4 Şubat 2015 Çarşamba

Goethe ve İslam - Goethe's Relationship to Islam





Zur Person


Johann Wolfgang von Goethe ist der bedeutendste deutsche Dichter, geboren
28.8.1749 in Frankfurt a.M., gestorben 22.3.1832 in Weimar, Sohn des kaiserlichen Rats Johann Kaspar von Goethe (1710-l782) und der Katharina Elisabeth Textor (1731-1808), studierte von 1765-68 auf der Leipziger Universität, 1770 in Straßburg (Einfluß Herders; Promotion zum Lizentiaten der Rechte 6. August 1771).3
In Straßburg bewirkte der vertraute Umgang mit Herder den gren Umbruch, der zu Goethes Sturm- und Drang-Dichtung führte. 1771 ließ Goethe sich als Rechtsanwalt in Frankfurt a.M. nieder, 1772 folgte eine Praktikantenzeit am Reichskammergericht in Wetzlar, dann wieder ein mehrjähriger, schöpferisch fruchtbarer Aufenthalt in seiner Vaterstadt. In diese Zeit llt auch die Verlobung mit Lili Schönemann, die aber bald wieder gelöst wurde. 1775 erfolgten Goethes Schweizer Reise und die Übersiedlung nach Weimar.
Die nächste Epoche (1776-1786) umfaßt Goethes Weimarer Zeit bis zur ersten Italienreise, charakterisiert durch seine Tätigkeit im Staatsdienst und durch die künstlerische Entwicklung zur klassischen Dichtung. Die Zeit von 1786-93 war besonders   gekennzeichnet   durch   die   erste   und   zweite   Italienreise,   die    Broc Bekanntschaft  mit  Humboldt  und  die  erste  Berührung  mit  Schiller.  Die Freundschaft mit Schiller bestimmte die Jahre von 1794-1805.
Mit Goethes Tod endet auch eine der bedeutendsten Epochen der deutschen Literatur, die in seinem Werk einen ihrer Höhepunkte und Weltgeltung erreichte.4




Goethes Geisteswelt


Schon vor der Geburt Goethes schuf das in Frankreich erschienene berühmte lexikalische Werk von Barthelemy d'Herbelot, die 1697 erschienene "Bibliothèque Orientale", erste Grundlagen eines besseren Verständnisses für den Islam in Westeuropa.
Im   Jahre   1720   erschien   dann   eine   Lebensdarstellung   des   Propheten Muhammad (a.s.s.), deren Verfasser, der Graf Henri de Boulainvilliers, damit eine Apologie gegenüber den früheren Herabsetzungen schrieb. Für Boulainvilliers ist Muhammad (a.s.s.) durchaus der Schöpfer einer vernunftgemäßen Religion, der als solcher auch im Abendland Achtung verdiene.  Das  Werk  Boulainvilliers,  das  übrigens  erst  nach  dem  Tode des Verfassers in London erschien, beeinflußte vor allem auch die Gesinnungen
Voltaires. In seinem "Essai sur les moeurs" von 1765 preist Voltaire vielfach

den Islam, den Qur´an, insbesondere auch die Persönlichkeit des Propheten
Muhammad, Allahs Segen und Friede auf ihm.5
Als Goethe 14 Jahre alt war dienten in der damaligen preußischen Armee etwa 1000 moslemische Reiter. Am 9. November 1763 traf mit Resmet Ahmed Effendi der erste Kalifatsgesandte in Berlin ein. Wie Ahmed Effendi über die Berliner dachte, geht aus einem Bericht hervor, den er 1777 dem Sultankalifen Abdul Hamid I. (1774-1789) übermitteln ließ. Darin heißt es [...]: »Die Bevölkerung Berlins erkennt den Propheten Muhammad an und scheut sich nicht  zu  bekennen,  daß  sie  bereit  wäre,  den  Islam  anzunehmen.«  Ahmed Effendi stand bei der Abfassung dieses Berichts anscheinend ganz unter dem Eindruck der aufrichtigen Begeisterung und freudigen Anteilnahme, die die Berliner Bevölkerung den sten aus dem Orient immer wieder entgegenbrachte.6
Im Jahre 1772, als Goethe 23 Jahre alt war, wurde in seiner Vaterstadt eine deutsche Übersetzung des Qur´an gedruckt, die von Megerlin stammte. Noch ehe das Buch auf der Herbstmesse erschien, war Goethe im Besitz von Druckbogen dieses Werkes.7
In seinen "Ideen zur Philosophie der Geschichte der Menschheit" würdigt
Herder Mohammeds "hohe Begeisterung für die Lehre von Einem Gott" und
"die Weise, ihm durch Reinigkeit, Andacht und Guttätigkeit zu dienen". Weiter

Goethe ve İslam



Prof. Dr. Katharina Mommsenin “
Bugün yirmi birinci yüzyılda, Almanyada üç milyonun üzerinde Müslüman yaşamaktadır; bunların ekserisi Türk’tür. Bugünkü Almanlar arasında ne kadarı Türk komşularının
neden vazgeçtiklerini değil, ne verdiklerini görmeğe hazırlar? En geçerli çözüm olarak her yerde şu duyulmaktadır: Elbette onlar uyum sağlamalıdır! zira ifade edildiği üzere, bu ülkede evvela İslâm ile ilgili her şeyde bilinçaltında bir korku hâkimdir. Tabiî bunu, medyanın körüklediği dünya çapındaki İslâm düşmanlığı” da teşvik etmiştir; ancak elbette yegâne sebep bu değildir.” Arzu edilirdi ki Almanyada yabancıların entegrasyonu hakkındaki birçok tartışmada, bir kere Türk asıllı bir Alman ayağa, kalkıp, dar kafalı Almanların ifrat derecesinde dile getirdikleri Almanlıklarını şöylece yüzlerine vursun; Siz kendi klasiklerinizi tanıyorsunuz! Sizin en
büyük şairiniz birçok kez İslâmı kabul ve ikrar etmiştir!”
Peter Anton von Arnimin bahsettiği Almanların İslâmı kabul ettiğini söyleyen en büyük şairi, Johann Wolfgang Von Goethe’dir.
nya edebiyatının en yük yazarlarından olan Goethe (rkçe okunuşu: Göte) yalnızca edebiyatla değil, eğitim, doğa bilimleri ve felsefe olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilenmiş bir dâhîdir.
Frankfurt am Mainde varlıklı ve kültürlü bir ailede 1749da nyaya gelen Goethe, hukuk öğrenimi gördü. 1774de yazdığı ilk romaGenç Werter’in Acıları” (Die Leiden des Jungen Werters) ona yalnız Almanyada değil, dünya çapında ün kazandırdı.1775den itibaren yaşağı Weimar’da önemli eserlerini yazdı.1786da İtalyada eski Yunan ve Roma sanatını yakından tanıdı.1794de şair Friedrich von Schiller’le yaşamları boyunca recek dostluk kurdu. Bu yıllarda en önemli eseri Faustu yazdı.1832de Weimar’da vefat etti.

Goethe gençlik yıllarından itibaren İslama ve Hz. Muhammede içten büyük bir ilgi duydu. Goethe’nin İslâm dini hakkındaki düşünceleri Batı ve Doğuda büyük araştırmaların, tartışmaların, bilim eserlerinin ve ciddî makalelerin konusu oldu. Goethe’nin İslâm dini, İslâm kültürü, Hz. Muhammedin şahsiyeti ve Kura’nı Kerim hakkındaki düşüncelerini bu sahanın en önemli uzmanı, gerçek anlamda Goethe bilgini Prof. Dr Katharina Mommsen büyük bir enerji ve yıllar ren gayretle araştırdı ve Goethe und der Islam (Insel Verlag, Frankfurt, 2001) adlı çalışmasını ortaya koydu.  Kitaba gmeden önce Katharina Mommsenin kim olduğu hakkında bilgi verelim.
Katharina Mommsen, 1925 yılında Berlinde doğdu. Bu şehirdeki ilk ve orta öğreniminden sonra Berlin, Feiburg, Mainz üniversitelerinde tarih, sanat, sanat tarihi, felsefe, filoloji öğrenimi gördü.1956 yılında Tübingen Üniversitesinda Goethe ve 1001 Gece Masalları” konusuyla doktorasını yaptı.1962 yılında Berlin Üniversitesine doçent olarak atandı. Daha sonra Almanya ve nyanın önemli üniversitelerinde hocalık yaptı. Önemli ilmî eserler yazıp, yayınladı.
Kaliforniya Stanford Üniversitesinden emekli oldu.
Katharina Mommsenin  eseri, Goethe und  der Islam”’ı  Senail Özkan  Goethe ve İslâm
adıyla dilimize kazandır(Ötüken, İstanbul, Kasım 2012)
Senail Özkan bu tercümeye yazdığı takdim yazısında haklı olarak;l isterdi ki; bugün Goethe’nin Müslüman olduğuna dair azimle delil arayan Müslümanlar, mesailerinin birazını da onun İslam dini, şiiri ve sanatı, Hz.Peygamber ve Kuran hakkında serdettiği fikirleri anlamaya ve kavramaya harcasınlar.”demektedir.
Bu takdim yazısından sonra kitapta Katharina Mommsenin Goethe’nin eserlerinde, yazılarında, mektuplarında onun İslâmiyetle ilgili düşünceleri yer almaktar.
Birinci bölüm Goethe’nin Hepimiz İslâm üzre yaşıyor ve ölüyoruz cümlesiyle başlıyor. Bu bölüm, Goethe’nin mevcut beşerî bilimler tarihi çerçevesinde İslâm diniyle ilişkisini ele alıyor; Goethe’nin İslâm ve onun Peygamberi Hz. Muhammed (569-632) ile olan ilişkisi şairin hayatında en hayret verici fenomendir. Görülecektir ki o Müslümanların dinine bilhassa içten bir alaka geliştirmiştir.” Goethe Doğu Batı Divanı” isimli eserinde kendisinin Müslüman olduğu “ yolundaki söylentiyi reddetmemektedir.
Burada Goethe’nin yaşadığı tarihî çevre ve şartları ele alan yazar şöyle demektedir:Umumiyetle Batı, 7.yüzyıldan 17.yüzyılın sonuna kadar, aşağı yukarı bin yıl boyunca İslâma karşı düşmanca bir duruş sergiledi.”Avrupada Peygamber Hz. Muhammedin hayatı hakkında yayınlanan diğer tasvirler de, aşırı düşmanca eğilimleri ortaya koymaktadır… Bunun sebebi her şeyden
önce çok yaygın hale gelmiş olan Türk düşmanlığıdır. İlk defa 1647 yılında belirli ölçüde insaflı bir Kuran tercümesi yayınlanmıştır. Goethe İstanbulda Fransız maslahatgüzarı Ruyer tarafından Arapçadan Fransızcaya aktarılan bu tercümeyi kullanmıştır. 1698 yılında Latinceye çevrilen bir tercümeye Papa XI. Innozenz, bu dini tebliğ eden peygamber hakkında sadece
sözde peygamber” ibaresini eklemekle kalmamış, bilakis bu öğreti hakkında mufassal bir tenkit de ilave etmiştir.
Yazar bundan sonra Goetheye etki eden, Almanya’da İslâma anlayış ve toleransla yaklaşan şu yazarları anmaktadır: Her şeyden evvel Leibniz, Lessing ve Herder adları zikredilmeli; bunlar İslâmın insanî, açık görüşlü bir zihniyetle âdil bir muameleye tutulmasını sağlamaya gayret etmişlerdir. Lessingin “ Nathan der Weise (Bilge Natan) başlıklı dramıyla dinî toleransın baş temsilcisi sayılmaktadır. Herder, Müslümanların ulaştığı kültürün yüksek derecesini methediyordu; o kültür ki kaba sefahat ve vahşi gelenekleri içerisindeki Hıristiyan avamı hor görmelerini sağlıyordu.”
Goethe’nin İslâm dinine duyduğu şahsi alaka bölümümde yazar: Herder vasıtasıyla Goethe, çok erkenden, muhtemelen daha Strasburgda 1770/71 kışında Kuran okumaları için teşvik
edilmişti. Çok gmeden Hz. Muhammed Peygambere ve İslâma alışılmışsın ötesinde bir içtenlikle katıldığına dair belgelere rastlıyoruz. Ge Goethe daha o zamanlar Müslümanların kitabına karşı yoğun bir alaka duyuyordu. Esaslı bir şekilde İslâmı tetkik etmek, genel olarak o zamanlar dinî tolerans ve peşin hükümlerden uzak düşünmeye önem veren entelekel gençliğin arzuladığı şeydi… Goethe Doğu Batı Divanının notlar ve araştırmalar kısmının Muhammed” bölümünde Kuranın üslup güzelliğini şu sözlerle över:”Kuranın üslubu kati, müthiş, yer yer gerçekten ulvidir.…Her şeyden evvel Kuran, Goethe’ye dini alakalarından dolayı çok çekici gelmiştir. İslâm dininin asıl esasları, Kuran bildirdiği üzere, onun kendi dive felsekanaatleriyle bağdaşıyordu. Bu esaslar şunlardı: Tevhit inancı, Allahın tabiatta tecelli etiği ve vahiy yoluyla farklı peygamberlerin insanlığa dini tebliğ ettiği,mucizeyi reddetmek ve imanın hayır işlerinin gerçekleştirilmesinde essir olduğu.”



Yazar, Goethenin Hz.Muhammede olan sevgi ve bağlılığını gösteren 1773 yılında yazğı, Şiir ve Hakikat” isimli eserinde yer alan Mahomets Gesangda (Kaside-i Muhammediye) peygamberi şöyle anlatmaktar: Bu kasidede insanlığın manevî rehberi ve lideri olarak Hz.Muhammedin etkisi dağlardan fışkıran berrak su mecazı ile tasvir edilir. Bu su büyük bir nehir halini alır; diğer çayları, akarsuları da adeta birer kardeş gibi bünyesine alıp kendisiyle birlikte sürükler, evet, hayatı onaylayan bir ckuyla sürükleyip götürür. Gtiği yerleri ihya edip, verimli hale getirdikten sonra kardeşleriyle birlikte nihayet- burada Allahın bir sembolü olan- denize intikal eder.
Eserde Goethe’nin Kur’andan ilhamla yazılan şiirleri ayrı bir bölümde şöyle anlatılmaktar;Goethenin Divanındaki pek çok şiir doğrudan doğruya Kuranın verdiği ilham ile yazılmıştır. Gördüğümüz üzere Goethe, farkKuran tercümelerini, Maraccinin Latince, George Sale’nin İngilizce,-aynısının Almanca varsasyonu Theodor Arnoldun tercümesidir…Divandaki bazı şiirlerinde Goethe, Hammerin tercümesindeki Kuran âyetlerini aynen kullanır. 2.Sure’nin 142inci ayeti; De ki: Doğuda Allahın, batı da. O dilediğini dosdoğru yola klavuzlar.”
Gottes ist der Orient!                                       Doğu da Allahındır!
Gottes ist der Okzident!                                           Batıda Allahın!
Nord – und südliches Gelaende                              Kuzey ve güney sahası da
Ruht im Frieden seiner Haende.                             Onun iradesiyle sulhta.
Yaracı tarafından her şeyin önceden belirlendiği inancı, Goethe’nin Kuran özetlerinde olduğu gibi şairin mektuplarında ve Gelebter Islam (Yaşanan İslam) bölümünde şifahî olarak yaptığı açıklamalarda kendini gösterir.Doğu Batı Divanınında bazı determinist ifadelerin bulunmuş olması öyle şaşırtıcı değildir.Hikmetler Kitabından bir şiirle başlayalım:
Ne yapıyorsun dünyada? O çoktan yapılıp bitti./ Hilkatin sahibi Allah her şeyi eksiksiz takdir etti/ Talihin yolunu takip et artık, kısmetin belirlendi,/ Bir kere yol başladı, tamamla seyahati./ Zira elem ve keder değiştirmez kederi,/ Ebedî savurur seni, bozarlar dengeni.
Ge Goethe’nin Peygamber Hz. Muhammedin şahsiyetine duyduğu hayranlık ve ona karşı beslediği derin saygı, her şeyden evvel onun hayırlı işlerini kabul ve yine onun Allahın birliği öğretisini yani tevhid inancını saf bir şekilde tebliğ etmiş olmasına istinat etmektedir.
Goethe Doğu ve Batı Divanı, Notlar ve Tetkiklerde tek Allah inancını şöyle över; Bir tek Allaha inanç daima ruhu yüceltici bir etkiye sahiptir; çünkü bu, insanı kendi iç birliğine götürmektedir.”
Goethe’nin Allah tasavvuru, Kuranın İhlâs suresinde ortaya konulan Müslümanların Allah
anlayışıyla örtüşmekteydi. Goethe, Hz. İsanın da bir tek Allaha iman ettiğini vurguluyordu. Goethe burada Hıristiyanların haçına karşı dikkat çekici şekilde bir düşmanca tavır içerisindeydi; şiirde mevzubahs edilen sevgili, şair tarafından kendisine hediye edilen inci dizili zinciri bu haçta taşıyordu. Burada bilhassa Abraxas” (üzerinde bir yazı, insan yahut hayvan figürü olan taş muska)kavramına dikkat etmek lazımdır. Şarkılar Kitabı (Buch des Sangaers/Muganni Name) İnayet Belgesi” başlığı altındaki şiirlerden dördüncüsünde Goethe, Abraxas” hakkında güçlü ifadelerle şöyle demektedir;
Bari Abraxastan da bahsedeyim!/Korku ve cinnete sebep olan /Çirkin ve acayip şeyler,/ Burada pek yüce bir şey gibi görünürler./Size saçma şeyler söyyorsam,/Düşünün ki, Abraxastan söz ediyorum.


Kutsal haçı Abraxas olarak işaretlemenin ardından daha önce iktibas edilen şiir dörtlükleri gelmektedir. Goethe, Hz. Muhammed gibi, Hz.İsanın Allahın oğlu olduğunu reddeder; demek oluyor ki bir noktada İslâm tarafında durmaktadır.
Tüm safiyetiyle hissediyordu İsa,/ İçinden tek tanrıyı düşünüyordu;/Kendisini tanrılaştıranlarsa,/Onun ilâhî hislerini rencide ediyordu.  /İmdi Muhammedin başardığı/ Hak olsa gerektir doğrusu;/O bir tek vahdet fikriyle/Tüm dünyayı ram etti kendine.
Şairin dinî bir sembol olan haça karşı antipatisi malumdur. Mamafih işin mahiyeti şudur.
Goethe çarmıha germe”olayının alışıldık gösteri haline dönüştürülmesine karşı kendini savunuyordu, çünkü onun gözü ve derunî duygusu fevkalade hassastı ve her türlü şiddet intibaını kavyordu.
Goethe’nin İslâm için beslediği duygular ve bu amla yazğı şiir ve yazılar Almanya’da görmezden gelinmiştir. Bu konuda Katharina Mommsen şunları yazmaktar:Goethe’nin İslâma teveccühü bazı Goethe uzmanları için bir kızgınlık değilse bile, utanç verici bir durumdur… Bununla beraber Goethe’nin, Divanı ile Alman okuyucusunun anlayışını kazanmak üzere sarf ettiği gayretleri zikre değer bir başarı sağlamamıştır. Yüzyıl sonra Doğu Batı Divanınınilk baskısı dahi bitmemiştir. Çoğu okuyucu “Notlar ve Tetkikler “ olmaksızın Goethe’nin ne yapmak istediğini anlamıyordu. Bu yanlış anlamaların sebebi, her şeyden evvel şairin Doğu Batı Divanı ile İslama karşı olumlu tutumuydu. Ortodoks Hıristiyanlar kışkırtılmış hissediyorlardı kendilerini; Goethe’nin İslâm övgüsü onlar nezdinde kesin olarak sınırı
aşıyordu. Gerçekten de Müslümanlar bu eserden bazen Goethe’nin gizlice kendilerinden birisi olduğu, yalnız bunu açık sik ifade etme müsaadesini kendinde bulmadığı intibaını ediniyorlardı.
Her şeyden evvel Goethenin yukarda asıl anlamında iktibas edilen İslâm inanışından, yani Allahın iradesine teslimiyetten Divan şairinin gizlice ihtida edip İslâma geçtiğini ve bundan dolayı onun yeni dinine taraftar kazanma gayesi güttüğünü söylemek tamamen yanlış olurdu. Goethe’nin başka bir dine gmeye ne kadar az önem verdiğini Hikmetler Kitabı (Buch der Sprühe)ndaki bir dörtlük ortaya koymaktadır. Goethe’nin bu dörtlüğü Sadînin Gülistanda geçen ve İranda atasözü haline gelen bir hikmete gönderme yapmaktadır:
“İnsan, İsanın eşeğini/ Götürseydi Mekke’ye,/Olmazdı daha terbiyeli/Bilakis eşek kalırdı
yine.”
İcra ettiği arabuluculukla Goethe, İslâm kelimesinin gerçek anlamı nazar-ı itibara alındıkta,
hakikaten bir Müslümandı. Çünkü Allahın iradesine teslimiyet demek İslâm, Arapça aykökten olan Selâm kökünden gelmektedir ki bu selam ve barış anlamını taşımaktadır. O yüzden bir Müslümanın selamı olan Es-selâmü aleyküm””barış sizinle olsun” demektir. Onuncu Sure’nin (Yunus Suresi) 25.’ci âyetinde denmektedir ki:(Böyle yapmakla)bilin ki Allah, insanı huzur ve venlik ortamına çağırmakta ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir.Divan şairinin Cennet kitabı, her ne kadar, yer yer gerçekten çağrı da olsa, en sevimli ve en cezbedici bir davete uymaktadır.
Son olarak yazar bize Goethe’nin İslma bakışını ve onun bu yöndeki tebliğini şöyle özetlemektedir; “Goethe, Peygamber Hz.Muhammedin izini takip ederek, “Doğu Allahındır” tılsımıyla “tevhid” inancını tebliğ etmekle yeni nesillere, Şark ve Garptaki insanlara sırat-ı mustakî(doğru yolu, hak yolu), daha doğrusu mesuliyet yüklenilen davranış yolunu işaret etmektedir. Bu mısralarda Goethe’nin İslâm ile fikrî meşguliyetinin hülâsası bulunmaktadır.”


Goetheyi okumalıyız. Onunla biz hayatı, sanatı, kendi klasik kültürümüzü öğrenmenin heyecanını duyarız.” Günümüzde Goethe’yi bize anlatan Katharina Mommseni mutlaka okumalıyız!

    Ünlü Alman Şairi Goethe Müslüman idi
GOETHE’DE İSLAM VE KUR’ÂN SEVGİSİ

Doğu ve Batı birliği

Wer sich selbst und andere kennt,

Wird auch hier erkennen:

Orient und Okzident

Sind nicht mehr zu trennen.“

Eğer insan kendini ve başkasını tanırsa

O zaman anlar ki

Doğu ve Batı birbirinden ayrılamaz.

Onun “Doğu Batı” adlı Divanındaki şiirsel “Ben” Müslüman bir benlik taşımaktadır. Meselâ diyor ki:

Özetle İslåm, barış ve Allah’a teslimiyet dinidir. Alman şairi Goethe bunu çok güzel ifade eder:

"Wenn Islam Gott ergeben heisst

Im İslam leben und sterben wir alle."

"Eğer İslâm, teslim olmak anlamına geliyorsa Allah'a

Hepimiz yaşayıp ölmekteyiz İslåm'da."
(Haarman, Maria (Hrsg): Der Islam (Ein Lesebuch). München: Beck, 1992, s. 36)

Ve diyor ki:

“Jesus fühlte rein und dachte

Nur den Einen Gott im Stillen;

Wer ihn selbst zum Gotte machte

kränkte seinen heiligen Willen.

Und so muß das Rechte scheinen

Was auch Mahomet gelungen;

Nur durch den Begriff des Einen

Hat er alle Welt bezwungen.”

(WA I, 6, 288 ff)

Çok saf ve temiz hisseden ve düşünen İsa, tenhada sadece bir tek Tanrı’yı andı.
Kim onu tanrılaştırdı ise onun kutsal iradesini incitmiştir.

Hz. İsa’nın anlatmak istediği hakikatin ortaya çıkması gerekirdi.
İşte Hz. Muhammed de bu gerçeği ortaya çıkardı.
(Hz İsa’nın misyonunu sürdüren) Hz. Muhammed, tek Tanrı kavramıyla bütün dünyayı fethetti.
Divanının bazı yerlerinde Kur’ân’ın İlâhî kaynağa dayandığını söyleyen Goethe, arkadaşı Blumenthall’e yazdığı 28. Mayıs 1819 tarihli mektupta bu görüşünü belirterek diyor ki: “denn es ist wahr, was Gott im Koran sagt: Wir haben keinem Volk einen Propheten geschickt, als in seiner Sprache!” (WA IV, 31, 160)
“Allah’ın, Kur’ân’da söylediği: ‘Biz her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara gerçeği açıklasın.’” sözü hakikatin ta kendisidir. (İbrahim: 4)

Kur’ân’a hayranlığından ötürü Goethe, Kur’ân-ı Kerim’in indiği Kadir gecesini kutlamak istiyordu.
Goethe’nin düşüncesi Hafız’ın düşüncesine çok benzer. Hafız formel İslâm’ı eleştirirken tasavvufi – ruhi İslâm’ı övmüştür. Goethe de aynen onun gibi tasavvufi-ruhi İslâm’a ağırlık vermiştir. Meselâ der ki:

Ob der Koran von Ewigkeit sei?

Danach frag 'ich nicht! ...

Daß er das Buch der Bücher sei

Glaub' ich aus Mosleminen-Pflicht. (WA I, 6, 203)


Kur’ân-ı Kerim’in yaratılıp yaratılmadığını sorgulamam (Buna gerek görmem).
Ama Kur’ân’ın, Kitaplar Kitabı olduğuna, İslâm’ın bir gereği olarak inanırım.”

diyen Goethe, İlahi aşkı temsil eden mecazi şarabı övmekte ve onun (yani aşkın) meleklerden de önce yaratıldığını söylemektedir.

Yine şair, 24 Şubat 1816 tarihinde yazdığı notunda kendisinin Müslüman olduğunu reddetmemektedir :

“Der Dichter ... lehnt den Verdacht nicht ab, daß er selbst ein Muselmann sei.” (WA I, 41, 86)
: “Şair kendisinin Müslüman olduğu iddiasını reddetmez”

demektedir.
20 Eylül 1820’de Zelter’e yazdığı mektupta da şöyle diyor:

“Weiter kann ich nichts sagen, als daß ich hier mich im Islam zu halten suche.”(WA IV, 33, 123)


:“Ayrıca ben, İslâm’a tutunduğumu belirtmekten başka bir şey söylemeğe gerek görmüyorum.”

Goethe ve İslâm konusunda ayrıntı isteyen, Katharina Mommsen’in, “Goethe und der Islam. Insel-Taschenbuch” kitabına başvurabilir.

Hikmetli söz

"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır.Yeryüzündeki kötü insanlar ise, kendi iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar." Giordano Bruno (İtalyan filozofu 1548-1600)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder