2 Nisan 2015 Perşembe

HZ. İSA’NIN PEYGAMBERLİĞİ VE TEBLİĞİ






Allah’ın  insanlara  bir lütfu  olan  peygamberlik  müessesesi, ilk  insan Hz.Adem  ile başlamış, dönem dönem peygamberler gönderimi devam etmiş ve Hz. Muhammed  ile de son bulmuştur. Hz.İsa’da kendisine peygamberlik  verilmek suretiyle insanlığa gönderilmişpeygamberler zincirinin halkalarından birini teşkil etmektedir.


Kur’an-ı  Kerim, kendinden  önceki peygamberlerin tebliğatını doğrulayıp onayladığıgibi,1  Hz. İsa’da kendinden önce gelen peygamberlerin risaletini doğrulayıp tasdik etmiştir.2
Kur’an-ı  Kerim, Hz. İsa ile ilgili birçok bilgi vermesine rağmen,  O’na risaletin ne zaman ve nerede  verildiğine  dair bir bilgi vermez.  Genel kanaat olarak, Hz. İsa’nın  30 yaşında  tebliğebaşladığı ifade edilmektedir.3

İsrailoğullarına risalet görevi ile gönderileceği önceden haber verilen Hz. İsa,4 bugöreviüstlenir üstlenmez kendisini ve peygamberliğini insanlığa şu şekilde ilan etmiştir: “Benden önce gelen  Tevrat’ı  doğrulayıcı   olarak  ve size haram  kılınan bazı  şeyleri helal  kılmam  için gönderildim. Size Rabbinizden  bir mucize  getirdim. O halde Allah’tan  korkun, bana da itaat edin.”5 Böylelikle ayet, Hz.İsa’nın gönderiliş gayesini ve İsrail oğullarına karşı yapacağı daveti ortaya koymaktadır.

Hz. Adem’den itibaren başlayıp,sonraki dönemler itibariyle devam eden tevhid geleneği çerçevesinde Hz.İsa’nın getirdiği mesaj çok net vesade idi. “Hz. İsa açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden birkısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah’tan korkun ve O’na itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.6

Hz.İsa’nın bu ilahi mesajına muhatap olanİsrailoğulları, evvelce kendi zevkleri doğrultusunda  tahrif etmiş oldukları  ve adeta devre  dışı bırakmış oldukları  Tevrat’ı  savunma pozisyonuna geçmişler7  ve Hz.İsa’nın davetine inanmamışlardır. İsrailoğulları’nın bu tutumuna mukabil   olarak   Hz.   İsa,   onları   Allah’a   iman   etmeye,   ibadete   çağırmış,   Allah’a   şirk koşmamalarını   istemiş ve  Allah’a  şirk koşanlara   cennetin  haram olduğunu  ve  yerlerinin cehennem olduğunu bildirmiştir.8

Hz. İsa, kendine vahyedilenleri kavmine bildirmek suretiyle risalet vazifesini yerine getirmeye  çalışmıştır.9  Kavmini sadece  Allah’ı Rab  olarak  kabule ve ona  kulluk  etmeye çağırmış, O’na ortak koşulmamasını istemiştir.10 Allah’a veahiret gününe inanmak veiyidavranışlarda bulunmak  gibi temel itikat esasları,  bütün ilahi dinlerin ortak vasfı olduğundandolayı,11   Hz.  İsa’nın da Allah’a ve  ahiret gününe  iman  etme ve  salih  amellerde  bulunma noktasında ilahi çağrılarda bulunduğu şeklinde yorum yapabiliriz.


Kur’anda Hz.İsa’nın namaz ve zekatla sorumlu tutulduğu, Hz.Meryem’in mabeddeki namazı,12  orucun Müslümanlara  farz kılındığını bildiren ayetlerden13  hareket etmek suretiyle,Hz.İsa’nın da halkına, namaz, oruç zekatla ilgili ilahi emirleri tebliğ ettiği görülmektedir.

Allah’ın  peygamberlerine yapmış  olduğu ortak çağrıda onların  güzel ve  helal olan rızıklardan  yararlanmaları ve  iyi davranışlarda bulunmaları emredilmiştir. Yine  bu peygamberlere,  Hz. Adem’den beri dinlerin ortak bir din olduğu ve bu dinin adının da İslam olduğu  bildirilerek   Allah’a  saygılı  olmaları istenmiş;   peygamberlerden   birbirlerine   destek olacaklarına dair söz alınmıştır. Bu peygamberlerin içerisine Hz. İsa’da dahil olmaktadır.14  Bu itibarla   ayetlerden    hareketle   Hz.İsa’nın    da   halkına,   güzel   ve   helal   olan   rızıklardanyararlanmalarını,   Allah’a   saygı   gösterip   iyi  davranışta   bulunmalarını   emrettiği   sonucuna varabiliriz. Ayrıca Allah, Hz. İsa’ya “Dine bağlı kalın ve ayrılığa düşmeyin “ öğüdünde bulunmuştur.15  Yine Hz. İsa’dan başka Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Şuayb da kavimlerini  tevhid  inancına  çağırmışlardır. Çünkü;  Hz.  Muhammed’e kadar  gelen bütün  peygamberlere tevhid   inancı   ve  Allah’a   kulluk   etme   noktasında   vahiy gelmiştir.16 Bu   ifadelerden   hem Hz.İsa’nın, hem de diğer peygamberlerin dinin asılları olan aynı itikad esaslarını tebliğ ettikleri ve bunlara bağlı kaldıkları sonucu ortaya çıkmaktadır.17

Hz.   İsa,   çağrısına  karşı   çıkan   Yahudilere,   döneminin   revaçta   olan   meseleleridoğrultusunda mucizeler getirmiş ve şöyle demiştir “Size Rabbinizden birmucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştiririm, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizisize haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için ibretler vardır.”18 Fakat İsrailoğulları bu mucizeleri apaçık bir sihir olarak değerlendirmişlerdir.19


Hz.İsa’nın getirmiş olduğu mucizeler, kendi davasını destekler mahiyette mucizeler idi. Yani dönemin insanlarına hitap eden mucizelerdi. Bu çeşit mucizelerdeki amaç ise,ruhu terbiye etmek  ve insanları  ahlaki  bir olgunluğa  kavuşturmak idi. Hz. İsa,  yaşadığı devir itibariyleinsanların tıpta ileri gitmelerinden dolayı tedavi ve şifa ileilgili mucizeler göstermiştir. Hz.İsa,getirdiği dinin doğruluğunu gösteren mucizelerini gerçekleştirirken aynı zamanda açıkça ruhun varlığını doğrulamakta ve bu konuda kesin deliller ortaya koymaktadır. Mucizelerinden biri olan, kuş şeklinde bürünmüş bir heykele üfürmesi ve soluğuyla birdenbire kuşu canlandırması, varlığın yalnızca  cisimden ibaret olmadığını  ispatlamak ve  bedenin dışında bir  gücün  üfürülmesiyle, hayatın geldiğine veruhun varlığına birdelil olduğunu ortaya koymak içindi. Bu mucizelerdenmaksat  iyinin iyiliğini,  kötünün  kötülüğünü  göreceği, hayrın  hayırla,  şerrin  şerle cezalandırılacağı,   bir  başka   dünyanın  varlığını   kabullendirme   idi.  Ancak   Hz.İsa’nın   bu
mucizeleri inkarda direnen Yahudiler tarafından dikkate alınmamıştır.20


Hz.İsa’nın risaletinin özü halık ile mahluk, abid ile mabudun arasına hiçbir şeyin giremeyeceği esasına dayanmakta idi. Yine onun daveti, zahidlik ve hayattan el etek çekme gibi bir züht hayatını kapsamakta idi. Hz. İsa, insanları ruhi yönden tatmin olmaya, her türlü tartışma ve ihtilaflardan uzak durmaya  çağırmakta  idi.  Bu davetin nedeni  ise  Yahudilerin maddeyi putlaştıran ve kendini madde deryasına atan bir kavim olmaları idi. Mabetlerdeki din adamları dahi bu anlayışa sahip idiler. Mabetler birer menfaat kapıları olmuş, buraya adanan her türlü mal bir vasıta olmuştur. İnsanların büyük çoğunluğu, insanlığın temel gayesi olarak dünya hayatını görmüştür.  İşte Hz.İsa’nın gelmesi, menfaat odaklarını ciddi şekilde rahatsız etmiş, bu durum onları Hz. İsa’ya karşı çareler aramaya sevk etmiştir.21


Hz. İsa, peygamber olarak gelince insanlar arasında birayırımın olmadığını, herkesin eşit olduğunu ortaya koymuştur.  Hz.İsa’nın karşısında,  garanti olarak görüp övündükleri her şeyin ortadan kalktığının  müşahade  edilmesi,  Yahudileri  korkutmuş  ve öfkelendirmiştir. Çünkü Hz. İsa, seçkin  bir toplumun  olacağı  hususunda  Allah’ın hiçbir  şekilde pazarlığa  giremeyeceğinihalka öğretmeye  gayret etmekte idi. O, Allah’ın bütün canlıları sevdiğini, halktan bir kısmını sevip bir  kısmını  sevmeme gibi  ayırım  yapmayacağını ortaya  koymakta  idi.  İşte bu tutum sebebiyle Hz. İsa, İsrailoğulları’nın  öfke ve düşmanlılarına maruz kaldı. Kendisine çok az kişi iman etti. Halbuki İsrailoğulları bütün dünyaya hakimiyet kurmak için heyecanla O’nu beklemekteydi.  Fakat Hz. İsa,  onların  bu ümitlerini  boşa çıkardı. Hz.İsa’nın  temel  hedefi,insanları dini ve ahlaki yönden olgunluğa  kavuşturmaktı.  Kısacası o bir ıslah edici idi. O bir
devlet başkanı olmayı, ya da alternatif bir yönetim oluşturmayı hedeflememişti.22



Hz. İsa, genel itibari ile davetini üç temel esas üzerine bina etmiştir:

1-        İnsanların boyun eğip teslim olmaları gereken en yüce otorite Allah’tır. Bütün sosyal ve ahlaki sistemler tamamen bu esas üzerine bina edilir.
2-        Bu yüce gücün yeryüzünde temsilcisi olan peygambere kayıtsız şartsız itaat edilmelidir.

3-        Eşyayı helal-haram, temiz-pis diye sınıflandıran düzenlemeler ve kanunlar yapma hakkı yalnızca Allah’a aittir.23


Hz.İsa’nın davetini bu temel esaslar çerçevesinde şekillendirmesi, derhal Yahudilerin tepkilerine neden olmuştur. Hz. İsa’ya sayı itibariyle çok az kişi iman etmiştir. Yahudiler, Hz. İsa’ya inanmamakla kalmadılar aynı zamanda halkın da inanmasına engel oldular.  Hz. İsa’ya karşıkurdukları tuzakların geçersiz olduğunu buna mukabil güçsüz ve fakir halkın Hz.İsa’nın çevresinde toplandığını  görünce çeşitli hile ve oyunlar hazırlamışlardır.  Özellikle  yöneticileri,Hz.   İsa’ya   karşı   kışkırtmışlardır.   Yahudiler,   Romalı   idarecileri   Hz.   İsa   aleyhine  tahrik etmişlerdir. Esasen Roma yönetimi, Yahudilerin kendi aralarındaki dini ihtilaflara hiçbir surette
karışmamakta  idi. Yahudiler ise  sonucu ne olursa olsun, her halükarda İsa  ve taraftarlarını sindirmek  istiyorlardı. Bunu  için Hz.İsa’nın etrafına ajanlar  ve  gözcüler yerleştirdiler. O’nun Roma yönetimi hakkında bir şeyler söyleyip söylemediğini  araştırdılar. Hz. İsa ise, yönetimleuğraşmak  yerine insanları ahlaki  ve  ruhi  noktalarda  eğitmeye çalışmakta idi. Yahudiler  Hz. İsa’ya karşı yapılan hilelerin netice vermediğini görünce hakkında yalanlar söyleyerek onaiftira ettiler, nihayet Romalı  yöneticiler, Hz.İsa’nın yakalanıp  idam edilmesi için idam fermanıhazırladılar.24



Kur’an’ın  özellikle ve ısrarla üzerinde durduğu Tanrı-vahiy ve peygamberlik ilişkisinin devamı noktasında,  sonra gelen peygamberlerin gelişlerine dayanak olarak gördüğü bir önceki dönemin   bozulmaya   başlaması   ve   önce   gelenin  bu  bozulmayı   tamir   edecek  birisini
müjdelemesi,25  Hz. İsa’nın “Ey İsrailoğulları,  ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen

Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek olan Ahmed adında bir peygamberi demüjdeleyici olarak geldim”26 ifadesinde de görülür. Yahudi peygamberlerin bir önceki peygamberin takipçisi ve doğrulayıcısı olması, Hz. İsa’nın Tevrat’ı doğrulaması, Hz. peygamberin de İsa şeriatınıdoğrulaması,  bu esasların kutsal kitaplarda yer alması27  Tanrı-vahiy ve peygamberlik ilişkisigeleneğini bizlere göstermektedir. İşteHz.İsa’da bu genel ilkeler çerçevesinde risaletini yerine getirmeye çalışmış fakat O’nun bu daveti insanların nefretine neden olmuştur.


24  M. Ebu Zehra, 42, Suat Yıldırım  10
25 Mustafa Ünal, “Kur’an’da Hristiyanlar’a Yönelik Teolojik Eleştirilerin Tipolojisi, Müslümanlar ve Diğer Din Mensupları,D,T,Y,
Ankara 2004, 224
26 Saff,61/ 6
27 Âl-i İmrân, 3/84



    HZ.İSA’NIN  VEFATI MESELESİ

İnsanlık tarihi boyunca Allah tarafından insanlara birçok peygamber gönderilmiş ve bu peygamberlerin herbiri dünyadaki vazifelerini tamamladıktan sonra ahirete irtihal etmiştir.Peygamberlerin vazifesini ifaederken karşılaşmış oldukları hadiseler genel itibariyle aynilik arz etmektedir. Bulundukları mekandan hicrete zorlanmaları, davetlerine karşı insanların tepkilerini üzerine çekmeleri, çeşitli menfaat odaklarının nefretlerini kazanmaları, bunların bazılarıdır. Hz. İsa’da Allah’ın vahyine mazhar olmuş ve bu yüzden dönemindeki insanlar tarafından dışlanmış peygamberlerden  birisidir. İsrailoğulları,  gönderilen diğer peygamberlere  takındıkları  tavrı Hz. İsa’ya da takınmışlardır. Hz. İsa’ya olan düşmanlıkları onları Hz. İsa’yı öldürme teşebbüsüne
kadar götürmüştür.

  İncillerde Hz.İsa’nın Vefatı Meselesi

Hz.  İsa’nın vefatı  hadisesini  daha  iyi anlayabilmemiz ve bu hususta doğru  tahlillerdebulunmamız  için Hıristiyanların  hadiseye nasıl yaklaştığını,  Hıristiyanlıkta  kefaret  hadisesiyleilintili olarak çarmıh hadisesinin  iç yüzünün ne olduğunu,  hadisenin İncillerde  nasıl ve hangideğişik anlatım tarzlarıyla ortaya konduğunu belirtmemiz gerekmektedir.

Bilindiği gibi,  Hz. İsa’nın  bütün  beşeriyetin  suçuna  “kefaret”  olarak gelmesi ve  yine insanlık için“çarmıha gerilmesi “meselesi Hıristiyanlığın temel inanç esaslarından birisini oluşturmaktadır.28  Kefaret doktrinin kaynağını İnciller oluşturmaktadır. Kutsal kitaplarında İsa- Mesih‘in Baba’nın nezdinde yegane şefaatçi olduğu29  ve onun bütün dünyaya  kefaret olarak
geldiği  haber  verilmektedir.30   Kefaretin  sebebi ise Allah’ın  beşeriyete olan  sevgisidir.31

Hıristiyan  akidesine  göre, Hz. İsa kendisine hizmet edilmeye  değil,  ancak  insanlığa  hizmet etmeye ve insanlık için canını feda etmeye gelmiştir.32


Hıristiyanlıktaki  bu inanış  M.325 yılında gerçekleştirilen I. İznik  Konsili’nde  “İsa’nın kefaret olarak” esası, “İsa, bütün insanlığın  kurtuluşu  için gökten inmiştir ve cesetlenip insan olmuştur” şeklinde “resmen” benimsenmiştir.33   451 yılında Kadıköy Konsili’nde ise bu inanç
tekid edilmiştir.34



Hıristiyanlıktaki kefaret doktrinine göre Hz. İsa, Allah’ın oğlu olarak babasının sağında ona eşit bir durumda bulunurken Allah’ın emri ile semadan inerek, insanları Hz. Adem’in işlediği “asli suç”tan kurtarmak gayesiyle onlara benzer hale gelmiştir.35  Zira Hıristiyan inancına göre,insanlık kaçınılması imkansız bir kaderin baskısı altında bulunmaktadır.  İşte bu baskıcı kader, Hz.  Adem’in işlediği  günahla, onun nesline  geçmiş  olan  şeytanın egemenliği problemiydi. Böylece insanların bedeninde  Allah’ın  düşmanı ve  günahkar olan kötü  şeytan  oturmaktaydı.
Şeytanın iradesi insanı köleleştirmişti. Şeytanın bu hakimiyeti karşısında, insanın iyiliklere karşıyönelme gayreti boşunadır. İyilik için yapılan mücadeleler de faydasızdır. Bundan dolayı insanlık
bedeninde taşımış olduğu günahkarlığa karşı istenen vergiyi ağır bir biçimde ödemektedir.36


28 M. Aydın, Müslümanların  Hıristiyanlara Karşı YazdığıReddiyeler ve Tartışma Konuları, Konya 1989, 162
29 Yuhanna 2/1
30 Yuhanna 2/2
31 Yuhanna 4/10
32 Matta 20/28, Markas 10/ 45, Yuhanna I/29, 3/17, 11/50
33 M. Aydın Hıristiyan Genel Konsilleri ve II.Vatikan Konsili, Konya 1991
34 M.Aydın,18-19
35 Filipelilere 2/6-11
36 M. Aydın, Reddiyeler,162-163


Hıristiyan inancına göre, insanlığı üzerinde bulunan ağır yükten kurtarabilmek için Davut neslinden Allah’ın oğlu gelmiş, bizim bedenimize benzer bir bedenle yeryüzünde kalmış ve beşer için geçerli olan kanunlara riayet etmiştir.37 Fakat insanlarda doğuştan gelen günah yükü onda mevcut  değildir. Çünkü  O’nun  günahının gücü kırılmış,  böylece  o, günahsız  olarak dünyaya
gelmiştir.38  Hz. İsa, Babanın emrini yerine getirmek suretiyle, insanlığın kaderine masum olarak

boyun eğmiştir.   Sonuç itibariyle Hz. İsa, beşeriyet için bir kefaret olarak kurban seçilmiş ve onun şahsında beşerin başındaki “asli suç” doktrinine bağlı olan günah yükü yok edilmiştir.39
İşte insanlığın Hz. Adem’den beri sırtında taşıdığı günah, hayatını feda etmek suretiyle ödeyen

Hz. İsa, çarmıha gerİlmiş, gömülmüş40 ve üç gün sonra da dirilerek41  vazifesini tamamlamıştır.



Çarmıh hadisesi, dikkatle tetkik edildiğinde, hadisenin değişik ve birbirinden farklı anlatımlarını  İncillerde  görmek mümkündür.  Hz. İsa’nın Roma yönetimi tarafından ne zaman tutuklandığı, insanlar önünde ne  zaman  yargılandığı,  öğrencilerine ne  şekilde  göründüğü ve onlara neler anlattığı, İncillerde birbirinden kopuk bir şekilde anlatılmaktadır. Yuhanna İncilinegöre Hz. İsa’nın tutuklanması, Fısıh gününden önce gerçekleşmiştir. Sinoptik İncillerde ise Fısıh
yemeği gecesinde olmuştur.42



Matta İnciline göre Hz. İsa’nın, defnedildikten sonra kabirde üçgünkaldığı ısrarla belirtilmesine karşılık, yine aynı İncil de, sebt gününü takip eden haftanın ilkgününde (Pazar) kabirde görülmediği haber verilmek suretiyle büyük birçelişki ortaya çıkmaktadır. Matta’ya göre Fısıh yemeği, cuma günü akşamı Hz. İsatutuklanmış, cumartesi günü saat üçte haç’a getirilmiş,Pazar sabahı Mecdelli Meryem, tan yeri ağarırken kabrini ziyarete gidince onu kabrinde bulamamıştır. Bu durumda İsa’nın kabirde tam üç gün kaldığı değil bir gün bile kalmadığı ortaya çıkmaktadır. Markos ve Luka’da olayı bu şekilde nakletmektedir. Yuhanna İnciline göre ise İsa, cumartesi günü defnedilmiştir.43

 Kuran’da Hz.İsa’nın Vefatı Meselesi

İslam’ın   genel  öğretisi   çerçevesinde   “bütün  canlıların   ölümü  tadacağı”   inanç   ve prensibinden hareketle, yeryüzünde hayat sahibi olan her canlı bir gün hayatını teslim edecektir.Canlılar  için yeryüzünde “kararlaştırmış  bir ecel”  mevcut olup, vakti  ve  saati geldiği zaman hiçbir canlıya mühlet verilmeden, her canlı ruhunu teslim edecektir.44


İslam literatüründe  asırlardır  tartışıla gelen  ve hâla tam bir sonuca  bağlanmamış  olan konulardan birisi de Hz. İsa’nın ölümü meselesi olmaktadır.


Pek çok tefsir kitabında zikrolunan ve bazılarında  da uzun uzadıya anlatılan bu hadisekısaca şuşekilde hatırlatılabilir: Kıssaya göre, Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürmek istendiğinde bulunduğu  eve  baskın düzenlenir.  Bu  sırada evde bulunan  on  üç  kişiden biri kaybolur.Evdekilerden   herhangi birisi  alınarak  çarmıha  gerilir. Diğer bir anlatıma göre de,  oradabulunanların hepsi İsa’nın şekline bürünürler. Hangisinin İsa olduğunu tespit edemedikleri için
herhangi   birini asmışlardır.45    Kur’an,   hadise hakkında   çok fazla detay  vermemiş,   fakat

Yahudilerin  Hz.  İsa’yı asamadıklarını, öldürmediklerini ve  bu konuda  kendilerinin  de  İsa’yı çarmıha gerip germedikleri noktasında kati bir bilgiye sahip olmadıklarını açıklamışlardır.46


Hz.  İsa’nın  akıbeti meselesi,  müfessirleri  fazlasıyla meşgul etmiştir.  Bu konudaki görüşleri genel hatları çerçevesinde şu şekilde sıralayabiliriz.:
1-         Kelamcıların çoğunluğuna göre, Yahudiler Hz. İsa’yı öldürmek istedikleri zaman Allah onu  göğe  kaldırdı. Yahudi  ileri gelenleri de halkın, alt tabakanın kargaşaya,   karışıklığadüşmesinden korktular. Bir insan yakalayıp öldürüp çarmıha gerdiler. Halka da işte bu Mesih diye hile ve sahtekarlıkla ilan ettiler. Çünkü halkın çoğu Hz. İsa’yı şahsen değil desadece isim olarak tanıyordu.47
2-        Fahreddin Râzî, ayette zikrolunan “onu ne öldürebildiler ne de çarmıha gerdiler ve ancak
şüpheye  düşürüldüler. Onlara öyle  gibi  gösterildi”  ayetindeki  “Şubbihe Lehüm” ibaresini  şu şekilde açıklamaktadır. “Ayette  zikrolunan meçhul  fiilin naibül faili “hüve”  zamiridir.  Çünkü ayette “onlar  onu  öldürmediler”   buyruğu bir başkasının  öldürüldüğü anlamını  taşır.    Bu bakımdan öldürülen  o başka adam,  bu şekilde adeta  zikredilmiştir. Bu sebeple  “şübbiha”nınnaibul failinin “hüve” olması isabetli görülmektedir.48


Yukarıdaki ayette zikrolunan “İsa’nın birbenzeri” ifadesi dört türlü manayı ihtiva etmektedir:
a)         Yahudiler,  Hz. İsa’nın  arkadaşlarıyla  beraber  evde  bulunduklarını öğrendikleri zaman başlarında bulunan “Yahuda,” adamlarından birisine, İsa’nın evine girip onuoradan çıkarmasını emretmiştir. Adam eve girdiğinde, Allah Teala Hz. İsa’yı evin tavanından çıkarıp o adamı ona benzettirmiş, dolayısıyla İsa zannetmişler, tutup çarmıha gerip öldürmüşlerdir.
b)        İsa’yı gözetlemek için bir adam görevlendirmişler,  İsa dağa çıkmış ve göğe kaldırılmış, Allah dao gözcüyü ona benzettirmiş onu yakalamışlar ve öldürmüşlerdir. “Ben İsa değilim” dese bile onun bu sözünü kimse dinlememiştir.
c)       Yahuda, Hz. İsa’yı tutmaya karar verdiklerinde arkadaşlarından onkişi beraberinde bulunuyormuş, onlara “Benim kılığıma sokulmaya razı olup Cennet’i satın alacak kimvar” diye sormuş, içlerinden birisi de“ben” demiştir. Bunu üzerine Allah, onu İsa’ya benzetmiş, İsa göğe kaldırılmıştır.
d)        Hz. İsa’nın ashabından, inananlardan olduğunu iddia eden bir münafık, Hz. İsa aleyhinde Yahudilere yol  göstermiş  ve  ona  tuzak kurmak için  Yahudilerle beraber gitmiş, Allah’da  o münafığı Hz. İsa’ya benzetmiştir. Dolayısıyla İsa değil, o münafık öldürülüp çarmıha gerilmiştir.Hz.  İsa’nın vefatı  ile  ilgili  aktarılan  bu  hadiseler,   görüldüğü   üzere  birbiriyle   uyum  arz etmemektedir. Dolayısıyla ayetin tefsiri  ve yapılan yorumlar delil  getirme  açısından  sıhhatli
görülmemektedir.49



Yukarıdaki görüşleri aktaran ve bu görüşlere dayalı olarak ayetin tefsir edilmesini uygun bulmayan Elmalılı, şubilgileri vermektedir: “Hıristiyanlar İmparator Filatos devrinde Hz. İsa’nın Yahudiler tarafından öldürülüp çarmıha gerildiği ve sonra ayağa kalkıp dirilip göğe yükseltildiğigörüşüne sahiptirler. On iki Havari’den biri olan Yahuda, İskaryot’un Yahudi kahinlerinden para alarak Hz. İsa’ya karşı hainlik edip, öldürülmesine  öncülük ettiği ve daha sonra pişman olup kendini astığı İncillerde nakledilmektedir. Fakat Hıristiyanlardan üçgrup, öldürmenin şekli hususunda aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Bir kısmı öldürme ve çarmıha germenin hem insanlık yönü, hem de ruhanilik yönü üzerinde gerçekleştiğine, ruhanilik yönünün ise bizzat değil de, hissettirme ve  bilgilendirme  ile ulaştığı görüşüne sahip olmuşlardır.  Bunlar  Hıristiyanlığın“Melkaiyye” mezhebine mensupturlar.  Diğer kısmı ise öldürme ve çarmıha germenin iki özden doğan Mesihlik özü üzerine gerçekleştiği görüşüne sahip olmuşlardır kibunlara da “Yakubiye” denir.  Üçüncü bir kısımda  Mesih’in insanlık  yönü öldürüldü,  ruhani  yönü yükseklere çıktı demişlerdir ki bunlara da “Nasturiyye” denilmektedir.50

Konuyla alakalı üçüncü görüşü  yani  Nasturiler’in  görüşünü  dikkate  alan Râzî’nin görüşünü aktaran Elmalılı, kendisi’de bugörüşü benimser tarzda açıklamalar yapmaktadır. Yani öldürme  olayı beden üzerinde gerçekleşmiş,  gerçekte  İsa öldürülmemiştir.  Bu sadece  İsa için değil,  her insan için böyledir. Zira; beden ölür  ama ruh ölmez.  İsa’nın ruhu  da  vücudunun öldürülüp  tahrip edilmesiyle  büyük bir acı duymaz.  Vücudun  maddi karanlığından  ayrıldıktan sonra  ruh, semanın  genişliklerine yükselir. Bu  durum çok  az kişiye nasip  olur. İşte  İsa’da
bunlardan biridir.51

Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ile ilgili olan meselelerden  anlaşılacağı  üzere sahih olan “çarmıha gerilen bir şahsın olduğu” bilgisidir. Bu şahıs Yahudilere ve Hıristiyanlara  göre Hz. İsa’dır. Kur’an’a göre ise, Hz. İsa’ya benzetilen başka birisidir. Cenab-ı Hak onların bukonudakidelilleri yeterli olmadığından dolayı  gerçeği  bilmediklerini ve  söylediklerinin de  zandan öte hiçbir anlam ifade etmediğini beyan etmiştir.52



Kur’an-ı Kerim’in sarih beyanıyla çarmıhta ölen kimsenin İsa olmadığı ortaya çıktığına göre, o halde  İsa’nın ölümünün  nasıl  gerçekleştiği  tartışma  konusu olmuştur. Hz.  İsa,  Allah tarafından kendi katına bedenen mi, ruhen mi yoksa hem bedenen hem de ruhen mi çıkmıştır? Şayet böyle  değilse  Allah, İsa’yı düşmanlarının  elinden  kurtardıktan sonra,  ayrı bir mekandaeceliyle mi vefat ettirmiştir? İşte bütün bu sorulara aranan cevaplar mesele üzerinde çok farklı yorumların ortaya çıkmasına ve konuyla  alakalı, ref gibi nüzul gibi yeni kapıların açılmasına neden olmuştur. Bizöncelikle, ölümü ifade eden ayetteki “teveffa” kelimesini Kur’an’daki diğer kullanışlarıyla karşılaştırmak suretiyle konuyla alakalı müfessirlerin lehte ve aleyhte görüşleriniaktardıktan sonra,  son olarak tezimizin esasını teşkil eden  Elmalılının  görüşünü aktarmak suretiyle bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız.

  
Teveffa Kelimesinin Tahlili

Konuyla ilgili ayet, Kur’an’da şu şekilde zikrolunmaktadır.”Allah buyurmuştu ki: Eyİsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seniinkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları Kıyâmete kadar kafirlerden üstün tutacağım”.53


Ayette zikrolunan “teveffa” kelimesi vefâ (v-f-y) kelimesinden türemiş, “tefaul” babında masdardır. Bu kelime esas itibariyle bir işi veya sayılı olan bir şeyi eksiksiz ve tastamam yerine getirmek, ikmal etmek anlamlarına gelir.54 Herhangi birinden bir meta ya da herhangi bir şeyi, geride hiçbir şey bırakmaksızın tümüyle almak anlamında kullanılan “teveffa” kelimesinin daha sonra “can almak, ruhu kabzetmek” anlamlarında kullanımı yaygınlaşmıştır.55


“Teveffi”  kelimesi diri  olarak alıp kaldırmak,  yahut uykudayken almak  şeklinde tarif edilmişse de,   bunlar kelimenin  lügat anlamına  ters düşen yorumlar  olup, bu tefsirler  ifadeyi mevcut Hıristiyan inancına uygun olarakyorumlama gayretleridir.56 Ayette zikrolunan anlamın, ölüm manasındaki vefatolmadığını açıklayan Ragıp El-İsfahani, İbnAbbas’tan bunu aksini ifade eden bir rivayetin nakledildiğini belirtir.57


  Kur’an’da Kullanıldığı Anlamlar

“Teveffa” kelimesine çok değişik anlamlar yüklenmiştir.  Fakat bu anlamların Kur’an’aaykırılığı, Kur’an’daki diğer ayetlerde incelendiğinde açık seçik ortaya çıkmaktadır. Bu kökten gelen kelimeler,  Kur’an’da  otuza yakın yerde geçmektedir. Bu kelimelerin  hiçbirisinde, canlı olarak  bedeniyle göğe yükseltme anlamı  kullanılmamıştır.  Kur’an’da  geçen “teveffa”  ve  bu kökten kullanılan yirmi dokuzkelimenin yaklaşık yirmi dört tanesi insanlar için kullanılmış ve
bu kullanımlarda  da normal ölüm anlamı verilmiştir.58   Geri kalan dört tanesi kişinin yaptığı
amelinin  karşılığını  tam  ve noksansız bir şekilde alması59   bir  tanesinde  de  uyku konusu işlenirken, Allah’ın uyku üzerindeki etkisi vurgulanarak, kişilerin ruhunu çekip alarak kendinden

geçirme ve uyutma anlamında kullanılmıştır.60 Ancak Hz. İsa’nın ölümü hadisesini anlatanayetlerdeki “teveffa” kelimesini uyku anlamında kullanmamız için geçerli bir sebep yoktur. Bu ayetlerde  kelimeye uyku anlamı  vermek,  bir  mana ifade  etmemektedir.  Çünkü canlı  olarak bedeniyle birlikte göğe çıkartılmak için uykunun araç olarak kullanılması zorunlu değildir.61  Şu ayeti kerimede ruhunu çekip almak suretiyle kendinden geçirme veuyutma anlamı vardır: “Geceleyin   sizin  ruhunuzu   çekip  alarak,   kendinizden   geçirerek   uyutan,   gündüzün   ne  iş
yaptığınızı bilen, mukadder olan hayat süreniz doluncaya kadar gündüzleri sizi tekrar kaldıranodur. Sonra dönüşünüz O’nadır. İşlediklerinizi size bildirecektir.” 62


Kur’anda “teveffa” kelimesi, normal ölümanlamında kullanılmıştır. Ölüm meleklerinininsanların canlarını alacakları “teveffa” kelimesiyle ifade edilmiştir.63  Yine Hz. Muhammed’in ölümünden ve ruhununalınacağından bahsederken “teveffa” kelimesi kullanılmıştır.


Kur’anda Allah’ın insanların canını alacağından bahsedilirken deyinebu kelime kullanılmıştır. “Rabbimiz, canımızı iyilerle beraber al”,64 “Rabbimiz Müslüman olarakcanımızıal”65  “Ey göklerin ve yerin yaratanı! Beni Müslüman olarak öldür” 66  gibi Kur’an ayetlerinde“canımızı  al, öldür” dileklerinde  “teveffa”  kelimesi  kullanılmıştır.  “Teveffa”  kelimesine lügat anlamının doğrultusunda mana verilecek olursa, Hz. İsa’nın ruhunun yükseltildiği anlaşılır. Yani
Allah, Hz. İsa’yı düşmanlarının elinden kurtarıp kendi eceliyle öldürmüş ve ruhunu alıp kendi katına yükseltmiştir.67


Hz. İsa’nın, Kur’anda Allah’ın kendisini sorgulamasına karşı Allah’a verdiği cevapta da “teveffa”  kelimesi, normal  ölüm olarak kullanılmıştır. Bu konudaki ayet Kur’anda  şu şekilde zikrolunmaktadır: “Beni öldürdüğünde onları sen gözlüyordun, sen her şeye şahitsin68 ”

Hz.  İsa ile  ilgili ayetlerde  geçen  “teveffa” kelimesine farklı anlamlar69     yüklemek suretiyle veya önce ölüm anlamı verip sonra  tevil yaparak bu ayetlere Hıristiyan inançlarına uygun veya ona yakın anlamlar kazandıran müfessirler dahi bu kelimenin normal ölüm anlamına geldiğine tefsirlerinde yer vermişlerdir.70

 Müfessirlerin İlgili Ayet Hakkında Yorumları

Hz.İsa’nın konumunuanlatan söz konusu ayette geçen “rafiüke” ve“müteveffike”kelimelerine müfessirler ve bazı İslam bilginlerince farklı anlamlar yüklenmesi, buayetle ilgilienteresan yorumların ve izah tarzlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Buyorumlar genel itibariyle şu şekildedir:


Taberî,   tefsirinde   bu   ayeti   açıklarken   “müteveffike”   kelimesine  “yerden   çekmek, kabzetmek ve göklere çıkarmak” şeklinde anlam vermiştir. O’na göre “teveffi”den maksat bizzatre’f yani yükseltme demektir. Dolayısıyla ayetin anlamı “seni diri olarak yeryüzünden alacağım ve göklere çıkaracağım, seni bedenin ve ruhunla birlikte vefat ettireceğim” şeklindedir.71
Ehl-i Sünnet  kelamcılarından ve Maturidiye ekolününkurucusu olan İmam Maturudi de,

ayetle  ilgili  olarak yorum  yaparken ihtilafları  ortaya  koymaya çalışmıştır.  İmam Maturidiyegöre, ayette takdim-tehir vardır. Budurumda ayetin anlamı: “seni katıma yükselteceğim ve nüzulünden sonra öldüreceğim” şeklinde olmaktadır. Ayetle Allah’ın hakiki manada ölümü kastetmiş olabileceği gibi, bedenen dünyadan ayrılmak manasının daihtimal dahilinde olduğuna dikkat çekilmiştir. İmam Maturidi bu hususta net bir görüş beyan etmekten sakınmaktadır. Her iki görüşü de mümkün görmektedir. Özet olarak her iki görüşten birisine öncelik tanımak, birinidiğerine tercih etmek anlamı olacak ise, İmam Maturidi’nin  “Hz. İsa’nın ölmediği “görüşünü
benimsediği görüşü ortaya konabilir.72



Arap dili alanında söz sahibi olan Zemahşeri tefsirinde, zikrolunan ayeti genel hatlarıylaşu şekilde özetlemiştir.” Seni  kafirlerin öldürmesinden  koruyacağım  ve senin için tayin ettiğim ecelin gelinceye kadar ölümünü erteleyeceğim,  seni onların (kafirlerin)eliyle  değil, normal bir ecelle öldüreceğim.”73


Meşhur kelamcı Fahreddin Râzî de ayeti şu şekilde izah etmektedir. “Senin ömrünü tamamlayacağım, o zaman seni vefat ettireceğim. Öldürmeleri için seni onlara terk etmeyeceğim. Seni    göklerime    yükselteceğim,    meleklerime   yaklaştıracağım.    Seni    öldürmeye    fırsat bulamayacaklar. Çünkü ben seni onlara karşı koruyacağım” Ayrıca Râzî konuyla ilgili Hıristiyan dünyasında   benimsenen,   Hz.   İsa’nın   vefat   ettirilip,   arkasından   diriltilip   göğe   çıkarıldığıhususundaki bazı görüşlere de yer vermiştir.74


Hz.  İsa’nın  vefatı ile ilgili  ayetin yorumunda  benzer  düşüncelere   İbn-i Kesir de katılmaktadır.  İbn-i Kesir,  “vefat”  kelimesinin  uyku anlamına  geldiği başka ayetlere de atıftabulunmak suretiyle, ayeti izahetmeye çalışır. İbn-i Kesir, ayetin siyakından Hz. İsa’nın halenhayatta  olduğunun anlaşılması  gerektiğini  iddiaetmektedir. İbn-i  Kesir, bu görüşünü, vefatın uyku anlamına geldiğini belirten ayetleri delil  getirmek  suretiyle teyid etmeye çalışmaktadır.Cumhurun görüşünün de bu doğrultudaolduğunu” belirten İbn-i Kesir’e göre, Hz. İsa ölmemiş
ve halen hayattadır.75

Kurtubi, zikrolunan ayetle ilgili olarak şu yorumda bulunmaktadır.” Ben seni uyutmadan ve öldürmeden  kendime yükselteceğim,  küfredenlerden arındıracağım, semadan indikten sonra öldüreceğim.”76


Âlûsî, ayet hakkında öne sürülen tevilleri zikrettikten sonra sözlerini Kurtubi’nin dediği gibi, “sahih olan, Allah Teâla’nın Hz. İsa’yı uyutmadan ve öldürmeden göğe çekmiş olmasıdır” Şeklinde bağlamaktadır.  O’na göre Allah, Hz. İsa’yı düşmanlarının  eliyle değil, kendi eceliyle öldürecek ve kafirlerin öldürmesinden onu temizleyecektir. Bu arada Alûsi enteresan bir noktaya da vurgu yapmaktadır.  O’na göre söz konusu ibarede kinaye vardır. Vefattan maksat melekut âlemine ulaşmasını engelleyen şehevani kuvvelerin ölümüdür. Dolayısıyla Hz.İsa, diri ve uyanık olarak göğe çıkmıştır.77  Alûsi’nin görüşlerini genel olarak şöyle özetleyebiliriz: Bugün Hz.İsa,  madde  aleminin dışındadır. Zira  melekut alemine yükseltilmiştir. Maddi  ihtiyaçları yoktur,  şehevani duyguları öldürülmüştür. Melekut âlemi ise ruhlara mahsus gayb alemidir.78


Mevdudî’ye göre ayette geçen “müteveffi” kelimesi “teslim almak” ve can almak”anlamlarına gelen “teveffa” kelimesinden gelmektedir; Fakat bu kelime mecazi anlamda kullanılmıştır. Burada görevden alma anlamında gelmektedir. Allah, Hz. İsa’yı geri çağırmıştır;çünkü İsrailoğulları  kendilerine getirilen mucizelere rağmen onu reddetmişlerdir.  Arka arkaya birçok peygamberi öldürmüşlerdir. Allah,   onlara son bir şans olarak Hz. İsa’yı göndermiştir.Onlar  Hz.  İsa’nın  davetini  reddetmişler,   bu  nedenle  Allah,  Hz.  İsa’yı geri  çağırmış   ve İsrailoğullarına Kıyâmet gününe kadar rezil ve aşağı bir hayatı layık görmüştür. Mevdudî ayetin, Hıristiyanların Hz. İsa’nın ilahlığı ileilgili sapık görüşünü reddetmek ve düzeltmek üzereindirildiğini  akılda tutmanın  faydalı olacağını hatırlatır. O’na göre bu  inancın  Hıristiyanlararasında geçerli olmasının üç şartı vardır;1- Hz. İsa’nın mucizevi doğumu2- Hz. İsa’nın insanlar tarafından görülüp algılanabilen mucizeleri 3- Hz. İsa’nın göğe yükselişi.79

Mevdudî hadiseye ilginç bir yorum getirmekte ve şu şekilde bir izahta bulunmaktadır: “Eğer Hıristiyanların göğe yükseliş inancı tamamen temelsiz olsaydı, bu inanç onların tapındığı veAllah’ın oğlu dedikleri kişinin yıllarca önce öldüğü ve toprak olduğu, şayet tam tatmin olmak istenirse şu yerde mezarının görülebileceği önesürülerek kolayca reddedilebilirdi. Fakat Kur’an, bunu açıkça  beyan etmemektedir.  YineKur’an,  sadece Hz. İsa’nın yükselişini ima eden açık ifadeler kullanmakla  kalmaz, Hz. İsa’nın çarmıha  gerildiği fikrini de reddeder. Kur’an’a göre çarmıha gerilen kişi kesinlikle  Mesih  değildir. Çünkü  çarmıh hadisesi gerçekleşmeden  önce Allah,  Mesih’i kendisine  yükseltmiştir. Ortaya çıkan sonuç şudur  ki; bu  ayette Hz.  İsa’nın öldüğünü ispatlamaya  çalışanlar,  gerçekte  Allah’ın kendisini  açık  ve  belirli  bir  şekilde ifade
edemediğini göstermeye çalışmaktadır.80

Osmanlı İmparatorluğu’nun sondönem âlimlerinden Muhammed Zahid el-Kevseri, risalesinde “vefat” kelimesini tahlil etmiştir. Kevseri, hadiseye tarihi bir bakış açısıyla bakmış; bugün bir kelimenin  ifade edeceği şeyin, geçmişte farklı bir mana taşımış olabileceğini  iddia etmiştir. Kevseri, “müteveffike” kelimesinin birçok anlamları içerisinde bugünkü dilde ilk akla gelen  mânâsının ölüm olabileceğini,  fakat  Kur’an’ın indiği  zamanda ve  sahabenin kendi aralarındaki konuşmalarında bu mananın anlaşılmasının  şart olmadığını Kur’an’dan  örneklerleaçıklamaya çalışmıştır. Ona göre, şayet ölüm manasının anlaşılması gerekli olsaydı, “Allah ölüm vakti gelen nefisleri vefat ettirir,” mealindeki ayette yer alan81 ve ölüm anlamına gelen “mevt”
kelimesi yakışıksız olurdu. Allah’ın kelamı ise abes lafızlardan münezzehtir. Şayet Allah, normalölümü   kastetmiş   olsaydı,   böyle   farklı   ifadeler   kullanmazdı.   Mademki   Allah,   Hz.   İsa’yı Yahudiler’  in  öldürmediğinden  bahsetmiştir, o halde  burada normal ölümün  dışında  mana düşünülmelidir.82
Ömer Nasuhi Bilmen ise ayet hakkındaki kanaatini şu şekilde ortaya koymuştur: “Seni düşmanlarından,   onların   suikastından   ben   muhafaza   edeceğim,   seni   onların   ellerinden öldürmekten benkoruyacağım. Senin mukadder vaktin gelince, senin ruhunu ancak ben kabzedeceğim veya senin âlem-i melekuta yükselmene mani olacak şehevatını izale edeceğim ve seni bana yükselteceğim, seni küfredenlerden tertemiz kılacağım , sonra onların arasından çıkarıp kurtaracağım ve semadan nüzul ettikten sonra ruhunu kabzedeceğim.83

Konyalı Mehmet Vehbi Efendi konuyla ilgili ayeti “Ey İsa! Ben seni uykuyla uyutarak mahal-i bereket ve kerametim olansema cihetine kaldırıp, Yahudilerin şerrinden kurtaracağım ve kafirlerin    fena    fikirlerinden    seni    temizleyerek,    onların    içinden    çıkarıp    kötülüklerden
kurtaracağım” şeklinde tefsir etmiştir.84

İsmail  Hakkı Bursevî, bahsolunan ayeti “seni eceline  tam  bir şekilde  yetireceğim” şeklinde  yorumlamıştır.  Bunun anlamı ise “seni inkarcıların  öldürmelerinden  koruyacağım ve ölümünü  senin  için yazdığım eceline kadar  erteleyeceğim.  Seni onların öldürmeleriyle değil, kendi ecelinle öldüreceğim” şeklinde olmalıdır.85


Yukarıdaki  görüşlere ilaveten konuya  mugayyebeta  ait  bir mesele  olarak  bakanlar  da vardır. Seyyid Kutub’a göre, Hz. İsa’nın vefatı mugayyebata aitbir husus olup, te’vilini yalnızca Allah bilir. Onun bilinmeyen ve  bilinme ihtimâli de  olmayan taraflarını araştırmak  için kendilerini zorlayanlar; birmücadele vemünakaşa zemini yaratmak gayretindedirler. Netice itibariyle Allah’ın İlmine ait bir meseleyi kurcalamakla gönül rahatlığına ermedikleri gibi kesin bir hakikate de asla ulaşamıyorlar.86


Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Değerlendirmesi
Elmalılı Hamdi Yazır, Hz. İsa’nın vefatına dair ayetten neyin kastedildiği noktasında birtakım  kanaatleri ifade ederken; kendi kanaatini de belirtmek suretiyle  enteresan yorumlar ortaya koymuştur. O’na göre ayette geçen“teveffi” kelimesi “vefa” masdarından alınmış olaraklügatta “tamamen kabzedip almak” anlamında kullanılmıştır. Fakat ruh sahiplerine veözellikleinsanla ilgiliolduğu zaman vefat ettirmek, yani;“eceline yetiştirip ruhunu kabzetmek” anlamındaaçık ve herkesçe bilinmektedir. Dolayısıyla bir delil bulunmadığı müddetçe başka bir mana ile tevili caiz değildir.87

Kelime  (teveffa) bu anlama  gelmesine   rağmen  Kur’anda   ifade  edilen  “Oysa onu öldürmediler ve asmadılar, ama onlara onun benzeri gösterildi” ayeti İsa’nın ne öldürüldüğünü, ne de çarmıha gerildiğini; fakat ona suikast girişiminde bulunanların şüpheye düşürüldüklerini açıkça belirtmiştir. Yine Hz. Peygamberden rivayet olunan “İsa ölmedi, Kıyâmet gününden evvel size dönecektir” hadisi de Kur’anda yer alan “Doğrusu senin hayatına ben son vereceğim”88

ayetinin,   zahir   anlamı   dışında   yorumlanması   gerektiği   neticesini  ortaya   çıkarmaktadır. Dolayısıyla  Elmalılı, ayetin zahir dışı bir mana ile tevil edilmesi gerektiğini  belirtmektedir.89 “Teveffa” kelimesinin tahlilini yapan Elmalılı, kelimenin vefat anlamına geldiğini belirtmiştir.Ona göre ayetin devamındaki atıf harfi olan “vav” ne yakınlık ne de düzen gerektirmeyeceğinden burada  nükteli bir  öne alma  ve sonraya bırakma  anlamı vardır. Ref  evvel, teveffi ise sonra olacaktır.  Yani İsa,  o suikast  sırasında  Allah’a ref edilmiş, yükseltilmiş, “Onlar, öldürdük,çarmıha gerdik zannetmişler; fakat İsa ölmemiştir.” Görüldüğü gibi Elmalılı, burada bir takdim-tehir   yoluna   gitmiş,   İsa’nın   önce   ruhunun  yükseltildiğini,    vefatının  ise   daha   sonra gerçekleşeceğini ifade etmiştir.90


Elmalılı, kıyâmetten önce İsa’nın vefat edeceğini “doğrusu senin hayatına ben son vereceğim”91    ayetine dayanarak ifade etmekte ve Müslümanlar arasında da genel kanaatin bu yönde olduğuna dikkat çekmektedir. O’na göre Allah’tan birkelime olan ve Ruhu’l-Kudüs ile desteklenmiş bulunan İsa’nın ruhu daha alınmamıştır. Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime, daha
Allah’a  dönmemiştir. O’nun  daha dünyada  göreceği  işler vardır. Bu bir beka-i  ruhtur(Ruhundevamı). Fakat Hıristiyanların dediği gibi uhrevi, ebedi birbeka-i ruh da değildir. İsa, berzahi bir hayat  yaşamaktadır. Kıyâmetten önce eceli gelecek, vefat edecek  ve ruhu  kabzolunacaktır.
Ahirette   de  ölümden   sonra bir ba’s (yeniden dirilme) hayatı  olacaktır.   İsa’nın  ruhunun kabzedilmediği  ortaya çıkınca,  onun  ruhunun Allah’a  yükselmesi  gerekir. Ortadan  kalkan, Allah’a yükselen, O’nun ruhudur 92.


Elmalılıya göre, İsa’nın haberlerde gelen göğe yükseltilmesiyle, Kur’anda gelen Allah’ayükseltilmesi durumunu dabirbirine karıştırmamak gerekir. Çünkü; sema ilahi isimlerden birisi değildir. O halde “seni kendime yükselteceğim” ifadesini “seni semaya yükselteceğim” şeklinde yorumlamak gerekir. Çünkü; İsa’nın Allah’a yükseltilen cismi, semaya yükseltilen de henüz kabzedilmemiş ruhudur. Sema, dünya seması değil ruhani, dördüncü semadır kipeygamberimiz orada İsa’yı görmüştür. Fakat İsa’nın semaya yükseltilişini, Allah’a yükseltilen İsa’nın cismiyle
ilgili görmemek gerekir.93


Elmalılı, Hz. İsa’nın canlı olarak semaya yükseltilmesini delillendirmek için Hz. Peygamberin Miraç’ta Hz. İsa’yı ikinci kat gökte gördüğünü 94 ileri sürmüşse debu tartışmalı bir argümandır.  Çünkü Miraçta  Hz. Muhammed, Hz. İsa’dan  başka,  İdris, İbrahim ve Musa gibi başka peygamberleri de görmüştür.   Bu durum mantıki  olarak,  bu peygamberlerin  de ruh ve bedenle birlikte semaya çıkmalarını gerekli kılacağından buradan çıkarılacak sonuç, Hz. İsa’nın ref’inin manevi bir yükselme olması gerektiği şeklinde olmalıdır.95


Elmalılı, her peygamberin ruhani ecelinin ümmetinin eceli olduğunu ve bu ruhani ecelleritamamlanmamış nice  peygamberlerin Kur’anda  adının  zikrolunmadığını  belirtmiştir. Allah’ınseçkin  peygamberleri içine  giren büyük  peygamberlerin, derecelerine  göre, ruhani semada bekaları devam etmektedir ki  bu  da İbrahim  ailesidir.  İmran Ailesi’de bu zümreye dahildir.İsa’nın cesedi Allah’a yükseltilmiş, fakat ruhu kabzedilmemiş,  yani ümmetinin eceli gelmemiş, İsrailoğulları’nın  suikastı ve hilesiyle Hıristiyanlık yok olmamıştır. İsa’nın havarileri bu ruhtan yararlanarak Yahudiler’den daha üstün bir hayata kavuşmuşladır. Hz.Muhammed’in gelmesiyle hepsi,   Muhammed’e   ait  ruhun   emri   altına   girmiştir.   Artık   bundan   sonra,   İsa’da  diğer peygamberler gibiHz. Muhammed’in ruhu maiyetindedir. Ümmeti Muhammed’in daraldığı bir dönemde İsa’nın ruhu ortaya çıkacak, Muhammed’in ruhu maiyetine hizmet edecek fakat Kıyâmetten önce vefat edecektir. İşte bu halin, yalnız İsa’ya özellikle açıklanması, İsa’nın hüviyetinin bir garip kelime olması, yani ölüleri diriltme gibi en çok inkar edilen bir harika olaya
nail  olması  dolayısıyladır.  Bu şeref peygamberlerin  hepsinde  ve hele Muhammedi hakikatte
mevcut ise de, o aynı zamanda maruf bilinen bir hakikattır. İsa, Adem gibi tekamülün gayesi olanbir hakikattir.  Bunun için Muhammed’e  ait ruh, Allah’ın izniyle, ölüleri diriltme mucizesindeİsa’nın ruhunu kullanır. Ölüleri diriltmek İsa’da soyut bir mucize, Muhammed’de birkanundur. Muhammed’e  ait ruhun seçiminde, İsa’nın ruhunun da bir ıttıradı(birbirini takip etmesi)vardır. Her harika, ilk nail oluşa nispet olunur. Muhammed’e ait olan harika, onunla beraber olan, diğer peygamberlerden gelen harika silsilelerine eklenen olgun özelliktedir.96

 Hz. İsa’nın Öldüğünü, Ruhunun Allah’a Yükseldiğini Savunan Müfessirler

Hz.  İsa’nın vefatı ile  ilgili  olarak  bazı İslam  âlimleri  Hz.  İsa’nın  düşmanlarından gizlenerek yeryüzünde eceli gelinceye kadar yaşadığını, eceli gelince ise her insan gibi öldüğünü ve ruhununda yüce Allah’a yükseldiğinikaydetmektedirler.  Bu düşüncede olanlar, tartışmalara neden olan Âl-i İmrân 155. ayetteki “teveffa” kelimesine ayetin zahirine uygun olarak normal ölüm anlamı vermektedirler.97 Ayette yer alan “Rafea” kelimesini de ölümden sonra gerçekleşen  ruhun yükselmesi olarak tefsir etmektedirler.98

Tarihçi ve müfessir  olan Muhammed  İzzet Derveze  “teveffa”  kelimesine normal ölüm anlamı  vermekte, “Hz.  İsa’nın  canlı olarak bedeniyle  birlikte  göğe yükseldiğine kesin olarak hükmedilemez” demektedir. Ona göre Hz. İsa, ruhen ve manen yükselmiştir. Hz. İdris’in ruhen ve manen yükselmesi de aynı şekilde Hz. İsa’nın ruhen ve manen yükseldiğine bir delil teşkil etmektedir.99

Müfessir Tahir b. Aşur da “teveffa” kelimesine ölüm anlamı vermekte ve esasen ayetin Hz. İsa’nın ölmüşolduğunu açıkça beyan ettiğini ifade etmektedir. Ona göre “vefat” kelimesineHz. İsa’nın ruhunun kaldırıldığı anlamını vermek, kelimeye yeni anlamlar uydurmak demektir. Ayrıca Tahir b. Aşur, İbn Abbas, İbn Rüşd ve Vehb b. Münebbih’in de bu kelimeye hakiki ölüm
anlamı verdiklerini ifade etmektedir.100

Mısırlı alîmMahmut Şeltut, bahsolunan ayeti “Allah’ın İsa’yı vefat ettirdiği, kendi katına yücelttiği ve onu  inkar edenlerden temizlediği” şeklinde  anlamaktadır. Ona  göre  Allah, Hz. İsa’ya kendisini inkaredenlerin hilelerinden kurtaracağını ve onların hilelerinin başarıya ulaşamayacağını,  öldürmeksizin  ve asılmaksızın  tabii ölümle ölene kadar eceline yetireceğini,sonra da onu kendi katına yükselteceğini  müjdelemektedir.  Hz. İsa’nın ölümünden  sonra ref’i onun bedeninin  değil, derecesinin yükselmesi  anlamlarına gelmektedir.  Özellikle  bu  ayetin arkasından, Allah’ın “inkar edenlerden seni tertemiz ayıracağım”101  ayetini zikretmesi, meselenin manevi bir şeref ve yüceltme işi olduğunu göstermektedir.102

Vefatı gerçek anlamıyla açıklayan Reşid Rıza’da Hz. İsa’nın gerçek birölümle öldüğünü ifade etmektedir. Ayetten kastedilen şu manadır: “Ben senin ruhunu kabzedeceğim veölümden sonra yanımda yüksek bir makama yükselteceğim.” Hocası Muhammed Abduh’un görüşlerine de yer veren Reşid Rıza, şu yorumu da ilave etmektedir”.Ayet zahirine  göre yorumlanır. Ruhun alınması, açık olan manasına göredir, yani burada açık bir şekilde vefat kastedilmektedir.  Hz. İsa’nın Allah’ın huzuruna yükselmesi ise ölümden sonra ruhen vuku bulmuştur. Ruh iseinsanın özüdür. Beden ruha göre bir elbise konumundadır. Elbise artar ve eksilir, değişir. İnsan, insandır. Ruhu ne ise odur.103



Hz.   İsa’nın  vefatıyla   ilgili   olan   ayetle   alakalı   olarak   Süleyman   Ateş de  uzundeğerlendirmeler de bulunmuştur. Ona göre “teveffi” kelimesi lügatta esas itibariyle “bir sayının tam olması,  bir işi  tam  yapmak”  anlamlarına   gelir.  Sonra  da  can  almak manasında   da kullanılmıştır. Bazıtefsircilerin ayette takdim tehir vardır, “mütevveffike” ile rafiuke’yi birbirinebağlayan “vav” tertipdeğil, cemifade eder” görüşünü tenkit eden Süleyman Ateşşöyle bir açıklamada bulunmaktadır: “Bu görüş tutarlı değildir. Çünkü edebi birsözde, yapılan işler sıra ile anlatılır, rasgele söylenmez. Şayet takdim vetehiri gerektiren edebi, ince ve bir nükte olursa, o zaman takdim-tehir yapılabilir. Bu ayette ise takdim ve tehir yapmayı gerektirecek herhangi bir
durum yoktur.”104


Süleyman Ateş,Hz. İsa’nın cismen öldüğünü fakat ruhunun ölmediğini belirtmektedir. “ Çünkü   İsa’nın   vefatı   Kur’an’da   sabittir.    İsa,   eceli   müddetince    yaşamış,    Allah   onu düşmanlarından gizlemiş, eceli geldiğinde de vefat ettirip semaya değil kendine yükseltmiştir.
Şüphesiz bütün peygamberlerin ruhu Allah’a  çıkar ve dinleri baki kaldıkça  manen hükümran olurlar. Ona göre “İsa ölmedi, kıyâmet gününden önce dönecektir” hadisini isete’vil etmek daha uygundur. Bu da İsa’nın ümmetinin yani Hıristiyanların yok olmadığının ve kıyâmetten önce o ruh yani İsa ümmetinin Müslüman olacağına dair bir işarettir” şeklindebir yorum yapılabilir.105
Görüldüğü gibi Süleyman Ateş ilgili hadisi; “Hıristiyanların halen yeryüzünde mevcut olması ve ahir zamanda ” Hıristiyanlığın İslam’a dahil olması şeklinde, yorumlamaktadır. Hz. İsa’nın kendisi hakkında çıkarılan ihtilafları “içlerinde bulunduğum müddetçe yaptıklarına  şahitlik  ettim. Beni vefat  ettirince, artık onlar  üzerinde gözetleyici yalnız  sen oldun106 ”  ayetine  dayalı  olarak  ortadan  kaldırdığını söyleyen  Bayraktar Bayraklı, Hz. İsa’nın doğduğunu, eceliyle öldüğünü ve ahirette de tekrar dirileceğini ifade etmektedir. Ayette yeralan “Beni  vefat ettirdiğin zaman” ifadesi Hz. İsa’nın  kesin olarak eceliyle öldüğünü  ve öldüktensonra da dünyaya tekrar geleceğine dair hiçbir işaretin olmadığının kesin delili olduğu anlamına gelir.107

Hz. İsa’nın bir beşer ve elçi olduğuna dikkat çekenler, O’nun kendinden öncekipeygamberler ve daha sonra gönderilen Hz. Muhammed gibi tebliğ görevini yerine getirmiş ve vadesini tamamlayınca da ölmüş olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddiaya göre Kur’an, hiçbircanlının  baki  olmadığını, hiçbir  canlıya ebedilik verilmediğini  bildirmiştir.  Buna  Hz. İsa’da dahildir. Çünkü Hz. İsa’da bir beşerdir. Şayet genel kurallardan aykırı bir beşer olsaydı, Allah Hz. İsa’yı hariç tutardı. Ayetlerden de anlaşılmaktadır ki, ölümsüz bir insan ya da ölümü tehir edilmiş hiçbir insan söz konusu değildir.108

Kur’an’ın  genel anlatımına  göre  Hz. İsa, ecelini tamamlamış  ve  ölmüştür.  Çünkü; kurumları  arasında  kopukluk ve  mantıksızlığı  kabul etmeyen  evrensel ve  yüksek  dinlerinözelliğini taşıyan İslam dininin, kutsal kitabında da kurumlar arası uyumluluk Hz. İsa’nın ölümü örneğinde de korunmuş ve böylece, “bütün nefisler ölümü tadacaktır”109 ve “Biz senden önce hiçbir beşere ebedilik vermedik”110   ilkeleri,  Hz. İsa’nın ölümü  fenomeninde de kırılmayauğramamış ve Hz. İsa ölmüştür. Dolayısıyla da hadis ve tefsirle de ilgilenenlerin, Hıristiyanların“millenium” inancına uygun ve yoğun olarak İsa’nın ölmediği ve yeryüzüne ineceği yönünde gelişen ve İslam kurumları arasında olmayan “Mesihçilik” anlayışına da son vermeleri gerekir.Sonuç itibariyle Hz. İsa ile ilgili ayetler, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, O’nun ölümünün şekli, yeri ve zamanı bildirilmemiş olsa da, her insan gibi o da ölmüştür.111


 HZ. İSA’NIN REF’İ
Kur’an-ı Kerim’de “ref” kelimesi, Hz.İsa’nın vefatını belirten ayetimüteakiben kullanılmakta, vefat kelimesine verilen anlama paralel olarak, iki farklı tarzda yorumlanmaktadır. Esas itibariyle Hz. İsa’nın çarmıhta Yahudiler tarafından öldürülmediği  ve Allah’ın onu kendi katına yükselttiği, ayette geçtiği üzere kesin olmakla beraber, bu yükseltme işinin gerçekleşmeşekli tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışma, ref olayının bedenle mi, yoksa ruh ile mi, yoksa beden ve ruh ile birlikte mi? olduğu şeklindedir.112

  Kur’an’da Ref Kelimesi

“Ref” kelime olarak, “bir şeyi yukarı koymak, manen yüceltmek, yükseltmek, kaldırmak anlamlarına gelmektedir.113 Ref kelimesi Kur’an’da çeşitli ayetlerde dahaçok,manevi yükseklik,üstünlük ve üstte oluş anlamlarına gelmektedir. Hz. İsa’nın, bedeniyle ve canlı olarak semaya yükseldiği” şeklindeki bir açıklama, bize bu konudaki ayetlerin sınırını fazlasıyla zorlayan bir
açıklama olarak görülmektedir.114


“Allah  onu  kendisine   yükseltti 115 ”   ayeti,   Hz.  İsa’nın   bedeniyle   göğe çıkarıldığını göstermez.   Çünkü   ayette   gökten   söz  edilmemektedir.   Allah,   İsa’yı   kendisine  yükseltti denilmektedir. Yani onu kurtardı vederecesini yükseltti. Düşmanları ona erişemediler, onu yakalayamadılar, demektir. Nitekim bumanayı destekleyen müfessirler de vardır. Taberî’nin İbn Cureyc’e   dayandırdığı  rivayete göre, Hz.  İsa’nın    yükseltilmesinden maksad onun şeref ve izzetinin yükseltilmesidir.  Ayette zikrolunan yükselme   Hz. İsa’nın manen yükselmesi, onur ve izzetinin artması, anlamına geldiğini göstermektedir.116

Kur’an-ı Kerimde zikrolunan “ref” kelimesi ilgili ayetlerde geçtiği üzere incelendiğinde, bu ayetlerin hiçbirisinde diri olarak göğe yükselme anlamı yoktur. Çünkü Kur’an’daki “ref” ve bu kökten gelen  kelimelerden  bir kısmı  bir şeyi  yüksekçe bina etmek,117   “bir şeyin temelini yükseltmek”,118  sesi yükseltmek ve ağırlayıp ikram da bulunma, derece yükselmesi gibi manevi yükseklik ve üstünlükleri ifade etmektedir.119 Bu ayetlerden çoğunluğu derece yükselmesi anlamında  kullanılabileceği  gibi,  yüksekçe bina etme anlamında da yorumlamak mümkün görünmektedir.

“Allah, peygamberlerden  bir kısmı  ile  konuşmuş,  bazılarını  da  derece  derece  yükseltmiştir.Meryem oğlu İsa’ya belgeler verdik, onu Ruh’ul Kudüsle destekledik.”120
“Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.”121

“Sizi birbirinizden derecelerle yükselten Allah’tır.”122

“Biz İdris’i yüce bir yere yükselttik.”123
“Cennette yükseltilmiş tahtlar vardır.”124 “Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi.”125


Allah’a mekan isnadında bulunan ayetler:(Mülk 16-17, Taha 5, Araf 54) mecazi anlamda kullanıldığı gibi, Hz. İsa’nın yükseltilmesiyle ilgili kullanılan ayetler de(Âl-i İmrân 55,Nisa 158) manen ve ruhen yükselme anlamlarında kullanılmıştır.126 Yüce Allah’ın semada olması demek onun maddi ve manevi yaratıklardan, her şeyden üstün olması demektir.  Çünkü sema mutlak yükseklik veüstünlük işaretidir. Allah’ın arş üzerinde olması demek, onun yüksek hakimiyetidemektir.127   Bu tür ayetleri,  Yüce Allah’ı cisimleştirerek onun  bir mekanda olduğu şeklinde yorumlayamayız. Aynı şekilde Hz. İsa’nın ref’ini de“manen veruhen yükselme” anlamı dışındayorumlamamız Kur’an‘ın bütünlüğüne ters düşer.128
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder