Zur Person
Johann Wolfgang von Goethe ist der bedeutendste
deutsche Dichter, geboren
28.8.1749 in Frankfurt a.M.,
gestorben
22.3.1832 in Weimar, Sohn des
kaiserlichen Rats Johann Kaspar von Goethe
(1710-l782) und der Katharina
Elisabeth Textor (1731-1808), studierte von 1765-68 auf der Leipziger
Universität, 1770 in Straßburg (Einfluß Herders; Promotion
zum Lizentiaten
der
Rechte 6. August
1771).3
In Straßburg bewirkte der vertraute Umgang mit
Herder den großen Umbruch,
der
zu Goethes Sturm- und Drang-Dichtung führte. 1771 ließ
Goethe
sich als Rechtsanwalt in Frankfurt a.M. nieder, 1772 folgte
eine Praktikantenzeit am
Reichskammergericht in Wetzlar, dann wieder ein mehrjähriger, schöpferisch
fruchtbarer Aufenthalt in seiner Vaterstadt. In diese Zeit fällt auch
die Verlobung mit Lili Schönemann, die aber bald wieder
gelöst wurde. 1775 erfolgten
Goethes Schweizer Reise und
die Übersiedlung nach
Weimar.
Die nächste
Epoche (1776-1786) umfaßt Goethes Weimarer Zeit bis zur ersten Italienreise, charakterisiert durch seine Tätigkeit im Staatsdienst und durch die
künstlerische Entwicklung
zur
klassischen Dichtung. Die Zeit von 1786-93 war besonders gekennzeichnet durch
die
erste und
zweite
Italienreise, die Broc Bekanntschaft mit Humboldt
und
die
erste Berührung
mit
Schiller. Die Freundschaft
mit Schiller bestimmte die Jahre von
1794-1805.
Mit Goethes Tod endet auch eine der bedeutendsten Epochen
der
deutschen Literatur, die
in seinem Werk einen ihrer Höhepunkte und Weltgeltung erreichte.4
Goethes
Geisteswelt
Schon vor der Geburt Goethes schuf das in Frankreich erschienene berühmte
lexikalische Werk von Barthelemy d'Herbelot, die 1697 erschienene
"Bibliothèque Orientale", erste Grundlagen eines besseren Verständnisses
für den Islam in Westeuropa.
Im
Jahre 1720
erschien dann eine Lebensdarstellung des Propheten Muhammad (a.s.s.), deren
Verfasser, der Graf
Henri de Boulainvilliers, damit
eine Apologie gegenüber
den früheren Herabsetzungen schrieb. Für
Boulainvilliers ist Muhammad (a.s.s.) durchaus der
Schöpfer einer vernunftgemäßen Religion, der als solcher
auch
im Abendland
Achtung verdiene. Das Werk
Boulainvilliers, das übrigens erst nach dem Tode des Verfassers in London erschien, beeinflußte vor allem auch die Gesinnungen
Voltaires. In seinem "Essai sur les moeurs"
von 1765 preist Voltaire vielfach
den Islam, den Qur´an, insbesondere auch die Persönlichkeit des Propheten
Muhammad,
Allahs
Segen
und Friede auf ihm.5
Als Goethe 14 Jahre alt war ”dienten in der damaligen preußischen Armee etwa 1000 moslemische Reiter. Am 9. November
1763 traf mit Resmet Ahmed
Effendi der erste Kalifatsgesandte in Berlin ein. Wie Ahmed Effendi über
die Berliner dachte, geht aus einem Bericht hervor, den
er 1777 dem Sultankalifen Abdul Hamid I. (1774-1789) übermitteln ließ. Darin heißt es [...]:
»Die
Bevölkerung Berlins erkennt den
Propheten
Muhammad an und scheut sich
nicht zu bekennen,
daß sie bereit
wäre, den
Islam
anzunehmen.« Ahmed Effendi stand bei der Abfassung dieses Berichts anscheinend ganz unter dem
Eindruck der aufrichtigen Begeisterung und
freudigen Anteilnahme, die die Berliner Bevölkerung den Gästen aus dem Orient immer
wieder entgegenbrachte.“6
Im Jahre 1772, als Goethe 23 Jahre
alt
war, wurde in seiner Vaterstadt eine
deutsche Übersetzung des Qur´an gedruckt, die von
Megerlin stammte. Noch
ehe das Buch auf
der Herbstmesse erschien, war Goethe im Besitz von Druckbogen dieses Werkes.7
”In seinen "Ideen zur Philosophie der Geschichte der Menschheit" würdigt
Herder Mohammeds "hohe Begeisterung für die Lehre von Einem Gott" und
"die Weise, ihm durch Reinigkeit, Andacht und Guttätigkeit zu dienen". Weiter
Goethe ve İslam
Prof. Dr.
Katharina Mommsen’in “
Bugün yirmi
birinci yüzyılda, Almanya’da
üç milyonun üzerinde Müslüman
yaşamaktadır; bunların ekserisi Türk’tür.
Bugünkü
Almanlar arasında ne kadarı Türk komşularının
neden vazgeçtiklerini
değil,
ne verdiklerini görmeğe hazırlar? En geçerli çözüm olarak
her yerde şu duyulmaktadır: “Elbette onlar
uyum sağlamalıdır!” zira ifade
edildiği üzere,
bu ülkede evvela
İslâm ile ilgili her şeyde bilinçaltında bir korku hâkimdir. Tabiî
bunu, medyanın körüklediği
dünya çapındaki “İslâm düşmanlığı” da teşvik etmiştir; ancak elbette yegâne sebep bu değildir.” “Arzu edilirdi ki Almanya’da yabancıların entegrasyonu hakkındaki birçok tartışmada,
bir kere Türk asıllı bir Alman
ayağa,
kalkıp,
dar kafalı Almanların ifrat derecesinde dile getirdikleri Almanlıklarını şöylece yüzlerine vursun;
Siz kendi
klasiklerinizi tanımıyorsunuz! Sizin en
büyük şairiniz
birçok kez İslâm’ı
kabul ve ikrar etmiştir!”
Peter Anton
von Arnim’in bahsettiği Almanların İslâm’ı
kabul ettiğini söyleyen
en büyük şairi, Johann Wolfgang Von Goethe’dir. |
Dünya edebiyatının
en büyük yazarlarından olan Goethe (Türkçe okunuşu:
Göte) yalnızca edebiyatla değil, eğitim, doğa bilimleri
ve felsefe olmak
üzere pek
çok konuyla yakından
ilgilenmiş bir dâhîdir.
Frankfurt am
Main’de varlıklı ve
kültürlü bir ailede 1749’da dünyaya gelen Goethe,
hukuk öğrenimi gördü.
1774’de yazdığı ilk romanı “Genç Werter’in Acıları” (Die Leiden
des Jungen Werters) ona yalnız Almanya’da değil,
dünya çapında ün
kazandırdı.1775’den
itibaren yaşadığı
Weimar’da önemli eserlerini yazdı.1786’da İtalya’da eski
Yunan ve Roma sanatını yakından
tanıdı.1794’de şair Friedrich von Schiller’le yaşamları
boyunca sürecek dostluk
kurdu. Bu yıllarda en
önemli eseri Faust’u yazdı.1832’de Weimar’da vefat etti.
Goethe gençlik yıllarından itibaren
İslam’a ve Hz.
Muhammed’e içten büyük bir
ilgi duydu. Goethe’nin İslâm dini hakkındaki düşünceleri Batı ve Doğu’da büyük araştırmaların,
tartışmaların, bilim eserlerinin ve
ciddî makalelerin konusu oldu. Goethe’nin İslâm
dini, İslâm kültürü, Hz.
Muhammed’in şahsiyeti
ve Kura’n’ı
Kerim hakkındaki düşüncelerini bu sahanın en
önemli uzmanı, gerçek
anlamda Goethe bilgini Prof.
Dr Katharina Mommsen
büyük
bir
enerji ve yıllar süren gayretle araştırdı
ve “Goethe und
der Islam (Insel
Verlag, Frankfurt, 2001)
adlı çalışmasını ortaya koydu. Kitaba geçmeden
önce
Katharina Mommsen’in kim olduğu
hakkında bilgi verelim.
Katharina Mommsen,
1925
yılında Berlin’de doğdu.
Bu şehirdeki ilk ve orta öğreniminden sonra
Berlin, Feiburg,
Mainz üniversitelerinde
tarih, sanat,
sanat
tarihi, felsefe, filoloji öğrenimi gördü.1956 yılında Tübingen Üniversitesi’nda “Goethe ve 1001
Gece Masalları” konusuyla doktorasını yaptı.1962
yılında Berlin
Üniversitesi’ne doçent olarak
atandı. Daha sonra Almanya ve dünyanın önemli
üniversitelerinde hocalık yaptı. Önemli
ilmî eserler yazıp, yayınladı.
Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nden
emekli oldu.
Katharina Mommsen’in
eseri,
“Goethe und der Islam”’ı
Senail Özkan “Goethe ve İslâm”
adıyla dilimize kazandırdı (Ötüken, İstanbul,
Kasım
2012)
Senail Özkan bu tercümeye yazdığı
takdim yazısında haklı
olarak;Gönül isterdi
ki; bugün Goethe’nin Müslüman olduğuna dair
azimle delil arayan Müslümanlar, mesailerinin birazını da onun İslam dini, şiiri
ve sanatı, Hz.Peygamber ve Kur’an hakkında serdettiği
fikirleri anlamaya ve kavramaya
harcasınlar.”demektedir.
Bu takdim yazısından
sonra kitapta Katharina Mommsen’in
Goethe’nin eserlerinde, yazılarında, mektuplarında
onun İslâmiyet’le ilgili düşünceleri yer almaktadır.
Birinci
bölüm Goethe’nin “Hepimiz İslâm üzre yaşıyor ve ölüyoruz” cümlesiyle başlıyor. Bu bölüm, Goethe’nin mevcut
beşerî
bilimler tarihi çerçevesinde İslâm diniyle ilişkisini
ele
alıyor; “Goethe’nin İslâm ve onun
Peygamberi Hz. Muhammed (569-632) ile olan
ilişkisi şairin hayatında en
hayret verici
fenomendir. Görülecektir ki
o Müslümanların dinine bilhassa
içten
bir alaka geliştirmiştir.” Goethe “Doğu Batı
Divanı” isimli eserinde “ kendisinin Müslüman
olduğu “ yolundaki
söylentiyi
reddetmemektedir.”
Burada Goethe’nin yaşadığı
tarihî çevre ve şartları ele alan yazar şöyle demektedir:“Umumiyetle
Batı, 7.yüzyıldan 17.yüzyılın sonuna kadar, aşağı yukarı
bin yıl boyunca İslâm’a karşı
düşmanca bir duruş sergiledi.” “Avrupa’da Peygamber
Hz. Muhammed’in
hayatı
hakkında yayınlanan diğer tasvirler de,
aşırı düşmanca eğilimleri
ortaya koymaktadır… Bunun sebebi her
şeyden
önce çok yaygın
hale gelmiş olan Türk düşmanlığıdır.
İlk
defa 1647 yılında belirli
ölçüde insaflı bir Kur’an tercümesi
yayınlanmıştır.
Goethe İstanbul’da Fransız
maslahatgüzarı Ruyer tarafından Arapçadan Fransızcaya aktarılan
bu tercümeyi kullanmıştır. 1698 yılında Latinceye çevrilen bir tercümeye Papa
XI. Innozenz, bu dini tebliğ
eden
peygamber hakkında
sadece
“sözde peygamber” ibaresini
eklemekle kalmamış,
bilakis bu öğreti hakkında
mufassal bir tenkit de
ilave etmiştir.
Yazar bundan sonra Goethe’ye etki eden,
Almanya’da İslâm’a anlayış
ve
toleransla yaklaşan
şu yazarları
anmaktadır: “Her
şeyden evvel
Leibniz,
Lessing
ve
Herder adları zikredilmeli; bunlar
İslâm’ın insanî, açık görüşlü bir zihniyetle âdil bir muameleye tutulmasını sağlamaya gayret etmişlerdir. Lessing’in
“ Nathan
der
Weise” (Bilge Natan) başlıklı
dramıyla dinî toleransın baş
temsilcisi sayılmaktadır. Herder, Müslümanların ulaştığı kültürün
yüksek derecesini
methediyordu; o kültür ki
kaba sefahat ve vahşi gelenekleri
içerisindeki Hıristiyan avamı
hor görmelerini sağlıyordu.”
Goethe’nin İslâm
dinine duyduğu
şahsi alaka bölümümde yazar: “Herder vasıtasıyla Goethe, çok
erkenden, muhtemelen
daha Strasburg’da 1770/71 kışında Kur’an
okumaları için teşvik
edilmişti. Çok geçmeden Hz.
Muhammed Peygamber’e ve İslâm’a
alışılmışsın ötesinde bir içtenlikle katıldığına dair belgelere rastlıyoruz. Genç Goethe daha o zamanlar Müslümanların kitabına karşı
yoğun bir alaka duyuyordu. Esaslı bir şekilde İslâm’ı tetkik etmek,
genel olarak
o zamanlar dinî “tolerans ve peşin hükümlerden uzak düşünmeye önem veren
entelektüel
gençliğin arzuladığı şeydi… Goethe Doğu Batı Divanı’nın notlar ve araştırmalar kısmının “Muhammed”
bölümünde Kuran’ın üslup güzelliğini şu sözlerle över:”Kuran’ın
üslubu kati, müthiş, yer yer
gerçekten
ulvidir.”…Her şeyden
evvel
Kuran, Goethe’ye dini
alakalarından dolayı çok çekici
gelmiştir. İslâm dininin asıl esasları, Kur’an bildirdiği üzere, onun kendi
dinî ve felsefî
kanaatleriyle bağdaşıyordu. Bu esaslar
şunlardı: Tevhit inancı, Allah’ın
tabiatta tecelli etiği ve vahiy yoluyla
farklı peygamberlerin
insanlığa dini tebliğ ettiği,”mucize”yi reddetmek ve imanın
hayır işlerinin gerçekleştirilmesinde müessir
olduğu.”
Yazar, Goethe’nin
Hz.Muhammed’e olan sevgi ve bağlılığını gösteren
1773
yılında yazdığı, “Şiir ve Hakikat” isimli
eserinde yer alan
Mahomets Gesang’da (Kaside-i
Muhammediye)
peygamberi
şöyle anlatmaktadır:“ Bu
kasidede insanlığın manevî rehberi ve lideri
olarak Hz.Muhammed’in etkisi dağlardan fışkıran berrak su mecazı
ile tasvir edilir. Bu su büyük bir nehir halini alır; diğer çayları,
akarsuları da adeta birer
kardeş gibi bünyesine alıp kendisiyle birlikte sürükler, evet,
hayatı
onaylayan bir coşkuyla sürükleyip götürür. Geçtiği yerleri
ihya edip, verimli hale getirdikten sonra kardeşleriyle birlikte nihayet- burada
Allah’ın bir sembolü olan- denize intikal
eder.
Eserde Goethe’nin Kur’an’dan
ilhamla yazılan şiirleri ayrı
bir bölümde şöyle
anlatılmaktadır;”Goethe’nin Divan’ındaki
pek
çok şiir doğrudan doğruya
Kur’an’ın verdiği
ilham ile yazılmıştır. Gördüğümüz üzere Goethe, farklı
Kur’an
tercümelerini, Maracci’nin
Latince, George Sale’nin İngilizce,-aynısının Almanca varsasyonu Theodor
Arnold’un tercümesidir…Divandaki bazı
şiirlerinde Goethe, Hammer’in tercümesindeki Kur’an âyetlerini aynen kullanır.
2.Sure’nin 142’inci ayeti; “De ki: Doğuda Allah’ın, batı da. O dilediğini
dosdoğru yola klavuzlar.”
Gottes
ist der Orient! Doğu da Allah’ındır!
Gottes
ist der Okzident! Batı’da
Allah’ın!
Nord – und südliches
Gelaende
Kuzey ve güney sahası da
Ruht im Frieden seiner
Haende. Onun iradesiyle sulhta.
Yaratıcı
tarafından her şeyin
önceden belirlendiği
inancı, Goethe’nin Kur’an
özetlerinde olduğu gibi
şairin mektuplarında ve Gelebter Islam (Yaşanan İslam) bölümünde şifahî olarak yaptığı açıklamalarda kendini gösterir.”Doğu
Batı Divanı”nında bazı determinist
ifadelerin bulunmuş olması öyle şaşırtıcı
değildir.”Hikmetler
Kitabı”ndan bir şiirle başlayalım:
Ne yapıyorsun dünyada?
O çoktan yapılıp bitti./ Hilkatin
sahibi Allah her şeyi
eksiksiz takdir etti/ Talihin yolunu takip
et artık, kısmetin belirlendi,/
Bir kere yol başladı, tamamla
seyahati./ Zira elem ve keder
değiştirmez
kederi,/
Ebedî
savurur seni, bozarlar
dengeni.
Genç Goethe’nin Peygamber Hz. Muhammed’in şahsiyetine
duyduğu hayranlık ve ona
karşı beslediği derin saygı,
her
şeyden evvel onun hayırlı işlerini kabul ve yine onun Allah’ın
birliği öğretisini yani tevhid
inancını saf bir şekilde
tebliğ etmiş olmasına istinat etmektedir.
Goethe Doğu
ve
Batı Divanı, Notlar ve Tetkikler’de tek Allah inancını şöyle över; “Bir
tek Allah’a inanç daima ruhu yüceltici
bir etkiye sahiptir;
çünkü bu, insanı kendi iç birliğine götürmektedir.”
Goethe’nin
Allah tasavvuru, Kur’an’ın
İhlâs suresinde ortaya konulan
Müslümanların
Allah
anlayışıyla örtüşmekteydi. Goethe, Hz. İsa’nın da “bir tek Allah’a
iman ettiğini vurguluyordu.
Goethe burada Hıristiyanların
haçına karşı dikkat çekici
şekilde bir düşmanca tavır içerisindeydi; şiirde
mevzubahs edilen
sevgili, şair tarafından kendisine
hediye edilen inci
dizili zinciri bu haçta taşıyordu.
Burada bilhassa “Abraxas” (üzerinde bir yazı,
insan yahut hayvan figürü olan taş muska)kavramına dikkat etmek lazımdır. Şarkılar Kitabı (Buch
des Sangaers/Muganni Name) “İnayet Belgesi” başlığı
altındaki şiirlerden
dördüncüsünde Goethe, “Abraxas” hakkında güçlü
ifadelerle şöyle demektedir;
Bari Abraxas’tan da bahsedeyim!/Korku ve cinnete sebep
olan /Çirkin ve acayip
şeyler,/ Burada pek yüce bir
şey
gibi görünürler./Size
saçma şeyler
söylüyorsam,/Düşünün ki, Abraxas’tan
söz ediyorum.
Kutsal haçı Abraxas
olarak işaretlemenin
ardından daha önce iktibas
edilen şiir dörtlükleri gelmektedir.
Goethe, Hz. Muhammed
gibi, Hz.İsa’nın Allah’ın oğlu
olduğunu reddeder; demek oluyor
ki bir noktada İslâm tarafında
durmaktadır.
Tüm safiyetiyle hissediyordu
İsa,/ İçinden tek tanrıyı
düşünüyordu;/Kendisini tanrılaştıranlarsa,/Onun ilâhî hislerini rencide ediyordu. /İmdi
Muhammed’in başardığı/ Hak olsa gerektir
doğrusu;/O bir tek
vahdet fikriyle/Tüm dünyayı ram etti
kendine.
Şairin dinî bir
sembol olan haça karşı antipatisi malumdur. Mamafih
işin mahiyeti şudur.
Goethe “çarmıha germe”olayının alışıldık gösteri haline dönüştürülmesine karşı kendini
savunuyordu, çünkü onun
gözü ve derunî duygusu fevkalade
hassastı ve her türlü şiddet intibaını kavrıyordu.
Goethe’nin İslâm için
beslediği duygular ve bu amaçla yazdığı
şiir ve yazılar Almanya’da
görmezden gelinmiştir.
Bu konuda Katharina Mommsen şunları yazmaktadır:“Goethe’nin
İslâm’a teveccühü
bazı Goethe uzmanları için bir kızgınlık değilse bile,
utanç verici bir durumdur… Bununla beraber Goethe’nin, Divan’ı ile Alman
okuyucusunun anlayışını kazanmak
üzere sarf ettiği gayretleri zikre değer bir başarı sağlamamıştır. Yüzyıl sonra
“Doğu Batı Divanı’nın”ilk baskısı dahi bitmemiştir. Çoğu okuyucu “Notlar
ve
Tetkikler
“ olmaksızın Goethe’nin ne
yapmak istediğini anlamıyordu. Bu yanlış
anlamaların sebebi, her
şeyden evvel şairin Doğu Batı Divanı ile İslam’a
karşı olumlu tutumuydu. Ortodoks Hıristiyanlar kışkırtılmış
hissediyorlardı kendilerini;
Goethe’nin İslâm övgüsü onlar nezdinde kesin olarak sınırı
aşıyordu. Gerçekten
de Müslümanlar
bu eserden bazen
Goethe’nin gizlice kendilerinden
birisi olduğu, yalnız bunu açık seçik ifade etme müsaadesini
kendinde bulmadığı intibaını ediniyorlardı.
Her şeyden
evvel Goethe’nin yukarda asıl anlamında iktibas edilen İslâm
inanışından, yani Allah’ın iradesine teslimiyetten
Divan şairinin gizlice ihtida
edip İslâm’a geçtiğini
ve
bundan dolayı onun yeni dinine taraftar kazanma gayesi güttüğünü söylemek tamamen
yanlış olurdu. Goethe’nin
başka bir dine geçmeye ne kadar
az önem
verdiğini “Hikmetler
Kitabı (Buch der Sprühe)’ndaki bir dörtlük ortaya koymaktadır.
Goethe’nin bu dörtlüğü Sadî’nin Gülistan’da geçen ve İran’da atasözü haline gelen bir hikmete gönderme yapmaktadır:
“İnsan, İsa’nın eşeğini/ Götürseydi
Mekke’ye,/Olmazdı
daha terbiyeli/Bilakis
eşek
kalırdı
yine.”
İcra
ettiği arabuluculukla
Goethe, İslâm kelimesinin
gerçek anlamı nazar-ı itibara alındıkta,
hakikaten bir Müslüman’dı. Çünkü Allah’ın
iradesine teslimiyet demek İslâm, Arapça
aynı kökten olan Selâm kökünden gelmektedir ki
bu selam ve barış anlamını taşımaktadır. O yüzden bir Müslüman’ın
selamı olan “Es-selâmü aleyküm””barış
sizinle olsun” demektir.
Onuncu
Sure’nin (Yunus Suresi) 25.’ci
âyetinde denmektedir
ki:”(Böyle yapmakla)bilin ki
Allah, insanı huzur ve güvenlik ortamına
çağırmakta ve dileyeni
dosdoğru bir yola yöneltmektedir.”Divan
şairinin Cennet kitabı, her
ne kadar, yer yer gerçekten çağrı
da olsa, en sevimli ve en
cezbedici
bir davete uymaktadır.
Son olarak yazar bize Goethe’nin İslm’a bakışını
ve onun bu yöndeki
tebliğini şöyle
özetlemektedir;
“Goethe, Peygamber Hz.Muhammed’in izini takip
ederek, “Doğu
Allah’ındır” tılsımıyla
“tevhid” inancını
tebliğ etmekle yeni
nesillere, Şark ve Garp’taki insanlara
sırat-ı mustakîmî (doğru yolu, hak
yolu), daha
doğrusu mes’uliyet yüklenilen davranış
yolunu işaret
etmektedir.
Bu
mısralarda Goethe’nin İslâm ile fikrî meşguliyetinin hülâsası
bulunmaktadır.”
“Goethe’yi okumalıyız. Onunla
biz hayatı, sanatı, kendi
klasik kültürümüzü öğrenmenin
heyecanını duyarız.” Günümüzde
Goethe’yi bize anlatan Katharina
Mommsen’i
mutlaka okumalıyız!
Ünlü Alman Şairi Goethe Müslüman idi
GOETHE’DE İSLAM VE KUR’ÂN SEVGİSİ
Doğu ve Batı birliği
Wer sich selbst und andere kennt,
Wird auch hier erkennen:
Orient und Okzident
Sind nicht mehr zu trennen.“
Eğer insan kendini ve başkasını tanırsa
O zaman anlar ki
Doğu ve Batı birbirinden ayrılamaz.
Onun “Doğu Batı” adlı Divanındaki şiirsel “Ben” Müslüman bir benlik taşımaktadır. Meselâ diyor ki:
Özetle İslåm, barış ve Allah’a teslimiyet dinidir. Alman şairi Goethe bunu çok güzel ifade eder:
"Wenn Islam Gott ergeben heisst
Im İslam leben und sterben wir alle."
"Eğer İslâm, teslim olmak anlamına geliyorsa Allah'a
Hepimiz yaşayıp ölmekteyiz İslåm'da."
(Haarman, Maria (Hrsg): Der Islam (Ein Lesebuch). München: Beck, 1992, s. 36)
Ve diyor ki:
“Jesus fühlte rein und dachte
Nur den Einen Gott im Stillen;
Wer ihn selbst zum Gotte machte
kränkte seinen heiligen Willen.
Und so muß das Rechte scheinen
Was auch Mahomet gelungen;
Nur durch den Begriff des Einen
Hat er alle Welt bezwungen.”
(WA I, 6, 288 ff)
Çok saf ve temiz hisseden ve düşünen İsa, tenhada sadece bir tek Tanrı’yı andı.
Kim onu tanrılaştırdı ise onun kutsal iradesini incitmiştir.
Hz. İsa’nın anlatmak istediği hakikatin ortaya çıkması gerekirdi.
İşte Hz. Muhammed de bu gerçeği ortaya çıkardı.
(Hz İsa’nın misyonunu sürdüren) Hz. Muhammed, tek Tanrı kavramıyla bütün dünyayı fethetti.
Divanının bazı yerlerinde Kur’ân’ın İlâhî kaynağa dayandığını söyleyen Goethe, arkadaşı Blumenthall’e yazdığı 28. Mayıs 1819 tarihli mektupta bu görüşünü belirterek diyor ki: “denn es ist wahr, was Gott im Koran sagt: Wir haben keinem Volk einen Propheten geschickt, als in seiner Sprache!” (WA IV, 31, 160)
“Allah’ın, Kur’ân’da söylediği: ‘Biz her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara gerçeği açıklasın.’” sözü hakikatin ta kendisidir. (İbrahim: 4)
Kur’ân’a hayranlığından ötürü Goethe, Kur’ân-ı Kerim’in indiği Kadir gecesini kutlamak istiyordu.
Goethe’nin düşüncesi Hafız’ın düşüncesine çok benzer. Hafız formel İslâm’ı eleştirirken tasavvufi – ruhi İslâm’ı övmüştür. Goethe de aynen onun gibi tasavvufi-ruhi İslâm’a ağırlık vermiştir. Meselâ der ki:
Ob der Koran von Ewigkeit sei?
Danach frag 'ich nicht! ...
Daß er das Buch der Bücher sei
Glaub' ich aus Mosleminen-Pflicht. (WA I, 6, 203)
Kur’ân-ı Kerim’in yaratılıp yaratılmadığını sorgulamam (Buna gerek görmem).
Ama Kur’ân’ın, Kitaplar Kitabı olduğuna, İslâm’ın bir gereği olarak inanırım.”
diyen Goethe, İlahi aşkı temsil eden mecazi şarabı övmekte ve onun (yani aşkın) meleklerden de önce yaratıldığını söylemektedir.
Yine şair, 24 Şubat 1816 tarihinde yazdığı notunda kendisinin Müslüman olduğunu reddetmemektedir :
“Der Dichter ... lehnt den Verdacht nicht ab, daß er selbst ein Muselmann sei.” (WA I, 41, 86)
: “Şair kendisinin Müslüman olduğu iddiasını reddetmez”
demektedir.
20 Eylül 1820’de Zelter’e yazdığı mektupta da şöyle diyor:
“Weiter kann ich nichts sagen, als daß ich hier mich im Islam zu halten suche.”(WA IV, 33, 123)
:“Ayrıca ben, İslâm’a tutunduğumu belirtmekten başka bir şey söylemeğe gerek görmüyorum.”
Goethe ve İslâm konusunda ayrıntı isteyen, Katharina Mommsen’in, “Goethe und der Islam. Insel-Taschenbuch” kitabına başvurabilir.
Hikmetli söz
"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır.Yeryüzündeki kötü insanlar ise, kendi iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar." Giordano Bruno (İtalyan filozofu 1548-1600)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder