1 Nisan 2015 Çarşamba

The Tree of Zaqqum - Zakkum Ağacı





The Tree of Zaqqum Al Quran. This tree is the food of dwellers of Hell-fire mentioned in the Quran.
According to the Quran, Zaqqum(Arabic: زقوم) is a tree that "springs out of the bottom of hell-fire" or Jahannam. It is mentioned in verses 17:60 (as the "cursed tree"),  37:62-68,  44:43, and 56:52,  of the Quran. Its fruits are shaped like devils' heads (Qur'an 37:62-68). According to ShaykhUmar Sulayman Al-Ashqar, a professor at the University of Jordan, once the palate of the sinners is satiated, the fruit in their bellies churns like burning oil. Some Islamic scholars believe the fruit tears their bodies apart and releases bodily fluids. The Qur'an says:
[44.43] Surely the tree of the Zaqqum,
[44.44] Is the food of the sinful
[44.45] Like dregs of oil; it shall boil in (their) bellies,
[44.46] Like the boiling of hot water

Zakkum (Arapça: زقوم) ağacı, İslamdinine göre, cehennem'de olduğuna inanılan ölümcül, acı meyveli ağaç. Cennet'te bulunan ağaç ise Tuba'dır. Herhangi bir "öldürücü gıda" anlamı taşıyan zakkum, Türkçe'de zehir, acı anlamlarına gelen zıkkım kelimesi şeklinde günlük hayatta kullanılmaktadır.

Zakkûm ağacından Kur‟ân‟da üç sûrede  bahsedilir. Bunların  hepsinde zakkûm  ağacının bir  olumsuzluk motifi  olarak kullanıldığına şahit oluyoruz. Bu üç sûreden nüzul  sırasına  göre en önce  olanı  56/Vâkıa sûresidir. Burada  zakkûm  ağacından bahsedi- len âyetler  şöyledir:

“Sonra  onlara  Ģöyle denecek: „Ey diriliş gerçeğini  yalan  sayan dalâlet  ehli!   Artık  zakkûm   ağacından  yiyeceksiniz.   Karınlarınızı onunla dolduracak, üzerine de  kaynar  su içeceksiniz.  Hem  de  susuzluktan  kavrulmuş  develerin  suya  saldırışı  gibi  ona  saldırarak içeceksiniz.” (51-55)

Nüzul   sıralaması  bakımından   ikinci   sırada    olan   37/Saffât sûresinde zakkûm  ağacından şöyle bahsedilir:

“[Ey müşrikler!] Cennette konuk  olmak  mı yoksa zakkûm  ağacı (nın  tomurcuklarından yemek)  mi daha  iyidir? Biz o ağacı müşrik- ler için bir sınama  vesilesi kıldık.” (62-63)

“Zakkûm ağacı cehennemin ta dibinden çıkar. Onun  tomurcuk- ları  “Şeytanların başları” bitkisi  gibi (çirkin)dir. İşte müşrikler ce- hennemde bu  ağacın  tomurcuklarını yiyecek  ve karınlarını onunla şişirecekler. içlerini yakan  zakkûmun üzerine kaynar  bir su içecek- ler. En nihayet, onların dönüp  dolaşıp varacakları yer ateştir.” (64-68)

Son sırada  yer alan 44/ Duhân sûresindeki âyetler  de şöyledir: “[Ey müşrikler!]  Zakkûm  ağacı  sizin  gibi  günaha batmışların yiyeceğidir.  O ağaç,  erimiş maden misali  karınlarda fokurdar. Hem de kaynayan suyun fokurdaması gibi.” (43-46)

Bütün  bu âyetlerden anlaşıldığına göre zakkûm  adı verilen  bitki / ağaç, cehennemde yetişen/bulunan ve cehennemliklerin yiyeceği şeyler arasında yer alan  bir bitkidir.  Bitkinin yahut  tomurcuklarının görüntüsü muhataplar  açısından tanıdık  bir  görüntü olarak  tasvir edilmiştir.  Cehennemde  yenildiğine göre  de  gıda  değil  azap/acı verme özelliğine  sahiptir.

Mekke  döneminin sonlarında nâzil  olan  17 / İsrâ sûresinin 60. âyetinde “Kur‟ân‟da lanetlenen  ağaç”tan bahsedilir. Âyet Şöyledir: “Biz sana,  „Rabbin insanları (müşrikleri) sınırsız  ilim ve kudretiyle kuşatmıştır‟ diye bildirmiştik. Gerek sana gösterdiğimiz o rüya- yı/müşahedeyi, gerekse  Kur’ân’daki lanetlenmiş  ağacı müşrikler için bir sınama  ve aldanma vesilesi kıldık. Biz onları  azapla  uyarıyoruz, ama  bu uyarılar onları  daha  da azdırmaktan başka bir sonuç  vermiyor.”

Müfessirler  çoğunlukla burada bahsi geçen ağacın  zakkûm  ağa- cı olduğunu  söylemektedirler.68   Rivayetlere göre,  cehennemin di- binde  yetiĢen zakkûm  ağacından bahseden ayetler  (37/Saffât 64) nâzil  olunca   Ebû  Cehil  başta  olmak  üzere  bazı  Mekkeli  kâfirler, “işte  bu,  ibn  Ebî Kebie‟nin  (Rasulullâh) yalanlarından birisi  değil mi? Hem taşları yakacak  bir ateşle sizi korkutuyor hem  de o ateşin  içinde  ağaç bittiğini  söylüyor!” demişlerdi. Böyle söyleyerek  imtihanı kaybetmişlerdi.  işte  isrâ  sûresindeki âyetler  de  bu  hakikati  dile getirmektedir.69

Fakat  bahsi  geçen  sûrelerin nüzul  sıralaması göz  önünde bu- lundurulduğunda isrâ sûresinin Saffât‟dan daha  önce  nâzil  olduğu görülür. Her  ne  kadar  isrâ‟nın bazı  âyetlerinin -60.  âyet  de  dâhil- Medine  döneminde indiğine  dair  rivayetler varsa  da, bunlar  çoğun- luk  tarafından kabul  görmemiş ve isrâ sûresinin tamamının Mek- ke‟de ve Saffât  sûresinden önce  nâzil  olduğu  söylenmiştir.70Ayrıca taşların  da  cehennemde yanacağından bahseden âyet  (66/Tahrîm 6)  de  Medîne  döneminde nâzil  olmuştur. Bu durumda nakledilen  bu  rivayetler vakıaya  mutabık görünmemektedir. Diğer  yandan – yukarıda da  görüldüğü gibi- Saffât  sûresindeki zakkûmdan bahse- den  âyetlerde, önce  bu ağacın  bir imtihan vesilesi kılındığı  bildiril- mekte,   ardından ağacın  cehennemde yetiştiği  ifade  edilmektedir. Bu durumda ağaçla  imtihan edilmenin, onun  cehennemde yetişip yetişmemesiyle ilgili olmayan başka bir husus  olması  gerekir.  Başka rivayetlerde zakkûmla ilgili âyetler  gelince  bazı  müşriklerin  –yine Ebu  Cehil‟in  adı  geçmektedir-,  Arapların   zakkûm   ismini   verdiği hurma ve kaymaktan müteşekkil yemeği istetip,  etrafındakilere “buyrun,   afiyetle  yiyin”  demek  sûretiyle, cehennemde  kendilerini bekleyen  azap  verici o yiyecekle  alay ettikleri  anlatılmaktadır.71Her ne kadar  zakkûmun bir ağaç / bitki değil bir tür  yemek  olduğunu ve Hicaz Araplarının onu  bir ağaç  olarak  bilmediklerini ihsas  etse  de, kanaatimizce bu tür rivayetler, bahsi geçen imtihan meselesini daha iyi açıklamaktadır. Çünkü  zakkûmla ilgili ilk inen  âyetlerde (Vâkıâ sûresi), kıyamet  ve dirilişi inkâr  edenlerin zakkûm  yiyeceği  ve bunun  çok  azap  verici  bir  şey  olacağı  anlatılmaktadır. Müşrikler  bu durumu hafifseyerek âhiretle ilgili imtihanı bir kez daha kaybetmişlerdir.  Dolayısıyla hem Saffât, hem de isrâ sûresinde geçen,  zakkûm ağacının imtihan vesilesi  olması  hususunu, onun  ateşin içinde  yetişmesiyle  değil,  bir  azap  yiyeceği  olmasıyla   ilişkilendirmek daha doğrudur.

Kimi  müfessirler  51/Zâriyât  14.  âyetteki   “fitne”  kelimesinin “azab yâhud  azab u mihnete sebeb olan küfür ve fesâd ma‟nâsında”72 kullanılmış  olmasını  gerekçe  göstererek buradaki “fitne”  kelimesinin de  aynı  anlamda kullanılmış  olabileceğini  be- lirtmişlerdir.73  Bu durumda bahsi  geçen  âyetin  anlamı, “Biz o ağacı müşrikler için bir azap  kıldık” şeklinde olur  –ki eğer  bu yorum  kabul edilirse,  imtihan / sınama meselesi  tümüyle ortadan kalkar.

Cehennemde bulunan ve azabı  hak edenlerin gıdası  olan  bitki- ye “zakkûm”  isminin  verilmesi  dikkate  değerdir. Kur‟ân‟ın kullandı- ğı kavram  ve kelimelerin, özellikle  ilk muhataplarının algı çerçeveleri dışında olmadığını düĢünürsek, zakkûm  isminin  de muhatapla- rının ilk kez duymadığı, daha  önce kendisine bir şekilde anlam  yük- ledikleri  bir kelime  olması  gerekir.  Çünkü  Kur‟ân‟ın metodu, muha- tapların kavram   ve  kelimelerini kullanıp,  bazen   onların   içeriğini değiştirmek  suretiyle  yeni  anlam  çerçeveleri oluşturmak  şeklinde- dir. Kâfir, münâfık, salât,  zekât,  takvâ  vs. kavramlarda da bu duru- mu gözlemleyebiliriz. Bütün  bunlar  Arapların  bilip kullandığı, fakat Kur‟ân‟ın farklı anlamlar yükleyip muhtevasını tevhidî  bir çerçeveye soktuğu  mefhumlardır.

Zakkûmla   ilgili  açıklamalara baktığımızda, bazılarında  ondan olumlu    bir   şekilde   bahsedilirken,74birçoğundazakkûmun   bizzat Mekke ya da Medine‟de yetişmese de Araplar  tarafından bilinen  ve kötü bir şöhreti olan bir bitki türü olduğu  söylenmektedir.75  Bu açıklamalar şöyledir:

Zakkûm,  tozlu,  küçük  yuvarlak  yapraklı,  dikensiz,  kötü kokulu, acı,  gövdesinde birçok  boğum  bulunan, zayıf  damarları olan,  bal arısının   bal  için  konduğu, çiçekleri  beyaz  ve  yapraklarının  tepe- si/tomurcukları hakikaten çirkin olan bir ağaçtır.76

Zakkûm,  en kötü/zararlı ağaçlardan birisidir.  Yemen‟in Tihâme ve çöle yakın  kurak  bölgelerinde yetişen,  küçük  yapraklı,  kötü  kokulu,  deriye isabet  ettiğinde ölüme  götürebilecek ölçüde  yara  açan zehirli bir bitkidir.(Kutrub ve Ebû Hanîfe‟den naklen)77

Öldüren  her  yiyeceğe  zakkûm  denir.  Bir  görüşe   göre tâun /vebaya da “zakme” (حمقشلا) denmektedir.78

Cehennemde bulunan iğrenç  yiyeceklere  zakkûm  (zakkûm ağa- cı)  denir.  Bu kelimeyle  bağlantılı olarak,  kişi çirkin/iğrenç bir  şey yediğinde zeqame ve tezeqqame fiilleri kullanılır.79

Bu son açıklamanın Kur‟ân‟dan sonra  şekillendiği açık olmakla birlikte, öncekiler zakkûm bitkisinin zaten Araplarca olumsuz nite- likleriyle  tanınan kötü  şöhretli bir  bitki  olduğunu bize  haber  ver- mektedir. AnlaĢılan o ki, Kur‟ân burada, onların  pek  sevmediği  ve uzak  durduğu bu  bitkinin   cehennemde  kâfirlerin   karşılaşacakları azap  çeşitlerinden olduğunu haber  vererek,  gaybî bir hususu  müşa- hede  âlemindeki unsurlara benzetme ve böylece  muhatabın zihnin- de esaslı  bir mefhum oluşturma metodunu kullanmıştır. Dolayısıyla
“zakkûm”u, bile  bile inkâr etmelerinden  dolayı  cehenneme girecek  

kâfirlerin karşılaşacakları  eziyet  verici  bir azap  çeşidinin,  Kur‟ân‟ın ilk muhataplarının zihin ve algılarına göre lafza dökülmüş hali ola- rak  anlamakta bir  beis  olmasa  gerektir. Bu cümleden olarak,  Ġbn Abbas‟ın söylediği  rivayet  edilen,  “eğer  cehennemin zakkûmundan bir damla  dünyaya inmiş olsaydı  insanların bütün hayatları mahvo- lurdu”80  sözünü, –eğer  hakikaten söylemiş ise- kâfirlerin  karĢılaĢa- cakları  azabın  çetin  ve yakıcılığının  mübalağa tarzında dile  getiril- miĢ hali olarak  anlamak mümkündür.

Zakkûm   ağacının  –daha   doğrusu  herhangi  bir  ağacın-   nasıl olup  da  cehennemin içinden  çıktığı/cehennemde  yetiştiği  meselesi de  tartışma  konusu   olmuştur.  37/Saffât  sûresinin 64.  âyetinde, zakkûmun cehennemin dibinde  çıkan/biten bir ağaç  olduğu  söyle- nir.Bu ifadeler  müfessirlerin çoğunluğunun ateşin içinde  bir ağacın yetişmesinin imkânına dair  fikir yürütmelerini sonuç  vermiştir. Do- layısıyla ortaya  şöyle açıklamalar çıkmıştır:

Bu ağaç  ateşle beslenir, ondan yaratılmıştır. Cehennemin orta- sından  biter,  dalları  da  cehennemin diğer  katmanlarına (derekele- rine)  uzanır.81

Bu ağacın  cennette bitmesiyle  ilgili iki durum söz konusudur:
1-  Onun   niteliği   hakkında  müşrikler  ihtilafa   düştükleri  için  bu âyette  izah  getirilmiştir. 2- O ağacın,  ateşten bittiği  için ateş içinde uzun  müddet kalabileceği müşriklere bildirilmek istenmiştir. Yahyâ b.  Sellâm  (v.  200/815) der  ki, “bana  ulaştığına göre  bu  ağaç  ce- hennemin altıncı  kapısındadır ve sizin  dünyadaki ağaçlarınız nasıl suyun  serinliği  ile büyüyorsa, o ağaç  da  ateşin alevleriyle  beslenip büyüyor.”82

Zemahşerî   şunları   söyler:    Müşrikler   44/Duhân   43.    âyet (Zakkûm   ağacı,  günaha batmışların  yiyeceğidir) nâzil  olunca   bu- nunla  dalga  geçip Ģöyle dediler: Muhammed hem  ateĢin taşları ya- kacağını  iddia  ediyor,  hem  de orada  ağaç  bittiğini  söylüyor  [olacak iş mi bu!].”  Bunu  söyleyenler, Allah‟ı hakkıyla  takdir  edememişlerdir.  Allah‟ın  yanmayan bir  ağaç  yaratmış olmasını  da  inkâr  etmişlerdir.  Fakat  meselaSemendel isimli bir tür  sürüngeninkılları ateşte yanmaz. O hayvan  Türklerin  memleketlerinde bulunur ve kılların- dan  eşarp  yapılır.  Kirlendiği  zaman   ateşe  atılır,  ateş  onun   kirini yakar  ama  eşarba bir şey olmaz.  Ayrıca devekuşu kor parçasını ve ateşin ısıtıp  kor haline  getirdiği  demir  parçasını yutar  ama  ona  bir zarar  vermez.  Dahası Allah her ağacın  içinde ateş yaratmıştır ama  o ateş ağacı yakmaz.”83

Allah Teâlâ‟nın yanmayan bir ağaç  yaratması elbette ki imkân dâhilindedir.  O‟nun  her  şeye  gücü  yeter.   Fakat  burada  tartıĢma konusu  Allah‟ın kudreti ve o kudretin hakkıyla  takdir  edilememesi olmamalıdır. Hz.  Peygamber‟in  getirdiklerine inanmayanların  bü- yük bir çoğunluğu onları anlamadıkları yahut getirilenler idrâk kapasitelerinin dışında şeyler olduğu  için inanmıyor değillerdi. Bi- lakis onların tasaları mevziyi  kaybetmekti. Aslında  çok iyi anladık- ları  mesel  ve teşbihleri, değişik yönleriyle  dillerine  dolayıp  Islam‟ı seçmemek  için bahane haline  getiriyorlardı. Zika aksi durumda, kendilerine bu teşbih ve temsillerin hakikati  açıklanırdı ve onlar  da “doğru,  biz  yanlış  anlamışız”  diyerek  iman  ederlerdi. Ama  böyle olmadı.  Dolayısıyla ateşin ortasındaki bir ağaç söz konusu  olduğun- da  tartışmanın merkezine âyetin  tam  olarak  ne  dediğini  yerleĢtir- mek gerekir.  Burada,  zakkûm  ağacının vasıfları, cehennemlikler için bir  azap  oluşu,  onu  yiyecek  olanların inkârcı  kimlikleri  ve  bütün bunların anlatıldığı âyetlerin bağlamları düşünüldüğünde, bu  ağa- cın cehennemin dibinden çıkmasını  mezkûr  azabın  korkunçluğunun ifade  edildiği  sahnenin mütemmim bir cüz‟ü olarak  görmek  müm- kündür. Nitekim  56/ Vâkıâ sûresinde anlatılan zakkûmla ilgili sah- ne, “işte onlara  kıyamet  günü  verilecek  ziyafet (!) budur!”84 âyetiyle tamamlanmaktadır. Buradaki  ziyafet (nüzül) kelimesinin kınama  ve istihzâ    anlamı    taşıdığı   açıktır.85     Daha    sonra    inen    37/Saffât sûresinde, aynı sahneye  zakkûmun cehennemin dibinden çıktığı da eklenerek, onların   bu  ziyâfetinin âdeta  cehennemin orta  yerinde verileceği  ifade edilmiş olmaktadır.


........................................................................................
                                                  

67 -  Burada  bir benzetme yapılmaktadır. Müfessirlerin çoğunluğu burada zakkûm  ağacı- nın  çirkinlik  hususunda Ģeytanların baĢlarına –ki onların  çirkin  olduğu  düĢünülür- benzetildiği görüĢündedirler. Bununla  birlikte  ilk dönemlerden itibaren bazı  müfes- sirler –mesela  hicrî 150 yılında  vefat eden  Mukâtil  b. Süleyman-  buradaki “Ģeytanla- rın baĢları”nın, Arapların  bildiği bir bitki ve onun  tomurcuklarının adı olduğunu söy- lemiĢlerdir. Dolayısıyla buradaki benzetme de, cehennemdeki zakkûm  ağacı ile Mek- ke-Yemen  arasında  bulunan  ve  “Ģeytanların  baĢları”  ismi   verilmiĢ  bir   bitki   – muhtemelen bu  bitkinin  çirkin  bir  görüntüsü vardı-  arasında yapılmıĢ olmaktadır. Bkz. Koç, Mehmet  Akif, Tefsirde Bir Kaynak İncelemesi, Kitâbiyât, Ankara, 2005,  s. 45. BaĢka bazı müfessirler de “esten” adı verilen  ve meyvelerine “Ģeytanların baĢları” de- nen,  çirkin  görünüĢlü, kötü  kokulu  ve acı bir bitkiden  bahsederler. Bkz. ZemahĢerî, Ebu‟l-Kâsım Mahmûd b.  Ömer,  el-Keşşâf, thk.  Abdürrezzâk el-Mehdî,  Dâru  Ġhyâi‟t- Türâsi‟l-Arabî,  Beyrut,   tsz.,   IV,  48;   Ġbn  ÂĢûr,  age.,  XXIII,   124.   Müfessir   Râzî, Mukâtil‟in söylediklerini de  bir  görüĢ olarak  aktarmasına rağmen zakkûmun çirkin olmaları   sebebiyle  Ģeytanların baĢlarına  benzetildiği fikrinin  doğru  açıklama  oldu- ğunda  ısrar eder.  bkz. Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVI, 337. Elmalılı ise “ruûsu‟Ģ-Ģeyâtîn” hakkında üç açıklamayı  (çirkinlikten kinâye,  çirkin  suratlı  bir yılan ve esten  bitkisi) verdikten sonra  Ģöyle der:  “Biz de dördüncü bir mana  anlamak istiyoruz  ki zalimleri en çok aldatan, meftun eden  nokta  onun  çiçek açıp meyvesini  verecek  olan  noktala- rıdır.  Varidat  menbaları gibi görünen o noktalar öyle iğfalkârdır ki sanki  Ģeytanların baĢları yahut  rüesası  gibidir.” Yazır, age., V, 4055-4056.
68       Esasında  Kur‟ân‟da baĢka bir yerde  “lanetlenmiĢ ağaç” Ģeklinde bir ifade  geçmemek- tedir.  Kaldı ki bir ağacın  yahut  akıl sahibi  olmayan  baĢka bir nesnenin Kur‟ân‟da la- netlenmiĢ olması  ma‟kul bir durum olmazdı.  Bu durumu açıklamak sadedinde ZemahĢerî Ģunları söylemektedir: “Burada  zakkûm  ağacı,  onun  meyvelerinden yiye- cek  olanlar/kâfirler lanetlendiği için  mecazen lanetlenmiĢtir. Yoksa onun  bir  ağaç olarak  günahı  yoktur.  BaĢka bir görüĢe göre denilmiĢtir ki, lanet  rahmetten uzak  ol- mak demektir. O ağaç da azabın  içinde bulunduğu için lanetli  Ģeklinde tavsif edilmiĢ- tir.  Bir  baĢka  görüĢe göre  de  Arapların   zararlı   ve  iğrenç   gördükleri  yiyeceklere “mel‟ûn” (lanetli/rahmetten-iyilikten uzak)  dedikleri ifade edilir.  Zakkûm  da öyle bir yiyecek olduğu  için lanetli  olduğu  söylenmiĢtir.” ZemahĢerî, age., II, 632.
69       Rivayetle ilgili bkz. Mukâtil b. Süleymân, age., II, 263; Taberî,  age., XVII, 485.
70       Ġbn ÂĢûr, bu sûredeki bazı âyetlerin Medenî  olduğunun söylenmesinin sebebi  olarak, bahsi  geçen  âyetlerdeki üslubun ve ahkâmın Medîne  dönemi  âyetlerine benzerliğini göstermektedir. Ġbn ÂĢûr, age., XV, 6.
71       Ġbn Sîde, zakkûm  kelimesiyle  ilgili Ģöyle bir açıklamaya yer verir:  “ez-Zakm,  bir Ģeyi yemek,  lokma  lokma  yemek,yutmak gibi anlamlara gelir. Rivayete  göre zakkûmla il- gili âyet gelince KureyĢliler bunun ne olduğunu anlamadılar. Ebu Cehil, “bu bir ağaç- tır ama  bizim topraklarımızda yetiĢmez. Bunun  ne olduğunu bilen  var mı? diye sor- du. Orada  bulunan Ġfrîkiyyeli bir Ģahıs, bunun kendi  lehçelerinde hurma ve kaymak- tan  müteĢekkil  bir yemek  olduğunu söyledi.  Bunun  üzerine Ebu Cehil cariyesinden bu yiyecekleri  getirmesini istedi.  Gelince de afiyetle  yemeğe  ve zakkûmdan bahseden âyetlerle dalga  geçmeye  baĢladılar. Bunun  üzerine, o ağacın  cehennemin dibinden çıktığını   söyleyen   âyetler   nâzil   oldu.”   Ġbn  Sîde,   Ebu‟l-Hüseyin  Ali  b.  Ġsmail  el- Endelusî,  el-Muhassas,  thk.  Halil Ġbrahim  Ceffâl,  Dâru  Ġhyâi‟t-Türâsi‟l-Arabî,  Beyrut,
1996,  I, 447.  Ayrıca bkz. Taberî,  age., XXII, 63; Ġbn ÂĢûr, age., XV, 147.  Daha  sonra nâzil olan yine bir Mekkî sûrede  (45/Câsiye 9), Allah Teala müĢriklerin bu alaycı ta- vırlarını  Ģöyle anlatmaktadır: “Onlar  âyetlerimizden bir  Ģeyler  öğrendiklerinde onu alay  konusu  yaparlar. ĠĢte onların  hakkı,  mahv  u  periĢan edici  bir  azaba  mahkûm olmaktır.”  MüĢriklerin âyetlere karĢı bu alaycı  tavrı  baĢka konularda da  ortaya  çık- mıĢtır. Mesela  Rasulullah mi‟raç tecrübesinden bahsedince onun  yalancı  olduğunu söylemiĢlerdir. Ġsrâ sûresindeki “sana  gösterdiğimiz rüyayı  müĢrikler için bir imtihan vesilesi kıldık” (âyet  17)  bu husustan bahseder. Cehennemde on dokuz  bekçi bulun- duğunu belirten âyetle  ilgili olarak  müĢrikler az sayıda  bekçi bulunduğu için onları rahatlıkla öldürüp cenneti  iĢgal edebileceklerinden dem  vurmuĢlardır.  Bkz. ġenkîtî, Muhammed  el-Emîn  b.  Muhammed  el-Muhtâr, Advâu’l-Beyân fî  Îzâhi’l-Kur’ân bi’l- Kur’ân, Dâru‟l-Fikr, Beyrut, 1995,  II, 11-12.   72       Yazır, age., VI, 4530.
73       Kurtubî, age., XV, 86.
74       “Zakkûm,  Arapların  bir çeĢit yemeğidir  ve hurma ve kaymaktan oluĢur.” Râzî,  Mu- hammed b. Ebû Bekr b. Abdülkâdir, Muhtâru’s-Sıhâh,  thk. Mahmûd Hâtır, Mektebetü Lübnân NâĢirûn, Beyrut, 1995,  s. 280.
75       Derveze  bu  ağacın  Hicaz  Arapları  tarafından bilinen,  bol  dikenli  ve acı meyveli  ve
yiyene  Ģiddetli  susuzluk  veren  bir ağaç  olduğunu söyler.  Derveze,  age., III, 234;  IV,
217.
76       İbn Sîde, age., III, 243.
 77       Ġbn ÂĢûr, age., XXIII, 122.
78       Ġbn Manzûr,  age., XII, 268.
79       Râgıb  el-Ġsfehânî,   Ebu‟l-Kâsım  el-Hüseyn   b.  Muhammed,  el-Müfredât   fî  Garîbi’l-
Kur’ân, thk. Muhammed Seyyid Kîlânî, Dâru‟l-Ma‟rife, Lübnan,  tsz., s. 213.
80       ġevkânî,  age., IV, 458.
 81       Taberî,  age., XVII, 486;  Ġbn  Ebî Hâtim,  age., X, 3260;  Râzî,  Mefâtîhu’l-Gayb,  XXVI,
337;  Ġbn  Kesîr,  age.,  VII, 20;  Hâzin,   Alâüddîn   Ali b.  Muhammed  b.  Ġbrâhîm  el-
Bağdâdî,  Lübâbü’t-Te’vîl fî Me’âni’t-Tenzîl, Dâru‟l-Fikr, Beyrut, 1979,  VI, 23.
82       Mâverdî,  age., V, 51.
83       Zemahşerî, age., II, 631.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder