyla kadınların sesi avret değildir. Zira Re­sulullah (sav)'ın zevceleri erkeklerle konuşur ve hadis rivayet ederlerdi. Şüphesiz konuştuğu ve hadis rivayet ettiği erkekler arasında onların mah­remi olmayan erkekler de bulunmaktaydı. Bunların konuşmalarına hiçbir sahabi de itiraz etmemiştir.
 
İbni Kesir, «Erkeğin arzusunu tahrik edecek herşey kadına haram­dır. Bu yüzden evlerinden çıktıkları zaman kadınların koku sürünmeleri ve bu kokuyu erkeklere belli etmeleri yasaktır. Zira Resululiah (sav), «Harama bakan her göz zanidir. Koku sürerek erkeklerin yanından geçen kadın da...» [30]buyurmuştur.» demektedir.
 
Yine kadının kolundaki bilezikleri, ellerini sallayarak belli etmesi ha­ramdır. Erkeklere düşen kadınların dar ve cazip renkli elbiselerle sokağa çıkmalarına, sokağa çıkarken koku sürmelerine ve erkekleri cezbedecek biçimde yürümelerine ve konuşmalarına mani olmaktır. Çünkü Allahu taala, «Eğer (Allahtan) korkuyorsanız (size yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin. Sonra kalbinde bir maraz bulunanlar tamaa düşerler.» ve «(Va­kar İle) evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin.» (Ahzab: 32-33) buyurmaktadır.
 
Fesadın yayılması, ahlakın bozulması, erkeklerin hareketsiz ve gay­retsiz kalmalarındandır. Namusunu kıskanmayan kimse müslüman ola­maz. Zira Resulullah (sav), «Üç sınıf insan vardır ki ne cennete girebilir, nede cennetin kokusunu duyabilir. Kendisini erkeklere benzeten kadınlar, devamlı içki içenler ve deyyuslar.» dedi. Ashab-ı kiram, «Deyyus kimdir?» diye sorunca da, «Aile halkını erkeklerden kıskanmayanlardır.» buyurdu.
 
Âyetlerden Alınacak Dersler
 
1- Kadına bakmak zinanın elçisi, fuhşun  öncüsüdür.    Müminlere yakışan yabancı kadına bakmamaktır.
2- Gözü sakınmak namusu korur, insanlığı fuhuş ve rezaletten te­mizler.
3- Müslüman kadın ziynetlerini yalnız kocası ve diğer mahremlerine gösterebilir.
4- Müslüman kadın yabancı erkeklerin görmemeleri için başını, bo­yun ve göğsünü örtmelidir.
5- Çocukların ve kadınların cinsiyetini bilmeyen, erkeklik gücü ol­mayan erkeklerin kadınların yanına gelmelerine bir mani yoktur.
6- Erkeklerin bakışlarını üzerine celbedecek herşey müslüman ka­dına haramdır.
7- Mümin erkek ve kadınlar tövbe ederek Allah (cc)'a yönelmeli ve İslâm adabı üzere yaşamalıdırlar.
8- İslâmın getirmiş olduğu terbiye sistemi  hem ailenin namus ve şerefini, hem de İslâm toplumunu korur.
 
Âyetlerdeki Teşri'i Hikmetler
 
Allahu taala müminlere gözlerini namahreme bakmaktan sakınmala­rını ve namuslarını korumalarını emretmiştir. Kadınlara da, nefislerinin ve cemiyetin fuhuş kirinden temizlenmesi, fesat ve ahlaksızlık çukuruna düşmemesi için nefislerini iğfal edici her türlü sebebten korumalarını em­retmiştir.
 
İslâm, kadına, daha temiz olabilmesi için, erkekten farklı olarak, ko­cası ve mahremi erkeklerin dışındaki kimselere karşı ziynetlerini açma­malarını emrederek fasık ve facir kimselerin hain gözlerinden korunma­ları için şer'i bir örtünme şekli ile örtünmeyi farz kılmıştır.
 
Ziynetlerin açılması, fitneye sebeb olarak içtimaî ahlakın bozulmasına yol açan en mühim amillerden biridir. Bundan dolayı İslâm kadınlara ya­bancı erkekler karşısında ziynetlerini açmamalarını tekiden emretmiştir. Zira tesettür, fitnenin pencerelerini, fuhşun kapılarını kapattığı gibi, ze­hirli bir ok gibi her iki tarafı da yaralayan hain bakışlara perde olmakta­dır. Harama bakmak beşeri arzuların elçisi, fuhşun öncüsüdür. Bu hu­susta şair çok güzel söylemiştir: «Bütün ahlaksızlığın kaynağı harama bakmaktır. Nitekim alevler de küçük kıvılcımların birikmesinden meyda­na gelir. Başta görecek göz olduğu sürece, şeriate uyulmadığı takdirde, o gözler güzel kadınlara bakar durur. İnsan herne kadar bir kadına bak­makla sürur duyarsa da kalbine zarar verir. Hemen arkasından büyük zararlar getiren sevinci ne yapayım. Çünkü kadına yöneltilen bakış, sa­hibinin kalbini bir ok gibi deler.»
Seyyid Kutub Fizilat'de şöyle der: «İslâm, şehvani arzuların hiçbir şe­kilde galeyana gelmeyeceği temiz bir toplum kurulmasını hedef edinmiş­tir. Çünkü galeyana gelen bu duygular ancak söndürülmeyecek şehvani arzuların tatmini ile sona erer. Hain bir bakış, heyecan veren bir hareket, çıplak bir vücut, açık ve parlayan bir ziynetin yapacağı tek şey, insanlar­daki hayvanı hisleri uyandırmaktır, İşte İslâm, temiz bir toplumun kurula­bilmesi için kadın ile erkek arasında gayri meşru birleşmeye vesile olan bütün kapı ve yolları kapamayı gaye edinmiştir.»
 
Yüzü Açmak Bid'attır
 
Günümüzde yeni bir iddia ortaya atılmaktadır. Bu, kadının ev içinde kullandığı başörtüsü ile dışarıya çıkabileceği iddiasıdır. Bunlara göre yü­zün örtülmesi şer'i değildir. Çünkü yüz, avret değildir. Bu iddiayı ortaya atanlar, kendilerini Resulullah (sav)'ın haber verdiği her yüz senede or­taya çıkacak mücedditlerden saymaktadırlar. Bunlar bu iddiaları ile müctehid olduklarını, geçmişteki İslâm müctehidleri ile yarışarak İctihadlarda bulunduklarını kabul ettirerek modernist görüşlerinin benimsenmesini, ken­dilerine uyulmasını istemektedirler. Bu görüşler bilhassa modernistler ara­sında yaygınlık kazanmaktadır.
Şüphesiz bu görüşün yaygınlık kazanması onların iddialarının doğru­luğunu isbat etmez. Bu, insanların hayvani hislerine hitap etmelerinin bir sonucudur. Hayvani hisler de herzaman şehvanî arzularla beraber yürür. Şehvet ise herkeste vardır. Öyleyse bu görüşün revaç bulmasında hayret edilecek bir taraf yoktur.
 
Bu İddia sahipleri görüşlerinin kitap ve sünnete uygun olduğunu, böy­le bir Örtünmenin müslüman kadına emredilen şer'İ örtünmeyi yerine ge­tirdiğini sanıyorlar. Böylece kendilerinin. «Hakikat indirdiğimiz o açık açık âyetlerimizi ve doğruyu —biz kitapta İnsanlara onu pek aşikar bir surette bildirdikten sonra— gizleyenler (yok mu?) İşte onlar(ın hali:) onlara hem Allah lanet eder ve hem lanet etmek şanından olanlar lanet eder.». (Baka­ra: 159) âyetinde ifadesini bulan İlmi ketmenin günahından kurtulduklarım düşünüyorlar.
 
Ben onların hangi günahtan kurtulduklarını bilmiyorum. Çünkü onlar kadının yüzünden hicabını atmasını ve şehvani arzuların kaynadığı, kötü­lük alevlerinin her yanı sardığı bir toplumda gezmelerini istiyorlar. Bunlar­dan daha evvel, aynı görüşü bazı sapık fikirli şairler savunmuştu. Nitekim bunlardan biri şöyle demişti: «O güzel başörtüsü ile örtünen güzel kadına de ki, sen bu Örtüyü örtmekle ibadet ehil takva kardeşinin dinini götürdün. Örtünün parıltısı ile senin yüzünden doğan aydınlık bir araya gelin­ce yüzünün yanıtlamasına hayret ediyorum.»
 
Bu müceddit taslaklarının İddia ve davaları, şer'i örtüyü atmış, İslâmi adaba muhalefet ederek sokaklarda cahiliye devri kadınları gibi açılıp saçılarak gezen kadınlara vücudlarını örtmelerini, buna karşılık yüzlerini ' açmalarını teklif etmiş olsalar bir dereceye kadar haklılık kazanabilir, hoş görülebilir. Çünkü İslâm kanunları da tedrici olarak gelmiştir. Fakat bunlar davetlerini bunlara değil, bilakis Allahın emrettiği şekilde her taraflarını kapattıkları gibi yüzlerini de kapatan kadınlara yapıyorlar. Bu mümin ka­dınların da yüzlerini açarak kadınlık vekarlarından soyunmalarını istiyorlar.
 
Bu husustaki tek dayanakları da yüzün avret olmadığı görüşüdür.
Burada ben, Resulullah (sav)'in savaşlarından birinde oğlu şehid olan bir mümin kadının kıssasını hatırlatmak istiyorum: Kadın yüzü örtülü olduğu "'halde cenazeler arasında şehid olan oğlunu arıyor. Ona, «Yüzündeki bu "örtü ile oğlunu nasıl bulacaksın?» diyorlar. Bu söze karşı kadın, «Çocuğu-" mu kaybetmem, hayamı kaybetmem kadar ağır değildir.» cevabını veriyor.
 
Müslüman  kadından din namına yüzünü açmasını İsteyen bu İddia sahiplerine ve benzerlerine hayret ediyorum. Bilhassa ahlaksız insanların çoğaldığı ve ahlaksızlığın ortalıkta kol gezdiği günümüzde bunu nasıl İst­eyebilirler?
 
Bu müceddit ve müctehid taslaklarına sesleniyorum: Siz, doğru yolu şaşırdınız. İslâmı ve şeriatın hükümlerini doğru anlamıyorsunuz. Sizinle aklî ve şer'î mantıkla konuşuyorum. Fakihlerden yüzün avret olmadığını söyleyenler, fitneden emin olmak şartını öne sürüyorlar. Onlara göre de eğer fitneden korkulursa yüzün açılması haramdır. Şimdi soruyorum size, siz günümüzde fitneden emin misiniz?
 
islâm, kadına, fitne korkusu ile yabancı erkekler karşısında avretin­den herhangi bir yerini açmasını haram kılmıştır. İslâm kadının saçlarını ve ayaklarını örtmesini emrederken yüzünün ve ellerinin açılmasına mü­samaha etmesi düşünülebilir mi?
 
Ey modernistler! Size diyorum! Erkekleri yüz mü yoksa ayaklar mı daha çok iğfal eder? Aklınızı başınıza toplayın. Halka dini işlerde herhan­gi bir şüphe sokmayın. O İslâm ki ayaklarındaki halhalların sesleri duyul­masın diye kadınlara ayaklarını yere sert vurmayı yasaklamış, ziynetlerin­den herhangi birşeyin açılmasını haram kılmıştır. Nasıl olur da güzelliğin esası ve fitnenin kaynağı olan yüzün açılmasına müsade eder? [31]
 
Mevzuyu Mevdudi'nin Nur Suresi Tefsiri isimli kitabındaki âyetin «bunlardan görünen kısmı müstesna» bölümü hakkındaki açıklamalarıyla bitiriyorum :
 
«Âyet-i kerimedeki bu cümle, kadınların ziynetlerini kasdi olarak aç­malarının caiz olmadığına delalet eder. Şu varki, kendi kasıtları olmadan açılmaları hal) müstesnadır. Birde, dıştan giydikleri çarşaf ve benzeri giy­sileri gizlemeleri mümkün değildir. İşte bu üstten giyilen çarşaf ve benzeri giyeceklerin görünmelerinde bir beis yoktur. Âyetin bu şekildeki tefsiri Abdullah İbni Mes'ud (ra) ve Hasan-ı Basrî (ra) gibi kimselerden de riva­yet edilmiştir.
 
«Başka bazı kimseler ise âyetten yüz ve elin açılabileceği hükmünü çıkarırlar. Bunlara göre âyetteki «görünen kısımdan maksat, insanın adet üzere açabileceği kısımdır. Buna göre, kadının yüzü ve elleri üzerlerinde­ki ziynetle birlikte açmak caizdir. Yani, kadının gözünün sürmesi, yüzünün makyajı, kınası, yüzüğü, bileziği açık olarak gezmesi caizdir.
 
«Bize göre âyetteki «görünen kısım müstesna» ifadesinden bu mana ,ve sonucun çıkarılması caiz değildir. Çünkü âyetteki ifade, kendi kendine kasıtsız olarak görünen kısım anlamındadır. Kendiliğinden görünmekle insanın kasdi olarak açıp göstermesi arasında açık bir fark vardır. Zira âyet sarih olarak ziynetlerin açılmasını haram kılmıştır. Ancak kasıtsız olarak açılması halini istisna kabul etmiştir. Bu İstisnayı genişleterek kastden açma haddine ulaştırmak Kur'ana ve Resulullah (sav)'ûn rivayet edi­len sahih hadislere muhalefet etmektir.
 
«Resulullah (sav) zamanında kadınların yabancı erkeklere karşı yüz­lerini açtıkları tesbit edilmemiştir. Çünkü hicab emri yüzü de içine almaktadır. O zaman yüzün örtüsü, kadının elbisesinin bir parçasıdır. Yalnız hac­da ihramda iken yüz ve ellerin açılması mubahtır. Kadınların yüz ve elleri açık olarak yabancı erkekler karşısına çıkmalarını mubah görenlere hayret ediyorum. Onlar yüz ve eller avret değildir demektedirler. Halbuki hicabla setr-i avret arasında büyük bir fark vardır. Avret, kocanın dışındaki mahrem erkekler karşısında da açılması caiz olmayan şeye denir. Hicab ise setr-i avretin üzerine giyilen örtüye denir.»
 
Kaynak: Muhammed Ali Sabuni
Ahkam Tefsiri (Nur Suresi Tefsirinden)
 

 

[1] Süyuti, Dürrül-Mensur, C. 5. S. 40.
[2] İbni Kesir, age. C. 3. S. 283. Süyuti. age. C. 5. S. 104.
[3] Mehasinü'd-Tevil, 12. Cüz
[4] Zemahşeri, Keşşaf. C. 3. S. 230.
[5] Tirmizl ve Ahmed.
[6] Müslim, Tirmizi ve Ahmed.
[7] İmam Ahmed. Müsned.
[8] Buharı ve Müslim.
[9] Ebu Davud ve Tirmizi.
[10] Ebu Davud ve İbni Mace
[11] Fahreddin Razİ, Tefsir.
[12] Tirmizi.
[13] İbni Cevzi. Tefsir. C. 6. S. 31.
[14] Taberi. Tefsir. C. 18. S. 118
[15] Ebu Davud, "Kurtubî, Tefsir. C. 12. S. 229.
[16] Ebu Davud, Sünen, C. e, S. 58.
[17] Kurtubi. age, C. 12. S. 228.
[18] Kurtubî, age. C. 12, S. 229.
 
[20] Fahreddin Razi, age, C. 23. S. 207. 174.
[21] Kurtubi, age, C. 12, S. 233.
[22] Kurtubi. age. C. 12, S. 233.
[23] Alusi, age, C. 19, S. 143.
[24] Mevdudi, Nur Suresi Tefsiri'nden özetle.
[25] Alusi, age..C. 18, S. 144. Kurtubİ, age, C 12. S. 234.
[26] Beyhaki ve Ebu Davud.
[27] Mevdudî, Nur Suresi Tefsiri. 178
[28] Cessas. age. C. 3. S. 393. 2ö
[29] Alusi, age. C. 18, S. 146
[30] Ebu Davud. Nesai ve İbni Kesir.
[31] Bu husustaki tafsilat. Ahzah Suresi hicab âyetleri bahsinde gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder