4 Ağustos 2015 Salı

BÜYÜCÜLÜĞÜ NASIL BİLİRDİNİZ



BÜYÜCÜLÜĞÜ NASIL BİLİRDİNİZ
Efsanevi Led Zeppelin grubu, 1971 yılında 4. albümünü yayınladığında, hiçbir yerde herhangi bir isim geçmediği gibi sadece dört tane sembol yer alıyordu. Tek tek grup üyelerini simgeleyen bu semboller ve albümün içinde kullanılan illüstrasyonlar bir süre sonra birtakım rivayetlere evrilmişti. Güya grubun gitaristi Jimmy Page ile  ünlü İngiliz okültist, şair, büyücü Aleister Crowley arasında bağlantılar kurulmuş ve satanist olduğu ileri sürülen ve yaşarken dünyanın en kötü adamı olarak tanınan Crowley'nin düşüncelerini bu albüme yansıttığı yönünde iddialar ileri sürülmüştü. Page olumlu veya olumsuz bir cevap verme gereği duymadığı gibi, birkaç yıl sonra Crowley'nin bir süre yaşadığı şatoyu satın alarak birtakım çevreleri rahatsız edebilmeyi başarmıştı.

Son dönemlerin en ünlü büyücü hikâyesinin özeti bu şekilde anlatılabilir. Oysa büyü, eskilerin söylediği üzere ilm-i simya, astroloji, fal, ilm-i tencim diye saymaya başladığımızda uzayıp gidecek listenin içine dahil olan ‘kara sanatlar’ neredeyse insanlık tarihi kadar eskiler. Başta Hıristiyanlık olmak üzere tüm dinler, özellikle Ortaçağ'da dinsel dogmalara karşı seçenekli inançlar sunduğui için büyüye karşı çıkmışlardır. Eski toplumlarda özellikle şifa dağıtıcıların da uyguladığı kimi ritüeller bir süre sonra yasaklanmış ve başta Avrupa olmak üzere birçok yerde 'cadı avı’ adı altında idam ettirilmişlerdir. Peki nedir büyü ve kimdir büyücüler, hangi ihtiyaçtan doğmuştur, ilk nerede sanatlarını icra etmişlerdir, simgeleri sembolleri nelerdir?
Prof.Dr. Zeki Tez son kitabı 'Gizli Bilimlerin Serüveni'nde 'kara sanatlar'ın her dinde ve toplumda edindiği yeri, insanlık tarihi kadar eski geçmişini ve büyülerin, büyücülerin kültürel tarihini tüm detaylarıyla irdeliyor.
–OYNAKBEYi–

  • Büyü nedir?
Büyü veya sihir için sözlüklerde karşılık olarak; bilinen yollarla elde edilemeyen nesneleri sağlamak, birine zarar vermek ya da birini zarardan korumak için için birtakım gizli güçler kullanarak zararı önlemek ve doğa yasalarını zorla etkilemek amlacını güden işlemlerin tümüne bu ad veriliyor. Günümüzde “kara sanatlar” diye adlandırılan eski bilim uğraşları Babil astrolojisi, Mısır simyası, Kalde / Keldani büyücülüğü ve Etrüsk falcılığı idi. Bunlardan özel olarak astroloji, günümüze kadar uzanıp gelmiş ve magazin dergilerindeki şaşırtıcı yıldız falı ve astroloji haberleriyle, astronomi haberlerine oranla daha fazla yer kaplar olmuştur. Gizli sanatları uygulayan büyücü, sihirbaz, cinci, fal bakıcı, müneccim ve ölülere danışıcı gibi kişiler her dönemde var olmuşlardır.

  • Mecûsi sözünden İngilizce 'magic'e
Eski Yunancada büyücü, rüya yorumcusu ve aldatan anlamlarına gelen “Magie” sözcüğünün, Medler dönemi İran'ında bir rahipler kastı olan “magi"ler aracılığıyla Batı'ya geçtiği sanılmaktadır. Başka bir yoruma göre "magie” (sihir, büyü) sözcüğü, “Mecusî / Mecusîlik"ten gelmedir. Klasik Antikçağ'da "magi” sözcüğü, öncelikle Doğu'da Mecusî din adamlarının sanatları için kullanılmıştır. Latince “magus” sözcüğü, Zerdüşt dinine mensup kişiler için İslâm kaynaklarında kullanılan “Mecusî” sözcüğünden gelme olup “Mecusî din adamı”, “sihirbaz”, “büyücü” gibi anlamlara sahiptir. Sihirbaz, doğal ve doğaüstü güçlere sahip olduğu söylenen çeşitli dinsel âyinler yoluyla bunları kullanarak gizleri çözmeye çalışan kişidir. Hıristiyanlıkta “Magi” (Büyücü) ya da “Üç Çoban-Kral” diye anılan, Doğu'dan Beytüllahim'e gelerek bebek İsa ile Meryem'i bulup onların önünde secde eden ve getirdikleri hazinelerini armağan olarak İsa'ya sunan Caspar, Melchior ve Balthasar adlarındaki üç Mecusî müneccim, İsa'ya ilk inananlar arasında yer aldıklarından, büyü yandaşı kişiler, büyü sanatlarının din açısından saygın bir konuma sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir.

  • 'BÜYÜ’ buyurdu Zerdüşt
Nietzsche'nin efsanevi kitabında Zerdüşt, konuşmalarıyla insanlara doğruyu, yanlışı ve Nietzche'nin felsefesini temellendirdiği üst-insan olmanın esaslarını buyuruyordu. Ancak görünen o ki, Zerdüşt, daha önceden de 'büyü’ buyurmuş.
Romalı tarihçi “Yaşlı” Plinius (Gaius Plinius Secundus), büyücülüğün kurucusu olarak İranlı Zoroaster'i (Zerdüşt, Zaratustra) gösterir. Zerdüşt, olasılıkla Asur krallığı döneminde yaşamış bir din kurucusu idi ve oluşturduğu din, iyilik ve kötülük güçlerinin birbirine karşıt tanrıları olan Hürmüz (“Ahura-Mazda”: Işık Kralı) ve Ehrimen'in (“Ahira-Menyu”: Karanlıklar Prensi) sürekli savaşım ve çatışması üzerine kurulmuştu. Zerdüştlük cinbiliminde (demonoloji) sinek; çürüme ve çöküntünün cisimleştiği ve ölümün beslediği dişi bir cin olarak kabul edilir.

  • Yine Mısırlılar
Dünya tarihinde bir konu yok ki, altından Mısırlılar çıkmasın! Kozmetikten matematiğe, tıptan fiziğe, teknolojiden  mimariye kadar her yerde mutlaka onlar için bir bölüm açılır. insanlık kadar eski bir geçmişe sahip olan büyü konusunda da onların olmaması düşünülemezdi haliyle…
Doğa bilimleri ilk önce afsun / efsun, tılsım ve sihirbazlık şeklinde Mısır'da türeyerek gelişmeye başlamış. Ünlü sosyolog İbn Haldun'a göre Babilliler, Yunanlılar ve Romalılar, bu bilgileri Mısırlılardan öğrenmişlerdir. Roma imparatoru Diokletianus döneminde olduğu gibi böylesi uğraşlar zaman zaman yasaklanmıştır. Tüm yasaklara karşın bu bilgiler uzun zaman korunabilmiştir. Emevîler dönemine kadar manastırlar gibi tenha köşelerde saklanmış olan bu gibi bilgilerden hareketle Araplarda simya-kimya çalışmaları başlamıştır.
Eski Mısır dininde tanrı “Thoth” ile, Yahudi dininde “Hanok” ile, Zerdüştlük'te “Hûşeng” ile, Hıristiyanlıkta “Enoch” ile özdeşleştirilen, Eski Yunan'da tanrı Hermes'e, Eski Roma'da tanrı “Merkür"e karşılık gelen ve tanrısal kişilik kazandırılmış olan Hermes Trismegistus, büyücülerin, ruh çağırıcıların, simyacıların ve astrologların pîri sayılmıştır. Hermes'in Eski Mısır'daki kökeni olan Thoth, Mısır panteonunda önemli bir üne sahip olup İbis başlı bir insan ya da bir babun olarak gösterilir. Thoth'un hiyerogliflerin bulucusu, kâtiplerin koruyucusu, tıp, astronomi ve sanatların öğreticisi olduğu kabul edilir, büyünün gizlerini de bilir.

  • Hârut ve Mârut
Divan edebiyatında çah-ı Babil (Babil kuyusu) mazmunuyla sembolize ettiği şey Hârut ile Mârut'un hikâyesidir. Rivayete göre, yeryüzünde insanların işlediği günahların defteri mele-i âlâ'ya çıkınca melekler itiraz edip, Allah'ın insanlara bu kadar müsaade etmesine rağmen insanın bunun kıymetini bilmediğini hatırlatmışlar. İnsandaki mizaç, tabiat ve hevesin meleklerde de olması durumunda, onların da aynı olacağını buyurması üzerine, melekleri imtihan için Allah, Hârut ile Marut'u seçmiş ve Bâbil'e göndermiştir.
Bunlar, gündüz yer yüzünde insan gibi yaşar akşamları da ism-i âzam'ı okuyarak göğe yükselirlermiş. Bir gün Zühre isminde güzel bir kadına âşık olan ikili, kadını elde edebilmek için ne isterse yapmaya başlamışlar. Şarap için puta tapan ikili dana sonra göğe yükseldikleri duayı öğretirler. Zühre duayı okuduğunda Allah tarafından gökte yıldız haline getirilir. Hârut ile Mârut ise Babil'de bir kuyuya baş aşağı asılıp, kıyamete kadar acı çekmek zorunda kalırlar.

  • Kur'an'da büyücülük
Kur'an-ı Kerîmin "Bakara” sûresinin 102. âyetinde büyücülük konusunda şunlar yazılıdır: “Kötülerin, Süleyman'ın hükümdarlığının aleyhine söylediklerine uydular. Süleyman kâfir değildi. Fakat insanlara büyücülüğü öğreten kötüler, kâfir olmuşlardır. Ve Babil'de, iki melek denen, Hârut ve Mârut'a da bir şey indirilmemişti. Bu ikisi ise, 'Biz yalnız denemek içiniz, sakın kâfir olma’ demedikçe, kimseye bir şey öğretmezlerdi. Ama insanlar bu ikisinden karı koca arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Ne var ki Allah'ın izni olmadıkça, onunla kimseye zarar veremezlerdi. insanlar kendilerine zararı dokunacak ve fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. And olsun ki, büyüyü satın alanın ahirette bir nasipleri olmadığını biliyorlardı. Keşke karşılığında kendilerini sattıkları şeyin ne kadar kötü olduğunu bir bilselerdi”.

  • Resmen yasak
Tereddütsüz bütün dinler tarafından yasaklanan büyü ve bülücülük imparatorlar ve yöneticiler tarafından da resmen yasaklanmıştır. Büyünün kriminal bir suç olarak kabulü, Imparator Büyük (I.) Konstantinos döneminde başlamış, daha sonra Imparator I. Iustinianus (Jüstinyen) döneminde bu alanda yapılan yasal düzenlemeler, Roma hukukunun ünlü “Corpus iuris civilis"inde toplanmıştır. Bu derleme, geç dönemde Sevilla piskoposu Aziz Isidorus tarafından Ortaçağ Avrupa'sına uyarlanmıştır. Ostrogot Kralı Büyük Theoderich, Kutsal Roma Imparatoru Charlemagne (Şarlman) ve Sicilya Kralı II. Roger de büyücülüğü yasaklamışlardır.

  • Meğer ne güçlü sözmüş 'Abrakadabra’
Çocukluğumuzdan beri izlediğimiz filmlerde veya televizyonlarda gösterilen ilüzyonist gösterilerinde aklımıza kazınan sözlerdir 'abrakadabra’ ve 'hokus pokus’. Bu sihirli sözcüklerin büyücülük tarihindeki geçmişi ise sandığımızdan daha güçlü anlamlara geldiğini gösteriyor.
Tılsım inancına dayalı olarak çeşitli dönem ve kültürlerde "Abraxas”, “Abrakadabra”, “Hokus pokus”, “Simsalabim” gibi gizemli sözcükler ortaya çıkmıştır. Bir söylentiye göre, Tanrı insanı bir nefesle canlandırmış ve bu nefesiyle birlikte bir sayı ya da gizemli bir sözcük söylemiştir. Bu sözcüğün “Abrakadabra” olduğu ve Tevrattan alınma İbranice “Abreg ad hâbra”; “Yıldırım oklarını ölüme doğru fırlat!” şeklinde bir sözden ya da “Ha brakhap dabarah”; “Konuş ey kutsal varlık!” sözünden türediği söylenmektedir.
Başka bir yoruma göre ise bu sihirli sözcüğün kökeni eski Arami gizemciliğine dayanır ve “Avrah ka dabra” “Konuştuğum sırada yaratıyorum!” anlamına gelir. Çocuklar bugün bile kaybolan bir şeyi bulmak umuduyla “abrakadabra” diye söylenirler. Ortaçağ'da sihirli bir formül olarak sıkça kullanılan bu sözcük, “Abraxas” sözcüğü ile de bağlantılı olup bu ikincisi, gerçekte Pers güneş tanrısı Mithra'nın adlarından biridir. Yunanca “Abraxsas” sözcüğü, Kabala'da “Yüce Varlık” anlamında kullanılmış, İbranicede olduğu gibi Yunan alfabesinde de harfler sayılarla eşleştirilmişti. Onun sayısal değeri yılın günlerine karşılık gelecek şekilde 365 eden sihirli adının, tüm evreni kapsadığına inanılıyordu.

  • Ortaçağ reçetelerinden örnekler
  1. Çocuğu olmayan bir kadın tavşan kakası, misk ve safran karışımını uygularsa 4 saat ya da 4 günden sonra erkeği ile birleştiğinde hâmile kalır.
  2. İshali olan çocuğa oğlak kakası, annesinin sütüyle karıştırılıp içirilirse ishali kesilir.
  3. Çocuğun midesi ekşirse, at kakası yedirildiğinde geçer.
  4. At kakası süzülüp içine gülyağı eklenerek hazırlanan karışımın, sıcak olmak koşuluyla birkaç damlası kulağa damlatıldığında rahatsızlığı giderir.
  5. Kuru at kakası burun içine yerleştirildiğinde kanamaları iyileştirir.

  • Osmanlı döneminden kalma, meşhur  Hezâr Esrâr (Bin Sır) adlı eserde yer alan reçeteler
  1. Aslan kakası: İçinde aslan kakası çözülmüş şarabı içen kişi artık şaraptan nefret eder ve bir daha hiç içmemecesine tümden bırakır.
  2. Katır kakası: Öksürüğü giderir.
  3. Tavşan kakası: Yanında tavşan kakası taşıyan kadın kısır olur ve hâmile kalmaz.
  4. Sinek kakası: Sinek kakası bulaşmış bir ip toprağa dikilirse, orada nane biter.
  5. Fil kakası: Yakılırsa bütün camlar kırılır.

  • Avrupa kültüründe, büyüde renk simgeciliği
BEYAZ: Ruhsal gerçeklik ve direnç, bedduayı kırma, düşünme gücü, ev halkının ruhsal sıkıntılardan arınması,
SARI: İinandırma gücü, uyum, belleğe ve çalışmaya destek (Başak burcu veikizler burcu),
YEŞiL: Sağaltma, para ve başarı, şans, verimlilik (Yay burcu),
PEMBE: Aşk ve dostluk, eğlence, güzel ahlâk, gelmekte olan kötülük (Yengeç burcu),
KIRMIZI: Cinsellik, direnç, fiziksel sağlık ve dinçlik, tutku, koruma (Akrepburcu),
TURUNCU: Yiğitlik, yasal sorunları çözücü, düşünceyi odaklamaya yardımcı, cesaret verme (Boğa burcu),
MAVi: Ruhsal ve düşünsel uyanıklık, barış, peygamber rüyaları, uyku sırasında koruma (Kova burcu ve Koç burcu),
MOR: Tutku, bedduayı ters yöne çevirme, hastalıktan iyileşmeyi hızlandırma, ek güç (Balık burcu ve Terazi burcu),
KAHVERENGİ: Evcil hayvanları koruyucu, evsel sorunları çözücü, parasal bunalımlarda yardımcı (Oğlak burcu),
ALTIN SARISI: Sezgi, koruma (Aslan burcu),
GRİ: Eylemsizlik, tarafsızlık, dertleri yoksayma,
SİYAH: Günahkâr, zarar, keder, uyumsuzluk.

  • Taşlara gizli tılsımlar
Bugün birçok yerde karşımıza çıkan, tezgâhlarda veya dükkanlarda birbirinden renkli ve ilgi çekici taşlar görürüz. Bu taşların hepsinin sağaltıcı bir özelliği ve neredeyse sihirli yönleri olduğunu söyleyenlere denk gelmişsinizdir. Doğru veya yanlış bilinmese de, buna binlerce yıldır inanıldığı da bir gerçek… Yine Ortaçağ'dan kalma bir taş ve tılsım bağlantısı da şöyleymiş:
Agat: Çiftçilerin, bahçıvanların, ikizlerin ve Eylül ayında doğanların tılsım taşıdır. Uzun ömür ve mutluluk simgesidir.
Akuamarin: Evlilere şans getirir; Ortaçağ'da diş ağrılarına, mide ve safra kesesi rahatsızlıklarına karşı muska olarak kullanılırdı. Denizcilerin uğur ve nazar taşıdır.
Ametist: Adı, Yunanca “sarhoş olmayan”, “sarhoşluğa karşı koruyan” anlamına gelir ve bu nedenle sarhoşluğa karşı kullanılır. Sevgililere şans getirici tılsımdır; Hıristiyanlıkta alçakgönüllülüğün ve Tanrı sevgisinin simgesidir. Strese, migrene, iştahsızlığa, akciğer rahatsızlıklarına iyi geldiğine ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğine inanılır.
Aytaşı: Aşk ilişkilerinde şans getiricidir; böbrek hastalıklarına karşı koruyucu olarak kullanılırdı.
Beril: Uzak yerlere gezilerde tılsımdır; Aquinolu Aziz Thomas'ın uğurlu taşıdır.
Elmas: Erdemlilik, yiğitlik, mertlik bahşeder ve şeytanî sinsilik karşısında zafere ulaştırırdı.
Granat: Humma ve veba karşısında korur; sadakati müjdeler; başak burcunda doğanlar için şans taşıdır.
Helyotrop: Askerlere şans getirir; kanamalara karşı muska olarak kullanılırdı.
Hiyasent: Kötü ruhlara karşı koruma sağlar; Ortaçağ'da afsunla kötü ruhları defetmek için kullanılırdı.
Karneol: Kasılma (kramp), humma (ateş) ve sinir ağrılarına karşı koruyucudur; Ortaçağ'da yıldırım çarpmasına, büyü sanatlarına ve hummaya karşı muska olarak kullanılırdı.
Krizoberil: iktidarsızlığa karşı muska olarak; kumarda şans getirici olarak; astım ve sinirsel rahatsızlıklara karşı koruyucu olarak kullanılırdı.
Krizopras: Uysallık ve iyimserlik için şans taşı olarak; koç burcu ve başak burcundan olanlar için kör talih işareti kullanılırdı.
Lapis lazuli: Sara illetine ve deri hastalıklarına karşı muska olarak kullanılırdı.
Malahit: Romatizmaya karşı ve (Hintlilerde) koleraya karşı muska olarak kullanılırdı.
Nefrit: Oyunda şans getirir; ayrıca Çin kaynaklarından iletildiğine göre böbrek hastalıklarına karşı koruma sağlardı.
Oniks: Kötü düşleri çağırır; işlerde karışıklık yaratır; melankoli yapar. Erkin simgesidir.
Opal: Eskilere göre Şeytan'a ait olduğu söylenen ve kara büyüye yol açan bir uğursuzluk taşıdır. Defne yaprağına sarılı bir opal, taşıyanı görünmez kılar.
Safir: Özünde “soğuk” bir taş olduğundan beden ısısını dengelediğine ve terlemeyi azalttığına inanılır; toz haline getirilip sütle karıştırıldıktan sonra içilirse ülsere ve baş ağrısına iyi gelir, hasedi ve korkuyu giderir, huzursuzluğu yatıştırır. Sadakatin, şansın, erdemin; Hıristiyanlıkta ise umudun ve derin düşüncenin simgesidir. Safirin, göz hastalıklarını iyileştirdiğine inanılırdı.
Topaz: Nazara, astım, gut (nikris) hastalığına, uykusuzluğa ve ruh hastalıklarına karşı muska olarak kullanılırdı.
Turmalin: Sanatçılar için şans taşıdır; sanatta ve toplumsal alanda sağlanacak başarıyı simgeler.
Turkuvaz: Şans getirici bir taştır. Renk değiştirmesi, yaşama gücünün ve sağlığın zayıfladığını gösterir. Neşenin simgesidir. Nazardan koruduğuna, insanı sakinleştirdiğine ve tansiyonu düzenlediğine inanılır, yaratıcılığı etkilediği ve iletişim becerisini zenginleştirdiği düşünülürdü.
Yakut: Şans ve aşk tılsımıdır. Rengini değiştirmesi, tehlikeyi işaret ederdi.
Zirkon: Elmasla benzer etkilere sahip olduğuna inanılır. Acımanın simgesidir.
Zümrüt: Annelerin ve denizcilerin tılsımıdır; bellek zayıflamasına karşı korurdu; eskiden Mısır tanrısı isis'e adanmıştı. Hıristiyanlıkta saflık, sağlam öğreti, bilgi ve hoşgörünün simgesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder