30 Haziran 2015 Salı

Allahümme ne demektir?


   Hem Câhiliye döneminde hem de İslâmî devirde kullanılan bu duaya başlama sözünün aslı “Yâ Allah” olup çok kullanıldığı için nida harfi olan “Yâ” hazfedilmiş, buna karşılık kelimenin sonuna şeddeli bir “mim” getirilmiştir. Bu sözün kısaltılarak kullanılan”Lâhümme” şekline de rastlanır. Kur'ân-ı Kerîm'de (Âli İmrân 3/26; Mâide 5/114; Enfâl 8/32; Yûnus 10/10; Zümer 39/46) ve hadislerde de geçen bu kelime genellikle üç şekilde kullanılır. Bunlardan en yaygın olanı, dua esnasında kulun Allah'a yakarışını ifade etmek üzere “Allahım!” anlamında nida maksadıyla kullanılanıdır. Bir soruya verilen cevabın doğruluğu konusunda muhatabı ikna etmek ve buna Allah'ı şahit tuttuğunu göstermek için pekiştirme edatı olarak “Allahümme neam” veya “Allahümme lâ” şeklinde söylendiği gibi. bir şeyin pek nâdir meydana geldiğini belirtmek için istisna edat olan “İllâ” ile “Allahümme illâ” tarzında da kullanılır.
Her ne kadar F. Buhl, ilk defa Ümeyye b. Ebü's-Salt tarafından muahedelerin başında kullanıldığı rivayet edilen “Bismikellahümme” tabirinin yerine. Hz. Peygamber'in Câhiliye döneminden kalmış bir söz olması dolayısıyla başka tabirler koyduğunu iddia etmişse de bu iddia yanlıştır. Çünkü Hz. Peygamber sırf Câhiliye geleneğine karşı çıkmak düşüncesiyle bunu terketmiş değildir. Bu tabirin yerine “Bismillâhirrahmânirrahîm” cümlesini kullanmasının asıl sebebi, Kur'ân-ı Kerîm sûrelerinin bu cümle ile başlamasıdır. Bunun için Kur'ân-ı Kerîm kıraatine besmeleden başka bir sözle başlamaya izin verilmemiş, ayrıca müslümanların her hayırlı işe besmele ile başlamaları tavsiye edilmiştir. Fakat bu husus. “Bismikellahümme” tabirinin nadiren de olsa kullanılmasının menedildiğine delil teşkil etmez. Nitekim Hz. Peygamber Kureyş ile yaptığı Hudeybiye Antlaşması'na, “Bismillâhirrahmânirrahîm” diye başlanmasını Kureyş temsilcisinin kabul etmemesi üzerine “Bismikellahümme” sözünün yazılmasını emretmiştir.
İbrânîce'de de buna benzer bir terkip bulunmaktadır. Yahudiler Allah'a şirk koşup birçok ilâha taptıkları dönemde bu kelimeyi, taptıkları ilâhları toptan ifade etmek üzere çoğul olarak kullanıyor ve “Elohîm” diyorlardı. Elohîm kelimesini Hz. Musa'dan sonra da Allah hakkında kullanmaya devam ettiler.
Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.2, Sh.503
Fakat Osman Zeki Soyyiğit Yüce Kur'an'ın İnsanlığa Mesajı adlı Kur'an- Kerim çevirisinin önsözünde bu kelimeye "Allahım" şeklinde bir anlam verilemeyeceğini belirterek şöyle demiştir:
"Söz birliği etmişçesine mealcilerin hemen hepsi, Kur'an-ı Kerim'de 5 yerde geçen "Allahumme" terkibini dilimize "Allahım" diye aktarmaktadırlar. Oysa bu terkibin sonundaki şeddeli "mim"in, nida harfi "ya"dan bedel olduğunu ve "ya Allah" yerinde ve manasında kullanıldığını herhalde biliyor olmalıdırlar; ama bilmedikleri veya değerlendiremedikleri şey, başında "el" bulunan bir özel isim, Arapçanınisim tamlamasında tamlanan olarak kullanılamaz. Yüce rabbimizin özel ismi olan lafza-i celâl Allah, isim tamlamalarında tamlayan olabilir, ama tamlanan asla olmaz; yani Allahım, Allahımız, Türklerin Allah'ı veya alemlerin Allah'ı denmez.
Yukarıda yapılan açıklamalar her ne kadar makul gibi görünse de, yani şeddeli "mim" harfinin nida harfi olan "ya" ya bedel olarak geldiği iddia edilse de öyle sanıyorum ki Arapça'da bu kalıba benzeyen başka bir örnek yoktur. Oysa Kur'an-ı Kerim'de geçen bazı kelimelerin köklerinin İbranice'de olduğunu söyleyen tefsircilerimiz nedense bu kelime hakkında aynı sonuca ulaşmamış ya da ulaşmak istememiştir. Tevrat'ta geçen özellikle Tanrı'nın isimlerinden biri olan "Elohim"in Arapça'ya "Allahumme" şeklide geçmiş olması ihtimali daha kuvvetli iken bunu göz ardı etmek hele de "Elohim" kelimesindeki çoğul anlamdan hareketle Yahudilerin çok tanrıya inandıklarını iddia ederek kelimeyi Hz.Musa'dan sonra bile bu şekilde kullanmaya devam ettiklerini söylemek pek isabetli olmasa gerekir.
Vakıa, "Elohim" kelimesi Tanrılar anlamına gelmekle birlikte Eloh dişil bir kelimedir, arkasına eril çoğul eki "im" gelmiştir.
Elohim kelimesi aynı zamanda prens, kral vs gibi yüksek rütbeliler için kullanılan bir kelimedir. Tevrat'ta Tanrı'nın gücünün, yöneticilik ve adalet özelliklerinin geçtiği yerlerde kullanılmıştır.
Dolayısıyla "Allahumme" kelimesini "ya Allah" ya da "Allahım" gibi anlamlandırmak yerine "Elohim" den Arapça'ya geçerek Arapçalaşmış ve Allah'a hitap ederken onun saygınlığını da ifade eden özel bir hitap kelimesi şeklinde düşünmek gerekmektedir.

4 yorum:

  1. İbranice Elohiym (אֱלֹהִ֑ים) ve Arapça Allahümm (اللَّهُمَّ) arasında bir ilişki yok!

    Elohiym'in sonundaki -İM (ים), eril çogul eki...
    Allahüm'ün sonundaki -MM (مّ), seslenme/nida edatıtır...

    Sibeveyh, bu Miym (مّ) harfinin, seslenme harfi olmasıyla ilgili malumatı delilsiz bir postüla olarak vermiştir fakat, yaptıgı açıklama dogrudur!
    Zira, Ugaritcede isimlerin önüne gelen bir -Y (𐎊) harfi ve isimlerin sonuna bitişen bir -M (𐎎) harfi var. Bunlar bitiştikleri kelimeyi müneda (vocative) yapmaktadırlar.. Allahümm (اللَّهُمَّ) kelimesinin sonundaki -MM (مّ) harfi de işte bu; Ugaritceden Arapçaya geçen bir seslenme edatı!

    Bu kelimenin gerek,kur'an'daki gerekse hadislerdeki kullanımını inceledigimizde müneda (vocative) oldugu çok net görülür. Müneda isimler her zaman bir çagırma (seslenme) fiilinin mefuluün bih'i olarak gelirler. Allahümm kelimesi de kullanıldıgı her pasajda bu kurala uyar... Buna karsı, Elohiym kelimesi ile Allahümm kelimesi baglam (kontext) içinde asla mutabakat saglamıyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hicaz bölgesindeki Arapların Ugaritletle karşılaştığına dair elimizde bir kanıt olduğunu sanmıyorum. Diğer taraftan çeşitli Yahudi kavimletin Araplarla bir arada yaşadığını ve "Kitab ehli" olduklarından dolayı özellikle inanca dair bazı konularda Arapları etkilediklerini belirymekte fayda var. Bu kültürel üstünlük çeşitli konularda ortaya çıkmış hatta İslam'dan sonra bile bazı konularda -Kur'an-ı Kerim'in harekelenmesi gibi- etlisini göstermiştir vesselam.

      Sil
    2. Ugaritçe, tıpkı Arapça gibi yā- harfini nidâ eki yapan bir Kuzeybatı Sami dilidir.
      Bazı örneklere bakın: y špš "ey Güneş", y bʿl "ey Baʿal", y ảd "ey baba", y bn "ey çocuk". Yā- ön ekiyle münâdâ olan bu isimlerin, bazen -m 𐎎 son eki aldıkları da tasdik edildi. Örneğin y bʿlm 𐎊𐎁𐎓𐎍𐎎"ey Baʿal" (muhtemelen okunuşu: yā baʿlumma) olarak geçer ve benzerleri yeterince vardır: ʾal tšrgn y btltm "beni aldatma ey Batūlatu", y ymm "ey Yammu!" vb...
      Aynı durum epigrafik Kuzey Arabda hāllāt 𐩠𐩡𐩩 ve hāllāh 𐩠𐩡𐩠 (ey Allat ve ey Allah) kelimelerinde görülüyor. Baştaki hā-, nidâ edatıdır ve bazen -m (-mma) vokatif durum son ekini alarak hāllātumma 𐩠𐩡𐩩𐩣 ve hāllāhumma 𐩠𐩡𐩠𐩣 olurlar. Büyük ihtimalle hāllāhumma, hā- önekini ihmal ederek ʾallāhumma اَللّٰهُمَّ biçiminde Klasik Arapçaya miras kaldı. Bu da, -mma مّ ekinin, yā- يا harfinden bedel olduğunu savunan klasik açıklamayı tasdik eder.

      Sonuç olarak -m (-mma) harfinin, "vokatif durum eki" olarak, batı Sami kökenli olduğunu söylemek, İbranī ʾĕlōhîm אלהים "tanrılar" varsayımından daha makul.

      Sil
    3. Bunun batı Sami kökenli arkaik bir özellik olabileceğine dikkat edin. Mutlaka birinin diğerinden ödünç aldığını varsaymamız gerekmiyor.

      Sil