10 Ağustos 2015 Pazartesi

İSLAM’DA TASVİR YASAĞI SORUNU VE MİNYATÜR SANATI





PROHIBITION AGAINST THE DEPICTION IN ISLAM AND ART OF MINIATURE



Abstract

Prohibition of illustration is in the centre of the opinions that are alleged about the constitution of Islamic art. In accordance with this point of view the religion of Islam prohibits the realistic illustrations, offers the abstract forms. According to  the investigators who  accepted  the idea concerned; the art  of miniatur was respected by the Islamic world because of this prohibition. On the other hand there is no provision about the prohibition of illustration in Quran. The findings that supports the concerned opinion are the applications of Hz. Muhammed who were against the illustration in the early times of Islam. But these findings were mostly against the idols and they were limited with the early times of Islam. Afterwards, an attitude was developed against the idols. However, there was not any serious application concerned with the prohibition of  the  illustrations  except  the  aim  of  worshipping. On  the  other  hand,  the format that is found in the samples of the miniature art is neither a product of Islamic opinion nor it complies with the principles that is offered by the prohibition  defensives.  The  development  of  the  Islamic  miniature  art  is  a product  of  different  cultures  that  formed  the  Islamic  civizilation.  As  it  is




understood, the art of miniature is neither a religious art nor it is improved
because of the religion. For this reason, when the development phases of miniature art is investigated the unreligious effects must be taken into consideration. In the article the emerge and the results of the prohibition of illustration is discussed and the source of Islamic miniature art is considered according to the prohibition of illustration and unreligious factors.

Key Words: Miniature, Art, Prohibition, Deception, Islam





Öz

Tasvir yasağı konusu, İslam sanatının oluşumu hakkında ileri sürülen görüşlerin merkezinde yer almaktadır. Bu görüş uyarınca, İslam dini realist tarzda tasvirleri yasaklamakta, soyut formları önermektedir. Söz konusu fikri kabul eden araştırmacılara göre, minyatür sanatının İslam dünyasında itibar görmüş olması bu yasaktan dolayıdır. Ancak Kur’an-ı Kerimde, tasvir yasağı ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Söz konusu yorumu destekleyen bulgular daha çok Hz. Muhammed’in İslam’ın ilk yıllarındaki tasvir karşıtı uygulamaları ve   hadisleri   olmuştur.   Fakat   bu   bulguların,   tasvir   yasağından   çok   put karşıtlığına vurgu yaptığı ve İslamiyet’in ilk yılları ile sınırlı kaldığı bilinmektedir. Daha sonraki süreçte, belirli bir sakınma duygusu ile puta karşı bir tavır geliştirilmiştir. Ancak tapınma maksadı dışında kalan tasvirlerin yasaklanmasına   ilişkin   ciddi   bir   uygulamaya   rastlanmamaktadır.   Diğer taraftan, minyatür sanatı örneklerinde karşılaşılan biçim, bütünüyle İslam düşüncesinin bir ürünü olmadığı gibi biçimin gelişimi de yasağı savunanların önerdiği biçim ilkeleriyle örtüşmemektedir. Hazır bir biçim olarak İslam dünyasına  giren  minyatür  sanatının  gelişimi,  İslam  toplumunu  meydana getiren farklı kültürlerin ortak çabasının ürünüdür. Konu bu açıdan ele alındığında, minyatür dini ve dinden dolayı gelişmiş bir resim türü değildir. Bu nedenle minyatür sanatının İslam dünyasına girişi ve gelişim evreleri incelenirken din dışı etkenlerin de dikkate alınması gerekir. Makalede İslam’da tasvir  yasağı  konusunun   gündeme  gelişi  ve  sonuçları  tartışılarak;   İslam minyatür sanatının kaynakları tasvir yasağı ve din dışı faktörler ışığında ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Minyatür, Sanat, Tasvir, Yasak, İslam





1.   Giriş

Tasvir yasağı konusu, İslam sanatının oluşumu hakkında ileri sürülen görüşlerin merkezinde yer almaktadır. Bu görüş uyarınca, İslam dini resim ve heykel sanatlarını yasaklamakta; bu sanat dallarını icra  eden sanatçıları güçlü bir azapla uyarmaktadır.  Bu  nedenle,  İslam  dünyasında  tabiatçılık  yolu  resim  ve  heykele



kapanmış1; İslam sanatı soyut formlara yönelmiştir. Kur’an-ı Kerimde, tasvir yasağı
ile ilgili bir hüküm bulunmamakla birlikte söz konusu yorumu destekleyen bulgular daha çok Hz. Muhammed’in İslam’ın ilk yıllarında ki tasvir karşıtı uygulamaları ve hadisleri olmuştur. Fakat bu bulguların, tasvir yasağından çok put karşıtlığına vurgu yaptığı ve bunun da aksi fikirler olmasına rağmen, İslamiyet’in ilk yılları ile sınırlı kaldığı bilinmektedir. Ayrıca Hz. Muhammed döneminden sonra, 9. yüzyıla kadar İslam toplumunda tasvir yasağını gündeme taşıyan ciddi bir uygulama veya söylem ile de karşılaşılmamaktadır.  Diğer taraftan, Emevi ve Abbasi dönemlerine ait İslam sanatı örneklerine bakıldığında söz konusu yönde bir yasağın olmadığı anlaşılmaktadır.

Emevi ve Abbasi dönemlerinde realist biçim özellikleri sergileyen İslam resim sanatı,   9. yüzyılda hissedilir bir değişime yönelmiş; varlığını soyut formlar ve minyatürlerle sürdürmüştür. Bu durum, başlangıçta batılı daha sonrada bir kısım yerli  araştırmacı tarafından tasvir yasağının bir sonucu olarak değerlendirilmiştir. Fakat  bu  yargının  doğruluğu,  9.  yüzyıl İslam toplumunun sadece  sanat  alanında değişime yöneldiğini kabul etmekle mümkündür. Oysa bu dönemde İslam toplumu birçok açıdan  değişime  yönelmiştir.  Bu nedenle İslam resim sanatının oluşum ve değişim  evreleri  incelenirken  dini  ve  din  dışı  etkenlerin  her  ikisi  de  dikkate alınmalıdır. Birinin varlığında öteki yok sayılmamalıdır.

Makalede İslam’da tasvir yasağı konusunun gündeme gelişi ve sonuçları tartışılarak; İslam minyatür sanatının kaynakları tasvir yasağı ve din dışı faktörler ışığında incelenecektir.



2.  İslam’da Tasvir Yasağı

Kur’an-ı Kerim’de tasvir hakkında genel bir hüküm bulunmamakla birlikte, Mâide Sûresi 93. Ayeti tasvir yasağı konusu ile ilişkilendirilmiştir. Bu ayete göre: “Şarap, kumar, ensap ve fal okları şeytan işi pis işlerdir”. Ayette geçen “ensap” kelimesi bazı müfessirler tarafından resim ve tasvir olarak tercüme edilerek2   İslam dininin tasviri yasakladığı görüşünü ileri sürülmüştür. Fakat çoğu müfessirin yorumunda “ensap” kelimesi “ibadet kastıyla dikilen putlar” olarak geçmektedir3. Bu nedenle, söz konusu ayetin tasvir yasağından ziyade Müslümanların putperestliğe gidecek yollardan sakınmalarını öğütlediği söylenebilir4.




1  Mahzar ġevket ĠPġĠROĞLU,  İslâm’da Resim Yasağı ve Sonuçları, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul
2005, 9. s.
2 Osman ġekerci, İslam’da Resim ve Heykel, Nun Yayıncılık, Ġstanbul 1996, 24. s.
3 Ahmet YAKUTCAN-Cuma ÖMÜR, İslam’da Resim, Heykel ve Mûsikî, Nil Yay., Ġzmir 1991, 2. s.
4 Osman ġEKERCĠ, a.g.e., 24. s.




Tasvir yasağı konusu, Kur’an-ı Kerim’de yoğun bir şekilde ele alınmış olmasa
da  Hz.  Muhammed’in  bazı  hadisleri  ve  uygulamalarından  İslam’ın  ilk  yıllarında tasvirin yasaklandığı anlaşılmaktadır:

Hz.  Muhammet,  Mekke’yi  fethettiği  zaman  önce  Ka’be’yi  tavaf  eder.  Bu sırada, müşrik Arapların her kameri gün için Ka’be’nin etrafına diktikleri üç yüz altmış putu devirmeye başlar ve İsra Suresi 81. ayeti okur: ‚Deki:  Hak geldi bâtıl yok oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur‛.5

“Allah katında azabı en şiddetli olan insanlar tasvircilerdir.

Şu   suretleri   yapanlar,   Kıyamet   gününde   azap   görürler   ve   kendilerine
‘yaptığınız şeylere can verin’ denilir.

Her  musavvir  (tasvir  yapan)  cehennemdedir.  Musavvirin  tasvir  ettiği  her sûrete Kıyamet gününde (Allah) hayat verir; o canlı suret de Cehennemde kendini yapan kişiye azap eder.

Her kim dünyaya bir sûret resmederse, kendisine Kıyâmet gününde o sûrete ruh vermesi teklif olunur. Halbuki o, hayat verme kudretine haiz değildir.

Allah sûret yapan kişiye, o sûrete ruh verinceye kadar azap verir; hâlbuki o, hiçbir zaman ona ruh veremeyecektir.

Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurmuştur: Benim yarattığım gibi yaratmaya savaşan kişiden daha zalim kim vardır? Haydi onlar   (yoktan) bir zerre yaratsınlar veya bir habbe meydana getirsinler ya da bir arpa danesi yaratsınlar.

Melekler, köpek ve tasvirlerin bulunduğu eve girmez.

Hz. Âişe (r.ah) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.)’ın yanında kızlarla oynuyordum, benimle birlikte oynayan arkadaşlarım vardı.

- Âişe bu nedir?

-At.

-Atların hiç kanadı olur mu?

-Duymadın mı, Süleyman’ın kanatlı atları vardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber güler.
<bunlar, aziz bir kimse öldüğü zaman hemen onun kabri üzerine bir mescit yaparlar ve o azizin bir resmini mescide koyarlar. Bunlar Allah katında halkın en kötüleridir.

<Medine’de hiçbir put bırakılmasın hepsini kırsın, hiçbir mezarlık bırakmasın hepsini düzeltsin, hiçbir resim bırakmasın hepsini bozsun.


5  Titus BURUCHKHART, “Dini Sanat, İslam Sanat Felsefesine ve İlkelerine Bakış”, Gulamrızâ
Avani, Hikmet ve Sanat (makaleler), (çev. Prof. Dr. Mehmet Kanar) Ġnsan  Yayınları, Ġstanbul  1997,
196. s.



Hz.  Âişe  (r.ah)  anlatıyor:  ‚Peygamber   (s.a.),  evinde  üzerinde  sâlip  (haç)
bulunan bir şey bırakmazdı; onu bozardı veya keserdi.

“Peygamber (s.a.) ile birlikte, Ka’beye gitmek üzere yola koyulduk. Oraya varınca Allah’ın elçisi bana dedi ki:

-Otur.
Sonra    omuzlarıma    çıktı    ve    ben    ayağa    kalktım.    Fakat    benim    kendisini kaldıramayacağımı görünce, indi, oturdu ve bana dede ki:

-Omuzlarıma çık. O zaman omuzlarına çıktım. Ayağa kalktı ve bana öyle geldi ki, istese idim göğe ulaşabilirdim. Sonra Ka’be’nin duvarı üzerine tırmandım. Burada bakırdan ve tunçtan bir heykel vardı. Sonra onu sağa, sola, ileri iteleyerek çatıdan ayırmaya çalıştım. Nihayet onu yerinden çıkardım. O zaman Allah Resûlü bana şöyle dedi:

-Onu yere at. Attım ve bir şişe nasıl parçalanırsa o da öyle parçalandı. Damdan indim ve Peygamber (s.a.) ile bir evde saklanmak için kaçtık. Çünkü bir kimsenin bizi fark etmesinden korkuyorduk.

Hz. Âişe (r.a) anlatıyor: Ben üzerinde suretler bulunan bir yastık almıştım. Hz. Peygamber  (a.s.) onu  görünce  kapının  önünde  durdu, içeriye  girmedi. Yüzündeki ifadesini sezerek ‚Allah  ve Resulü tövbe ederim, ne günah işledim ki? O ‚bu yastık da ne oluyor?‛  dedi.‛  Ya Rasualllah, onun üzerine oturtur ve yaslanırsın diye satın aldım‛ cevabını verince ‚kıyamet gününde bu resimleri yapanlara azap olunacak ve onlara: ‚ yaptığınız bu şeylere hayat verin bakalım‛ denilecek buyurdu.

Hz. Âişe (r.a) anlatıyor: ‚Hz.  Peygamber (a.s.) bir seferden dönmüştü. Ben de kendime ait olan bir rafı, üstünde bir takım şekiller bulunan bir perde ile örtmüştüm. Allah Resulü, yanıma gelip o perdeyi görünce yüzünün rengi değişti. Perdeyi aldı ve yırttı. Sonra da  ‚Ya Aişe kıyamet gününde, insanlar arasında en fazla azap görenle, Allah’ın yaratmasına benzetmeye çalışan kimselerdir‛ dedi. Biz (daha sonra) o perdeyi keserek bir veya iki yastık yaptık.

Cebrail,  Peygamberin  yanına gitmek istedi. O’da ‘gir’  dedi.  Bunun üzerine Cebrail: ‘nasıl gireyim, evinde üzerinde bir takım at ve insan şekilleri bulunan perde asılıdır. Ya bu resimlerin başlarını kopar, ya perdeyi indir ya da yere ser.”6




6 Ġslam’da tasvir yasağı konusu ve konuya iliĢkin ayet ve hadislerin farklı yorumları için bakınız; Osman ġEKERCĠ,   a.g.e.,  33-58.   s.;  Osman  ġEKERCĠ,   “İslam’da  Tasvir   ve   Minyatürler”,  Ankara Üniversitesi  Ġlahiyat  Fakültesi  Dergisi,  9.  Cilt,  1961  (1962),  11-23.s.;  Ahmet  YAKUTCAN-Cuma ÖMÜR, İslam’da Resim, Heykel ve Mûsikî, Nil Yayınları, Ġzmir 1991,13-51.s.;  Güner ĠNAL, Türk Minyatür Sanatı (Başlangıcından Osmanlılara Kadar), Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara
1995, 10-13. s.




Söz konusu yasağın kapsamı ve süresi geçmişten günümüze tartışma konusu
olmuştur. Bir grup din adamı yasağın İslam dinini kabul etmeden önce putperest olan
Arap toplumunun puta tapmasını önlemek amacıyla gündeme geldiği görüşündedir.7
Bu görüş doğrultusunda İslam dini sanatsal girişimleri engelleyici bir tavır içinde değildir. Çünkü İslam dininin kutsal kitabı tasviri yasaklamaz. Ama İslam’dan önceki cahilliye döneminde Araplar tasvir ile putu eş değerde tutmuşlardır; yoktan bir biçim yaratmayı doğaüstü güçlere bağlayarak tasvirlere tapınmışlardır. Bu nedenle yeni kurulan din başlangıçta her türlü tasvire karşı kuşku beslemiş8; puta tapınma tehlikesi ortadan kalkıncaya kadar belirli bir süre yasak uygulanmıştır.

9. yüzyılda tasvirle ilgili hadisleri yorumlayan diğer bir grup din adamı ise tasvir yasağının sadece İslam’ın ilk yıllarındaki putperest eğilim ile ilgili olmadığını; İslam dininde her türlü resim ve heykel yapımı ve teşhirciliğinin yasak olduğu görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bu görüş uyarınca: Ruh sahibi olan, hayvan ve insan gibi şeylerin resmedilmesi katiyen haram ve bunları yapmak da büyük günahlardandır. Çünkü bunda, Allah’ın sanatına benzetme (gayreti) vardır.9  Bu resimlerin ne elbise, halı, para ve kap gibi eşyalar üzerinde, ne de duvarlarda olmasında bir fark yoktur. Diğer taraftan, ruh sahibi (canlı) olmayan ağaç, dağ, ova gibi manzaraların yapılmasında10  ve canlıların bütününü değil el, ayak, göz11  ve başsız gövdelerinin12 tasvir edilmesinde bir mahzur yoktur.

Tasvir yasağı konusunda farklı görüşler olmasına rağmen, Hz. Muhammed döneminden  sonra  İslam  toplumunda  tasvir  yasağının   uygulandığını   gösteren nitelikli bulgulara ulaşmak mümkün değildir. Elbette din kendi taassuplarını nesiller boyu taşıyan mutaassıp bireylerini yaratmıştır. Bu nedenle tasvir yasağı konusu yüzyıllar boyunca tartışma konusu olmuştur. Fakat putperestlik tehlikesinin ortadan kalkmasıyla birlikte Müslüman Arap dünyasında put olarak algılanmayan tasvirler de üretilmiştir. Erken İslam dönemine ait bir takım belgeler; Emevî, Abbasi saray duvarlarındaki mozaik ve fresklerden oluşan resimler ve bir kısım heykeller, (foto: 1,
2) bu yönde bir yorum yapmaya olanak tanımaktadır:

Mekke hakkında yazan ilk kişi Azraki (ölm. 858) Peygamberin Mekke’ye girip Kâ’be’ye gittiği zaman resimlerin silinmesini emrettiğini; kucağında İsa’yı tutan Meryem resminin üstüne elini koyarak onun silinmemesini söylediğini nakleder. Bu resim Kâ’be 7. yüzyıl sonunda tahrip edilene kadar orada kalmıştır.



7Detaylı bilgi için bakınız; Osman ġEKERCĠ, a.g.e.; Osman ġEKERCĠ, a.g.m.; Ahmet YAKUTCAN-
Cuma ÖMÜR, a.g.e.; Nusret ÇAM, a.g.e.; Turan Koç; İslam Estetiği, İsam Yayınları, İstanbul
2009, 184-188. s.
8 Vedat ERKUL, Sanat ve İnsan, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul 1996, 102,103. s.
9 Osman ġEKERCĠ, a.g.e., 24, 28 s.
10 Ahmet YAKUTCAN-Cuma ÖMÜR, a.g.e., 23, 24. s.
11 Ahmet YAKUTCAN-Cuma ÖMÜR, a.g.e., 32. s.
12  Oleg GRABAR, İslam Sanatının Oluşumu, (Çev.: Nuray Yavuz), Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul
1998, 92. s.; Nusret ÇAM, İslâm’da Sanat Sanatta İslâm, Akçağ Yayınları, Ġstanbul 1997, 19. s.; Banu
Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi,  Ġstanbul 2005, 16. s.



Ktesifon-Madien  Arapların  eline  geçtiği  zaman,  Sad  ibn  Abi  Vakkas  ve
adamları  büyük  eyvanı  cami  gibi  kullandıkları  ve  burada  bir  takım  freskler  ve Hüsrev’in Antakya kuşatmasının bir resmin de el-Buhtûrî tarafından görüldüğü nakledilmiştir.

Yakut’a göre,  Ziyâd  ibn  Abîh’in  oğlu  Ubeydullâh  tarafından  Basra’da el-
Beydâ sarayı yaptırıldığında duvarları resimlerle süsletilmiştir.

Halife Ömer’in Medine camisini esanslamak için üzerinde insan figürleri bulunan bir buhurdanlık taşıdığı; 785’de Medine valisinin bunları sildirdiği kaynaklarda yer almaktadır.

Abdülaziz’in  oğlu  halife  Ömer  bir  kere  banyoda  resim  yapılmasına  itiraz etmiş, ‚Eğer kimin yaptığını bilsem, onu ciddi şekilde döverim‛ dediği nakledilmiştir.

Hz. Ömer kestirdiği paraların bir yüzüne Bizans imparatorunun resmini koydurmuştur.

Danyal peygamberin üzerinde bir erkek, diğeri dişi iki aslanın, aralarındaki bir erkek çocuğunu yalar vaziyette gösteren resimli bir yüzüğü, Hz. Ömer’e intikal etmiş, Hz. Ömer’de bunu gözleri yaşla dolu olarak Ebu Musa el-Eş’arî’ye vermiştir< Hz. Ebu Hureyre’nin yüzüğünde ise iki sinek sureti varmış.

Sahâbe Huzeyfa bin Yeman’ın mühür şeklinde bir yüzüğünün kaşında iki turna sureti ile buların ararlında zikrullahtan bazı kelimeler işlenmiş olduğu; aynı şekilde, Ebu Musa el-Eş’arî’nin yüzüğünün kaşında oturmuş bir aslan suretinin bulunduğu rivayet edilmiştir.

Arap tarihçilerden Kahireli Markizi, Tolunoğlu Humaraveyn’in (883-859) muhteşem sarayındaki bir odayı, kendisinin, karılarının ve muganniyelerinin bir buçuk insan boyundaki boyalı tahta heykelleri ile süsletmiş olduğunu anlatır.

Medinetu’z-Zehra’nın  kapısı üzerinde Halife  III.  Abdurrahman’ın  (912-961) yaptırdığı,   gözdesi   Zehra’yı   canlandıran   bir   heykel   varmış.   Vak’anüvislerin anlattıklarına göre, Muvahhidî halifesi Yâkubu’l Mansûr, Kurtuba’dan geçerken bu şehre de uğramış ve heykeli görmüştür. Bu Olayı anlatan tarihçi, Yâkubu’l Mansûr’un
‚şehir kapısı üstündeki heykelin kaldırılması için emir verdiğini‛de kaydeder.

11-12.  yüzyıllardan  günümüze  gelen  ve  bugün  Pisa’da  Campo  Santo’da bulunan bronz hayvan heykeli; Rey’de yıkılmış Selçuklu harabelerinde çıkan heykel numuneleri; 13. yüzyılda yapılmış olan ve Şam Milli Müzesi’nde bulunan keramik süvari heykeli; 14. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed V. İçin el Hamra’da yapılmış olan çeşmeyi taşıyan mermer Aslanlar; 13-14. yüzyıl ait Anadolu Selçuklularından kalma  ve  bugün  Türk  ve  İslam  Eserleri  Müzesi’nde  bulunan  çeşmenin  suyunu




ağzından  akıtması  için  yapılmış  kurşun  kuş  figür, vb.  eserler  de  heykel  sanatı  ile
ilişkilendirilebilecek diğer örneklerdir.13



Image

Foto-1: Mşatta Sarayı aslan heykeli, 8. yy.






























13 Suut Kemal YETKĠN, İslam Ülkelerinde Sanat, Ġstanbul 1984, 179. s.; Suut Kemal YETKİN, “İslam Sanatının Mahiyeti”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1-44. s.; Osman ġEKERCĠ, a.g.e., 113, 114. s.; Güner İNAL, a.g.e., 11, 12. s.; Nusret ÇAM, a.g.e., 23, 42-44. s.

Image












































Foto-2: Mşatta Sarayı çıplak kadın heykeli, 8. yy.

Günümüze ulaşan Emevî ve Abbasi’lere ait mimari eserlerin yüzeylerinde karşılaşılan tasvirler de söz konusu belgeleri desteklemektedir.   Emevî devrinden gelen ilk anıtsal İslam yapıları bitkisel veya insan figürlü tasvirler içeren mozaik ve fresklerle süslüdür. Emevîler özellikle Abdülmelik (Hilafeti 685-705) ve I. Velid (705-
715) zamanında mabetlerini, Cennet’i hatırlatan çok zengin nebati motiflerle ve altlarından nehirler akan köşk resimleri ile süslemişlerdir. Fakat daha sonraki bütün İslam ülkelerinde olduğu gibi onların mabetlerinde de canlı varlıkların resimlerine rastlanmaz. Fakat bilinen en eski Emevî sarayı olan ve halife I. Velid zamanında (711-
715)   yapılan   Kusayr-ı   Amra   sarayında   erkek,   kadın,   hayvan   bitki   ve   yıldız
burçlarından meydana gelen pek çok resim vardır, (foto: 3). Ayrıca onların Kasru’l-




Hayru’l Garbi (728), Mşatta (743) ve Hirbetü’l-Mefcer (743-748) gibi saraylarda insan
dahil, pek çok canlı varlığın kabartma resimleri bulunmaktadır.14



Image



yy.
Foto-3: Kusayr-ı Amra Sarayı hamam duvarında yer alan figürlü bir fresk, 8.


Resimlerin  özellikle  saray  duvarlarına  uygulanması,  dini  mekânlara  resim

yapılmasından   sakınıldığını   göstermektedir.   Söz   konusu   uygulamanın   ibadet sırasında puta tapma vehmini ortadan kaldırmak üzere geliştirildiği düşünülebilir. Bu nedenle, erken dönemden itibaren resim sanatının dini alandan uzaklaştırıldığı ve ibadet edilebilecek mekânlardan arındırıldığı söylenebilir. Bu uygulamanın gerçekleştirildiği   ilk   örneklerinden   biri   Emevi   dönemine   ait   8.   yüzyıl   çöl saraylarından biri olan Mşatta sarayıdır. Sarayın duvarlarındaki bitkisel süslemeler arasında yer yer hayvan figürlerine rastlanmaktadır. Fakat sarayın Kıbleye (Ka’be’ye) bakan  duvarında  sadece  bitkisel  süsleme  uygulanmıştır.  Bu  durum araştırmacılar tarafından   tasvir   yasağının   bir   etkisi   olarak  değerlendirilmiştir.15     Fakat   tasvir yasağının mekânın sadece bir duvarına uygulanması söz konusu olamaz. Bu nedenle bu örneği değerlendirirken yasaklama yerine sakınma eğilimine dikkat çekmek daha doğrudur.  Yani  bu  dönemde  İslam  dünyasında  tasvir  yasaklanmamıştır.  Ancak,


14 Güner İNAL, a.g.e., 11, 12. s.; Suut Kemal YETKİN, a.g.m., 44. s.; Nusret ÇAM, a.g.e., 23,42-44 s.
15 Güner ĠNAL, a.g.e., 11. s.; Oleg GRABAR, a.g.e., 96, 97. s.



Müslümanların ibadetleri sırasında, puta tapma endişelerinden arınarak namazlarını
dosdoğru kılmaları için kıble duvarında figür kullanılmamıştır.

Türklerin İslam dinini kabul etmeleri Araplara nazaran daha geç dönemlerde olmuştur.   Günümüze  ulaşan  örneklere   bakıldığında,   İslam   dinini   kabul   eden Türklerin   eski   dinlerine   ilişkin   anılarından   kurtulmalarının   zaman   aldığı   ve başlangıçta tasvire karşı güçlü bir sakınma isteği geliştirmedikleri söylenebilir. Türk İslam mimarisinde karşılaştığımız hayvan figürleri ile 9. yüzyıldan itibaren Şamanizm etkilerinin İslam sanatına taşındığı görülür, (foto: 4). Bu durum, tasvir yasağı tartışmalarının 9. yüzyıl sonrasında tekrar gündeme gelmesinin nedenleri arasında gösterilebilir. Yani, 7. yüzyılda gerçekleşen yasaklama belirli bir olgunluğa ulaşıp mevcut tehlikenin ortadan kalktığı dönemde, Türk dünyasının İslam dini ve toplumu ile  buluşması  başlangıçtaki  tehlikeyi  ve  buna  ilişkin  söylemi  yeniden  gündeme taşımış olabilir. Ancak bu gelişmeler başlangıçtaki gibi tasvirlerin yok edildiği, resimlerin silindiği bir dönem yaratmamış; konu tartışmadan öteye geçmemiştir.

Image

Foto-4: Erzurum Yakutiye Medresesi taş kapı yan yüzeyindeki kartal, aslan, hayat
ağacı ve gülbezeklerden oluşan figürlü pano, 14. yy.



3. İslam Minyatür Sanatının Kaynakları

Hz. Muhammed döneminden sonra, İslam dünyasında yüzyıllar boyunca tartışılmaktan öteye gitmeyen sorun, 20 yüzyılda batılı sanat tarihçilerin yorumlarına bağlı olarak, “İslam’da tasvir yasağı vardır‛ ifadesi ile gündeme taşınmıştır. Başlangıçta




batılı araştırmacılar daha sonra da yerli araştırmacıların bu tür yorumları daha çok 9.
yüzyıl sonrası ile ilgilidir16. Bu yorumların sebebi İslam dünyasında anıtsal heykel sanatının gelişmemesi ve 9. yüzyıla kadar realist biçim özellikleri ile gelişen resim sanatının bu dönemden sonra varlığını minyatürler ile sürdürmüş olmasıdır. Bu durumu İslam sanatının yorumlanması açısından bir problem olarak gören araştırmacılar, sorunun çözümü için en uygun yol olarak tasvir yasağı konusunu gündeme taşımayı seçmişlerdir.

9. yüzyıl bazı hadislerin tasvir aleyhtarı bir tutum içinde yorumlandığı ve İslam resim sanatının köklü bir değişime yöneldiği bir dönemdir. Söz konusu gelişmeler ile Hıristiyan dünyasındaki ikonoklazm hareketinin bir birine yakın zaman dilimlerinde gerçekleşmesinden yola çıkan araştırmacılar, bu dönemde İslam toplumunda tasvir yasağının gündeme geldiği ve resimdeki değişimin asıl nedeninin bu yasak olduğu yönünde fikir belirtmişlerdir17.

Tasvir yasağının 9. yüzyılda, uygulandığını söyleyebilmek için Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslam toplumunu yönlendiren kesin hüküm ve uygulamaların tespit edilmiş olması gerekir. Oysa İslam’da tasvir yasağı ile ilişkilendirilen olayların çoğunlukla bireysel yaklaşımlardan kaynaklandığı ve sonuçları açısından sınırlı olduğu bilinmektedir. Bu süreçte Halife Yezid II.’nin bir fermanla tasvirlerin yok edilmesini emretmesi dışında etkili bir yasaklama eylemine rastlanmamaktadır. Bu olayı da İslam’da tasvir yasağı görüşü ile doğrudan ilişkilendirmek mümkün değildir. Tarihçi Teofanes (ölm. 818) olayı şu şekilde anlatır:

Tiberias’da bir büyücü Yahudi yaşıyordu. Yezidin dengesizliğini öğrenince ona yaklaştı ve eğer Hıristiyan kiliselerindeki kutsal ikonaları tahrip ederse kendine kırk yıllık bir saltanat sağlayacağını vaat etti. Fakat bu emir her tarafa yayılmadan yezit  724’de  öldü.  Emir  Mısır’da  uygulanmaya  başlanmıştı.  Fakat  Hişam  tahta geçince bunu durdurdu. Tasvirleri eski mevkilerine iade ettirdi ve büyücü öldürüldü.
18





16 Bazı batılı araştırmacılar için Hz. Muhammed dönemindeki yasaklamanın sürmemesi bile anlaşılmaz bir durumdur. Ernest Kühnel’in belirttiği üzere, “İlk Emevî ve Abbasî halifelerinin, mutaassıp Sünni olmaları itibariyle sanatkârları Peygamber’in çizdiği sınırlar içinde tutmaları gerekirken, zamanlarında suret yapmanın yasak olmadığı zannını verecek şekilde serbest hareket etmeleri şaşılacak bir şeydir. Bknz; Ernest KÜHNEL, Doğu İslam Ülkelerinde Minyatür, (Çev.: Suut Kemal YETKĠN, Melâhat ÖZGÜ) Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1952, 3. s.
17  Lammens ve onun takipçileri olan Arnold ile Creswell gibi bazı sanat tarihçileri de İslam’ın ilk devirlerinde  tasvir yapmanın yasak  olmadığını, resim yasağının  İslam dinine  giren Yahudilerin ve
Bizans zamanında ortaya çıkan ikonoklazm hareketinin sonucu olarak sonradan ortaya çıktığını iddia
etmişlerdir. Arnold İslam’da tasvir yasağını, Medine’deki geniş bir Yahudi nüfusuna ve bunların Talmut’taki  pasajları  hadis  şeklinde  yaymalarına  bağlamaktır.  Creswell  daha  da  ileri  giderek, İslamiyet’i kabul eden Yahudi asıllı Ka’b el-Ahbar (öl. 652 veya 654) ve Vehb bin Münebbih’in, Ebu Hureyre (öl. 679) ve Abdullah ibni Abbas (öl. 698) gibi hadisçiler vasıtasıyla  bu yasağın İslam’a sokulduğunu ileri sürmüştür. Bknz; Nusret ÇAM, a.g.e., 45. s.
18Güner ĠNAL, a.g.e., 13. s.



Oleg Grabar’a göre:

Her  ne  kadar  bu   fermana  Hıristiyan   kaynaklarda  rastlanmaktaysa  da gerçekliği kabul edilmiştir: En azından Filistin’de ki kiliselerde Hıristiyanlardan kalma mozaiklerin  yok edildiklerini  ya da yerlerini  bitki  motifli  mozaiklere  bıraktıklarını biliyoruz.  Sorun  bu  iradenin  ideolojik  açıdan  tasvir  yasağı  (ikonoklazm)  olarak nitelenip nitelenemeyeceği, 721 gibi erken bir tarihte dinsel kökenli ve diğer karşı militan bir muhalefetin başlamış olup olmayacağıdır. Bu olaya ilişkin çeşitli metinlerin taranmasının yanı sıra, çağın tarihsel dekorunu da göz önüne alırsak, bu fermanı İslami bir tasvir yasağından çok, Hıristiyanları ve özellikle Konstantinopolis’e bağlı Ortodoks  Hıristiyanları  cezalandırma  girişimi  olarak  değerlendirmek  daha  doğru olur.19

Verilen örnekler dikkate alındığında, İslam sanatının yasakçı bir anlayışın ürünü olmadığı anlaşılmaktadır. Minyatür sanatının İslam dünyasında gelişmesi sırf dini  nedenlerden  dolayı  olsaydı,  din  adamlarının  önerdiği  doğrultuda  bir  biçim ortaya çıkması gerekirdi. Dolayısıyla, dini mekânlarda resmin uygulanmasında bir sakınca görülmezdi.   Oysa günümüzdeki delillere bakıldığında, İslam dünyasında, Hz.  Muhammed’in  hadislerini  referans  alan İslam âlimlerinin  belirttiği  yönde  bir tasvir geleneği gelişmemiştir.

Tasvir yasağını onaylayan din adamlarının belirttiği üzere, Müslüman sanatçının tasvirleri: Ruh sahibi (canlı) olmayan ağaç, dağ, ova gibi manzaralar, canlıların bütününü değil el, ayak, göz gibi tek başına yaşayamayacak olan organları20 ve başsız figürlerden21   ibaret olmalıdır.   Konu bu açıdan ele alındığında nakkaşın öncelikle manzara ressamlığına yönelmesi gerekir. Oysa minyatürlere bakıldığında, bu yönde bir biçimin varlığından söz edilemez. Minyatürlerde manzara unsurları, figürlerin  eylemlik durumlarını  destekleyen  yardımcı  elemanlar olarak vardır. Bu nedenle minyatür bir manzara resmi olmaktan çok figüratif resimdir. Bu özelliğinden dolayı da tasvir yasağı tartışmaları sırasında önerilen biçim ile benzeşmemektedir.

Söz konusu yargıyı ötelemek açısından fikir belirtenlere göre, tasvir yasağını tölare etmek üzere minyatürlerdeki biçim iki boyutlu, soyut, şematik yaklaşıma yönelmiştir. Ancak söz konusu yönde bir bilinç belirtmek için iki boyutlu biçimin İslam dünyasında ortaya çıkıp geliştiği yönünde  delillere ihtiyaç vardır.  Oysa bu yöndeki bulgular İslam öncesi dönemlere gönderme yapmaktadır. Yani minyatürlerdeki biçim, başlangıçta İslam toplumu tarafından ortaya konulmuş bir biçim değildir. İslam dininin coğrafya ve nüfus olarak genişlediği  alandaki İslam



19 Oleg GRABAR, a.g.e., 94. s.
20 Ahmet YAKUTCAN-Cuma ÖMÜR, a.g.e., 23, 24, 32. s.
21 Oleg GRABAR, a.g.e., 92. s.




öncesi dönemlere ait maddi kültürün yansımasıdır.  Bu yansıma, daha sonraki süreçte
İslamileştirilmiş ve idealleştirilmiştir.

Diğer taraftan, İslam öncesi dönemlere ait biçimin İslam anlayışına uygunluğundan  dolayı  benimsendiği  yönünde  de  fikir  belirtilebilir.  Ancak  bu kabulün bilinçli olarak gerçekleştiğini ispat etmek günümüz koşullarında mümkün değildir. Çünkü söz konusu dönem sonrasında Türkler eski dinlerine ait biçimleri İslam sanatı alanına taşımışlardır. Bu taşıma sırasında herhangi bir engelle karşılaşılmadığı, söz konusu örneklerin günümüze kadar bozulmadan gelmesinden anlaşılmaktadır.  O  halde  İslam sanat  ortamına  İslam öncesinden  taşınan  biçimin, tercih edilmiş biçim olduğu iddiası fazla tutarlı değildir. Bu nedenle din adamlarının tartıştığı ve çoğu araştırmacının makul gördüğü tasvir yasağı görüşünün, minyatür sanatının İslam dünyasında gelişmesinde ana etken olduğunu söylemek, İslam resim sanatındaki değişimin çözümlenmesi açısından yeterli değildir. Bu nedenle konuya ilişkin doğru bir değerlendirme yapabilmek için 9. yüzyılın öncesinde ve sonrasında İslam  kültür  ve  sanat  ortamına  katkı  sağlayan  geleneklerin  de  dikkate  alınması gerekir.

Emevî, Abbasi saray duvarlarındaki mozaik ve fresklerden oluşan resimlere, heykellere ve günümüze gelen diğer sanatsal üretimlere bakıldığında, İslam resim sanatının 9. yüzyıl öncesinde ve sonrasında iki farklı geleneği takip ettiği görülmektedir. Söz konusu farklılığın kültürel ve toplumsal temellerine bakıldığında her iki evrede de din dışı etkenlerin daha baskın çıktığı söylenebilir.

9. yüzyıl öncesinde İslam toplumunun etkileşimde bulunduğu bölge Bizans mirasının etkisi altındadır. Bu dönem İslam resim sanatına katkı sağlayan önemli etkenler Batı geç antikitesi ve Helenistik, Roma geleneğine olduğu kadar, Doğu geç antikitesine ve dolayısıyla Part, Sasani İran ve Mezopotamya’sı geleneğine de bağlıdır22,  (foto:  1,  2,  3).      Bu  nedenle  erken  dönem İslam resim sanatı  etkileşim kaynağının gösterdiği yönde belirginleşen biçim özellikleri ile gelişmiştir. Bu etkenler,
9. yüzyıl sonrasında, tamamen ortadan kalkmamakla birlikte ağırlığını kaybetmiştir. Bu aşamada birçok örneği ile karşılaştığımız çıplak kadın heykelleri ve çıplak insan figürleri barındıran freskler tasvir yasağı görüşü ile ilişkilendirilemeyecek kadar yabancı örneklerdir.

9. yüzyıl dolaylarında İslam sanatının etkileşim kaynakları önemli ölçüde değişmiştir. Bağdat’ın başkent olması23 ve İslam coğrafyasının doğuya doğru genişlemesine bağlı olarak toplumsal, kültürel ve sanatsal kaynaklar doğunun egemenliği altına girmiştir. Bu süreçle birlikte, başlangıçta batılı bir beğeniye yönelen İslam toplumu artık doğu düşüncesi ve beğenisini benimseme yoluna gitmiştir. Bu


22  Güner ĠNAL, a.g.e., 1-16. s.; Oleg GRABAR, a.g.e.,96,  97. s.; Richard ETTĠNGHAUSEN,  Arap
Painting, Rizolli Ġnternational Publications, Ġnc., 1977 Geneva, 18,41. s.
23 Adnan TURANĠ, Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitapevi, Ġstanbul 1992, 261. s.; Güner ĠNAL, a.g.e.,
1-16. s.; Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1972, 202. s.; Oktay ASLANAPA, a.g.e., 25. s.



nedenle, 9. yüzyıl sonrası İslam sanatında yoğun bir Orta Asya Türk ve belirli bir
genişliği olmasa da Uzak Doğu kaynaklı etkiler söz konusudur.24

Orta  Asya  Türk  sanatının,  İslam  sanatına  etkilerinin  7.  yüzyıl  sonundan itibaren başladığı bilinmektedir.25  Fakat söz konusu etkiler,   9. yüzyıl sonrasına ait eserlerde daha güçlü bir şekilde hissedilmektedir. 8. yüzyılın ikinci yarısından sonra İslam orduları doğuya doğru ilerken Türklerde batıya doğru hareketlenmeye başlamışlardır. Bu hareketlilikle birlikte Türkler 7. yüzyıldan itibaren köle ve asker26 olarak getirildikleri İslam ülkesinde güçlü ordular kurmuş ve zamanla etkili yönetici pozisyonlarında görev  almışlardır.27   Gelişen  süreçte  Müslüman  Türk devletlerinin genişleme  politikalarına  bağlı  olarak  bu  kez  batıya  doğru  hareketlilik  hâkimiyet amacı doğrultusunda sürmüştür28. Böylece Türkler İslam toplumunun her alanında etkili pozisyonda bulunmuşlardır. Bu nedenle, Müslüman toplumun 9. yüzyılda derinlemesine dönüşüme uğramasını Türklere bağlamak gerekir29. Hatta bu dönemde İran  kültürünün  Arap  kültürüne  karşı  yeniden  gündeme  gelmesi  bile  Türklerin bilinçli ya da bilinçsizce katkılarına bağlıdır.30

Yayınlarda  da  sık  sık  belirtildiği  üzere  İslam  resim  sanatında  Orta  Asya etkileri açısından bizi en çok ilgilendiren bölge Uygur devletinin bulunduğu Turfan havzasıdır. Buradaki Hoça, Bezeklik, Kızıl gibi şehirler Uygur resim sanatının önemli örneklerini taşırlar. Bu örnekler İslam resim sanatında görülen birçok etkileri bakımından minyatür tarihinde önemlidir31.

Uygur sanatının, İslam resim sanatına etkileri başlangıçta Abbasi saray resimlerde dikkati çekmiştir: Herzfeld, Samarra resimlerini, Miran eserlerine benzetmiştir. Schlumberger, Cevsek el-Hakanî32  sarayı divanhanesindeki sıralanmış Türk  muhafız  tasvirlerini,  Koça  duvar  resimlerindeki  dini  “sağıç”  (çiçek  saçmak) sahnelerine  benzetmiştir.  Glück  ise  Hakan  Sarayı  tezyinatında  Türk  unsurlarını


24 Güner ĠNAL, a.g.e., .6, 10. s.
25 Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1972, 202, 203. s.
26 Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II.
Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi,  Ġstanbul  1972, 202, 203. s.; Jean -Paul Roux, Türklerin Tarihi,
Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul 2007, 182. s.
27 Jean-Paul Roux, a.g.e., 182, 183. s.
28 Jean-Paul Roux, a.g.e., 206. s.
29 Jean-Paul Roux, a.g.e., 186. s.
30 Jean-Paul Roux, a.g.e., 187. s.
31 Güner ĠNAL, a.g.e., 7. s.
32 “Samarra şehrinin, Türkleri barındırmak üzere 836 etrafında bina edildiği zaman, ekseri abideleri ve bu arada, hem mimari hem de resimleri ile ün salmış Hakan Sarayını bir kısım gayri Müslim olan Türklerin  (Turk al-‘acem) vücuda getirdiğini devrin tarihçisi Al-Ya’kubî kaydeder (Al-Buldan), Bknz;
Emel ESĠN, “Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk San’atı (Doğu Türkistan ve Kansu’da)”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1972, 334. s.




görmüştür.   Samarra   resimleri,   Grube’ye   yine  Miram   resimlerini   hatırlatmıştır.
Ettinghausen, yine Samarra ile Koça arasındaki benzerliklere dikkat çekerken, Nişapur’da 7. yüzyılda yapıldığı sanılan bir duvar resmi ile de mukayeselere girişmiştir.33  Emel esin’e göre, Cevsek el-Hakanî sarayını inşa eden ve muhtemelen resimlerini  yapanlar  Batı  Türkistanlı  idi  ve  asılları  nereden  olursa  olsun,  Batı Türkistan saray resim üslubunun taşıyıcıları idiler.34

Uygur sanatının, İslam sanatına katkısı sadece erken dönem Abbasi eserleri ile sınırlı  değildir.  Gazne  ve  Selçuklu  saraylarında  rastlanan  Uygur  sanatçıları  ve sanatının etkilerini gelişen süreçte İlhanlı, Timurlu ve hatta Osmanlılara ait resim (minyatür), maden, seramik, vb. örnekler üzerinde de görmek mümkündür.35

Uygurlardan kalan duvar ve kitap resimleri incelendiğinde, zaten minyatür tarzında bir resmin var olduğu görülmektedir. Uygur resim sanatının yüzeyci yaklaşımı ön plana çıkarması ve güçlü bir şematizm sergilemesi36  söz konusu yönde bir etkiyi İslam sanatına taşıyan asıl etken olması ihtimalini güçlendirmektedir, (foto:
5). Bu biçim özellikleri ile Uygur resim sanatı, İslam dünyasında 16. yüzyılda klasik çağını yaşayan minyatür sanatının biçim açısından bağlantılarını kurabileceğimiz en önemli kaynaktır. Elbette İslam minyatür sanatının oluşumunu sadece bu kaynağa bağlamak doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü yüzeyci unsurlar ile ön plana çıkan yegâne resim Uygurlara ait değildir. Bu biçim özelliklerinin gelişim evrelerini izleyebileceğimiz,  primitif  sanattan  günümüze,  birçok  örneği  vardır.  Bu  nedenle, İslam  toplumunun  erken  döneminde  etkileşim  içinde  bulunduğu  coğrafyalardaki yerel   miras,   antik   kitapların   çevirisi   yoluyla   oluşan   etki37     (foto:   6),   sanatçı hareketliliği38, vb. birçok faktörün söz konusu özelliği sürekli gündeme getirdiği söylenebilir. Fakat 9. yüzyılda klasik dönemini yaşayan39   Uygur resim sanatından gelen etkilerin güncel sanatı temsil etmesi, diğer etkenlerden daha güçlü bir kaynak olduğunu düşündürmektedir.






33 Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1972, 203, 204. s.
34 Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1972, 204. s.
35Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul  1972, 168, 211, 212. s.; Emel ESĠN,  “Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk San’atı (Doğu Türkistan ve Kansu’da)”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi,  Ġstanbul  1972, 334,335- 383,384. s.; Güner ĠNAL,  a.g.e.; Oktay
ASLANAPA, Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, Ġstanbul  1993, 364, 369. s.;   C. Esad ARSEVEN, Türk
Sanatı Tarihi, C. III. Maarif Basımevi, Ġstanbul, ty., 70, 88. s.
36 Sezer TANSUĞ, Resim Sanatının Tarihi, Remzi Kitapevi, Ġstanbul 1999, 125. s.
37  Halife Memun‘un devrinde (813-833) antik kitaplar, fen eserleri  Arapça’ya çevrilirken bunların resimleri de kopya edilmesinden etkilerden de söz edilebilir. Bknz; Güner ĠNAL, a.g.e., 17-29. s.
38  YaĢar  ÇORUHLU, Türk İslam Sanatının ABC’si, Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul 2000, 56. s.; Güner
ĠNAL, a.g.e., 10. s
39 YaĢar ÇORUHLU, a.g.e., 115, 116. s.

Image




























Foto-5: Uygur prensleri, duvar resmi, 8-9. yy.

Image

Foto-6: Dioscorides ve öğrencisi, Metaria Medica, 2b., 13. yy.




Araştırmacılar    çoğunlukla    yukarıda    bahsi    geçen    etkenler    üzerinde
durmuşlardır. Fakat tasvir yasağı ile ilgili yargılarından bir türlü vazgeçemedikleri için din dışı etkenlerin gündemi belirlediğine ilişkin yorum yaygınlaşmamıştır. Bu yaklaşımları sonucunda da asıl etki kaynağının yasaklama mı, yoksa diğer etkenler mi olduğu noktasında çelişkiler ortaya çıkmıştır.

9. yüzyılda değişime yönelen İslam   resim sanatının  günümüze ulaşan ilk örnekleri  11.  yüzyıla  tarihlendirilen  el  yazmalarında  yer almaktadır40.    9.    ve  11. yüzyıllar arasında üretilen minyatürlerin günümüze ulaşmaması İslam minyatür sanatının  din  dışı  kaynaklarının  kesinliği  hakkında  kuşku  yaratmaktadır.  An cak, başlangıçta mimari yüzeylerde uygulanan resimlerde ortaya çıkan Uygur etkisinin41,
12-13 yüzyıllarda Uygur kökenli Selçuklu tiplerinin oluşmasında önemli bir rol oynaması ve bu etkinin Osmanlıya kadar sürmesi42; çeviri kanalıyla gelen etkiler ve yerel bağlantıların bu yeni biçimi desteklenmesi, değişimi tasvir yasağı dışında farklı bir kaynağa bağlama noktasında önemli bulgulardır. Bu yapı dikkate alındığında, minyatürlerde karşılaşılan biçimin salt İslami bir geleneğin ürünü olmadığı; aksine ilkeleri açısından İslâm öncesi dönemleri de kapsayan bir tasvir geleneğini takip ettiği anlaşılmaktadır.43



4.  Değerlendirme

İslam’da tasvir yasağı konusu din adamları ve araştırmacıların yorumlarına bağlı olarak ele alındığında, net olmayan ve kaynaktan kaynağa farklılık gösteren bir yapı ile karşılaşılmaktadır. Bu durum sorunun halen tartışma aşamasında olduğu ve henüz bir sonuca bağlanmadığını göstermektedir. Diğer taraftan, kimi durumlarda İslam toplumunda tasvir yasağının bir tartışma konusu olmaktan çıktığı; yasağı tartışanların  bunu  bırakıp  sonuçları  üzerinde  konuştuklarını  söylemek  de mümkündür. Söz konusu karmaşanın İslam sanatına ilgi gösteren çevreler üzerinde bıraktığı etki ortadadır. Konu kimi zaman İslam toplumunun güzel sanatlara olan ilgisini yargılamak; kimi zaman batıda amaçlanan müspet gelecek açısından İslami biçimi ötelemek ve kimi zaman da dindarların dünya algılarına bağlı olarak sürekli gündemde  tutulmuştur.  Ancak  bu  gündemde  oluş,  İslam  toplumunun  resim  ve heykel sanatlarına karşı tutumunun objektif değerlendirmesine yeterli katkı sağlayamamıştır.

İslam’ın ilk yıllarındaki uygulamalara bakıldığında, başlangıçta put ve putu andırdığı için tasvire karşı bir tutumun varlığından söz edilebilir. Bu yaklaşımın,

40 Güner ĠNAL, a.g.e., 17. s.; Banu MAHĠR; a.g.e., 32. s.
41 Emel ESĠN, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, Ġstanbul 1972, 203, 204. s.; HaĢim KARPUZ; “Ġslam Öncesi Türk Sanatının Ġslami Döneme Etkisi”, Türkler ansiklopedisi, 6. Cilt, yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,
51. s.
42 Güner ĠNAL, a.g.e., 29. s.
43Ruhi KONAK, “Minyatür Sanatında Derinlik Anlayışı”, Sanat Dergisi, Sayı: 12,   Yıl: 2007, 97-
102. s.



İslam dinini kabul etmeden önce putperest-pagan olan toplumun geçmiş anılarını
yeni dine taşımasını engellemek ve inanç noktasında sapmalardan sakınmak üzere geçici bir süre için gündemde tutulduğu söylenebilir. Konu bu açıdan ele alındığında, Hz. Muhammed döneminde put ve putu anımsattığı için tasvir yasağının toplumsal ve bireysel bir gereklilik olduğu anlaşılmaktadır. Fakat İslami duyarlığın, putperest- pagan duyarlığa karşı ön plana geçmesi ile muhtemelen tasvirin, put ile aynı anlama gelmediği anlaşılmıştır. Bu süreçte tasvire karşı tutum değişmiştir. Emevi ve Abbasi dönemlerine ait sanat eserleri bu yönde önemli bulgulardır. Bu nedenle, tasvir yasağının İslam’ın ilk yıllarını kapsadığı ve puta karşı bir uygulama olduğu;  gelişen süreçte putu anımsatmayan tasvirlerin üretiminde sakınca görülmediği söylenebilir.

Bir kısım araştırmacının konuya yaklaşımı, yasağın kapsamı ve sonuçları açısından daha farklı olmuştur. Onlar çoğunlukla İslam toplumunda tasvir yasağının Hz. Muhammed’den sonra 9. yüzyılda yeniden gündeme geldiğini ve bunun sonucu olarak İslam resim sanatının biçimsel anlamda bir değişime yöneldiğini savunmuşlardır. Dinler ve ideolojilerin tarih boyunca kültür ve sanatı etkilediği düşünüldüğünde,  İslam toplumunda  da  aynı  yansımaları  aramak doğaldır.  Fakat İslam dünyasında 7. yüzyılda gündeme gelen ve sonuçlarını din, toplum ilişkisi çerçevesinde açıklaya bildiğimiz değişim ile 9. yüzyılın karmaşık yapısında gündeme gelen değişimi, aynı ölçütleri dikkate alarak çözümlemek mümkün değildir.

7. yüzyılda toplumun ve bireyin dönüşümünde baskın etken dindir. Oysa 9. yüzyılda toplumun ve bireyin dönüşümünde din dışı etkenler de önemli role sahiptir. Çünkü  9. yüzyıl dolayları, İslam toplumunda değişkenlik ve hareketlilik açısından en karmaşık dönemlerden biridir. Bu dönemde, İslam ülkesinin sınırları sürekli genişlemiş; farklı halklarla birlikte farklı coğrafyalardaki sanat ve kültür mirası İslam sanat ve kültürüne yön veren birer etken olarak belirginleşmiştir. Değişim bu açıdan ele  alındığında,  İslam  minyatür sanatına  kaynaklık  eden  etkenlerin  başında  Türk resim sanatı ve sanatçılarının geldiği söylenebilir. Çünkü İslam resim sanatının 9. yüzyılda yöneldiği biçim, Uygurların güncel sanatlarını yansıtmaktadır. Gelişen süreçte çeviri kanalıyla gelen etkiler ve sanatçı hareketliliği ile bu yeni biçim desteklenmiştir. Minyatürün İslami dönemde icat edilmiş bir biçim olmadığını vurgulayan bulgular, değişimi tasvir yasağı dışında farklı bir temele oturtma noktasında yeterlidir.

Anlaşılacağı üzere, minyatür sanatının İslam dünyasına girmesi ve orada gelişmesinde tasvir yasağının etkilerini güçlü delillere bağlamak mümkün değildir. Tasvir  yasağının,  minyatür  sanatına  en  önemli  etkisi  tasarımların  uygulandığı alanların farklılaşması şeklinde olmuştur. Örneğin; başlangıçta mimari yüzeylerde görülen resimler, 9. yüzyıl sonrasında yoğunlukla elyazmalarına girmiştir. Bu tavır ile Mşatta örneğinde görüldüğü üzere ibadetin mümkün olduğu mekânlara resim yapılmasından sakınılmıştır. Bu sakınmanın, yasaklamadan farklı olduğunu, resmin




her ne şekilde olursa olsun varlığını sürdürmesinden anlamak mümkündür. İçinde
insan ve hayvan figürleri bulunan minyatürlü el yazmaları ve yer yer çini panolar, maden, tekstil vb. örneklerin her dönemde mevcut olması da bu hassasiyetin yasaklama ile açıklanamayacağının anlaşılması açısından önemlidir.



Sonuç

Günümüzde, 7. ve 9. yüzyıllarda gündeme gelen tasvir yasağı tartışmalarının, İslam  resim sanatında  biçimi  yönlendirdiği  üzerine  düşünceler mevcuttur.  Ancak İslam  resim  sanatının  kaynakları  ve  gelişim  süreci  incelendiğinde,  aynı  kanıya varmak mümkün değildir. Emevi ve Abbasi dönemlerinden günümüze ulaşan bilgi ve belgeler ışığında Hz. Muhammed döneminden sonra İslami bilincin gelişip putperest duyarlığın ortadan kalmasıyla birlikte, 7. yüzyıldaki tasvir yasağı uygulamalarının ortadan kalktığı görülmektedir. Tasvir yasağı konusu 9. yüzyılda tekrar gündeme geldiğinde ise tasvirin engellenmesine ilişkin herhangi bir uygulama olmamıştır. Ancak minyatür sanatının İslam dünyasına girişinin bu döneme denk gelmesi kuşkuyla karşılanmış; yeni biçimin yasak tartışmalarının bir sonucu olduğu iddia edilmiştir. Söz konusu süreç neden sonuç ilişkileri bağlamında ele alındığında,
9.   yüzyıl   dolaylarında   İslam   resim   sanatının   değişime   yönelmesinde,   dini faktörlerden çok kültürel ve toplumsal kaynakların etkili olduğu söylenebilir. Elbette söz konusu kaynakların etkin duruma geçmesi tasvir yasağı ile ilişkilendirilebilir. Yani, İslam dünyasında tasvire karşı bir sakınma eğimlinin olduğu ve buna bağlı olarak resim sanatının minyatüre dönüştüğü söylenebilir. Fakat bu yeni biçim, İslam dünyasına  özellikle  İslam  öncesi  Orta  Asya  Türk  geleneğinden  taşınmıştır.  Bu nedenle minyatürlerdeki  biçimin İslami  bakış  açısıyla icat  edilmemiş;  İslam sanat alanına İslami olmayan bir biçim olarak aktarılmıştır.  Sonraki süreçte, yeni biçim İslam toplumu tarafından geliştirilmiştir. Bu gelişme sırasında tasvir yasağını benimseyip fikir belirtenlerin önerdikleri biçim özellikleri dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu nedenle, minyatür sanatının İslam toplumu tarafından benimsenmesinin toplumsal genişlemeye, gelişiminin ise yasaktan ziyade ciddi bir birikimle ortaya çıkan doğu ve İslam felsefesine dayandığı söylenebilir.



KAYNAKÇA

AYVAZOĞLU, Beşir, İslam Estetiği, Ağaç Yayıncılık Ltd. Şti., İstanbul 1992

ÇAM, Nusret, İslâm’da Sanat Sanatta İslâm, Akçağ Yayınları, İstanbul 1997

ÇORUHLU, Yaşar, Türk İslam Sanatının ABC’si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2000

ESİN, Emel     :“Orta Asya Türklerinde Manihailik”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II.
Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, 148,167. s.



ESİN, Emel, “Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk San’atı (Doğu Türkistan ve
Kansu’da)”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia., Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, 311-416. s.

ESİN, Emel, “İslamiyet’ten Evvel Orta Asya Türk Resim San’atı”, Türk Kültürü El
Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, 186-276. s.

ESİN, Emel, “Ötüken İlerinde MS. Sekizinci ve Dokuzuncu Yüzyıllarda Abidelerinde San’atkâr Adları”, Türk Kültürü El Kitabı, Cilt: II. Kısım Ia, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1972, 44-58. s.

ESİN,  Emel,  Türk  Kültür  Tarihi,  İç  Asyadaki  Erken  Safhalar,  Atatürk  Kültür
Merkezi Yayınları, Ankara 1985, 17. s.

ETTINGHAUSEN, Richard,  Arap Painting, Rizolli İnternational Publications, İnc.,
1977 Geneva, 18,41. s.

İNAL, Güner, Türk Minyatür Sanatı (Başlangıcından Osmanlılara Kadar), Atatürk
Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 1995

İPŞİROĞLU,  Mahzar  Şevket,  İslâm’da  Resim  Yasağı  ve  Sonuçları,  Yapı  Kredi
Yayınları, İstanbul 2005

KARPUZ, Haşim, “İslam Öncesi Türk Sanatının İslami Döneme Etkisi”, Türkler
Ansiklopedisi, 6. Cilt, yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, 46-53. s.

KOÇ, Turan, İslam Estetiği, İsam Yayınları, İstanbul 2009

KONAK,  Ruhi,  “Minyatür  Sanatında  Derinlik  Anlayışı”,  Sanat  Dergisi, sayı:  12,
Yıl: 2007, 97-102. s.

KÜHNEL, Ernest, Doğu İslam Memleketlerinde Minyatür, (Çev.: Suut Kemal YETKİN, Melâhat ÖZGÜ) Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1952

MAHİR, Banu, Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005

ROUX, Jean-Paul, Türklerin Tarihi-Pasifik’ten Asya’ya 2000 Yıl-, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2007

ŞEKERCİ, Osman, “İslam’da Tasvir ve Minyatürler”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 9. Cilt, 1961 (1962), 11-23. s.

ŞEKERCİ, Osman, İslam’da Resim ve Heykel, Nun Yayıncılık, İstanbul 1996

TANSUĞ, Sezer, Resim Sanatının Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul 1999

TURANİ, Adnan, Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul 1992




YETKİN,  Suut  Kemal,  “İslam  Sanatının  Mahiyeti”,  Ankara  Üniversitesi  İlahiyat
Fakültesi Dergisi, sayı: 1, 44. s.

YETKİN, Suut Kemal, İslam Ülkelerinde Sanat, İstanbul 1984

YURTAYDIN, Hüseyin Gazi, “İslam Resminin Menşeleri ve Başlangıçları”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3.cilt., Sayı: 3-4., 31-55. s.




Yrd. Doç. Dr. Ruhi KONAK
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi ABD.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder