5 Ağustos 2015 Çarşamba

Ceyhan, Efsane, Yılan, Şahmeran, Halk İnanışı, Kültür



Fatmagül  KÜÇÜK  TURSUN.  “Ceyhan  Halk  Kültürü  ve  Edebiyatında  Yılan”, Yılan Kitabı. Editör: Emine Gürsoy Naskali. İstanbul: KİTABEVİ, 2014. ss.461-480.










Ceyhan Halk Kültürü ve Edebiyatında Yılan

Snake in Ceyhan Folk Culture and Folk Literature




Fatmagül Küçük Tursun12



ÖZET


Halk kültürü, var olduğu toplumdaki bütün düşünüş ve inanışları kendinde toplar


ve sonraki nesillere aktarır. İnsanın düşünüş ve inanışları arasında mitlerle bağlantılı olarak bilinçaltında taşınan korkular da vardır. İnsanoğlunun zihninde var olan belki de doğuştan gelen en büyük korkulardan birisi yılan ile ilgilidir. Yılan etrafında birçok inanış birikmiş, sözlü anlatılara yansımış ve geçmişten günümüze aktarılarak gelmiştir. Şüphesiz insanoğlu   yaşadığı   coğrafyanın   etkisiyle   korktuğu   canlı   ve   nesneler   etrafında yaratımlarda bulunmuş, bu yaratımlar yaygınlaşarak halk tasavvurunda yer edinmiş ve zamanla kültürleşme sürecini tamamlayarak halk kültüründe yerini bulmuştur. Ceyhan halk kültüründe  yılan,  halk hekimliği  uygulamalarında,  hayvanlarla  ilgili inanışlarda, mekan ve bitki adı olarak, manilerde, bilmecelerde, atasözlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, Yılanın Ceyhan halk kültüründe karşımıza çıktığı en önemli örnek ise bir efsanede yer almaktadır. Efsanede, olağanüstü özelliklere sahip olan Şahmeran’ın insanoğlu tarafından öldürülüşü anlatılmaktadır. Makalemizde, ilkel insan zihninden halk kültürüne doğru uzanan çizgide, ilk günah, kötü ruh/şeytan, korku, ebedi hayat kaynağı, ev iyesi, tabular/yasaklar ve  kaçınmalar, hazine bekçiliği alt başlıklar altında yılanın Ceyhan halk kültürü ve edebiyatına yansımaları incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ceyhan, Efsane, Yılan, Şahmeran, Halk İnanışı, Kültür


1Fatmagül KÜÇÜK TURSUN, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Doktora Öğrencisi,
fatmagul_kucuk@yahoo.com

2    Bu makale “Adana İli Ceyhan İlçesi Halk Kültürü Araştırması” adlı yüksek lisans tezinden üretilmiştir.



ABSTRACT

Folk culture, in which there is all the thinking and beliefs of self in society collects and passes on to the next generation. Myth of human thinking and beliefs in connection with the subconscious fears are also carried. Existing in the minds of human beings, perhaps one of the biggest fears innate snake is about. Accumulated many beliefs around snakes, oral narratives have been reflected and transferred from past to present surely mankind lived under the influence of geography dreads live and in the creation of objects found around these creations has acquired widespread in the public imagination, and once completed the process of acculturation has found its place in the culture of the people. Ceyhan snakes in folk culture, folk medicine practices, in animal-related beliefs, in the name of the venue and plants, as in mania, in riddles, proverbs emerges in. In addition to this, we come across the snake's Ceyhan folk culture is the most important example of a legend is located. In the legend, having outstanding features of sahmeran killing by humans is described. In our article, the principles of the human mind in folk culture extending lines, the first sin, the evil spirits/demons, horror, eternal source of life, home spirit , the taboos/prohibitions and avoidance, treasure to guard sub-headings under the snake's Ceyhan folk culture reflections were examined.
Keywords: Ceyhan, Myth, Snake, Sahmeran, Folk Beliefs, Culture

Giriş


Ceyhan  yöresinin  iklim  özelliklerinden  dolayı  yılanların  yaşam  ortamlarına uygun bir coğrafya olması, insanların yılanları gözlemleyerek yılanlar hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamıştır. Dini ve mitolojik temelleri olan yılan tasavvuru, yöredeki halk bilgisinin etkisiyle de şekillenerek yörenin kültüründe yoğun bir şekilde kendini göstermektedir
Yılan tasavvuruna öncelikle bazı Türk kaynaklarından bakmak yerinde olacaktır. Yılan, Divan-ı Lügati’t Türk’te “on iki hayvanlı Türk takviminde yılan yılı” kavramı ve “od yılan” kavramlarıyla verilmiştir (Mahmûd, 2007: 691). Kutadgu Bilig’de ise yılan, kötülükle eş tutulmaktadır. Asanın çevrildiği hayvan yılandır, dünya yılanlarla dolu bir zindandır ve ölümden sonra bedeni yılanlar yiyecektir (Arat, 2006: 299, 331, 805, 907,
971, 1053, 1077) Türk Dil Kurumu’nun Budunbilim Terimleri Sözlüğü”nden alıntıladığı tanım ise şöyledir: “Totem, tapıncak, koruyucu yaratık olarak ilkellerin dinsel yaşamında gizemsel ve büyüsel bir nitelik taşıyan; dünyanın ve insanın yaratılışıyla ilgili efsanelerde önemli bir öğe olarak kullanılan sürüngen hayvan”. Yılan, şeytanî varlıkların en sık

rastlanan hayvansal şekillerinden biri olarak tanımlanmaktadır (Beydili, 2003: 618). Fransız Türkolog Roux ise yılanı, “Ejderha ile akraba olan ve onun gibi on iki hayvanlı takvimde yer alan hayvanlardan biri” olarak tanımlamaktadır. (Roux, 2011:139). Yılan “evren”  olarak  da  adlandırılmıştır.  Bu  adlandırmada,  kendi  etrafında  ve  evrende dönmekten ibaret olan asıl işlevine gönderme yapılmaktadır. Yılan, Anadolu Selçuklu eserlerinde hayat ağacının desteği ve kemerlerin kenar süsü olarak temsil edilmektedir. Bu temsilde yılan, açık duran keskin ve tehdit edici dişlere sahip ağzını uzatır ve kendinin bir insan yutucu olarak kabul edilmesini sağlar (Bonnefoy, 2000: 377). İnan’dan öğrendiğimize göre, Tanrı Erlik’i yer altına hapsettiğinde, Erlik eline aldığı çekiç, körük ve örs ile vurarak yarattıklarından biri de yılandır (İnan, 1986: 17-18). Başkurtların on iki tanrıları arasında yılan vardır ve Başkurtlar yılana taparlar (Roux, 1998:151, Bozkurt,
1995: 11). Yılan, Kamuklar tarafından göksel sayılmıştır (Roux, 1998: 151). Altay şamanların giydiği yılan başlı kuş külahları dikkat çekicidir (İnan, 1998: 441). Yılan, şaman  dualarında  da  geçer.  Kötü  ruhlara  karşı  yapılan  dinsel  törenlerde  yer  altına yolculuk yapan şaman, yılan ve ejderle karşılaşır. (Bozkurt, 1995: 32, 37). Yılan, Türk halk  kültüründe  öteden  beri  “hikmetin”  ve  “hayatın  remzi”  olarak  kabul  edilmiştir (Turhan, 1933: 167). Yılanı mitolojilerden bugüne taşıyan, onun sonsuzluk, ölümsüzlük, yeniden canlanma ve korku sembolü olarak görülmesidir (Seyidoğlu, 1998: 87-88). Yılan, Yahudi ve Hıristiyan inancında, Âdem, Havva ve Lilith üçlemesini konu alan heykellerde önemli ve ilginç bir motiftir (Ender, 2013: 40-59).
Yılan, güç unsurunu da temsil etmektedir. Şamanlar kamçı olarak kara yılanı kullanırlar (Uraz, 1994: 58,). Roux, bir Anadolu dervişinin bir aslana binerek kamçı olarak yılanı salladığını belirtmekte ve Saltukname’de kahramanın meziyetleri arasında yılan sallayan büyücülerle savaşmanın da olduğunu eklemektedir (Roux, 1998: 56). Bektaşi  inancında,  Hacı  Beştaş Veli’nin  yılanı  mağarasından  kovması  ve  gökyüzüne göndermesi onun gücünün ispatıdır. (Bonnefoy, 2000: 377, Roux, 1998: 115).
Mitoloji, tüm halk anlatmaları için önemli bir malzeme olmuştur.“Yapıları, kaynakları ve motifleriyle çeşitli incelemelere konu olan halk anlatmaları ile mitoloji, arasında varlığı ileri sürülen ilgi, geçen yüzyıldan bu yana tartışılmaktadır.” (Duymaz,
1998: 91). Mitolojide önemli bir hayvan olan yılan, çeşitli anlatmalarda yer alır. Dede Korkut kitabında, yedi başlı bir ejderi öldürdüğü için övünen Kazan, onu bir yılan olarak adlandırır. (Boratav, 2012: 66). Anadolu masallarında da yılan motifi kullanılır (Sakaoğlu,
1975:312).

Yılan, insanoğlunun tasavvurunda adlandırılışı, anlamlandırılışı ve algılanışı ile geniş yer kaplamaktadır. Makalemizde, ilkel insan zihninden halk kültürüne doğru uzanan çizgide ilk günah, kötü ruh/şeytan, korku, ebedi hayat kaynağı, ev iyesi, tabular/yasaklar ve  kaçınmalar,  hazine  bekçiliği  alt  başlıkları  altında yılanın  Ceyhan  halk kültürü  ve edebiyatına yansımaları incelenecektir.
İlk Günah

İnsanların tanrının buyruklarına karşı gelmelerine dek ölümsüz olarak, bereket ve bolluk içinde yaşadığı vurgulayan Örnek, tanrılara baş kaldırmanın ve günah işlemenin ölümü getirdiğini, Âdem ile Havva’yı yanıltan yılanın, ilkelllerin efsanesinde kabuğunu değiştirip  genç  kalabilen  bir  hayvan  olarak  önemli  rol  oynadığını  da  belirtmektedir (Örnek, 1998: 200). Yılan, Âdem ile Havva’nın cennetten çıkarılma hikâyelerinde önemli rol   oynayan   bir   hayvan   olduğundan,   cennetten   kovulduktan   sonra   vücudundan mücevherler   dökülür,   ayakları   gider,   sürünmeye   mahkûm   kalır,   ağzında   şeytanı saklayarak cennete soktuğu için dişleri zehirlidir, Âdem ile Havva’nın aldatılmasına aracılık ettiğinden dilsiz ve hırsızdır. Ayrıca insanoğlu tarafından hor görülen bir yaratık olarak kabul edilecektir (Demir, 2013:6). Yılan, Altay efsanesinde yaratılışa ait parçalarda yer  alır.  Tanrı  dokuz  dallı  ağacı  yarattıktan  sonra  Erlikle  konuşmaya  başlar.  Erlik Tanrı’nın yarattığı insanları, yabani hayvanları, kuşları ve birçok canlı yaratıkları görür. Tanrının onları nasıl yarattığını ve ne ile beslendiklerini düşünür. İzlemeye devam edince ağacın bir tarafındaki meyveleri yediklerini, diğer tarafındaki meyveleri ağızlarına almadıklarını görür. Bunun sebebini sorar, insanlar Tanrı’nın onlara ağacın dört dalının meyvesini yemeyi yasak ettiğini güneşin doğduğu taraftaki beş daldan yemeyi buyurduğunu söyler. Köpeği ve yılanı yasak olan dört dala bekçi bırakarak, Tanrı’nın göğe çıktığını, beş dalın meyvelerinin aşları olduğunu söylerler. Erlik Körmös, bunları duyduktan sonra Törüngey denilen bir kişi bulur ve ona Tanrı’nın yalan söylediği dört dalın meyvelerini de yiyebileceğini söyler. Ardından Erlik uyuyan yılanın ağzına girer, ağaca çıkar ve yasak meyveden yer. Törüngey ve Eje bunu görür ve Erlik onlara da yemelerini söyler. Törüngey yemek istemez, ancak Eje yer. Eje meyveyi alıp kocasının ağzına sürer o anda ikisinin de tüm tüyleri dökülür. Utanıp ağacın altına saklandıkları sırada Tanrı gelir ve onların yasak meyveyi yediğini anlar. Törüngey, Eje, köpek ve yılan suçu birbirlerine atarlar. Tanrı bunun üzerine yılana, sen Körmös (şeytan) oldun, kişiler sana düşman olsun, vursun, öldürsün, der. Böylece yılanın yaratılış parçasındaki yeri bu şekilde belirlenmiş olur (Uraz, 1994: 21-22).

Ceyhan halk kültüründe yılan ile ilgili inanışlarda, yılanın “kötü” bir canlı olarak tasavvur edilmesinde, yılana endişe yaratan bir hayvan olarak korkuyla karışık saygı duyulmasında ve temkinli yaklaşılmasında şüphesiz “yasak meyve” hadisesi önemli rol oynamaktadır. Yılan,  yaratılışla  ilgili  parçalarda  yer  alan  mitolojik  bir  hayvandır  ve Anadolu’da Şahmeran’a dönüşmüştür. Ceyhan yöresinde Şahmeran efsanesinde bu dönüşüm sonucu yaratılan Şahmeran’ın öldürülmesi anlatılmaktadır.
Kötü Ruh/Şeytan

Mitolojik  bir  hayvan  olan  yılan,  Türk  efsanelerinde  de  sıkça  kullanılan  bir motiftir. Türk dünyası efsanelerindeki değişim motiflerinde yılan, yalancılık ve hilekârlık gibi “kötü” huyları olanların dönüştürülerek cezalandırıldığı bir hayvandır. (Ergun, 1997:
187). Bu durum bize yaratılış efsanelerinde yılanı kandıran şeytanın özelliklerini hatırlatmaktadır. Yılanlar, efsanelerde insanlara zarar verecekken taş kesilir. Toroslardan derlenen ve taş kesilme tip katalogunda 89. sırada yer alan ve insanlara zarar vereceği düşünülerek dua ile taş kesilmesi istenilen yılanın efsanesi şöyledir: “Toroslardan geçmekte iken ağaç gövdesi kadar bir yılanı gören Hz. İbrahim, bunun insanlara zarar vereceğini düşünür ve taş olmasını diler. Yılan taş kesilir.” (Sakaoğlu, 1980:124). Tanyu’da insan taşlaşma efsanelerinde yılanın lanetlenen kişiyi soktuğunu belirtmektedir (Tanyu, 1968: 166).
Yılanla ilgili “kötü” tasavvur, Ceyhan’da yaratılan anonim türlere yansımıştır. Türk dünya inancında dünya, üçlü bir yapıda düşünülmüş, yer altı kötü ruhların mekanı olarak tanımlanmıştır. Yılan, yer altı ruhlarıyla bağlantılı olarak düşünüldüğü için “kötü”dür. Yılana şeytani özellikler yüklenmesi de yer altı ruhlarıyla ilgilidir. Ayrıca yaratılış parçalarında yılanın yaptığı yanlıştan dolayı şeytan (Körmös) olduğu Tanrı tarafından söylenmektedir. Bir başka anlatıda yılan şeytanı ağzında saklamıştır. Tüm bu bilgiler temelinde geçmişten bugüne şekillenen “kötü” yılan tasavvuru, yöreden derlenen manilere  de  yansımıştır.  Manilerde  yılanın  “kötü  olması”  özelliği  kullanılmış,  iyinin içinde olmaması gereken zıt unsur olarak yer verilmiştir. Kötülük özelliği vurgulanan yılanın kişiye kötülük edenleri sokması istenmiştir. Bu anlamda, maniler bireylerin duygularını  ifade  etme  işlevini  yüklenmiştir.  İçerik  açısından  bu  maniler,  “sevda manileri” olarak tanımlanmaktadır. (Artun, 1998: 89-114). İcracılarının çoğunlukla kadınlar  olduğu  sevda  manilerinde  “kötü”  kavramının  yılanla  karşılanması  dikkat çekicidir.
Ceyhan halk kültüründe yılanın “kötü” tasavvuru, onun yerde sürünmesi, ayakları olmaması, tüysüz olması nedeniyle de yer altı ruhlarıyla ilişklendirilir. Yöreden derlenen

bir bilmece de geçen “yer altı” kavramında bu inanış görülmektedir. Yöreden derlenen ve yılanla  ilgili  olan  atasözlerinden  ilkinde,  çözümsüz  bir  durumda  olan  kişinin  “kötü” olarak tasavvur edilen yılanın yardımına muhtaç olabileceği anlatılmaktadır. Atasözlerinden  ikincisinde  “kötü”  olarak  tasavvur  edilen  yılanın  yeraltıyla  bağlantılı olarak yaşadığı delikten bahsedilmekte ve tatlı dille hiç olamayacak bir unsur olarak beliren  bir  durumun  gerçekleşeceği  yılan  örneğinden  hareketle  vurgulanmaktadır. Sonuncu atasözünde tüm “kötü” özelliklerine rağmen ve sonsuz yer altı dünyası içinde yılanın toprağı idareli yalaması örneği üzerinden tasarruflu olunması nasihati verilmektedir.
Korku

Mitler, ilkellerin zihinlerinde zamanla şekillenen dünyayı tanıma ve tanımlama rehberidir. İlkellerin yaşamında yer alan bazı hayvanların nasıl algılandığını onların mitlerine ve uygarlık sürecinde üretilen yaratımlara bakarak görebiliriz. ”İlkellerin mitlerinde, yılan gibi sürüngenler ateşi yeryüzüne getiren, insanları kurtaran, dünyayı yaratan ya da dünyanın yaratılmasına yardım eden hayvanlar olarak rol almakta ve kutsanmaktadır.  Sürüngen  hayvanların  içerisinde,  özellikle  yılanın  büyük  bir  önemi vardır. Deri değiştirmesinden dolayı ölmezlik düşüncesini sembolleyen yılanın mitolojide, ibadette, büyücülükte ve sanatta oynadığı rol evrenseldir. Özellikle Afrika’da saygı ve korkuyla karışık, gelişmiş bir yılan kültü görülür. Orta Amerika’nın eski kültürlerinde yılan çoğu zaman yüce varlıklarla aynı tutulmuştur. Amerika yerlileri yer altı kudretlerini yılan biçiminde tasarımlarlar. Yılan; ölümsüzlüğü, gücü ve dünyanın yaratılışını sembolleyen bir motif olarak da ilkellerin sanatında yer almaktadır” (Örnek, 1988: 97). Malinowski   de,   her   türe   karşı   toplumsal   tabiatlı   bir   duygusal   davranış   biçimi geliştirildiğini belirtir. Bu avranış biçiminn küçük çocukları, kuşları sevmeye, hayvanlara güçlü bir ilgi duymaya, sürüngenlerden korkmaya yönelttiğini ve bu tür bir iç tepinin doğadaki ilkel insan için hayvanları ilk sıraya oturttuğunu da vurgular. (Malinowski,
1990: 8). “Yılan, en ilkel dönemlerden günümüze insanların inançlarının ve yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Dünyanın çeşitli yerlerinde kimi zaman kutsal sayılmış kimi zaman korku ve kötülüğün kaynağı olarak görülmüş kimi zaman da mitoslarda tanrı şeklinde yer almış ya da gücün simgesi olmuştur”(Çıplak, 2007:192).
Ceyhan yılanların yaşam ortamlarına uygun bir coğrafya olduğundan yörede sokma  vakaları  sık  yaşanmaktadır.  Halk  tasavvuruna  göre  yılan,  kendisine  zarar vermeyeni sokmaz, kendisine yapılan bir davranış karşılığında sokma eylemini gerçekleştirir.  Halk  kültüründe  “kötü”  tasavvur  edilen  yılanın  sokma  nedeni  aslında

insanoğlundan kötülük görmesidir. Halk kültürü, bu duruma uygun bir çözüm üretmiş, yılan sokmalarının tedavisini “ocaklı kişilere” sevk etmiştir (K.11, K.12, K.13, K.29). Şamanların yılanla olan bağı ve hekimlik özellikleri düşünülürse ocaklı kişilerin tedavisinin neden yörede kabul gördüğü daha iyi anlaşılabilir. Bölgede çok sık yaşanan yılan  sokması  vakalarında,  insanlar  sağlık  kurumlarından  evvel  bu  kişilere başvurmaktadır. Ceyhan’da insanların sağlık kurumlarına ulaşım olanaklarının sınırlı olması ocaklı kişilerin tedavisine başvurmalarındaki başka bir etkendir.
Adana  efsanelerinde  coğrafi  yapı  ve  iklim  özellikleri  önemli  rol  oynadığını belirten Şenesen, yılanların ve akreplerin bol olduğu şehirde bu hayvanlarla ilgili efsanelerin  yaygın  olarak anlatıldığını  ve  özellikle yılanların,  yöre halkının inanç  ve korkularında büyük yer kapladığını vurgulamaktadır (Şenesen, 2000: 517). Bu durum Ceyhan’da  Şahmeran  efsanesinin  yaygın  olarak  anlatılmasını  açıklamaktadır. Yörede herkes  tarafından  bilinen  Şahmeran  efsanesinden  yola  çıkılarak  Ceyhan’daki  yüksek kaleye “Yılankale” adı verilmiştir (K.2, K.3, K.4, K.10). 1671 yılında buradan geçen Evliya Çelebi de ”Evsafı Kal’ai şah Maran” yani “Şahmaran Kalesi”olarak söz eder ve bu kalede sürü sürü yılanın yanında boynuzlu ve ensesi tüylü bir yılanın görüldüğünü yazar (Evliya Çelebi,1935:340). Adana ve civarında olduğu gibi bölgesel özelliklerin benzediği Gaziantep yöresinde de Şahmeran efsanesine rastlanmaktadır (Oğuz ve Oral, 2004: 31). Yöresel özellikler, halk kültürünün şekillenmesinde oldukça önemli rol oynamaktadır. Ceyhan halk kültüründe mitoloji kaynaklı yılan motifi Şahmeran’a dönüşerek efsaneleşmiştir.  Bu  efsane  olağanüstü  kişi,  varlık  ve  güçler  üzerine  efsaneler  başlığı altında düşünülebilir (Boratav, 2000: 123). Ceyhan’dan derlenen Şahmeran efsanesinde, insanoğlunun tasavvurundaki yılan korkusu, yılanın öldürülmesiyle sonlanmaktadır.
Ceyhan’da yetişen ve yemeği yapılan “Yılanyastığı” bitkisi doğayı gözlemleyen ve bitkileri tanıma işini çok iyi bilen halk tarafından ilkel zamandan bugüne şekillenen yılan tasavvuruyla paralel bir şekilde adlandırılmıştır. Bu bitki sayesinde yılanların gündüzleri insanoğlundan saklandıklarına inanılmaktadır. Bu yüzden bitkiye temkinli yaklaşılır, toplama işi genellikle akşama doğru hava serinlediğinde yapılır. Yılanın doğa tarafından kendisine bahşedilen özellikleri, insanoğlu tarafından güç unsuru olarak algılanmış, bu güç karşısında boyun eğen insanoğlu geliştirdiği inançlarla yarattığı yılan tasavvurunda yılanı yüceltmiş, yılana atfedilen güç vasıtasıyla onu kutsal saymış ve geliştirdiği savunma mekanizması sonucu yılana olumsuz anlamlar yükleyerek “kötü” addetmiştir (K.10, K.15, K.23, K.24, K.25, K.26, K.27).
Ebedi Hayat Kaynağı

Yılanın şaşılası biçimde derisini değiştirme yeteneği ve böylelikle gençliğini yenilemesi özelliği, onu tüm dünyada yeniden dünyaya gelme gizinin ustası yapmıştır. Yılan,  semavi  işaretlerden  Ay  ile  özdeşleştirilmiştir.  Ayrıca  yılan,  suların  ilahıdır. Dünyada, ağaç köklerinin arasında yaşayan yılan, sık sık kaynaklara, bataklara, su yollarına dalgaların hareketi ile kayarak uğrar ya da sarmaşık gibi tırmanarak orada bir ölüm meyvesi gibi asılı durur. Öldürücü zehrinin olduğu dili ve kuyruğu da oldukça dikkat çekicidir. Kuyruğunu ısırışı eski kozmogolojilerdeki, yüzen bir ada olarak düşünülen dünyayı ve dünyanın suyla olan ilişkisini düşündürür (Campbell, 1995: 13).
Bazı  halk  efsanelerinde  tılsımlı  bir  yılandan  ve  bu  yılanın  karnını  üç  kez sıvazlayan  birinin  herşeyi  bileceğine  ve  mutluluğun  sırrına  ereceğine  inanılır.  Aynı inanışa göre, sihir gücü ve doğanın dilini anlamak için yılan eti yenmesi gereklidir. Yılanın akıllığı insanoğluna ancak bu şekilde geçecektir. Mitolojik inançlar kapsamında “Ava Pirim” motifine tüm hayvanların dilini bilme gücünü yılanların padişahı olan “Şahmeran” vermiştir (Beydilli: 2003: 616).
Ceyhan halk kültüründeki yılan tasavvuru, ilkel insan zihninden bugüne şekillenerek yörenin halk kültürü ile sıkı sıkıya bağlı hale gelmiştir. Ceyhan halk kültüründe deri değiştirme özelliği nedeniyle halkın tasavvurunda ölümsüz kabul edilen yılan, insandan her türlü özelliğiyle güçlü bir canlıdır, yaradılış özellikleri ile doğada insandan   bilgisiyle   de   üstündür   (K.2,   K.3,   K.4,   K.10).   Şahmeran   efsanesinde insanoğlunun şifasını bulamadığı hastalıklara yılanın gözleri şifa olacaktır. Yılanla bağdaştırılan ölümsüzlük ve kutsallık efsaneye şifa olarak yansımıştır. Şifanın kaynağının yılanın kafa bölgesinden seçilmesi de oldukça ilginçtir. Eliade’ye göre, yılanın zehrine panzehir yani şifanın yine yılanda olduğu fikriyle yılanın kafası aranmış, ve nadir olarak bulunan sert ve yumrumsu taşlar keşfedilmiştir. Bunların insanı yılan ısırmalarından koruyan panzehir taşları olduğu düşünülmüştür. Şifalı ve büyülü taşların zamanla yılan ile bağlantılı hale gelmesinin nedeni budur. Ayrıca yılan tarafından korunduğu ve saklandığı
düşünülen "metafizik amblemler” yılanların alınlarında, gözlerinde ya da kursaklarında

somut nesnelere dönüşür. Bu yüzden elmas gibi nesneler büyüsel ve tedavi edici özelliklerle estetik hale gelir. (Eliade, 2003: 420-421). Yılanın tedavi edici yönünün ve panzehir özelliğinin olması, yılanın halk hekimliğinde ve modern tıbbın çeşitli dallarında sembol olarak seçilmesini sağlamıştır.
Ev İyesi, Tabular / Yasaklar ve Kaçınmalar

Yılanla ilgili bazı inanışlar onun “öldürülmemesi” üzerine şekillenmiştir. Öldürülmesi yasak kabul edilen yılana kutsal özellikler yüklemiştir. Destanlarda, evin sahibi yılan olarak tasvir edilir ve ara sıra evlerde rastlanan yılan öldürülmekten kaçınılır (Boratav, 2012: 50). Altay Türklerinde yer altı Tanrısı Erlik’in gökten kovulduğunda kendisiyle birlikte yere hizmetçilerinin de indiğine inanılır. Suya düşenler su iyesi, dağa düşenler dağ ve tayga iyesi, eve düşenler ev iyesi olur. İyelerin kutsal olduğu ve doğayla sıkı  ilişki  içerisinde  olduğuna  inanılır.  İyelerin  yaşadığı  mekanları  kötü  ruhlardanve afetten koruduğuna ve insanlara yoldaş ve yardımcı olduğuna da inanıldığından insanlar tarafından  saygı  duyulur  ve  ev  iyesine  adak  adayıp  sadaka  verilir.  Başkurtlarda  ev iyesinin insan kılığında ve ocak başında yaşayan bir yaratık olduğuna inanılır (Çetin,
2007: 3,11). Azerbaycan halk inanışlarında ev iyesi, yılan şeklinde tasvir edilir. Yılanın olduğu evde bereket olacağına inanılır. Yılan şeklinde görülen ev iyesine dokunulmaz, dokunulursa o evde felaket, kıtlık gibi kötülükler yaşanacağına ve evin bereketinin gideceğine inanılır. Halk inanışında sûfilerin de kendi yılanı olduğuna inanılır. Ayrıca her ocağın öldürülmesi güna sayılan bir yılanı vardır. Bu yüzden Azerbaycan Türklerinin geleneksel görüşlerinde, yılan motifi, en kutsal ziyaret yerleri olarak bilinen ocaklığın bir işareti olarak kabul edilmiştir (Beydilli: 2003: 436, 616). Roux, Bulgarların yılanı öldürmediğini ve onun da kendilerine zarar vermediğini ve bu durumun bize bir anlaşma ya da akrabalığı düşündürebileceğini belirtmiştir. (Roux, 2011: 139). Anadolu’da evin kutuna, bolluk ve bereketine kaynaklık ettiğine inanılan “iye” hayvanlardan biri olan yılana evlerin temelinden çıktığında zarar verilmez, öldürülmez (Şahin, 2010: 865). Türkiye’de “ev bekçisi” olarak bilinen ev iyesi “yılan kılığında olan ya da alt dudağı karnına  kadar  sarkmış,  gözleri  kor  gibi  yanan,  saçları  dağınık  esmer  vücutlu  bir yaratık”tır (Çetin, 2003: 11) Kırşehir’de Kesikköprü Han’ın yüzeyindeki figürlerde yılan kötülüğü emmeyi temsil eder. Ayrıca Şahmeran etrafında oluşan koruyuculuk inancıyla birlikte uğur inancı da vardır (Oğuz ve Oral, 2004: 32).
Ceyhan yöresinde yılanın Hz. Muhammed’e zarar verecekken kedi tarafından engellenen bir hayvan olduğuna inanılır (K.1, K.14, K.15, K.16, K.17, K.18, K.19, K.20, K.21, K.22) Bu inanış, yılanın öldürülmemesi gerektiği inancından bugüne şekillenmiştir. Ayrıca bir kişinin bir yere giderken önünden yılanın geçip gitmesinin iyi olduğuna inanılması da (K.2, K.6, K.28) yılanın öldürülmemesi gerektiği ve uğurlu sayılması inancı paralelindedir. İnsanoğlunun zarar vermediği yılanın kişiye zarar vermeden geçip gitmesi yani kişiye mani olmaması, kişinin işinin rast gideceği şeklinde yorumlanır (K.2, K.6, K.28).

Yöreden derlenen ve yılanla ilgili olan bilmece bize Ceyhan yöresinin coğrafi ve iklimsel özelliklerinden dolayı insan hayatına giren yılanın, bilmeceye kadar hayatın tüm ayrıntılarına yansıtıldığını göstermektedir. Cevabı yılan olan bilmece, bir tabuya hizmet eder. Bu bilmece muhtemelen yılanın ismi söylenmek istenmediği zamanlar kullanılmak üzere oluşturulmuştur. “Hayvanlar ve onun uzuvlarıyla ilgili olan” ve “mensur” olan bir bilmecedir (Artun, 1998: 121-138). Bu bilmece yörede herkes tarafından bilinir ve söylenir.
Hazine Bekçisi

Yılanlar, ölümsüzlük yollarının, “merkezlerin”, kutsallığın ve gerçek özün var olduğu her yerin ’bekçiliğini’ yapmaktadır. Yılanlar ve ejderhalar tarafından korunan “hayat ağacı” merkezdir, mutlak gerçeklik olarak ölümsüzlüğü temsil etmektedir (Eliade,
2003: 290, 420). ”Yılan, motif olarak canavara eş anlamda görülmüş, yılana Nuh efsanelerinde yer verilmiştir: “Yılan, Nuh'un gemisinin çatlaklarını tıkamayı başarır ve bu hizmetine karşılık Tanrı onun ‘en lezzetli etle’ beslenmesine izin verir. Yılan, sıklıkla
‘Ev Cinlerine’ dönüşür ve özellikle eski yapıların kalıntılarında ‘hazine bekçiliği’ rolünü üstlenir.” (Boratav: 2012: 77) Taberi’nin birinci cildinde yılanlar hakkında şu efsane aktarılır: “Bir yılan yaratılmış, bu yılanın başı inciden, vücudu kızıl altından, gözleri yakuttandır,  ona  göklerin  en  yüksek  tabakası  olan  büyük  ve  kutsal  yere  yedi  defa sarılması emredildi, o da sarıldı. Bu yılan o kadar uzunmuş ki orayı yedi defa dolandığı halde yarısı hala göğün en üst katından yere doğru asılı durmaktadır. Bu yılanın dört başı her başında yedi yüz bir yüzü, her yüzünde bin ağzı, her ağzında bir dili, ayrıca seksen bir de boynuzu varmış.”(Uraz, 1994:154).
Ceyhan yöresinden derlediğimiz Şahmeran efsanesinde, yılanların padişahı Şahmeran bir mağarada yaşamaktadır. Bu mağara kutsal bir mekandır ve Şahmeran da olağanüstü özellikleri olan bir yılan olarak hazine bekçiliği yapmaktadır. Efsanede gözlerinin şifa kaynağı olmasıyla Taberi’nin birinci cildindeki efsanede yılanın gözlerinin yakuttan olması ilgi çekici bir benzerlik olarak karşımıza çıkar.
Sonuç

Yılan, geçmişten bugüne yaratılış efsanelerinde önemli bir motif olarak yer almış, on iki hayvanlı takvimde kullanılmış,  totem yapılmış, kötülükle eşdeğer tutulmuş ve Müslümanların öte dünya inancında yer verilmiştir. Ejderha ile akraba olarak kabul edilen yılan, evren olarak da adlandırılmış ve hayat ağacına destek unsuru olarak betimlenmiştir. Değişik kültürlerin sanat unsurlarına yansımıştır. Yılanın kendini yenileme özelliği ile ölümsüzlüğe    yapılan    gönderme    dikkat    çekicidir.    Yılan,    Tanrı    Erlik’in    ilk

yarattıklarındandır, göksel sayılarak, yüceltilmiş ve tanrılaştırılmıştır. Hikmet ve hayat sembolü olması yaratılışla ilgili metinlerde yer almasından kaynaklanmaktadır. Yılan, Şamanlar, Anadolu dervişleri ve Hacı Bektaş Veli ile bağlantılı olarak güç unsurunu temsil etmektedir. Mitolojiden gelen yılan motifi, bir çok halk anlatısında yer almaktadır.
Yılan,  insanoğlunun  ilk  günahı  işlediği  ve  cennetten  kovulduğu  anlatılarda önemli bir unsurdur. Anlatının birinin sonunda Tanrı tarafından şeytan (körmös) ilan edilir,  diğerinin  sonunda  ise  şeytanı  ağzında  sakladığı  için  dişleri  zehirli  hale  gelir, insanın aldatılmasında pay sahibi olduğu için dilsiz ve hırsız olarak yaşamını sürdürmeye mahkum edilir.  Ceyhan  yöresinde,  yılana  endişe  yaratan  bir  hayvan  olarak korkuyla karışık saygı duyulması ve temkinli yaklaşılması “yasak meyve” hadisesinden bugüne şekillenmiştir.
Türk efsanelerinde kötü huyu olanlar, yılana dönüştürülerek cezalandırılır. Efsanelerde insana zarar verme niyetinde olan yılanlar taş kesilir, taşlaşma ile ilgili efsanelerde ise yılan lanetlenen kişiyi sokar. Yılanın anlatılardaki diğer unsurlarla bağı “kötü” kavramıyla sağlanmıştır. Ceyhan halk kültüründeki “kötü” tasavvuru da onun yer altı   ruhları   ile   bağlantılı   olarak   düşünülmesiyle   ve   yılana   şeytani   özelliklerin yüklenmesiyle oluşturulmuştur. Bu durum yılanın kötü bir ruh olarak kabul edildiğini ve şeytana benzetildiğini doğrular Ayrıca onun yerde sürünmesi, ayakları olmaması, tüysüz olması da yer altı ruhlarıyla ilişkilendirilmesine neden olmuştur. Yılan hakkındaki kötü tasavvur, Ceyhan manilerine, bilmecelerine ve atasözlerine yansımıştır.
İlkel dönemlerden bugüne, insanların doğayı ve hayvanları anlamlandırma süreçlerinde   inanışları   oldukça   önemli   rol   oynamıştır.   Yılan,   en   başından   beri insanoğlunun zihninde korku uyandırdığından, korkuyla bağlantılı olarak kutsal sayılmış ve  yüceltilmiştir.  Ceyhan  yöresinin  yılanların  yaşam  ortamlarına  uygun  bir  coğrafya olması insanların yılanları daha kolay gözlemlemelerine ve bu yolla edindikleri halk bilgisiyle yılanlar hakkında geniş bir tasavvur geliştirmişlerini sağlamıştır. Kökeni dini ve mitolojik kaynaklı olan ve halk bilgisi unsurlarıyla şekillenen bu tasavvur, yılanın doğada kendisine  bahşedilen  özellikler  nedeniyle  insanoğlundan  daha  güçlü  bir canlı olduğu üzerine temellendirilir. Bu güç karşısında boyun eğmek zorunda kalan insanoğlu inanışlarında ve yarattığı yılan tasavvurunda yılanı yüceltmiş, yılana atfedilen güç vasıtasıyla onu kutsal saymış, geliştirdiği savunma mekanizması sonucu yılana olumsuz anlamlar yükleyerek yılanı korkuyla bağdaşlaştırmıştır. Ceyhan yöresinde yılanın sokma eylemi   de   insanları   korkutmuştur.   Sık  rastlanan  sokma   vakaları   karşısında   halk kültüründe  çözüm,  yılan  sokmasını  tedavi  eden  ocaklar  ve  ocaklı  kişiler  olmuştur.

Ocakların  ve  ocaklı  kişilerin  halk  tarafından  kabul  görmesinde  şamanizmin  izlerini görmek  mümkündür.  Yörede  yetişen  ve  yemeği  yapılan  yılanyastığı  bitkisi  yılan karşısında duyulan korku temelinde adlandırılmıştır. Ceyhan yöresinden derlenen Şahmeran  efsanesinde,  insanoğlunun  tasavvurundaki  yılan  korkusu,  yılanın öldürülmesiyle sonlanmaktadır.
Yılan, ölümsüzlük sembolü olarak kabul edilen mitolojik bir hayvandır. Ceyhan halk kültüründe deri değiştirme özelliği nedeniyle halkın tasavvurunda da ölümsüz kabul edilmektedir.  Yılanla  bağdaştırılan  ölümsüzlük  ve  dolayısıyla  kutsallık  efsaneye  şifa olarak yansımıştır.
Yılan, Türk kültüründe “ev iyesi” olarak da düşünülmüştür. Ev iyelerinin evin temelinde yaşadığı inanışıyla bağlantılı olarak, yılanın yeraltında yaşaması onun ev iyesi olarak düşünülmesindeki temel nedendir. Yılanın ev iyesi olmasından dolayı ona karşı tabular ve yasaklar geliştirilmiş bir dizi kaçınmalar uygulanmıştır. Ev iyesi olan yılana saygı duyulur, zarar verilmez, öldürülmez. Ceyhan yöresinde yılanın Hz. Muhammed’e zarar verecekken kedi tarafından engellenen bir hayvan olduğuna inanılır. Bu inanış, yılanın öldürülmemesi inancından bugüne şekillenmiştir. Ayrıca bir kişinin bir yere giderken  önünden  yılanın  geçip  gitmesinin  iyi  olduğuna  inanılması  yılanın öldürülmemesi gerektiği ve uğurlu sayılması inancı paralelindedir. Yöreden derlenen ve cevabı yılan olan bilmece, bir tabuya hizmet eder. Bu bilmece muhtemelen yılanın ismi söylenmek istenmediği zamanlar için oluşturulmuştur.
Yılan,insan zihninde hazine bekçisi olarak düşünülmüş ve kutsal merkezleri koruyan  mutlak  ölümsüzlük  sembolü  olarak  kabul  edilmiştir.  Şahmeran  efsanesinde kutsal merkez mağaradır ve Şahmeran burada yaşamaktadır, dolayısıyla Şahmeran o mekanı koruyan kutsal ve ölümsüz bir yaratıktır. Efsanede hazine bekçisi olarak düşünebileceğimiz Şahmeran, şifa kaynağı olması yönüyle olağanüstü bir canlıdır.
İnsanoğlunun zihnindeki yılan tasavvuru ve yörenin yılanların alanı oluşu, yılanın Ceyhan  halk  kültürünün  değişik  alanlarına  yansımasına  neden  olmuştur.  Ceyhan yöresinde, yılan, bir kaleye ve bitkiye ad olmuştur. Yılan sokması, halk hekimliği uygulamalarıyla ocaklı kişilerce tedavi edilmektedir. Yörede canlılığını koruyan mani söyleme  geleneği  içinde  söylenen  sevda  manilerinde  yılanın  kişiye  zarar  verenleri sokması istenmektedir. Ceyhan’dan derlenen yılanla ilgili bir bilmece, yılanın adı söylenmek istenmediğinde kullanılmak üzere oluşturulmuş bir tabudur. Ceyhan yöresinde kullanılan atasözleri içinde, yılan ile ilgili olanları bulmak mümkündür. İnsanoğlunun inanış   ihtiyacını   karşılayan   ve   biçimsel   olarak   tanımlanmamış   bir   tür   olarak

nitelendirebileceğimiz efsane, Ceyhan yöresinde, mitolojik bir hayvan olan yılan temeli üzerine oturtulmuş olağanüstü kişi, varlık ve güçler üzerine söylenen efsanelerdendir.
Ceyhan  yöresindeki  yılanla  ilgili  yaptığımız  bu  çalışmadan  yola  çıkarak, insanların mitlerle, efsanelerle, inanışlarla bağlarını koparamadıklarını görmekteyiz. Gelişen teknoloji ve küreselleşme olgusu karşısında halk geleneği kapsamındaki anlatıların, inanış ve uygulamalarının yaşaması ve yaşatılması oldukça sevindiricidir.




EKLER

CE-1

“Çok eskiden, fakir bir adamcağız yılan kalenin altında bir mağaraya dinlenmek için girmiş. Bakmış ki mağaranın içinden bir yol kıvrılıp gitmekte, yolu takip etmiş, gitmiş,  gitmiş.  Birden  etrafını  yılanlar  kaplamış.  Yılanlar,  adamı  şahları  olduğunu anladığı  büyük  ve  heybetli  bir  yılanın  önüne  koymuş.  Büyük  ve  heybetli  yılan  dile gelmiş, adamın ne aradığını sormuş. Adam da mağaraya dinlenmek için girdiğini kötü bir niyetinin olmadığını söylemiş. Adının Şahmeran olduğunu öğrendiği bu yılan yılanların başı imiş. Tüm yılanlar onu dinlermiş. Şahmeran adamın canını bağışlayınca yılanlar kenara çekilmiş. Şahmeran adama kendisini serbest bırakamayacağını söylemiş. Bir süre kendisiyle  kalması  gerektiğini  anlatmış.  Adam  biraz  korkarak  da  olsa  Şahmeran’ı dinlemiş, yaşadığına şükretmiş. Gel zaman git zaman Şahmeranla adam dost olmuşlar ama adamın canı çok sıkılıyormuş. Bir gün dayanamayıp Şahmeran’a derdini söylemiş, gitmek için izin istemiş. Şahmeran adamın iyi niyetli, saf ve güvenilir bir kişi olduğuna kanaat getirip başlamış konuşmaya:
- Beni burada gördüğünü kimseciklere söylemeyesin sakın, yoksa beni öldürürler. Ben ölürsem yılanlarım şehri basar sizleri de öldürür. Ancak beni gördüğün için senin vücudun yılanlar gibi pul pul olacak, sakın vücudunu da kimseye gösterme, beni gördüğünü anlarlar.
Adam Şahmeran’a söz vererek mağaradan ayrılmış. Fakir adamcağız evine dönmüş, kimi kimsesi olmadığından yokluğunu fark eden bile olmamış. Günlerden bir gün padişahın kızı çok hastalanmış, her yere haber salmışlar, ilaçlar getirtmişler, ama kızı iyileştirememişler. Büyücülerden biri Şahmeran’ın varlığını bilirmiş, Şahmeran’ın gözlerinin kıza şifa olduğunu söylemiş. Onu mutlaka gören biri vardır diye de şehrin tüm erkekler soyularak bakılıyormuş. Adam saklanmış ama ne çare bulup onu da soymuşlar. Derisinin pul pul olduğunu gören büyücü:
- Bu adam demiş, Şahmeran’ı görmüş.

Padişah  emretmiş  adama,  Şahmeran’ın  gözlerini  getir,  kızım  iyileşsin  yoksa kafanı vurdurturum. Adam çaresiz düşmüş yola. Mağaraya girmiş, yürümüş, yürümüş. Bu kez yılanlar ona eşlik etmiş. Şahmeran’a götürüp uzaklaşmışlar. Şahmeran:
- Canımı almaya geldin değil mi?Ben ölümümün bir insan elinden olacağını biliyordum deyince adam çaresiz kaldığını padişahın kızının şifaya ihtiyacı olduğunu

söylemiş. Şahmeran öldüğünden yılanların haberi olmamasını isteyerek adama teslim olmuş. Adam Şahmeran’ı istemeyerek de olsa öldürmüş, gözlerini çıkartmış. Padişaha götürmüş, padişah hemen kızına yedirmiş. Kız günden güne toparlanmaya başlamış, iyileşmiş.  Padişah  adamın  canını  bağışlamış.  O  gün  bugündür,  Misis  yelden, Adana selden, Ceyhan da yılandan gidecek diye bir söz dolaşır durur.” (K.2, K.5).
CM-1

Karpuz kestim kan çıktı İçinden yılan çıktı Benim sevdiğim oğlan
Okudu subay çıktı (K.7).


CM-2

İki yorgan yüzü Mevla’m ayırmış bizi Çifte yılanlar soksun Yârimle yatan kızı(K.9).
CM-3

Kadifeden yastık yüzü Mevla’m ayırdı bizi Karayılanlar soksun Bizi ayıran kızı(K.5).
CB-1

“Yeraltında yağlı kayış”(K.8).


CAS-1

“Denize düşen yılana sarılır.” (K.3, K.4, K.6).


CAS-2

“Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.” (K.1, K.2, K.6).

CAS-3

“Yılan bile toprağı idareyle yalar.” (K.3, K.4, K.10).

KAYNAKÇA



a)Yazılı Kaynaklar

ARAT Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2006.



ARTUN, Erman, Tekirdağ Halk Kültürü Araştırmaları, Tekirdağ Genç Yöneticiler ve İş

Adamları Derneği Yayınları, Tekirdağ., 1998.



BEYDİLİ;  Celal,  Türk  Mifoloji  Sözlüyü(Türk  Mitolojisi Ansiklopedik  Sözlük),  Yurt

Kitap Yayın, Ankara, 2003.



BONNEFOY, Yves, Mitolojiler Sözlüğü, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000.



BORATAV, Pertev Naili, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek Yayınevi, İstanbul,

2000.



BORATAV,    Pertev   Naili,   Türk   Mitolojisi    Oğuzların-Anadolu,   Azerbaycan    ve

Türkmenistan Türklerinin Mitolojisi, Bilgesu Yayınevi, Ankara, 2012. BOZKURT, Fuat, Türklerin Dini, Cem Yayınevi, İstanbul, 1995.
CAMPBELL, Joseph, Batı Mitolojisi Tanrının Maskeleri, İmge Kitabevi, Ankara, 1995.



ÇETİN ZAPİROVA, Çulpan, Tatar Türklerinde Mitolojik V arlıklarla İlgili Mitler ve

İnanışlar (İyeler ve Yaratıklar), Bilig Dergisi,S.43, 2007.



ÇIBLAK, Nilgün, “Tarsus Kültürünün Tanıtılmasında Şahmeran Efsanelerinin Önemi”, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2007, C.16, S.1.


DEMİR, Erkan, Üç and Bir Günde Yalan Üçü de, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik Dergi

‘Kültürümüzde Yemin’, 2013, Yıl:5, Sayı: 2, (www.actaturcica.com/sayi10/V_2_06.PDF,

Erişim Tarihi: 01.11.2013).



DUYMAZ, Ali,   “Anadolu ve Balkan Türklerinin Anlatmalarında Mitolojik Bir Kuş: Zümrüdü Anka”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1998, C.1, S.1. ELİADE, Mircea, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, 2003, İstanbul.


ERGUN, Metin, Türk Dünyası Efsanelerinde Değişme Motifi, Atatürk Kültür Dil Tarih

Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları, 1997, Ankara.



Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Anadolu-Suriye-Hicaz (9.Cilt), İstanbul Devlet Matbaası, İstanbul, 1935.


İNAN, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, Türk Tarih

Kurumu Basımevi, Ankara, 1986.



İNAN, Abdülkadir, Makaleler ve İncelemeler II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,

1998.

MAHMUD EL KAŞGARİ, Divanü Lugati’t Türk, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2007. MALİNOWSKİ, Bronislaw, Büyü, Bilim ve Din, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1990. OĞUZ   M.Öcal,  ORAL  Zeliha,  Türkiye’de  2004  Yılında  Yaşayan  Halk  İnanışları:
Nesneler ve Uygulamalar, Gazi Üniversitesi THBMER Yayınları, Ankara, 2004.



ÖRNEK, Sedat Veyis, İlkellerde Din. Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yayınevi, İstanbul,

1998.



ÖZBAY, Ender, Adem-Havva-Lilith Figürleri İzleğinde Bir Olanaksızlık Miti: Aşk, İdil

Sanat ve Dil Dergisi, Konya, 2013, C.2, S.10.



ROUX, Jean-Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İşaret Yayınları, İstanbul, 1998.

SAKAOĞLU,  Saim,  “Keloğlan  ile  Yılan,  Köpek,  Kedi  ve  Balık”,  Türk  Folklor

Araştırmaları Dergisi, Ankara, 1975, Sayı:312.



SAKAOĞLU, Saim, Anadolu Tük Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin

Tip Kataloğu, Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları, Ankara, 1980.



SEYİDOĞLU,   Bilge,   Kültürel   Bir   Sembol:  Yılan,   Folkloristik   Dursun  Yıldırım

Armağanı, Ankara, 1998.



ŞAHİN,  H.İbrahim,  Türk  Halk  Kültüründe  Göçmen  Kuşlar,  Halk  Kültüründe  Göç

Uluslarası Sempozyum Bildirileri, Motif Vakfı Yayınları No:12, İstanbul, 2010.



ŞENESEN OKUŞLUK, Refiye, “Şahmeran, Lokman Hekim ve Adana Efsaneleri”, Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana Köprü Başı, Haz. : Artun, E.- Koz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000.


TANYU, Hikmet, Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Yayınları, Ankara, 1968.



TURHAN, Hikmet, Yılanlar Hakkında, Halk Bilgisi Haberleri, S.29, İstanbul Halkevi, İstanbul, 1933.


URAZ, Murat, Türk Mitolojisi, Düşünen Adam Yayınları, İstanbul, 1994. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts (Erişim Tarihi 13.11.2013).
b)Sözlü Kaynaklar

Kaynak kişilerle ilgili bilgiler, “ad-soyad, yaşı ve doğum yeri, öğrenim durumu, mesleği ve derlemenin yapıldığı tarih” sıralaması göz önünde bulundurularak verilmiştir.


K.1 Mürüvvet AKGÜN: 54, Muradiye Mahallesi, İlkokul, Ev Hanımı, 17.09.2006.



K.4 Mehmet Duran KÜÇÜK: 50, Mustafabeyli Köyü, Lise Mezunu, Emekli, 24.10.2006.



K.5 Zöhre ÇETİN: 69, İsalı Köyü, Okuryazarlığı yok, Ev Hanımı, 18.11.2006.



K.6 Bahriye KÖSE: 65, Mustafabeyli Köyü, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 19.11.2006. K.7 Elyase DEREN: 50, Mustafabeyli Köyü, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 25.11.2006. K.8 Rabia TABAĞ: 52, Kurtpınarı Köyü, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 03.12.2006.
K.9 Ayşe DAĞ: 46, Günlüce Köyü, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 28.01.2007.



K.10 Ahmet Şumnu: 79, Muradiye Mahallesi, lkokul Mezunu, Emekli, 18.02.2007.



K.11  Kıymet  PEKAR:  61,  Değirmenli  (Şevketiye)  Köyü,  İlkokul  Mezunu,  Emekli,

06.01.2007



K.12 Serap SEZER: 46, Adapınar Köyü, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 07.01.2007. K.13 Hanife ALTUĞ: 55, Adapınar Köyü, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 07.01.2007. K.15. Dursun BALKAN: 78, Karakayalı (Cebre) Köyü, Okuryazarlığı Yok, 09.09.2006. K.16 İffet İPEKÇİ: 62, Muradiye Mahallesi, İlkokul Mezunu, Ev Hanımı, 16.09.2006. K.17 Elif TOKTA: 59, Doruk Köyü, Okuryazarlığı Yok, Ev Hanımı, 30.12.2006.
K.18 Cabbar TOKTA: 64, Doruk Köyü, İlkokul Mezunu, Emekli, 30.12.2006.



K.19 Hüseyin PEŞLİ: 59, Kösreli Köyü, Ortaokul Mezunu, Ayakkabıcı, 13.01.2007.



K.20 Süleyman ATABEY: 55, Kösreli Köyü, İlkokul Mezunu, Çiftçi, 13.01.2007.



K.22 Ahmet GEZER:51, Kösreli Köyü, Ortaokul Mezunu, Şoför, 13.01.2007. K.23 Ahmet CANBOLAT: 54, Birkent Köyü, İlkokul Mezunu, Çiftçi, 14.01.2007. K.24 Hilmi UÇAN: 68, Birkent Köyü, İlkokul Mezunu, Çiftçi, 14.01.2007.
K.25 Mazhar SABANCAK: 61, Birkent Köyü, İlkokul Mezunu, Çiftçi, 14.01.2007.



K.26 Mehmet SAP: 57, Birkent Köyü, İlkokul Mezunu, Çiftçi, 14.01.2007.



K.27 Tekin İLBAY: 46, Birkent Köyü, Ortaokul Mezunu, Çiftçi, 14.01.2007.



K.28 Fatma AKGÜL: 70, Yellibel Köyü, Okuryazarlığı Yok, Ev Hanımı, 09.12.2006.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder