31 Mart 2015 Salı

Amel Defterinin Konuşması


               

Kur’ân-ı   Kerîm,   mümin   olsun   kâfir   olsun   insanın   dünya hayatındaki söz ve davranışlarının kayda geçtiğini haber vermektedir.25

Bu kayıtları işleyen değerli yazıcıların (kirâmen kâtibîn) olduğu ve kayıtların da bir “kitap”ta toplandığı ifade edilmektedir.26  Ahiret halleri anlatılırken,   hesap   sırasında   amel   defteri   de   denilen   bu   kitabın konuşacağı belirtilmektedir:

“O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir) “Bu gün, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!” Bu yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.”27

“Biz kimseyi gücünün üstünde yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı konuşan bir kitap vardır, ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.”28

Taberî,  her  iki  ayetin  tefsirinde,  hayır  ve  şer  olarak  yapılan amellerin kaydedildiği bir kitabın olduğunu, doğruyu açıkladığını beyan etmektedir. Ancak amel defterine isnat edilen bu konuşma üzerinde durmaz. Aynı şekilde halefleri Semerkandî, Salebî de buna dair açıklama yapmazlar.

Müfessir Bağavî, bu kitapta“Hafaza” meleklerinin kayıtlarının bulunduğunu  ifade  ettikten  sonra,  “Sanki  konuşur  gibi,  tam  olarak beyan ederek şahitlik yapar” demektedir. Bu açıklamasıyla kitabın konuşmasını   mecaz   düzleminde   değerlendirdiği   hissedilmektedir.29

Müminun suresi 62. ayetteki kitabın ise levh-i mahfuz olduğunu belirttikten  sonra  onun  amelleri  konuşup  açıklayacağını  ifade etmektedir.  Bu  durumda  Bağavî’nin,  levh-i  mahfuzun  konuşmasını hakiki anlama hamlederken, amel defterinin konuşması konusunda mecaza gittiğini söylememiz mümkündür. Böyle bir ayrımı -eğer sehiv değilse- neye göre yaptığı bizce meçhuldür.

İbn  Kesîr,  “Fazlası  ya  da  eksiği  olmadan  bütün  amelleri  hazır eder.” der, ardından da “Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. “Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp döktü!”30 ayeti ile istişhad eder, ancak konuşmanın mahiyetine ilişkin açık bir beyanda bulunmaz.

Seâlibî bu kitabın, ilahi kitaplar, levh-i mahfuz ve hafaza meleklerinin kayıtları şeklindeki ihtimalleri vermekle yetinir.31

Dirayet tefsiri müellifi Zemahşerî de bu konuşmanın mahiyetine herhangi bir şekilde değinmemektedir.

Fahreddîn Râzî ise, Allah’ın, amel defterini konuşan kimseye benzettiğini, gerçekte kitabın konuşmadığını ifade etmektedir. Fakat ona göre bu kitap, içindekileri tıpkı konuşan bir kimse gibi ifade etmektedir.32

Beydâvî, “Kitabımız size hakkı söyler” ifadesi için, “Onda, gerçeğe aykırı ifadeler bulunmaz” şeklinde not düşmektedir. Böylece müellifin, kitaba isnat edilen konuşmayı hakiki manada değerlendirmediği anlaşılmaktadır.33

Nesefî de benzeri bir yorumda bulunarak, “Kıyâmet günü kitaptan ne eksik ne fazla yalnızca doğruluk ve adaleti okurlar” demektedir.34

Böylece yazılı bilgileri seslendiren bir kitap yerine, her şeyi olduğu gibi yazan kitabı okuyan kimselerden bahsedilmiş olmaktadır. Bu durumda Nesefî’nin de söz konusu  konuşmayı zahiren anlamadığı anlaşılmaktadır.

Ebussuûd da “ﻖﺤﻟﺎ ﺑ  ﻖﻄﻨ ﯾ”ifadesindeki “ﻖﺤﻟا” kelimesinin müteallakının, “ﻖﻄﻨﯾ” fiili olduğunu belirtir ve ekler: “Yani kitap, hakikati bizzat ve keyfiyeti ne ise o şekilde gerçeğe uygun olarak ortaya çıkarır.

Tıpkı konuşmanın hakikati dinleyene beyan etmesi, bakana göstermesi gibi. İşte orada ameller, tüm netliği ve incelikleri ile ortaya çıkar.35

Değerlendirme

Adı geçen rivayet tefsirlerinde müelliflerin, ister amel defteri denilsin ister levh-i mahfuz denilsin genel olarak konuşmanın mahiyeti konusunda sessiz kaldıkları görülmektedir. Daha çok söz konusu “kitabın” türüne değinmektedirler. Bunlar içinde Bağavî’nin amel defterinin  konuşmasını  mecazi  manaya  hamlettiği söylenebilir.  Levh-i mahfuzun konuşmasından bahsetmesi ise tutarlılık açısından tartışmaya açıktır.

Dirayet tefsirlerinin kitabın konuşması konusundaki yaklaşımları daha nettir. Bu tefsirlerin hemen hepsi, bu konuşmanın mecaz olduğu konusunda hemfikirdir. Genel olarak, kitabın hakkı söylemesi, kayıtların gerçeğe tam anlamıyla uygunluğu olarak anlaşılmıştır.

   Söz konusu müfessirler, bugünkü teknolojik gelişmelere tanık olsalardı,  acaba  kitabın  konuşmasına  dair  farklı  görüşlere  giderler miydi? Bu kitabın, tüm söz ve davranışları kaydettiği kesin olmakla beraber mahiyeti hakkında herhangi bir bilgimizin olmadığı doğrudur. Ancak kitap kelimesi ile mutlak manada iki kapak arasındaki yazılı sayfaları anlama zorunluluğumuzun olmadığı kanaatindeyiz. Kitabın insani   bir   özelliği   olmadığı   ve   dolayısıyla   konuşamayacağından hareketle mecaza gidenler, bugün yığınla bilgileri veya yazılı metinleri depolayan,  hatta  seslendiren  cihazlar  karşısında  ne  derlerdi?  Bugün bilim ve teknolojide gördüğümüz gelişmeler, konuşma için, insandaki gibi ağız ve dil yapısına sahip olma zaruretinin olmadığını bizlere göstermektedir. Dolayısıyla söz konusu konuşmanın, kitabın kendi özelliği içinde hakikat manası içerdiği uzak görülmemelidir. Bu kitabın, kimi ayetlerde denildiği üzere,36 sahibi tarafından okunacak özellikte olması durumu değiştirmez. Hem insanın tarafından okunan hem de içindekileri seslendiren bir özellikte olması mümkündür.


25      Âl-i İmrân, 3/181; Meryem, 19/79; Yasin, 36/12; Zuhruf, 43/19; Enbiya, 21/94.

26      İnfitâr, 82/11.

27      Câsiye, 45/28-29.

28      Mü’minûn, 23/62.

29      Bağavî, Meâlimü’t-tenzîl, c. VII, s. 247.

30      İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, c. VII, s. 271.

31      Seâlibî, el-Cevâhiru’l-hisân, c. V, s. 210.

32      Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, c. XXIII, s. 284.

33      Beydâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, c. IV, s. 91.

34      Nesefî, Ebu’l-berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmud, Medârikü’t-tenzîl ve hakâiku’t- te’vîl, thk., Yusuf Ali Bedîvî, Dâru’l-kelimi’t-tayyib, 1998, c. II, s. 473.

35      Ebussuûd, İrşâdü’l-akli’s-selîm, c. VI, s. 141.


36      Hâkka, 29/19; İsra, 17/14.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder