Allah’ın insanlara bir lütfu olan peygamberlik müessesesi, ilk insan Hz.Adem ile başlamış, dönem dönem peygamberler gönderimi devam etmiş ve Hz. Muhammed ile de son bulmuştur. Hz.İsa’da kendisine peygamberlik verilmek suretiyle insanlığa gönderilmişpeygamberler zincirinin halkalarından birini teşkil etmektedir.
Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki peygamberlerin tebliğatını doğrulayıp onayladığıgibi,1 Hz. İsa’da kendinden önce gelen peygamberlerin risaletini doğrulayıp tasdik etmiştir.2
Kur’an-ı Kerim, Hz. İsa ile ilgili birçok bilgi vermesine rağmen, O’na risaletin ne zaman ve nerede verildiğine dair bir bilgi vermez. Genel kanaat olarak, Hz. İsa’nın 30 yaşında tebliğebaşladığı ifade edilmektedir.3
İsrailoğullarına risalet görevi ile gönderileceği önceden haber verilen Hz. İsa,4 bugöreviüstlenir üstlenmez kendisini ve peygamberliğini insanlığa şu şekilde ilan etmiştir: “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah’tan korkun, bana da itaat edin.”5 Böylelikle ayet, Hz.İsa’nın gönderiliş gayesini ve İsrail oğullarına karşı yapacağı daveti ortaya koymaktadır.
Hz. Adem’den itibaren başlayıp,sonraki dönemler itibariyle devam eden tevhid geleneği çerçevesinde Hz.İsa’nın getirdiği mesaj çok net vesade idi. “Hz. İsa açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden birkısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah’tan korkun ve O’na itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.6
Hz.İsa’nın bu ilahi mesajına muhatap olanİsrailoğulları, evvelce kendi zevkleri doğrultusunda tahrif etmiş oldukları ve adeta devre dışı bırakmış oldukları Tevrat’ı savunma pozisyonuna geçmişler7 ve Hz.İsa’nın davetine inanmamışlardır. İsrailoğulları’nın bu tutumuna mukabil olarak Hz. İsa, onları Allah’a iman etmeye, ibadete çağırmış, Allah’a şirk koşmamalarını istemiş ve Allah’a şirk koşanlara cennetin haram olduğunu ve yerlerinin cehennem olduğunu bildirmiştir.8
Hz. İsa, kendine vahyedilenleri kavmine bildirmek suretiyle risalet vazifesini yerine getirmeye çalışmıştır.9 Kavmini sadece Allah’ı Rab olarak kabule ve ona kulluk etmeye çağırmış, O’na ortak koşulmamasını istemiştir.10 Allah’a veahiret gününe inanmak veiyidavranışlarda bulunmak gibi temel itikat esasları, bütün ilahi dinlerin ortak vasfı olduğundandolayı,11 Hz. İsa’nın da Allah’a ve ahiret gününe iman etme ve salih amellerde bulunma noktasında ilahi çağrılarda bulunduğu şeklinde yorum yapabiliriz.
Kur’anda Hz.İsa’nın namaz ve zekatla sorumlu tutulduğu, Hz.Meryem’in mabeddeki namazı,12 orucun Müslümanlara farz kılındığını bildiren ayetlerden13 hareket etmek suretiyle,Hz.İsa’nın da halkına, namaz, oruç zekatla ilgili ilahi emirleri tebliğ ettiği görülmektedir.
Allah’ın peygamberlerine yapmış olduğu ortak çağrıda onların güzel ve helal olan rızıklardan yararlanmaları ve iyi davranışlarda bulunmaları emredilmiştir. Yine bu peygamberlere, Hz. Adem’den beri dinlerin ortak bir din olduğu ve bu dinin adının da İslam olduğu bildirilerek Allah’a saygılı olmaları istenmiş; peygamberlerden birbirlerine destek olacaklarına dair söz alınmıştır. Bu peygamberlerin içerisine Hz. İsa’da dahil olmaktadır.14 Bu itibarla ayetlerden hareketle Hz.İsa’nın da halkına, güzel ve helal olan rızıklardanyararlanmalarını, Allah’a saygı gösterip iyi davranışta bulunmalarını emrettiği sonucuna varabiliriz. Ayrıca Allah, Hz. İsa’ya “Dine bağlı kalın ve ayrılığa düşmeyin “ öğüdünde bulunmuştur.15 Yine Hz. İsa’dan başka Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Şuayb da kavimlerini tevhid inancına çağırmışlardır. Çünkü; Hz. Muhammed’e kadar gelen bütün peygamberlere tevhid inancı ve Allah’a kulluk etme noktasında vahiy gelmiştir.16 Bu ifadelerden hem Hz.İsa’nın, hem de diğer peygamberlerin dinin asılları olan aynı itikad esaslarını tebliğ ettikleri ve bunlara bağlı kaldıkları sonucu ortaya çıkmaktadır.17
Hz. İsa, çağrısına karşı çıkan Yahudilere, döneminin revaçta olan meseleleridoğrultusunda mucizeler getirmiş ve şöyle demiştir “Size Rabbinizden birmucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştiririm, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizisize haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için ibretler vardır.”18 Fakat İsrailoğulları bu mucizeleri apaçık bir sihir olarak değerlendirmişlerdir.19
Hz.İsa’nın getirmiş olduğu mucizeler, kendi davasını destekler mahiyette mucizeler idi. Yani dönemin insanlarına hitap eden mucizelerdi. Bu çeşit mucizelerdeki amaç ise,ruhu terbiye etmek ve insanları ahlaki bir olgunluğa kavuşturmak idi. Hz. İsa, yaşadığı devir itibariyleinsanların tıpta ileri gitmelerinden dolayı tedavi ve şifa ileilgili mucizeler göstermiştir. Hz.İsa,getirdiği dinin doğruluğunu gösteren mucizelerini gerçekleştirirken aynı zamanda açıkça ruhun varlığını doğrulamakta ve bu konuda kesin deliller ortaya koymaktadır. Mucizelerinden biri olan, kuş şeklinde bürünmüş bir heykele üfürmesi ve soluğuyla birdenbire kuşu canlandırması, varlığın yalnızca cisimden ibaret olmadığını ispatlamak ve bedenin dışında bir gücün üfürülmesiyle, hayatın geldiğine veruhun varlığına birdelil olduğunu ortaya koymak içindi. Bu mucizelerdenmaksat iyinin iyiliğini, kötünün kötülüğünü göreceği, hayrın hayırla, şerrin şerle cezalandırılacağı, bir başka dünyanın varlığını kabullendirme idi. Ancak Hz.İsa’nın bu
mucizeleri inkarda direnen Yahudiler tarafından dikkate alınmamıştır.20
Hz.İsa’nın risaletinin özü halık ile mahluk, abid ile mabudun arasına hiçbir şeyin giremeyeceği esasına dayanmakta idi. Yine onun daveti, zahidlik ve hayattan el etek çekme gibi bir züht hayatını kapsamakta idi. Hz. İsa, insanları ruhi yönden tatmin olmaya, her türlü tartışma ve ihtilaflardan uzak durmaya çağırmakta idi. Bu davetin nedeni ise Yahudilerin maddeyi putlaştıran ve kendini madde deryasına atan bir kavim olmaları idi. Mabetlerdeki din adamları dahi bu anlayışa sahip idiler. Mabetler birer menfaat kapıları olmuş, buraya adanan her türlü mal bir vasıta olmuştur. İnsanların büyük çoğunluğu, insanlığın temel gayesi olarak dünya hayatını görmüştür. İşte Hz.İsa’nın gelmesi, menfaat odaklarını ciddi şekilde rahatsız etmiş, bu durum onları Hz. İsa’ya karşı çareler aramaya sevk etmiştir.21
Hz. İsa, peygamber olarak gelince insanlar arasında birayırımın olmadığını, herkesin eşit olduğunu ortaya koymuştur. Hz.İsa’nın karşısında, garanti olarak görüp övündükleri her şeyin ortadan kalktığının müşahade edilmesi, Yahudileri korkutmuş ve öfkelendirmiştir. Çünkü Hz. İsa, seçkin bir toplumun olacağı hususunda Allah’ın hiçbir şekilde pazarlığa giremeyeceğinihalka öğretmeye gayret etmekte idi. O, Allah’ın bütün canlıları sevdiğini, halktan bir kısmını sevip bir kısmını sevmeme gibi ayırım yapmayacağını ortaya koymakta idi. İşte bu tutum sebebiyle Hz. İsa, İsrailoğulları’nın öfke ve düşmanlılarına maruz kaldı. Kendisine çok az kişi iman etti. Halbuki İsrailoğulları bütün dünyaya hakimiyet kurmak için heyecanla O’nu beklemekteydi. Fakat Hz. İsa, onların bu ümitlerini boşa çıkardı. Hz.İsa’nın temel hedefi,insanları dini ve ahlaki yönden olgunluğa kavuşturmaktı. Kısacası o bir ıslah edici idi. O bir
devlet başkanı olmayı, ya da alternatif bir yönetim oluşturmayı hedeflememişti.22
Hz. İsa, genel itibari ile davetini üç temel esas üzerine bina etmiştir:
1- İnsanların boyun eğip teslim olmaları gereken en yüce otorite Allah’tır. Bütün sosyal ve ahlaki sistemler tamamen bu esas üzerine bina edilir.
2- Bu yüce gücün yeryüzünde temsilcisi olan peygambere kayıtsız şartsız itaat edilmelidir.
3- Eşyayı helal-haram, temiz-pis diye sınıflandıran düzenlemeler ve kanunlar yapma hakkı yalnızca Allah’a aittir.23
Hz.İsa’nın davetini bu temel esaslar çerçevesinde şekillendirmesi, derhal Yahudilerin tepkilerine neden olmuştur. Hz. İsa’ya sayı itibariyle çok az kişi iman etmiştir. Yahudiler, Hz. İsa’ya inanmamakla kalmadılar aynı zamanda halkın da inanmasına engel oldular. Hz. İsa’ya karşıkurdukları tuzakların geçersiz olduğunu buna mukabil güçsüz ve fakir halkın Hz.İsa’nın çevresinde toplandığını görünce çeşitli hile ve oyunlar hazırlamışlardır. Özellikle yöneticileri,Hz. İsa’ya karşı kışkırtmışlardır. Yahudiler, Romalı idarecileri Hz. İsa aleyhine tahrik etmişlerdir. Esasen Roma yönetimi, Yahudilerin kendi aralarındaki dini ihtilaflara hiçbir surette
karışmamakta idi. Yahudiler ise sonucu ne olursa olsun, her halükarda İsa ve taraftarlarını sindirmek istiyorlardı. Bunu için Hz.İsa’nın etrafına ajanlar ve gözcüler yerleştirdiler. O’nun Roma yönetimi hakkında bir şeyler söyleyip söylemediğini araştırdılar. Hz. İsa ise, yönetimleuğraşmak yerine insanları ahlaki ve ruhi noktalarda eğitmeye çalışmakta idi. Yahudiler Hz. İsa’ya karşı yapılan hilelerin netice vermediğini görünce hakkında yalanlar söyleyerek onaiftira ettiler, nihayet Romalı yöneticiler, Hz.İsa’nın yakalanıp idam edilmesi için idam fermanıhazırladılar.24
Kur’an’ın özellikle ve ısrarla üzerinde durduğu Tanrı-vahiy ve peygamberlik ilişkisinin devamı noktasında, sonra gelen peygamberlerin gelişlerine dayanak olarak gördüğü bir önceki dönemin bozulmaya başlaması ve önce gelenin bu bozulmayı tamir edecek birisini
müjdelemesi,25 Hz. İsa’nın “Ey İsrailoğulları, ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen
Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek olan Ahmed adında bir peygamberi demüjdeleyici olarak geldim”26 ifadesinde de görülür. Yahudi peygamberlerin bir önceki peygamberin takipçisi ve doğrulayıcısı olması, Hz. İsa’nın Tevrat’ı doğrulaması, Hz. peygamberin de İsa şeriatınıdoğrulaması, bu esasların kutsal kitaplarda yer alması27 Tanrı-vahiy ve peygamberlik ilişkisigeleneğini bizlere göstermektedir. İşteHz.İsa’da bu genel ilkeler çerçevesinde risaletini yerine getirmeye çalışmış fakat O’nun bu daveti insanların nefretine neden olmuştur.
24 M. Ebu Zehra, 42, Suat Yıldırım 10
25 Mustafa Ünal, “Kur’an’da Hristiyanlar’a Yönelik Teolojik Eleştirilerin Tipolojisi, Müslümanlar ve Diğer Din Mensupları,D,T,Y,
Ankara 2004, 224
26 Saff,61/ 6
27 Âl-i İmrân, 3/84
HZ.İSA’NIN VEFATI MESELESİ
İnsanlık tarihi boyunca Allah tarafından insanlara birçok peygamber gönderilmiş ve bu peygamberlerin herbiri dünyadaki vazifelerini tamamladıktan sonra ahirete irtihal etmiştir.Peygamberlerin vazifesini ifaederken karşılaşmış oldukları hadiseler genel itibariyle aynilik arz etmektedir. Bulundukları mekandan hicrete zorlanmaları, davetlerine karşı insanların tepkilerini üzerine çekmeleri, çeşitli menfaat odaklarının nefretlerini kazanmaları, bunların bazılarıdır. Hz. İsa’da Allah’ın vahyine mazhar olmuş ve bu yüzden dönemindeki insanlar tarafından dışlanmış peygamberlerden birisidir. İsrailoğulları, gönderilen diğer peygamberlere takındıkları tavrı Hz. İsa’ya da takınmışlardır. Hz. İsa’ya olan düşmanlıkları onları Hz. İsa’yı öldürme teşebbüsüne
kadar götürmüştür.
İncillerde Hz.İsa’nın Vefatı Meselesi
Hz. İsa’nın vefatı hadisesini daha iyi anlayabilmemiz ve bu hususta doğru tahlillerdebulunmamız için Hıristiyanların hadiseye nasıl yaklaştığını, Hıristiyanlıkta kefaret hadisesiyleilintili olarak çarmıh hadisesinin iç yüzünün ne olduğunu, hadisenin İncillerde nasıl ve hangideğişik anlatım tarzlarıyla ortaya konduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
Bilindiği gibi, Hz. İsa’nın bütün beşeriyetin suçuna “kefaret” olarak gelmesi ve yine insanlık için“çarmıha gerilmesi “meselesi Hıristiyanlığın temel inanç esaslarından birisini oluşturmaktadır.28 Kefaret doktrinin kaynağını İnciller oluşturmaktadır. Kutsal kitaplarında İsa- Mesih‘in Baba’nın nezdinde yegane şefaatçi olduğu29 ve onun bütün dünyaya kefaret olarak
geldiği haber verilmektedir.30 Kefaretin sebebi ise Allah’ın beşeriyete olan sevgisidir.31
Hıristiyan akidesine göre, Hz. İsa kendisine hizmet edilmeye değil, ancak insanlığa hizmet etmeye ve insanlık için canını feda etmeye gelmiştir.32
Hıristiyanlıktaki bu inanış M.325 yılında gerçekleştirilen I. İznik Konsili’nde “İsa’nın kefaret olarak” esası, “İsa, bütün insanlığın kurtuluşu için gökten inmiştir ve cesetlenip insan olmuştur” şeklinde “resmen” benimsenmiştir.33 451 yılında Kadıköy Konsili’nde ise bu inanç
tekid edilmiştir.34
Hıristiyanlıktaki kefaret doktrinine göre Hz. İsa, Allah’ın oğlu olarak babasının sağında ona eşit bir durumda bulunurken Allah’ın emri ile semadan inerek, insanları Hz. Adem’in işlediği “asli suç”tan kurtarmak gayesiyle onlara benzer hale gelmiştir.35 Zira Hıristiyan inancına göre,insanlık kaçınılması imkansız bir kaderin baskısı altında bulunmaktadır. İşte bu baskıcı kader, Hz. Adem’in işlediği günahla, onun nesline geçmiş olan şeytanın egemenliği problemiydi. Böylece insanların bedeninde Allah’ın düşmanı ve günahkar olan kötü şeytan oturmaktaydı.
Şeytanın iradesi insanı köleleştirmişti. Şeytanın bu hakimiyeti karşısında, insanın iyiliklere karşıyönelme gayreti boşunadır. İyilik için yapılan mücadeleler de faydasızdır. Bundan dolayı insanlık
bedeninde taşımış olduğu günahkarlığa karşı istenen vergiyi ağır bir biçimde ödemektedir.36
28 M. Aydın, Müslümanların Hıristiyanlara Karşı YazdığıReddiyeler ve Tartışma Konuları, Konya 1989, 162
29 Yuhanna 2/1
30 Yuhanna 2/2
31 Yuhanna 4/10
32 Matta 20/28, Markas 10/ 45, Yuhanna I/29, 3/17, 11/50
33 M. Aydın Hıristiyan Genel Konsilleri ve II.Vatikan Konsili, Konya 1991
34 M.Aydın,18-19
35 Filipelilere 2/6-11
36 M. Aydın, Reddiyeler,162-163
Hz. İsa’nın vefatı hadisesini daha iyi anlayabilmemiz ve bu hususta doğru tahlillerdebulunmamız için Hıristiyanların hadiseye nasıl yaklaştığını, Hıristiyanlıkta kefaret hadisesiyleilintili olarak çarmıh hadisesinin iç yüzünün ne olduğunu, hadisenin İncillerde nasıl ve hangideğişik anlatım tarzlarıyla ortaya konduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
Bilindiği gibi, Hz. İsa’nın bütün beşeriyetin suçuna “kefaret” olarak gelmesi ve yine insanlık için“çarmıha gerilmesi “meselesi Hıristiyanlığın temel inanç esaslarından birisini oluşturmaktadır.28 Kefaret doktrinin kaynağını İnciller oluşturmaktadır. Kutsal kitaplarında İsa- Mesih‘in Baba’nın nezdinde yegane şefaatçi olduğu29 ve onun bütün dünyaya kefaret olarak
geldiği haber verilmektedir.30 Kefaretin sebebi ise Allah’ın beşeriyete olan sevgisidir.31
Hıristiyan akidesine göre, Hz. İsa kendisine hizmet edilmeye değil, ancak insanlığa hizmet etmeye ve insanlık için canını feda etmeye gelmiştir.32
Hıristiyanlıktaki bu inanış M.325 yılında gerçekleştirilen I. İznik Konsili’nde “İsa’nın kefaret olarak” esası, “İsa, bütün insanlığın kurtuluşu için gökten inmiştir ve cesetlenip insan olmuştur” şeklinde “resmen” benimsenmiştir.33 451 yılında Kadıköy Konsili’nde ise bu inanç
tekid edilmiştir.34
Hıristiyanlıktaki kefaret doktrinine göre Hz. İsa, Allah’ın oğlu olarak babasının sağında ona eşit bir durumda bulunurken Allah’ın emri ile semadan inerek, insanları Hz. Adem’in işlediği “asli suç”tan kurtarmak gayesiyle onlara benzer hale gelmiştir.35 Zira Hıristiyan inancına göre,insanlık kaçınılması imkansız bir kaderin baskısı altında bulunmaktadır. İşte bu baskıcı kader, Hz. Adem’in işlediği günahla, onun nesline geçmiş olan şeytanın egemenliği problemiydi. Böylece insanların bedeninde Allah’ın düşmanı ve günahkar olan kötü şeytan oturmaktaydı.
Şeytanın iradesi insanı köleleştirmişti. Şeytanın bu hakimiyeti karşısında, insanın iyiliklere karşıyönelme gayreti boşunadır. İyilik için yapılan mücadeleler de faydasızdır. Bundan dolayı insanlık
bedeninde taşımış olduğu günahkarlığa karşı istenen vergiyi ağır bir biçimde ödemektedir.36
28 M. Aydın, Müslümanların Hıristiyanlara Karşı YazdığıReddiyeler ve Tartışma Konuları, Konya 1989, 162
29 Yuhanna 2/1
30 Yuhanna 2/2
31 Yuhanna 4/10
32 Matta 20/28, Markas 10/ 45, Yuhanna I/29, 3/17, 11/50
33 M. Aydın Hıristiyan Genel Konsilleri ve II.Vatikan Konsili, Konya 1991
34 M.Aydın,18-19
35 Filipelilere 2/6-11
36 M. Aydın, Reddiyeler,162-163
Hıristiyan inancına göre, insanlığı üzerinde bulunan ağır yükten kurtarabilmek için Davut neslinden Allah’ın oğlu gelmiş, bizim bedenimize benzer bir bedenle yeryüzünde kalmış ve beşer için geçerli olan kanunlara riayet etmiştir.37 Fakat insanlarda doğuştan gelen günah yükü onda mevcut değildir. Çünkü O’nun günahının gücü kırılmış, böylece o, günahsız olarak dünyaya
gelmiştir.38 Hz. İsa, Babanın emrini yerine getirmek suretiyle, insanlığın kaderine masum olarak
boyun eğmiştir. Sonuç itibariyle Hz. İsa, beşeriyet için bir kefaret olarak kurban seçilmiş ve onun şahsında beşerin başındaki “asli suç” doktrinine bağlı olan günah yükü yok edilmiştir.39
İşte insanlığın Hz. Adem’den beri sırtında taşıdığı günah, hayatını feda etmek suretiyle ödeyen
Hz. İsa, çarmıha gerİlmiş, gömülmüş40 ve üç gün sonra da dirilerek41 vazifesini tamamlamıştır.
Çarmıh hadisesi, dikkatle tetkik edildiğinde, hadisenin değişik ve birbirinden farklı anlatımlarını İncillerde görmek mümkündür. Hz. İsa’nın Roma yönetimi tarafından ne zaman tutuklandığı, insanlar önünde ne zaman yargılandığı, öğrencilerine ne şekilde göründüğü ve onlara neler anlattığı, İncillerde birbirinden kopuk bir şekilde anlatılmaktadır. Yuhanna İncilinegöre Hz. İsa’nın tutuklanması, Fısıh gününden önce gerçekleşmiştir. Sinoptik İncillerde ise Fısıh
yemeği gecesinde olmuştur.42
Matta İnciline göre Hz. İsa’nın, defnedildikten sonra kabirde üçgünkaldığı ısrarla belirtilmesine karşılık, yine aynı İncil de, sebt gününü takip eden haftanın ilkgününde (Pazar) kabirde görülmediği haber verilmek suretiyle büyük birçelişki ortaya çıkmaktadır. Matta’ya göre Fısıh yemeği, cuma günü akşamı Hz. İsatutuklanmış, cumartesi günü saat üçte haç’a getirilmiş,Pazar sabahı Mecdelli Meryem, tan yeri ağarırken kabrini ziyarete gidince onu kabrinde bulamamıştır. Bu durumda İsa’nın kabirde tam üç gün kaldığı değil bir gün bile kalmadığı ortaya çıkmaktadır. Markos ve Luka’da olayı bu şekilde nakletmektedir. Yuhanna İnciline göre ise İsa, cumartesi günü defnedilmiştir.43
Kur’an’da Hz.İsa’nın Vefatı Meselesi
İslam’ın genel öğretisi çerçevesinde “bütün canlıların ölümü tadacağı” inanç ve prensibinden hareketle, yeryüzünde hayat sahibi olan her canlı bir gün hayatını teslim edecektir.Canlılar için yeryüzünde “kararlaştırmış bir ecel” mevcut olup, vakti ve saati geldiği zaman hiçbir canlıya mühlet verilmeden, her canlı ruhunu teslim edecektir.44
İslam literatüründe asırlardır tartışıla gelen ve hâla tam bir sonuca bağlanmamış olan konulardan birisi de Hz. İsa’nın ölümü meselesi olmaktadır.
Pek çok tefsir kitabında zikrolunan ve bazılarında da uzun uzadıya anlatılan bu hadisekısaca şuşekilde hatırlatılabilir: Kıssaya göre, Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürmek istendiğinde bulunduğu eve baskın düzenlenir. Bu sırada evde bulunan on üç kişiden biri kaybolur.Evdekilerden herhangi birisi alınarak çarmıha gerilir. Diğer bir anlatıma göre de, oradabulunanların hepsi İsa’nın şekline bürünürler. Hangisinin İsa olduğunu tespit edemedikleri için
herhangi birini asmışlardır.45 Kur’an, hadise hakkında çok fazla detay vermemiş, fakat
Yahudilerin Hz. İsa’yı asamadıklarını, öldürmediklerini ve bu konuda kendilerinin de İsa’yı çarmıha gerip germedikleri noktasında kati bir bilgiye sahip olmadıklarını açıklamışlardır.46
Hz. İsa’nın akıbeti meselesi, müfessirleri fazlasıyla meşgul etmiştir. Bu konudaki görüşleri genel hatları çerçevesinde şu şekilde sıralayabiliriz.:
1- Kelamcıların çoğunluğuna göre, Yahudiler Hz. İsa’yı öldürmek istedikleri zaman Allah onu göğe kaldırdı. Yahudi ileri gelenleri de halkın, alt tabakanın kargaşaya, karışıklığadüşmesinden korktular. Bir insan yakalayıp öldürüp çarmıha gerdiler. Halka da işte bu Mesih diye hile ve sahtekarlıkla ilan ettiler. Çünkü halkın çoğu Hz. İsa’yı şahsen değil desadece isim olarak tanıyordu.47
2- Fahreddin Râzî, ayette zikrolunan “onu ne öldürebildiler ne de çarmıha gerdiler ve ancak
şüpheye düşürüldüler. Onlara öyle gibi gösterildi” ayetindeki “Şubbihe Lehüm” ibaresini şu şekilde açıklamaktadır. “Ayette zikrolunan meçhul fiilin naibül faili “hüve” zamiridir. Çünkü ayette “onlar onu öldürmediler” buyruğu bir başkasının öldürüldüğü anlamını taşır. Bu bakımdan öldürülen o başka adam, bu şekilde adeta zikredilmiştir. Bu sebeple “şübbiha”nınnaibul failinin “hüve” olması isabetli görülmektedir.48
Yukarıdaki ayette zikrolunan “İsa’nın birbenzeri” ifadesi dört türlü manayı ihtiva etmektedir:
a) Yahudiler, Hz. İsa’nın arkadaşlarıyla beraber evde bulunduklarını öğrendikleri zaman başlarında bulunan “Yahuda,” adamlarından birisine, İsa’nın evine girip onuoradan çıkarmasını emretmiştir. Adam eve girdiğinde, Allah Teala Hz. İsa’yı evin tavanından çıkarıp o adamı ona benzettirmiş, dolayısıyla İsa zannetmişler, tutup çarmıha gerip öldürmüşlerdir.
b) İsa’yı gözetlemek için bir adam görevlendirmişler, İsa dağa çıkmış ve göğe kaldırılmış, Allah dao gözcüyü ona benzettirmiş onu yakalamışlar ve öldürmüşlerdir. “Ben İsa değilim” dese bile onun bu sözünü kimse dinlememiştir.
c) Yahuda, Hz. İsa’yı tutmaya karar verdiklerinde arkadaşlarından onkişi beraberinde bulunuyormuş, onlara “Benim kılığıma sokulmaya razı olup Cennet’i satın alacak kimvar” diye sormuş, içlerinden birisi de“ben” demiştir. Bunu üzerine Allah, onu İsa’ya benzetmiş, İsa göğe kaldırılmıştır.
d) Hz. İsa’nın ashabından, inananlardan olduğunu iddia eden bir münafık, Hz. İsa aleyhinde Yahudilere yol göstermiş ve ona tuzak kurmak için Yahudilerle beraber gitmiş, Allah’da o münafığı Hz. İsa’ya benzetmiştir. Dolayısıyla İsa değil, o münafık öldürülüp çarmıha gerilmiştir.Hz. İsa’nın vefatı ile ilgili aktarılan bu hadiseler, görüldüğü üzere birbiriyle uyum arz etmemektedir. Dolayısıyla ayetin tefsiri ve yapılan yorumlar delil getirme açısından sıhhatli
görülmemektedir.49
Yukarıdaki görüşleri aktaran ve bu görüşlere dayalı olarak ayetin tefsir edilmesini uygun bulmayan Elmalılı, şubilgileri vermektedir: “Hıristiyanlar İmparator Filatos devrinde Hz. İsa’nın Yahudiler tarafından öldürülüp çarmıha gerildiği ve sonra ayağa kalkıp dirilip göğe yükseltildiğigörüşüne sahiptirler. On iki Havari’den biri olan Yahuda, İskaryot’un Yahudi kahinlerinden para alarak Hz. İsa’ya karşı hainlik edip, öldürülmesine öncülük ettiği ve daha sonra pişman olup kendini astığı İncillerde nakledilmektedir. Fakat Hıristiyanlardan üçgrup, öldürmenin şekli hususunda aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Bir kısmı öldürme ve çarmıha germenin hem insanlık yönü, hem de ruhanilik yönü üzerinde gerçekleştiğine, ruhanilik yönünün ise bizzat değil de, hissettirme ve bilgilendirme ile ulaştığı görüşüne sahip olmuşlardır. Bunlar Hıristiyanlığın“Melkaiyye” mezhebine mensupturlar. Diğer kısmı ise öldürme ve çarmıha germenin iki özden doğan Mesihlik özü üzerine gerçekleştiği görüşüne sahip olmuşlardır kibunlara da “Yakubiye” denir. Üçüncü bir kısımda Mesih’in insanlık yönü öldürüldü, ruhani yönü yükseklere çıktı demişlerdir ki bunlara da “Nasturiyye” denilmektedir.50
Konuyla alakalı üçüncü görüşü yani Nasturiler’in görüşünü dikkate alan Râzî’nin görüşünü aktaran Elmalılı, kendisi’de bugörüşü benimser tarzda açıklamalar yapmaktadır. Yani öldürme olayı beden üzerinde gerçekleşmiş, gerçekte İsa öldürülmemiştir. Bu sadece İsa için değil, her insan için böyledir. Zira; beden ölür ama ruh ölmez. İsa’nın ruhu da vücudunun öldürülüp tahrip edilmesiyle büyük bir acı duymaz. Vücudun maddi karanlığından ayrıldıktan sonra ruh, semanın genişliklerine yükselir. Bu durum çok az kişiye nasip olur. İşte İsa’da
bunlardan biridir.51
Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ile ilgili olan meselelerden anlaşılacağı üzere sahih olan “çarmıha gerilen bir şahsın olduğu” bilgisidir. Bu şahıs Yahudilere ve Hıristiyanlara göre Hz. İsa’dır. Kur’an’a göre ise, Hz. İsa’ya benzetilen başka birisidir. Cenab-ı Hak onların bukonudakidelilleri yeterli olmadığından dolayı gerçeği bilmediklerini ve söylediklerinin de zandan öte hiçbir anlam ifade etmediğini beyan etmiştir.52
Kur’an-ı Kerim’in sarih beyanıyla çarmıhta ölen kimsenin İsa olmadığı ortaya çıktığına göre, o halde İsa’nın ölümünün nasıl gerçekleştiği tartışma konusu olmuştur. Hz. İsa, Allah tarafından kendi katına bedenen mi, ruhen mi yoksa hem bedenen hem de ruhen mi çıkmıştır? Şayet böyle değilse Allah, İsa’yı düşmanlarının elinden kurtardıktan sonra, ayrı bir mekandaeceliyle mi vefat ettirmiştir? İşte bütün bu sorulara aranan cevaplar mesele üzerinde çok farklı yorumların ortaya çıkmasına ve konuyla alakalı, ref gibi nüzul gibi yeni kapıların açılmasına neden olmuştur. Bizöncelikle, ölümü ifade eden ayetteki “teveffa” kelimesini Kur’an’daki diğer kullanışlarıyla karşılaştırmak suretiyle konuyla alakalı müfessirlerin lehte ve aleyhte görüşleriniaktardıktan sonra, son olarak tezimizin esasını teşkil eden Elmalılının görüşünü aktarmak suretiyle bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız.
Teveffa Kelimesinin Tahlili
Konuyla ilgili ayet, Kur’an’da şu şekilde zikrolunmaktadır.”Allah buyurmuştu ki: Eyİsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seniinkar edenlerden arındıracağım ve sana uyanları Kıyâmete kadar kafirlerden üstün tutacağım”.53
Ayette zikrolunan “teveffa” kelimesi vefâ (v-f-y) kelimesinden türemiş, “tefaul” babında masdardır. Bu kelime esas itibariyle bir işi veya sayılı olan bir şeyi eksiksiz ve tastamam yerine getirmek, ikmal etmek anlamlarına gelir.54 Herhangi birinden bir meta ya da herhangi bir şeyi, geride hiçbir şey bırakmaksızın tümüyle almak anlamında kullanılan “teveffa” kelimesinin daha sonra “can almak, ruhu kabzetmek” anlamlarında kullanımı yaygınlaşmıştır.55
“Teveffi” kelimesi diri olarak alıp kaldırmak, yahut uykudayken almak şeklinde tarif edilmişse de, bunlar kelimenin lügat anlamına ters düşen yorumlar olup, bu tefsirler ifadeyi mevcut Hıristiyan inancına uygun olarakyorumlama gayretleridir.56 Ayette zikrolunan anlamın, ölüm manasındaki vefatolmadığını açıklayan Ragıp El-İsfahani, İbnAbbas’tan bunu aksini ifade eden bir rivayetin nakledildiğini belirtir.57
Kur’an’da Kullanıldığı Anlamlar
“Teveffa” kelimesine çok değişik anlamlar yüklenmiştir. Fakat bu anlamların Kur’an’aaykırılığı, Kur’an’daki diğer ayetlerde incelendiğinde açık seçik ortaya çıkmaktadır. Bu kökten gelen kelimeler, Kur’an’da otuza yakın yerde geçmektedir. Bu kelimelerin hiçbirisinde, canlı olarak bedeniyle göğe yükseltme anlamı kullanılmamıştır. Kur’an’da geçen “teveffa” ve bu kökten kullanılan yirmi dokuzkelimenin yaklaşık yirmi dört tanesi insanlar için kullanılmış ve
bu kullanımlarda da normal ölüm anlamı verilmiştir.58 Geri kalan dört tanesi kişinin yaptığı
amelinin karşılığını tam ve noksansız bir şekilde alması59 bir tanesinde de uyku konusu işlenirken, Allah’ın uyku üzerindeki etkisi vurgulanarak, kişilerin ruhunu çekip alarak kendinden
geçirme ve uyutma anlamında kullanılmıştır.60 Ancak Hz. İsa’nın ölümü hadisesini anlatanayetlerdeki “teveffa” kelimesini uyku anlamında kullanmamız için geçerli bir sebep yoktur. Bu ayetlerde kelimeye uyku anlamı vermek, bir mana ifade etmemektedir. Çünkü canlı olarak bedeniyle birlikte göğe çıkartılmak için uykunun araç olarak kullanılması zorunlu değildir.61 Şu ayeti kerimede ruhunu çekip almak suretiyle kendinden geçirme veuyutma anlamı vardır: “Geceleyin sizin ruhunuzu çekip alarak, kendinizden geçirerek uyutan, gündüzün ne iş
yaptığınızı bilen, mukadder olan hayat süreniz doluncaya kadar gündüzleri sizi tekrar kaldıranodur. Sonra dönüşünüz O’nadır. İşlediklerinizi size bildirecektir.” 62
Kur’anda “teveffa” kelimesi, normal ölümanlamında kullanılmıştır. Ölüm meleklerinininsanların canlarını alacakları “teveffa” kelimesiyle ifade edilmiştir.63 Yine Hz. Muhammed’in ölümünden ve ruhununalınacağından bahsederken “teveffa” kelimesi kullanılmıştır.
Kur’anda Allah’ın insanların canını alacağından bahsedilirken deyinebu kelime kullanılmıştır. “Rabbimiz, canımızı iyilerle beraber al”,64 “Rabbimiz Müslüman olarakcanımızıal”65 “Ey göklerin ve yerin yaratanı! Beni Müslüman olarak öldür” 66 gibi Kur’an ayetlerinde“canımızı al, öldür” dileklerinde “teveffa” kelimesi kullanılmıştır. “Teveffa” kelimesine lügat anlamının doğrultusunda mana verilecek olursa, Hz. İsa’nın ruhunun yükseltildiği anlaşılır. Yani
Allah, Hz. İsa’yı düşmanlarının elinden kurtarıp kendi eceliyle öldürmüş ve ruhunu alıp kendi katına yükseltmiştir.67
Hz. İsa’nın, Kur’anda Allah’ın kendisini sorgulamasına karşı Allah’a verdiği cevapta da “teveffa” kelimesi, normal ölüm olarak kullanılmıştır. Bu konudaki ayet Kur’anda şu şekilde zikrolunmaktadır: “Beni öldürdüğünde onları sen gözlüyordun, sen her şeye şahitsin68 ”
Hz. İsa ile ilgili ayetlerde geçen “teveffa” kelimesine farklı anlamlar69 yüklemek suretiyle veya önce ölüm anlamı verip sonra tevil yaparak bu ayetlere Hıristiyan inançlarına uygun veya ona yakın anlamlar kazandıran müfessirler dahi bu kelimenin normal ölüm anlamına geldiğine tefsirlerinde yer vermişlerdir.70
Müfessirlerin İlgili Ayet Hakkında Yorumları
Hz.İsa’nın konumunuanlatan söz konusu ayette geçen “rafiüke” ve“müteveffike”kelimelerine müfessirler ve bazı İslam bilginlerince farklı anlamlar yüklenmesi, buayetle ilgilienteresan yorumların ve izah tarzlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Buyorumlar genel itibariyle şu şekildedir:
Taberî, tefsirinde bu ayeti açıklarken “müteveffike” kelimesine “yerden çekmek, kabzetmek ve göklere çıkarmak” şeklinde anlam vermiştir. O’na göre “teveffi”den maksat bizzatre’f yani yükseltme demektir. Dolayısıyla ayetin anlamı “seni diri olarak yeryüzünden alacağım ve göklere çıkaracağım, seni bedenin ve ruhunla birlikte vefat ettireceğim” şeklindedir.71
Ehl-i Sünnet kelamcılarından ve Maturidiye ekolününkurucusu olan İmam Maturudi de,
ayetle ilgili olarak yorum yaparken ihtilafları ortaya koymaya çalışmıştır. İmam Maturidiyegöre, ayette takdim-tehir vardır. Budurumda ayetin anlamı: “seni katıma yükselteceğim ve nüzulünden sonra öldüreceğim” şeklinde olmaktadır. Ayetle Allah’ın hakiki manada ölümü kastetmiş olabileceği gibi, bedenen dünyadan ayrılmak manasının daihtimal dahilinde olduğuna dikkat çekilmiştir. İmam Maturidi bu hususta net bir görüş beyan etmekten sakınmaktadır. Her iki görüşü de mümkün görmektedir. Özet olarak her iki görüşten birisine öncelik tanımak, birinidiğerine tercih etmek anlamı olacak ise, İmam Maturidi’nin “Hz. İsa’nın ölmediği “görüşünü
benimsediği görüşü ortaya konabilir.72
Arap dili alanında söz sahibi olan Zemahşeri tefsirinde, zikrolunan ayeti genel hatlarıylaşu şekilde özetlemiştir.” Seni kafirlerin öldürmesinden koruyacağım ve senin için tayin ettiğim ecelin gelinceye kadar ölümünü erteleyeceğim, seni onların (kafirlerin)eliyle değil, normal bir ecelle öldüreceğim.”73
Meşhur kelamcı Fahreddin Râzî de ayeti şu şekilde izah etmektedir. “Senin ömrünü tamamlayacağım, o zaman seni vefat ettireceğim. Öldürmeleri için seni onlara terk etmeyeceğim. Seni göklerime yükselteceğim, meleklerime yaklaştıracağım. Seni öldürmeye fırsat bulamayacaklar. Çünkü ben seni onlara karşı koruyacağım” Ayrıca Râzî konuyla ilgili Hıristiyan dünyasında benimsenen, Hz. İsa’nın vefat ettirilip, arkasından diriltilip göğe çıkarıldığıhususundaki bazı görüşlere de yer vermiştir.74
Hz. İsa’nın vefatı ile ilgili ayetin yorumunda benzer düşüncelere İbn-i Kesir de katılmaktadır. İbn-i Kesir, “vefat” kelimesinin uyku anlamına geldiği başka ayetlere de atıftabulunmak suretiyle, ayeti izahetmeye çalışır. İbn-i Kesir, ayetin siyakından Hz. İsa’nın halenhayatta olduğunun anlaşılması gerektiğini iddiaetmektedir. İbn-i Kesir, bu görüşünü, vefatın uyku anlamına geldiğini belirten ayetleri delil getirmek suretiyle teyid etmeye çalışmaktadır.Cumhurun görüşünün de bu doğrultudaolduğunu” belirten İbn-i Kesir’e göre, Hz. İsa ölmemiş
ve halen hayattadır.75
Kurtubi, zikrolunan ayetle ilgili olarak şu yorumda bulunmaktadır.” Ben seni uyutmadan ve öldürmeden kendime yükselteceğim, küfredenlerden arındıracağım, semadan indikten sonra öldüreceğim.”76
Âlûsî, ayet hakkında öne sürülen tevilleri zikrettikten sonra sözlerini Kurtubi’nin dediği gibi, “sahih olan, Allah Teâla’nın Hz. İsa’yı uyutmadan ve öldürmeden göğe çekmiş olmasıdır” Şeklinde bağlamaktadır. O’na göre Allah, Hz. İsa’yı düşmanlarının eliyle değil, kendi eceliyle öldürecek ve kafirlerin öldürmesinden onu temizleyecektir. Bu arada Alûsi enteresan bir noktaya da vurgu yapmaktadır. O’na göre söz konusu ibarede kinaye vardır. Vefattan maksat melekut âlemine ulaşmasını engelleyen şehevani kuvvelerin ölümüdür. Dolayısıyla Hz.İsa, diri ve uyanık olarak göğe çıkmıştır.77 Alûsi’nin görüşlerini genel olarak şöyle özetleyebiliriz: Bugün Hz.İsa, madde aleminin dışındadır. Zira melekut alemine yükseltilmiştir. Maddi ihtiyaçları yoktur, şehevani duyguları öldürülmüştür. Melekut âlemi ise ruhlara mahsus gayb alemidir.78
Mevdudî’ye göre ayette geçen “müteveffi” kelimesi “teslim almak” ve can almak”anlamlarına gelen “teveffa” kelimesinden gelmektedir; Fakat bu kelime mecazi anlamda kullanılmıştır. Burada görevden alma anlamında gelmektedir. Allah, Hz. İsa’yı geri çağırmıştır;çünkü İsrailoğulları kendilerine getirilen mucizelere rağmen onu reddetmişlerdir. Arka arkaya birçok peygamberi öldürmüşlerdir. Allah, onlara son bir şans olarak Hz. İsa’yı göndermiştir.Onlar Hz. İsa’nın davetini reddetmişler, bu nedenle Allah, Hz. İsa’yı geri çağırmış ve İsrailoğullarına Kıyâmet gününe kadar rezil ve aşağı bir hayatı layık görmüştür. Mevdudî ayetin, Hıristiyanların Hz. İsa’nın ilahlığı ileilgili sapık görüşünü reddetmek ve düzeltmek üzereindirildiğini akılda tutmanın faydalı olacağını hatırlatır. O’na göre bu inancın Hıristiyanlararasında geçerli olmasının üç şartı vardır;1- Hz. İsa’nın mucizevi doğumu2- Hz. İsa’nın insanlar tarafından görülüp algılanabilen mucizeleri 3- Hz. İsa’nın göğe yükselişi.79
Mevdudî hadiseye ilginç bir yorum getirmekte ve şu şekilde bir izahta bulunmaktadır: “Eğer Hıristiyanların göğe yükseliş inancı tamamen temelsiz olsaydı, bu inanç onların tapındığı veAllah’ın oğlu dedikleri kişinin yıllarca önce öldüğü ve toprak olduğu, şayet tam tatmin olmak istenirse şu yerde mezarının görülebileceği önesürülerek kolayca reddedilebilirdi. Fakat Kur’an, bunu açıkça beyan etmemektedir. YineKur’an, sadece Hz. İsa’nın yükselişini ima eden açık ifadeler kullanmakla kalmaz, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği fikrini de reddeder. Kur’an’a göre çarmıha gerilen kişi kesinlikle Mesih değildir. Çünkü çarmıh hadisesi gerçekleşmeden önce Allah, Mesih’i kendisine yükseltmiştir. Ortaya çıkan sonuç şudur ki; bu ayette Hz. İsa’nın öldüğünü ispatlamaya çalışanlar, gerçekte Allah’ın kendisini açık ve belirli bir şekilde ifade
edemediğini göstermeye çalışmaktadır.80
Osmanlı İmparatorluğu’nun sondönem âlimlerinden Muhammed Zahid el-Kevseri, risalesinde “vefat” kelimesini tahlil etmiştir. Kevseri, hadiseye tarihi bir bakış açısıyla bakmış; bugün bir kelimenin ifade edeceği şeyin, geçmişte farklı bir mana taşımış olabileceğini iddia etmiştir. Kevseri, “müteveffike” kelimesinin birçok anlamları içerisinde bugünkü dilde ilk akla gelen mânâsının ölüm olabileceğini, fakat Kur’an’ın indiği zamanda ve sahabenin kendi aralarındaki konuşmalarında bu mananın anlaşılmasının şart olmadığını Kur’an’dan örneklerleaçıklamaya çalışmıştır. Ona göre, şayet ölüm manasının anlaşılması gerekli olsaydı, “Allah ölüm vakti gelen nefisleri vefat ettirir,” mealindeki ayette yer alan81 ve ölüm anlamına gelen “mevt”
kelimesi yakışıksız olurdu. Allah’ın kelamı ise abes lafızlardan münezzehtir. Şayet Allah, normalölümü kastetmiş olsaydı, böyle farklı ifadeler kullanmazdı. Mademki Allah, Hz. İsa’yı Yahudiler’ in öldürmediğinden bahsetmiştir, o halde burada normal ölümün dışında mana düşünülmelidir.82
Ömer Nasuhi Bilmen ise
ayet hakkındaki kanaatini şu şekilde ortaya koymuştur: “Seni
düşmanlarından, onların suikastından ben muhafaza edeceğim,
seni onların ellerinden öldürmekten benkoruyacağım. Senin mukadder
vaktin gelince, senin ruhunu ancak ben kabzedeceğim veya senin âlem-i
melekuta yükselmene mani olacak şehevatını izale edeceğim ve seni bana
yükselteceğim, seni küfredenlerden tertemiz kılacağım , sonra onların
arasından çıkarıp kurtaracağım ve semadan nüzul ettikten sonra ruhunu
kabzedeceğim.83
Konyalı Mehmet Vehbi Efendi konuyla ilgili ayeti “Ey İsa! Ben seni uykuyla uyutarak mahal-i bereket ve kerametim olansema cihetine kaldırıp, Yahudilerin şerrinden kurtaracağım ve kafirlerin fena fikirlerinden seni temizleyerek, onların içinden çıkarıp kötülüklerden
kurtaracağım” şeklinde tefsir etmiştir.84
İsmail Hakkı Bursevî, bahsolunan ayeti “seni eceline tam bir şekilde yetireceğim” şeklinde yorumlamıştır. Bunun anlamı ise “seni inkarcıların öldürmelerinden koruyacağım ve ölümünü senin için yazdığım eceline kadar erteleyeceğim. Seni onların öldürmeleriyle değil, kendi ecelinle öldüreceğim” şeklinde olmalıdır.85
Yukarıdaki görüşlere ilaveten konuya mugayyebeta ait bir mesele olarak bakanlar da vardır. Seyyid Kutub’a göre, Hz. İsa’nın vefatı mugayyebata aitbir husus olup, te’vilini yalnızca Allah bilir. Onun bilinmeyen ve bilinme ihtimâli de olmayan taraflarını araştırmak için kendilerini zorlayanlar; birmücadele vemünakaşa zemini yaratmak gayretindedirler. Netice itibariyle Allah’ın İlmine ait bir meseleyi kurcalamakla gönül rahatlığına ermedikleri gibi kesin bir hakikate de asla ulaşamıyorlar.86
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Değerlendirmesi
Elmalılı Hamdi Yazır, Hz. İsa’nın vefatına dair ayetten neyin kastedildiği noktasında birtakım kanaatleri ifade ederken; kendi kanaatini de belirtmek suretiyle enteresan yorumlar ortaya koymuştur. O’na göre ayette geçen“teveffi” kelimesi “vefa” masdarından alınmış olaraklügatta “tamamen kabzedip almak” anlamında kullanılmıştır. Fakat ruh sahiplerine veözellikleinsanla ilgiliolduğu zaman vefat ettirmek, yani;“eceline yetiştirip ruhunu kabzetmek” anlamındaaçık ve herkesçe bilinmektedir. Dolayısıyla bir delil bulunmadığı müddetçe başka bir mana ile tevili caiz değildir.87
Konyalı Mehmet Vehbi Efendi konuyla ilgili ayeti “Ey İsa! Ben seni uykuyla uyutarak mahal-i bereket ve kerametim olansema cihetine kaldırıp, Yahudilerin şerrinden kurtaracağım ve kafirlerin fena fikirlerinden seni temizleyerek, onların içinden çıkarıp kötülüklerden
kurtaracağım” şeklinde tefsir etmiştir.84
İsmail Hakkı Bursevî, bahsolunan ayeti “seni eceline tam bir şekilde yetireceğim” şeklinde yorumlamıştır. Bunun anlamı ise “seni inkarcıların öldürmelerinden koruyacağım ve ölümünü senin için yazdığım eceline kadar erteleyeceğim. Seni onların öldürmeleriyle değil, kendi ecelinle öldüreceğim” şeklinde olmalıdır.85
Yukarıdaki görüşlere ilaveten konuya mugayyebeta ait bir mesele olarak bakanlar da vardır. Seyyid Kutub’a göre, Hz. İsa’nın vefatı mugayyebata aitbir husus olup, te’vilini yalnızca Allah bilir. Onun bilinmeyen ve bilinme ihtimâli de olmayan taraflarını araştırmak için kendilerini zorlayanlar; birmücadele vemünakaşa zemini yaratmak gayretindedirler. Netice itibariyle Allah’ın İlmine ait bir meseleyi kurcalamakla gönül rahatlığına ermedikleri gibi kesin bir hakikate de asla ulaşamıyorlar.86
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Değerlendirmesi
Elmalılı Hamdi Yazır, Hz. İsa’nın vefatına dair ayetten neyin kastedildiği noktasında birtakım kanaatleri ifade ederken; kendi kanaatini de belirtmek suretiyle enteresan yorumlar ortaya koymuştur. O’na göre ayette geçen“teveffi” kelimesi “vefa” masdarından alınmış olaraklügatta “tamamen kabzedip almak” anlamında kullanılmıştır. Fakat ruh sahiplerine veözellikleinsanla ilgiliolduğu zaman vefat ettirmek, yani;“eceline yetiştirip ruhunu kabzetmek” anlamındaaçık ve herkesçe bilinmektedir. Dolayısıyla bir delil bulunmadığı müddetçe başka bir mana ile tevili caiz değildir.87
Kelime (teveffa) bu anlama gelmesine rağmen Kur’anda ifade edilen “Oysa onu öldürmediler ve asmadılar, ama onlara onun benzeri gösterildi” ayeti İsa’nın ne öldürüldüğünü, ne de çarmıha gerildiğini; fakat ona suikast girişiminde bulunanların şüpheye düşürüldüklerini açıkça belirtmiştir. Yine Hz. Peygamberden rivayet olunan “İsa ölmedi, Kıyâmet gününden evvel size dönecektir” hadisi de Kur’anda yer alan “Doğrusu senin hayatına ben son vereceğim”88
ayetinin, zahir anlamı dışında yorumlanması gerektiği neticesini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla Elmalılı, ayetin zahir dışı bir mana ile tevil edilmesi gerektiğini belirtmektedir.89 “Teveffa” kelimesinin tahlilini yapan Elmalılı, kelimenin vefat anlamına geldiğini belirtmiştir.Ona göre ayetin devamındaki atıf harfi olan “vav” ne yakınlık ne de düzen gerektirmeyeceğinden burada nükteli bir öne alma ve sonraya bırakma anlamı vardır. Ref evvel, teveffi ise sonra olacaktır. Yani İsa, o suikast sırasında Allah’a ref edilmiş, yükseltilmiş, “Onlar, öldürdük,çarmıha gerdik zannetmişler; fakat İsa ölmemiştir.” Görüldüğü gibi Elmalılı, burada bir takdim-tehir yoluna gitmiş, İsa’nın önce ruhunun yükseltildiğini, vefatının ise daha sonra gerçekleşeceğini ifade etmiştir.90
Elmalılı, kıyâmetten önce İsa’nın vefat edeceğini “doğrusu senin hayatına ben son vereceğim”91 ayetine dayanarak ifade etmekte ve Müslümanlar arasında da genel kanaatin bu yönde olduğuna dikkat çekmektedir. O’na göre Allah’tan birkelime olan ve Ruhu’l-Kudüs ile desteklenmiş bulunan İsa’nın ruhu daha alınmamıştır. Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime, daha
Allah’a dönmemiştir. O’nun daha dünyada göreceği işler vardır. Bu bir beka-i ruhtur(Ruhundevamı). Fakat Hıristiyanların dediği gibi uhrevi, ebedi birbeka-i ruh da değildir. İsa, berzahi bir hayat yaşamaktadır. Kıyâmetten önce eceli gelecek, vefat edecek ve ruhu kabzolunacaktır.
Ahirette de ölümden sonra bir ba’s (yeniden dirilme) hayatı olacaktır. İsa’nın ruhunun kabzedilmediği ortaya çıkınca, onun ruhunun Allah’a yükselmesi gerekir. Ortadan kalkan, Allah’a yükselen, O’nun ruhudur 92.
Elmalılıya göre, İsa’nın haberlerde gelen göğe yükseltilmesiyle, Kur’anda gelen Allah’ayükseltilmesi durumunu dabirbirine karıştırmamak gerekir. Çünkü; sema ilahi isimlerden birisi değildir. O halde “seni kendime yükselteceğim” ifadesini “seni semaya yükselteceğim” şeklinde yorumlamak gerekir. Çünkü; İsa’nın Allah’a yükseltilen cismi, semaya yükseltilen de henüz kabzedilmemiş ruhudur. Sema, dünya seması değil ruhani, dördüncü semadır kipeygamberimiz orada İsa’yı görmüştür. Fakat İsa’nın semaya yükseltilişini, Allah’a yükseltilen İsa’nın cismiyle
ilgili görmemek gerekir.93
Elmalılı, Hz. İsa’nın canlı olarak semaya yükseltilmesini delillendirmek için Hz. Peygamberin Miraç’ta Hz. İsa’yı ikinci kat gökte gördüğünü 94 ileri sürmüşse debu tartışmalı bir argümandır. Çünkü Miraçta Hz. Muhammed, Hz. İsa’dan başka, İdris, İbrahim ve Musa gibi başka peygamberleri de görmüştür. Bu durum mantıki olarak, bu peygamberlerin de ruh ve bedenle birlikte semaya çıkmalarını gerekli kılacağından buradan çıkarılacak sonuç, Hz. İsa’nın ref’inin manevi bir yükselme olması gerektiği şeklinde olmalıdır.95
Elmalılı, her peygamberin ruhani ecelinin ümmetinin eceli olduğunu ve bu ruhani ecelleritamamlanmamış nice peygamberlerin Kur’anda adının zikrolunmadığını belirtmiştir. Allah’ınseçkin peygamberleri içine giren büyük peygamberlerin, derecelerine göre, ruhani semada bekaları devam etmektedir ki bu da İbrahim ailesidir. İmran Ailesi’de bu zümreye dahildir.İsa’nın cesedi Allah’a yükseltilmiş, fakat ruhu kabzedilmemiş, yani ümmetinin eceli gelmemiş, İsrailoğulları’nın suikastı ve hilesiyle Hıristiyanlık yok olmamıştır. İsa’nın havarileri bu ruhtan yararlanarak Yahudiler’den daha üstün bir hayata kavuşmuşladır. Hz.Muhammed’in gelmesiyle hepsi, Muhammed’e ait ruhun emri altına girmiştir. Artık bundan sonra, İsa’da diğer peygamberler gibiHz. Muhammed’in ruhu maiyetindedir. Ümmeti Muhammed’in daraldığı bir dönemde İsa’nın ruhu ortaya çıkacak, Muhammed’in ruhu maiyetine hizmet edecek fakat Kıyâmetten önce vefat edecektir. İşte bu halin, yalnız İsa’ya özellikle açıklanması, İsa’nın hüviyetinin bir garip kelime olması, yani ölüleri diriltme gibi en çok inkar edilen bir harika olaya
nail olması dolayısıyladır. Bu şeref peygamberlerin hepsinde ve hele Muhammedi hakikatte
mevcut ise de, o aynı zamanda maruf bilinen bir hakikattır. İsa, Adem gibi tekamülün gayesi olanbir hakikattir. Bunun için Muhammed’e ait ruh, Allah’ın izniyle, ölüleri diriltme mucizesindeİsa’nın ruhunu kullanır. Ölüleri diriltmek İsa’da soyut bir mucize, Muhammed’de birkanundur. Muhammed’e ait ruhun seçiminde, İsa’nın ruhunun da bir ıttıradı(birbirini takip etmesi)vardır. Her harika, ilk nail oluşa nispet olunur. Muhammed’e ait olan harika, onunla beraber olan, diğer peygamberlerden gelen harika silsilelerine eklenen olgun özelliktedir.96
Hz. İsa’nın Öldüğünü, Ruhunun Allah’a Yükseldiğini Savunan Müfessirler
Hz. İsa’nın vefatı ile ilgili olarak bazı İslam âlimleri Hz. İsa’nın düşmanlarından gizlenerek yeryüzünde eceli gelinceye kadar yaşadığını, eceli gelince ise her insan gibi öldüğünü ve ruhununda yüce Allah’a yükseldiğinikaydetmektedirler. Bu düşüncede olanlar, tartışmalara neden olan Âl-i İmrân 155. ayetteki “teveffa” kelimesine ayetin zahirine uygun olarak normal ölüm anlamı vermektedirler.97 Ayette yer alan “Rafea” kelimesini de ölümden sonra gerçekleşen ruhun yükselmesi olarak tefsir etmektedirler.98
Tarihçi ve müfessir olan Muhammed İzzet Derveze “teveffa” kelimesine normal ölüm anlamı vermekte, “Hz. İsa’nın canlı olarak bedeniyle birlikte göğe yükseldiğine kesin olarak hükmedilemez” demektedir. Ona göre Hz. İsa, ruhen ve manen yükselmiştir. Hz. İdris’in ruhen ve manen yükselmesi de aynı şekilde Hz. İsa’nın ruhen ve manen yükseldiğine bir delil teşkil etmektedir.99
Müfessir Tahir b. Aşur da “teveffa” kelimesine ölüm anlamı vermekte ve esasen ayetin Hz. İsa’nın ölmüşolduğunu açıkça beyan ettiğini ifade etmektedir. Ona göre “vefat” kelimesineHz. İsa’nın ruhunun kaldırıldığı anlamını vermek, kelimeye yeni anlamlar uydurmak demektir. Ayrıca Tahir b. Aşur, İbn Abbas, İbn Rüşd ve Vehb b. Münebbih’in de bu kelimeye hakiki ölüm
anlamı verdiklerini ifade etmektedir.100
Mısırlı alîmMahmut Şeltut, bahsolunan ayeti “Allah’ın İsa’yı vefat ettirdiği, kendi katına yücelttiği ve onu inkar edenlerden temizlediği” şeklinde anlamaktadır. Ona göre Allah, Hz. İsa’ya kendisini inkaredenlerin hilelerinden kurtaracağını ve onların hilelerinin başarıya ulaşamayacağını, öldürmeksizin ve asılmaksızın tabii ölümle ölene kadar eceline yetireceğini,sonra da onu kendi katına yükselteceğini müjdelemektedir. Hz. İsa’nın ölümünden sonra ref’i onun bedeninin değil, derecesinin yükselmesi anlamlarına gelmektedir. Özellikle bu ayetin arkasından, Allah’ın “inkar edenlerden seni tertemiz ayıracağım”101 ayetini zikretmesi, meselenin manevi bir şeref ve yüceltme işi olduğunu göstermektedir.102
Vefatı gerçek anlamıyla açıklayan Reşid Rıza’da Hz. İsa’nın gerçek birölümle öldüğünü ifade etmektedir. Ayetten kastedilen şu manadır: “Ben senin ruhunu kabzedeceğim veölümden sonra yanımda yüksek bir makama yükselteceğim.” Hocası Muhammed Abduh’un görüşlerine de yer veren Reşid Rıza, şu yorumu da ilave etmektedir”.Ayet zahirine göre yorumlanır. Ruhun alınması, açık olan manasına göredir, yani burada açık bir şekilde vefat kastedilmektedir. Hz. İsa’nın Allah’ın huzuruna yükselmesi ise ölümden sonra ruhen vuku bulmuştur. Ruh iseinsanın özüdür. Beden ruha göre bir elbise konumundadır. Elbise artar ve eksilir, değişir. İnsan, insandır. Ruhu ne ise odur.103
Hz. İsa’nın vefatıyla ilgili olan ayetle alakalı olarak Süleyman Ateş de uzundeğerlendirmeler de bulunmuştur. Ona göre “teveffi” kelimesi lügatta esas itibariyle “bir sayının tam olması, bir işi tam yapmak” anlamlarına gelir. Sonra da can almak manasında da kullanılmıştır. Bazıtefsircilerin ayette takdim tehir vardır, “mütevveffike” ile rafiuke’yi birbirinebağlayan “vav” tertipdeğil, cemifade eder” görüşünü tenkit eden Süleyman Ateşşöyle bir açıklamada bulunmaktadır: “Bu görüş tutarlı değildir. Çünkü edebi birsözde, yapılan işler sıra ile anlatılır, rasgele söylenmez. Şayet takdim vetehiri gerektiren edebi, ince ve bir nükte olursa, o zaman takdim-tehir yapılabilir. Bu ayette ise takdim ve tehir yapmayı gerektirecek herhangi bir
durum yoktur.”104
Süleyman Ateş,Hz. İsa’nın cismen öldüğünü fakat ruhunun ölmediğini belirtmektedir. “ Çünkü İsa’nın vefatı Kur’an’da sabittir. İsa, eceli müddetince yaşamış, Allah onu düşmanlarından gizlemiş, eceli geldiğinde de vefat ettirip semaya değil kendine yükseltmiştir.
Şüphesiz bütün peygamberlerin ruhu Allah’a çıkar ve dinleri baki kaldıkça manen hükümran olurlar. Ona göre “İsa ölmedi, kıyâmet gününden önce dönecektir” hadisini isete’vil etmek daha uygundur. Bu da İsa’nın ümmetinin yani Hıristiyanların yok olmadığının ve kıyâmetten önce o ruh yani İsa ümmetinin Müslüman olacağına dair bir işarettir” şeklindebir yorum yapılabilir.105
Görüldüğü
gibi Süleyman Ateş ilgili hadisi; “Hıristiyanların halen yeryüzünde
mevcut olması ve ahir zamanda ” Hıristiyanlığın İslam’a dahil olması
şeklinde, yorumlamaktadır. Hz. İsa’nın kendisi hakkında çıkarılan
ihtilafları “içlerinde bulunduğum müddetçe yaptıklarına şahitlik
ettim. Beni vefat ettirince, artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız
sen oldun106 ” ayetine dayalı olarak ortadan kaldırdığını söyleyen
Bayraktar Bayraklı, Hz. İsa’nın doğduğunu, eceliyle öldüğünü ve
ahirette de tekrar dirileceğini ifade etmektedir. Ayette yeralan “Beni
vefat ettirdiğin zaman” ifadesi Hz. İsa’nın kesin olarak
eceliyle öldüğünü ve öldüktensonra da dünyaya tekrar geleceğine dair
hiçbir işaretin olmadığının kesin delili olduğu anlamına gelir.107
Hz. İsa’nın bir beşer ve elçi olduğuna dikkat çekenler, O’nun kendinden öncekipeygamberler ve daha sonra gönderilen Hz. Muhammed gibi tebliğ görevini yerine getirmiş ve vadesini tamamlayınca da ölmüş olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddiaya göre Kur’an, hiçbircanlının baki olmadığını, hiçbir canlıya ebedilik verilmediğini bildirmiştir. Buna Hz. İsa’da dahildir. Çünkü Hz. İsa’da bir beşerdir. Şayet genel kurallardan aykırı bir beşer olsaydı, Allah Hz. İsa’yı hariç tutardı. Ayetlerden de anlaşılmaktadır ki, ölümsüz bir insan ya da ölümü tehir edilmiş hiçbir insan söz konusu değildir.108
Kur’an’ın genel anlatımına göre Hz. İsa, ecelini tamamlamış ve ölmüştür. Çünkü; kurumları arasında kopukluk ve mantıksızlığı kabul etmeyen evrensel ve yüksek dinlerinözelliğini taşıyan İslam dininin, kutsal kitabında da kurumlar arası uyumluluk Hz. İsa’nın ölümü örneğinde de korunmuş ve böylece, “bütün nefisler ölümü tadacaktır”109 ve “Biz senden önce hiçbir beşere ebedilik vermedik”110 ilkeleri, Hz. İsa’nın ölümü fenomeninde de kırılmayauğramamış ve Hz. İsa ölmüştür. Dolayısıyla da hadis ve tefsirle de ilgilenenlerin, Hıristiyanların“millenium” inancına uygun ve yoğun olarak İsa’nın ölmediği ve yeryüzüne ineceği yönünde gelişen ve İslam kurumları arasında olmayan “Mesihçilik” anlayışına da son vermeleri gerekir.Sonuç itibariyle Hz. İsa ile ilgili ayetler, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, O’nun ölümünün şekli, yeri ve zamanı bildirilmemiş olsa da, her insan gibi o da ölmüştür.111
HZ. İSA’NIN REF’İ
Kur’an-ı Kerim’de “ref” kelimesi, Hz.İsa’nın vefatını belirten ayetimüteakiben kullanılmakta, vefat kelimesine verilen anlama paralel olarak, iki farklı tarzda yorumlanmaktadır. Esas itibariyle Hz. İsa’nın çarmıhta Yahudiler tarafından öldürülmediği ve Allah’ın onu kendi katına yükselttiği, ayette geçtiği üzere kesin olmakla beraber, bu yükseltme işinin gerçekleşmeşekli tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışma, ref olayının bedenle mi, yoksa ruh ile mi, yoksa beden ve ruh ile birlikte mi? olduğu şeklindedir.112
Kur’an’da Ref Kelimesi
“Ref” kelime olarak, “bir şeyi yukarı koymak, manen yüceltmek, yükseltmek, kaldırmak anlamlarına gelmektedir.113 Ref kelimesi Kur’an’da çeşitli ayetlerde dahaçok,manevi yükseklik,üstünlük ve üstte oluş anlamlarına gelmektedir. Hz. İsa’nın, bedeniyle ve canlı olarak semaya yükseldiği” şeklindeki bir açıklama, bize bu konudaki ayetlerin sınırını fazlasıyla zorlayan bir
açıklama olarak görülmektedir.114
“Allah onu kendisine yükseltti 115 ” ayeti, Hz. İsa’nın bedeniyle göğe çıkarıldığını göstermez. Çünkü ayette gökten söz edilmemektedir. Allah, İsa’yı kendisine yükseltti denilmektedir. Yani onu kurtardı vederecesini yükseltti. Düşmanları ona erişemediler, onu yakalayamadılar, demektir. Nitekim bumanayı destekleyen müfessirler de vardır. Taberî’nin İbn Cureyc’e dayandırdığı rivayete göre, Hz. İsa’nın yükseltilmesinden maksad onun şeref ve izzetinin yükseltilmesidir. Ayette zikrolunan yükselme Hz. İsa’nın manen yükselmesi, onur ve izzetinin artması, anlamına geldiğini göstermektedir.116
Kur’an-ı Kerimde zikrolunan “ref” kelimesi ilgili ayetlerde geçtiği üzere incelendiğinde, bu ayetlerin hiçbirisinde diri olarak göğe yükselme anlamı yoktur. Çünkü Kur’an’daki “ref” ve bu kökten gelen kelimelerden bir kısmı bir şeyi yüksekçe bina etmek,117 “bir şeyin temelini yükseltmek”,118 sesi yükseltmek ve ağırlayıp ikram da bulunma, derece yükselmesi gibi manevi yükseklik ve üstünlükleri ifade etmektedir.119 Bu ayetlerden çoğunluğu derece yükselmesi anlamında kullanılabileceği gibi, yüksekçe bina etme anlamında da yorumlamak mümkün görünmektedir.
Hz. İsa’nın bir beşer ve elçi olduğuna dikkat çekenler, O’nun kendinden öncekipeygamberler ve daha sonra gönderilen Hz. Muhammed gibi tebliğ görevini yerine getirmiş ve vadesini tamamlayınca da ölmüş olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddiaya göre Kur’an, hiçbircanlının baki olmadığını, hiçbir canlıya ebedilik verilmediğini bildirmiştir. Buna Hz. İsa’da dahildir. Çünkü Hz. İsa’da bir beşerdir. Şayet genel kurallardan aykırı bir beşer olsaydı, Allah Hz. İsa’yı hariç tutardı. Ayetlerden de anlaşılmaktadır ki, ölümsüz bir insan ya da ölümü tehir edilmiş hiçbir insan söz konusu değildir.108
Kur’an’ın genel anlatımına göre Hz. İsa, ecelini tamamlamış ve ölmüştür. Çünkü; kurumları arasında kopukluk ve mantıksızlığı kabul etmeyen evrensel ve yüksek dinlerinözelliğini taşıyan İslam dininin, kutsal kitabında da kurumlar arası uyumluluk Hz. İsa’nın ölümü örneğinde de korunmuş ve böylece, “bütün nefisler ölümü tadacaktır”109 ve “Biz senden önce hiçbir beşere ebedilik vermedik”110 ilkeleri, Hz. İsa’nın ölümü fenomeninde de kırılmayauğramamış ve Hz. İsa ölmüştür. Dolayısıyla da hadis ve tefsirle de ilgilenenlerin, Hıristiyanların“millenium” inancına uygun ve yoğun olarak İsa’nın ölmediği ve yeryüzüne ineceği yönünde gelişen ve İslam kurumları arasında olmayan “Mesihçilik” anlayışına da son vermeleri gerekir.Sonuç itibariyle Hz. İsa ile ilgili ayetler, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, O’nun ölümünün şekli, yeri ve zamanı bildirilmemiş olsa da, her insan gibi o da ölmüştür.111
HZ. İSA’NIN REF’İ
Kur’an-ı Kerim’de “ref” kelimesi, Hz.İsa’nın vefatını belirten ayetimüteakiben kullanılmakta, vefat kelimesine verilen anlama paralel olarak, iki farklı tarzda yorumlanmaktadır. Esas itibariyle Hz. İsa’nın çarmıhta Yahudiler tarafından öldürülmediği ve Allah’ın onu kendi katına yükselttiği, ayette geçtiği üzere kesin olmakla beraber, bu yükseltme işinin gerçekleşmeşekli tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışma, ref olayının bedenle mi, yoksa ruh ile mi, yoksa beden ve ruh ile birlikte mi? olduğu şeklindedir.112
Kur’an’da Ref Kelimesi
“Ref” kelime olarak, “bir şeyi yukarı koymak, manen yüceltmek, yükseltmek, kaldırmak anlamlarına gelmektedir.113 Ref kelimesi Kur’an’da çeşitli ayetlerde dahaçok,manevi yükseklik,üstünlük ve üstte oluş anlamlarına gelmektedir. Hz. İsa’nın, bedeniyle ve canlı olarak semaya yükseldiği” şeklindeki bir açıklama, bize bu konudaki ayetlerin sınırını fazlasıyla zorlayan bir
açıklama olarak görülmektedir.114
“Allah onu kendisine yükseltti 115 ” ayeti, Hz. İsa’nın bedeniyle göğe çıkarıldığını göstermez. Çünkü ayette gökten söz edilmemektedir. Allah, İsa’yı kendisine yükseltti denilmektedir. Yani onu kurtardı vederecesini yükseltti. Düşmanları ona erişemediler, onu yakalayamadılar, demektir. Nitekim bumanayı destekleyen müfessirler de vardır. Taberî’nin İbn Cureyc’e dayandırdığı rivayete göre, Hz. İsa’nın yükseltilmesinden maksad onun şeref ve izzetinin yükseltilmesidir. Ayette zikrolunan yükselme Hz. İsa’nın manen yükselmesi, onur ve izzetinin artması, anlamına geldiğini göstermektedir.116
Kur’an-ı Kerimde zikrolunan “ref” kelimesi ilgili ayetlerde geçtiği üzere incelendiğinde, bu ayetlerin hiçbirisinde diri olarak göğe yükselme anlamı yoktur. Çünkü Kur’an’daki “ref” ve bu kökten gelen kelimelerden bir kısmı bir şeyi yüksekçe bina etmek,117 “bir şeyin temelini yükseltmek”,118 sesi yükseltmek ve ağırlayıp ikram da bulunma, derece yükselmesi gibi manevi yükseklik ve üstünlükleri ifade etmektedir.119 Bu ayetlerden çoğunluğu derece yükselmesi anlamında kullanılabileceği gibi, yüksekçe bina etme anlamında da yorumlamak mümkün görünmektedir.
“Allah, peygamberlerden bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir.Meryem oğlu İsa’ya belgeler verdik, onu Ruh’ul Kudüsle destekledik.”120
“Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.”121
“Sizi birbirinizden derecelerle yükselten Allah’tır.”122
“Biz İdris’i yüce bir yere yükselttik.”123
“Cennette yükseltilmiş tahtlar vardır.”124 “Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi.”125
Allah’a mekan isnadında bulunan ayetler:(Mülk 16-17, Taha 5, Araf 54) mecazi anlamda kullanıldığı gibi, Hz. İsa’nın yükseltilmesiyle ilgili kullanılan ayetler de(Âl-i İmrân 55,Nisa 158) manen ve ruhen yükselme anlamlarında kullanılmıştır.126 Yüce Allah’ın semada olması demek onun maddi ve manevi yaratıklardan, her şeyden üstün olması demektir. Çünkü sema mutlak yükseklik veüstünlük işaretidir. Allah’ın arş üzerinde olması demek, onun yüksek hakimiyetidemektir.127 Bu tür ayetleri, Yüce Allah’ı cisimleştirerek onun bir mekanda olduğu şeklinde yorumlayamayız. Aynı şekilde Hz. İsa’nın ref’ini de“manen veruhen yükselme” anlamı dışındayorumlamamız Kur’an‘ın bütünlüğüne ters düşer.128
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder