26 Haziran 2015 Cuma

Köz tiymesin. DİVANÜ LÛGAT-İT-TÜRK'TE ŞAMANİZME AİT KELİMELER

 "Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden..." (Felak Sûresi: 5)
    


A nazar (Turkish: nazar boncuğu; Old Turkic: Gökçe Munçuk ) is an eye-shaped amulet used by Turkic peoples dating back centuries. It's used to protect against the “evil eye,” which is negative energy/bad luck brought on by an envious or ill-wishing look from someone else. During the ages of Tengrism, people held similar superstitions like horseshoes, garlic, wolf’s tooth, dried thorn, lead, stones; but the crystal blue eye has always been the most popular one.
Variations of the word “bead” in other Turkic languages are munçuk, moncuk, monşak, monçak, monçok, muyınçak.




DİVANÜ LÛGAT-İT-TÜRK'TE ŞAMANİZME AİT KELİMELER
Prof. Dr. Abdülkadir İNAN 
Türk Kültürü, sayı: 100, Şubat-1971
 Mahmud Kâşgarî bu çok kıymetli eserini Türklerin bir devlet olarak islâm dinini kabul ettiklerinden bir buçuk asır sonra Irak'ta, ihtimal Bağdad'da oturduğu zaman yazmıştır. İslâm dünyasının kültür merkezi olan Irak'a ne zaman geldiğini bilmiyoruz. 1069-74 yıllarında en fasih ve beliğ arapça ile büyük bir eser telif edebilen Kâşgarî'nin her halde uzun müddet islâm kültürü merkezlerinde bulunmuş olduğuna şüphe yoktur. Onun, 1041 yılında müslüman Türklerle müşrik Yabaku ve Basmıl Türkleri arasında cereyan eden büyük savaşa iştirak eden Türk gazilerini görmüş ve onlarla konuşmuş olması (III, 227) eserini yazdığı tarihten aşağı yukarı otuz yıl önce Türkistan'da, Kâşgar'da ve çevresinde bulunmuş olması gerektir. Kâşgarî koyu bir müslümandır. Müşrik Türklerle savaşan, budistlerin tapınaklarını yıkıp putlara en ağır hakaret eden gazilerin destanlarından parçalar nakletmektedir (I, 343, 483). Bir müslüman Türk bir budist Uygur'u öldürdüğünü öğünerek anlatıyor: "Bana bir müşrik Uygur geldi, dedim: şimdi sen yat, kuşlara et ol, seni kerkes ve kurd istiyor" (I, 36). Bu gibi şiirler naklederken Kâşgarî mutaassıp bir müslüman heyecaniyle izah ediyor. Fakat müslüman Türklerin eski şamanizm kalıntılarından olan kelimeleri ve terimleri izah ederken tam bir şamanist Türk gibi konuşuyor. Bazan, şamanist kalıntısı olan inanışları ifade eden kelimeleri ve terimleri anlatırken "Türkler böyle inanırlar", "bu inanış çok yaygındır" demekle yetinir. Kâşgarî'nin "umay" üzerine verdiği bilgiler dikkate değer. O, bu dişi tanrıyı unutturma çabasını, bilerek göstermiştir.

1. abaçı umacı, bununla çocuklar korkutulur, ağır basma, kâbus. I, 136.

1a. abakı göz değmesin diye bostanlara, bahçelere dikilen korkuluk.
I, 136.

2. arva afsunlamak, "kam arvaş arvadı = şaman afsunladı (büyü yaptı)."
I, 283.
arvaş birlikte afsun söylemek. "Kamlar kamug arvaştı = kamlar anlaşılmayan sözler söylediler." Cin çarpmasına karşı yapılan üfürükler de böyledir. I,236.

3. arvış afsun, "arvış arvadı" büyü afsun yapıldı demektir. I, 249.

[NOT] Büyüleme anlamına gelen sihrî bir terimdir. Kıpçak grubu Türk boylarında "arbav", Orta Asya Türk lehçelerinde "arbağ" denir. Ali Şir Nevaî bir şiirinde "yılan arbağı" deyimini kullanmıştır:

Zülgî sevdasında bilmezler Nevaî nüktesin
çün cünün guftaridir yahut yılan arbağı 
Yılan afsunu Türk uluslarında çok yaygın bir folklor maddesi teşkil ediyor. Ali Şir Nevaî'nin şiirindeki "arbağ" kelimesini "Abuşka" sözlüğü yazan şöyle açıklıyor: "yılanı ininden çıkarmak yahut zehrini gidermek için okunan afsundur". (Vilyaminov-Zernov neşri, s. 16; yine bk. A. İnan "Ali Şir Nevaî ve Folklor" Türk Folklor Araştırmaları 1966 no.198 s. 3510). 
4. çıvı cinlerden bir bölük. Türkler şuna inanırdı ki: iki bölük birbiriyle çarpıştığı zaman bu iki bölüğün vilâyetlerinde oturan cinler dahi kendi vilâyetlerinin halkını kollamak için çarpışırlar. Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana çıktığı vilâyet halkı da yener. Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilâyetin hakanı da kaçar. Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarında saklanırlar. Bu, Türkler arasında yaygındır, görenektir. III, 225. 
5. ıduk ıdık kutlu ve mübarek olan her nesne. Bırakılan her hayvana bu ad verilir. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırkılmaz, sahibinin yaptığı bir adak için saklanır. I, 65. 
[NOT] Çağdaş Türk lehçelerinde ızık, ıyık, iyik, ıtık. Şamanist Türklerde bir koruyucu ruha, binit olmak üzere salıverilen, binilmiyen, boş bırakılan at. Salıvermek, göndermek manasındaki "id-" kökünden partisiptir, "mübarek, mukaddes" anlamlarını, galiba çok erken, belki Hunlar devrinde almış olsa gerek. 
6. ırk falcılık, kâhinlik ve bir kimsenin gönlündekini bilmek. I, 42.
ırkla kehânet etmek. "Kam ırkladı = şaman kâhinlik etti, ırka baktı."
III, 443. 
[NOT] Eski Uygurlarda Orhon harfleri ile, IX.asırda yazılmış olduğu tahmin edilen "Irk Bitig" adlı fal kitabı V. Thomsen tarafından okunmuş ve neşredilmiştir. Bu eser H. N. Orkun tarafından "Eski Türk Yazıtları" adlı eserinin II. kitabında (s. 71-91) yayınlanmıştır. 
7. ısrık çocukları perilere ve göz dokunmasına karşı afsunlamak için ilâç yapıldığı zaman söylenir; çocuğun yüzüne tütsü verilerek "ısrık ısrık!" denir ki "ey peri ısırılmış olasın!" demektir. I, 99. 
8. kam kâhin, şaman. III, 157. 
9. kaş beyaz veya siyah temiz taş. Bunun beyazını yüzük kaşına korlar. Bununla şimşekten, susuzluktan ve yıldırım düşmesinden korunurlar. Kaş taşı bulunanlara yıldırım isabet etmez. Türklerin inancına göre böyledir. III, 22, 152. 
10. kovuç cin çarpması eseri. Böyle olan adamın yüzüne soğuk su serperler, sonra "kovuç, kovuç!" denir. Üzerlik ve öd ağacı ile tütsülenir. Bu "kaç, kaç!" demek olsa gerektir. I, 163. 
11. kovuz Oğuzlar "kovuç" kullanırlar, "yel kovuz bitiği" denir ki cin çarpmasına karşı afsun üfürük, demektir. III, 163. 
12. kösgük göz değmesinden sakınmak için üzüm bağlarına ve bostanlara dikilen nazarlık (korkuluk) II, 289. 
13. monçuk atın boynuna takılan değerli taş; arslan tırnağı, muska gibi şeyler. I, 475 
[NOT] muncuk. Bu kelime-terim XVI-XVII. asırlarda Ukrayna ve Lehistanlılara askeri terim olarak "buncuk" geçmiştir. Onlara Osmanlı Türklerinden geçtiği kabul edilmektedir. "Tuğ" teriminin kendisi geçmediği halde Tug'un sözlerinden ve şehrî mahiyeti olan "boncuk"un adı geçmesi izah edilemiyor. Osmanlılarda da tuğ eski anlamıyla değil, "sorguç"a tuğ denilmiştir. Ş. Sami'nin tuğ kelimesini izahına göre böyledir ("Kamus-ı Türki" 452). Eski tuğlardaki "munçuk"lar, herhalde, nazarlık olarak kullanılmış olsa gerek. Kaşgâri'nin izahından da bu anlaşılmaktadır. 
14. temür (demir). Kırgız, Yabaku, Kıpçak ve daha başka boyların halkı and içtiklerinde, yahut sözleştiklerinde, demiri ululamak için kılıcı çıkararak yanlamasına öne korlar. "Bu gök girsin kızıl çıksın" derler ki "sözünde durmasan kılı kanına bulansın, demir senden öcünü alsın" demektir. Çünkü onlar demiri büyük sayarlar. I, 362. 
15. tiki geceleri işitilen ses. Türkler öyle sanırlar ki ruhlar sağ iken yaşadıkları şehirlerde her sene bir kerre toplanırlar ve halkı ziyaret ederler. Geceleyin bu sesi kim işitirse ölür. Bu Türkler arasında yaygındır. III, 230. 
16. uçguk uçuk, ingi. I, 98. 
[NOT] uçguk. Bu kelime çağdaş Türk lehçelerindeki "uçuk" kelimesinin eski şeklidir. En çok dudaklarda peyda olan içi sulu kabarcıklara denir. Hararetli hastalarda görülür. Bir çok Türk boylarının inanışlarına göre bu uçuk denilen kötü bir ruhun marifetidir. Bu hastalık özel bir törenle tedavi edilerek afsunlanır. Bu hastalığı "uçuklanma", tedavi eden kocakarılara "uçukçu" denir. 
17. umay son, kadın doğurduktan sonra karnından çıkan hokka gibi nesne. Buna çocuğun ana karnında eşi denir. Şu atalar sözünde de gelmiştir: "Umaya tapınsa oğul olur." Kadınlar onu uğur sayarlar. I, 123. 
[NOT] Umay. Bilindiği gibi Umay eski Türklerin dişi tanrılarından biridir. Mahmud Kaşgarî'nin bu ruh hakkında verdiği bilgi pek fazla islâmlaştırılmıştır. Bununla beraber "umayka tabınsa oğul olur", "kadınlar bunu uğur sayarlar" diyerek eski inanışa da işaret etmiştir (bk. A. İnan "Umay ilahesi hakkında" Türkiyat II, 1926; Makaleler ve İncelemeler 1968 s.397-399). 
18. us Kerkes kuşu. Bu kuş bir adamın yüzüne karşı ıslık çalarsa uğur sayılmaz; bu ölüm işaretidir. I, 228. 
19. üngüjin çölde insan öldüren umacı, gulyabani. I, 146. 
20. ürüng afsuncuya, arbagcıya verilen para. I, 134. 
[NOT] ürüng Asıl anlamı beyaz, ak demektir. Göçebe Türk boylan süte ve sütten elde edilen gıda maddelerine yogurt, yağ, kurat, ayran, kımız gibi (K.Yudahin Kırgız Sözlüğü s. 37) Yakutlarda süt ve sütten yapılan gıda maddelerine "ürüng as" derler (E.Pekarski Yakut Sözlüğü "as" kelimesi izahında s.163). Anadolu'da bu kelime eski anlamı olan "sütten yapılmış gıda maddeleri (Söz Derleme Dergisi III, 1936) anlamını muhafaza etmiştir. Şaman ve üfürükçiye verilmesi gereken ücrete Başkurt ve Kırgızlarda tıpkı Kâşgari'da olduğu gibi "elig ürüngi ber = üfürükçiye akını ver" derler. 
21. yârın kürek kemiği. Türklerin şöyle bir atalar sözü vardır: "kürek kemiği karışırsa memleket karışır. III, 21. 
[NOT] Kürek kemiği falı için bk. A. İnan Tarihte ve bugün Şamanizm s.151-159. 
22. yat taşlarla yağmur ve rüzgâr getirmek için yapılan bir büyücülük.
I, 159.
yatla "yatçı yatladı" - yada yaşı kullanan yadacı yada taşı ile afsun yaptı. III, 307 
[NOT] Havaya tesir etmek için okunan (söylenen) afsun ile kullanın taşa yada, cada, yat denilmiştir. Türk kavimlerinde çok eski devirlerden beri pek yaygın olan inanca göre Türk Tanrısı Türklerin büyük dedelerine yada denilen sihirli bir taş armağan etmiştir. Bu taşla istenildiği gibi yağmur, kar, dolu yağdırılabildiğine inanmışlardır.
 Ali Şir Nevaî Favaıdül kibar'ında yada taşını zikreder:
 yada taşıga kan teygeç yağın yagkandek eş sakı
yağar yağmurdık eskiş çün bolur serab alud
23. yel cin "er yelpindi" denilir, "adama yel (cin) çarptı" demektir. III, 108.
 24. yelpin cin çarpmış, "oğlan yilpindi" denir ki "oğlan yele, cine çarpıldı" demektir. III, 108.
 25. yelvi büyü, sihir, büyücüye "yelviçin" denir. III, 33.
 [NOT] yel ~ yil genel olarak çağdaş pek çok Türk boylarında şerir ruh anlamına "yel ~ yil" kelimesi kullanılır.
25a. yelbüke ejderha, şu savda dahi gelmiştir "yeti başlığ yil büke = yedi başlı ejderha." III, 227.
 [NOT] "yilbüke" kelimesinin değişmiş şekli olan "yelbigen" Altay ve Televat Türklerinde tesbit edilmiştir ki müdhiş garibe ve insan yiyen bir yaratıkmış (Radlov W. III, 357). Aynı yaratığın adı Hakaslarda "çibigen" şeklinde söylenir (N.Baskakov. Hakas Sözlüğü, s. 316).
 Yine bir çok böyle Şamanizm kalıntısı kelimeler vardır. Bunların hepsini bir kitap halinde toplamak için çalışmaktayım. Kaşgarî'nin bu eseri Türklerin eski kültürünü araştırma ve inceleme için bir hazinedir.
 26. yog ölü gömüldükten sonra üç yahut yedi güne kadar verilen yemek. III,143
yogla ölü için yemek vermek. Türklerin göreneği böyledir. III, 309.
Kâşgari'nin Alp Er Tonga'nın yog törenindeki ağıttan aldığı şu beyitte bu yog töreni şöyle tavsif ediliyor:
 Herkes kurt gibi uluşuyor
Yakasını yırtarak bağırıyor
Ünü çıkasıya haykırıyor
Gözü örtülesiye kadar ağlıyor. I, 189.
 Özgün metin:
 Ulşıp eren börleyü
Yırtın yaka urlayu
Sıkrıp üni yırlayu
Sıgtap közi örtülür
 27. yog basan ölümden sonra yedi gün verilen yemek. III, 399.

     Tarihteki Türk topluluklarında Nazar boncuğuna munçuk, moncuk, monşak, monçak, monçok, muyınçak gibi isimler verilmiştir ve bu tabirlerin bazıları günümüzde de bazı ulusların dillerinde yer almaktadır. Sözcük olarak "Boncuk" demektir. Bunlar kişinin veya atın boynuna takılan değerli taş; arslan tırnağı, muska gibi şeylerdir. Attila Han’ın babasının adı da Muncuk’tur. Türk halk inancında      Albıs, Gökçe Munçuk (Mavi Boncuk)’tan çok korkar, ki Nazar Boncuğu kavramının kökeninde bu anlayış yatar.
  Kotaz sözcüğü de yine Nazar boncuğu anlamında kullanılan başka bir kelimedir. Gözün dikkatini başka yöne çekmesi nedeniyle korunduğu mantığı öne sürülür. Çok kuvvetli nazarların kotazları (nazar boncuklarını) çatlattığı hatta parça parça ettiği anlatılır. Sözcük olarak "kutlu nesne" anlamına gelir. Köşgük ve çom tabirleri de aynı anlamda kullanılır ve nazarlık demektir.

 Nazar haktır. Nazardan Allâh u Teâlâ'ya sığınmalıdır. Resûlullâh Efendimiz [sallallahu aleyhi ve sellem] buyurdular:

"Kaderi geçecek bir şey olsaydı onu, nazar geçerdi." [Sahîh-i Müslim]

"Kendisinin veyâ kardeşinin bir şeyi bir kimsenin hoşuna gidince bereketle duâ etsin. Çünkü nazar değmesi hakdır."

"Her kim hoşuna giden bir şeyi görünce
"Mâşâallâh, lâ kuvvete illâ billâh" derse o şeye nazar [göz değmesi] zarar vermez."

"Nazar haktır. Nazara, şeytanın ve âdemoğlunun hasedi sebep olur."

"Allâhü Teâlâ'nın kitabında nazar için sekiz âyet vardır:

Fâtiha-i Şerîfe ve Ayetü'l-Kürsî."
[Fâtiha-i Şerîfe yedi, Ayetü'l-Kürsi bir âyettir.]

Buna göre her nazar eden (göz değdiren), hasetçidir. Ama her hasetçi, nazar eden (göz değdiren) değildir.Dolayısıyla hasetçinin durumu, nazar eden kimseden daha umumî olunca, hasetçinin şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak, aynı zamanda nazar eden kimsenin şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak gerekli olmuştur. Nazar (göz değmesi), hasetçinin ve nazar eden kimsenin nefsinden, haset edilen ve nazar edilen kimseye doğru çıkan, kimi zaman ona isâbet eden, kimi zaman da ona isâbet etmeyen bir oklardır.Eğer nazar edilen kimse, koruma ve savunmasız ise, nazar okları kendisine isâbet ettiğinde ona tesir eder. Yok eğer korunmuş (tam techizatlı) ise, oklar kendisine geçmez ve ona tesir etmez. Belki de oklar, sahibine geri döner." (Zâdu'l-Meâd'dan özetle alınmıştır.)   
Nazar konusunda Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih hadisler gelmiştir. Bu hadislerden birisi de, Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan şu hadistir.
Âişe -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir:
(( كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْمُرُنِي أَنْ أَسْتَرْقِيَ مِنْ الْعَيْنِ. )) [ متفق عليه ]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana, (bilen birisine) nazara (göz değmesine) karşı rukye yaptırmamı emretti." (Buhârî ve Müslim).
 Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anhü diyor ki: Resûlullah (s.a.v.) cinlerden ve göz değmesinden (çeşitli dualarla) Allah’a sığınırdı. Muavvizeteyn (Kul eûzü birabbil-Felâk ve Kul eûzü birabbin-Nâs) sûreleri gelince, bunlarla sığınmaya başladı ve diğer duaları bıraktı. (Tirmizî – İbni Mâce)
   Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
   Bir kimse evinde Fâtîha ile Âyet-el-kürsî’yi okursa, o gün o eve (ve ev halkına) göz değmez. (Deylemî)
   Kim her gün sabah-akşam “Fâtîha, Âyet-el-kürsî, İhlâs, Felâk ve Nâs” sûrelerini okursa, göz değmesi dâhil her çeşit kötülüklerden korunmuş olur.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder