7 Şubat 2015 Cumartesi

HZ. Musa


Musa'nın hayatı ile ilgili kaynak alınan belgeler dinî metinlerdir. Bunlar Tevrat'ın Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye bölümleridir.

Çıkış ve Tekvin'e göre; İsrailoğulları Mısırlı yerliler ile birlikte Nil Deltası'nın doğu tarafında en ağır işlerde çalışmakta ve Firavun'a kölelik etmekteydiler.

Musa, İmran'ın oğludur, Onun babası Yahser, onun da babası Kahes'dir. Levi kabilesindendir, Yakup'un soyundan gelir ve Annesi Yocheveddir. Kız kardeşi Meryem, erkek kardeşinin adı ise Harundur.

Musa doğduğu sırada Mısır'da İsrailoğulları köle olarak en ağır işlerde çalıştırılmaktaydı. İsrailoğulları atalarının toprakları olan Kenan illerine gitmek istedi iseler de Firavun onları bırakmadı. Kur'an' ve Tevrat'a göre Firavun gördüğü bir rüya üzerine İsrailoğullarından doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Bu hadise Kur'an ve Tevrat'ta yer almaktadır. Bunun üzerine çocuklar öldürülüp Nil Nehrine atıldı.

Ancak erkeklerin azalması bazı işlerin aksamasına sebep oldu ve bunun üzerine Firavun çocukların bir sene öldürülüp bir sene öldürülmemesini emretti.

Musa, çocukların öldürüldüğü sene dünyaya geldi. İmran ve Yocheved ona yalnızca üç ay bakabildi. Kur'an'a göre Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir, başına geleceklerden korktuğun zaman onu suya (Nil'e) bırak. Korkma, üzülme. Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" denmiştir.  Annesi Musa'yı zift ile birbirine yapıştırılmış otlardan oluşan bir muhafaza içerisinde Nil Nehrine bırakır. Musevi kaynaklara göre firavun'un kızı Thermuthis  Kurana göre ise karısı Asiye (daha sonra Musa'nın peygamberliğine inanacaktır)  Musa'yı bulur ve saray’a alır.

Ancak çocuğun İbranî olduğu kısa sürede anlaşılır. Musa'nın ablası onu emzirecek bir İbranî aile bildiğini söyler ve onu gerçek annesine geri götürür.

Firavun bir İbranî olduğu gerekçesiyle çocuğu istemez, ancak daha sonra kabullenir. Kuran'da şöyle denir: "Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebek; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz. "Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi."  Musa kendi annesi tarafından emzirildikten sonra saraya geri gelir ve ona "çekip çıkarılma" anlamına gelen Musa ismi verilir.

                  Musa, İsrailoğulları'na "On Emir"in yazılı olduğu tabletleri gösteriyor.

Kur'an-ı Kerim´de onun Hz. Musa (as)'ı bulup sarayına almasından bahsedilir. Hz. Musa'nın doğduğu yıl Firavun İsrailoğullarından doğan bütün erkek çocukları öldürüyordu.

Hz. Musa (as) doğduğunda Allah (cc) annesine onu bir tabut veya sandık içine koyup nehre bırakmasını, korkmamasını ve Allah'a güvenmesini emretti. (Kasas, 28/7)

Allah'ın izniyle nehir Hz. Musa'nın içinde bulunduğu sandığı getirip Firavun´un sarayı dibinde durdurdu. O sırada nehir kenarındaki cariyeler sandığı alıp Hz. Âsiye'ye getirdiler. Hz. Âsiye valide, sandığın içinde bebeği görünce kalbi ona karşı sevgiyle doldu. Yüce Allah (cc) onun himayesini uygun görmüştü. Firavun ne kadar çocuğu öldürmek istediyse de Hz. Âsiye Hatun engel oldu, ne yapıp edip onu ikna etti ve bebeği kendisi aldı.

Bu arada sandık kıyıdan takip eden Hz. Musa'nın ablası koşup annesine durumu haber verdi. Şimdi bebeğe süt anne arıyorlar ve bebek hiç kimsenin sütünü emmiyordu. Abla gelip Hz. Âsiye valideye “Sizin için hayırlı bir aile tanıyorum. İsterseniz çocuğu onlara verin.” diyerek kendi annesine götürdü. Hz. Musa annesini emdi ve çocuğun bakımı Allah'ın izni ile kendi annesine verildi. Hz. Âsiye Valide de bütün aileyi himayesi altına aldı. Buradan anlaşılıyor ki; Hz. Âsiye valide Hz. Musa büyüyene kadar ve tebliğine başladıktan sonra da Hz. Musa'ya hep destek oldu. (M. Asım Köksal, Peyg. Tarihi,c 2, s 50)

Kur'an-ı Kerim'de Âsiye validenin durumu şöyle anlatılıyor:

“Allah (cc) iman edenlere de Firavunun zevcesini bir misal olarak getirdi. O vakit o “Ya Rabbi bana katında cennette bir ev yap! Beni firavundan ve onun kötü amellerinden kurtar! Beni o zalimler gûruhundan selamete çıkar! demişti." (Tahrim, 66/11)

HZ. Âsiye valide o zalim ve hain Firavunun karısı olduğu halde, Allah'a iman etmiş bir kadındır. Allah'a imanı ve Hz. Musa'yı himayesi sebebiyle Allah (cc) ona yüksek dereceler vermiş, şehadet nasip etmiş, aynı zamanda Peygamber Efendimizin (sav) övgüsüne mahzar etmiştir.

Samimi ve imanında sebatlı bir kadın idi. İbadet vakti geldiği zaman bir bahane bulur, odasına çekilir ve orada Allah'a ibadetini gizlice yapardı. Mevki sahibi bir kadın olduğu halde ibadetini gizli yapması, Firavun'dan çekindiği içindi.

Hz. Asiye'nin iman ve İbadetini gizlemesi uzun süre devam etti. Bardağı taşıran son damla Firavun'un, Hazakiyel'in hanımını idam ettirmesi oldu. Asiye sarayın penceresinden olup bitenleri ve idam olayını gözlüyordu. Ona nasıl işkence edildiğini ve nasıl öldürüldüğünü dehşetle takip etmişti.

Hazakiyel'in hanımı öldürüldüğü sırada Hz. Asiye, meleklerin gelip onun ruhunu nasıl aldıklarını, o sırada ona ne gibi ikramlarda bulunarak göklere çıkardıklarını görmüş ve Allah'a imanı güçlenmiş, bağlılığı artmıştı. O, Melekleri temaşa ederken girdiği manevi alemde bulunduğu sırada kocası Firavun ansızın odaya girdi ve Hazakiyel'in hanımının haberini ve ona yaptığı işkenceleri anlatmaya başladı. Sözünü bitirdikten sonra Asiye:

"Yazıklar olsun! Yuh olsan sana ey Firavun! Allah'a karşı gelmeye nasıl cesaret ediyorsun, inanmışlara işkenceyi nasıl reva görüyorsun?" diye çıkıştı. Hiç ummadığı ve beklemediği bu söz karşısında Firavun:

" Az önce işkence ile öldürdüğümüz kadına gelen cinnet galiba sana da gelmiş. dedi. Hz. Asiye:

"Hayır! Dedi. Ne ona cinnet geldi ve ne de bana. Şunu bil ki ben, senin de, benim de, alemlerin de Rabbi olan Allah'a iman ettim." Firavun, Hz. Asiye'nin annesini yani kayın validesini çağırarak,

"Kızlarımın berberi gibi kızın Asiye de delirmiş." dedi. Sonra da Asiye'ye :

"Ya Musa'nın ilahına küfreder, onu tanımazsın, ya da işkenceler altında can verirsin." dedi.

Firavun odadan çıkıp gidince annesi yaklaştı ve kızını Firavun'un dediğini yapması için iknaya çalıştı. Hz. Asiye diretti ve :

"Ey anne! Eğer istediğin şey, benim Allah'a karşı gelmem ve O'na küfretmem ise bu asla olmaz", dedi. Hanımının kesin kararını duyan ve deliye dönen Firavun'un emri ile Hz. Asiye işkencelerle öldürüldü ki bu Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinde şöyle ifade edilmiştir:

"Allah, inananlara Firavun'un karısını misal gösterir: O vakit o demişti ki: "Ya Rab! Katında benim için Cennet''te bir ev yap!.."(Tahrim, 66/11)

Hz. Asiye bu niyazı ile, ruhunun Allah yolunda iman ile şehid olup, bu sayede Allah katında rahmete nail olmasını ve Rabbin Arş'ına en yakın bulunan Sidre-i Münteha'nın yanında, Cennetu'l-Me'va'da kendisine ebedi bir istirahatgah inşasını istemişti: "... (Bu suretle) beni Firavun'dan ve onun işlediklerinden kurtar." demişti.

Hz. Asiye, Firavun'dan ve onun kötü amelinden kurtarılmasını istedi. Firavun'un kötü ameli şirk, zulüm ve tasallutudur. "Zalim kavm"den maksat da zulüm ve haksızlıkta Firavun'a yardımcı olan ve "Al-i Firavun" adıyla anılan Kıptîlerdir.

Rivayete göre Hz. Asiye bu duayı yapınca, Cennet'teki makamı derhal keşf ile kendisine gösterilmiş ve hiç bir azap duymaksızın ruhu uçmuş, işkence olsun diye üzerine konan kaya, ruhsuz kalan cesedinin üzerine düşmüştür. Bir rivayete göre Firavun'un emri ile dört ayrı yere kazıklar çakılmış, Asiye, el ye ayaklarından bu kazıklara bağlanarak işkence ile öldürülmüştür. Kur'an'daki "Kazıklar sahibi Firavun" ayetinin buna işaret olduğu söylenmiştir. (Fecr, 89/10)
İbn Abbas'tan gelen bir rivayete göre de, dininden dönmesi için Hz. Asiye'ye işkence edildiği sırada Hz. Musa (as) oradan geçiyordu. Hz. Asiye, parmağı ile işaret ederek durumundan şikayette bulundu. Hz. Musa azabının hafifletilmesi için Allah'a dua etti. Bundan sonra Allah'a kavuştuğu ana kadar ızdırap duymadı. Hz. Asiye Allah'tan en son şu dilekte bulundu: "Ya Rab! Katında benim için bir ev yap!" (Tahrim, 66/11) Allah duasını kabul ederek kendisine: "Başını yukarı kaldır!" diye vahyetti. Başını kaldırınca Cennet'te kendisi için inciden yapılmış evi (sarayı) gördü ve hemen gülümsedi. Firavun onun güldüğünü görünce: "Azap içinde gülen deliye bakınız!" diye bağırdı".(et-Taberi, Tefsir, XXIII, 130-31; XVIII, 171; XXX, 179; İbnu'l-Cevzi, Tefsir, VIII, 314 v.cl.; İbn Kesir, Tefsir, VII, 63 v.d.; îbn Kesir, el-Bidaye, II, 59 v.d.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder