Nergis öldüğü zaman, bütün kır çiçekleri ağladılar. Irmak onlara biraz acıyarak, biraz da küçümseyerek baktı: "Nergisi çok mu severdiniz?" Kır çiçekleri, hep bir ağızdan haykırdılar; "Evet, çoook!" Irmak; "hepinizin sevgisi bir araya gelse, benim ona duyduğum aşkın yerini dolduramaz. Benim sularımın her damlası, onun için dökülmüş birer gözyaşı tânesidir. Siz bütün gözyaşlarınızı toplasanız, benim sularımın yerini doldurabilir mi?" dedi. Kır çiçekleri, birbirlerine baktılar ve ırmağa hak verdiler. İçlerinden biri, ırmağa seslendi: "Her zaman kocaman gözüyle eğilip sana bakıyordu, onu özlüyorsun değil mi?". "Hayır," dedi ırmak ve şöyle devam etti: "Onun beni seyrediyor olması önemli değildi. Ben, onun gözbebeğinde kendi sularımın yansımasını görüyordum..."Elen mitolojisinde de buna benzer bir öykü vardır:
Oreadlar dağ perileridir, Echo (yankı) da onlardan biriydi. Echo, adı Elen mitolojisinde Narkissos (Narcissus) olan, Irmak tanrısı Kephissos'un yakışıklı oğluna âşık oldu. Fakat Narkissos, Echo'yu hor gördü, aşkına karşılık vermedi. Delikanlının duyarsızlığı karşısında duyduğu acıyla Echo, günden güne eridi, geride sâdece bir ses kaldı. Fakat Narkissos da bu yüzden cezâlandırıldı: Birgün su içmek için bir pınara eğildiğinde, suda kendi yüzünün yansımasını gördü, o güzelliğe oracıkta vuruldu. Hayâline kavuşmanın özlemiyle öylesine yanıp tutuştu ki, eridi ve bir nergis çiçeğine dönüştü."Narsisizm"; yani kendini sevme, işte adını bu efsaneden almıştır. "Narcissus", göl kenarında kendini hayran hayran seyrederken ölmüş ve bir yıl sonra öldüğü yerde mis gibi kokan çiçekler çıkmış, Zeus'un kızı Echo (Eşo) açan çiçeği çok beğendiği ama asla yüz bulamadığı Narcissus'un göbeğine benzettiği için, bu mis gibi kokan çiçeğe "narcissus" adını vermiş ve dilimize "nergis" olarak gelmiştir.
Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Farklı tanımları ve kullanımları mevcuttur.
Sigmund Freud Narsisizmi ‘Dış dünyadan soyutlanan libidonun (cinsel enerji) egoya (ben) yönlendirilmesi’ şeklinde açıklamıştır. Yani libidonun büyük bir depoda toplanır gibi egoda toplanması ve daha sonra nesnelere yönlendirilmesi; fakat kolaylıkla tekrar soyutlanarak egoya yönlenmesi durumudur.
Bebek dış dünya ile ilişki kuramadığı erken bebeklik döneminde gerçek bir narsisizm durumu içindedir. Libido dış dünyaya yönlendirilmemiştir. Bebeğin nesneleri 'ben olmayan nesneler' olarak algılaması aylar alır. 'ben' ve 'ben olmayan' arasında bir ayrım yapamaz. Dış dünyaya ilgi duymuyordur ve dış dünyada bile değildir. Bebek için tek gerçek kendisidir. Acıkması, susaması, üşümesi bebek için tek gerçekliktir. Bu durum 'birincil narsisizm' olarak tanımlanır.
Bebek büyüdükçe dış dünya ile ilişkileri artar ve dış dünya kurallarını öğrenir. Giderek libidosunu nesnelere yönlendirir; nesne sevgisi ve giderek nesnel düşünce ağırlık kazanır. İnsan her ne kadar libidosuna nesne bulabilse de mutlaka görece olarak bir ölçüde narsisist kalır. Bu durumu 'ikincil narsisizm' olarak tanımlanmıştır.
Narsisizm insan için yaşamını sürdürebilmesi açısından bir ölçüde gereklidir. Bazı durumlarda; kişinin narsisizmi toplum için, hatta kendi akıl sağlığı için makul oranlarda değilse; kişi akıl hastalıklarıyla karşılaşabilir. Önemli psikiyatrik rahatsızlıklar olan nevroz, paranoya hatta psikozda narsisizm etkileri görülmektedir. Birincil narsisizmde bebek dış dünyanın ayrımına varmamışken; ikincil narsisizmde dış dünya gerçekliğini yitirmiştir.
Narsisizmin çok özel bir türü de; Roma sezarları, Mısır firavunları, diktatörler gibi çok güçlü kişilerde bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibidirler kendi gözlerinde. Yaşam ya da ölüm gibi önemli doğa olaylarına bile bir tek cümleyle karar verebilmekteydiler. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm, etraflarındaki herkesin kendilerine düşman olmasıydı. Güçlerinin ve şehvetlerinin bir sınırı yokmuş gibi davranmaya çalışırlar, sayısız insan öldürüp, sayısız şatolar kurarlardı. Varlıklarının kendilerinin de çözemediği sorununu insan değilmiş gibi çözmeye çalışsalar da aslında durumları düpedüz deliliktir. Dış dünya 'ben' olmadığı için, narsisist kişi dış dünyayı anlayamaz/algılayamaz ve bu durum kişide korku yaratır. Diktatör gitgide daha yıkıcı, daha yalnız ve korkak olur.
Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler. Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bağdaşmasa bile daima kendilerini haklı göstererek ve o hedefi, gerekli emeği vermeden bile haketmiş sayarak en önde, en gözde ve tek olmak isterler. Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarini anlayamazlar. Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir. Başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir. Gerçekle bağdaşmayan, başkalarinin zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun, kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi ve manevi kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında öfkelerine hakim olamaz, saldırganlaşır, çöker, hatta ağır psikotik tablolara girerler.
Günümüzde gerek psikolojide gerek psikiyatride en sık kullanılan kavramlardan birisi
narsizmdir.3 Narsizmi herkesin kabul edeceği biçimde tanımlamak çok kolay değildir. Adını Yunan mitolojisinde suya yansıyan görüntüsüne âşık olan Narkissos’tan alan narsizm kavramı, aşırı özsevgi, kendini olduğundan büyük görme, benmerkezcilik4, kendine hayran olma5, kendini aşırı beğenme ve kendine âşık olma anlamlarına gelirken6 kişilik bozukluklarında ise kendine âşık olma, kişide cinsel hazzın kendi vücuduna yönelik oluşu ile belirgin cinsel sapıklık hali olarak tanımlanmaktadır.7
Narsizmin bireydeki oluşumu bebeklik dönemine dayandırılır. Bu dönemde çocuğun
ebeveynle özelikle anne ile duygusal etkileşimde yaşadığı olumsuzluklar8 ile ailenin çocuk yetiştirme tarzının hastalıklı narsizmin gelişmesine yol açtığı belirtilmektedir.9Narsizm kültürünün ve narsistik kişiliğin yaygınlaşmasının nedenleri arasında insanın en iyi dostunun kendisi olduğu fikrinin yerleştirilmeye çalışılması, sürekli birinci olma hedefinin verilmesi, aile yapısının yıkılması, evlenip çocuk yetiştirme ideallerinin yerini yalnız ya da birlikte yaşama biçimlerinin alması gibi faktörlerin yanısıra10; görsel basının, video sitelerinin, YouTube,
Facebook, MySpace, Yahoo ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin de etkide bulunduğu ifade edilmektedir.11
Narsizmin en önemli belirtileri, başkalarına duyulan ilginin azalmasıyla “self”(benlik) in abartılı biçimde öne çıkması12 ve kişinin kendisiyle aşırı meşgul olmasıdır.13 Benlik saygısı; kişinin kendini yargılama ve değerlendirmesi sonucu ortaya çıkan bir his olup kişinin kendini gururlu, değerli, gayretli, etkin ve başarılı hissetmesidir. Benlik saygısının duygusal, zihinsel, toplumsal ve bedensel öğeleri vardır. Kendini değerli hissetme; yeteneklerini, bilgi ve becerilerini ortaya koyabilme, başarma ve başarıları ile gurur duyma, toplum içinde beğenilir olma, kabul görme, kendi bedensel özelliklerini benimseme ve kabul etme gibi faktörler benlik saygısının oluşması ve gelişmesinde önde gelen etkenlerdir.14
Esasında beğenilme, sevilme, değer verilme, önemsenme vb. gereksinimler insanın en
doğal gereksinimlerindendir. İnsanlarda beğenilme, başarılı olma, önemsenme, değerli bulunma, sevilme ve sevilen bir kişi olma isteği vardır.15 Her insan bir dereceye kadar kendisini sever, önemli görür ve bu konuda diğerlerinin kendisine hak vermesini bekler.16 Aynı şekilde başarılı bulunma, sözünün dinlenilmesi ve aranan bir insan olma, başkalarının gözünde önemli bir yeri olduğu duygusu yaratır ki kişi için de bu durum bir mutluluk kaynağıdır. Bu tür durumlar toplumda kibir olarak nitelendirildiği ve kibirliliğe yüklenen anlam da hoş karşılanmadığı için insanlar bunu açıkça dile getir(e)mezler.17 Biyolojik ve toplumsal olarak varlığını sürdürmek zorunda olan insan; yaşamını sürdürmek amacıyla çalışmak, başkalarına karşı kendini savunmak, canlı kalabilmek vb. şeyler açısından başkalarına verdiğinden daha fazla kendisine değer vermek durumundadır.18 Bu durum insan psikolojisi açısından normal bir şeydir ve sağlıklı bir narsizm bireyin yaşaması, çalışması ve sağlam olan kimliğini devam ettirmesi için zorunludur.19 Freud’a göre bu durumda narsizm bir sapıklık hâli değil, kendini koruma içgüdüsünün, bencilliğinin libidinal bir tamamlayıcısıdır ve her canlı varlığa bir ölçüde atfedilecek bir özellik olarak belirtilir.20
Narsizm kendi başına hastalıklı bir durum olmayıp insan psikolojisi açısından normal bir şeydir. Bununla birlikte birtakım engellemelere uğradığında zayıflamış ve şişmiş bir özbenlik sevgisine yol açabilir. İnsanların öz benlik sevgisi abartıldığı zaman sergiledikleri tekrarlı düşünce, davranış ve duygu örüntülerinin tümü “narsistik kişilik” olarak adlandırılmaktadır.21 Narsistik kişilik bozukluğu; erken erişkinlikte başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan üstünlük duygusu (düşlemlerde ya da davranışlarda), beğenilme gereksinimi, empati (eşduyum) yapamamanın vermiş olduğu ve özellikle aşağıdakilerden en az beşinin olmasıyla oluşan sürekli bir örüntü olarak tanımlanmıştır.
Narsistik kişilik bozukluğunun görüldüğü kişilerdeki belirtiler şu şekilde sıralanabilir:
1. Kendilerinin çok önemli bir kişi olduğu duygusunu taşırlar. Başarılarını ve yeteneklerini abartır, gerçek bir başarısı olmasa da üstün biri olarak bilinmeyi beklerler.
2. Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da kusursuz sevgi düşlemleri üzerine kafa yorarlar.
3. Kendilerinin özel ve eşi bulunmaz biri olduklarına ve ancak başka özel ya da toplumsal
durumu üstün kişilerin (ya da kurumların) kendilerini anlayabileceğine, ancak onlarla arkadaşlık etmeleri gerektiğine inanırlar.
4. Çok beğenilmek isterler.
5. Toplum içinde öncelik hakkının kendilerine ait olduğunu düşünürler. Kendilerinin
ayrıcalıklı olduğuna inanır ve bu tür beklentiler içinde bulunurlar.
6. Kişilerarası ilişkilerini kendi çıkarları için kullanır, kendi amaçlarına ulaşmak için
başkalarının zayıf yanlarını kullanırlar.
7. Empati yapamazlar. Başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını tanıyıp tanımlama konusunda isteksizdirler.
8. Çoğu zaman başkalarını kıskanır ya da başkalarının da kendilerini kıskandığına inanırlar.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranışlar sergilerler.
A. Narsizm Tipleri
Narsizmin çoğu zaman olumsuz çağrışımlar uyandırmasının nedeni onu, genellikle
toplumda kötü bir insanî özellik ve ahlâkî bir eksiklik gibi görme eğiliminden kaynaklanmaktadır.23 Bununla birlikte narsizmin olumsuz çağrışımlar uyandırması, gerçekte onu mutlak kötü yapmaz. Çünkü onun insana kazandıracağı pek çok kazançlar da vardır. Narsizmi insanlarda görülme durumuna göre kabul gören narsizm ve yıkıcı narsizm şeklinde iki bölümde inceleyebiliriz.
1. Birincil Narsizm /Kabul Gören Narsizm
Her insanda görülen birincil narsizm24;bireyin kendi çabaları sonucu ortaya çıkan bir
durum olup kişinin çalışması ve gayretleri sonucu yapıp ürettiklerinden zevk alması ve başarıya karşı duyduğu aşırı ilgisidir. Narsizmde nesne kişisel çabalar sonucunda ortaya çıkar. Bundan dolayı bireyin kendi eserlerine, kendi başarılarına duyduğu aşırı ilgi çalışma sürecine yansır ve kullandığı malzemelere duyduğu ilgiyle dengelenir. Çalışmayı sürdürmek için gerekli olan enerji büyük ölçüde narsistik özellik taşımasına karşın, ortaya konulan eser gerçeklikle bağlantı kurmak zorunda olduğundan narsizm sürekli denetlenir ve belli sınırlar içinde tutulmuş olur.25 Bir kişinin sahip olduğu ya da başardığı her şey kendini daha da önemli hissetmesini sağlar.26 Diğer bir ifadeyle kabul gören narsizmin en önemli özelliği, bireyin kendi kazanımları sonucunda ortaya çıkan beğenilme ve tasdik edilme arzusu denilebilir.
İnsanın kendisini sevmesi, beğenmesi ya da değerli hissetmesi çoğu zaman diğer insanlarla ilişkilerde ortaya çıkmakta ve onlar tarafından sevilmesi, beğenilmesi ya da değer verilmesi ile mümkün olmaktadır. Kabul gören narsizmde kişi sevme ve sevgi ilişkisini sürdürebilme kapasitesine sahiptir.27 Bireyin kendisi hakkındaki olumlu duygu ve düşünceleri, onun başkaları ile olan ilişkilerini de olumlu etkiler. Bu sevilme, beğenilme ya da değer verilme istekleri narsistik gereksinimlerdir. Herkes için tanıdık olan bu narsistik gereksinimler, insanın temel psikolojik gereksinimleri arasında bulunmaktadır. Kendisiyle barışık, kendisini seven, kendisinden memnun bir kişi başkalarını da sever. Bu durumun oluşabilmesi kişinin kendi olumlu yönlerini görmesi yanında olumsuz yönlerini de rahatsızlık duymadan kendisinin bir parçası olarak kabullenmesi gerekmektedir.28 Sağlıklı narsistik doyumun en önemli özelliği, kişinin günlük uğraşılarından keyif alması, başarılarıyla gurur duymasıdır. Ayrıca başkalarına değer verebilme, başkalarını sevebilme ve başkalarının gereksinimlerini anlayabilme özelliğini de taşıması gerekir.29 Bu durumda narsizm, belli bir sınırı aşmadığı sürece gerekli ve değerli bir eğilim olarak görülmektedir.30
Narsizmin normal ya da hastalık boyutunu ayırt etmede önemli ipuçlarından biri de kişinin diğer insanlarla beraberken karşıdaki/diğeri için ne yaptığı ve ne hissettiğidir. Kendini beğenme, sevme ve kendini üstün görme, karşıdakini ise küçümseme, aşağılama ya da yok
sayma hastalıklı narsizmin belirtileridir.31 Üstünlüklerine olan inançları yanında neyin nerede bittiğini ve nerede devam ettiğini bilen narsistler hayata daha iyi uyum sağlamakta ve toplum nezdinde oldukça başarılı olabilmektedir. Gerçekten de çok gösterişli, yakışıklı, güçlü ve başkalarını yönlendirmede etkili bazı narsistlerin iç dünyalarındaki başarı ve övgüye olan tutkuları, çoğu kez onların eğitim, iş ve toplumsal örgütlenme alanlarında lider konumuna geçmelerini sağlayabilmektedir.32
2. Yıkıcı /Abartılmış ya da Patolojik Narsizm
Patolojik narsizm kişinin kendi çalışmaları ve emeği neticesinde başardığı, elde ettiği kazanımlardan değil bilakis onun etkisinin olmadığı; beden, dış görünüş, sağlık, zenginlik, soy vb. gibi niteliklerinden dolayı kendini büyük görmesidir.33 Patolojik narsizmi olan kişiler kendilerini beğenen ve seven insanlar olarak bilinmelerine karşılık34 gerçekte kendilerini sevme yetilerinde de ciddi eksiklikleri vardır.35 Kernberg, patolojik narsizmin temelinde kişinin kendisini abartılı bir biçimde sevmesinden daha ziyade kendinden nefret etmesinin yattığını belirtir36, Van der Waals ise narsist kişileri, gerçekte sadece kendilerini seven değil, başkalarını sevmedikleri gibi kendilerini de sevmeyen kişiler olarak tanımlamaktadır.37
Patolojik narsistler, fiziksel ve ruhsal yönden kendilerini aşırı beğenen, üstün gören; sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen; gittikleri yerlerde özel ilgi göreceklerine ve üstün bir yeri hak ettiklerine inanan kişilerdir.38Narsistler bir yandan kendilerini çok sever, büyük ve tümgüçlü hissederken diğer yandan üstü örtülü bir biçimde değersizleştirilmiş bir yanları vardır ve sevgi açlığı çekmektedirler.39Bu kişiler gerçekte kendilerini sevemez ve küçük görürler.40 Dolayısıyla patolojik narsizm bir kişilik bozukluğu olarak nitelendirilmekte41 ve narsizm düzeyi bir bireyden diğerine değişmektedir.42Patolojik narsizmi olan kişilerin başkalarını sevebilme yetenekleri yoktur.43 Empati bozukluğuna maruz bu hastalar44 kendilerini olağandışı hakları ve ayrıcalıkları olan “çok özel” kimseler olarak görürler ve kendilerine saygı göstermeyen herkesi hor görür, onları küçümserler.45 İlişkilerinde sağladıkları doyum geçici olup doyum sağlayamadıkları durumlarda boşluk, huzursuzluk ve sıkıntı hissederler. İlişkileri bencil, ben merkezcil olan narsistlerin başkalarının duygu ve düşüncelerine eşduyum yapabilme yetileri bulunmamaktadır.46
Benlik saygıları dışarıdan gelecek ilgi, beğeni ve onayla beslendiğinden dolayı sürekli
övgü bekleyen bu tiplerin davranış ve görünüşleri, bunları elde etmeye yönelik olduğu için beklentileri karşılanmayınca öz saygıları çabucak düşebilir, kendilerinde kırgınlık, ruhsal durumlarında bunaltı ve çöküntü hissedebilirler.47 Dıştan gelen destek kesildiğinde ya da
eleştirildiklerinde öfkeyle, kızgınlıkla, değersizleştirme duygusuyla ve üzüntüyle tepki gösterirler.48 Sağlıklı olmayan narsistik doyumun en önemli iki belirtisi vardır: Kendini değerli hissedebilmek için diğerlerini değersizleştirmek ve onları acımasızca aşağılamaktır.49
Yıkıcı/Abartılmış narsizm antisosyallikle ilişkili olup antisosyal kişilik narsist kişiliğin bir alt
grubu olarak kabul edilmektedir.50 Yaşamlarından tatmin olamama, diğerlerine karşı bilinçli veya bilinçdışı sömürücülük ve acımasızlık gösterirler.51
Bireylerde narsistik kişilik özelliklerini belirlemede kullanılan Narsistik Kişilik
Envanteri’nde narsistlerin ayırt edici özelliği; üstünlük, tüm güçlülük, teşhircilik, onaylanma ve kabul görme, liderlik ve otorite olarak beş kategoride ele alındığı gibi üstünlük/kibir, sömürücülük, teşhircilik, kendine yeterlilik, kendini beğenme, hak iddia etme ve otorite olarak yedi kategoride de sınıflandırılmaktadır.52 Şimdi kısaca bunlara bakabiliriz.
a. Narsistlerde Üstünlük Duygusu /Kibir
Üstünlük, başkalarına kıyasla kişinin kendi zihinsel ve fiziksel özelliklerine veya
yetilerine gerçeğe uymayan aşırı, abartılı bir önem vermesiyle ve bu temelde kendini herkesten üstün, önemli görmesiyle tanımlanan bir tutumdur.53Üstün olduğunu düşünen kimseler kendilerinin özel insanlar olduğuna inanır ve öyle davranırlar. Kendini özel hissetme, benzersiz ve farklı olma arzusu, insanı istisnaî (özel) ve herkesten daha iyi olduğu fikrine götürür. Kendini beğenmişlikle birlikte bu durum başkalarını küçümseme ve onları kendinden aşağı görmenin bir sorun olmadığı inancını haklı çıkarmasına yardım eder.54
Narsistler kendilerini çok önemserler. Son derece gururlu, kendini metheden ve
kendilerine aşırı hayran tiplerdir.55 Kendilerini üstün, hayran olunacak durumda gören bu kişiler başkalarına tepeden bakarlar. Bu durum zamanla onları çevrelerinden kopmaya, herkesten soyutlanmaya iter.56Kendilerini “Tanrı’nın dünyaya bir ihsanı olarak gören” narsistler güzellikte, zekâda, güçte vb. şeylerde bir numaradırlar. Sürekli kendilerinden bahseden, başkalarını tanımadan önce kendilerini tanıtma gereksinimi duyan bir kişilik yapıları vardır. Başkalarını kendilerine hayran olmak için var olan kişiler olarak gören narsistler, hayatın merkezinde kendilerini gördükleri için başkalarına kötü davrandıkları ya da onların dostluklarını kaybettikleri zaman vicdan azabı, üzüntü ya da keder gibi duyguları sergilemede güçlük çekerler.57
b. Narsistlerde Tüm güçlülük
Yukarıda anlatıldığı üzere narsist kişilerdeki üstünlük duygusu onların kendilerini tüm
güçlü hissetmelerine ve sanki başkalarından daha iyiymiş gibi eylemde bulunmalarına neden olur.58 Diğer yandan da bu durum onları üstü örtük değersiz olma hissine götürür ve onların sevgi açlığı çekmelerine neden olur. Bilinç düzeyinde yoğun güvensizlik ve aşağılık hissi duyan narsistler, zaman zaman bu aşağılık ve güvensizlik hislerini büyüklenmeci hisler ve tümgüçlü olma fantezileriyle dönüşümlü olarak yaşarlar.59
Kendilerini üstün gördüklerinden tüm dünyanın her konuda kendilerinden aşağı olduğunu kabul eden bir yargıları vardır.60 Toplumu zengin, önemli ve ünlü olanlar ile ayak takımı olarak ikiye ayıran narsistler, ayak takımına ait olmaktan korkarlar.61 Kendilerini olduklarından daha yetenekli görürler. Güce sahip olma onlar için önemli olduğundan işlerinde yükselmek için çalışır ve çok başarılı olabilirler. Tutkuları ve kendilerine özgüvenleri üstün başarı sağlamalarına etki eder.62
c. Narsistlerde Teşhircilik
Teşhircilik, sürekli ilgi odağı olmaya ve dikkatleri kendi üzerine çekmeye yönelik genel bir eğilimdir.63 İlgi odağı olmayı isteyen, dikkat çekmeyi seven narsistler bunun için her şeyi yaparlar. Kendilerini tanıtma arayışları ve fark edilme arzuları vardır.64 Fiziksel güzellik arzusu insanın kendine hayranlığının bir göstergesidir. Narsistler fiziksel çekicilik, zekâ, yetenek gibi becerilere sahiptirler.65 Başkalarından daha güzel/yakışıklı ve çekici olduklarına inandıklarından dolayı dış görünüşlerine oldukça dikkat eden bir yapıya sahiptirler. Bu yüzden; dış görünüşlerine çok değer veren, pahalı ve dikkat çekici kıyafetler giymeye ve etraflarından sürekli ilgi beklemeye eğilimlidirler. Dış görünüş saplantılarını statü ve başkalarından ilgi görmenin bir yolu olarak kullanmaktadırlar. Gerçeklik duygusundan daha çok dış dünyaya karşı verilen görüntünün önemli olduğu düşüncesi ile onların yüzünde sürekli olarak bir gülümseme oluşur ve hangi açıdan daha iyi göründüklerinin hep farkındadırlar.66
d. Narsistlerde Sömürücülük
Sömürücülük ya da istismar; istediği bir şeyi elde etmek için şiddet, aldatmaca vb. de
dâhil olmak üzere her türlü yöntemle başkalarını kullanma eğilimiyle tanımlanan bir kişilik yapısıdır.67Sömürücülük/istismar, çıkar sağlamaya yönelik olup insan ya da nesnelerin adaletsiz kullanımı olarak belirtilir ve genelde üç biçimde görülür. Birinci olarak sömürücü, sömürülen kişiyi zorlayabilir veya aldatarak kullanabilir. İkinci olarak sömürülen kişi, yapılan eylemlere gönüllü rıza gösterebilir. Üçüncü olarak ise, sömürülen kişinin amacı, çıkar sağlamak ve kazancını güvenceye almaktır.68 Narsistler, başkalarının bilgilerini kendilerine mal etme konusunda çok ustadırlar. Her türlü ilişkiyi, ellerindeki her türlü gücü kendi çıkarları için kullanabilirler. Gerçekte başkalarını sevebilme kabiliyetleri yoktur. İnsanlarla ilişkileri karşılıklı bir ilişki değil büyüklüklerini onaylatmak için diğerinin var olduğu bir ilişkidir.69 Narsistik kişilerin insan ilişkileri tamamen sömürüye dayalı olarak, sanki bir limonun suyunu sıkıp posasını bir kenara atıyormuş gibi yaşarlar.70 Başkalarını kendi çıkarları için kullanır, onları sömürür ve onlardan kendi isteklerini yerine getirmelerini beklerler.71 Büyüklüklerini destekleyen kişi ile ilişkileri var gibi gözükse de karşıdaki kişi bu işlevi göremediğinde ilişkileri bitmiş olur.72 Tatmin edici ve gerçek bir yakınlığı içeren duygusal ilişkilere giremezler. İlişkileri genelde sorunlu olup kısa sürer.73
e. Narsistlerde Onaylanma ve Kabul Görme
Narsist bireyler zaman zaman kendilerini tümgüçlülük (her şeye gücünün yeteceği)
yanılsamalarına kaptırsalar da kendi değerlerini geçerli kılmak, özsaygılarını kazanmak için
başka kişilere bağımlıdırlar.74 Başkaları tarafından sevilmeye ve hayranlık duyulmaya büyük ihtiyaç duyarlar.75Kendilerini övenlere karşı normal davranan narsistler, hak ettiklerini düşündükleri saygıyı göremediklerinde ise sözlü saldırganlık, küçük düşürme, küçümseme, yok sayma ve hakaret gibi saldırganlık gösterebilirler.76 Kendilerine yönelik eleştirileri kaldıramaz ve kusurları için herkesi suçlama eğilimine girerler. Eleştirilere karşı aşırı alınganlık gösteren ve buna kızgınlık ya da üzüntüyle tepki veren narsistler, zaman zaman alttan alarak ya da kendilerini hoşgörülü göstererek tavırlarını gizleyebilirler. Aslında bu davranışlar onlar için bir araçtır. Bu tür duygular onların kendilerine daha da hayran olmalarını sağlar. Dış dünyaya gerçek ilgilerinin kesilmesi narsistlerin ortak özelliğidir.77
f. Narsistlerde Liderlik ve Otorite
Narsistler, en başarılı ve en parlak olacaklarına inanan78, başa güreşmeyi ve orada
kalmayı seven yarışmacı kişiler olup, en iyi olma ve en yüksek konumda bulunma konusunda ısrarcı olma eğilimi gösterirler.79 Kendilerine aşırı güvenen ve iddiacı olduklarından risklere karşı fazlasıyla dayanıklıdırlar. Takdir edildiklerinde bireysel olarak çok başarılı olabilen ancak başkalarıyla birlikte çalıştıklarında çabalamayan ve düşük performans gösteren narsistler, birlikte çalışmaktan daha çok bireyselciliği seven bir kişiliğe sahiptirler. Kişilik özelliklerinden dolayı sevilmeyen, kısa süreli başarılı olmalarına karşın uzun vadede başarılı olamayan bu tiplerin başarıyı ekiple paylaşmaktan çok kendilerine mal etmeyi seven özellikleri vardır.80
Gerçek yaşamda bir lider olarak öne çıkabilen narsistler siyasi ve ticari örgütlerde kendilerini kanıtlayıp yeteneklerini sergilerler.81 Özel ve meslekî yaşamlarında başarısız olduklarında ise bunalıma düşerler.
g. Narsistlerde Hak iddia etme
Narsistik kişilik yapısının temel özelliklerinden birisi de “hak kazandığı” duygusudur. Kendilerini üstün insanlar olarak, olağandışı hakları ve ayrıcalıkları olan “çok özel” kişiler olarak görürler82 ve başkalarını denetlemek, onlara sahip olmak ve onları sömürmek hakkına sahip olduklarını hissederler.83 Kendi entelektüel üstünlüklerini kabul eden, tüm dünyanın her konuda kendilerinden aşağı olduğunu kabul eden bir yargıları vardır.84
Bu tipler, kişisel olarak eşi bulunmaz ve özel bir önemlerinin olduğu düşüncesindedirler. Kendilerini herkesten üstün görmeleri nedeniyle diğer insanlarla ilişkilerinde herkese göre kendilerine daha farklı, daha özel biri olarak davranılmasının beklentisi içindedirler. Kendilerine sıradan bir insanmış gibi davranılmasından çok rahatsız olurlar. Sahip oldukları özellikler nedeniyle hak ettiklerini düşündükleri özel ilgiyi görmek isterler ve bunun en doğal hakları olduğunu düşünürler. Çevrelerindeki her şeyin (canlı-cansız) kendileri için var olduğu hayali içindedirler.85 Başkalarını yalnızca kendilerine hayran kimseler olarak görürler.86 Bu da çoğu zaman sürekli ilgi görme ve beğenilme gereksiniminde olma biçimini alır ve bunu bir hak olarak görürler. İstek ve arzularının başkaları için ne anlama
geldiğini düşünmeksizin koşulsuz karşılanmasını beklerler. Başkalarından yardım ve özel ilgi görmediklerinde ise şaşkınlığa düşerler ya da çok öfkelenirler.87
B. Narsizm Hastalığının (Epidemi) Tedavisi
Narsistik kişilik bozukluğunda ilaç tedavisinin yeri yoktur. Bununla birlikte bu hastalar
narsistik zedelenebilirlikleri nedeniyle, hedeflerine ulaşamadıklarında ya da gerçek veya hayali terk edilmelere karşı depresyon belirtilerini gösterebilirler. Bu durumlarda antidepresan kullanılabilecekleri ifade edilmektedir.88 Yararlı olduğu belirtilen tek tedavi psikanalitik psikoterapi olup89 psikoterapinin yapılan çalışmalarda fayda sağladığı belirtilmesine karşın90
Fromm; her insanda ulaşılamayacak her türlü çözülme çabasına karşı direnen narsist bir
çekirdeğin kalacağını belirtir.91
2. İslâm’ın Narsizme Bakışı
Âdet, ibadet, itaat etme ve kullukta bulunma manalarına gelen din (İslam)92; inanç ve bu inanç üzerine kurulan bir hayat tarzı, bir yaşam sistemi93, insanları kendi hür irade ve ihtiyarlarıyla doğru ve güzel olan şeylere sevk eden ilâhî kanunların bütünü olarak tanımlanmaktadır.94 Din, bireyi inancını sosyal alanda gerçekleştirmeye sevk ettiği gibi95 aynı şekilde toplum içinde insanların mutlu ve huzurlu yaşamları için birtakım düzenlemeler de sunar.96 Biz de burada dinin bu özelliğinden hareketle narsizme ne gibi çözümler sunduğunu tartışacağız.
Lügat anlamı itibariyle makam, itibar97, mertebe, sosyal konumunun bulunması98anlamına gelen câh; bir şahsın hak etmediği makamı, rütbeyi hak ettiğini düşünmesi99, iyi veya kötü kendi yaptığı her şeyi beğenmesi, kendini büyük görmesi, övünmesi100, kendi görüşünü üstün görmesi101, kendini ve yaptıklarını beğenerek böbürlenmesi manasına gelen ucb; büyüklük, büyüklenme102, kendisini insanların en iyisi, en üstünü görmesi103, büyük olmak isteği104, böbürlenme, büyüklük taslama105, kendini üstün görme ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması anlamına gelen kibir106; başkalarına ihtiyaç duymama107, başkalarına muhtaç olmama108, bir şeye gereksinim duymama109, kendini tamamen serbest görme (Allâh’a muhtaç görmeme)110 ve kendini yeterli görme manasına gelen
istiğna111 ile olmadığı bir halde görünme, isim ve marka olmak için gösteriş yapma112
manalarını içeren riya, narsizmin dindeki karşılığı olarak tanımlanabilir.
İnsanlar, tabiatları itibariyle farklılık ve üstünlük düşüncesine açıktırlar. İnsanlar ortaya koydukları eserler, söyledikleri sözler, yapıp ettikleri güzel işler, kazandıkları başarılar vb. neticesinde ödüllendirilme, takdir edilme, övülme, iltifat bekleme ve kendilerinden bahsedilmesini isterler. “Galip gelirsek herhalde bize mutlaka büyük bir mükâfat verilir.”113 düşüncesi ile günümüzde bir kısım entelektüellerin iktidar masasına davet edilip fikirlerine değer verilmesinden memnun olmaları114, insanda tarih boyunca var olan başarı kazanma, yaptıklarına karşılık takdir edilme ve iltifat bekleme düşüncesini göstermektedir.
Kur’ân, fizikî ve ruhî bakımdan115 en güzel surette yaratılan116 ve üstün kılınan insanın117 Allâh’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu belirtir118 ve kendini değerli ve üstün görme hissinin diğer bir ifadeyle ilk narsist hareketin insanlığın atası olan Hz. Âdem’in yaratılışında Şeytan’ın üstünlük iddialarıyla birlikte başladığını haber verir.119
Kur’ân’da geçen, “Bir kısmınızı diğerleri üzerine üstün kıldık.”120, “Allâh, Âdemi, Nûh’u, İbrahim ailesi ve İmran ailesini insanlara üstün kıldı.”121 ve “Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.”122âyetleri insanlardan bir kısmının diğerlerine göre üstün yaratıldığını belirtmektedir. İnsanlar akıl, zekâ, ilim, bedensel güzellik, ses güzelliği, soy, servet, makam, konuşma kabiliyeti vb. bir kısım farklı özellikler açısından diğerlerine göre daha üstün olabilirler. Kur’ân, bazı insanların ekonomik durumunun iyi ve evlat sayısının daha fazla olması123, bazılarının sıhhat124, bazılarının fiziksel güç125, bazılarının akıl126, bazılarının ibadet127 ve bazılarının da bilgi (ilim)128 gibi bir kısım farklılıklar nedeniyle kendilerini diğer insanlardan üstün gördüklerini belirtir. Din, üstünlüğün bir kısım insanların diğerlerini çalıştırması amacına binaen Allâh tarafından verildiğini129 ve bunun insana aslından intikal eden bir miras, elinden alınmaz kişisel bir özellik değil bir lütuf olarak bilinmesi gerektiğini belirtir.130 Bununla birlikte insanlar Allâh’ın bir amaca binaen kendilerine verdiği bu özelliklerden dolayı kendilerini diğer insanlardan daha üstün, daha seçkin ve daha çok saygıdeğer bulma mülahazasına kapılabilmektedirler.
Üstün olma duygusu bazen ferdin benliğinden kaynaklandığı gibi bazen de aidiyet mülahazasından kaynaklanabilmektedir. Bireysel bir kısım özelliklerden dolayı kendini üstün ve farklı görmeden kaynaklanan bireysel narsizm olabildiği gibi bir cemiyetin ya da bir milletin mensubu olmaktan kaynaklanan toplumsal narsizm de olabilmektedir. Kur’ân, Mısır toplumunun “Kendi kavimleri bizim hizmetçi kölelerimiz iken şimdi biz bunlara mı inanacağız?”131, Ad kavminin “Bizden daha kuvvetli kim var?”132, “ …o gün kendi çokluğunuz size güven vermişti de bunun size bir faydası olmamıştı.”133 ve “Seni aramızda çok zayıf görüyoruz,” ifadelerinin grup ve/veya millet narsizminin olduğunu göstermektedir.
Dinin Narsizm Kaynaklı Oluşabilecek Olumsuzluklara Dikkat Çekmesi
Narsist insanların bir özelliğinin de övülme ve kendilerini pazarlama isteği olduğu
söylenmişti. Kur’ân bunun daha ileri bir versiyonu olarak insanların sadece yaptıklarıyla ve sahip oldukları bir kısım vasıflarla değil, yapmadıkları işlerle ve hiçbir katkıda bulunmadıkları başarılarla da övülmeyi arzuladıklarını belirtir. “Zannetme ki, yaptıklarından ötürü sevinip şımaran, yapmadıkları işlerden dolayı da övülmek isteyen kimseler…”134ifadeleriyle gururlanan, övülmekten hoşlanan ve yaptığı işi dolayısıyla kendini büyük göstermek isteyenlerin olabileceğini belirtmektedir.135 İşte Kur’ân bu konunun farklı bir yönüne dikkatleri çekerek, insanların yapmadıkları işleri yapmış gibi ifade ederek övülmeyi arzulayanların olabileceğini belirtir. Allâh rızası için yapılan yardımlar, bu uğurda feda edilen canlar vb. şeyler duyulma, bilinme ve itibar görme kaygısıyla yapılmış olabilir ve insanlar bunu kendileri ve aileleri için bir saygınlık vesilesi kabul edebilirler. Ancak din, her halükârda yapılan işlerde niyetlerin önemine dikkat çeker ve insanların takdir ve teveccühlerinin önemsizliğinden bahsederek asıl önemli olanın Allâh rızası olduğunu belirtir.136
Narsist tavır ve davranışların sadece inanmayanlarda değil inanan insanlarda da görülebileceğini belirten Kur’ân, bu tür tavır ve davranışları hoş karşılamamaktadır.137 Dinin emirlerini yaşamadığı halde çok dindar ve takva sahibi görünen ve bundan dolayı da takdir edilip övülmeyi bekleyen insanların var olması narsizmin inanan insanlar için de bir problem olabileceğini göstermektedir.
Narsizmin pek çok olumsuz etkisi olduğu görülmektedir. Bunlar arasında ilk dikkat
çeken, kişinin kendisi ve etrafı ile yaşadığı problemlerdir. İnsanı bu tarz problemler yaşamaya sevk eden en önemli unsur megalomani denilen kendini üstün görme duygusudur. Bu duyguya sahip insanlar, kendilerini üstün görmelerinin yanısıra etrafındakileri de küçük görürler. Bundan dolayı da onların hiçbir zaman gerçek dostları yoktur.138 Yine onları bu tarz bir olumsuzluğa yönelten sahip oldukları, kendi kişiliklerine fazlaca güvenen, bu güvenden kaynaklanan gurur ve başkalarını küçük görme eğilimleridir.139 Başkaları ile geçinemeyen ve toplum hayatına uymayan bu tipler sürekli huzursuzluk yaşar ve ruhsal olarak bir doyuma ulaşamazlar.140
Üstünlük duygusunun tetiklediği diğer iki olumsuzluk daha vardır. Hased ve
kıskançlık. Şüphesiz bu hisler insanı üzüntü ve mutsuzluğa yöneltir.141 Hased ve kıskanma duygusunun altında yatan sebeplere bakıldığında diğer insanların kendilerinden daha başarılı olmalarını kişinin görmesi göze çarpmaktadır.142 Ayrıca kıskançlık ve hased kin ve nefret doğurmakta, hased edilen şahsın zarara uğraması hissini tetiklemektedir. Hatta bu kişinin bir adım ötesinde, insanın karşısındaki şahıs için düşmanca tavırlara girmesi ve onun acı çekmesini arzulamaya itebilmektedir. Nitekim Kur’ân bu hususta Hz. Âdem’in evlâtlarından birinin diğerini öldürmesini ve Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılmasını hikâye ederek, hased ile gerilen tiplerin kendi kardeşlerine bile -ölüm dâhil- her türlü acımasız muameleyi yapabileceğini gözler önüne sermektedir.143
Üstünlük duygusunun insanı ittiği diğer bir olumsuzluk da insanın yardımlaşma duygusunu öldürmesi ve onu karşısındakilerin doğrularını önemsemeyip sadece kendi
doğruları olduğuna inanan bir hâle büründürmesidir.144 İnsanın benliğini tesir altına alan narsist duygular kişinin kendisini sevimsizleştirmesine ve yalnızlığa terk edilmesine neden olur. İnsanlara tepeden bakma, sadece kendini beğenme, büyüklük ve farklılık tavrı sergileme insanlar tarafından hoş karşılanmaz ve kimse de onlara yaklaşmak istemez.145 Çünkü insanlar kendilerinden farklı olana ve üstün görünene değil, kendilerine benzeyene ve karşılıklı saygı ilişkisinde bulunana değer verirler.146 Başkalarını küçük ve önemsiz görme kendini topluma karşı yabancılaştırıp yalnızlığa itme şeklinde olabileceği gibi aynı şekilde çevresindeki insanlar tarafından dışlanma sonucu olarak da yalnızlığa düşebilir.
Kendini üstün görmenin bir diğer yansıması da insanın eleştirilmeme ve yaptığı hatayı
kabul etmeme eğilimidir. Kur’ân bu durumu; “O’na Allâh’tan kork da fesat çıkarma!” denildiğinde, kendini benlik ve gurur kaplar ve bu, onu daha fazla günaha sürükler.”147 âyeti eleştirilmeyi kabul edemeyen ve hata yaptığına inanmayan bir ruh yapısını ifa eder. Kendi yaptığı işleri ve sonuçlarını haklı çıkarmaya çalışan ve otokritik yapmayan insan kendi kişiliğini ve diğer insanları sıkıntılara ve felâketlere sokabilen aşırılıklara sapabilmektedir.148
Kur’ân, “Yanlarından geçerlerken kaş göz hareketleriyle onları küçümserlerdi. Ailelerine döndüklerinde yaptıkları işlerle övünüp, eğlenirlerdi. Onları gördükleri zaman: “Şunlar kaçık insanlar, anormal tipler!” derlerdi.”149 şeklinde insanları sözlü ve sözel olmayan mesajlarla aşağılayan ve yaptıkları işleri başkalarına da anlatarak aşağıladıkları insanlara karşı önyargı oluşmasına vesile olabilecek narsist insanların tavırlarına dikkat çeker. Bilindiği gibi sözlü iletişim yanında yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş tarzı, sesin tonu gibi sözel olmayan mesajlarla da iletişim kurulmaktadır. Bunlar kişilere bilinçli veya bilinçsiz mesajlar iletirler ve olumlu-olumsuz izlenimler bırakırlar.150 Yorum ve değerlendirme yapmak, insanları yargılamak, sözel olmayan (beden duruşu, göz teması, baş hareketleri vb.) davranışlar iletişimde önemlidir. Muhatabı eleştirme, sözel olmayan tavırlarla küçümseme ise iletişimi bitirir.151 Dolayısıyla yetersiz iletişim veya olumsuz davranışların neticesinde iletişimin güçleşmesi kişilerarası ilişkiyi bitirir ve kişide olumsuz tutumlar oluşturur.
Diğer taraftan insanların ilgisi ve sevgisi kişiyi sürekli bu türlü beklentilere sevk eden
ve ona sürekli stresler yaşatan bir afet de olabilmektedir. Bu durum insanı hep bir beklenti ve açgözlü hale getirebilir. Görmezden gelinmeler, beklenilen övgünün, ilginin ve takdirin gelmemesi insanları büyük bir yıkıma sürükleyebilir.152 Bu durum gerçekle bağın kolaylıkla kaybolmasına yol açar. İnsanlar arası ilişkilere karşı anlayış göstermez ve her işinde bir çıkar düşünür hâle gelir. Bu kişiler başkalarıyla geçinemez ve yaşama ayak uyduramazlar.153
B. Narsizmle Başa Çıkmada Dinî Yöntemler
Narsizm ile başa çıkmada dinî yöntemler genel olarak iki kısımda incelenebilir.
1. Zihinsel (Bilişsel) Çareler
Zihinsel yöntemler bilince ve düşünceye dayalı baş edebilme yoludur. Bununla
narsizmin ne olduğu, onun faydalı ve zararlı yönleri ile onu kontrol ve baş edebilme yollarını bilme ve bu durumun farkında olma hâlidir.
İnsanın duygularına onun bilişi (düşüncesi) vasıtasıyla ulaşılır. Kişinin düşüncesinin içeriği ise onun ruh durumunu etkiler. İnsanın tutumunun değişmesindeki asıl faktör, düşüncesindeki değişimdir. Yani insanın olumsuz düşüncelerini fark etmesi sağlanarak bu düşünceleri alternatif, daha gerçekçi olanlarla değiştirir.154 Bilişsel terapi, kişinin hatalı inançlarının düzeltilerek onun uygunsuz ve aşırı duygusal reaksiyonlarını değiştirilebileceği
varsayımına dayanan155, diğer bir ifadeyle uyum bozucu davranış ve duyguların değiştirilmesi etkinliğidir.156
Zihinsel çarelerin ilki, insanın yaratılışına dikkat çekerek ve bununla kendini farklı ve üstün görmenin ne kadar yanlış olduğunu düşünmesini sağlamaktır. İnsanları yaratılışlarını düşünmeye, neden ve nasıl yaratıldıklarına bakmaya davet eden Kur’ân157, insanlığın ilk yaratılışta topraktan158, sonra atılan bir damla sudan, bir meniden ve anne karnındaki geçirdiği safhalardan bahsederek, insanın yaratılışını ve hayat merhalelerini nazara vermektedir.159
İnsanın bütün vücut sisteminin düzenlendiğini belirten160 Kur’ân, yaratılış açısından herkesin aynı olduğunu161 ve insanların birbirleri üzerinde böbürlenmeye hakkının olmadığını ifade etmektedir. Diğer taraftan Allâh, insanları servet, renk, ırk, cinsiyet, dil ve soy açısından değil kendisinden sakınma derecesine göre değerdeğerlendirdiğini belirtmekte162 ve bunların insanlar arasında üstünlük vasıtası olmaması gerektiğini bildirmektedir. Aynı şekilde Hz. Peygamberin, “Hepiniz Âdem’den Âdem ise topraktan yaratılmıştır.”163 ve “Allâh, sizlerin görünüşlerine göre değil, kalp (iman veya inkâr) ve amelinize bakar.”164 hadisleri insanların yaratılmış oldukları nesnenin aynı olduğuna dikkat çekmekte, kendini farklı ve üstün görmenin ne kadar yanlış olduğu mesajını vermektedir. Kur’ân, yaratılış itibariyle insanları toplumsal hayatta mukayeseye götürecek herhangi bir üstünlük tanımamaktadır.
Bir diğer çare ise, narsist tavır ve davranışların Allâh’ın sevgisini kaybetmeye sebep
olmasından korkmaktır. Kur’ân, narsist duyguların olumsuzluğuna dikkat çekmekte ve bu tavırları Allâh’ın sevmediğini vurgulamaktadır. “Allâh kibirlenenleri ve böbürlenenleri hiç sevmez”.165, “Şüphesiz ki Allâh, şımaranları sevmez.”166 ve “Allâh, putları bırakıp da kendisine ibadet etmeyi gururlarına yediremeyenleri sevmez.”167 Yine başka ayetlerde; “Kibirli davranarak insanlardan yüzünü dönme, yerde çalımlı yürüme! Çünkü Allah kibirle kasılan, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.”168, “Yeryüzünde kibirli kibirli (şımarıklık taslayarak) yürüme! …Böylesi davranışların hepsi kötü olup, Rabbinin nazarında hoş görülmeyen şeylerdir.”169âyetleri narsist duygu ve davranışların Allâh tarafından beğenilmediğini, hoş görülmediğini göstermektedir. Aynı şekilde Hz. Peygamberin “Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen kimselerle Allâh konuşmayacak ve yüzlerine bakmayacaktır.”170 hadisi ağır birer tehdit olup Allâh’ın bu türlü tavırlara bakışını bize bildirmektedir. Böylece kendini beğenen ve başka insanları aşağılayan insanların davranışlarının hoş görülmediği, bunların Allâh tarafından sevilmediği ve O’nun sevgisinden mahrum kalacakları vurgulanmaktadır.
Âhiretteki sonuçları üzerine düşünmenin de bu konuda bir çare sunacağı söylenebilir. İnsanın her nimetten sorgulanacağını171 ve hayır ya da şer yaptığı her şeyin karşılığını göreceğini172 ifade eden ve kendini beğenmeyi ve kibri cehenneme uygun bir sıfat olarak niteleyen Kur’ân173, âhiret yurdunun (cennet) dünyada büyüklük taslamayanlara verildiği belirtilmektedir.174 Hz. Peygamber de “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi Cennet’e
giremeyecektir.”175buyurmaktadır. Âhiretteki sonuçları üzerine düşünmek, insanı narsist davranışlar sergilemekten alıkor. İnsanın iyi kötü yaptığı her hareketin karşılığını âhirette göreceğini, her davranışının hesabını orada vereceğini hatırlaması hayatı daha bilinçli yaşamasına neden olabilir. Ölümden sonra hayatın devam edeceğine ve insanın küçük büyük yaptığı her şeyin karşılığını ahirette göreceğine inanması sürekli kendisini oto-kritik etmesine yardımcı olur.
Dünya hayatının insan için bir imtihan vesilesi olduğunu bilme bir diğer çare olabilir.
Din, dünya hayatının bir imtihan olduğunu, insanın malıyla ve canıyla imtihana tabi tutulacağını176, hayatın gerek şer gerekse hayırla imtihan edildiğini belirtmekte177 ve onun başına geleceklere karşı sabretmesini bu sabrına karşılık da bir mükâfatı olduğunu belirtmektedir.178 Din, imkânların, insanın başına gelen belâ ve musibetlerin birer imtihan vesilesi olduğunu peygamberlerden verdiği örneklerle anlatır.179 İslâm, bu dünyayı, maddî ve manevî bir imtihan, bir yarışma âlemi olarak görür. İnsanların ekonomik, akıl, ilim vb. derecelerinin farklı olmasını da bu imtihanın bir gereği olarak belirtir. Dünya hayatında mevki ve mertebelerin sürekli el değiştirmesi, ekonomik ve sosyal statülerin sürekli iniş ve yükselişler yaşaması bunun bir neticesidir.180
Dünyanın ve içindekilerin diğer bir ifadeyle bu hayatın geçici olduğu ve bir gün herkes gibi kendisinin de öleceği düşüncesi insanın narsizmle mücadelesinde önemli bir zihinsel kontrol mekanizması görevi üstlenir. İslâm, dünya hayatını kötülemediği gibi onu âhireti kazanmaya bir vesile sayar. Kur’ân, kadınlar ve oğullar, altın ve gümüş gibi paralar, güzel ve cins atlar vb. nefsin hoşuna giden şeylerin insana cazip geldiğini belirterek181 bunların kötü olmadığını ancak geçici olduğunu belirtmekte, bunların birer amaç değil dünya hayatını ve geçimi devam ettirebilmek için birer araç olduğunu belirtmektedir. Âhirete yer vermeyen dünya hayatını bir oyalanma ve süs182, karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışı olarak tarif etmekte ve devamında kuruyup giden bir çerçöp haline benzeterek geçici olduğunu vurgulamaktadır.183 İnsanın hayatının bir sonu olduğunu belirtme manasında yerin üstünde olan herkesin fani olduğunu, Allâh hariç her şeyin yok olacağını bildirmektedir.184 Fani olan, aciz ve güçsüz olan insan enaniyetini neye binaen yapmaktadır? sorusunu sormaktadır. Zira ölüm düşüncesi, insanın nefsî arzularının isteği doğrultusunda hareket etmesini engelleyen güçlü bir oto-kontrol mekanizmasıdır. Bu anlamıyla ölüm insan için en büyük bir nasihattir.
İnsanın aciz ve muhtaç olduğunu gösterme, narsizmi engellemenin önemli zihinsel
yollarından bir diğeri olabilir. İnsanın arzularının, isteklerinin, maddî beklentilerinin, hedeflerinin ve hayallerinin bir sınırı olmamasına karşılık imkânları kısıtlı, gücü ise, ancak elinin ulaşabildiği yere kadardır. Kur’ân, Allâh’ın insana bir sıkıntı verdiğinde onu kimsenin gideremeyeceğini, bir hayır ve nimet verdiğinde de kimsenin onu engelleyemeyeceğini185 belirterek bir taraftan kendi mutlak güçlülüğüne diğer taraftan ise insanın acizliğine vurgu yapmaktadır. Aynı şekilde insanın güçsüzlüğünü ifade babında “başına bir olay, bir sıkıntı geldiğinde Allâh’a yalvarır.”186demekte ve insanın kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını sanmaması gerektiğini belirterek187 gücünün sınırlılığını vurgulamaktadır. Kendisi dilemedikçe hiçbir kimsenin hiçbir şey yapma güç ve kuvvetine malik olmadığını belirten Allâh188, Peygamberinin “Ben kendim için bile Allâh dilemedikçe hiçbir şeye kadir değilim, ne
fayda sağlayabilirim ne de gelecek bir zararı uzaklaştırabilirim.”189 sözüyle peygamberler de dâhil hiçbir insanın kendi başına tasarruf imkânının olmadığını belirmektedir. İnsanın güçsüzlüğü ve muhtaçlığı yanında mahrumiyetler, bela, musibet, hastalık ve sakatlıklar insana aciz olduğunu hatırlatır. Esasında cereyan eden bütün imtihanlar insanlara güçsüzlüklerini, zayıflıklarını ve acizliklerini hatırlatarak onlara, güç ve kuvvetlerinin sınırlı olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde Kur’ân, gerek insanları gerekse diğer canlıları rızıklandıranın Allâh olduğunu belirterek190 O’nun dilediği kimselerin rızkını bollaştırdığını, dilediği kimselerin de nasibini daralttığını, kıstığını191 ifade etmekte ve rızık konusunda da mutlak tasarrufun kendisinde olduğunu192 vurgulamaktadır. Bu şekilde insanın rızık konusunda muhtaçlığını belirtmekte ve aciz olduğuna vurgu yapmaktadır.
Allâh inancını, O’nun varlığını kabul etmek narsizmi engelleyen yollardan birdiğeridir. Kur’ân, Allâh’ı; gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları yaratan193, kısaca gökten yere kadar her işi düzenleyip yöneten birisi olarak tanıtmaktadır.194 Aynı şekilde Allâh’ın bilgisi ve izni olmadıkça ne bir meyvenin tomurcuğundan çıkabileceğini, ne herhangi bir dişinin hamile kalabileceğini, ne de hamile olanın yavrusunu doğurabileceğini ifade eder.195 Diğer bir ifadeyle İslâm, Allâh’ı, bütün kâinatın varoluş kaynağı olarak tanıtır.196 Diğer taraftan Kur’ân, Allâh’ın dilediğini yarattığını, dilediği kimseye kız-erkek verdiğini, dilediğini ikiz olarak yarattığını, dilediğini de kısır olarak bıraktığını belirtmekte197 ve çocuğu olması mümkün olmayan aileye çocuk verilmesi198, bakire olan bir kadının çocuk doğurması199, yeni doğmuş bir bebeğin konuşması200, ateşe atılan peygamberi kurtarması201, başa gelen belaları kaldırıp, hastalıkları iyileştirmesi202 vb. gibi örneklerle sebepler dünyasında imkânsız gibi görülen şeylerin kendi tasarrufu altında olduğunu belirterek dilerse sebepleri değiştirebileceğini insanlara göstermekte ve kâin
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder