29 Haziran 2015 Pazartesi

Süleyman'ın (a.s) Soylu Atları

 Sad Suresi 30-35. Ayetler Süleyman (a.s) kıssasıyla ilgilidir:
 “Ve Davut’a, [oğlu] Süleyman’ı bahşettik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Çünkü o, Allah’a yönelen biriydi. Akşamüstü safkan koşu atları önüne getirildiğinde [içinden] şöyle dedi: “Ben malı, Rabbimi hatırlattığı için seviyorum.” Nihayet atlar perdelenip kayboldular. [Süleyman,] “Onları bana geri getirin!” [dedi,] bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. Süleyman’ı [böyle] sınamış(1) ve tahtının üstüne bir ceset bırakmıştık! Sonrasında [Bize] yöneldi. [Ve] şöyle dedi: “Ey Rabbim! Beni affet ve bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk (hükümranlık) bahşet; çünkü sen Vehhab’sın! (Karşılıksız bahşedersin)”
     Kıssanın ayrıntısına girilmemiştir. Kıssayı tamamlamak için yapılan yorumlar israiliyatın ilginç örneklerindendir.
     İslam bilginlerinin yorumlarını ise Razi şöyle özetlemiştir:
1) Hz. Süleyman’ın (a.s) başına gelen fitne (imtihan) şöyledir: “Onun bir oğlu oldu. Bunun üzerine şeytanlar, ‘Eğer bu yaşarsa, aynen babası gibi bize hükümran olur. Öyleyse ne yapıp edip, onu öldürmemiz gerekir.’ dediler. Hz. Süleyman (a.s) bu komployu öğrenip, oğlunu bulutlar arasında büyütmeye başladı. Bir gün işleriyle meşgulken, o çocuk ölü olarak tahtının önüne düştü. Hz. Süleyman (a.s) o an, Allah'a tevekkül etmediği için, hata etmiş olduğunu anlayıp, Rabbinden bağışlanma istedi.”
2) Hz. Peygamber'in (s.a.s) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hz. Süleyman, (a.s) ‘Ben, her biri Allah yolunda mücahede eden bir aslan doğursun diye, her gece yetmiş hanımımı ziyaret edeceğim.’ dedi; fakat ‘inşallah!’ demedi. Derken, bütün kadınlarını dolaştı, hiçbiri hamile kalmadı; bunlardan sadece birisi hamile kaldı ki, o da, yarım adam doğurdu. Bu çocuk, Hz. Süleyman (a.s) tahtında oturduğu bir esnada kucağına verildi.”
3)  Allah kendisine şiddetli bir hastalık vermişti. “Biz Süleyman'ı imtihan ettik ve onu kürsüsü üzerine, bir ceset gibi atıverdik.” Ayetinin anlamı budur. Çünkü Araplar, zayıf ve çelimsiz çocuklar hakkında, “Bu, kasabın kütüğü üzerindeki bir et ve ruhsuz bir cesettir.” derler.
4) Ben derim ki, şöyle de denilebilir: “Allah Teâlâ, bazı yönlerden kendisine gelebilecek olan bir belâyı bekleme ve ona bir musibet musallat kılma gibi şeylerle, Hz. Süleyman'ı imtihan etmiş ve işte bu korkunun şiddetinden dolayı o da, ‘taht üzerine atılmış olan zayıf bir ceset gibi’ olmuştur.”
      Razi‘nin ilk iki rivayeti, tutarsızlıkta israiliyattan aşağı kalmaz. 3. ve 4. maddelerde yer alan yorumlar ise, sadece bir ayeti açıklama çabasıdır.
      Bize göre kıssa şöyle kurgulanabilir:
      Süleyman (a.s) soylu atlara düşkündür. Tam emin olamadığı bu baskın duyguyu,  “Ben malı, Rabbimi hatırlattığı için seviyorum.” diyerek kendine izah etmeye çalışır; ancak Allah, bundan razı değildir. (Dünya süsünü “bana Allah’ı hatırlatıyor.” gerekçesiyle masum gösterme düşüncesi, Kur’an’ın bakış açısıyla izah edilemez. Zira Kur’an’ın temel itiraz noktalarından biri, insanın dünya malına karşı duyduğu hırstır. Ayrıca bkz. Ahzab:28) Atlar birden bire kaybolur. Allah kuluna bir mesaj vermek istemiştir; ancak Süleyman (a.s) bunu fark etmez ve atların mutlaka bulunmasını emreder. Atlar bulununca da, onları okşayarak, aslında nasıl bir zaaf içinde olduğunu gösterir. Allah Süleyman’ı, (a.s) bir de zorluklarla sınamak ister. Hz. Süleyman’ın iktidar gücü zaafa uğrar. “Tahtının üstüne bir ceset bıraktık.” ibaresinin anlamı budur. (Bunun başka bir anlamı da, bir cinayetin Süleyman’a (a.s.) yıkılmak istenmesi olabilir.) Çaresiz kalan Süleyman (a.s) bu sefer durumu anlar, Allah’tan af diler ve İmkânlar içinde sınanırken gösteremediği özeni, bir daha tekrarlamayacağını göstermek üzere emsalsiz bir saltanat ister. Dileği yerine getirilir. Süleyman (a.s.) sözünde durur ve sınırsız gücünü gösterdiği zamanlarda bile artık, “... Bu, şükreden biri mi yoksa nankörün biri mi olduğumun ortaya çıkması içindir... (Neml: 40)” der.
       Soylu atlar, dünyanın cazibesini temsil eder.
       Kıssada, H.z.Süleyman’ın zaafı konu edilmiştir.
       Zaafı nedeniyle Allah’ın uyardığı Peygamber, yalnızca Süleyman (a.s.) değildir.

---------------------------------------
(1) Metinde “Fitne” kelimesi kullanılmıştır. “Fitne” genel olarak, “imkânlarla sınanma” anlamında kullanılır.

34- Andolsun, biz Süleyman'ı denemeden geçirdik. Tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.
35- "Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin."(36)

AÇIKLAMA

36. Önceki ayetler, gelecek konunun bir başlangıcı idi. Yani, Allah önce Hz. Davud'u övmüş, sonra da imtihan ettiğini beyan ederek, "Ben onu uyardım, Davud da tevbe ve secde etti demiştir." Aynı şekilde Allah, Hz. Süleyman hakkında "Beni çokça zikreden bir kuldu" dedikten sonra, "Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üzerine bir ceset bıraktık, sonra bize (tevbe ederek) yöneldi, demiştir." Diğer bir deyişle, Allah Teâlâ her iki kıssada da iki hususu anlatmak istiyor. Birincisi, "Peygamber hata yaptığında, onlar bile sorgulanmadan bırakılmazken, diğerlerinin özelliği ne ola ki?" İkincisi, "Bir kul bir hata yaptıktan sonra, asla inat etmemeli ve hatasının farkına varır varmaz tevbe etmelidir." Bu davranışları sonucunda Allah bu kullarını (Hz. Davud ve Hz. Süleyman) affetmiş ve ayrıca onların derecelerini yükseltmiştir.
a) Hz. Süleyman'ın içine düştüğü fitne acaba nedir?
b) Onun tahtı üzerine ceset bırakılmasının anlamı nedir?
c) Bu cesedin oraya bırakılmasıyla, nasıl bir uyarı oldu da, Hz. Süleyman hemen tevbe etti?
Bu soruların cevaplanmasında müfessirler 4 ayrı yol takip etmişlerdir.
Bir grup müfessir, çok uzun bir efsane rivayet etmiştir. Ancak bu efsanenin ayrıntılarında birçok ihtilaf vardır.
Bu efsane şu şekilde özetlenebilir: Onlara göre karısı 40 gün putlara tapmış olmasına rağmen, Hz. Süleyman'ın bundan haberi olmamıştır. Diğer bir rivayete göre, Hz. Süleyman birkaç gün evden çıkmamış ve mazlumların şikayetlerini (dinleyip) , dertlerini halletmemiştir. Bunun üzerine şu şekilde cezalandırılmıştır: Güya şeytan, onun ins, cinn ve rüzgarlara hükmettiği yüzüğünü çalmıştır. Yüzüğü çalınınca bu güçten mahrum kalan Hz. Süleyman 40 gün sersem sersem dolaşmıştır. Fakat onun yerine şeytan hüküm sürmüştür. Tahtının üzerine atılan cesed ile de Hz. Süleyman'ın tahtına oturan şeytan kastedilmektedir. Hatta bazı kimseler daha da ileri giderek, Hz. Süleyman'ın hanımlarının bile o şeytandan korunamadıklarını ileri sürmüşlerdir. En sonunda devlet büyükleri ve alimler, şeytandan şüphelenmiş ve onun Hz. Süleyman olmadığını anlamışlardır. Şeytan'a Tevrat'ı göstermişler ve o Tevrat'ı görünce hemen kaçmıştır. Kaçarken yüzüğü denize düşürmüş veya kendisi atmıştır. Yüzüğü bir balık yutmuş, tesadüfen (!) balığı da Hz. Süleyman yakalamıştır. Balığın karnını temizlemek için yardığında kendi yüzüğünü bulmuş ve bulur bulmaz da tüm ins ve cinn emrine hazır olmuştur. Bu hikâyenin tümü baştan sona kadar hurafedir. Bu hikâyeyi Ehl-i Kitab'dan gelerek müslüman olan mübtedirler (yani müslümanlar) , İsrailiyat'tan nakletmiş ve zamanla müslümanlar arasında yayılarak revaç bulmuştur. Ne tuhaftır ki, bazı büyüklerimiz (!) Kur'an'ın tafsilatı olarak bu hurafeleri nakletmişlerdir. Oysa Hz. Süleyman'ın gücü yüzüğe dayanmıyordu. Ayrıca Allah, şeytana, peygamberlerin suretine girme gücünü ve insanları bu şekilde saptırma izni vermiş değildir. Allah hakkında böyle bir sûizanda bulunmak da mümkün değildir, ki O, peygamberini hataları dolayısıyla cezalandırmak için, şeytanı onun suretine soksun ve böylece ümmetinin mahvolmasına göz yumsun. Bu mümkün değildir. Yine en önemlisi, bizzat Kur'an bu yalanları reddetmektedir. Kur'an'da, Hz. Süleyman'ın bu imtihandan sonra af dilemesi üzerine, onun hatasının affedildiğinden ve sonra da şeytanlarla rüzgarın emrine verildiğinden bahsedilir. Tefsirlerde ise, tam aksine, şeytanın bu yüzük dolayısıyla Hz. Süleyman'a tabi olduğu söylenir. Büyüklerimizin(!) sözkonusu ayetleri hiç dikkate almamalarına hayret ediyorum.
Diğer bir grup müfessire göre, Allah, Hz. Süleyman'a 20 sene sonra bir evlad verince, şeytanlar, Hz. Süleyman'dan sonra onun hükümdar olup kendilerinin yine esir kalacağını düşünerek korkmuşlar ve bu yüzden çocuğu öldürmeye karar vermişlerdir.
Hz. Süleyman bunu öğrenince çocuğunu büyümesi için bulutlarda saklamış. Allah Teâlâ da Hz. Süleyman'ın kendisine tevekkül etmeyerek bulutlara güvenmesine öfkelenmiş ve çocuğun cesedini tahtına bırakmıştır. Bu hikâye de Kur'an'a aykırıdır ve hiçbir kaynağa dayanmaz. Çünkü burada da, rüzgarın ve şeytanların bu hadiseden önce Hz. Süleyman'ın emrinde olduğu varsayılmıştır. Oysa Kur'an, tam aksine şeytanların ve rüzgarın bu hadiseden sonra Hz. Süleyman'ın emrine verildiğini belirtir.
Üçüncü bir grup müfessire göre ise, Hz. Süleyman, "Bu gece, 70 hanımımla birden yatacağım ve her hanımımdan bir mücahid doğacak diye yemin etmiştir. Ancak bu yemini yaparken "inşaallah" demediği için o gece sadece bir hanımı hamile kalmış ve ondan da yarısı ceset bir çocuk doğmuştur. Bunu üzerine hanımı bu çocuğu Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine bırakmıştır." Bu hadisi Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den (s.a.) rivayet ettiği nakledilir. Bu hadisi Buhari, Müslim ve diğer muhaddisler çeşitli senetlerle nakletmişlerdir. Buhari'de bile muhtelif yerlerde ve muhtelif senetlerle bu hadis nakledilmiştir. Bu hadislerde Hz. Süleyman'ın hanımlarının sayısı bazen 60, bazen 70 bazen 90 veya 99, bazılarına göre 100'e kadar varmıştır. Çoğunluğunun rivayet senetleri kuvvetli hadislerdir. Bu yüzden hadisin sıhhat bakımından reddedilmesi (tenkit edilmesi) mümkün değildir. Fakat hadisin aklen kabul edilmesi ise imkan haricidir. Çünkü bizzat hadisin muhtevası, Rasulüllah'ın (s.a) böyle bir şey söylemediğini adeta haykırıyor. Çok kuvvetli bir ihtimale göre Hz. Peygamber (s.a.) bu olayı yahudilere istinaden ve başka birine misal olarak anlatmıştır. Dinleyenler de yanlış anlamışlar ve Hz. Peygamber'den (s.a.) bu olayı gerçek bir hadiseymiş gibi rivayet etmişlerdir. Böylesine akla aykırı hadisleri, sırf kuvvetli senet dolayısıyla kabul ettirmeye çalışırsak din bir eğlence haline gelir. Herkes bizzat kış mevsiminde gecelerin, 10-11 saatten fazla olmayacağını hesaplayabilir. Hz. Süleyman'ın en az 60 hanımı olduğunu kabul eder, bir saatte de hiç nefes almadan 6 hanımına uğradığını ve 10-11 saat sürekli onlarla birlikte olduğunu düşünecek olursak bunun fiilen mümkün olmadığı sonucuna varırız. Sanıyorum Hz. Peygamber (s.a.) bu kadar mantıksız bir hikâyeyi gerçek bir olay olarak anlatmamıştır. Ayrıca hadislerin hiçbir bölümünde Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine atılmış olan ceset ile yarı ceset çocuğun bir ilgisi olduğuna dair bir ima bile yoktur.
Dolayısıyla bu olayı, Hz. Peygamber'in (s.a.) bu ayetin tefsiri olması münasebetiyle anlattığını iddia etmek mümkün değildir. Belki bu çocuğun doğuşundan sonra Hz. Süleyman'ın tevbe-istiğfar etmesini makul karşılayabiliriz, ama, "Ey Allah'ım! Bana senden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir saltanat ver." şeklindeki duasını makul karşılamak mümkün değildir.
Diğer bir yorum ise İmam Razi tarafından yapılmıştır. "Hz. Süleyman bir hastalığa yakalanmış veya başka bir tehlike dolayısıyla sıkıntı ve üzüntü içinde zayıflayarak bir deri bir kemik kalmıştı. Yani, öyle bir hale gelmiş ki, cansız ceset denecek kadar zayıflamıştır." Fakat bu yorum Kur'an'a uymaz. Çünkü Kur'an'daki ifade aynen şöyledir: "Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra bize yöneldi." Bu ayeti okuyan herhangi bir kimse, söz konusu cesedin Hz. Süleyman'ın cesedi olmadığını hemen anlar. Anlaşılan odur ki, Hz. Süleyman bir hata yapmış ve bunun üzerine Allah kendisini uyarmıştır. Sonuçta ise hatasını idrak eden Hz. Süleyman, Allah'a yönelmiştir.
Bu bir gerçektir ki, bu bölüm Kur'an'ın en müşkül yeridir ve kesinlikle sarih bir şekilde tefsir edilemez. Hz. Süleyman'ın "Rabbim beni affet ve bana benden sonra hiçkimseye nasip olmayan bir saltanat ver" şeklindeki duasını İsrailoğulları'nın tarihi ışığında değerlendirirsek şayet, Hz. Süleyman'ın, kalbinde oğlunun tahta geçmesi arzusunu taşıdığını ve bu muhteşem saltanatın zürriyyeti boyunca devam etmesini istediğini anlarız. Bu arzu ve istek kendisi için bir fitne (imtihan) olduğu için Allah onu uyarmıştır. Nitekim Hz. Süleyman'ın veliahtının, büyüdüğünde kıymetsiz biri olduğu ortaya çıktı ve babasının saltanatını devam ettiremedi. Hz. Süleyman'ın tahtı üzerine bir cesedin bırakılması muhtemelen şu şekildedir: Hz. Süleyman önce mirasını (saltanatını) bu ehliyetsiz, kabiliyetsiz ve hiçbir özelliğe sahip olmayan oğluna bırakmak istiyordu. Dolayısıyla Hz. Süleyman bu isteğinden vazgeçti ve bu saltanatın kendisi ile birlikte son bulmasını, nesiller boyunca devam etmemesini Allah'a dua ederek taleb etti. İsrailoğulları tarihinden de, Hz. Süleyman'ın kendi yerine geçmesi için kimseye vasiyette bulunmadığı ve herhangi bir tavsiye de yapmadığı anlaşılmaktadır. Fakat Hz. Süleyman'dan sonra devletin ileri gelenleri Hz. Süleyman'ın oğlunu tahta çıkarmışlar ve kısa bir süre içinde İsrailoğulları'na bağlı 10 kabile Kuzey Filistin'de ayrı bir devlet kurmuştur. Beytü'l-Mukaddes'de ise sadece Yahuda kabilesi kalmıştır.



Hz. Süleyman'ın İmtihanı




Peygamberlerin Allah'ın katındaki derecesi diğer insanla­ra göre daha yücedir. Çünkü onların görevi diğerlerine göre da­ha ağır, daha sıkıntılı idi. Onların karşılaştığı zorluklar, peygam­berlik görevlerini yaparken çektikleri eziyet ve meşakkatler da­ha fazla idi.

Bunlardan bir kaç örneği yukarıda verdik.

Şüphesiz Hz. Süleyman bu gerçeğin dışında değildi.

Ona verilen nebilik görevi bir deneme olduğu gibi, arma­ğan edilen bütün nimetler, mülk ve hükümdarlık ta birer sınav sebebiydi.

Hz. Süleyman bunu bizzat-biraz sonra anlatacağımız gibiSebe' kraliçesinin tahtı çok kısa bir zamanda yanına getirilince itiraf etmektedir:

"...Derken (Süleyman) onu yanında durur görünce dedi ki: Bu Rabbimin fazlındandır. O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)..." [240]

Hz. Süleyman, olağanüstü bir olayla karşılaşıyor, olay kendisiyle ilgilidir, ya da kendisine bağışlanan bir mucizedir. O bunun farkındadır ve insanın gücü üzerindeki bu olayın sebebi­ni, Rabbinin kendisini denemesi olduğunun şuurundadır.

Hz. Süleyman (a.s.), -ayetin devamında söylendiği gibi- bil­mektedir ki şükreden kendisi için şükreder, nankörlük eden de yine kendi aleyhine nankörlük eder. Şükredenler denemeyi ba­şarıp ilâhî mükâfatı kazanırlar.

Kur'an, Hz. Süleyman'ın başka bir imtihanından bahset­mektedir:

Söyle ki:

"Andolsun, biz Süleyman'ı denemeden geçirdik. Tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü.

Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülkü, (malı ve hükümdarlığı) bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin." [241]

Hz. Süleyman ile ilgili en anlaşılmaz konulardan biri de onun denemeden geçirilmesi ve tahtının üzerine bir cesedin bı­rakılması olayıdır.

Hz. Süleyman ne gibi bir imtihandan geçirilmişti? Tahtı­nın üzerine niçin bir ceset bırakılmıştı? Bırakılan ceset ne idi? Âyette sözü edilen 'sonra eski haline döndü' ifadesinden amaç nedir? Hz. Süleyman mı eski haline döndü, yoksa başka biri mi veya bir şey mi? Hz. Süleyman'a ne olmuştu ki tekrar eski duru­muna döndü?

Bütün bu sorular tefsircileri bir hayli uğraştırmış, bunlara cevaplar bulmaya çalışmışlardır.

Ama ne yazık ki Kur'an kıssalarını anlama ve açıklama ko­nusunda düşülen pek çok hataya bu konuda da düşülmüş, Hz. Süleyman hakkında olur olmaz haberler uydurulmuştur. [242] Ge­tirilen yorumlar bırakın âyetleri anlamayı, konuyu daha da için­den çıkılmaz bir duruma sokmuştur.

Hz. Süleyman hakkında diyebiliriz ki en akıl almaz ma­sallar bu olay dolaysıyla ileri sürülmüştür.

Biz bu İsrailiyyat [243] kaynaklı ve gereksiz rivayetlerle oku­yucuyu meşgul etmek istemiyoruz. Ancak Hz. Süleyman hak­kında ileri sürülen ve kaynaklarda yer alan bazı rivayetleri de­ğerlendirmek faydalı olur diye düşünüyoruz.

Onların iddialarına göre Hz. Süleyman bir davada karısı­nın kardeşinin haklı çıkmasını istemiş, ya da onun lehine hük­metmek üzere söz vermiş.

Bir başka rivayette, savaşta esir alıp evlendiği bir hanımı­nın isteği üzerine, onun akrabalarının heykelini yaptırmış. Karı­sı ondan gizli o heykellere kırk gün tapmış. Bu işin farkına va­ran Hz. Süleyman heykeli kırmış, sonra da çöllere gidip küller içinde tevbe etmiş.

Bütün gücü ve saltanatı bir yüzüğünde saklı imiş. Helaya giderken bu yüzüğü güvendiği bir hanımına verirmiş. Şeytan onun kılığına girip yüzüğü almış ve tahtına oturmuş, günlerce dilediği gibi hükmetmiş. Süleyman (a.s.) hanımından yüzüğü isteğince şeytan zannedilip kovulmuş. Sokaklarda 'ben Süley­man'ım' demişse de kimse inanmamış. Sonra deniz kenarına gidip balıkçılara yardım etmiş, onlardan aldığı balıklarla karnını doyurmuş.

Şeytan onun tahtında hükmederken, israilogullarının bil­ginleri, onun tutarsız yönetimi üzerine hanımlarına özel hayatı­nı sormuşlar ve olumsuz cevap almışlar, gusül abdesti almadığı­nı söylemişler. Bilgin Asaf b. Berhiya bunun bir imtihan olduğu­nu anlamış. Hz. Süleyman da yediği bir balığın karnında yüzü­ğünü bulunca tekrar eski mülküne kavuşmuş. Meğer şeytan yü­züğü daha önceden denize atmışmış.

Hz. Süleyman denendiği zaman saltanat yüzüğü parma­ğında durmamış, düşmüş. Yüzüğünü, Asaf b. Berhiya'mn tavsi­yesi ile ona vermiş ve ondört gün tevbe istiğfar etmiş.

Hz. Süleyman'ın mülkü geçici olarak elinden alınmış. Çünkü onun bir erkek çocuğu doğunca şeytanlar, 'bu çocuk bü­yürse bizim sıkıntımız daha yıllarca sürer' demişler ve çocuğu öldürmek istemişler. Bunu duyan Hz. Süleyman buluta çocuğu doğuya götürmesini emretmiş. Allah (c.c.) Hz. Süleyman'ı azarla­mış. Çocuk ölmüş ve tahtının üzerine atılmış.

İnşaallah demeden hanımlarını dolaşmış ve onlardan biri­si yarım bir çocuk doğurmuş. Güya Azrail'e demiş ki çocuğun ölümümünü önceden bana haber ver. Sonra da çocuğu Azrailden saklamaya çalışmış. Cinler bu yarım çocuğu bulutların ara­sına saklamışlar. Azrail onu orada bulmuş ve Hz. Süleyman'ın tahtının üzerinde canını almış. Tahtın üzerindeki cesetten mak­sat buymuş. [244]

Bu konudaki bir kaç rivayet özetle böyle.

Kur'an, Hz. Süleyman'ın denendiğini ve tahtının üzerine bir cesedin bırakıldığını söylüyor. Başka bir bilgi vermiyor. Bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. İhtimaldir ki Allah (c.c.) mülk ve hükümdarlık verdiği Hz. Süleyman'ı irşad ve daha hayırlı şeylere yönlendirmek üzere onu denemiştir, onu bir takım sıkıntılara ve ızdıraplara uğratmıştır. O da Rabbine yöne­lerek affını istemiş ve kendisine hiç kimseye verilmeyen bir mülkün verilmesini dilemiştir.

F Razi'ye göre ağır bir hastalıktan veya üzüntüden dolayı tahtında bir ceset gibi veya ceset gibi sessiz veya hareketsiz kal­mış olabilir. [245] Ki araplar, bir kimse ağır hasta olduğu zaman 'tıpkı ceset gibi oldu' derler. [246] Ancak âyet 'tahtının üzerine bir ceset bıraktık' diyor. Hz. Süleyman'ın ceset gibi olduğundan söz etmiyor. (Doğrusunu Allah bilir)

Yukarıda özetle verdiğimiz rivayetlere gelince; bunların içerisinde pek çok yanlışlar ve asılsız iddialar bulunmaktadır.

Rivayetlerde şeytanın Hz. Süleyman'ın kılığına girdiği söy­leniyor. Hiç böyle bir şey olur mu? Şeytan bir peygamberin kılı­ğına girebiliyor ve onun adına bir takım işler yapabiliyorsa, di­ğer peygamberlerin ve ilim adamlarının kılığına girmediğini na­sıl garanti edeceğiz?. Böyle bir iddia doğru kabul edilirse pey­gamberlere ve ilim adamlarına nasıl güven duyulacak?

Şurası kesindir ki, şeytanın böyle bir şeye gücü yetmez. Böyle bir yetkisi de yoktur. Bırakın bir peygamber kılığına, sıra­dan bir insanın kılığına bile giremez.

Şeytanın Hz. Süleyman'ın kılığına girerek hanımlarına yaklaştığını söylemek; hatta böyle bir şeyi peygamberler hakkmda düşünmek bile abestir.

Güya şeytan tam kırk gün onun tahtında oturmuş ve onun yerine hükmetmiştir. Böyle bir iddiayı aklı başında bir insan nasıl kabul edebilir? Şeytan hangi güç ve yetki ile bunu yapabilmiş? Bu şekildeki bir iddia Kur'an'ın verdiği haberlere zıttır. [247]

Hz. Süleyman, Allah'tan, hiç kimseye verilmeyen, hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk, zenginlik ve yönetim gücü is­temişti. Bunun da peygamberliğinin bir belgesi olmasını arzu et­mişti. Mucize; peygamberlere verilen ve Allah'tan başka hiç kim­senin yapamayacağı olağanüstü şeylerdir. Bu demektir ki şeytan­lar Hz. Süleyman'a verilen bu mucizenin benzerini yapamazlar veya bu mucizeye üstün gelecek bir şey meydana getiremezler.

Peygamberler adil ve güvenilir insanlardır. Hükümlerinde ve uygulamalarında asla adaletten ayrılmazlar, önlerine gelen da­vaları hak ölçüleriyle hükme bağlarlar. Hz. Süleyman'ın karısının kardeşi lehine hükmetmeye söz verdiği iddiası ona bir iftiradır.

Cezayı hak eden Mahzum kabilesinden bir kişi için Pey­gamberimizden şefaat istemeye cesaret eden Hz. Üsame b. Zeyd (ra), Peygamberden sert bir cevap almıştı.[248] Bu gibi konularda peygamberler ayn düşünmezler.

Hz. Süleyman'ın eceli gelmiş bir çocuğunu Azrail'den giz­lemeye çalıştığını, ona zarar vermesin diye bulutlara sakladığını iddia etmek bu peygambere bir iftiradır. O yüce peygamber Al­lah'ın takdirinden bu kadar mı habersizdi?

Peygamberler hakkında bu gibi şeyleri düşünmek ne ka­dar yanlıştır.

Putlarla ve putçulukla mücadele etmek için gönderilen bir peygamber, sırf hanımının hatırı için evine put diktirip, gizli de olsa ona tapılmasına sebep olur mu? Böyle şeyler peygamberlik makamı ile bağdaşmaz.

Böyle bir iddia Kur'an açık âyetleriyle taban tabana zıttır. Allah (c.c.) ona mülk, ilim ve hüküm gücü verdiğini söylüyor. Bu­na karşın kimileri onun gücünün bir maden halkasında saklı ol­duğunu ileri sürebiliyor.

Hz. Süleyman'ın bütün gücü bir yüzükte imiş. Yüzük kay­bolunca veya şeytan tarafından çalınınca her şeyini kaybetmiş, bütün mülkü ve saltanatı elinden çıkmış (!)

Bu tılsım hikayeleri, hokus pokus işleri ancak masallarda olur. Kur'an kıssaları-hâşâ- bu masallardan ve masalcıların uy­durmalarından uzaktır. Bir peygambere verilen mucizeleri tıl­sımlı yüzüğe bağlamanın akıl ve mantıkla ilgisi yoktur.

Güya Hz. Süleyman yüzüğünü çaldırdıktan sonra kovul­muş, sokaklarda kalmış, kapı kapı dolaşıp ekmek dilenmiş, ha­karetlere uğramış, balıkçılara hamallık yaparak hayatını kazan­mış. Biz bütün peygamberleri böyle tanımlardan (iftiralardan) tenzih ederiz. Hiç bir peygambere böyle bir sıfat ve düşük du­rum yakışmaz. [249]

Bu gibi iddialarda peygamberlere olan güveni yıkmak, onla­rı sıradan kişiler olarak gösterip insanların gözünden düşürmek is­teyenler kötü niyetli kişilerin ve masalcıların büyük rolü vardır. [250]

Ebu Hüreyre'nin (ra) rivayetine göre Hz. Süleyman (a.s.) demiş ki: "Bu gece yetmiş hanımımı [251] dolaşacağım. Her biri, Allah yolunda cihad edecek bir mücahit doğuracaktır." Fakat 'inşAllah' demedi. Bir hece hanımlarını teker teker dolaşır ama biri dışında hiç biri hamile kalmaz. O da eksik bir çocuk dünya­ya getirir. “Nefsimi kudret elinde tutan (Allah'a) yemin ederim ki, Süleyman inşaallah demiş olsaydı hanımlarının hepsi de hak yo­lunda savaşan müvahhidler doğururdu." [252]

Bu hadisle ilgili olarak Mevdudî şöyle diyor:

"Bu hadisi Buharî, Müslim ve hadisciler çeşitli senetlerle nakletmişlerdir. Buharî'de bile çeşitli yerlerde farklı senetlerle bu hadis yer almaktadır. Bu rivayetlerde Hz. Süleyman'ın hanımları­nın sayısı bazen 60, bazen 70, bazen 90 veya 99, bazılarına göre yüze kadar varmaktadır. Çoğunun rivayet senetleri kuvvetli hadis­lerdir. Bu yüzden hadisin sahihlik yönünden reddedilmesi müm­kün değildir. Fakat hadisin aklen kabul edilmesi ise imkan dışıdır. Çünkü bizzat hadisin içeriği, Peygamberimizin böyle bir şey söy­lemeyeceğini adeta haykırıyor. Çok kuvvetli bir ihtimale göre Hz. Peygamber bu olayı yahudilere istinaden ve başka birine örnek olarak anlatmıştır.Dinleyenler de bunu yanlış anlamışlar ve Peygamber'den bu olayı gerçek bir olaymış gibi rivayet etmişlerdir.

Böylesine akla aykırı rivayetleri senetleri sahih diye alırsak din bir eğlence halini alır. Hz. Süleyman'ın bir gecede bu kadar hanımın dolaşması, fiilen mümkün değildir. Sanıyorum Hz. Peygamber bu kadar mantıksız bir olayı gerçek bir hikaye olarak anlatmamıştır.

Ayrıca hadislerin hiç bir bölümünde Hz. Süleyman'ın tah­tı üzerine bu doğan yarım çocuğun bırakıldığına dair bir işaret bile yoktur. Dolaysiyle Hz. Peygamberin bu hikayeyi bu âyetin tefsiri için anlattığı da ileri sürülemez.”[253]

Şu bir gerçektir bu âyetler Kur'an'ın en müşkil (tam anla­şılmaz) bölümlerindendir. Çok açık bir şekilde tefsir edilmesi ve anlaşılması mümkün değildir. En doğrusu bildirilene iman edip gerisini Allah'ın ğayb ilmine bırakmaktır. [254]


[240] Neml: 27/40

[241] Sad: 38/34-35.

[242] M. H. Tabatabai, el-Mizan, 17/219.

[243] Taberî, et-C. Beyan, 23/100-102. Taberi, Tarih, i/351-355. es-Sa'lebi, K. Enbiya, s: 324-328. tbni lyas, B. Zuhur, s: 159-160. Ibni Esir, d-Kâmil fı'l-Tarih, Beyrut 1385-1965, 1/238-241. Kurtubî, el-C. li-A. Kur'an, 15/130-132. Û. Zamahşerî, el-Keşşâf, 4/90-91. Tantavi Cevhert, el-Cevâhir, Kahire 1349, 1881. Doç. A Aydemir, 1. K.G.Peygamberler, s:200-303

[244] Taberi, el-C. Beyan, 23/100-102. Taberi, Tarih, 1/351-355. es-Sa'lebi, K. Enbiya, s: 324-328. İbni Iyas, B. Zuhur, s: 159-160. Ibni Esir, el-Kamil Ei't-Tarih, 1/238-241. Kurtubî, el-C. li-A. Kur'an, 15/130-132. Ö. Zamahseri, el-Keşâf, 4/90-91. Tantavi Cevheri, el-Cevâhir, 1881. Doç. A. Aydemir, 1 K.G.Peygamberler, s:200-303.

[245] F. Razi, T. Kebir, 26/209. A.A. Tabbara, Maa'l-Enbiya, Yersiz, tarih yok, s: 285. A. Behçet, Peygamberler Tarihi, çev. T. Uzun, Konya 1994, s: 311. Ibni Kesir, K. Enbiya, s: 450

[246] M. Merâgi, Tefsir: 23/120.

[247] A, en-Neccar, K. Enbiya, Beyrut. Trh. S;388

[248] Buharî, Hudud: 12, Müslim: 8/16. Hudud/I, Hadis no: 1688, 3/1315

[249] E Razi, T. Kebir, 2/207-209. Doç. A. Aydemir, İ.K.G.Peygamberler, s: 203-205. Mevdudi, Tefhim, 5/73-76.

[250] M. Meragi. Tefsir, 23/121. Doç. A. Aydemir, İ.K.G.Peygamberler, s: 205

[251] Kaynaklar Hz. Süleyman'a ait, 700, 300, 400 hanımdan, 300, 700 ve­ya 900 odalıktan söz ederler. Bütün bunlar ve Hz. Süleyman'a yüz er­kek gücü verildiği şeklindeki rivayetler muharref Tevrat'ın uydurma­sıdır. Bir peygamberin akıl ve şeriat dışı bir şey yapması düşünülmez. (Taberî, eî-C. Beyan, 23/101. tbnu'l Esir, el-Kâmil Fi-Tarih, 1/230, İbni Saad, T. Kübra, Beyrut, 1377-1958, 8/202. İbni Kesir, el-B. ve'n Nihâye, 2/2. Tevrat, Krallar, 11/3, s: 350

[252] Buharî, Nikâh: 119, 6/160, Kefâret:9, 7/238. Müslim, Eyman:5, Hadis no: 1654, s: 1275-1276

[253] Mevdudi, Tefhim: 5/75.

[254] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 127-135. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder