“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere
uydular (Süleyman’ın büyücülükle
saltanatını kazanmış olduğunu söyleyenler, büyü ile
uğraşan şeytan ruhlu insanlar ve onları azdıran cinler idi.
İşte onlar bu gibilerin
iftiralarına uyarak Süleyman’ı bir büyücü olarak tanımağa
başladılar) Oysa
Süleyman
(büyü yaparak) küfre gitmemişti.
Fakat o şeytanlar, küfre gittiler: insanlara
büyü ve Babil’de Harut ve Marut adlı melekler(den ilham alan iki kişiy)e indirileni öğretiyorlar.
Halbuki onlar:Biz bir
fitneyiz (bu bilgi, sizin bunu kötüye
kullanıp kullanmayacağınızın
denenmesi için size öğretilmektedir. Sakın bunu kötüye kullanıp büyü yaparak)
küfre
gitme(yin)! demedikçe kimseye bir şey öğretmiyorlardı.fakat bunlar onlardan, erkekle karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Ama, onlar, Allah’ın izni olmadan büyü ile
hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine yarar vereni değil, zarar vereni öğreniyorlardı.Andolsun, onu sat(ıponunlaçıkar
sağlay)anın,ahirette bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke (bunu) bilselerdi.” [1]
Ayetin Nuzul Sebebi
İbn İshak’tan:
Davud oğlu Süleyman (s.a.v)’ın ölümünü anladıkları zaman şeytanlar
karar verip sihrin bütün çeşitlerini kaleme aldılar (şöyle
nida ettiler): “Kim şu şu arzularına kavuşmak isterse şöyle
şöyle yapsın…”. Her türlü sihir ve
buna ait formüller tespit edildikten
sonra bunu bir kitap haline
getirdiler sonra kaşı (nakşı) Hz.Süleyman’ın yüzüğünün kaşına
benzer bir yüzükle
mühürlediler. Üzerine
de sahte olan şu ünvanı koydular: “Bu kitap, Davud oğlu Süleyman’ın ilim hazinelerine dair Asaf ibn Berhiya’nın yazdıkları şeyleri
ihtiva eder.”
Sonra bunu Hz.Süleyman’ın
tahtının altına gömdüler. Aradan zaman geçince İsrailoğullarından hayatta
kalanlar bu
kitabı bulup çıkardılar. Bu kitapta yazılı olan şeylere muttali’
oldukları zaman
Hz.Süleyman aleyhinde: “
Hz.Süleyman ancak bu sayede yaptığını yapmış” dediler. Sihri, insanlar arasında yaydılar: öğrendiler ve öğrettiler. Sihir denilen şey
hiçbir millet için Yahudiler arasında olduğu kadar yayılıp
meşhur olmadı.
Hz.Peygamber, Allah tarafından kendisine
indirilen vahiyler de Hz.Süleyman’dan bahsedip
onun peygamberlerden olduğunu
söyleyince, Medine’deki Yahudiler: “Doğrusu Muhammed’e hayret! Davud oğlu Süleyman’ın peygamberlerden olduğunu
söylüyor! Vallahi
Süleyman
sihirbazın biriydi.” Dediler.
Bunun
üzerine
cenabı
hak
yukarıdaki ayeti
indirdi . [2] Said
ibn
Cübeyr’den
tahkik olunan
bir
rivayette
şöyle denilir: Sihre dair şeytanların elinde ne varsa hepsini Hz.Süleyman toplattırdı ve
bunları hazine
odasındaki tahtının altına
gömdürdü. Şeytanlar
bu sihirlerin gömülü olduğu yere yaklaşma imkanı
bulamayınca
insanlara varıp:
“Siz, Süleyman’ın
şeytanlara,
rüzgarlara
ve
diğer
varlıklara kendisiyle hükmettiği ilmi istemez misiniz? ”
dediler. Onlar da: “Tabii arzu ederiz”
cevabını verdiler. Bu cevap üzerine insanlara onun
medfun olduğu yeri tarif ettiler. İnsanlar varıp tarif edilen yeri kazdılar, sihri bulup çıkardılar ve kullandılar. Hicazlılar: “Süleyman bunu isti’mal ederdi, bu da tabiatıyla sihirdir” dediler. Bunu üzerine
Allah Peygamberine Hz.Süleyman’ın sihirden ve sihirbazlıktan uzak olduğunu ifade eden yukarıdaki
ayeti indirdi. [3]
(M-L-K) Kelimesinin Okunuşu:
Ayette geçen
“melekeyn” kelimesi “melikeyn” şeklinde de
okunmuştur. Mütevatir olan kıraatlerde kelime
“melekeyn” yani iki melek tarzındadır. Diğer
okuyuş
ise şaz’dır. Bazı eserlerde şaz olan bu okuyuş tarzı İbnu Abbas ve el-Hasan’ul-Basri’ye nispet edilmiştir. Buna
göre mana “…ve Babil’deki iki hükümdara: Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı…” şeklinde olur.[4] El-Hasan’ul-Basri’ye göre, “o, iki
hükümdar Babillilerden iki
kafirdir.” Bazılarınca da onlar İsrailoğullarından iki hükümdardır. Abdurrahman İbn Ebza onların
Davud ve Süleyman (a.s.) olduklarını söylemiştir. Yukarıda da işaret edildiği gibi bu
tarz okuyuş ve
buna ait rivayetler şaz’dır.[5]
Ayet-i kerimedeki şeytanlardan kasıt nedir? Bu şeytanlar
nasıl şeytanlardı ve takip ettikleri şeyler
nelerdi? Bunlar
hem
cin şeytanı ve kötü ruhlar denilen gizli şeytanlara, hem de
insan şeytanlarına
şamildir. Zira gizli şeytanların eserleri de insan
şeytanları üzerinde meydana gelir
ve zahirdeki insan şeytanları,
o kötü ruhlardan aldıkları, onlardan öğrendikleri şeytanlıklarla işlerini çevirirler. Tefsircilerden bir çoğunun rivayetlerine göre: Süleyman(a.s)’ın mülkünde
fitne zuhur edip, hükümetini yitirdiği zaman,
insan ve cin şeytanları pek azıtmış, dinsizlik çok ileri gitmişti. Fitneyi
çıkaran ve daha sonra Süleyman(a.s)’a mağlup düşen ve onun emrine girip, hükmüne
tabi olan bu şeytanlar “Sad Suresi’nde ‘Benna-Ğavvas ve Aherin‘ (Sad,38/37-38) namıyla
üç ayrı sınıf
olarak gösterilmiştir. Demek ki bunlar
içinde bir takım desiseci sanatkarlar da vardı. İşte vahiy kaynağından uzak olan bu şeytanlar, meydana gelecek
olan olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile
bir takım bilgiler edinirler
ve bu
bilgilerin her
birine yüzlerce yalan ve pislik karıştırarak gizli gizli yaymaya çalışırlardı. Bu işlere alet
etmek için kahinleri seçerler ve onlara çeşitli telkinlerde
bulunurlardı. Bu cinlerin bazı haberleri doğru çıktıkça kahinler bunlara güvenir, ancak onlar
bunların yanında binlerce yalan dolan da yayarlardı. Derken bu kahinler, bu bilgileri kaleme aldılar, bu konularda kitaplar yazdılar. Cin çağırma, sihir yoluyla gönül çelme hakkında türlü sihir ve efsun (büyü) kitapları meydana getirdiler.
Bu arada
geçmiş ve gelecek olaylar hakkında
habere
benzer
efsaneler, masallar, yalanlar
ve dolanlar yaydılar. Tarih olayları ve gerçekleri tahrif olunarak, halkın duygu ve düşüncelerini yanlış yollara sevk edecek hurafeler yayınlanır ve bunların arasına bazı bilimsel gerçekler ve
hikmetli sözler karıştırılarak, konular çok kötü bir şekilde istismar edilirdi. Bu suretle cinler gaybı biliyor diye bir takım kanatlar genellik kazanmıştı.[6] Bu şeytanların yalan ve
dolanları yüzünden fitne çıkmıştı. Hz.Süleyman’ın hükümdarlığı ve devleti bir müddet elinden
çıkmıştı. Hz.Süleyman’ın hükümdarlığı ve devleti bir müddet elinden çıkmıştı. Nihayet Allah’ın yardımı ve izni ile Süleyman (a.s) bunlara galip geldi ve üstünlük sağladı, hepsini hükmü altına alıp, tam anlamıyla
kendisine bağlı olarak birtakım hizmetlerde kullandı ve o zaman bütün bu kitapları toplatarak tahtının
altında bir mahzene kapattı. Hz.Süleyman’ın vefatından bir
müddet sonra hakikati bilen alimlerde kalmayınca
şeytanlardan insan suretinde birisi çıkıp “Ey insanlar! Bilmiş olunuz
ki Süleyman b. Davud, bir peygamber değil de bir sihirbaz idi, cinleri şeytanları, rüzgarları hep sihirle
büyüler ve kullanırdı. O neye erdi ise hep sihir
bilgisi sayesinde erdi. İnanmazsanız
sakladığı kitapları bulur, anlarsınız”
dedi, o kitapların saklı olduğu yeri gösterdi. Orayı
açtılar gerçekten de bir çok kitap çıkardılar. O kitaplar sihir ve efsane kitapları idi.
Bunun üzerine Süleyman sihirbaz imiş, hükümetini sihir ile idare edermiş.” diye yalan
ve iftiralar yayılmaya başladı. Diğer bazı
müfessirlerin
rivayetine göre,
bu kitaplar Hz.Süleyman’ın
vefatından
sonra hazırlanıp ortaya konmuş, bir çoğunun üzerine Asaf b. Berhiya’nın ilmi yazılmış
ve onun eseriymiş gibi sahte
imzalar atılmış, hile ve desise
ile çoğaltılıp yayınlanmış
“Süleyman’ın hükümranlığı
aleyhine şeytanların uydurup ortaya sürdükleri
şeylerin
ardına düştüler.” Ayeti bütün bu şeytanlıklara işaret etmektedir. Zaten Mısır’dan beri İsrail oğulları arasında sihir ve hokkabazlık bilinirdi. Fakat durum bu sefer bambaşka
bir renk almıştı: bir taraftan siyasi ve
ictimai entrikalarla Süleyman(a.s)’ın devleti
aleyhine
işletilmiş, diğer taraftan
onun
dünyayı
hükmü
altına
alışı, bu sihir
ilmi sayesinde gerçekleşmiştir
diyerek, yine onun namına iftira edilerek
sihir teşvik edilmeye çalışılmıştır. O derece ki, daha sonra gelen İsrailoğulları, ona bir peygamber değil de çok
iyi
sihirbaz
olan bir hükümdar
gözüyle
bakarlarmış. Bundan dolayıdır ki, İsrailoğulları
özellikle
devletlerini
kaybettikten sonra,
diğer milletler arasında gizli yollarla bu çeşit yayınları teşvik ve
terviç etmekten ve hüner şeklinde sihirbazlıkla
meşgul olmaktan geri kalmıyorlardı. Ne zaman ki, Tevrat’ın haber
verdiği şekilde bekledikleri son peygamber Hz.Muhammed gelip, Tevrat’ın aslındaki bilgi ve ilkeleri
söz konusu etti, o
zaman dönüp kendisiyle mücadeleye tutuştular. “Nübüvvet yoluyla buna itiraz edemeyiz, bununla başa
çıkamayız, biz ne yapsak Cebrail kendisine haber veriyor.” dediler ve Cebrail’e düşman oldular. Tevrat’ı da büsbütün
arkalarına atarak sihir ve iftira yoluna saptılar, bu şeytancıl eserlere uymak suretiyle, “Süleyman, Muhammed’in dediği gibi bir peygamber değildi, sihirbaz bir hükümdardı, fakat yaptığı sihirleri mucize gibi gösterirdi.”[7] diye ona iftiralar ettiler. Buna göre Hz.Süleyman’ın haşa kafir olması lazım geliyordu. Çünkü sihrin bu derecesinin
küfür olduğuna
şüphe yoktur. Halbuki “Süleyman kafir değildi, fakat önce ve
sonra ona sihirbaz diyen o şeytanlar kafir oldular, ki insanlara sihir öğretiyor, sihir talim ederek yoldan
çıkarıyorlardı.”[8]
[1] - Kur’an-ı Kerim,Bakara, 2/102
[2] - Taberi, Tefsir, I,
451
[3] - Taberi, Tefsir ,I, 451
[4] - Aydemir, Abdullah, 138
[5] - Aydemir, Abdullah, 139
[6] - Elmalılı H.Yazır, I,
364
[7] - Elmalılı H.Yazır, I,
365
[8] - Elmalılı H.Yazır, I,
366
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder