6 Ağustos 2015 Perşembe

Anadolu'nun kapısını Türklerle Kürtler birlikte mi açtı?




Olaya yakın tarihli kaynaklarda tek satır yokken, 180 yıl sonra kaleme alınmış iki kaynakta geçen birer cümleye dayanarak "Türkler, Kürtler olmasa Anadolu'ya yerleşemezdi' demek doğru olmaz.
Anadolu'nun kapısını Türklerle Kürtler birlikte mi açtı?
Geçen haftaki yazım “Malazgirt Savaşı’nın safahatını anlatmadığım” için de eleştirildi ama en ağır ifadeler, “Alparslan’ın ordusunda çok miktarda (kimine göre 10, kimine göre 20 bin) Kürt askeri olduğu, dolayısıyla Anadolu’nun kapısını Türklere açanların Kürtler olduğu halde” benim buna değinmeyerek, tipik bir ‘resmi Türk tarihçisi gibi’ davrandığım mealindeydi. Savaşı anlatmak isterdim ama yer kısıtlıydı. ‘Malazgirt’e Kürt katkısı’ iddialarına cevabı da aynı gerekçeyle bu haftaya bırakmıştım. Buna dair bir not koymamak eksiklik oldu, ‘ilk yazı’ telaşına verin lütfen. Aynı telaş içinde, Gürdal Aksoy’un Halklar Hapishanesi Anadolu, Kürtlerde Anadolumerkezci Yabancılaşma adlı kitabını da “Henüz yayımlanmamış” diye takdim ettim, halbuki kitap 2002’de Komal Yayınevi’nce yayımlanmıştı. Yazardan ve sizlerden özür dilerim. Bir özür de, Malazgirt Savaşı’nın 900. yıldönümü için bastırılan hatıra paraların altına 500. yıldönümü yazılması için.

Konumuza dönersek: Benim şakayla karışık ‘Popüler Kürt Tarih Tezi’ adını verdiğim söylemde Alparslan’ın ordusunda olduğundan başka, Romanos Diogenes’i esir eden askerin Kürt olduğu; Malazgirt adının Kürtçede Me (biz)- lez (tez, çabuk, erken)- girt (aldık) kelimelerinden geldiği gibi iddialar da var. Bunları Abdullah Öcalan da “Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Bizans’ı yenmesinde de Kürt beylikleri kuvvetlerinin büyük desteği vardır...” (Aktaran Rafet Ballı, Kürt Dosyası, Cem Yayınevi, 1991, s. 215) diye onaylayınca, bırakın aksini söylemeyi, konuya değinmemek bile tipik ‘resmi Türk tarihçisi’ olarak algılanmaya neden oluyor anlaşılan.
Peki, Alparslan’ın ordusunda Kürtler var mıydı? Önce şunu tekrarlayayım: Birincil ve ikincil Bizans, Ermeni, Süryani ve Batı kaynaklarında Kürtlerin katkısından söz eden olmadığı gibi Türk, Ghuzzlar, Uzlar, Oğuzlar, Türkmenler, Irrakiyye (Şii Türkmenler) terimleri bol bol geçiyor. Bu kaynaklarda Büyük Selçuklu Sultanlığı’nın bir ‘Türk’ devleti olduğu konusunda mutabakat var.

Aynı durum Arap kaynaklarında görülüyor ama yine de Kürtlerden söz eden iki Arap kaynağı var. Ali Sevim ve Faruk Sümer’in İslam Kaynaklarında Malazgirt Savaşı adlı kitabında yer alan Sibt İbnü’l-Cevzi’nin (ö.1257) anlatısı şöyle: “Az önce 10 bin Kürt de Sultan’a katılmıştı. Bununla beraber Sultan ulu tanrıdan sonra buyruğundaki 4 bin kişilik hassa askerine güveniyordu.” (s.34-35) Bu Kürtlerin kimler olduğu konusunda bilgi vermeyen yazar, Bizans ordusunun mevcudunun 400 bin olduğunu söylüyor. Halbuki bugün ciddi araştırmacılar bu sayının 40 bin civarında olduğunda hemfikir.
Aynı kitapta İbnü’d-Devâdârî (ö.1335’ten sonra) de şöyle diyor: “Sultanın yanında 4 bin atlı kalmıştı (…) Sultan Alparslan’a Kürtlerden ve sair kavimlerden olmak üzere 10 bin kadar insan da katılmıştı.” (s. 57) Bu yazar ise Bizans ordusunun 200 bin kişi olduğunu söylüyor. Kitapta yer alan diğer 11 yazar Kürtlerden tek kelime bile söz etmiyor. Bunların kaleme alınış tarihleri savaşa daha yakın, yine de en erkeni 100 yıl sonra.

İnternette bazı yazılarda İbnü’l-Ezrak’ın (ö. 1176) Mervani Kürtleri Tarihi adlı kitapta Alparslan’ın ordusuna Mervani (Merwani) Kürtlerinden 14 bin askerin katıldığını okudum. Bu, uydurma bir bilgi. İbnü’l-Ezrak ne bu kitapta, ne de başka anlatılarında Kürtlerden, Kürt askerlerden söz ediyor. Aslında Türklerle Kürtlerin o dönemki ilişkilerini düşününce, böyle bir işbirliği çok mümkün görünmüyor. İlişkilere dair ipucu yine İbn’ül-Ezrak’ta var. Yazar, savaştan sonrasını anlatırken “Sultan, Azerbaycan’a döndü. Ahlat ve Malazgirt’e valiler tayin etti. Böylece buralar Mervanoğulları’nın elinden çıktı. Bugüne kadar Sultanın emri ile bu yerle ıkta olarak verilmektedir” diyor. Eğer Merwaniler Alparslan’ın ordusuna 10 veya 14 bin Kürt askeri verdiyse zaferden sonra Sultan niye onları cezalandırsın ve şehirlerini ellerinden alsın?

İkinci ipucu Süryani Bar Hebreaus veya Arapların verdiği adla Abu’l-Farac’ın (ö. 1265) kroniğinde var. Yazara göre 1037 yılında Tuğrul Bey komutasındaki ‘Uğuzlar’, Arminiya’ya (Ermeniyye, Ermenistan?) karşı harekete geçmişler ve oradaki Arap ve Kürtleri kılıçtan geçirmişlerdi. Aynı yıl Uğuzlar Batı İran’daki Meraga şehrini zapt etmişler, oradaki camiyi yakmışlar ve ahalinin bir kısmını öldürmüşlerdi. Bunun üzerine ‘Dağlı Kürt kabileleri’ toplanıp Uğuzları mağlup ederek Azerbaycan’dan çıkarmışlardı. Bu durum, daha sonraki on yıllarda da yaşanmıştı. Hal böyleyken, Kürtlerin gönüllü olarak Alparslan’ın ordusuna katılması da, Alparslan’ın gözü arkada kalmadan Kürtlere ordusunda yer vermesi de zor görünüyor.

Diogenes’i esir eden kişiyi Arap-İslam kaynakları ‘memlük’ yani ‘köle’ olarak tarif ediyor. Malazgirt kelimesinin etimolojisi ile ilgili iddialara uzmanları cevap versin. Sonuç olarak, olaya yakın tarihli kaynaklarda tek satır yokken, 180 ve 250 yıl sonra kaleme alınmış iki kaynakta birer cümlede geçen ifadelere dayanarak “Türkler Kürtler olmasa Anadolu’ya yerleşemezdi” demek doğru değil.

Melez topluluklar 
Yeri gelmişken, incelediğim kaynakların ‘Türkler’ derken kimi kastettiğinin de açık olmadığını hatırlatalım. Çünkü eski Çin kaynaklarında ‘güçlü, güçlüler’ anlamına kullanılan ‘Türk’ (çoğulu ‘Türük’) sözcüğünün belli bir örgütlenme biçimini mi, ortak bir dili kullanan insan topluluklarını mı yoksa aynı etnik kökenden (boydan) gelen grupları mı tanımladığı konusunda fikir birliği yok. Dolayısıyla bu tanımların herhangi birinden hareket edildiğinde Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karluklar, Çiğiller, Kıpçaklar, Çuvaşlar, Tohsılar, Kırgızlar, Karahanlılar, Oğuzlar, Gagavuzlar, Sahalar, Tuvalar, Hakaslar ‘Türk’ oluveriyor. Halbuki bu topluluklar gerek dilleri, gerek gelenekleri, gerekse fiziksel özellikleri açısından tek bir kümede toplanmayacak kadar farklılar. Bizim Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 Türk Devleti, bu zorlama teorilerin ürünü.

Öte yandan o yüzyıllarda sürekli göçler yüzünden kavimler birbirine karışıyor, birbirinin dilini, geleneklerini alıyor, kısacası melezleşiyordu. Bizi ilgilendiren coğrafyadan birkaç örnek vermek gerekirse, 8. yüzyıldan beri Kafkaslarda bulunan Araplar ve bazı kaynaklara göre Sümerlerden beri var olan Kürt aşiretleri zaman içinde İran/Pers/Fars kültürünü benimsemişlerdi.  Hazar kıyılarındaki Deylam bölgesinde bazı kaynaklara göre Arap, bazılarına göre Türk kökenli Şirvanşah Aşireti 11. yüzyılın başında Manuçir gibi İran isimlerini almaya başlamıştı. Ravvadiler gibi Arap kabileleri kendilerini Kürt olarak kabul ediyor, Mamlan ve Ahmadil gibi Kürt isimleri alıyordu. Yine Arap olan Şeddadiler arasında Aşhot gibi Ermeni ismi taşıyanlar vardı. Ancak Şeddadilerden Ebu’l-Esver, kız kardeşiyle evli olduğu David adlı Ermeni beyinin topraklarını işgal etmekten geri durmuyordu. Alparslan’ın ordusundaki Irakiyya denilen Şii Türkmenler, Kafkasya’ya 1029’da gelmiş; zamanla bazıları Ermenileşmiş, bazıları Kürtleşmişti.
Dolayısıyla, kaynaklardaki ‘Türkler’ veya ‘Kürtler’ terimine ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Selçuklu ordusunun sadece Türklerden değil, Hintliler, İranlılar, Araplar, Kürtler gibi diğer Müslüman unsurlardan oluştuğunu düşünmek mümkün ama Malazgirt Savaşı’ndaki işbirliğinin boyutlarını tespit etmek için ciddi araştırmalar yapmak gerektiriyor. Belki geçtiğimiz günlerde 2. sayısı yayımlanan Kürt Tarihi dergisi çevreleri, bu konuya el atar (ya da el atmışlardır) ve Türklerin Anadolu’yu yurt edinmelerindeki Kürt katkısı konusunda aydınlanmış oluruz.

Malazgirt, Ermenistan’da mı?
Türklerin Malazgirt Savaşı’ndan çok önce (bazı yazarlara göre ‘8. Yüzyıldan beri) Bizans topraklarına girip çıkmaları bir yana, o zamanlar Malazgirt’ten batısının adı da Anadolu değildi. ‘Doğmak, yükselmek’ anlamına gelen Yunanca anatellein fiilinden türediği sanılan ‘Anatoli’ terimi, Antik Dönem’de ve Roma Dönemi’nde, bugünkü Batı Anadolu’yu kapsayan Küçük Asya’nın bir parçası olan Gediz havalisi için kullanılıyordu. 7. yüzyılda Bizans İmparatoru (basileus) Heraklios, hükümranlığındaki toprakları thema (tema) denilen idari bölgelere ayırdığında, bugün ‘İç Anadolu’ da denilen bölgenin güneyindeki topraklara thema Anatolikon adını vermişti. VII. Konstantinos Porfyrogennetos döneminde (912-959) ise bu tema, bugünkü Eskişehir civarından başlayıp güneyde Batı Toroslara ve Konya’ya dek uzanıyordu. Dolayısıyla, Malazgirt havalisi thema Anatolikon sınırları içinde değildi. (Aynı şekilde thema Armeniakon da Ermenistan’da değildi.)

‘Rum ili’ miydi? 
Nitekim 11. yüzyılda kaleme alınan Divan-ı Lügat’it-Türk adlı eserin yazarı Kaşgarlı Mahmut için bugün Anadolu dediğimiz coğrafyanın adı ‘Rum ili’ idi. Selçukluların önce İznik, sonra Konya merkezli olarak kurdukları devlet, dönemin kaynaklarında ‘Rum Sultanlığı’ diye anılırken, Mustafa Akdağ’a göre Selçuklular da ‘Anadolu’ terimini kullanmadılar. ‘Rum ili’ adlandırması Osmanlı döneminde de devam etti.

Ermenistan mıydı? 
Bir an için Malazgirt’ten ötesinin ‘Anadolu’ olduğunu kabul etsek bile, bu sefer Malazgirt’ten berisinin adının ne olduğu meselesiyle karşılaşırız. Bazılarına göre Malazgirt Ermenistan, kimine göre Kürdistan, kimine göre ise Merwani (Mervani) toprağındaydı.
Malazgirt’in Ermenistan’da olduğunu düşünenlerden Arap tarihçi İbnü’l-Adim Bugyetu’t-Taleb fi Tarih-i Haleb adlı eserinde şöyle diyor: “Sultan, kendisine ayak uydurabilenlerle birlikte sür’atle hareket ederek Ermeniyye’ye erişti ve buyruğundaki 13 bin askeri teftiş ettikten sonra, Ahlat yakınında Bizans ordusuyla karşılaştı…” (İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı, s.47)
Gerçekten de dönemin pek çok kaynağında bölgeden Ermenistan olarak söz ediliyor. M.Ö. 401 yılında Van civarından geçen Yunan yazarı Ksenophon, Anabasis (On Binlerin Dönüşü) adlı eserinde o yıllarda Pers egemenliğindeki Ermenileri, tarım ve hayvancılıkla uğraşan, müreffeh ve barışçı bir toplum olarak tanımlamıştı. M.Ö. 331’de Van civarını kontrolü altına alan Makedonya Kralı Büyük İskender, Ermenileri bir satraplık altında topladı. Ardından şehir Sasaniler, Romalılar, Bizanslıların egemenliğine girdi. Girdi ama Bizans tahtına pek çok Ermeni çıktı.

Bizans döneminde Kafkasya’ya doğru yayılan Büyük Ermenistan’da egemen olan Artzruni Vaspurakan Hanedanı’nın ünlü kralı I. Gagik’in, Van Gölü’nün güneyindeki Ahtamar Adası’nda, 915-921 yılları arasında mimar Manuel’e yaptırdığı Surp Haç Kilisesi günümüze kadar geldi.
Malazgirt’in Ermenistan’da olduğunu Kürdolog Vladimir Minorsky ile ünlü Bizantinologlar Steven Runciman ve Georg Ostrogorsky da kabul ediyor. Claude Cahen ise Malazgirt havalisi için ‘Bizans Ermenistanı’ terimini kullanıyor. Ama daha ilginci, 1915 Ermeni Kırımı konusundaki resmi Türk tezinin ideologlarından Kamuran Gürün’ün şu cümlesi: “Nihayet 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Savaşında Romain Diogene’in mağlup ve esir olması ile bütün Ermenistan bölgesi Selçukluların eline geçerken Anadolu kapıları da nihai ve müdafaasız şekilde Oğuz Türklerine açılıyordu.” (Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi, 1988, s. 35)

Yoksa Kürdistan mıydı? 
Malazgirt Kürdistan’dadır diyenler arasında Hasan Yıldız ve İsmail Beşikçi de var. Ancak İran’daki Hemedan ile Irak’taki Sincar bölgeleri arasında uzanan ve merkezi Hemedan’ın kuzeybatısındaki Bahar Kalesi olan Kürdistan terimi ilk kez, son Büyük Selçuklu Sultanı Sancar Bey (ö. 1157) zamanında kullanıldığı için, bu adlandırma aksi ispat edilinceye kadar anakronik (tarih-dışı) görünüyor.
Geriye Merwani tezi kalıyor. Gerçi Abu’l-Farac’a göre Mervanoğlu, Arminiya (Ermeniyye, Ermenistan?) valisiydi. Ahalisi Kürt ve Arap olan Arminiya da Bizans toprağıydı ama günümüz ansiklopedilerine göre Kürt kökenli Mervanoğlu hanedanı 983’ten itibaren önce Van Gölü havalisinde, sonra Amid (Diyarbakır), Meyyafarikin (Silvan), Nusaybin ve Musul bölgesinde egemen olmuştu. 1071’de Büyük Selçuklulara haraç ödemiş, 1085’te Rum Selçuklularınca ortadan kaldırılmıştı.
Görüldüğü gibi binlerce yıl öncesinden söz ederken kesin ifadelerin pek yeri yok. Bilimsel kuşkuculuğu elden bırakmadan, tarih boyunca bu topraklarda yaşanan olayların ve değişimin izini sürmeye devam edeceğiz. Herkese iyi pazarlar…

Özet kaynakça
Ali Sevim&Faruk Sümer, İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı, TTK Basımevi, 1988; Abu’l-Farac Tarihi, Cilt 1, (Türkçeye Çeviren: Ömer Riza Doğrul, TTK Basımevi, 1987; İbn’ul-Ezrak, Mervani Kürtleri Tarihi, (Türkçesi: Mehmet Emin Bozarslan), Koral Yayınları, 1975; Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çeviren: Prof. Dr. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, 1999; Carole Hillenbrand, Turkish Myth and Muslim Symbol, The Battle of Manzikert, Edinburgh University Press, 2007.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder