10 Nisan 2015 Cuma

KUR’ÂN’DA BURÇLAR

   Uzaydaki yıldızlar ve güneş sistemindeki gezegenler, ateş, toprak, hava, su gibi unsurlar ile madenler, hayvanlar ve bitkiler üzerinde etkili olurlar. Gerçek etkiyi yaratan ise Allahü Tealadır.  Burçlar ve gezegenler sebeptirler.
(Alıntı- Marifetname) 


Bu dünyâ, (güneş, ay, yılzdızlar. gezegenler ve bilmediğimiz diğer ecsâm) birinci kat semânın yanında Arabistan çölüne atılan bir yüzük kadar ancak yer tutar. Birinci kat sema ve içindekiler, ikinci kat semânın yanında Arabistan çölüne atılan bir yüzük kadar ancak yer tutar. İkinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci kat sema her biri diğerinin yanında o nisbette yer kaplar. 
Vesia kürsiyyuhus-semēvēti vēl ard.



KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
Davut AĞBAL (*)
ÖZ
Burçlar, Müslüman toplumlar içerisinde aktüel bir değere sahip olduğu
için, bu konunun dinî epistemolojik temellerinin tespiti önem arz etmektedir.
Bu çalışmada burçların Kur’ân, Astronomi ve Astroloji’deki mahiyetine değinil-
miş, Kur’ân merkeze alınarak burçlarla ilgili verilerin genel bir tahlili yapılıp,
kavramın Kur’ân bağlamında ifade ettiği anlam ve bu anlamın Astronomi ve
Astroloji’deki burç kavramından farkı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma-
nın neticesinde hem içerik hem de işlev bakımından Kur’ân’daki burç kavramıyla
-özellikle- Astroloji’deki burç kavramı arasında kapanması mümkün olmayan bir
ayrılığın olduğu sonucuna ulaşılmış ve burçların insanlara etkisi bu bağlamda ele
alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Astronomi, Astroloji, Semâ/Gökyüzü, Burç.
ABSTRACT
Constellations in Qur’an
In Context of Constellation’s Nature and their Effect to People
The determination of the constellations’ religious-epistemological foundations
is very important because the subject has been a current value in muslim societies.
In this study the position of constellation has been mentioned according to Quran,
Astronomy and Astrology; the knowledges about constellations has been analyzed
by taking Quran to center. The differences between the concepts of constellation
in Quran, Astronomy and Astrology has been determined. As a result, in terms of
both content and function, it has seen that there are big distinctions between the
concepts of constellation in Quran and -especially- Astrology and in this context,
the constellations’ effect to people has been analyzed.
Keywords: Astronomy, Astrology, Sky, Constellation.
*     Arş. Gör., Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı.    
(davutagbal@hotmail.com)
   
250
Davut AĞBAL
1. Giriş
İnsanoğlunun tarih boyunca gökyüzüyle alakadar olduğu bir vakıadır.
Bu ilgi insanlığın bilgisinin ve tasavvur gücünün ilerlemesine paralel olarak
daha da artmaktadır. Gökyüzü, varlığı itibariyle ilgi çeken bir odak olması
nedeniyle de üzerinde çokça tefekkür edilmiş, araştırmalar yapılmış ve teoriler
geliştirilmiştir. Ancak bu ilginin müsbet neticeleri olmakla birlikte menfi so-
nuçlarına da fazlaca rastlanmaktadır.
Heybeti, güzelliği ve esrarıyla insanoğlunun önceden beri kendisinden
ilgisiz kalamadığı gökyüzüne Kur’ân’da da insanların dikkati çekilmektedir.
Çünkü yaratılış olarak yeryüzünden daha girift ve daha tafsilatlı olan1 gökyü-
zü vasıtasıyla dikkatlerin, bu varlıkların bizzat işaret ettiği yaratıcıya yönelmesi
hedeflenmekte; hatta bu husus, konuyla ilgili âyetlerin içeriğini ve maksadı-
nın en önemli noktasını teşkil etmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de gökyüzü hakkında farklı birçok bilgiye ulaşmaktayız.
Bunların bir kısmı gökyüzünün yaratılışı ile ilgili iken bir kısmı da yapısı
ile alakalıdır. Yine bu âyetlerin bazısı gökyüzündeki düzen ve ahenge dikkat
çekerken bazısı da aynı konunun diğer bir yönü olan gök cisimlerinin menzil-
leri/yörüngeleri, bunların varoluş gayeleri ve içinde bulundukları düzen içeri-
sindeki yerleri ile ilgilidir.
Kur’ân’da gökyüzündeki cisimlerin yapısı, yaratılışı ve düzeninden bahse-
den âyetler incelendiğinde onların nasıllığından ziyade niçin var edildiklerine
dikkat çekilir. Bu yönüyle de gök cisimlerinin varlık olarak neye işaret ettiği,
daha çok ön plana çıkarılır.
Bu noktayla alakalı olarak incelemek istediğimiz konu, aktüalitesi ve
uzunca bir geçmişi bulunan “burçların mahiyetinin, burçlar ve gök cisim-
lerinin insanoğlunun hem iradi hem de gayri iradi fiillerine etkisinin, -eğer
varsa- bu etkinin nasıllığının ve sınırlarının” Kur’ân odaklı yorumlanmasıdır.
Bu konu İslam toplumu içerisinde yer alan bazı eğilimlerin dinî epistemolojik
temellerini ortaya çıkarma açısından önem taşımaktadır.
Burçlar ve gök cisimlerinin özellikle geleneksel tıbbın tedavi sistemi içe-
risinde kullanılması, o cisimlerin taşıdıkları enerji sebebiyle Dünya’ya, dola-
yısıyla da insanın fizyolojik yapısına etkileri ve bu etkinin nasıl ve ne oranda
gerçekleştiği konumuzun dışında kalan hususlardır.
2. Kavramsal Çerçeve
2.1. Gökyüzü İle Alakalı İlimler:
Araştırmada yer yer atıfta bulunulan iki ilim dalına değinmekle iktifa
edeceğiz. Bunlar Astronomi ve Astroloji’dir.
1     Bu manaya işaret eden ayet-i kerimeler için bkz. 37. Saffât, 11; 79. Naziât, 27.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
251
2.1.1. Astronomi:
“Astronomi, gök cisimleri ile ilgilenen ve bu cisimlerin büyüklükleri,
düzeni, konumları, kökeni ve dinamik davranışlarını ele alan bir bilim dalı-
dır.”2 Bu bilim dalı İslam dünyasında “felekiyyât, ilm-i nücûm, ilm-i nücûm-i
ta’limî, sınaat-ı nücûm, sınaat-i tencîm, ilm-i hey’e, ilm-i hey’eti’l-âlem” te-
rimleri ile karşılık bulmuştur.3 Astronomi -beşerî ilimler açısından- reel du-
rumu bilimsel yöntemlerle incelemeye çalışması sebebiyle müsbet bir bilim
olarak addedilmektedir.
Neredeyse insanlık tarihiyle yaşıt olan bu bilim dalı son teknolojik geliş-
melerle gökyüzünü daha da ileri düzeyde incelemektedir. Hatta bu gün gök
cisimlerinin ve evreni oluşturan maddenin fiziksel ve kimyasal özelliklerini
konu edinen Astrofizik; Ay’ın ve güneş sistemi gezegenlerinin yanı sıra küçük
gezegenler, meteorlar ve kuyrukluyıldızlar gibi gökcisimlerinin jeolojik yapı-
larını, özellikle yerküreye etkileri açısından inceleyen Astrojeoloji gibi dallara
ayrılmış durumdadır.
2.1.2. Astroloji:
Astronomi ile yakından alakalı ve tarih içerisinde -belirli dönemlerde de
olsa- bu bilimle iç içe geçmiş bir şekilde varlığını sürdüren Astroloji, İslam
dünyasındaki adıyla İlm-i Ahkâm-ı Nücûm: “Erken dönem astronomlarının
Dünya’nın gelecekteki olayları hakkında sabit yıldızlar, Güneş, bilinen geze-
genler ve Ay’ın konumları ile alakalı gözlemler ve yorumlar yaparak tahmin
etme girişimi”4 olarak tarif edilmiştir.
Kullandığı yöntemler ve bilgi türü açısından tarih içerisinde yıldız falcı-
lığı ve müneccimlik olarak da isimlendirilen5 Astroloji ile Astronomi arasında
-tanımlarda da görüldüğü üzere- bariz farklılıklar bulunmaktadır.
Astroloji, -genel olarak- Tabiî Astroloji ve Ahkâm Astrolojisi olmak üzere
iki kısma ayrılmaktadır: Tabiî Astroloji: feleklerin (gök küre) atmosfer ve yer-
yüzündeki dört unsura dayalı fizikî nesne ve olaylar üzerine yaptığı tesirleri
2     Joseph A. Angelo JR, Encyclopedia of Space and Astronomy Science, New York, 2006, s. 62;
Benzer tanımlamalar için bkz. İbn Haldun, Mukaddime, Darul’l-Beyda, 2005, c.3, s. 187;
Muhammed Sıddîk b. Hüseyin el-Kannûcî, Mevsûatu Mustalahâti Ebcedi’l-Ulûm, Mekte-
betu Lübnan, Beyrut, 2001, s. 864.
3     Bkz. Fehd,Tevfik, “İlm-i Felek”, DİA, c. 22, s. 126; Yakıt, İsmail; Durak, Necdet, İslam’da
Bilim Tarihi, Isparta, 2002, s. 78.
4     Joseph A. Angelo JR, a.g.e., s. 61; Benzer tanımlamalar için bkz. The World Book Encyclo-
pedia of Science, Chicago, 1992, c. 1, s. 15; Muhammed Sıddîk b. Hüseyin el-Kannûcî,
a.g.e., s. 368; Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkam-ı Nücum”, DİA, c. 22, s. 124; Cevizci, Ahmet,
Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2005, s. 157.
5     Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkam-ı Nücum”, DİA, c. 22, s. 124.
Astroloji, -genel olarak- Tabiî Astroloji ve Ahkâm Astrolojisi olmak üzere iki
Astroloji, -genel olarak- Tabiî Astroloji ve Ahkâm Astrolojisi olmak üzere iki
kısma ayrılmaktadır: Tabiî Astroloji: feleklerin (gök küre) atmosfer ve yeryüzündeki
kısma ayrılmaktadır: Tabiî Astroloji: feleklerin (gök küre) atmosfer ve yeryüzündeki
dört unsura dayalı fizikî nesne ve olaylar üzerine yaptığı tesirleri inceler ve eski
252 Davut AĞBAL
dört unsura dayalı fizikî nesne ve olaylar üzerine yaptığı tesirleri inceler ve eski
astronominin kozmolojik modelini esas alarak tahmin ve kehânetlerde bulunur.
astronominin kozmolojik modelini esas alarak tahmin ve kehânetlerde bulunur.
Ahkâm Astrolojisi: Gök cisimlerinin insan kaderi üzerinde etkileri olduğu inancıyla
Ahkâm Astrolojisi:astronominin kozmolojik modelini esas alarakolduğu inancıyla
inceler ve eski Gök cisimlerinin insan kaderi üzerinde etkileri tahmin ve kehâ-
gelecek hakkında kehânetlerde bulunur.66
netlerde bulunur. Ahkâm bulunur.
gelecek hakkında kehânetlerdeAstrolojisi: Gök cisimlerinin insan kaderi üzerinde
etkileri olduğu ilişkilendirilmesinden dolayı sahte ve gerçek bulunur.6 şeklinde
Falcılıkla inancıyla gelecek hakkında kehânetlerde dışı bir ilim
Falcılıkla ilişkilendirilmesinden dolayı sahte ve gerçek dışı bir ilim şeklinde
Falcılıkla ilişkilendirilmesinden dolayı sahte Astroloji’den az veya şek-
vasfedilmesine karşın, eski ve yeni birçok uygarlık ve gerçek dışı bir ilimçok
vasfedilmesine karşın, eski ve yeni birçok uygarlık Astroloji’den az veya çok
linde vasfedilmesine karşın, eski ve yeni mirasının bir parçası olarak az veya
birçok uygarlık Astroloji’den İslam
etkilenmiştir. Tercüme dönemiyle, Yunan mirasının bir parçası olarak İslam
etkilenmiştir. Tercüme dönemiyle, Yunan Yunan mirasının bir parçası olarak İs-
çok etkilenmiştir. Tercüme dönemiyle,
dünyasına giren Astroloji77,, içeriğinde kehânet ve falcılıkla alakalı bilgiler
dünyasına giren giren Astroloji7, içeriğinde kehânet ve falcılıkla alakalıbilgiler
lam dünyasına Astroloji içeriğinde kehânet ve falcılıkla alakalı bilgiler
bulundurduğundan, hem bir ilim dalı olarak kabul görmemiş hem de -İbn Haldun -İbn
bulundurduğundan, hem dalı olarak kabul görmemiş hem de -İbn Haldun (ö.
bulundurduğundan, hem bir ilimbir ilim dalı olarak kabul görmemiş hem de (ö.
Haldun (ö. 808/1406) İslamî öğretilere 8- İslamî öğretilere karşıt bir konum-
808/1406) örneğindeki gibi8 örneğindeki gibi karşıt bir konumda görülmüştür. Hatta
808/1406) örneğindeki gibi8-- İslamî öğretilere karşıt bir konumda görülmüştür. Hatta
da görülmüştür. Hatta bu özelliğinden dolayı âlimlerinin
birkaçı müstesna bütün İslam
bu özelliğinden dolayı birkaçı müstesna bütün İslam âlimlerinin Astroloji’yi reddetme
özelliğinden dolayı birkaçı müstesna
buâlimlerinin Astroloji’yi reddetme vebütün İslam konusundaAstroloji’yi reddetmeda
kötüleme
hemfikir olduğu
ve kötüleme konusunda hemfikir olduğu da söylenebilir.99
kötüleme konusunda hemfikir olduğu da söylenebilir.
vesöylenebilir.9
Gökyüzünü araştıran bu iki alan iki farklı bilgi türüne dayanmaktadır.
Gökyüzünü araştıran bu iki alan iki farklı bilgi türüne dayanmaktadır.
Gökyüzünü araştıran bu iki alan iki farklı bilgi türüne dayanmaktadır.
Astronomi, bugün kabul gören standartlar içerisinde -yöntem ve muhteva açısından-
Astronomi, bugün gören gören standartlar -yöntem -yöntem açısından-
Astronomi, bugün kabul kabul standartlar içerisindeiçerisindeve muhteva ve muhteva
açısından- bir “bilim” niteliğine sahipken;tarihteki varoluş koşulları bir kenara
bir “bilim” niteliğine sahipken; Astroloji, özellikle Astroloji, özellikle tarihteki varo-
bir “bilim” niteliğine sahipken; Astroloji, özellikle tarihteki varoluş koşulları bir kenara
luş koşulları bir kenara bırakıldığında10, “bilim” olmaktan uzak kendine has
10 “bilim”
bırakıldığında10,, “bilim” olmaktan uzak kendine has yöntemleri bulunan bir alandır.
kendine has yöntemleri bulunan bir alandır.
bırakıldığında bulunanolmaktan uzakDolayısıyla bu iki alanla ilgili bilgiler çalış-
yöntemleri
bir alandır.
Dolayısıyla bu iki alanla ilgili bilgiler çalışmamızda bu sahaların değerlendirilmeye
Dolayısıyla bu iki alanla ilgili bilgilerözellikleri dikkate sahaların mevcut özellikleri
mamızda bu sahaların mevcut çalışmamızda bu alınarak mevcut özellikleri
dikkate alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.
çalışılacaktır.
dikkate alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.
2.2. Gökyüzü İle İlgili Kavramlar:
2.2. Gökyüzü İle İlgili Kavramlar:
2.2. Gökyüzü İle İlgili Kavramlar:
2.2.1. Semâ/
2.2.1. Semâ/::السماء
2.2.1. Semâ/ السماء
Semâ, Arapça bir kelime olup
(Se-Me-Ve) kökünden türemiş-
Semâ, Arapça bir kelime olup ( س - م - وSe-Me-Ve) kökünden türemiştir.
Semâ, Arapça bir kelime olup ( س - م - وSe-Me-Ve) kökünden türemiştir.
tir. Bu yükselmek, ulu, yüce, seçkin olmak, belirginleşmek, bakışları göğe doğru
Bu kök; yükselmek, ulu, yüce, seçkin seçkin olmak, belirginleşmek, bakışları göğe
kök; kök; yükselmek, ulu, yüce, olmak, belirginleşmek, bakışları göğe doğru
Bu
doğru uzatmak anlamlarına gelmektedir.11 Kelimenin Arap dili kalıplarındaki
diğer türevleri bu ilk manalar ile ilişkili anlamlarda kullanılmaktadır.
6         Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkam-ı Nücum”, DİA, c. 22, s. 125.
6 Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkam-ı Nücum”, DİA, c. 22, s. 125.
6 Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkam-ı Nücum”, DİA, c. 22, s. 125.
7     Yakıt, İsmail, Durak, Necdet, a.g.e., s. 78–79.
7 Yakıt, İsmail, Durak, Necdet, a.g.e., s. 78–79.
7 Yakıt, İsmail, Durak, Necdet, a.g.e., s. 78–79.
8     İbn Haldun, temel olarak kader ve kainatta tek failin
8 İbn Haldun, temel olarak kader anlayışı anlayışı ve kainatta
8 İbn Haldun, temel olarak kader anlayışı ve kainatta tek failin
tek failin Allah olduğu da
dolayısıyla da
Allah olduğu dolayısıyla
Allah olduğu dolayısıyla da yıldızların
yıldızların etkisiylemeydana geldiğine meydana geldiğine inanmanın tevhid inancına aykırı-
bazı hadiselerin inanmanın tevhid inancına aykırılığı açısından yıldızların
etkisiyle bazı hadiselerin
itirazlarda
etkisiyle bazı hadiselerin meydana geldiğine inanmanın Haldun, a.g.e.,aykırılığı187-190; Ayrıca bkz.
tevhid inancına c.3,
lığı açısından itirazlarda bulunmaktadır. Ayrıca bkz. Fehd, Tevfik, s. açısından itirazlarda
bulunmaktadır. İbn Haldun, a.g.e., c.3, s. 187-190;İbn
a.g.e., c.3, s. 187-190; Ayrıca bkz.
“İlm-i Ahkam-ı Nücum”,
bulunmaktadır. İbn Haldun, Ahkam-ı Nücum”, DİA, c. 22, s.Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkam-ı Nücum”,
Fehd, Tevfik,
124.
DİA, c. 22, s. 124. “İlm-i
DİA, c. 22, s. 124.
9 Bkz. Albayrak, Halis, Kur’ân’da İnsan Gayb İlişkisi, Şule Yay., Şule Yay.,  İstanbul, 1993, s. 87.
9     Bkz. Albayrak, Halis, Kur’ân’da İnsan Gayb İlişkisi, İstanbul, 1993, s. 87.
9 Bkz. Albayrak, Halis, Kur’ân’da İnsan Gayb İlişkisi, Şule Yay., İstanbul, 1993, s. 87.
10 Tarih içerisinde; Astroloji, Astronomi ile iç içe geçmiş olarak varlığını sürdürmüş olmasından dolayı bir
10     Tarih içerisinde; Astroloji, Astronomi ile iç içe geçmiş olarak varlığını sürdürmüş olma-
10 Tarih içerisinde; Astroloji, Astronomi ile iç içe geçmiş olarak varlığını sürdürmüş olmasından dolayı bir
bilim sından dolayı edilebilirdi. Ancak zamanla incelediği konular ve kullandığı yöntemler açısından
dalı olarak kabul edilebilirdi. Ancak zamanla incelediği konular ve kullandığı yöntemler açısından
bilim dalı olarak kabulbir bilim dalı olarak kabul edilebilirdi. Ancak zamanla incelediği konular
Astronomi’den farklılaştığı ve kendine has Astronomi’den farklılaştığı ve -geçmişteki durumundan
ve kullandığı yöntemler açısından bir çizgi ile temeyyüz ettiği için kendine has bir çizgi
Astronomi’den farklılaştığı ve kendine has bir çizgi ile temeyyüz ettiği için -geçmişteki durumundan ile
farklı olarak- bu gün kullanılan hususî anlamıyla bir “bilim” olmaktan uzaklaşmış ve daha çok “kehanet”
olarak- bu ettiği için -geçmişteki durumundan olmaktan uzaklaşmış kullanılan hususî an-
farklı temeyyüz gün kullanılan hususî anlamıyla bir “bilim”farklı olarak- bu günve daha çok “kehanet”
ile özdeşleşmiştir. Benzer olmaktan uzaklaşmış ve daha Osman, “Büyücülük, Modern Falcılık ve
lamıyla bir Benzer değerlendirmeler için bkz. Cilacı, Osman, “Büyücülük, Modern Falcılık ve
ile özdeşleşmiştir. “bilim” değerlendirmeler için bkz. Cilacı,çok “kehanet” ile özdeşleşmiştir. Benzer
Astroloji”, Diyanet İlmi Dergi, sy. 4, Cilacı, 38.
değerlendirmeler için bkz. 1997, s. 38.
Astroloji”, Diyanet İlmi Dergi, sy. 4, 1997, s.Osman, “Büyücülük, Modern Falcılık ve Astroloji”, Di-
yanet İlmi Dergi, sy. 4, 1997, s. 38.
11     Ferâhîdî, Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, c. 2,
s. 281; Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, Esâsu’l-Belâğa, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut,
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
uzatmak anlamlarına gelmektedir.1111KelimeninVE İNSANAkalıplarındaki diğer türevleri
uzatmak anlamlarına gelmektedir. MAHİYETİ Arap dili kalıplarındaki diğer türevleri
Kelimenin Arap dili ETKİSİ BAĞLAMINDA 253
uzatmak anlamlarına gelmektedir.11 Kelimenin Arap dili kalıplarındaki diğer türevleri
bu ilk manalar ile ilişkili anlamlarda kullanılmaktadır.
bu ilk manalar ile ilişkili anlamlarda kullanılmaktadır.
bu ilk manalar ile ilişkili anlamlarda kullanılmaktadır.
Bu kökten türeyen semâ/ ,السماءlügatte; gök, semâ, gökyüzü, yeryüzünün
Bu kökten türeyen semâ/
lügatte; gök, semâ, gökyüzü, yeryüzünün
Bu kökten türeyen semâ السماءlügatte; gök, semâ, gökyüzü, yeryüzünün
Bu kökten türeyen semâ/ ,,السماءlügatte; gök, semâ, gökyüzü, yeryüzünün
karşıtı gibi bilinen manalarındaki kullanımının yanında, çatı çatı ve yağmur gibi
karşıtı gibi bilinen manalarındaki kullanımının yanında, çatı ve yağmur gibi
karşıtı gibi bilinen manalarındaki kullanımının yanında, ve yağmur gibi
karşıtı gibi bilinen manalarındaki kullanımının yanında, çatı ve yağmur gibi
12
kelimelerle de eş anlamlı olarakolarak kullanılmaktadır.12
kelimelerle de eş anlamlı kullanılmaktadır.
kelimelerle de eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. 12
kelimelerle de eş anlamlı olarakkullanılmaktadır. 12
Astronomi açısından bakıldığında gökyüzü, uzay veya evren kavramı ile
Astronomi açısından bakıldığında gökyüzü, uzay veya evren kavramı
Astronomiaçısından bakıldığında gökyüzü, uzay veya evren kavramı ile ile
Astronomi açısından bakıldığındagökyüzü, uzay veya evren kavramı ile
karşılanmaktadır. kavramlar ise; içerisinde farklı özelliklere sahip yıldızlar,
karşılanmaktadır. Bu Bu kavramlar ise; içerisinde farklı özelliklere sahipyıldızlar,
karşılanmaktadır. Bu kavramlar ise; içerisinde farklı özelliklere sahip yıldızlar,
karşılanmaktadır. Bu kavramlar ise; içerisinde farklı özelliklere sahip yıldızlar,
gezegenler oluşumların bulunduğu alanı alanı ifade etmektedir.13
gezegenler v.b.v.b. oluşumların bulunduğuifadeetmektedir.1313
gezegenler v.b.oluşumların bulunduğu alanı ifade etmektedir.13
gezegenler v.b. oluşumların bulunduğu alanı ifade etmektedir.
2.2.2. Burç الربج
2.2.2. Burç/
2.2.2. Burç/:::الربج
2.2.2. Burç/ الربج
Burç, Arapça ( ب -- رر -- جBe-Ra-Ce) kökünden türemiş bir kelimedir.
Burç, Arapça
( بBe-Ra-Ce) kökünden türemiş bir kelimedir.
(Be-Ra-Ce) kökünden türemiş bir kelimedir.
Burç, Arapça ( ب - ر - جBe-Ra-Ce) kökündentüremiş bir kelimedir.
Burç, Arapça ج
Yükselmek, açığa çıkmak, (kadın için) cazibesini veveçekiciliğini göstermek,
Yükselmek, açığa çıkmak, (kadın için) cazibesini
çekiciliğini göstermek,
Yükselmek, açığa çıkmak, (kadın için) cazibesini ve çekiciliğini göstermek,
Yükselmek, açığa çıkmak, (kadın için) cazibesini ve çekiciliğini göstermek,
14
süslenmekanlamlarının yanında kale kale (hisar), ve gökyüzündeki burçlarıifade
anlamlarının yanında (hisar), kule kule ve gökyüzündeki ifade
süslenmek1414anlamlarının yanında kale (hisar), kule ve gökyüzündeki burçları burçları
süslenmek
süslenmek14 anlamlarının yanında kale (hisar), kule ve gökyüzündeki burçları ifade
için de kullanılmaktadır. 15
içinifadekullanılmaktadır.15
içinde kullanılmaktadır.1515
de kullanılmaktadır.
için de
Burç kavramı Astronomi’de: “Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen yö-
Burç kavramı Astronomi’de: “Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen
Burç kavramı Astronomi’de: “Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen
Burç kavramı Astronomi’de: “Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen
rüngenin içlerinden geçtiği belli sembollerle gösterilen on iki takımyıldızdan her
yörüngenin içlerinden geçtiği belli sembollerle gösterilen on iki takımyıldızdan her
yörüngenin içlerinden geçtiği belli sembollerle gösterilen on iki takımyıldızdan her
yörüngenin içlerinden geçtiği belli sembollerle gösterilen on iki takımyıldızdan her
biri” olarak tanımlanmaktadır.16
biri” olarak tanımlanmaktadır.1616
biri” olarak tanımlanmaktadır.
biri” olarak tanımlanmaktadır.16
İnsanlık tarihinde burçlarla ilgili en erken bilgilere Sümerler dönemin-
İnsanlık tarihinde burçlarla ilgili en erken bilgilere Sümerler döneminde
İnsanlık tarihinde daha sonra en birçok uygarlıkta ve döneminde
İnsanlık tarihinde burçlarla ilgili en erken bilgilere Sümerler döneminde
de rastlanmıştır. Konuburçlarla ilgili farklıerken bilgilere Sümerler Yahudi-İbranî
rastlanmıştır. Konude yersonra farklı Bu kaynaklarda ve Yahudi-İbranî literatüründe ol-
rastlanmıştır. Konu daha sonra farklı birçok uygarlıkta ve Yahudi-İbranî literatüründe
literatüründe daha almıştır. birçok uygarlıkta ve Yahudi-İbranî literatüründe
rastlanmıştır. Konudaha sonra farklıbirçok uygarlıkta burçların sayısının on iki
de duğu almıştır. Bu kaynaklardabirlikte, zikredilen sayınıniki olduğu bilgisine
de yer almıştır. Bu kaynaklarda burçların sayısının on iki olduğu bilgisine
yer almıştır. Bu kaynaklarda burçların sayısının on
olduğu bilgisine
de yer bilgisine rastlanılmakla burçların sayısının on ikidaha fazla olduğunu
söyleyenler de olmuştur. Örneğin “Milattan fazla IV. Yüzyılda yaşayan Grek
önce olduğunu söyleyenler de
rastlanılmakla birlikte, zikredilen sayının daha fazla olduğunu söyleyenler de
rastlanılmakla birlikte, zikredilen sayının daha
rastlanılmakla birlikte, zikredilen sayının daha fazla olduğunu söyleyenler de
matematikçisi Eudoxus kırk dört burç adı saymaktadır. Ptolemy/Batlamyus
olmuştur. Örneğin “Milattan önce IV. Yüzyılda yaşayan Grek matematikçisi Eudoxus
olmuştur. Örneğin “Milattan önce IV. Yüzyılda yaşayan Grek matematikçisi Eudoxus
Örneğin “Milattan
olmuştur.100–178) ise kırkönce IV. Yüzyılda yaşayan Grek matematikçisi Eudoxus
(m.s.
sekiz burç sıralar.17” Ptolemy ve Eudoxus tarafından
kırk dört burç adı saymaktadır. Ptolemy/Batlamyus (m.s. 100–178) ise kırk sekiz burç
kırk dört burç adı saymaktadır. Ptolemy/Batlamyus (m.s. 100–178) ise kırk sekiz burç
dört burç adı saymaktadır. Ptolemy/Batlamyus (m.s. 100–178) ise kırk sekiz burç
kırk 1998, c. 1, s. 476; Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ, Mu’cemu Mekâyisu’l-Luga, Dâru’l-Fikr,
17”
sıralar.1979, c. 3, s. 98; Eudoxus tarafından yapılanTâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, Kuveyt,
sıralar.17 Ptolemy ve Eudoxus tarafından yapılan bu sınıflandırmalar sadece kuzey
Ptolemy ve Eudoxus tarafından yapılan bu sınıflandırmalar sadece kuzey
sıralar.17””Ptolemy ve Zebîdî, Muhammed Murtazâ, bu sınıflandırmalar sadece kuzey
2004, c. 38, s. 312.
1111 12     Ahmed b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn,a.g.e., c. 3, s. 98; İbn Manzur, Cemâlu’d-dîn b.Zemahşerî,
Ferâhîdî, Halil Fâris b. Zekeriyyâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, c. 2, s. 281; Muhammed,
11Ferâhîdî, Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn,Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, c. 2, s. 281; Zemahşerî,
Ferâhîdî, Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003, c. 2, s. 281; Zemahşerî,
Lisanu’l-Arab, Kahire ts., c. Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1998, 1, s. 476; Ahmed b. Fâris
Mahmud b.b. Ömer, Esâsu’l-Belâğa, 3, s. 2107; Isfahanî,Beyrut, 1998, c.c. 1, s. 476; Ahmed b. Dâru’l-
Mahmud Ömer, Esâsu’l-Belâğa, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Ragıb, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’ân,Fâris
Mahmud b. Ömer, Esâsu’l-Belâğa, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1998, c. 1, s. 476; Ahmed b. Fâris
Kalem, Mu’cemu Mekâyisu’l-Luga,
b.b.Zekeriyyâ, Mu’cemu Mekâyisu’l-Luga, Dâru’l-Fikr, 1979, c.c.3,3,s.s.98; Zebîdî, Muhammed Murtazâ,
Zekeriyyâ,Dimeşk, 2002, s. 427. Dâru’l-Fikr, 1979, c. 3, s. 98; Zebîdî, Muhammed Murtazâ,
98; Zebîdî, Muhammed Murtazâ,
b. Zekeriyyâ, Mu’cemu Mekâyisu’l-Luga, Dâru’l-Fikr, 1979,
Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, Kuveyt, 2004, c.c. 38, s. 312.
Tâcu’l-Arûs min Angelo JR, a.g.e.,Kuveyt, 2004, c.38, s. 312.
13     Joseph min Cevâhiri’l-Kâmûs, Kuveyt, 2004, 38, s. 312.
A. Cevâhiri’l-Kâmûs, s. 554.
1212 Tâcu’l-Arûs
Ahmed b. Fâris b.Zekeriyyâ, a.g.e., c.c. 3, s. 98; İbn Manzur, Cemâlu’d-dîn b. Muhammed, Lisanu’l-
12Ahmed b. Fâris b. Mahmud b. Ömer,3, s. 98; İbn Manzur, Cemâlu’d-dîn b. Muhammed, Lisanu’l-
14     Zemahşerî, Zekeriyyâ, a.g.e., 3, s. 98; İbn Manzur, Cemâlu’d-dîn b. Muhammed, Lisanu’l-
Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ, a.g.e., c. Esâsu’l-Belâğa, c. 1, s. 53.
Arab, Kahire ts., c.c.3,3,s.s.2107; Isfahanî, Ragıb, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, Dimeşk,
Arab, Kahire ts.,
Kahire
2107;
Ragıb, Müfredâtu
Dâru’l-Kalem, Dimeşk,
Arab,Ferâhîdî,ts., c. 3, s.Ahmed,Isfahanî,c. 1, 125; AhmedElfâzi’l-Kur’ân,Zekeriyyâ, a.g.e., c. 1, s.
2107; Isfahanî, Ragıb, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem, Dimeşk,
15   
a.g.e.,
b. Fâris b.
2002, s.s. 427. Halil b.
2002, s.427.
238; İbn
1313 2002, A.427. Manzur, a.g.e., c. 1, s. 232; Isfahanî, Ragıb, a.g.e., s. 115; Zebîdî, Muhammed
Joseph Angelo JR, a.g.e., s.s. 554.
554.
13Joseph A. Angelo JR, a.g.e., s.554.
Murtazâ, a.g.e., c. 5, 414-415.
1414 Joseph A. Angelo JR, a.g.e.,s.Esâsu’l-Belâğa, c. 1, s. 53.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, Esâsu’l-Belâğa, c. 1, s. 53.
Mahmud b. Ömer,
14Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, Esâsu’l-Belâğa, c. 1, s. 53.
Zemahşerî,
1515Ferâhîdî, Halil b. Ahmed, a.g.e., DİA, 125; Ahmed b.Yazır, M. Zekeriyyâ, a.g.e., c. Kur’ân Dili, Eser
16     Demirci, b. Ahmed, a.g.e., c. 1, 125; s. 421; Fâris b. Zekeriyyâ, a.g.e., 1, s. 238; İbn
Ferâhîdî, Halil Kürşat, “Burç”, c. 1, c. 11, Ahmed b. Fâris b. Hamdi, Hak Dinic. 1, s. 238; İbn
15 Ferâhîdî, Halil b. Ahmed, a.g.e., c. 1, 125; Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ, a.g.e., c. 1, s. 238; İbn
Kitabevi, 1, s. 232; Isfahanî, Ragıb,
3608
Manzur, a.g.e., c.c. 1, s. 232; Isfahanî, Ragıb, .a.g.e., s. 115; Zebîdî, Muhammed Murtazâ, a.g.e., c. 5,
Manzur, a.g.e., İstanbul, ts.,  c. 5, s.Ragıb,a.g.e., s. 115; Zebîdî, Muhammed Murtazâ, a.g.e., c. 5,
Manzur, a.g.e., c. 1, s. 232; Isfahanî,
a.g.e., s. 115; Zebîdî, Muhammed Murtazâ, a.g.e., c. 5,
s.s. 414-415.
414-415.
17     “Batlamyus, yirmi biri kuzeyde on beşi güneyde, on ikisi ortada muaddilunnehar etrafında
s. 414-415.
1616Demirci, Kürşat, “Burç”, DİA, c. 11, s. 421; Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi,
Demirci, Kürşat, “Burç”, zarfında11, s. 421; Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, noktada olmak
Güneşin bir sene DİA, c. kateder Yazır, M. yörüngesinin Kur’ân Dili, Eser Kitabevi,
16 Demirci, Kürşat, “Burç”, DİA, c. 11, s. 421;göründüğüHamdi, Hak Dini bulunduğu Eser Kitabevi,
İstanbul, ts., toplam 3608 sekiz burç saymıştı. Bu kırk sekiz burç bin yirmi dokuz yıldızdan ibaret
İstanbul, ts., c.c. 5,s.s.kırk . ..
ts.,
3608
üzere c.5,5, s. 3608
1717 İstanbul,
olup yirmi biri kuzeyde on beşi güneyde, on ikisi ortada muaddilunnehar etrafında Güneşin ellisi
“Batlamyus, yirmi altmış biri on beşigüneyde, on üç ortada muaddilunnehar etrafında Güneşin bir
17“Batlamyus,üç yüzbirikuzeyde on beşi burçlarında,ikisi yüz onmuaddilunnehar etrafında Güneşin bir
“Batlamyus, yirmi biri kuzeyde kuzey güneyde, on ikisi ortada sekizi güney burçlarında, üç yüzbir
sene de “mıntakatü’l-bürûc” denilen orta alandadır. Bunoktadaolmaküzerindeki onkırk sekiz bir
senezarfında kateder göründüğü yörüngesinin bulunduğu noktada olmak üzere toplam iki sekiz
zarfında kateder göründüğü yörüngesinin bulunduğu burç olmak üzere toplam kırk sekiz
sene zarfında kateder göründüğü yörüngesinin bulunduğu noktadaalanı üzere toplam kırk burç
burç saymıştı. Bu kırk sekiz burç bin yirmi dokuz yıldızdan ibaret olup üç yüz altmış biri kuzey
burçsene zarfındakırk sekiz burç bin yirmi dokuz yıldızdan ibaret haneler gibi mülahaza kuzey
saymıştı. Bu kırk sekiz burç bin yirmi dokuz yıldızdan ibaret olup üç yüz altmış biri olunur.”
burç saymıştı. Bu adeta Güneşin birbirini müteakip uğradığı olup üç yüz altmış biri kuzey
yarım küre gök
254 Davut AĞBAL haritasını ifade etmektedir. Güney yarım küre gök haritasındaki
takımyıldızları daha sonraki dönemlerde belirlenmiş ve gökyüzündeki
takımyıldızlarının sayısı bazı astronomlar tarafından yüz sekize kadar çıkartılmıştır.
yapılan bu sınıflandırmalar sadece kuzey yarım küre gök haritasını ifade et-
yarım olarak,gök haritasını Astronomi Güney Güney küre gök haritasındaki
Son küre Uluslararası ifade etmektedir. yarım yarım küre gök takımyıldıza
yarım küre gök haritasını ifade etmektedir. Birliği gökyüzünü seksen sekizharitasındaki
mektedir. Güney yarım küre gök haritasındaki takımyıldızları daha sonraki
takımyıldızlarıBu daha sonraki dönemlerde belirlenmiş ve gökyüzündeki
bölmüştür.18
takımyıldızları daha da bize ve gökyüzündeki belirlenmiş ve gökyüzündeki as- ile
sonraki dönemlerde
dönemlerde belirlenmiş göstermektedir ki Astronomi ilmi açısından burçları on iki
takımyıldızlarının sayısı bazı
takımyıldızlarının bazı astronomlar tarafından yüz sekize kadar olduğunu ifade
sayısı sekize Burçların sayısının yüz olarak, Uluslararası
tronomlar tarafından yüzbazı astronomlar tarafından dahasekize çıkartılmıştır. eden
sınırlandırmak mümkün değildir.kadar çıkartılmıştır. Sonfazla kadar çıkartılmıştır.
takımyıldızlarının sayısı
18
Son Uluslararası Astronomi seksen Birliği gökyüzünü sekiz sekiz takımyıldıza
Elmalılı Birliği gökyüzünü Birliği sekiz takımyıldıza bölmüştür. Bu
SonAstronomi M. Hamdi Yazır (ö. 1361/1942) on iki burcun19 itibari olduğunu, diğerlerinin
olarak, olarak, Uluslararası Astronomi gökyüzünü seksenseksen takımyıldıza da
bize göstermektedir ki Astronomi ilmi ki Astronomi ilmi açısından ile sınırlan-
burçları on iki
bölmüştür.18 bizeikisinin göstermektedir açısından malumatına yer vermektedir.20 Bu
on
değil Bu da Bu göstermektedir ki Astronomi
de bu on
adlandırıldığı
bölmüştür.18 mümkün da bize “burç” olarak sayısınınilmi açısından burçlarıburçlarıile iki ile
dırmak
değildir. Burçların
daha fazla olduğunuon iki eden
ifade
sınırlandırmak mümkün on iki burcun adları daha daha fazla olduğunuçıkmıştır. 21
gün M. Hamdi Yazır Burçların sayısınınon iki literatüründe ifade ifade
sınırlandırmak mümkünşekliyle değildir. Burçların sayısınınfazla olduğunuortaya eden eden
Elmalılıkullanıldığı değildir. (ö. 1361/1942) ise Latinburcun19 itibari olduğunu,
19
Kur’ân’da (ö. Kavramı: on olarak adlandırıldığı malumatına
diğerlerinin3. Hamdi(ö.buSemâ1361/1942) burcun burcun itibari olduğunu, diğerlerinin
ElmalılıElmalılı M.değil deYazıron ikisinin “burç”iki 19 itibari olduğunu, diğerlerinin
M. Hamdi Yazır
1361/1942) on iki
yerdeğil on ikisinin20“burç”gün kullanıldığı şekliyle on iki burcun adları 20 Latin Bu
Semâ /)السماءgökyüzü kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de 116 âyette, 12020
değil devermektedir. ikisinin olarak adlandırıldığı malumatına yer vermektedir.iseBu kere
bu de bu on (Bu “burç” olarak adlandırıldığı malumatına yer vermektedir.
literatüründe ortaya çıkmıştır.21 “ ”السمواتise 188 âyette 190 ortaya çıkmıştır. 21 22
gün kullanıldığıKelimenin çoğulu
geçmektedir. on iki on iki adları adları literatüründe ortaya kere geçmektedir.
gün kullanıldığı şekliyleşekliyleburcun burcunise LatiniseLatin literatüründe çıkmıştır. 21
3. Kur’ân’da Kavramı:
Semâ kelimesinin çoğul ve Kavramı:
3. Kur’ân’da SemâSemâ tekil
3. Kur’ân’da Semâ Kavramı: kullanımlarının Kur’ân üslûbu açısından bir özelliği
olduğundan bahsedilmesine23 karşın buKur’ân-ı Kerîm’de 116 âyette, 120 kere
gökyüzü kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de 116 âyette, kere
Semâ Semâ )/gökyüzü kelimesi Kur’ân-ı hususu çalışmamızın kapsamı kere
(/)السماء( السماءgökyüzü kelimesi Kerîm’de 116 âyette, 120120 dışında
geçmektedir. Kelimenin çoğulu “ و ”الve188 kullanımları kere geçmektedir.22
188
190 değerlendireceğiz.
geçmektedir. Kelimeninalmayıp; çoğulالسمtekil âyette âyette 190 kere geçmektedir.22
kaldığıKelimenin çoğulu çoğulu اتise ” ise 188 190 birlikte kere geçmekte-
için göz önüne “سموات
geçmektedir.
dir.22 Semâ Semâ, Kur’ân’dakullanımlarının Kur’ân Kur’ân üslûbu açısından birherhangi
kelimesinin çoğul ve kullanımlarının üslûbu açısındanüslûbu açısın-
tekil kullanımlarının Kur’ân Örneğin; özelliği
Semâ kelimesinin çoğul
tekil
Semâ kelimesinin çoğul ve tekilve farklı birçok anlamda kullanılmaktadır. bir özelliği
dan bir özelliğibahsedilmesinebahsedilmesine23 karşın bu hususu kapsamı dışında
olduğundan 23 karşın bu hususu çalışmamızın çalışmamızın
olduğundan mücerret; yükseklik, hususu çalışmamızın manasında kullanılmıştır.
bir mekândan
olduğundan bahsedilmesine23 için gözbu ‘üst’telik; yücelik, ululukve tekil kullanımları
kapsamı dışında kaldığı karşın önüne almayıp; çoğul kapsamı dışında
Mülk için göz ve 17. âyetlerde tekil kullanımları birlikte anlamdadır.24
kaldığı kaldığıSûresi 16almayıp; çoğul vegeçen semâkullanımları birlikte değerlendireceğiz.
için göz önüne önüne almayıp; çoğul ve tekil kelimesi bu değerlendireceğiz.
birlikte değerlendireceğiz.
Örneğin;
Ayrıca Kur’ân-ı farklı birçok anlamda ve gök/gökler’ terkibi -birçok âyette-
Semâ, Semâ, Kur’ân’daKerîm’de kullanılan ‘yer kullanılmaktadır. Örneğin;herhangi
Semâ, Kur’ân’da farklı birçok anlamda kullanılmaktadır. Örneğin; herhangiher-
Kur’ân’da farklı birçok anlamda kullanılmaktadır.
bir bir mekândan mücerret; yükseklik, yücelik, ululuk manasında kullanılmıştır.
Allah mücerret; yükseklik, ‘üst’telik; yücelik, ululuk alana işaret eder. Bu
bir mekândan Teâla’nın yarattığıyükseklik, ‘üst’telik;kapsayanyücelik, ululuk manasında
hangi mekândan mücerret; bütün mahlûkatı‘üst’telik; manasında kullanılmıştır.kullanım
Mülk Sûresi Mülk Sûresi 16 ve 17. semâ kelimesi semâ kelimesi
kullanılmıştır.16 ve 17. âyetlerde geçenkelimesi geçenbu anlamdadır.24 bu anlam-
aynı zamanda ‘Semâ’ kavramıyla, Dünya haricindeki her yerin
Mülk Sûresi 16 ve 17. âyetlerde geçen semâ âyetlerdebu anlamdadır.24 ifade edilmesi olarak
dadır.24 Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan ‘yer ve gök/gökler’ -birçok -birçok âyette-
Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan ‘yer ve gök/gökler’ terkibi terkibi âyette-
Allah M. Hamdi,yarattığı 5, s.güney (Tarafımızdan yapılan de “mıntakatü’l-bürûc” denilen orta
burçlarında, üç bütün bütün mahlûkatı kapsayan alana sadeleştirmelerle kullanım
Yazır, Teâla’nın yüz on sekizi 3609. kapsayan alana işaret eder. eder. Bu alıntı-
Allah Teâla’nın yarattığıa.g.e., c. mahlûkatıburçlarında, üç yüz ellisi ufakişaret Bu kullanım
alandadır.
üzerindeki on iki burç
lanmıştır.) Bu burç alanıkavramıyla, Dünya haricindeki her yerin Güneşin birbirini müteakip
zamanda kavramıyla, olunur.” Yazır, M.bir sene zarfında adetaedilmesi olarak
aynı18     aynı Robinson, Leif J.,mülahazaAstronomy Encyclopedia, London, 5, s. 3609. (Tarafımızdanolarak
zamanda ‘Semâ’ ‘Semâ’Philip’s Dünya haricindeki her a.g.e., c. 2002,ifade edilmesi yapılan
uğradığı haneler gibi
Hamdi, yerin ifade s. 92-93; The World
Bkz.
ufak sadeleştirmelerle alıntılanmıştır.)
Book Encyclopedia of Science, c. 1, s. 21.
18 Bkz.
Leif
Philip’s Astronomy Encyclopedia,
World
burçlarında, on iki burcun isimleri burçlarında, ellisi de ellisiİkizler, Yengeç, Aslan,orta
19     Bahsi üçRobinson,sekiziJ., sekiziburçlarında, üç yüz Koç,yüz London, 2002, s. 92-93; Thedenilen Book
burçlarında, geçen onofyüz on c. 1, güney şunlardır: üç Boğa, de “mıntakatü’l-bürûc” Başak,orta
yüz üç Science,
güney s. 21.
“mıntakatü’l-bürûc” denilen
Encyclopedia burç alanı üzerindeki on iki burç bir sene zarfında adeta Güneşin birbirini müteakip
alandadır. alanı üzerindeki on iki burç bir
Terazi, Akrep, Yay,
alandadır. Bu burç Bu on ikiOğlak, Kova ve Balık sene zarfında adetaYengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep,
19 Bahsi geçen
burcun isimleri şunlardır: Koç, Boğa, İkizler, Güneşin birbirini müteakip
20     Yazır, M. Hamdi,gibi mülahaza Yazır, M. Hamdi, Hamdi, 5, s. c. 5, (Tarafımızdan yapılan
uğradığı uğradığı gibi mülahaza olunur.”s.olunur.” Yazır, M. a.g.e., c.a.g.e.,3609. s. 3609. (Tarafımızdan yapılan
haneler haneler a.g.e., c. 5, 3609.
Yay, Oğlak, Kova ve Balık
ufak sadeleştirmelerletakım yıldızlaras.kendi mitolojilerindeki yüce karakterlerin isimlerini verdik-
20 Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 5,
21     18 ufak sadeleştirmelerle alıntılanmıştır.)
Greklerin bu alıntılanmıştır.) 3609.
Bkz. Robinson, Leif J., Philip’s Astronomy Encyclopedia, 2002, s. 92-93; The 15; Book
18 Bkz. Robinson, Leif J., Philip’s Astronomy Encyclopedia, London, London, 2002, s. 92-93; The World Book
21 Greklerin bu Abell, George, Exploration Of The Universe, U.S.A., 1969, WorldThe World
lerine dair bkz.takım yıldızlara kendi mitolojilerindeki yüce karakterlerin isimlerinis.verdiklerine dair bkz.
Encyclopedia of of s. 21.
21.
Encyclopedia of George, Science, c. 1,c. Thes.20; Ayrıca bkz. Demirci,15; The World Book Encyclopedia of
Book Encyclopediac. 1,Science, s.1, Universe, U.S.A., 1969, s. Kürşat, “Burç”, DİA, c. 11, s.
Abell, Science,Exploration Of
19 Bahsi geçen on iki burcun isimleri
Başak,
19 Bahsi geçen Joseph A. Angelo JR, a.g.e.,şunlardır: Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan,Terazi, Akrep, Akrep,
Koç, Boğa,
421; on iki burcun isimleri şunlardır:s. 148-151.İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Joseph Terazi,
Science, c. 1, s.20; Ayrıca bkz. Demirci, Kürşat, “Burç”, DİA, c. 11, s. 421;
A. Angelo JR,
Yay, Oğlak, Balık
Yay, Oğlak, Kova ve Kova ve BalıkFuad, Mu’cemu’l-Müfehres Li elfazi’l-Kur’âni’l-Kerim, Daru’l-Ha-
22     20 a.g.e., s. 148-151.
Abdülbâki, Muhammed
Yazır, M. Hamdi, 5, s. 3609.
20 Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c.a.g.e., c. 5, s. 3609.
22 Abdülbâki,
dis, Kahire, Muhammed Fuad, Mu’cemu’l-Müfehres Li elfazi’l-Kur’âni’l-Kerim, Daru’l-Hadis, Kahire,
21 Greklerin 2001, 445-450.
21 Greklerin bu takımbu takım yıldızlara kendi mitolojilerindeki yüce karakterlerin isimlerini verdiklerine dair bkz.
yıldızlara kendi mitolojilerindeki yüce karakterlerin
verdiklerine delâlet
2001,
23     Semâ kelimesinin Kur’ân’da tekil Universe, U.S.A., ‘yön’e; isimlerini ve çokluğa dair bkz.eden
Abell, 445-450. Of The Of The geldiği yerlerde 15; Theazamet Book Encyclopedia of
Abell, George, George, Exploration Universe, işaret ettiğines. 1969, s. 15; The World Book Encyclopedia of
U.S.A., 1969, dair görüş ve değerlendirmeler için bkz.
World
23 Semâ Exploration Kur’ân’da tekil geldiği yerlerde ‘yön’e; azamet ve çokluğa delâlet eden çoğul siga ile
kelimesinin Ayrıca bkz. Demirci, Kürşat, “Burç”, DİA, c. 11, s. 421; Joseph A. Angelo JR,
çoğul siga ile1,
geldiğinde ise ‘sayı’ya
Science,Science, c. ise s.20;bkz.işaret ettiğine dair “Burç”, ve Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2006, c. Celâlu’d-dîn, el-
c. 1,
geldiğinde
‘sayı’ya Demirci, Kürşat, görüş DİA, c. 11, s. 421; Joseph Suyutî, 2, s.
Suyutî, s.20; Ayrıca el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’ân, değerlendirmeler için bkz. A. Angelo JR,594-
a.g.e., Celâlu’d-dîn,
s. 148-151.
a.g.e.,22 148-151.
s. İtkan
595. fi Ulumi’l-Kur’ân, Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2006, c. Li s. 594-595.
Abdülbâki, Muhammed Fuad, Mu’cemu’l-Müfehres 2, elfazi’l-Kur’âni’l-Kerim, Daru’l-Hadis,
22 Abdülbâki, Muhammed Fuad, Mu’cemu’l-Müfehres Li elfazi’l-Kur’âni’l-Kerim, Daru’l-Hadis, Kahire, Kahire,
24 İlgili ayetlerdeki semâ/
kelimesinin yorumu bkz. Yazır, M. Hamdi, a.g.e., a.g.e., c. 7,
24     İlgili ayetlerdeki semâ السماءkelimesinin yorumu için için bkz. Yazır, M. Hamdi,c. 7, s. 5234. s.
2001, 445-450.
2001, 23
445-450.
5234. kelimesinin Kur’ân’da tekil geldiği yerlerde ‘yön’e; azamet ve çokluğa delâlet eden çoğul siga ile
Semâ
23
Semâ kelimesinin Kur’ân’da tekil geldiği yerlerde ‘yön’e; azamet ve çokluğa delâlet eden çoğul siga ile
geldiğinde ise ‘sayı’ya işaret ettiğine dair değerlendirmeler için bkz. Suyutî, Suyutî, Celâlu’d-dîn, el-
geldiğinde ise ‘sayı’ya işaret ettiğine dair görüş vegörüş ve değerlendirmeler için bkz.Celâlu’d-dîn, el-
İtkan fi Ulumi’l-Kur’ân, Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2, s. 594-595.
İtkan fi Ulumi’l-Kur’ân, Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2006, c. 2006, c. 2, s. 594-595.
24
İlgili ayetlerdeki semâ/ السماءkelimesinin yorumu Yazır, M. Hamdi, Hamdi, 7, s. 5234.
İlgili ayetlerdeki semâ/ السماءkelimesinin yorumu için bkz. için bkz. Yazır, M.a.g.e., c.a.g.e., c. 7, s. 5234.
24
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
255
Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan ‘yer ve gök/gökler’ terkibi -birçok
âyette- Allah Teâla’nın yarattığı bütün mahlûkatı kapsayan alana işaret eder.
Bu kullanım aynı zamanda ‘Semâ’ kavramıyla, Dünya haricindeki her yerin
ifade edilmesi olarak da okunabilir.25 Yine Semâ kavramının Kur’ân-ı Kerîm’de
kullanılışı -bu anlamların dışında- gökteki cisimleri anlatacak bir anlam geniş-
liğine de sahiptir.26
Semâ kavramı; Kur’ân-ı Kerîm’de, her hangi bir mekânla irtibatlandırıla-
cak şekilde yukarı, üst, yüksek anlamlarında da kullanılmıştır. Bu kullanım,
birçok mekânsal yüksekliği içerisinde barındırmaktadır. Örneğin Kur’ân’da;
‘evin tavanı’27 için semâ kelimesi kullanılırken; kelimenin, atmosferin yeryü-
züne en yakın olan ve içerisinde hava olaylarının (bulut, rüzgâr, yağış v.s.)
gerçekleştiği katmana da sema denmiştir.28 Bununla birlikte ‘en yakın gök’29
terkibindeki gök kelimesi, yıldızlarla süslendiği Kur’ân’da ifade edilen ve yıl-
dızların tamamının içerisinde bulunduğu alan manasındadır.
O halde Kur’ânî bağlamda burçlara bir yer tespit edebilmek için, Kur’ân’da
semâ kavramı ile tam olarak neyin kastedildiğine odaklanmak gerekmektedir.
Dolayısıyla kavramın bütün bu kullanımlarına ek olarak Kur’ân’daki “yedi kat
gök” ifadesi de burada önem arz etmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde gökyüzünün yedi kat olarak yaratıldığı
vurgulanmaktadır. Farklı âyetlerde de en yakın göğün yıldızlarla süslendiğine
işaret edilmektedir. İşte bu iki husus, bizim “yedi kat gök” kavramını anlam-
landırmada hareket noktamız olacak niteliktedir. Konuya tam da bu nokta-
dan bakan Ahmed Naim’in (ö. 1353/1934) tespitleri ise, üzerinde durulmaya
değer nitelikledir. O, Kur’ân’daki “yakın göğün yıldızlarla süslendiği” bilgi-
sinden yola çıkarak birinci semâyı, yıldızların bulunduğu alanın ötesinden
başlatmaktadır. Daha sonra da yıldız ve gök cisimlerini kuşatan yakın semâyı
25     İlgili ayetlerin bir kısmı için bkz. 2, Bakara, 33, 107, 116, 255, 284; 3. Âl-i İmran, 29,
109, 129; 4. Nisa, 126.
26     22. Hacc, 65. Sema kelimesinin anlam olarak gökteki cisimleri karşılaması ile ilgili olarak
bkz. Merâği, Ahmed Mustafa, Tefsiru’l-Meraği, Mısır, 1946, c.17, s. 137.
27     22. Hacc, 15. Ayet-i kerimedeki sema kelimesine, ‘evin tavanı’ anlamının verilmesi ile ilgili
olarak bkz. Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Serrî, Meâni’l-Kur’ân ve İ’rabuhu, Alemu’l-
Kütüb, Beyrut, 1988, c. 3, s. 417; İbn Ebi Zemenîn, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Aziz, Kahire, 2002,
c. 3, s. 173; Zemahşerî, Mahmud b. Ömer el-Keşşâf, Beyrut, 2009, c. 3, s. 144; Endülüsî,
Ebu Hayyan, el-Bahru’l-Muhît, Beyrut, 1993, c. 6, s. 333; Râzi, Fahreddin, Mefâtihu’l-
Gayb, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1981, c. 23, s. 17; Merâği, Ahmed Mustafa, a.g.e., c.17, s. 96;
Derviş, Muhyiddin, İ’rabu’l-Kur’ân ve Beyânuhu, Suriye, 1992, c. 6, s. 407; Ahmed b. Fâris
b. Zekeriyyâ, a.g.e., c. 3, s. 98.
28     2. Bakara, 22; 21, Enbiyâ. 32; 25. Furkan, 48; 27. Neml, 60.
29     37. Saffat, 6; 67. Mülk, 5; 50, Kâf. 6; 41. Fussilet, 12.
256
Davut AĞBAL
ikinci bir semâ’nın, onu da kuşatan üçüncü bir semâ’nın olduğunu ve bunun
yedi semâya kadar vardığını ifade eder. Ahmed Naim, Yedi kat göğü böyle
İlgili hadîs’te ile ele aldıktan sonra Hz. Peygamber’in Ebâ Zer, yedi
İlgili hadîs’te Peygamber Efendimiz Efendimiz Ebu Zer’e hitaben: “Yayedi bir hadî-
bir uzaklık/büyüklük Peygamber Ebu Zer’e hitaben: “Ya Ebâ Zer, (a.s.) kat gök ile kat gök ile
sini zikrederek kat yer ile ilgili şunispeten ortasınakoyar. İlgiliatılmış veya kapı veya yüzük
yedi gökler Kürsî’ye
yedi kat yer Kürsî’ye nispeten birtabloyu bir çölün atılmış bir hadîs’te Peygam-
çölün ortaya ortasına kapı bir yüzük
ber Efendimiz Ebu Zer’edeğildir. Arş’ın Ebâ Arş’ınnazaran büyüklüğü,büyüklüğü, o çölün o
hitaben: “Ya Kürsî’ye yedi kat gök ile yedi çölün o
halkasından fazla
halkasından fazla bir şey bir şey değildir. Zer, Kürsî’ye nazaran o kat yer
Kürsî’ye nispeten bir çölün ortasına atılmış bir kapı veya yüzük halkasından
halkaya nazaran derecesindedir.”30 buyurmaktadır.
halkaya nazaran büyüklüğü büyüklüğü derecesindedir.”30 buyurmaktadır. o halkaya
fazla bir şey değildir. Arş’ın Kürsî’ye nazaran büyüklüğü, o çölün
Her ne yakın “en 30 olarak bahsedilen
nazaran Her ne kadar “en kadar sema” buyurmaktadır. bahsedilen kısmın -Ahmed Naim’in
büyüklüğü derecesindedir.”yakın sema” olarak kısmın -Ahmed Naim’in
ifade
ifadeHer ne kadar “en yakın sema” olarak bahsedilen kısmın -Ahmedalandan ötesi için
ettiği gibi-ettiği gibi- yıldız cisimlerinincisimlerinin bulunduğu ötesi için
yıldız ve gök ve gök
bulunduğu alandan Naim’in
kullanılabilmesi gök cisimlerinin “en yakın semâ” lafzıyla işaret bizzat
ifade ettiği gibi- yıldız veolsa da; “en yakın semâ” lafzıyla işaret edilen yerin kulla-
kullanılabilmesi muhtemel muhtemel olsa da; bulunduğu alandan ötesi içinedilen yerin bizzat
nılabilmesi muhtemel olsaiçine “en yakın semâ” lafzıyla işaret edilen yerin biz-
bu gök cisimlerini da; alan mekân olması da olması da mümkündür.31
bu gök cisimlerini içine alan mekân manasındamanasında mümkündür.31
zat bu gök cisimlerini içine alan mekân manasında olması da mümkündür.31
Birinci semânın maddî alem ise mânevî mânevî semâlar
Birinci semânın maddî alem diğerlerinindiğerlerinin isesemâlar olduğu olduğu
Birinci semânın maddî 32 de dikkate alacak olursak Astronomi’nin inceleme alanı olan
alem diğerlerinin ise mânevî semâlar olduğu şek-
şeklindeki şeklindeki görüşleri alacak olursak Astronomi’nin inceleme alanı olan
görüşleri32 de dikkate
lindeki görüşleri32 de dikkate alacak olursak Astronomi’nin inceleme alanı
gök gök gök Kur’ân’ın bahsettiği gök birbirinden ayrılmaktadır. Ancak her
olan ile Kur’ân’ın bahsettiği bahsettiği gök birbirindenayrılmaktadır. Ancak her halükarda
ile ile Kur’ân’ın gök birbirinden ayrılmaktadır. Ancak her halükarda
araştırmamızın konusunu teşkil eden burçlar eden burçlar da takımyıldızlar) hem
halükardaaraştırmamızın konusunu teşkil eden burçlar (ya (ya da takımyıldızlar) âyetlerde
araştırmamızın konusunu teşkil (ya da takımyıldızlar) hem âyetlerde
hem edilen en yakın gök yakın gök hem gök Astronomi’nin çalışmaAstronomi’nin içerisinde
ifade ifade en içerisinde içerisinde hem de Astronomi’nin çalışma alanı
ifade âyetlerde edilen edilen en yakın de içerisinde hem de alanı içerisinde
çalışma alanı içerisinde değerlendirilecek bir konudur.
değerlendirilecek bir
değerlendirilecek bir konudur. konudur.
4. Kur’ân’da Burç Kavramı:
4. Kur’ân’da 4. Kur’ân’da Burç Kavramı:
Burç Kavramı:
Burç kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de tekil yer olarakalmaz. Çoğulu
Burç kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de tekil isim olarakisim almaz. yer almaz. Çoğulu “Burûc”
Burç kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de tekil isim olarak yer Çoğulu “Burûc”
ise dört yerde geçmektedir. Ayrıca
Ayrıca tefe’ül/ تفعلbabındaki
“Burûc” ise Kur’ân’da dört yerde geçmektedir.kelimenin, kelimenin, tefe’ül     تفعbabındaki
ise Kur’ân’da Kur’ân’da dört yerde geçmektedir.Ayrıca kelimenin, tefe’ül/ّل
ّ
babındakikullanımı Ahzab Sûresi ve aynı âyetteaynıaynı bâbtan türeyenNûrfâili de Nûr Sûresi
kullanımı Ahzab Sûresi 33. bâbtan ve bâbtan türeyen bir ism-i Sûresi
kullanımı Ahzab Sûresi 33. âyette 33. âyette ve türeyen bir ism-i fâili de bir ism-i
fâili de Nûr Sûresi 60. âyette mevcuttur.
60. âyette
60. âyette mevcuttur. mevcuttur.
Türevleri ile Kur’ân’daile Kur’ân’da toplam yedi âyette yedi kelimenin bu
Türevleri toplam altı âyette yedikez geçen kelimenin bu
Türevleri ile Kur’ân’da toplam altı âyette altı kez geçenkez geçen kelimenin bu
âyetlerde kullanıldığı anlamları şu şekilde tespit etmek mümkündür:
âyetlerde anlamları anlamları şu şekilde tespit etmek mümkündür:
âyetlerde kullanıldığı kullanıldığışu şekilde tespit etmek mümkündür:
4.1. Hisar, Kale: Hisar, Kale:
4.1. Hisar, 4.1.
Kale:
ِ
ِ
ِ”أَيْنَما تَكونُوا”أَيُدكاكَكونلُْمويتككمكلْنمو ِِف ولَو كْنتمشِيَّدةٍب وإِنٍ تُمشْبيَّدم حسنَتُةصيَبقوموا هذنهٌِ ي قولُوا هذه
ٍ ِ
ِ
ِ
ِ
وج
َ ُ َ ِ ِ ِ ِ َ ُ ِ يْنَْ رْ ُتمُ ا وَا ْ ُدُرْولَُِوُُِا تَُمِت َبُرْ ٍ ُُم َِفَ ُروجِ ُصَِ هَ ة وإَِنَ ٌ ُِْه لُْ حَسَة
َ
َ َِ ُ ِْ َِ ْ ُِ َّ ْ َُِ ِ ِْ ُِ ُ ِ ُِ ْ ْ َِ ْ ِ ُ َّ ِ ِ ِ ِ ِ م
من عْند الله مننعْنتُصْبالهَّم َسنئَ ٌتُصقْب هُم سذئَهٌ ميَنولُواْندهَذهِقُل ْك عْندك علدكاللٌّه مفَْمالْنده ُاللء فاَْلمقوِم لؤلء الْقوِم ل
َ ْ َ ِ َُ وْإ ْ د ُلهْ وإَِ ْيِّ ة يَ ُوُلوا هَ يِّ ة ق ع َك منُ ٌّ من قُ ْنْ ُ ل نَ ع َ ؤَلَّه ََال ه
َْ ْ ل
ُْ َ ْ
ْ
َ
ََ ْ
ِ َ َ َ ُ َ ْ َهوَن ونِ ي ْا
“يَكادون يَفق يَكادحديثًف“قهون حديثًا
َ ُ
َ ُ َ ََ ُ
“Nerede olursanız olun ölüm sarp ve sağlam kalelerde kalelerde
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır;size ulaşır; sarp ve sağlam olsanız olsanız
30     Naim, Ahmed; Miras, Kamil, Sahih-i Buhârî Muhtasarı ve Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi,
bile! KendilerineKendilerine bir iyilik dokunsa ‘Buderler; başlarına bir kötülük bir kötülük gelince
Ankara, bile! bir2, s. 270-271 . ‘Bu Allah’tan’ Allah’tan’ derler; başlarına gelince
1981, c. iyilik dokunsa
31     Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 294; En yakın gök’ün, içerisinde yıldızların bulunduğu yer
olduğuna dair İbn Abbas’tan gelen rivayet için bkz. Nisâburî, Ebu Abdullah el-Hâkim, el-
Müstedrek, Dâru’l-Marife, Beyrut, ts., c. 2, s. 222; Makdîsî, Ebu Şâme, el-Mürşidü’l-Vecîz,
T.D.V. Yay., Ankara, 1986, s. 17.
30 Naim, Ahmed;
30 Naim, Ahmed; Miras, Kamil, Miras, Kamil, Sahih-i Buhârî Muhtasarı ve Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara,
Sahih-i Buhârî Muhtasarı Kırca, Celal, Kur’ân-ı Kerîm’de Fen Bilim-
32     Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 294; Ayrıca bkz. ve Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ankara,
1981, c. 2, s. 1981, c. İstanbul, 1984, s. 61.
270-271 2, s. 270-271 .
.
leri, Marifet Yay.,
31
31
Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. yakın gök’ün, içerisinde yıldızların bulunduğu yer olduğuna
Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 294; En1, s. 294; En yakın gök’ün, içerisinde yıldızların bulunduğu yer olduğuna
dair İbn Abbas’tan için rivayet için bkz. Nisâburî, Ebu Abdullah el-Hâkim, Dâru’l-
dair İbn Abbas’tan gelen rivayetgelenbkz. Nisâburî, Ebu Abdullah el-Hâkim, el-Müstedrek,el-Müstedrek, Dâru’l-
Marife, 2, s. 222; c. 2, s. Ebu Şâme, el-Mürşidü’l-Vecîz, T.D.V. Yay., T.D.V. 1986, s.
Marife, Beyrut, ts., c.Beyrut, ts.,Makdîsî,222; Makdîsî, Ebu Şâme, el-Mürşidü’l-Vecîz, Ankara,Yay., Ankara, 1986, s.
17.
17.
32 Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 294; Ayrıca bkz. Kırca, Celal, Kur’ân-ı
32 Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 294; Ayrıca bkz. Kırca, Celal, Kur’ân-ı Kerîm’de FenKerîm’de Fen Bilimleri, Marifet
Bilimleri, Marifet
Yay., İstanbul,
Yay., İstanbul, 1984, s. 61. 1984, s. 61.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
257
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız
bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa ‘Bu Allah’tan’ derler; başlarına bir kötülük
gelince de ‘Bu senden’ derler. ‘Hepsi Allah’tandır’ de. Bu adamlara ne oluyor ki bir
de ‘Bu senden’ derler. ‘Hepsi Allah’tandır’ de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf
türlü laf anlamıyorlar.”33
de ‘Bu senden’ derler. ‘Hepsi Allah’tandır’ de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf
33
anlamıyorlar.”33
anlamıyorlar.” derler. (Ziynet takınmak): Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf
de ‘Bu senden’
‘Hepsi Allah’tandır’ de.
4.2. Süslenmek ‘Hepsi Allah’tandır’ de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf
de ‘Bu senden’ derler. (Ziynet takınmak):
4.2. Süslenmek
33
4.2. Süslenmek (Ziynet takınmak):
anlamıyorlar.”
ِ الز
ِ
َّ
anlamıyorlar.”33”وَرن ِف بُُوتِكن ول تَ َ رجن ٍتَ َ رج ٍالْجاه ٍَِّ ْ ُوَل وأ ِمن الصَلة و
َ ق َ ِ ي ِ ُ َّ ََ ب َّ ْ َ ب ُّ َ َ ِِ لِية اْل َ َ َقِ ْ َ َّ َ َ َآتِِني كاةَ وأَطعن
ِ
َ ْْ ِ َ ََ( ن الصَلة وآتني الزZiynet ْtakınmak): ُّ ْ َّ َ َّ ُِ
َّ ََ َ َ َ َّ َ ْ َ َ َ َ َ ة
.2.4كاةَ وأَطعنSüslenmek ”وِقََّْْرن ِِِف بُيَُّوتكن ِول تَبَ رجنٍتَبَ رج ٍالْجاهليٍَّ ِاْلُوَل وأَقم
َ َ 4.2. Süslenmekَ( تZiynetوtakınmak):اللَّه ورسولَه َإَّنَاَيريد الله لِيذهَب عْنكم الرجس
ِ
“ُ ِ ْ َ َ ُ ِّ ْ أَهل ِالْب يِت يطَهكم طْهريا
ْ
ِ ََّ
ِ رأ
ن ِفُ يُ هُُك ذهَلَ ك نٍتَِّبَ رجٍََا ْجَ ِ ِ ْ ُوَل ِّ رُُ تََ هري
اللَّهََ ورسولَهُُ”َوقَقَّنْررنيُُرِيد بُباليلَّوتِكيُُن ِوب تَتعبْنَّرجُُنالرجرسٍاألَهَلاهلِْلِبََيَّيْْيٍتاْلَُوَلهوَقِممنطْ الص“ََلةَة َوآتِني الزكااةَة َوأَطععن
ًًَّ oturun.ََ Cahiliye ُْ مَ ٍت بُّْ ج لْجgibi ََ ْ اَ ِِف وت ُلُنAllah’a
َّ
َِاهاِ َّةٍ اْلويَُُطَ ِّ كَقِْْ ن الصاََّل َ وآتِني كَ َ وأَطsüslenmesiول َبَرَّجsüslenmeyinَََِّ ََ ََ ُُ ”وإve
َ
َ
َّ“Evlerinizde َ ْ ْ َ َ َ ُّ ََ ْ َ ةِ ْ َ َ وَأ
“َ ْْنEvlerinizde َoturun. Cahiliye süslenmesi gibiَ süslenmeyin Allah’a ve Re-
َ َ الز
ِ َّْ له َ َ ِ ُُله ِي
َ
ِ ُر
“Evlerinizdeهكم تَطْهِرياCahiliyeْ الsüslenmesi ب عْكsüslenmeyinََِّْنAllah’a َve
oturun. ِّ َ ُ م الرجس أَهل َ يت ويُطgibi َِال َّه ورسوَ ُ إَِّ ا يُريد ال َّ ُ لُِذه

ِ َ ب
ْ ِّ ُ ُ ْل ُ له َّ ِ ُُ له ي ْ ََن
ْ
Resulüne itaat edin.ً تَطْهEhl-iَطBeyt! Allahْْأsizden, ب عنكمgünahı gidermek َََرسsizi
sulüne itaat edin.“ رياEy هَكمBeyt! ْيAllah ُ الرجسsadece ُ وَ ُ إَّنَا يُريد ال َّ ُ لُذهve َ َّ ال
ْ34ََُ ر
ًEy Ehl-iِّ ُ ِّ ْ ََ َهل الْبَ ت ويsadeceََ günahı gidermek َله و
َ
Resulüne“Evlerinizde Ey34Ehl-i Cahiliye َsüslenmesi gibi süslenmeyin Allah’a sizi
itaat edin. oturun. Beyt! ْ Allah sizden, sadece günahı gidermek ve ve
tertemizyapmak istiyor.”
yapmak istiyor.”
tertemiz “Evlerinizde oturun. Cahiliye süslenmesi gibi süslenmeyin Allah’a ve
tertemiz yapmakedin. Ey34Ehl-i Beyt! Allahِ sizden, sadeceِ günahıِ gidermek ve sizi
Resulüneِ itaat istiyor.” ِ
ِ
Resulüne ثِيitaat جَاح أَن يEhl-iعBeyt!َ Allah ِنsizden, من الِّساء الَلِت لgidermek ve sizi
ُ ن ْ َ ْ َ ُ َّ ر
ٍَ ضعن اب هن غيedin.ٌ Ey ي رجون كاحا ف ليس ليهنsadece ِ günahıِ ”والْقواعِد
ً ََ ََ ُ ََ ِ ََّّ َ َ ََ َ ُُ َ ن
يََضعن ث ابََهن غََْْي رistiyor.”34ََّّ ِ ََ ََ
ٍtertemiz ََيyapmak ”ِوِالْقٍواعد من الِنِّساء الَلِِت ل يََْْرجون نكاحا فَلََْْيس علََْْيهن43جنَاح أَن
ًِ َِ ُ َّ
َ َّ ُ َ ْ َ ْ ٌ ُ
َ َ ات
َ َ
tertemiz yapmak istiyor.”
ِمتتََببَ رج ٍ ”ببوزينَقةواعأأََِن مِستتََ عنِّساءِخْييَّرِ َلُ ل ويالرللجوَسيعِكاحيم“فَلَيس علَيهن جنَاح أَن يضعن ث
ٌُُ ِِّّ ََ ٍ اِلْ ٍ و د ن عففن الَلِتََ ن َ َّه نِ نٌِ عَ ا
ٌ ْ ْ ْْ َ
ِ ْ َ ْ “م َ رجات ِزينَة وِن يِيََس الففنِ خْ ر َلُن وال َّهُُ َسيع َعللِيم
َ ِ َّ ُ ٌ ْ َ َ ابَهن غَ ر
ٍَ”َوالقَواعُد من ْْالِنِّسََاء ََالَلِِت ََّلََيْرجون نٌكَاحاٌ ف ليس عليهن جناح أَن َيضْعن ثيَِيابُهن غْيي
َّ “Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmişَّ yaşlıَْ kadınların, ْziynetlerini
َ
ر
ٍَ َْ َّ ُ َ َ َ ْ َ َ ْ ٌ َ ُ َّ ََْ َ َْ َ ًًِ َ َِ ُ َْ َ ٌ َ ِ ََْ ُ َ َ ٍَ َ ِ
ِ ات
“Bir nikâh ümidi beslemeyen,ي ر َلُن وال َّه َسِيع عليمyaşlıفkadınların,ٍةziynetlerini
“ٌçocuktan kesilmiş متب رج ٍ بزين وأَن يَسَ عف ن خ
ُتب ِّ َ ات ين َ ْْ ْْتت ََ ََ ٌ ََ َ ل ََ ٌٌ ََل
“Bir nikâh ümidi elbiselerini َُُّ َسيع عِيمkesilmiş ْ yaşlıْ ِkadınların,ِ ٍ ُمََََِّرج
çocuktanََّّ َواللهkendilerineْ َ َوأَن سyoktur. َİffetli
teşhir etmeksizin (bazı)beslemeyen,“çıkarmalarındaْعفْفن خْيٌر َلُنbir َيvebalبِزََةziynetle-
ٌ
teşhir etmeksizin (bazı) beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların,yoktur.vebal
bir vebal ziynetlerini
“Bir nikâh ümidi
rini teşhir nikâh ümidi elbiselerini çıkarmalarında kendilerinekendilerine bir İffetli
“Bir kendileri için(bazı) hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.”35
davranmalarıetmeksizinbeslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, ziynetlerini
daha elbiselerini çıkarmalarında 35
davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.” vebal yoktur. İffetli
teşhir İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah
yoktur.etmeksizin (bazı) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir işitendir, bilen-
teşhir etmeksizin (bazı) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. İffetli
4.3. Gökyüzündeki Burçlar:
dir.”35 4.3. Gökyüzündeki Burçlar: ِ Allah işitendir, bilendir.”35
davranmaları kendileri için daha hayırlıdır.
ِ
davranmaları kendileri için daha hayırlıdır.ِلAllah“وَقد جعل53 ِف السماء بُروجا وز
”َي نَّاها لنَّاظرينişitendir,ِِ bilendir.”َ ل َ ْ َ َ نا
َ
ً ُ َ َّ ِ
َ ِِ
”“ولَقد جع ْْلنََا ِِف السماء بُروجا وزيََّّنَّاها للنَّاظرين
4.3. Gökyüzündeki Burçlar:ِ
َ َ ََ ًyarattık َّ ve bakanlarَ َiçin onları
4.3. Gökyüzündeki Burçlar:
ََ ْ
َ
4.3. Gökyüzündeki Burçlar: ِ ِburçlar ُ ِ َ
“Andolsun, biz gökte birtakım
ِ ْ َ َل ن
ًِِ وزيَّنَّاها ِ َّاظyarattıkَ َّ ve ِbakanlarَ لiçin
“Andolsun, biz gökte birtakımللنburçlar “وَقد جع َْا ِف السماءِ بُروجاonları
ين
36
””“َولَقد جعلنَا ِف السماء بُُروجا َوَزيَّنَّاها للنَّاظررين
süsledik.”36
َْ َ ْ َ
ََ َ َ ُ َ َّ
ََ ِ
süsledik.”“Andolsun, ِ biz gökte ِbirtakım burçlar ًِyarattık ve bakanlar َiçin onları
ِفburçlar yarattık veِِفbakanlar َّلiçin بonları süs-
“Andolsun,ِريbiz مgökte السماءٍبُروجاٍوجعل ِيها سرve ارك ا ذي جiçin onları
” وَ َ را من ًاbirtakım َ َburçlar ِyarattık َ علbakanlarَ ََ“ت
ِ َاجا َ قbirtakım َ ً ُ َ َّ ِ َ َ ِِ َّ َ
“Andolsun, biz ُgökte ً
َ َ
ً
”“تََارك الذي جعل ِف السماءٍبُروجاٍوجعل فيها سراجا وقمرا منريا
süsledik.”36
َ ب
ََ
ً ُ ً َ َ
َ ََ ً ُ َ
ledik.”36 36
süsledik.”“Gökte burçlarıَ َvar ً eden,َ onlarınَ içinde ِbir َّçerağَ (güneş) ve َ nurlu bir ay
ِ َ
ِ
ِ
“Gökte burçlarıاَّذِي جعل ِف السماءٍِب روجاٍوجعل ِيها سراجا وَمve “ت بارbir ay
” را مِرياvar ًeden,َ onların içinde bir çerağ (güneş) َك لnurlu
ً ف ِ ً َقق ُنن
”ََ َ َ ِ ََّّ ََ ُ ًً َ ََ َ َ ف73َ ا سَراجا َوًَََرا ُمِريا
ب ََ ل
barındıran Allah, yücelerمyücesidir.”“َتَََارك اَّذي جَعل ِف السماءٍُبُُروجاٍَوجَعل ِيه
ً ً
َ
barındıran Allah, burçlarıyücesidir.”37onların içindebir çerağ َ(güneş) ِve nurlu bir ay
“Gökte yüceler var eden, َ
bir çerağ ِ
ve nurlu bir ay
“Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (لْبgüneş) ve “والسbir ay
“Gökte burçları var eden, onların içinde
”ٍِ ( رgüneş) َّ ماءnurlu
ذات ا وج
37 37
”ٍِ “والسماء ذات الْبُُ ر
ََ َّ ََ ِ ََ ِ ُُوج
barındıran Allah, yüceler yücesidir.”
barındıranAllah, yüceler yücesidir.”
barındıran Allah, yüceler yücesidir.”37 andolsun.”38
“Burçlara sahip gökyüzüne
“Burçlara sahip gökyüzüne andolsun.”38
َّ َ ِ ِ ْب وج
””ٍٍِِ gökteِ َ اء ذَذolanَ“و
السَّماءِ َات الْبرُوج
Görüldüğü üzere sadece son gruptaki âyetler, ات الُُُرvar “َوالسمbir takım
“Burçlara sahip gökyüzüne andolsun.”38 âyetler, gökte var olan bir takım
Görüldüğü sahip gökyüzüneson gruptaki
“Burçlara üzere sadece andolsun.”38
“Burçlara sahip gökyüzüne andolsun.”38
“burç”lardan sözedilmektedir. Tefsirlerde, çoğul bir ifade ile kendisinden bahsedilen
Görüldüğü üzere sadece son gruptaki âyetler, ile kendisinden bir takım
“burç”lardan sözedilmektedir. Tefsirlerde,gruptakibir ifade gökte var olan bahsedilen
Görüldüğü üzere sadece son çoğul âyetler, gökte var olan bir takım
Görüldüğü üzere sadece son gruptaki âyetler, gökte var olan bir takım
“burç”ların manasıyla ilgili farklı birçok görüşe rastlamak mümkündür. Müfessirlerin
“burç”lardan sözedilmektedir. birçok görüşe rastlamak ile kendisinden bahsedilen
“burç”ların manasıyla ilgili farklı Tefsirlerde, çoğul ifade mümkündür. Müfessirlerin
“burç”lardan sözedilmektedir. Tefsirlerde, çoğul bir bir ifade ile kendisinden bah-
“burç”lardanbu âyetlerdeki burç kelimesini çoğul bir ifade ile kendisinden bahsedilen
çoğunluğu sözedilmektedir. Tefsirlerde, Astronomi’deki anlamında değerlendirmiş
çoğunluğu 78. âyetlerdeki burç kelimesini Astronomi’deki anlamında değerlendirmiş
“burç”ların manasıyla ilgili farklı birçok görüşe rastlamak mümkündür. Müfessirlerin
33     4. Nisâ, bu
“burç”ların manasıyla ilgili farklı Güneş, görüşe rastlamak mümkündür. Müfessirlerin
ve bu kelimeyle kastedilenin; birçok Ay ve bazı yıldızların menzilleri/konakları
34     bu kelimeyle
ve 33. Ahzâb, 33. kastedilenin; kelimesini Astronomi’deki anlamında değerlendirmiş
çoğunluğu bu âyetlerdeki burç Güneş, Ay ve bazı yıldızların menzilleri/konakları
çoğunluğu bunların ise on burç kelimesini Astronomi’deki anlamındabu on iki burcun
olduğu Nur,bu âyetlerdeki iki tane olduğunu ifade ettikten sonra da değerlendirmiş
35     24. ve 60.
olduğu ve bunlarınkastedilenin; Güneş, Ay ifade ettikten sonra da bu on iki burcun
ve bu kelimeyle ise on iki tane olduğunu ve bazı yıldızların menzilleri/konakları
ve 15. tek tek zikretmişlerdir. Daha açıklayıcı olmasıyıldızların menzilleri/konakları
ismini Hicr, 16. kastedilenin; Güneş, Ay ve bazı bakımından bu tür yorumları
36     bu kelimeyle
ismini tek tek zikretmişlerdir. tane olduğunu ifade ettikten sonra da bu tür iki burcun
olduğu ve bunların ise on iki Daha açıklayıcı olması bakımından bu on yorumları
37     25. ve bunların
olduğu Furkân, 61. bir metni burada zikretmek istiyoruz: sonra da bu on iki burcun
içerisinde toplayan ise on iki tane olduğunu ifade ettikten
içerisinde toplayan bir metni burada zikretmek istiyoruz: bakımından bu tür yorumları
ismini Burûc, zikretmişlerdir. Daha açıklayıcı olması
38     85. tek tek zikretmişlerdir. Daha açıklayıcı olması bakımından bu tür yorumları
ismini tek tek 1.
içerisinde toplayan bir metni burada zikretmek istiyoruz:
33 4. Nisâ, 78.
içerisinde toplayan bir metni burada zikretmek istiyoruz:
33 4. Nisâ, 78.
34
33. Ahzâb, 33.
34 33. Ahzâb, 33.
35 24. Nur, 60.
33 4.
35 24.Nisâ, 78.
36 15. Nur, 60.
33 4. Nisâ, 78.
34 33. Hicr, 16.
Ahzâb, 33.
36 15. Hicr, 16.
37 25. Furkân, 61.
34 33. Ahzâb, 33.
35 24. Nur, 60.
37 25. Furkân, 61.
38 85. Burûc, 1.
35 24. Nur, 60.
36 15. Hicr, 16.
38 85. Burûc, 1.
36 15. Hicr, 16.
37 25. Furkân, 61.
37 25. Furkân, 61.
38 85. Burûc, 1.
38 85. Burûc, 1.
r, menzil, büyük yıldız manasınadır. Cem’i “buruç”tur. Gökte farklı ayın ve yıldız denilen yıldızların
dür. Müfessirlerin çoğunluğu bu âyetlerdeki burç kelimesini Astronomi’deki
ve seyyâre denilen yıldızların “buruç”tur. Gökte güneşin, ayın ve seyyâre denilen burûç denilmektedir ki, başlıca on iki
bulundukları menzillere, medârlara, hareket noktalarına yıldızların bulundukları
anlamında değerlendirmiş ve bu noktalarına kastedilenin; Güneş, Ay ve bazı iki
menzillere, medârlara, hareket kelimeyle burûç denilmektedir ki, başlıca on
ktalarına burûç denilmektedir ki, başlıca on iki burca ayrılmıştır. olduğu veHamel, Sevr, Cevzâ, tane olduğunu Sünbüle, Mîzân,
yıldızların menzilleri/konakları Bunlara; bunların ise on iki Seratân, Esed,
burca ayrılmıştır. Bunlara;
Sevr, Cevzâ, Seratân, Esed, Sünbüle, Mîzân,
Sevr, Cevzâ, Seratân, Esed, Sünbüle, Mîzân, Akrep, Kavs, Hamel, Delv, ismini tek verilmiştir. BunlardanDaha burcu güneşe,
ifade ettikten sonra da bu on Cedi,
iki burcun Hût namı tek zikretmişlerdir. Esed
Akrep, olması bakımından bu tür verilmiştir.ve Akrep
Kavs, “Burç, lügatte namı hisar,
Bunlardan yıldız manasınadır.
kale, menzil, büyük büyük Esed bir metni
mı verilmiştir. Bunlardan Esed açıklayıcı “Burç, Seratân Delv, Hûthisar,aittir. Hamel içerisindeburçları, Merih yıldızına, Sevr ile Mîzân
burcu güneşe, Cedi, burcu kamere yorumlarımenzil, yıldıztoplayanburcu güneşe, Cem’i
“Burç, lügatte kale, hisar, menzil, büyük yıldız manasınadır. Cem’i
lügatte kale,
manasınadır. Cem’i
Seratân “buruç”tur. Gökte yıldızına aittir. Cevzâ ile yıldızına,
buradaile Mîzân kamere aittir. Hamel ve ayın burçları, Merihdenilen yıldızların Zuhâl
ve Akrep burçları, Merih yıldızına, “buruç”tur.burcuburçları Zühregüneşin, Akrep ve seyyâre Delv burçları da Mîzân yıldızına ait
Sevr zikretmek istiyoruz: ayın ve seyyâre denilen yıldızların Sevr ile bulundukları
“buruç”tur. Gökte güneşin, ayın ve seyyâre denilen yıldızların bulundukları
Gökte güneşin,
bulundukları
burçları menzillere,kale, aittir. hareket noktalarına burûç manasınadır. ki, başlıca
burçları da
“Burç, ait bulunmuştur...”39 Cevzâ ile Delv yıldız denilmektedir Cem’i ait
menzil,
vzâ ile Delv burçları da Zuhâlmenzillere,Zühre yıldızına hisar,noktalarına büyük denilmektedir Zuhâl yıldızına iki on iki
yıldızına lügatte medârlara, noktalarına burûç denilmektedir ki, başlıca on iki
menzillere, medârlara, hareket ve seyyâre denilen yıldızların bulundukları men-
medârlara, hareket
burûç
ki, başlıca on
“buruç”tur. Gökte 39
güneşin,
bulunmuştur...”ayrılmıştır.ayın Sahâbe ve tabiinden, bu Seratân, Esed, nakledilen Mîzân,
Ancak,
burca Bunlara; Hamel, Sevr, Cevzâ, Seratân, Esed, Sünbüle, Sünbüle, yorumlarda
Bunlara; Sevr, Cevzâ, Seratân, âyetlerle ilgili Mîzân,
Hamel, Sevr, Cevzâ, Esed, Sünbüle, Mîzân,
burca ayrılmıştır. Bunlara; Hamel,
burca ayrılmıştır.
zillere, medârlara, hareket noktalarına burûç âyetlerle ilgili nakledilen yorumlarda
iki
Ancak, Kavs, Cedi, tabiinden,işaret denilmektedir ki, başlıca on (r.a.),
Sahâbe
bu verilmiştir. Bunlardan Abbas burcu
yukarıda verilen manaya namı Seratân, Esed, Sünbüle,
Akrep,Cedi, Delv, ve Delv, HûtCevzâ, edilmemektedir.40 İbnburcu güneşe, güneşe,
Esedgüneşe,
den, bu âyetlerle ilgili nakledilen yorumlarda Cedi, Delv,Hamel, Sevr,verilmiştir. Bunlardan Esed burcuMîzân, bu âyetlerdeki
burca ayrılmıştır. Bunlara; Hût namı verilmiştir. 40Bunlardan Esed
Akrep, Kavs,
Akrep, Kavs,
Hût namı
yukarıdaSeratân manaya
burûc
saray v.b.
رbu
burçları, (r.a.), ”قile Sevr
lmemektedir.40 İbn Abbas (r.a.), bu âyetlerdeki kamerekelimesini; aittir.verilmiştir.AkrepMerih yıldızına,صSevrgüneşe, ”قصورMîzân
Akrep, Kavs,verilen burcuaittir.işaretköşk,Hamel ve Bunlardangelen “burcuçoğulu “ ile kelimesiyle
Cedi, Delv,kamere edilmemektedir.manalara yıldızına,yıldızına,Mîzân
Hût namıveAkrep burçları,İbn AbbasMerihْ Sevr âyetlerdeki
Seratân burcu kamereaittir. Hamel ve Akrep burçları, Merih Esed ٌ َ ile Mîzân
Seratân burcu
Hamel
köşk,
manalara gelen 96/714) yıldızına, kelimesiyle
ق
Seratân kelimesini; Zühre saray v.b. ve en-Nehaî ile “ ” َصرburçları ”قصورZuhâlileetmiştir. Furkan
İbrahim Akrep burçları,ْ Merihde “ fikri Sevr
kabul
ٌDelv da
manalara gelen “ ” َصرçoğulu “قصورburûcburcu kamere aittir.41Hamel aittir. ile Delv(ö.burçları çoğulubu da yıldızına yıldızına42 ait
” kelimesiyle açıklamıştır.aittir. Cevzâ Cevzâ
burçları Zühre yıldızına yıldızına
burçları burçları yıldızına aittir. Cevzâ ile Delv burçları da Zuhâl yıldızına ait
Zühre
ٌْ ق
41 İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714) Delv burçları da Zuhâl yıldızına ait
Mîzân burçları Zühre yıldızına aittir. Cevzâ ile de bu fikri 310/922) yer alanFurkan
Zuhâl
açıklamıştır. Sûresi’ndeki âyetin tefsirinde Taberî’de (ö. kabul etmiştir.42 bir başka rivâyette
39
42 Furkan
bulunmuştur...”
ö. 96/714) de bu fikri kabul etmiştir.
bulunmuştur...”39
aitbulunmuştur...”39 39 tefsirinde Taberî’de (ö. 310/922) yer alan bir ِbaşka rivâyette
bulunmuştur...”
Sûresi’ndeki âyetin b. Sa’d (ö. ve tabiinden, bu âyetlerle اء ِيهاnakledilenوراyorumlarda
ِ
110-111/728-729) رس
ف
Ancak, ve tabiinden, bu âyetlerle “ilgiliاْلnakledilen “ :”قص ً ِف السİçerisinde
rî’de (ö. 310/922) yer alan bir başka rivâyette Atıyye
ُ السilgili “ : مİçerisinde
Ancak, Sahâbe ve tabiinden, bu âyetlerle ِilgiliَُّ nakledilenَ َّ yorumlarda ُ
Ancak, Sahâbe Sahâbe
Ancak, Sahâbe (ö. tabiinden, bu âyetlerleلilgili ِnakledilen َِ ”قُصوراyorumlarda
ve 110-111/728-729) “ِف 04ماء فيها اْ رسyorumlarda yu- ُ
ِ
ِ ُصyukarıda b. muhafızlarınmanaya işaret edilmemektedir. َّ İbn(r.a.), ُbu yorumunu yapmıştır.
bulunduğu
ً
َ
29) “ورا ِف السماء ِيها اْلُرسkarıda verilen Sa’d manaya işaret edilmemektedir.İbnİbn Abbassaraylar...”(r.a.), bu âyetlerdeki43
”Atıyye verilen verilen işaret edilmemektedir.40 َİbn Abbas (r.a.), âyetlerdeki
: “İçerisinde
ُ َُّ 40 köşkler, Abbas âyetlerdeki
verilen
ً ُ قyukarıda yukarıdamanayagökyüzündekigökyüzündeki Abbasyorumunu yapmıştır.43
manaya işaret edilmemektedir.40saraylar...” (r.a.), bu bu âyetlerdeki
ُ َّ َ َّ َ ف
muhafızların bulunduğu köşk, saray köşkler,
43
103-104/721-722),
v.b.
“”قصور
ki köşkler, saraylar...” yorumunuburûc kelimesini; köşk, Mücahid (ö.manalaramanalara ”ققصçoğulu َ“”“ ”قصورkelimesiyleDahhak da (ö.
yapmıştır. burûc kelimesini; v.b. manalara gelen ““ ”صرKatade (قö. 118/736) ve kelimesiyle
çoğulu çoğulukelimesiyle
ٌْ
burûc kelimesini; köşk, saray v.b. manalara gelen ْ ٌْرgelen “ ”قصور صرkelime-
burûc kelimesini; köşk, saray v.b.
ٌ ََdeçoğulu ”الve da (ö.
Mücahid (ö. 103-104/721-722), “burç” kelimelerini “ِبveكDahhak“ 24النجومkelimeleri ile
41 İbrahim en-Nehaî Katade (ö. 118/736) َ واكkabul etmiştir. ” Furkan
105/723), bu âyetlerdeki (ö.
açıklamıştır.
bu etmiştir. ُ ُ
722), Katade (ö. 118/736) ve siyle açıklamıştır.41 İbrahim en-Nehaî96/714) de bu fikri fikri fikriَ etmiştir.42
Dahhak da (ö. İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714) 96/714) fikri kabulkabul 42 Furkan
açıklamıştır.41 İbrahim en-Nehaî (ö. (ö. 96/714)bu bu kabul etmiştir. 42 Furkan
açıklamıştır.41
de de
105/723), bu âyetlerdeki “burç” kelimelerini “ (ö. َ )027-917/101كalan bir başka görüşte
kelimeleri
44 Yine Ebu Salih’ten (ö.َ ”الve “وم
ِ ”الكواكve “ ”النجومkelimeleri ile açıklamışlardır.tefsirinde Taberî’de)229/013واكِبyer”النجnakledilen birilerivâyettebunun
ُ bir rivâyette
Sûresi’ndekitefsirinde Taberî’de
elimelerini “َ َ ب
ُ ُ Furkan Sûresi’ndekiYineâyetin Salih’ten Taberî’de (ö. 310/922) ُِyeralangörüşte bunun
Sûresi’ndeki âyetin âyetin tefsirinde (ö. 310/922) yer alan bir başka rivâyette
Sûresi’ndeki âyetin tefsirinde Taberî’de (ö. 310/922) yer alan bir başka başka
44
açıklamışlardır.
Ebu
45
yıldızlar” olduğu (ö. 101/719-720) nakledilen َّbir
n (ö. 101/719-720) nakledilen bir görüşte b.Atıyye b.(ö. Sa’d (ö. 110-111/728-729)“ ِ:”قصوراماءِف ِ السماءرسيهاİçerisinde
rivâyette bunun “büyük110-111/728-729)ifade “ ِف”ق الس َ ِف ف السماْلَِّ ُِيها الررİçerisinde
ً ق
Atıyye Atıyye b. Sa’d (ö. 110-111/728-729) َ“ِ“ :” ُصورا : ُُصورا ِِ يهاََََّّاءُ فİçerisinde
Atıyye b. Sa’d (ö. 110-111/728-729)45“َُ ِ ف َ ْاْلُس
Sa’d
“َّسedilmiştir.
َُّ
ُُ
ًً yorumunuُyapmıştır.43
“büyük yıldızlar” olduğu bulunduğu gökyüzündeki köşkler, saraylar...” yoru-
ifade edilmiştir. ُ
45
“İçerisindemuhafızların bulunduğu gökyüzündeki saraylar...”yorumunu yapmıştır.43
muhafızların
tir.
muhafızların bulunduğu gökyüzündeki köşkler, saraylar...” yorumunu yapmıştır.43
muhafızların bulunduğu gökyüzündeki köşkler, köşkler, saraylar...”
munu yapmıştır.43 Mücahid (ö. 103-104/721-722), Katade (ö. 118/736) ve Dahhak da (ö.
Mücahid (ö. 103-104/721-722), Katade (ö. 118/736) ve Dahhak da (ö.
Mücahid (ö. 103-104/721-722), Katade (ö. 118/736) ve Dahhak da (ö.
ِ َ
ُ ُ
105/723),105/723), bu âyetlerdekikelimelerini ““ ””الن ُ”ُالكواكب“”الكَوو ِبkelimeleri kelimeleri ile
105/723), bu âyetlerdeki “burç” kelimelerini ”الكَاكِبve َ““ النجومkelimeleri ile
bu âyetlerdeki “burç” “burç” kelimelerini ve جومve “ ”النجومile
َ َاك
ُ
39     Metnin alındığı kaynak: Bilmen, ÖmerSalih’ten Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisigörüşte bunun
Nasuhi, (ö. 101/719-720)ُ nakledilen bir ve
açıklamışlardır.44 Yine EbuBilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, İstanbul,
39
44 Metnin Ebu Salih’ten (ö. 101/719-720) nakledilen bir görüşte bunun
44 Yine alındığı kaynak: (ö. 101/719-720) nakledilen bir görüşte bunun
açıklamışlardır. ts., c. 4, Ebu Salih’ten bkz. Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Serrî, a.g.e.,
açıklamışlardır. Yine s. 1719; Ayrıca
Tefsiri, İstanbul,
39
45
1719; Ayrıca bkz. Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Serrî, a.g.e., c. 3, s. 175; Endülüsî, Ebu
“büyük ts., c. 4, s. olduğu
45
c. Metnin alındığı kaynak: Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, İstanbul,
3, s. yıldızlar” olduğu ifade edilmiştir.c. 5, s.
uhi, Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve“büyükyıldızlar” olduğu ifade edilmiştir.45 437; 437; Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el- li Ahkami’l-Kur’ân,
Tefsiri, İstanbul, yıldızlar” Hayyan, a.g.e.,edilmiştir.
“büyükc.175; Endülüsî, Ebu a.g.e., c.ifadeİshak İbrahim b. es-Serrî, a.g.e., c. 3,Ahmed, Endülüsî, Ebu
5,
Kurtubî, Muhammed b. s. 175; el-Cami’
ts., 4, s. 1719; Hayyan, Zeccâc, Ebu s.
Ayrıca bkz.
Cami’ li Ahkami’l-Kur’ân, Müessesetu’r-Risâle,
17,
İshak İbrahim b. es-Serrî, a.g.e., c. 3, s. 175; Endülüsî, Ebu Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, ts.,Beyrut, ts., c.Râzi,s. 449; Râzi, Fahreddin,
c. 17, 449;
Hayyan, s.172; c. 5, s. 437; Kurtubî, Muhammed s.b. Ahmed, Fahreddin, li Ahkami’l-Kur’ân, c. 24, s. 106; c.
el-Cami’ a.g.e, c. 19, s.172;
a.g.e, c. 19,a.g.e., c. 24, s. 106; c. 31, s. 114; İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir,
î, Muhammed b. Ahmed, el-Cami’ li Ahkami’l-Kur’ân, 31, s. 114; İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, el-Mektebetu’l-İslami, Beyrut, 1984, c. 4, s. 387;
Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, ts., c. 17,c. 4, s. 387; Suyutî, Celâlettin, 19, s.172; Celâlettin, c.
s. 449; Râzi, Fahreddin, a.g.e, c. Mahallî, c. 24, s. 106;
el-Mektebetu’l-İslami, Beyrut, 1984,
449; Râzi, Fahreddin, a.g.e, c. 19, s.172; c. 24, s. 106; c. Suyutî, Celâlettin, Mahallî, Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, ts., c. 1, s.
31, s. 114; İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir fi İstanbul, el-Mektebetu’l-İslami, Beyrut, 1984, c. 4, s.
Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi,İlmi’t-Tefsir, Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Cevherî, el-Cevâ-387;
mi’t-Tefsir, el-Mektebetu’l-İslami, Beyrut, 1984, c. 4, s. 387; 212; Tantâvî Cevherî, el-Cevâhir fîts., c. 1, s. 212; TantâvîMısır, (h.)1346, c. 8, s. 7.
hirSuyutî, Celâlettin, Mahallî, Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, ts., c. 1, s.
fsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm,  Mısır, (h.)1346, c. 8, s. 7. hariç. O rivayette İbn Abbas, burç kelimesini güneş ve
ts., c. 1, s. 40 Kurtubî’nin İbn
212; Tantâvî Cevherî, el-CevâhirAbbas’tan naklettiği bir rivayet (h.)1346, c. 8, s. 7.
fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır,
39 Metnin alındığı
l-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır, (h.)1346, c. 8, s. 7.39
40     Kurtubî’nin İbn Abbas’tankaynak: Bilmen,rivayetNasuhi,rivayette de güneş Türkçevemenzilleriİstanbul, İstanbul, والربوج
bir Ömer hariç. Kur’ân-ı Kerim’in ve ay’ınMeali Alisi ve Tefsiri,
39 40Metninalındığı kaynak: izafenaklettiği Nasuhi,Kur’ân-ı OKerim’inTürkçe Meali Alisi burç kelimesini ve
Kurtubî’nin İbn Abbas’tannaklettiğikullanır. Bu hariç. O rivayette İbn Abbas, veTefsiri, güneş
Metnin alındığı kaynak:Bilmen, Ömer bir rivayetKur’ân-ıKerim’in Türkçe Meali burç kelimesiniİstanbul,te’vil eder. “
ay’a Bilmen, ÖmerNasuhi, kullanımı Kurtubî İbn Abbas, Alisi Tefsiri, olarak
ederek
ayet hariç. O rivayette İbn Abbas, burç kelimesini güneşts., c. ederek kullanır. Bu kullanımı Kurtubî de güneş ve ay’ın menzilleri olarak te’vil Endülüsî, Ebu
ve 4, s. 1719; Ayrıca bkz.
Ebu İshak İbrahim
3, s. 175;
güneş ve ay’aederek kullanır. Bu kullanımı Zeccâc,İbrahim b. es-Serrî,menzilleri 3, a.g.e., c.Endülüsî,والربوج
izafeAyrıca bkz. Zeccâc, EbuKurtubî İbrahim b.ve ay’ın b. es-Serrî, s. 175; Endülüsî, Ebu
ts., c. 4, s. 1719; Ayrıca bkz. Zeccâc, Ebuİshak de güneş es-Serrî,a.g.e., c. olarak te’vil eder. “ Ebu
ts., c. izafe 1719;
İshak
a.g.e., c. 3, s. 175;
ay’a 4, s. Hayyan, a.g.e., c.
s. 437; السماء
rtubî de güneş ve ay’ın menzilleri olarak te’vil Hayyan, والربوجc. والقمر أي منازKurtubî, بروجKurtubî, جعلنا ِفAhmed,b.el-Cami’ li القصور واملنازلAhkami’l-Kur’ân, c. 12,
eder. “ a.g.e., ,5 َلاs. 437; 5, الشمسMuhammedMuhammed عباسAhmed, liel-Cami’ li ” Kurtubî, a.g.e.,
قال ابنAhkami’l-Kur’ân,
eder.
Hayyan, a.g.e., c. 5, s. 437; Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Cami’ Ahkami’l-Kur’ân,
b. أي
c. 19,
أي منازَلاMüessesetu’r-Risâle, Beyrut, ts., c. 17, s. 449; Râzi, Fahreddin, a.g.e,Kurtubî,s.172; c. 24, s. 106; c.
Müessesetu’r-Risâle, 186. 186.ts., c. 17, s.449; Râzi, Fahreddin, a.g.e,وc. 19, s.172; c.24,a.g.e., c. 12,
Müessesetu’r-Risâle,Beyrut, ;944 ِف السماءRâzi, Fahreddin, املنازلc. 19, s.172; 24,s. 106; c.
s.
Kurtubî, c. ;411 والقمرBeyrut,ts., c. 17, s.أي جعلناfi İlmi’t-Tefsir, el-Mektebetu’l-İslami,c.Beyrut, 106; c.c. 4, s. 387;
a.g.e.,s. بروج الشمس
c. s. İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir قال ابن عباسa.g.e, ” القصور
12, s.
” القصور واملنازل قال ابن عباس أي جعKurtubî, a.g.e., 31, 41
12,
1984,
31, s. 114; İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir fifiİlmi’t-Tefsir, Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 1984, c. 4,2009, c. 12, s. 518.
31, 186. İbnu’l-Cevzî,Cerîr, Camiu’l-Beyan An el-Mektebetu’l-İslami, Beyrut, 2009, c. 4,s. 387;
s. 114;
Zadü’l-Mesir b. İlmi’t-Tefsir, el-Mektebetu’l-İslami, Beyrut, 1984, c. 12, s.
Taberî,
Cerîr, Camiu’l-Beyan An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, s. 387;
s.
41     Taberî, Muhammed b. Muhammed Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, ts., c. 1, s.
Suyutî, Celâlettin, Mahallî,
Suyutî, Muhammed b. Cerîr, Camiu’l-Beyan
41Suyutî, Celâlettin, Mahallî, Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, ts., c. 1, s.
Taberî, 212;42 Mahallî, Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, 518.
518. Celâlettin, Taberî, a.g.e., el-Cevâhir “ An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, c. 12, s.ts., c. 1, s.
Tantâvî Cevherî, 9, s. 404 fî .”بروجا, قصورا ِف السماءMısır,
Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm,
an An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, c. 12, 212; Tantâvî Cevherî, el-Cevâhir c. Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır, (h.)1346, c. (h.)1346, c. 8, s. 7.
s. 518.
212; Tantâvî Cevherî, el-Cevâhirfîfî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır, (h.)1346, c.8, s. 7.
8, s. 7.
42 Taberî, 40 Kurtubî’nin 404 Abbas’tan
a.g.e., 439, s. İbn naklettiği ِفrivayet, بروجاO rivayetteİbn Abbas, İbn kelimesini güneş
c. Taberî, “ السماءbir rivayet hariç.
9, s. 404
42    40Kurtubî’nin İbn c.Abbas’tannaklettiği 9, naklettiğihariç.”.bkz. Endülüsî, rivayette burçAbbas, c. 5,güneş ve güneş ve
Taberî, a.g.e., Abbas’tan a.g.e., c. birs. قصوراAyrıca O rivayette O Ebu Hayyan, a.g.e., burç s. 437. ve
40 Kurtubî’nin İbn
404; bir rivayet hariç. İbn Abbas, burç kelimesini kelimesini
.”بروجا, ق
43 Taberî, a.g.e., c. 9, s.404; Ayrıca bkz. kullanımıEbu 499; c. a.g.e., 518; c. 437. 437.
ay’a izafe 404; kullanır. Bu Endülüsî, Ebu Hayyan,s. c. 5, Zemahşerî, el-Keşşâf, eder. “ 716;
Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; c. Kurtubî de güneş ve ay’ın 5, s.
43     Taberî, a.g.e., c.449, s.ederekAyrıcabkz.Kurtubî de 7, s.Hayyan, 12,menzilleris.menzilleri olarak“te’vil c. ,4وs. والربوجİbn Ebi
ay’a izafe ederek kullanır. Bu kullanımı Kurtubî degüneş ve ay’ın menzilleri olarak te’vil eder. “والربوج
ay’a izafe ederek kullanır. Bu kullanımı Endülüsî, güneş ve ay’ın a.g.e., olarak te’vil eder. الربوج
dülüsî, Ebu Hayyan, a.g.e., c. 5, s. 437.
44 Taberî, a.g.e., c.Zemenîn, a.g.e., c. 5, s. 114.
9,
c. 12, s. 518; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716; İbn Ebiوالقمر أي مناa.g.e., c. 12, s.السماءTaberî, a.g.e., عباسs. 404; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716 . 12,
زَلاc. 5,s. 404; c. 7, s. 499; c. 12, s. 518; أيc. املنازلel-Keşşâf,Kurtubî, ” Kurtubî,Ebi
جعلناZemahşerî, القصورc. 4, s. 716; İbn
Zemenîn, a.g.e., Kurtubî,114.;781 ِف السماء
”” القصوروواملنازل قال ابن عباسِف أيجعلنابروج الشمسبروجالشمس54ووالقمر أيمناززَلاKurtubî, a.g.e., c. 12,a.g.e., c.
الشمس القمر أي مناَلاs. القصور واملنازل قال ابن ,9 قال ابن عباس أي جعلنا ِف السماءبروجa.g.e., c. 12,
45 Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 187; Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716 .
s. 186.
s. 186.
s. .
, c. 9, s. 404; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716 186. 41 Taberî, Muhammed b. Cerîr, Camiu’l-Beyan An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, c. 12, s. 518.
41 Taberî, Muhammed b. Cerîr, Camiu’l-Beyan An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, c. 12, s. 518.
41 Taberî, Muhammed b. Cerîr, Camiu’l-Beyan An Te’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, c. 12, s. 518.
42 Taberî,
9, s.
42 Taberî, a.g.e., c. 9, a.g.e., “ “.”ا ِف السماء ا“ا 404السماء
42 Taberî, a.g.e., c. 9,s. 404 c. .”بروجا, قصوربروجا,قصورر ِفالسماء
s. 404
.”بروجا, قصو ِف
43 Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; Ayrıca bkz. Endülüsî, Ebu Hayyan, a.g.e., c. 5, s. 437.
43 Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; Ayrıca bkz. Endülüsî, Ebu Hayyan, a.g.e., c. 5, s. 437.
43 Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; Ayrıca bkz. Endülüsî, Ebu Hayyan, a.g.e., c. 5, s. 437.
44 Taberî,
9, s. 404; c. 7, s.
4,
44 Taberî, a.g.e., c. 9,a.g.e., c.c. 7, s. 499; c. 12, 499; c. 12, s. 518; Zemahşerî, c. 4, s. 716; İbn s. 716; İbn Ebi
44 Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; c. 7, s. 499; c. 12, s. 518; Zemahşerî, el-Keşşâf, el-Keşşâf, c. İbn Ebi
s. 404;
s. 518; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716;
Ebi
Zemenîn, a.g.e., c. 5, s. 114.
Zemenîn,45 a.g.e.,c. 5, s. 114.
Zemenîn,a.g.e., c. 5, s. 114.
Kurtubî, a.g.e., c.
el-Keşşâf,
45 Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 187; Taberî,187; Taberî, s. 404; c. 9, s. 404; Zemahşerî, c.4, s. 716 . . 4, s. 716 .
45 Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 187; 12, s. a.g.e., c. 9, a.g.e., Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716c.
Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; Zemahşerî, el-Keşşâf,
Akrep, Kavs, Cedi, Delv, Hût namı verilmiştir. Bunlardan Esed burcu güneşe,
Akrep, Kavs, Cedi, Delv, Hût namı verilmiştir. Bunlardan Esed burcu güneşe,
Seratân burcu kamere aittir. Hamel ve Akrep burçları, Merih yıldızına, Sevr ile Mîzân
Seratân burcu kamere aittir. Hamel ve Akrep burçları, Merih yıldızına, Sevr ile Mîzân
burçları Zühre yıldızına aittir. Cevzâ ile Delv burçları da Zuhâl yıldızına ait
burçları Zühre yıldızına aittir. Cevzâ ile Delv burçları da Zuhâl yıldızına ait
bulunmuştur...”3939
bulunmuştur...”
Ancak, Sahâbe ve tabiinden, bu âyetlerle ilgili nakledilen yorumlarda
Ancak, Sahâbe ve tabiinden, bu âyetlerle ilgili nakledilen yorumlarda
yukarıda verilen manaya işaret edilmemektedir.4040İbn Abbas (r.a.), bu âyetlerdeki
yukarıda verilen manaya işaret edilmemektedir. İbn Abbas (r.a.), bu âyetlerdeki
burûc kelimesini; köşk, saray v.b. manalara gelen “ ” َصص“رçoğulu ” ”قصورkelimesiyle
burûc kelimesini; köşk, saray v.b. manalara gelen ٌ ْ ق ” َْ رçoğulu “ “ قصورkelimesiyle
ٌق
41 41İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714) de bu fikri kabul etmiştir.42 42Furkan
açıklamıştır.
açıklamıştır. İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714) de bu fikri kabul etmiştir. Furkan
Sûresi’ndeki âyetin tefsirinde Taberî’de (ö. 310/922) yer alan bir başka rivâyette
Sûresi’ndeki âyetin tefsirinde Taberî’de (ö. 310/922) yer alan bir başka rivâyette
ِ َّ م
ِ فKUR’ÂN’DA BURÇLAR 259
Atıyye b.b.Sa’d (ö. 110-111/728-729) “لرسİNSANA الساءاءBAĞLAMINDA “İçerisinde
Atıyye
Sa’d (ö. 110-111/728-729) “VEِ ِيهيها اْلْرETKİSİ “:” :ُصوراورا ِفِفİçerisinde
MAHİYETİ ق” ُص ِ ِ الس َّ م ف َ اَ ا َّس
َّ
ُق
ُ ُُ ُ
ََ
ًً
muhafızların bulunduğu gökyüzündeki köşkler, saraylar...” yorumunu yapmıştır.4343
muhafızların bulunduğu gökyüzündeki köşkler, saraylar...” yorumunu yapmıştır.
Mücahid 103-104/721-722), Katade (ö. 118/736) ve Dahhak da (ö.
Mücahid (ö. 103-104/721-722), Katade (ö. 118/736) ve Dahhak da (ö.
Mücahid (ö.(ö. 103-104/721-722), Katade (ö. 118/736) ve Dahhak da (ö.
105/723), bu âyetlerdeki “burç” kelimelerini “”ال”ككو ِبve “”النجومومkelimeleri ile
105/723), bu âyetlerdeki “burç” kelimelerini َ َاكاك
ve ُ النkelimeleri ile
105/723), bu âyetlerdeki “burç” kelimelerini “ الوَ َِبve ُ “ُ ” ُجkelimeleri ile
4444 Yine Ebu Salih’ten (ö. 101/719-720) nakledilen bir görüşte bunun
44
açıklamışlardır. Yine Ebu Salih’ten (ö. (ö. 101/719-720) nakledilen bir görüşte
açıklamışlardır.
açıklamışlardır. Yine Ebu Salih’ten 101/719-720) nakledilen bir görüşte bunun
bununyıldızlar” olduğu ifade edilmiştir.4545 edilmiştir.45
“büyük “büyük yıldızlar” olduğu ifade
“büyük yıldızlar” olduğu ifade edilmiştir.
TefsirininTefsirinin ilgiliilgili ilgili yerlerindegörüşleri sıralayan Taberî; burçlarla kastedilenin
ilgili yerlerindeyerlerindegörüşleri sıralayan Taberî; Taberî; burçlarla kastedilenin
Tefsirinin ilgili yerlerinde bu bu görüşleriTaberî; burçlarla kaste-
Tefsirinin bu görüşleri sıralayan sıralayan burçlarla kastedilenin
Tefsirinin yerlerinde bu bu görüşleri sıralayan Taberî; burçlarla kastedilenin
dilenin Güneş ve Ay’ın menzilleri olduğu ve bu menzillerin de on iki tanetane olduğu görüşünü
rinde bu görüşleri sıralayan Taberî; burçlarla kastedilenin Ay’ın menzilleri ve bu menzillerin de on iki de on iki tane görüşünü
Güneş ve ve
Güneş menzilleri olduğu olduğu bu menzillerin de on iki olduğu görüşünü
Güneş ve Ay’ın menzilleri olduğu ve bu menzillerin on iki olduğu
Güneş ve Ay’ınAy’ın menzilleri olduğu ve ve bu menzillerin detane tane olduğu görüşünü
olduğu görüşünü konuya ilişkin değişik görüşlerden doğruya en yakını olarak
lduğu ve bu menzillerin de on iki tanekonuya konuya ilişkin görüşlerden doğruyadoğruyayakını olarak ifade eder.46 46
olduğuilişkin değişik değişik görüşlerden en yakını olarak ifadeifade eder.46
görüşünü
konuya ilişkin değişik görüşlerden doğruya en en yakını olarak ifade
konuya ilişkin değişik görüşlerden doğruya en yakını olarak eder.46 eder.
ifade eder.46
46
erden doğruya en yakını olarak ifadeMetnin alındığıKlasik Bilmen,tefsirlerin bir Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Mealiburçlar”Tefsiri, ifadesinin geçtiği
Klasik Ömer bir bir kısmında, “gökyüzündeki Alisi ifadesinin
kısmında, “gökyüzündeki burçlar” İstanbul,
burçlar” ifadesinin geçtiği
Klasik tefsirlerin kısmında, Kerim’in
39 39 eder.
Metnin alındığı kaynak: tefsirlerin Nasuhi,“gökyüzündekiTürkçe Mealiifadesinin geçtiğigeçtiği geçtiği
kaynak: Klasik tefsirlerin bir kısmında, “gökyüzündeki burçlar” ifadesinin
Klasik tefsirlerinBilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân-ı “gökyüzündeki Alisi veve Tefsiri, İstanbul,
bir kısmında,
burçlar”
ts., c. 4,ayetlerdeki bkz.lafzını; Ebu kelimeİbrahim içineiçine aldığı 3,diğer anlamlarla ilişkilendirip
ts., 4, s. s. 1719; geçtiği Zeccâc, lafzını; kelime b. es-Serrî, içinediğer3,anlamlarla ilişkilendirip
1719; “burç” “burç” kelime İbrahim kökünün a.g.e., aldığı s. anlamlarla ilişkilendirip
bkz. Zeccâc, Ebukelime kökünün içine
İshak kökünün aldığı c. s. 175; Endülüsî, Ebu
ir kısmında, “gökyüzündeki burçlar”c.ayetlerdeki Ayrıca“burç” kelime İshakkökünün b. es-Serrî, a.g.e., c.diğer175; Endülüsî, Ebu ilişkilendirip
ifadesininAyrıca “burç” lafzını; kökünün içine aldığı aldığı anlamlarla ilişki-
ayetlerdeki
ayetlerdeki
ayetlerdekia.g.e.,c. c.5, 5,s. s.437; lafzını; Muhammed b. b.Ahmed, diğer lidiğer anlamlarla
Hayyan, a.g.e.,
Hayyan, “burç” lafzını; Kurtubî, Muhammed
437; Kurtubî,
Ahmed,el-Cami’ liAhkami’l-Kur’ân,
el-Cami’
Ahkami’l-Kur’ân,
elime kökünün içine aldığı diğerlendirip açıklamayaBeyrut, ts.,eğilimeğilim Râzi, Fahreddin, a.g.e,Nitekim müfessirler, Nisa 78. 78. 78.
anlamlarla ilişkilendirip yönelik17, s.eğilimgözlenmektedir.c.Nitekim c. c. NisaNisa Sûresi 78.
açıklamaya yönelik bir 449; gözlenmektedir. 19, s.172; 24, 106;
açıklamaya
açıklamaya yönelik 17, s. gözlenmektedir. Nitekim müfessirler,24, s. 106;
açıklamaya yönelik bir bir eğilim gözlenmektedir. Nitekim müfessirler, Nisac. Sûresi
Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, ts., c.bir eğilim gözlenmektedir. Nitekim s.172; müfessirler,c. Sûresi
Müessesetu’r-Risâle, yönelik c. bir449; Râzi, Fahreddin, a.g.e, c. 19,müfessirler,s. Sûresi
31, Sûresi İbnu’l-Cevzî, burçların fitıpkı yeryüzündeki kaleler Beyrut,burçları 4, 4, s. 387;
31, s. Nisa 78. atıfla, atıfla, burçların el-Mektebetu’l-İslami, ve 1984, c. gibi;gibi;
114; âyete atıfla, burçların
Nisa s.âyeteİbnu’l-Cevzî,78.Zadü’l-Mesir İlmi’t-Tefsir, yeryüzündeki kaleler burçları c.gibi; gökyüzünde
m gözlenmektedir. Nitekim müfessirler,114;âyete atıfla,Zadü’l-Mesir fi tıpkıtıpkıtıpkı yeryüzündekive ve 1984, burçları gökyüzünde
Sûresi
yeryüzündeki kaleler kaleler gibi;
gökyüzünde
âyete âyete burçların İlmi’t-Tefsir, el-Mektebetu’l-İslami,burçları burçlarıgökyüzünde
atıfla, burçların tıpkı yeryüzündeki kaleler ve Beyrut, ve s. 387;
Suyutî, Celâlettin, Mahallî, Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn,konaklar (menzil)İstanbul, ts., c. söy- s.
Suyutî, Celâlettin, bulunan, yüksek, sağlam Salah Bilici Kitabevi, İstanbul, ts., 1, 1,
s.
gibi; gökyüzündeMahallî, Celâlettin, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi, olduğunu c. Sûresi 33 ve ve
47 Ahzâb
ı yeryüzündeki kaleler ve burçları Tantâvî gökyüzündesağlamfîsağlam konaklar(menzil)(h.)1346,söylerken47 Ahzâb Sûresive 33
gibi;bulunan,yüksek, sağlam konaklar(menzil) Mısır,olduğunu8,söylerken47 Sûresi 33 33 ve
47 Ahzâb Ahzâb Sûresi
bulunan, yüksek, sağlam konaklar(menzil)olduğunu söylerken
212; bulunan, yüksek,yüksek,Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır, (h.)1346, c. 8, s. 7.
212; Tantâvîbulunan,
Cevherî, el-Cevâhir fî konaklar(menzil) olduğunu söylerken 7.
Cevherî, el-Cevâhir Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, olduğunu c. s.
lerken47 Ahzâb Sûresinaklettiği Nurrivayet hariç. O âyetlere Abbas, da burçların, diğer
atıfla
40 40 Kurtubî’nin İbn Abbas’tan 33 ve bir rivayet hariç.60. rivayette İbn Abbas, burç kelimesini güneş ve
47 Ahzâb İbn Abbas’tan
bir Sûresi O rivayette
ve
naklar(menzil) olduğunu söylerkenKurtubî’ninNurNur 60. ve naklettiğiatıflaatıfla burçların, diğerdiğer gök gökkelimesini güneşoranla daha fark
Sûresi Sûresi 60. âyetlere atıfla burçların, İbn gök gök cisimlerine oranla daha fark
33
Sûresi 60. âyetlere da
burçların, diğerburç
cisimlerine
Nur Nur Sûresi 60. âyetlere edilir da burçların, diğer onlara bakanlar daha
gökay’a izafeSûresi oranla daha fark atıfla dede güneş ve ay’ın menzilleri olarakcisimlerine için وfark fark
cisimlerinekullanır.âyetlere Kurtubî da da veve özelliklecisimlerine eder. “oranla daha
olması ay’ın menzilleri olarak te’vil oranlaوالربوج
ay’a izafe ederek kullanır. Bu kullanımı Kurtubî güneş
ederek
Bu kullanımı
te’vil eder. “ الربوج
fla da burçların, diğer gök cisimlerineediliredilirolmasıözellikleözelliklebakanlar için için için süslenmiş olduğunaçekerler.48 48 48
oranla edilir vefark özellikle onlara bakanlar içinsüslenmiş olduğuna dikkat çekerler. 48
olmasıve ve onlara onlara
ve
olması
süslenmişedilirdahaolmasıözellikle onlara bakanlar süslenmiş olduğuna dikkat dikkat çekerler.
olduğuna dikkat çekerler.48 bakanlar süslenmiş olduğuna dikkat çekerler.
.5الشمس و والقمر أي منازَلاBurçların Mahiyeti ” ” القصوراملنازل قال ابن عباسKurtubî, a.g.e., 12,
48 أي جعلنا السماء بروج
ara bakanlar için süslenmiş olduğuna أي منازَلاçekerler.5.Burçların Mahiyeti القصور و واملنازل قال ابن عباسأيKurtubî, a.g.e., c. c. 12,
dikkat جعلنا ِفِف السماء بروج الشمسالقمر
5. Burçların Mahiyeti
5. Burçların Mahiyeti
s. s.5. Burçların Mahiyeti
186.
186.
eti
Kur’ân’da gökyüzünün kat olarak yaratıldığı haber verilmektedir.
olarak yaratıldığı
Kur’ân’da gökyüzünün yedi Ayi’l-Kur’ân, yaratıldığı haber verilmektedir. Yedi
Kur’ân’da Camiu’l-Beyan An yediyedi olarak Beyrut, 2009, 12,verilmektedir. YediYedi
41 41 Taberî, Muhammed Kur’ân’da gökyüzünün Te’vili kat kat yaratıldığı haber12, s. verilmektedir. Yedi
Taberî, Muhammed b. b. Cerîr, Camiu’l-Beyan An olarak yaratıldığı haber haber518.
Cerîr, gökyüzünün yedi kat olarak
Kur’ân’da gökyüzünün yedi katTe’vili Ayi’l-Kur’ân, Beyrut, 2009, c. c. s. 518.
verilmektedir.
nün yedi kat olarak yaratıldığı haber verilmektedir.ile404 السماءgörüşlerin,.”بروجاarzarz bir yanabir yana Kur’ân’a uygunluğu açısından
Yedi “ilgili قصوِفِفfarklılık arz etmesi bir yana Kur’ân’a uygunluğu açısından
kat c.
42 42 Taberî, a.g.e.,gök ile ilgili görüşlerin farklılık etmesi etmesi yana Kur’ân’a uygunluğu açısından
kat kat kat gök ile görüşlerin ,.”بروجا
gök ile s. 404 “görüşlerin farklılık
Taberî, a.g.e., gök ilgili ilgili السماءfarklılık farklılık etmesi bir Kur’ân’a uygunluğu açısından
9, ilgili
Yedi kat gökc.ile9, s. görüşlerin قصورا راarz arz etmesi bir yana Kur’ân’a uygun-
43 43 uygunluğuc. c.makul olduğunu Endülüsî, Ebu Hayyan,yorumda, s. 437.
rklılık arz etmesi bir yana Kur’ân’a Taberî, a.g.e.,açısından Ayrıcaolduğunu Ebu Hayyan, a.g.e., c.yorumda, gökyüzünün olanolanolan
daha daha Ayrıca bkz.düşündüğümüz yorumda, gökyüzünün burçlarla alakalı
Taberî, a.g.e., daha s. 404; olduğunu düşündüğümüz a.g.e., 5, 5, gökyüzünün burçlarla alakalı
s. makul
dahadaha makul makul düşündüğümüz yorumda, gökyüzünün burçlarla alakalı
makul 404; olduğunu Endülüsî,
luğu açısından9, 9, olduğunu bkz. düşündüğümüz yorumda, c.gökyüzünün burçlarla alakalı olan
düşündüğümüz s. 437.
44 44 Taberî, a.g.e., c. 9, s.
c. 9, olan c. s. 499; c. 12, 518; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. c. 4, 716; İbn Ebi
404;
499; 12, 518;
ndüğümüz yorumda, gökyüzününTaberî, a.g.e., kısmının 404; c. 7, s. Kerîm’des. s.yakın Zemahşerî, el-Keşşâf, belirtilen olabileceğine
burçlarla alakalıs.Kur’ân-ı7, Kerîm’dec. “en “en gök” gök” olarak belirtilen s.kısım İbnolabileceğine
kısmının
yakın “enolarak gök” s. kısım Ebi
burçlarla kısmınınolan 114. Kerîm’de “en Kerîm’deolarak belirtilen 4,kısım716; olabileceğine
alakalı Kur’ân-ı
kısmının
yakın belirtilen
belir-
kısmının Kur’ân-ıKur’ân-ı Kur’ân-ı yakın gök”gök” olarak olarak kısım olabileceğine
Zemenîn, a.g.e., c. c. 5, s. Kerîm’de “en yakın
Zemenîn, a.g.e., 5, s. 114.
45 45 kısım a.g.e., c. 12, s. 187; Taberî, a.g.e., 9, s. 404; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716 .
tilen kısımolabileceğine değinilmişti.
olabileceğine
“en yakın gök” olarak belirtilen Kurtubî, değinilmişti.187; Taberî, a.g.e., c. c. 9, s. 404; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716 .
değinilmişti.
Kurtubî, a.g.e.,değinilmişti.
c. 12,
değinilmişti. s.
49 ifadesindeki
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde geçen ’الس اء ا ْاifadesindeki ‘dünya/
Kur’ân-ı Kur’ân-ıKur’ân-ı Kerîm’inâyetinde geçen ‘اgeçenْ 94’الس’السَّم’السَالدifadesindeki ‘dünya/
Kerîm’in birçok âyetinde âyetinde اء94َماءنَّْيم‘اءنََالدنْيifadesindeki ‘dünya/
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde geçen ‘ 94م 94الد الدن يي‘اifadesindeki ‘dünya/
Kerîm’in birçok birçok geçen َ
َ َ َّ َ َّ
rçok âyetinde geçen ‘ 94’السماء الدنَْاifadesindekiْ,, ’دىن’ ’دىن ’دىن,’الدkökündenmüştak ‘ednâ kelimesinin müennesidir. Lafız olarak
ي
kökünden ‘ednâ/ ’أدىنkelimesinin müennesidir. Lafız olarak
kelimesinin müenne-
‘ يَاdenâ
‘denâ/
‘ ’الدن ايَا يَاdenâ/ دىنkökünden müştak ‘ednâ/ ’أدىنkelimesinin müennesidir. Lafız olarak
‘denâ/ ‘denâ/ kökünden müştak ‘ednâ/’أدىن
َ َّ ‘dünya/ْ‘ ن ’الدْن,ْيَ’الدنdünya/kökünden müştak müştak ‘ednâ/ ’أدىنkelimesinin müennesidir. Lafız olarak
sidir. Lafız Lafızmanasına gelmektedir. Bu Bu durumda Bu durumda“ ’الس’مالسمالسيم‘اءْاen “en
müştak ‘ednâ/ ’أدىنkelimesinin müennesidir. olarak “en yakın” gelmektedir. durumda ayetlerdeki ‘نييالدنْياayetlerdeki ifadesi “en “en
“en yakın” manasına manasına gelmektedir. ayetlerdeki ‘َّ السََّالدنْالدن َ ‘اifadesi
yakın” manasına gelmektedir. Bu durumda ayetlerdeki
“en “en “en yakın” manasına gelmektedir. Bu durumda ayetlerdekiْم’َ اءََّالدifadesi ifadesi
yakın” olarak
َّ
َ َ َاen’َ اء اء
ifadesi anlamınındadır. İşte Dünya’ya en enolan olan gök bu yakın geçen
“en
anlamınındadır. yakın bu bu Kur’ân’da
ktedir. Bu durumda ayetlerdeki ‘ الدنَْاyakın ’gök” gök”“en anlamınındadır. İşte Dünya’ya yakın Dünya’yagökgök Kur’ân’da geçen
السماء يifadesigök” yakın gök”İşte Dünya’ya yakınİşte olanolan gök Kur’ân’da geçen
yakın anlamınındadır. İşte
yakın
Kur’ân’da geçen
َ َّyakın gök” anlamınındadır. Dünya’ya en en yakın bu
olan buKur’ân’da geçen süslenmiştir. Başka bir ifadeyleifadeyle Başkayıldızların diğerdiğer gök
gök ifadeyle yıldızlarla süslenmiştir. Başka ifadeyle “İçerisinde yıldızlarınve ve diğer
bir ifadeyle gök
İşte Dünya’ya en yakın olan bu gökifadeyleKur’ân’da geçen ifadeyle yıldızlarla süslenmiştir.“İçerisinde yıldızlarındiğer gök gök
ifadeyle yıldızlarla süslenmiştir. Başka bir ifadeyle “İçerisinde
ifadeyle yıldızlarla süslenmiştir. Başka bir bir “İçerisinde yıldızların ve ve
yıldızlarla
“İçerisinde ve diğer gök ve diğer gök cisimlerinin tamamının yer aldığı
yıldızların
ştir. Başka bir ifadeyle “İçerisinde yıldızlarıncisimlerinintamamının yer yer aldığı en yakın göktür.”göktür.” Bunamekân Kur’ân’da
cisimlerinin tamamının aldığı mekân en yakın göktür.” Buna göre eğer
cisimlerinin tamamının yeraldığı mekân en en yakın Buna göregöre eğer Kur’ân’da
cisimlerinin tamamının yer aldığı mekân mekân yakın göktür.” Buna göre eğer Kur’ân’da
en yakın göktür.” Buna göre eğer Kur’ân’da zikri geçen “burç”lardan eğer Kur’ân’da
bahset-
ldığı mekân en yakın göktür.” Buna göre eğerzikri“burç”lardan bahsetmek istiyorsak Astronomi’nin araştırma sahası ile aynıaynıaynı
zikri Kur’ân’da “burç”lardan bahsetmek istiyorsak Astronomi’nin araştırma sahası ile
geçen “burç”lardan bahsetmek istiyorsak Astronomi’nin araştırma sahası ile
zikrizikri geçen “burç”lardan bahsetmek istiyorsak Astronomi’nin araştırma sahası ile aynı
geçen geçen
setmek istiyorsak Astronomi’nin araştırma mekândanaynı bahsediyor olmamız gerekir.
sahası
mekândanbahsediyors. olmamızgerekir.
mekândan c. 7, 499; c. gerekir.
mekândan ile s.bahsediyorolmamız12, s.
44     Taberî, a.g.e., c.bahsediyor olmamız gerekir. 518; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716; İbn
9, 404;
mız gerekir.
Ebi Zemenîn, a.g.e., c. 5,açısından takımyıldızlar da diyebileceğimiz burçlar burçlar gökyüzüne
Astronomi açısından takımyıldızlar da diyebileceğimiz burçlar gökyüzüne
Astronomi
Astronomi açısından takımyıldızlar da da diyebileceğimiz gökyüzüne
Astronomi s. 114. açısından takımyıldızlar diyebileceğimiz burçlar gökyüzüne
12, s. 187; Taberî, a.g.e., çeken, edilir bir bir durumdadır. s. 716
45     Kurtubî, gökyüzünehemen dikkati çeken, s. 404; edilir durumdadır. Kur’ân’da yer aldığı
an takımyıldızlar da diyebileceğimiz burçlara.g.e., c. hemen hemen çeken, c. 9, fark farkZemahşerî, el-Keşşâf, c.Kur’ân’da. yer yer aldığı
bakıldığında
bakıldığında dikkati dikkati fark edilir bir bir durumdadır. 4, Kur’ân’da aldığı
bakıldığında hemen dikkati çeken, fark edilir durumdadır. Kur’ân’da yer aldığı
bakıldığında
46     Taberî, a.g.e., c. 12, s. 519.
çeken, fark edilir bir durumdadır. Kur’ân’da şekliyle, burç kelimesinin,olarak ifadeifade ettiği görünürlük, süs süs gibi anlamlarının,
şekliyle, burç
şekliyle, aldığı kelimesinin, lugavî olarak ettiği görünürlük, süs süs anlamlarının,
şekliyle, yer burç kelimesinin, lugavî olarak ifade ettiği görünürlük, gibi gibi anlamlarının,
burç kelimesinin, lugavî lugavî olarak ifade ettiği görünürlük, gibi anlamlarının,
47     Bkz. Taberî, a.g.e., c. 9, s. 404; c. 8, s. 519; Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 186-187.
gavî olarak ifade ettiği görünürlük, süsyineyineyine aynı kelimenin göklere atıfla kullanıldığı yerlerde içerik olarak var var olduğunu
gibiyine aynı kelimenin göklere atıfla kullanıldığı yerlerde içerik olarak var olduğunu
anlamlarının, göklere atıflaatıfla kullanıldığı yerlerde de de içerik olarak olduğunu
aynı kelimenin göklere kullanıldığı yerlerde de de içerik olarak var olduğunu
48     Beydâvî,aynı kelimenin
Nasruddin Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2006, c. 2, s. 584;
atıfla kullanıldığı yerlerde de içerik Kurtubî,vargörmek mümkündür.
olarakgörmek c.mümkündür.
olduğunu 186-187.
a.g.e., 12, s.
görmekmümkündür.
görmek mümkündür.
46 Taberî, a.g.e.,
46 Taberî, a.g.e., c. 12, s.
46 Taberî, a.g.e., c. 12, s. 519.
Taberî, a.g.e., c. 12,c.12, s. 519. 519.
s. 519.
47 47 Taberî, a.g.e.,
47 Bkz.Taberî, a.g.e., c. 9,s. 404; c. 8, s. 519; Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 186-187.
Bkz. Bkz. Bkz. Taberî, 9, c. 9, c. 9, s. 404; c. 8, s. 519;a.g.e., c. 12,c.12, s. 186-187.
Taberî, a.g.e., c. a.g.e., s. c. 8, s. 519; Kurtubî, Kurtubî, a.g.e.,186-187. 186-187.
s. 404; 404; c. 8, s. 519; Kurtubî, a.g.e., s. c. 12, s.
48 Beydâvî, Nasruddin Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2006,
48
48 Beydâvî, Nasruddin Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2006, c. 2, s.2, 584; Kurtubî,
48 Beydâvî, Beydâvî, Nasruddin Ömer, Envâru’t-TenzîlEsrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2006, c. 2,c. s. 584; 584; Kurtubî,
s. Kurtubî,
Nasruddin Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2006, c. 2, s. 584; Kurtubî,
c. 8, s. 519; Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 186-187.
a.g.e., c.12, s. s. 186-187.
a.g.e., c. 12,
a.g.e., Kurtubî, 186-187.
a.g.e., 584; c.s.12,s. 186-187.
c. 12, 186-187.
vâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 2006, c. 2,49s. 49
49 37. 4937. Saffât, 6;Mülk, Mülk,5;Fussilet, 12. 12. 12.
37. Saffât, 6;67. 67.41. 41. Fussilet,
37. 67. 67. 5; Mülk, 5; 41. Fussilet,
Saffât, 6; Saffât, 6;Mülk, 5;41. Fussilet, 12.
ssilet, 12.
46
47
Bu husus
260 Davut AĞBAL Astronomi’deki burç ile Kur’ân’da ifade edilen burçların benzer
noktası olarak görülmektedir. Ancak Hicr Sûresi 16. âyet, Kur’an ve Astronomi’deki
“burç” kavramının birkaç noktadan farklılığa işaret etmektedir:
mek istiyorsak Astronomi’nin araştırma sahası ile aynı mekândan bahsediyor
ِ َّ ِ ل ْ ْن
Âyet-i
olmamız gerekir.Kerîme’de şöyle denilmektedir: “ وَقد جعلَا ِف السماء بُروجاً وزيََّّاها
َ ََ ن
ََ َ َ
َ
ُ
ِ
ِ “ ”لِلنَّاظAndolsun, biz takımyıldızlar da diyebileceğimiz burçlar gökyüzü-
رينAstronomi açısındangökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için o burçları
َ
ِ َّ
nesüsledik.” Âyette “”زيََّّاهاdikkati çeken, “farkzamirinin gökyüzüne/ السماءmi yoksa
bakıldığında hemenَ kelimesindeki ”هاedilir bir durumdadır. Kur’ân’da
َن
َ
َ
yer aldığı şekliyle, burç kelimesinin, lugavî olarakihtilaf mevcuttur. Ancak buradaki
bürûc/ً بُروجاkelimesine mi âid olduğu konusunda ifade ettiği görünürlük, süs
ُ
gibi anlamlarının, yine aynı kelimenin göklere atıfla kullanıldığı yerlerde de
zamirin kendisine en yakın olan kelimeye -ki o da bürûc kelimesidir- aid olduğu
içerik olarak var olduğunu görmek mümkündür.
görüşü daha kuvvetlidir.50 Astronomi’deki burç Kur’ân’da ifade edilen burçların benzer
Bu husus
BuAstronomi’deki burç burç ile ile Kur’ân’da ifade edilen burçların benzer
husus Astronomi’deki
Bu husus Astronomi’deki burç ile ile Kur’ân’da ifade edilen burçların ben-
Bu husus zamir bürûc/’بروجa raci Kur’ân’dayukarıda verdiğimiz mana51 ortaya
ifade edilen burçların benzer
Bu husus husus Astronomi’deki burçKur’ân’da ifade ifade edilen Kur’an benzer
husus Astronomi’deki AncakileburçSûresi 16. 16.edilenâyet, Astronomi’deki
Bu husus Astronomi’deki ileHicr ileile Sûresi âyet, burçların benzer
noktası olarak görülmektedir. AncakHicrKur’ân’da ifadeKur’an veburçların benzer
Bu BuBu Bu Astronomi’deki burçAncak ileHicr Sûresiedilen edilen burçların ve benzer
Kur’ân’da ifade ifade edilen burçların
noktası olarakhusus Astronomi’dekiolursa Kur’ân’da âyet, Kur’an ve Astronomi’deki
zer noktası olarak görülmektedir. burç burç Kur’ân’da 16. burçların benzer
görülmektedir.
noktası olarak görülmektedir. Ancak Hicr Sûresi 16. âyet, Kur’an ve Astronomi’dekiyararlı
çıkmaktadır. görülmektedir. noktadan birkaç işaret etmektedir: ve işaretAstronomi’deki
noktası olarakolarakgörülmektedir. Ancak Hicr Sûresiâyet, etmektedir:değinmek
olarak olarak birkaç Ancak Hicr farklılığa 16. farklılığa ve Astronomi’deki
noktası kavramının birkaç noktadan geçen Sûresi kelimesine
“burç” Böyle olunca da Ancak Hicr “süs” Kur’an
noktası noktasıgörülmektedir. Ancakâyette Sûresinoktadanâyet, Kur’anAstronomi’deki
noktasıkavramının görülmektedir.Hicr Sûresi 16. işaret Kur’anKur’anve ve etmek-
Astronomi’deki “burç” kavramının farklılığaSûresi16.16. âyet, ve Astronomi’deki
“burç” olarak görülmektedir. Ancak Hicr 16. âyet, âyet, Kur’an Astronomi’deki
“burç” olacaktır. “Ziynet/süs” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de -bir tanesi Hicr Sûresi 16.ِ âyet
kavramının birkaç noktadan farklılığa işaret etmektedir:
tedir: kavramının Âyet-i birkaç noktadanfarklılığa işaret etmektedir: ل َ ْ لقد ْنا لن ِفَّ اءَّ باء
“burç” kavramınınbirkaç noktadan farklılığafarklılığa işaretََ َ َْ ِ ِ ِ وزاًَّاهزيََّّاه
birkaç birkaç noktadan işaret etmektedir:
“burç” Âyet-i Kerîme’de şöyle farklılığa işaret َ َ َ ا ن “ ا
kavramınınnoktadan şöyle denilmektedir: etmektedir:
“burç” “burç”kavramının birkaç noktadandenilmektedir: “ etmektedir:وَقدوَجْعلَجعِفا السمالسمُروجباًر
“burç” kavramının Kerîme’de farklılığaişaret etmektedir:ُ ُ وجيَّن و
ِ ََ ْ َ ن
Âyet-iِِِKerîme’de şöyle denilmektedir: “ وزيََّّاهاalakalı َ َْ 25 وَ َِد جعَِِِْا ِ ِف ُالسماءBu َ َ
ِ َ ا
ِلKerîme’de biz bizşöylebirtakım burçlarَ نَّ“نyarattıkيَّبررveِوجمًاءgeçmektedir.ْولَقووقدجعولونَلققدل
olmakِÂyet-iÂyet-i Kerîme’dedenilmektedir: َ“burçlar“وجبناًرolarakالسمم بالسرiçinَْ َ جاعَِْفقburçları
üzere-Kerîme’de şöyle denilmektedir:
toplam şöyle gökte birtakım
Âyet-i ”Âyet-i beş şöyle denilmektedir: ا زوجُ َيve ُ ِعع ِف
şöyle denilmektedir: جََ السَ اء ُبَ اء َ ََّ ُا
اء
ِ لن لينÂyet-i Kerîme’deâyette gökyüzü ًَوج“ َََ انyarattıkِ ََ داَِنَل َِفْلْلنََّنمََّلِفاءُالسمرo َ ََْل
“Andolsun,
Âyet-i“َّاظلAndolsun,şöylegökte denilmektedir:ِربََُّّوجَّوزُوويزنيََّّاهوزًََّيَّاهbakanlarَجiçinburçları َ َ
” رنَّاظرينKerîme’deKerîme’dedenilmektedir: “ileاوجًَاًََب َُنَّاهَّاهَاَاوز َّاهاbakanlarَا ِفالسَاَاoدلَقْد جلعََْلن
ُ
ِ ِ ِ ِ ِِ َِِ ِ َِِ ”ِلِِلِنbiz gökte birtakım burçlar yarattık bakanlar ُiçin َoَِّ burçları
“ننَّاظررَّاظرينAndolsun, “Andolsun,“6. âyet-i kerîmede burçlar ve yarattık gökyüzüne/اءburçlarımi yoksa
َ ِ ينâyetlerdenل”نSaffâtÂyettebizزbizkelimesindeki burçlar” yarattıkbakanlarbakanlarوoَiçin burçları
” ل”لنلنَّاظ”ِ”لَلÂyettebizَgökte َّزيgökte burçlar َ ”yarattık bakanlar ِبiçin الo”; o yoksa
“Andolsun, biz
َّاظرين
َّاظ
süsledik.” biz “ gökte birtakım burçlar “اyarattık bakanlar için كmi burçları
” birtakım
هzamirinin bakanlar
“Andolsun,
birtakım burçlar zamirinin ve bakanlar َِّ َ o
َ yarattık
َ رينÂyette “Andolsun,اgökte نgökte birtakım “اgökyüzünün ve ve veِ içinِ َِ َاكburçlarıburçları
َ“َرينلَّاظ ينAndolsun,َّ”زيSûresibizَ”göktekelimesindekiyarattık ve süsüِ olarakiçinمooiçin السMülk
َsüsledik.”“لAndolsun,َّاهَايَّنَّاهbirtakımهbirtakımهburçlar ve gökyüzüne/“َِّ مالس اءburç-
süsledik.” Fussilet َ َّاهاâyet-i kerîmelerdeَ ” zamirinin ”gökyüzüne/ السماءmi yoksa
“ َ12. kelimesindeki “ اise “ املص بِيحkelimesi kullanılmıştır. Dolayısıyla
نَّاهاا“رنkelimesineَ mi âid “olduğuه”اهاzamiriningökyüzüne/ماءmi السmimiburadaki
َّ َّ
5 ve süsledik.” kelimesine َ ”زâid olduğu zamirinin ihtilaf gökyüzüne السyoksa
süsledik.” ÂyetteÂyetteَ َيkelimesindeki “ ”هَاkonusunda gökyüzüne/ِ السَّماءAncakmi yoksa
süsledik.”

ları süsledik.”رÂyetteيَّ” ”زَّاها“زََّنkelimesindeki“َ ”َه“اzamirinin ihtilafَ َّ مَّاءم السَماءyoksa yoksa
süsledik.”bürûc/ًنزيََيَّاَّاه”ا”“زيَّاهَبُُ“وجباmikelimesindekizamirinin gökyüzüne/mevcuttur.َ Ancakyoksa
süsledik.” ُÂyetteَّ َ“ َّاه نkelimesindeki َ “ zamirinin gökyüzüne/َ َ اءmi buradaki
bürûc/Âyette Âyette kelimesindeki ”َها
َ kelimesindeki konusunda gökyüzüne/ َّالس
ً َ ُوجاmi âid َّنolduğu konusunda ihtilafzamirinin mevcuttur.buradaki mi
bürûc/ً بُروجاkelimesine âyette “süs” veya “süsleme/ziynetleme”Ancak
mevcuttur. َ
gökyüzünekelimesine en yakınâidâid olduğu konusundamevcuttur.mevcuttur. buradaki
yoksabürûc/ًاkelimesine mi âid olduğu konusunda-ki -ki ihtilaf mevcuttur. Ancak An- olduğu
bürûc/ بُُوجاوجاًبُبرروجkelimesinemiyakınolduğu konusunda ihtilaf mevcuttur. Ancakburadaki
bürûc/
kelimesine âid olduğu konusunda o bürûc kelimesidir- aid olduğu
zamirin kelimesine miolan olduğu konusunda ihtilaf Ancak Ancakaid
kelimesidir-
bürûc/ًًُاbürûcربُروجkelimesineenmimi âidolan kelimeye o da ihtilaf mevcuttur.buradakiburadaki
بُُ ُُوج اbir
bürûc/ kendisine mi âid olduğu konusunda ihtilaf mevcuttur.kelimesi buradaki
zamirin ًرaitkendisine
kelimeye ihtilaf da bürûc Ancak geçtiğinde
zamirin buradaki zamirin yıldızlarkelimeye -ki o da kelimeye -ki o da bürûc kelime-
kendisine en yakın olan olduğu anlaşılabilir.bürûc kelimesidir- aid olduğu
cak zamirin daha kuvvetlidir.yakın olanyakın -ki o -ki -kibürûcbürûc kelimesidir-olduğu
bununla kastedileninyakın olan en kelimeye o -ki o
zamirin kendisine en kuvvetlidir.50 kelimeye olan da o da dakelimesidir- aid aidaid
kendisine en en olan
zamirin kendisine kendisine olan kelimeye
da kelimesidir- aid aid olduğu
bürûc kelimesidir- olduğu
görüşü daha en
zamirin zamirin kendisine en50 yakın olan kelimeyedaobürûcbürûc kelimesidir- olduğu olduğu
görüşü kendisineyakınyakın kelimeye -ki
görüşü daha kuvvetlidir.50 göz önünekuvvetlidir.50 süslenmesi” tekrar düşünüldüğünde;
sidir-görüşü daha kuvvetlidir.50 50 alarak “burçların
aid olduğu görüşü daha
50
görüşü görüşü hususu zamir 50
dahakuvvetlidir.50 bürûc/
kuvvetlidir.50
daha
görüşü daha daha Bu kuvvetlidir. ’بروجa raci raci olursa yukarıda verdiğimiz manaortaya
görüşüBuBu kuvvetlidir. bürûc/’بروجa olursa yukarıda verdiğimiz mana51 51 ortaya
zamir
Bu zamir bürûc ’بروجa raci olursa yukarıda verdiğimiz mana51 ortaya 51 51
zamir bulunan bu raci olursa yukarıda verdiğimiz mana51 ortayaçık-
Bu Bu zamir zamir bürûc/’بروجadaracihisarların yukarıda verdiğimiz 51değinmek ortaya
gökyüzündeBubürûc/Böylebürûc/daa âyetteolursa yukarıda verdiğimizdeğinmek 51ortaya
Bu zamirBöyle bürûc/ ’بروجraci olursa yıldızlarlakelimesine mana yararlı
yukarıda verdiğimiz mana ortaya
Bu bürûc/olunca ’بروجolursa yukarıdayukarıda verdiğimiz51 mana
zamir ’a olunca
çıkmaktadır.bürûc/’بروجa raci aolursageçen “süs” kelimesine mana 51 ortaya
a raci âyette geçen “süs” süslenmiş ortaya
Bu
çıkmaktadır. zamir ’بروجkaleler ve raci olursa verdiğimiz mana olduğunu yararlı
maktadır. Böyle olunca da
çıkmaktadır. Böyle olunca da âyette geçen “süs” kelimesine değinmek yararlı ola-
geçen “süs” kelimesine değinmek ifade edilen
yararlı
söyleyebiliriz.“Ziynet/süs” kelimesi da âyetteKerîm’dekelimesine değinmek Sûresi âyet
çıkmaktadır. BöyleBöyle oluncaâyetteâyette geçen “süs” kelimesine değinmek yararlı
“süs”
yararlı
çıkmaktadır. olunca dagökyüzündeki “süs” kelimesine değinmek yararlı
çıkmaktadır. olunca da âyette geçen geçen -bir kelimesine değinmek
kelimesine
olacaktır. Böyle
Kur’ân-ı Kerîm’de tanesi
çıkmaktadır. BöyleBöyle oluncakelimesi geçengeçen “süs” Astronomi’de değinmek yararlıâyet
çıkmaktadır. Dolayısıylaoluncada Kur’ân-ı burçların,“süs”-bir tanesi Sûresi 16. yararlı
âyette
olacaktır.
caktır.“Ziynet/süs” “Ziynet/süs” Kur’ân-ı Kerîm’de -bir tanesi Hicr HicrHicr16. âyet 16.
“Ziynet/süs” kelimesi da Kerîm’de -bir tanesi Hicr Sûresi 16. âyet
Sûresi
olacaktır.
kelimesi takımyıldızlarının süslediği yerler olduğu anlaşılabilir. 52 52
Kur’ân-ı
“takımyıldızlar” değil kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de -bir alakalı Hicr Sûresi 16. 52 16. âyet
olacaktır. “Ziynet/süs” de; âyette Kur’ân-ı ile alakalıtanesitanesi Hicr geçmektedir. âyet
olacaktır. “Ziynet/süs” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de -bir tanesi Hicr 16. Bu
olacaktır. olmak “Ziynet/süs”okelimesigökyüzü gökyüzü ileolarakHicrolarak Sûresi âyet16.Bu Bu
olacaktır. toplam beş beş beş âyette Kerîm’de tanesi olarakHicr Sûresi
olmak“Ziynet/süs” toplam Kur’ân-ı gökyüzü ile -bir-bir tanesi geçmektedir.
üzere- toplam
olmak olacaktır.üzere-kelimesikelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de alakalı SûresiSûresiâyet âyet
üzere- “Ziynet/süs” âyette Kerîm’de -bir
geçmektedir. 16.
olmak üzere- Bir diğer beş âyette Hicr Sûresiile alakalı siyakı “burç” kavramınınBuِ 52 52
toplam husus ise, gökyüzü 16. âyetin olarak geçmektedir.52 ِ 52hakikati
olmak üzere-üzere- toplam beş âyette gökyüzüalakalı olarakolarak olarak كواكBu MülkBu
üzere- toplam toplambeş 6. âyet-i kerîmede gökyüzünün olarak geçmektedir.
gökyüzü gökyüzünün
olarak olarak “ب
Bu
olmak üzere-toplam âyette gökyüzügökyüzüile alakalı süsügeçmektedir.52َ ;”ال
âyetlerden beş 6.beş âyette ile
olmak olmak Saffât Sûresi 6. âyetteâyette gökyüzüalakalıalakalı olarak geçmektedir. 25الكBu
olmak
âyetlerdentoplam Sûresiâyet-i kerîmedeile ile ile alakalı süsü geçmektedir. Bu
Saffât beş
olarak
âyetlerden üzere- Saffât Sûresiâyet-i kerîmede gökyüzünün süsügeçmektedir.“ ;” 25َ واكبMülk
âyetlerden Saffât bize farklı âyet-i kerîmede gökyüzünün ِsüsü olarak “ ;”الكو ِبMülk َ
Sûresi 6. bir ipucu vermektedir. ِ
اكolarakََ ;”بMülk ;”الMülk
َِوبال“الك“واكMülkMülk
ِ ;”َالوَكواكِبواكMülk
ِالاكِاكDolayısıyla
konusunda Fussilet âyet-i 6. 6.kerîmede gökyüzününkelimesi süsü““ب
âyetlerden Saffât Saffât12.âyet-i âyet-i kerîmede بgökyüzünün olarak kullanılmıştır. َ ك
âyetlerden 12. Sûresi kerîmedeise ise
âyet-i gökyüzünün süsü süsü ب
âyetlerden FussiletSûresi 6. âyet-ikerîmelerde “يحgökyüzünün süsü olarak َ;” كَ ;” ك
âyetlerden SûresiSûresi 6. âyet-i kerîmede َ بيحاsüsü olarak kullanılmıştır.
5 5 5 ve
veveSaffât Saffât 6. âyet-ikerîmelerde ise “ gökyüzünün kullanılmıştır.
kelimesi َ
MülkâyetlerdenSaffât Sûresi kerîmelerde kerîmede ”املص”ااملصkelimesi olarak “ Dolayısıyla
Fussilet 12.
5 ve Fussiletَ َ ولق ََ جعلنا ِف السماء ب روجا ِ َزِ َّاها ” لِلَِّاظريح“/ وحفظناها من كل شيطان رج
12.ٍ âyet-i kerîmelerde ise املصابِِينkelimesi kullanılmıştır. Dolayısıyla
ِkullanılmıştır. Dolayısıyla
ِFussiletait12.âyet-i birِkerîmelerdeبveya”“ِ”املصيح”بنkelimesi kullanılmıştır. Dolayısıyla
ِbir kerîmelerde“ِ“اب نيحiseبياَّيحkelimesikelimesi ِkullanılmıştır. Dolayısıyla
ٍve َ
َّ إلgökyüzüne âyet-i aitَ âyette “süs”َise “ يحkelimesi kullanılmıştır. Dolayısıyla
/ veيgökyüzüne ِّ ُbir âyet-i âyette ise ““süsleme/ziynetleme” َkelimesiَ geçtiğinde
5 ve Fussilet 12.ْ َâyet-i kerîmelerde ise veya َveya“süsleme/ziynetleme” َ kelimesi geçtiğinde
5 مve 12. 12.12. âyette َ“süs”َ
5 Fussilet
ْ َ
5 veِ 5Fussiletgökyüzünekerîmelerde ise “süs”“واَ املصاsüsleme/ziynetleme”ْ kelimesi
Dolayısıyla Fussilet aitâyet-i َkerîmelerdeُ ”َاملص املص يحkelimesi kullanılmıştır. Dolayısıyla
ًاملص
َّ
َ ََ ُ” 35ابkelimesi ْ َ َ َ د
gökyüzüne aitَ bununla kastedilenin yıldızlar َolduğu anlaşılabilir.ف َت ب عgeçtiğindeمن است
bir âyette “süs” veya “süsleme/ziynetleme”ِ رق السمع أ ه شهاب
geçtiğinde ait bir âyetteyıldızlar “süs” veya “süsleme/ziynetleme” َ ْ kelimesi َgeçtiğinde
ب
gökyüzüne kastedilenin âyette olduğuveya “süsleme/ziynetleme” َkelimesi َ ْgeçtiğinde
gökyüzüne ait âyette “süs” veya “süsleme/ziynetleme” kelimesi ْgeçtiğinde َ
gökyüzüne bir bir âyette veya anlaşılabilir. ِني
veya “süsleme/ziynetleme” geçtiğinde
bununla kastedilenin“süs” “süs” “süsleme/ziynetleme” ُ َ
yıldızlar
gökyüzüne ait biraitaitbir âyette “süs”olduğu anlaşılabilir.ِ َ ٌ مkelimesiَkelimesiَgeçtiğinde
gökyüzüne
bununla
َّ
ٌ
bununla kastedilenin yıldızlar olduğu anlaşılabilir.
BuBu Bu kerîmelerde; Allah Teâlâ’nın
âyet-i yıldızlar olduğu olduğu anlaşılabilir.
Bu kastedilenin yıldızlar göz önüne alarak “burçların süslenmesi” yarattığı ve yine
hususu hususu yıldızlar olduğu anlaşılabilir.süslenmesi” tekrar düşünüldüğünde;
göz önüne alarak “burçların
bununlabununla kastedilenin yıldızlaranlaşılabilir. gökyüzünde burçlartekrar düşünüldüğünde;
kastedilenin hususu önüne anlaşılabilir. süslenmesi” tekrar düşünüldü-
bununlakastedileningöz olduğu alarakanlaşılabilir.
kastedilenin yıldızlar olduğu “burçların
bununla
bununla
Bu gökyüzünde bulunan bu kaleler ve taşlanmış tekrar düşünüldüğünde; ol-
hususu göz bakanlar
önüne
“burçların süslenmesi” yıldızlarla
ğünde; Bu hususubulunan alarakkaleler ve“burçlarınsüslenmesi” tekrarkarşı koruduğu,
o burçları hususu gözbulunan alarakalarak“burçların süslenmesi” tekrardüşünüldüğünde;
Bu onlara hususu göz önüne“burçların süslenmesi” tekrar düşünüldüğünde;olduğunu
Bu hususu gözönüne kaleler “burçların yıldızlarla tekrar düşünüldüğünde;
önüne alarak
düşünüldüğünde;
gökyüzünde önüne alarak “burçların hisarların heryıldızlarlasüslenmişolduğunu
hisarların şeytana süslenmiş
Bu Bu göz göz bu bu alarak ve süslenmesi” tekrar süslenmiş
gökyüzündehususuönüneiçin süslediği vehisarların süslenmesi”düşünüldüğünde;
gökyüzünde söyleyebiliriz. kaleler ve (şeytanlar) yıldızlarla süslenmiş olduğunuifa-
bu Dolayısıyla hisarların bulunursa onlarıAstronomi’de alev
duğunu bulunan bulunan kaleler kalelervevehisarların yıldızlarlatakipsüslenmişolduğunu
gökyüzündeki burçların,
oradan kulak hırsızlığı kalelerkaleler ve hisarların yıldızlarla süslenmiş olduğunu
gökyüzünde bulunan bu yapanlar ve hisarların yıldızlarla Astronomi’de olduğunuedilen
gökyüzünde
gökyüzünde
söyleyebiliriz. bu
Dolayısıyla ve
gökyüzündeki yıldızlarla süslenmişeden ifade edilen
burçların, süslenmiş olduğunu
Astronomi’de
gökyüzünde bulunanbulunanbu kaleler hisarlarınburçların, yıldızlarlasüslenmişbir olduğunu
gökyüzünde bulunan bu bugökyüzündeki hisarların
söyleyebiliriz. Dolayısıyla
ifade
de edilen Dolayısıyla gökyüzündeki burçların, Astronomi’de ifade edilen
söyleyebiliriz. “takımyıldızlar” değil de; o takımyıldızlarının süslediği yerler olduğu
topunun olacağı ifade değilgökyüzündeki burçların, Astronomi’de ifadeifade edilen
edilmektedir.
söyleyebiliriz. Dolayısıylade;gökyüzündeki burçların, Astronomi’de ifadeanlaşılabilir.
Dolayısıyla o gökyüzündeki burçların, yerler olduğu
söyleyebiliriz. Dolayısıylatakımyıldızlarının süslediği yerlerAstronomi’de ifade edilen
söyleyebiliriz. Dolayısıyla ogökyüzündeki burçların, Astronomi’de edilen edilen
ifade
“takımyıldızlar”Dolayısıyla takımyıldızlarının burçların, Astronomi’de edilen
de; gökyüzündeki süslediği olduğu anlaşılabilir.
söyleyebiliriz.
söyleyebiliriz. değil
“takımyıldızlar”
anlaşılabilir.
“takımyıldızlar” değil de; o takımyıldızlarının süslediği yerler olduğu anlaşılabilir.
“takımyıldızlar”değil değilode; oo takımyıldızlarının süslediğiyerler olduğu anlaşılabilir. hakikati
değil değil takımyıldızlarının süslediği âyetinolduğu olduğukavramının
“takımyıldızlar” de;o takımyıldızlarının süslediği yerlerolduğu anlaşılabilir.
“takımyıldızlar” de; o takımyıldızlarının süslediği siyakı anlaşılabilir.
yerler “burç” anlaşılabilir.
Bir diğer husus Hicr Sûresi 16. âyetin
“takımyıldızlar”Bir diğer değil de;takımyıldızlarının süslediğisiyakı “burç” kavramının hakikati
“takımyıldızlar” de;husus ise, ise, Hicr Sûresi 16.yerler yerler olduğu anlaşılabilir.
49     37. Saffât, 6; 67. Mülk, 5; 41.Sûresi 16. âyetin siyakı “burç” kavramının hakikati
Bir diğer husus ise, Hicr Fussilet, 12.
Bir diğerdiğer husus ise, Hicr vermektedir.siyakı “burç” kavramının hakikati
husus bir bir Hicr Sûresi
Bir diğer farklı ise,Sûresi 16. 16.
konusunda farklıhusus ipucuSûresiâyetin âyetin “burç” kavramının hakikati hakikati
Bir diğerbizebize ise, Hicr SûresiSûresi16. âyetin siyakı “burç” kavramının hakikati
Bir husus husus ipucuHicr 16. âyetin âyetin siyakı “burç” kavramının
konusunda Bir diğerise, Hicrise,vermektedir. 16.siyakısiyakı “burç” kavramının hakikati
50 Bu
50     Bu ayetteki zamirinin mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61. Ayet geçerlidir. Gerek Hicr
konusundaayetteki ٍٍِهاzamirinin mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61. Ayet için de için de geçerlidir.
bize ِ
farklı bir ipucu vermektedir. ِ ِِِ ِ
ِ / طbize ِّ ينح و فَ ا ك
ُِ
ِ
konusunda يbizeجbizefarklıنbirناvermektedir. Sûresi’ndeki وَق ْ ولجدْنا ِفَا ِف اءَّ بُ اء باًروجيَّاًن
konusundabize farklıbir vermektedir.ِ َ ن
konusundaٍ إbize رانيgerekseipucubirِSûresi’ndeki نللَّاظلرَّاظرkendilerineالسمالسمروجolanلَجdahaدya-
ٍَّإِلkonusunda ِْانbirَ ملِ كipucuِِvermektedir. َ
Gerekَّ Hicr مveَ َشٍيbirُ ipucuَاهipucu و َ/فzamirlerin, ََّّاهزzamirlerin, yakın ع ْنkelimelereَ ل
konusunda farklı شلطFurkan ََاهظْنمFurkan/ َْ َ َل ِ َّ َ ِ ُ ِ َ َ َ ن لين
/ رج ملfarklı ِّ ْيfarklı َipucuِِظنvermektedir.
َ
َ
ِSûresi’ndekiSûresi’ndeki  ve gerekseْحvermektedir. ُ وز وَِاي َّاهاdaha kendilerine َ َقَ عirca
َ
َ
ٍ kın olanٍ كِ ٍِ شirca /ِِوحileِilgili ِ ِ ِوَ َّاهاa.g.e., c.ِ ُ53 ِ َ جعِِلَْنYazır,
َّظْنَمِنا َ مٍن ٍشلَطِانْيٍطرانيِمرجيمِلَّ/َّ إِلedilmesiِ ,42اء35مروجبُارِوجياًَِّاهِزيَِّنِلِلََِنَّاظلِرَِِنَّاظِرينs.ِقدولَجِد.لن;601ِاM. Hamdi,
م ِف
Razi,
ِ
َ َِوجًِ ويََّن ََََّّاظَ /َ ِ ين ِ م ظْننَِّ شِّ كل رٍُشْ طيَ رَِّإa.g.e.,مc.ِ ٌَِع ْل ْ ُاْنَ شَهَُ لْنَا
edilmesi/َkelimelere َّاظَّاهررينوحِح,42َْوحاففمْكلكِّمينM. ِ اسَ ق وق وَ َج أج قِف ِفععََّالسمبنيبَّبِرً اءًَبورزي
ِّان جbkz. َ
ف
ٍَّي جان لجإيلilgiliََِّحنَِ ِناهُا ُ لَْطْيَُططc.ََّ لََْ لقََّْْ َْجنلَ ل لْد قَالسشَا َِفَاءالسربنيوَّا ُاءوجًَ ولزيَّ رَينينلَ َ// رَح //ن
// إِإلa.g.e.,/ََ/ِc.فَكالِاهش.9063جَرَِّْمَ,5مa.g.e.,نَّاظووظَْفنَظظَْاهbkz.َاYazır,َّانَّاهلونHamdi,ٌِْالساءابرٌوجَُمs.ْمن مْنراستََرلَقومقددفَمووعلاَعَفنَهِأَتَْابَِج
يمإ جلٍَّمileرs.َ َشانلانRazi,ينفاهانَواهاظمََنَُاهs.َ َ ِت َ َْ السدالس عَتَْعَبَ.9063عِفَابَّهََِّفبٌُُالسماالسزيَََُّبنَّاهَّاهاًُلَاَاز35نلننَّاظا. ;601ََل
َُكْي
َ ,5 فَ م ش َا
َgökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlarِاب مبburçlarıبsüsledik.”َ َ من است رق
َ ز 35ني لo السمع مأَتاءعُهَُّوجه
َ َ
َ
ُ 53 53 ِ
51 “Andolsun, biz
ِ
53için 53 53 ُ َ َِ ْ َ َ ِ
َ ب َتِْ ه
ش
اب مبo رَِ ََّالسقأَْ َتْأهبَ فْابَابveْ
ب عههٌٌُبنيبنيburçlarت ِ اسْتتع ف الس
kerîmelerde; yarattık ve ٌ َ ٌِِنيgökyüzündeَِِّ نِْ تاسم َالسْ ََّرَمَََتَفبأَعَتُْْع
52 37. Saffât, Bu gökte birtakım burçlar AllahKâf, Teâlâ’nın فَ َتَب عُ م ش َ ابsüsledik.”َّْم م ن َ رمنقالس
ٌgökyüzündeهَُ هشهburçlarَْْ ََمyarattığı veَِ
51     “Andolsun,6; 67.âyet-i 5; 41.kerîmelerde; Allah6.bakanlarمiçinَِفَََّّمعشَُأأْهَابشمَهyarattığıماساستَرقyine
biz Bu âyet-i Fussilet, 12; 50. Teâlâ’nınٌ منيٌٌ بنيburçları َْقَنَاسمَرقععالسَمَعهyineََ ن
ٌ ٌَِ ٌبyarattığı ve yine
Mülk,
53 Bu âyet-i kerîmelerde; Allah Teâlâ’nın gökyüzünde burçlar
15. burçlarıBuâyet-i bakanlarFussilet, Allah Teâlâ’nın gökyüzünde burçlar ve koruduğu,
Bu 6; 67. onlara5;bakanlar Allah Teâlâ’nın taşlanmış burçlar yarattığı ve
o âyet-i Mülk,kerîmelerde; Teâlâ’nın gökyüzünde her şeytana karşı yine
Bu 16–18. kerîmelerde; Allahsüslediği ve ve gökyüzündeburçlar yarattığı ve yine
52     37. Saffât,âyet-iâyet-ikerîmelerde; için12; Teâlâ’nın gökyüzündeher yarattığıyarattığı ve yine
41. için Teâlâ’nın gökyüzünde burçlar şeytana karşı koruduğu,
Bu Bu âyet-i kerîmelerde; süslediği 6.
o Hicr,burçlarıkerîmelerde; Allah Allah 50. Kâf,taşlanmış burçlar yarattığı ve yine yine
onlara
o burçları onlara bakanlar için süslediği ve taşlanmış her şeytana karşı koruduğu,
o burçlarıburçlarıkulak hırsızlığısüslediği ve taşlanmış her şeytana şeytanaedenkoruduğu,
onlara hırsızlığı yapanlar süslediği taşlanmış onları karşı koruduğu,
o onlara bakanlarbakanlar süslediği ve vebulunursa her şeytana karşı bir
burçları onlara için yapanlar
ve taşlanmış
o burçlarıoradanonlara bakanlar süslediği ve(şeytanlar) bulunursaşeytana takip eden alevalev
oo burçları onlara bakanlar içiniçin (şeytanlar)taşlanmış şeytana karşı karşı koruduğu,
oradan kulakbakanlar için için süslediğitaşlanmış her herheronları koruduğu, bir
takip karşı koruduğu,
oradan kulak hırsızlığı yapanlar (şeytanlar) bulunursa onları takip eden bir alev
oradan kulakkulak hırsızlığı yapanlar (şeytanlar) bulunursa onları eden edenalev alev
kulak kulak yapanlar (şeytanlar) bulunursa onları onları takip eden
(şeytanlar)
oradan hırsızlığı yapanlaryapanlar
topunun olacağı ifade
oradan oradanhırsızlığıhırsızlığıedilmektedir. bulunursa onlarıonları takip edenalev bir alev
oradan olacağıhırsızlığı yapanlar (şeytanlar) bulunursa takip takip bir bir alev
topunun kulak ifade edilmektedir. (şeytanlar) bulunursa takip eden bir bir
topunun olacağı ifade edilmektedir.
topununolacağı olacağı ifade edilmektedir.
olacağı ifade ifade edilmektedir.
topunun olacağı edilmektedir.
topununtopunun ifade ifade edilmektedir.
topunun olacağı edilmektedir.
50 Bu ayetteki هاzamirinin mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61.
50 Bu ayetteki هاzamirinin mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61. Ayet Ayet de geçerlidir. Gerek Hicr Hicr
için için de geçerlidir. Gerek
Bu50ayetteki 50 zamirinin mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61. Ayet için de geçerlidir. Gerek Hicr
ها هاzamirinin mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61. Ayet için de geçerlidir. Gerek Hicr
50 Sûresi’ndeki ve gerekse Furkan Sûresi’ndeki zamirlerin, kendilerine daha yakın olan kelimelere irca
50 Sûresi’ndeki
50 Bu ayettekiayetteki ها هاgereksekonusundaki ihtilaf 25. ihtilaf 25. kendilerine daha yakıngeçerlidir. Hicr
Bu 50 Bu Bu ayettekive mercii mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61.için deiçiniçin geçerlidir. Gerek HicrHicr
ayetteki هاzamirinin zamirinin merciiSûresi’ndekiihtilaf 25. Furkan, 61.Ayet geçerlidir. geçerlidir. Gerek
Buayetteki هاzamirinin mercii konusundaki zamirlerin, Furkan, 61. Ayet de de Gerek Gerek irca
zamirinin Furkan konusundaki Furkan, 61. Ayet Ayet için de olan kelimelere Hicr
Sûresi’ndeki ve gerekse Furkan Sûresi’ndeki 24, s. 106; 106; . Yazır,daha yakın a.g.e., c. 5, s. 3609.
olan
edilmesi ile bkz. bkz. a.g.e., c. zamirlerin, . Yazır, M. Hamdi, a.g.e., 5, s. 3609. irca
edilmesivegereksegerekseRazi, a.g.e., c.zamirlerin,zamirlerin, kendilerine c. olanyakın olan kelimelere irca
çıkmaktadır. Böyle olunca da âyette geçen “süs” kelimesine değinmek yararlı
olacaktır. “Ziynet/süs” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de -bir tanesi Hicr Sûresi 16. âyet
olmak üzere- toplam beş âyette gökyüzü ile alakalı olarak geçmektedir.52 Bu
âyetlerden Saffât Sûresi 6. âyet-i kerîmede gökyüzünün süsü olarak “ ;”الكو ِبMülk
َ َاك
ِ ”املصابkelimesi kullanılmıştır. Dolayısıyla
5 ve Fussilet 12. âyet-i kerîmelerde ise “َ يح
gökyüzüne ait bir âyette “süs” veya “süsleme/ziynetleme” kelimesi geçtiğinde
bununla kastedilenin yıldızlar olduğu anlaşılabilir.
Bu hususu göz önüne alarak “burçların süslenmesi” tekrar düşünüldüğünde;
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
gökyüzünde bulunan bu kaleler ve hisarların yıldızlarla süslenmiş olduğunu
261
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
söyleyebiliriz. Dolayısıyla gökyüzündeki burçların, Astronomi’de ifade edilen
“takımyıldızlar” değil de; o takımyıldızlarının süslediği yerler olduğu anlaşılabilir.
Bir diğer husus ise, Hicr Sûresi 16. âyetin siyakı “burç” kavramının haki-
Bir diğer husus ise, Hicr Sûresi 16. âyetin siyakı “burç” kavramının hakikati
kati konusunda bize farklı bir ipucu vermektedir.
konusunda bize farklı bir ipucu vermektedir.
ِ
ِ
ٍ ِ َ ٍ َ ِّ ُ ِ َ ِ َ
َّولَقد جعلْنَا ِف السماء بُروجاً وزيَّنَّاها لِلنَّاظرين / وحفظْنَاها من كل شْيطَان رجيم / إِل
َ َ َ 53 ُ َ َّ ِ َ َ ْ َ َ
َ َِ
ِ
من استَ رق السمع فَأَتْ بَعهُ شهاب مبِني
ٌ ٌ َ َ َ ْ َّ َ َ ْ ِ َ
Bu âyet-i kerîmelerde; Allah Teâlâ’nın gökyüzünde burçlar yarattığı ve yine
Bu âyet-i kerîmelerde; Allah Teâlâ’nın gökyüzünde burçlar yarattığı ve
o burçları onlara bakanlar için süslediği ve taşlanmış her şeytana karşı koruduğu,
yine o burçları onlara bakanlar için süslediği ve taşlanmış her şeytana karşı
oradan kulak hırsızlığı yapanlar (şeytanlar) (şeytanlar) bulunursa onları alev
koruduğu, oradan kulak hırsızlığı yapanlarbulunursa onları takip eden birtakip
topunun alev topunun olacağı ifade edilmektedir.
eden birolacağı ifade edilmektedir.
Âyetleri bir bütün olarak ele aldığımızda, burçlar ile şeytanların kulak
hırsızlığı yapmaya çalışmaları arasında bir bağ ortaya çıkmaktadır. Aradaki bu
50 Bu ayetteki هاzamirinin
ilişkinin sağlıklı bir mercii konusundaki ihtilaf 25. Furkan, 61. Ayet için de geçerlidir.burçların
şekilde yorumlanmasıyla, Kur’ân-ı Kerîm’deki Gerek Hicr
Sûresi’ndekigeldiği daha belirginleşecektir.
ve gerekse Furkan Sûresi’ndeki zamirlerin, kendilerine daha yakın olan kelimelere irca
ne anlama
edilmesi ile ilgili bkz. Razi, a.g.e., c. 24, s. 106; . Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 5, s. 3609.
51 “Andolsun, biz gökte birtakımSûresi’nde yer alan istirak-ı sem’/kulak hırsızlığı kavra-
Bu durumda Hicr burçlar yarattık ve bakanlar için o burçları süsledik.”
52 37. Saffât, 6; 67. Mülk, 5; 41. Fussilet, 12; 50. Kâf, 6.
mıyla yakından alakalı âyet-i kerîmeleri de analize dahil etmek gerekecektir.
53 15. Hicr, 16–18.
Cinlerin kulak hırsızlığı yapmaya çalışmaları Saffât sûresinde şöyle anla-
tılmaktadır: “Biz en yakın göğü, bir süsle; yıldızlarla süsledik. Ve onu itaat dışına
çıkan her şeytandan koruduk. Onlar artık mele-i a’lâya kulak veremezler. Her
taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar ve onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak
(meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak
ışık takip eder.”54
Olay, Cin sûresinde ise şöyle zikredilir: “Doğrusu biz (cinler), göğü yokla-
dık. Fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk. Hâlbuki
biz onun bazı kısımlarında dinlemek için oturacak yerler bulup otururduk. Fakat
şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor. Bilmi-
yoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa rableri onlara bir hayır
mı diledi?”55
Şuarâ sûresindeki ayetlerde ise: “O’nu (Kur’ân’ı) şeytanlar indirmedi. Bu
onlara düşmez; zaten buna güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten
uzak tutulmuşlardır.”56 şeklinde yer verilir.
Bu âyetlerde anlatılan vakıa ile Hicr Sûresi’nde zikredilen arasında hiçbir
fark yoktur. Şu halde bu durumu biraz daha detaylandırmak yerinde olacaktır.
53     15. Hicr, 16–18.
54     37. Saffât, 6-10.
55     72. Cin, 8-9.
56     26. Şu’arâ, 210–212.
262
Davut AĞBAL
Hicr, Saffât, Cin ve Şuarâ Sûreleri’nde anlatılan, cin ve şeytanların semâdaki
burçlara çıkıp kulak hırsızlığı yapmaya çalışmalarını Rasulullah (a.s.) şöyle
anlatmıştır:
“Cenab-ı Hak gökyüzündeki meleklere bir emrin infaz olunmasını hükmet-
tiği zaman Allah Teâlâ’nın -düz bir taş üstünde (hareket ettirilen) zincir sesi gibi
(mehabetli) olan- bu ilahi hükme melekler tamamıyla inkiyâd ederek (korku ile)
kanatlarını birbirine vururlar. Gönüllerinden bu korku gidince de melekler, Ceb-
rail ve Mikail gibi mukarrabîn meleklerine:
—Rabbiniz ne söyledi? Diye sorarlar. Mukarrabîn melekleri:
—Allah’ın söylediği hak sözdür, diye Allah’ın hüküm ve takdirini bildirir-
ler ve: Allah yücedir, Allah büyüktür, derler. Bu suretle kulak hırsızı şeytanlar
Allah’ın o emir ve takdirini işitirler. O sırada kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe
kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş (ve kulak hırsızlığına hazır-
lanmış) bulunurlar. Şeytanlar bu vaziyette iken bazı defa meleklerin diyaloğunu
işiten en üstteki şeytana bir ateş parçası yetişip altındaki şeytana o haberi işittir-
meden onu yakar. Bazı defa da ateş erişmeyip altındaki şeytana haberi verir. O da
altındakine vererek bu suretle yere kadar haber ulaşır ve sihirbazın ağzına verilir.
Şimdi sihirbaz o haberle beraber yüz yalan uydurup (halka söyler) ve emr-i ilahi
yeryüzünde tahakkuk edince sihirbaz doğru çıkmış olur ve ondan bu haberi işi-
tenler halka:
—Nasıl size vaktiyle şöyle şöyle olacak diye bunları birer birer haber verme-
miş miydim? Gördünüz ya sihirbazın gökyüzünden işittim dediği sözünü hak ve
doğru buluyoruz, derler.”57
Diğer bir rivâyet şöyledir:
Abdullah İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: Peygamber’in Ensar’dan olan
sahabeden biri bana haber verdi ki kendileri bir gece Rasulullah (a.s.) ile be-
raber otururlarken bir yıldız atılmış/kaymış da ortalık aydınlanmış. Rasulul-
lah da onlara: “Cahiliye devrinde bunun gibi bir yıldız atıldığı zaman sizler ne
derdiniz?” diye sordu. Oradakiler: “Allah ve Resulü en iyi bilendir. Bizler, bu
gece büyük bir kimse doğdu ve büyük bir kimse öldü derdik.” dediler. Rasulullah:
“Şüphesiz ki bu yıldız hiçbir kimsenin ölümü ve hayatı için atılmaz. Lakin ismi
çok mübarek ve âli olan Rabbimiz bir işe hükmettiği zaman hameletu’l-arş58
tesbih ederler. Sonra onların arkasından gelen semâ ehli tesbih eder. Nihâyet bu
tesbih şu yakın semâ ehline ulaşır. Sonra arşı taşıyan meleklerin ardından ge-
lenler, arşı taşıyan meleklere: Rabbiniz ne buyurdu? diye sorarlar. Onlar da bu
57     Buhârî, el-Câmiu’s-Sahih, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1998, Tefsir, 34; Bed’ul-Halk, 56; Tıb,
46; Tevhid, 57; İbn Mâce, es-Sünen, (Çev., Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yay., İstanbul,
1982; Mukaddime, 13; Benzer bir hadîs için bkz. Tirmizî, es-Sünen, yy., ts., Tefsir, 69.
58     Arşı taşıyan melekler.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
263
taraftakilere, Rabbin buyurduğu şeyi haber verirler. Böylece semâlar ahalisinin
bir kısmı diğerinden haber ister. Nihâyet o haber şu yakın semâ’ya ulaşır. Bu
esnada cinler, kulak hırsızlığı yapıp süratle bir şey kaparlar da bunu kendi dost-
larına fırlatırlar/söylerler ve bu yıldızla kendileri taşlanırlar. İşte bu vecih üzere
yani kendisinde hiçbir tasarruf yapmadan getirdikleri şey, sabittir, vakidir. Lakin
onlar buna yalan karıştırırlar ve artırma yaparlar.”59
Konuyla ilgili benzer bir rivâyette de İbn Abbas (r.a.) kendi ifadesiyle
konuya şöyle değinir:
“Cinler göğe çıkarlar ve vahyi dinlerlerdi. Bir kelime işittikleri vakit ona, do-
kuz ilave ederlerdi. O kelime hak, ilave ettikleri şey ise batıl oluyordu. Rasulullah
(a.s.) gönderilince, (gökteki) oturma yerlerinden atıldılar. Sonra durumu İblis’e
anlattılar. Bu hadiseden (Peygamberin gönderilmesinden) önce (cinleri kovmak
için) yıldız atılmıyordu. İblis onlara: “Mutlaka bu, yeryüzünde meydana gelen
bir hadise yüzünden olmuştur!” dedi. Sonra İblis, askerlerini gönderdi. Bunlar
Rasulullah’ı (a.s.) iki dağ arasında -zannedersem Mekke’de, dedi- ayakta namaz
kılarken buldular. Sonra İblis ile buluştular ve ona bildirdiler. İblis: “Dünyada
meydana gelen hadise işte budur!”dedi.”60
İlgili âyetler ve bu hadîslerin ışığında, burçların “meleklerin içerisinde
iskan ettikleri mekanlar” olduğu fikri daha da ön plana çıkmaktadır. Zaten
yukarıda Atıyye bin Sa’d’dan zikredilen görüşte burçlar; “İçerisinde muhafızları
olan saraylar” olarak tavsif edilmişti.
Ayrıca Saffât Sûresi’nin baş kısmı da konumuzla ilgili bir muhtevaya sa-
hiptir. Allah (c.c.) bu âyetlerde saf saf dizilen, haykırıp da süren (yani def
edici) ve o yolda zikir okuyanlara yemin etmektedir. Daha sonraki âyetler ise
Allah’ın tek olduğu, yer, gökler ve bütün maşrıkların rabbi olduğunu ifade
eder ve sonrasında da kulak hırsızlığı yapmaya çalışanları anlatır. Burada adeta
bir ordu gibi saf saf duran oraya gelen casusları def eden ve orada zikir61 oku-
yan meleklerin varlığından bahsedilmektedir.62
Bu durumda burçlar; Zemahşerî (ö. 538/1144) ve Kadı Beydavî’nin (ö.
685/1286) vermiş olduğu farklı manada da anlaşılabilir: “Burçlar: gök kapıla-
rıdır. İndirilecekler oradan indirilir.”63 Bu yorum, Kur’ân’da bahsedilen burç-
59     Müslim, el-Camiu’s-Sahih, (Çev., Mehmet Sofuoğlu), İrfan Yay., İstanbul, 1988, Selâm,
35, h. no: 124.
60     Tirmizî, Tefsir, 69.
61     Burada, yukarıda geçen hadislerdeki “Allah’ın meleklere emir buyurması ve onların bu
emri aralarında konuşmaları” tekrardan düşünülebilir.
62     Bkz. Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 6, s. 4046.
63     Beydavî, a.g.e., c. 2, s. 584; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 716; Ayrıca bkz. Endülüsî, Ebu
Hayyan, a.g.e., c. 8, s. 443.
264
Davut AĞBAL
ların mahiyeti ve işleviyle alakalı tamamlayıcı bir yorum niteliğine sahip gö-
rünmektedir.
İçerisinde meleklerin bulunduğu ve Allah Teâlâ’nın emirlerinin kendile-
rine iletildiği hisar, kale veya burçlar ile ilgili bu bilgiler, bize; burçların yer-
yüzündekileri andırırcasına âlî bir mevkide, gösterişli, korunaklı, muhkem
olmasının yanında güçlü muhafızlar tarafından da hiçbir taviz verilmeksizin
korunduğunu göstermektedir. Nitekim burçların, yer halkı ve hatta bütün
kâinat için önemli haberlerin bulunduğu ve buralarla ilgili verilen ilahi hü-
kümlerin burçlarda bulunan görevli melekler tarafından tekrar edilip o emir-
lerin icra edilmeye başlandığı çok stratejik bir nokta olduğunu söyleyebiliriz.
Öyleyse Astronomi ilmi içerisinde farklı sayılar ile ifade edilen burçlar en
yakın semâ içerisinde tahayyül edilen sayılardan çok daha fazla da olabilir.64
Ayrıca burçların Kur’ân-ı Kerîm’de konu edilmesi, Astronomi’dekinden, gaye
olarak da farklılık arz etmektedir. Binaenaleyh araştırma hedef, teknik ve yön-
temleri açısından Astronomi “takımyıldızları” olarak tanımladığı burçların
nasıllığı üzerinde araştırma yaparken Kur’ân, onların ne için var olduğundan
bahsetmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de burçların bu şekilde ele alınması aynı zamanda
Astroloji’de konu edilen burçlar ve mahiyetinden ciddi oranda bir farklılık arz
eder. Burçların mahiyeti ile ilgili zikredilen hususlardan yola çıkarak burçların
yeryüzü için aktif bir rolü mümkün görülebilir. Ancak böyle bir etki, onların
bizzat var oluşları ile değil de ilahi emirlerin oradan icraata konulması şeklin-
dedir. Dolayısıyla da Astroloji’deki burçların insan karakterinin oluşmasına
etki etmesi fikrinden farklı bir durumdur.
Âyetlerdeki burç ifadesiyle; Astronomi ve Astroloji’de incelenen burçla-
rın kastedildiğini serdeden müfessirlerin görüşleri âyetin muhtemel anlam-
ları içerisinde görülebilir. Ancak özellikle yukarıda değindiğimiz hususiyet-
lerden dolayı Kur’ân-ı Kerîm’de burçlarla kastedilenin, hem Astronomi hem
de Astroloji’deki manasından farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu haliyle de
burçların mahiyeti ve işlevlerinin geçmişte ve günümüzde genel olarak kabul
edilenin aksi bir konumda olduğu sonucuna varılabilir.
Burçların mahiyetini bu şekilde ortaya koyduktan sonra şimdi de burçlar
da dâhil olmak üzere diğer gök cisimlerinin insanlar üzerinde etkilerinin ol-
duğu yönündeki bir takım inançlara temas edelim.
64     Hicr Sûresi 16. ayette burç kelimesinin çoğul ve nekra olarak geçmesinden dolayı Elmalılı
burçların adedinin on ikiyle sınırlandırılmasının ayetin zahirine muhalefet ettiğini dile
getirir. Bkz. Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 5, s. 3048.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
265
6. Burçlar ve Gök Cisimlerinin İnsan Karakteri ve Fiilleri        
Üzerindeki Etkisine İlişkin Görüşler
6.1. Burçlar ve Gök Cisimlerinin İnsan Karakterine Etkisi
İnsan karakteri ve fiillerine etki eden faktörler klasik eserlerde65 ve modern
çalışmalarda66 etraflıca incelenmiştir. Bu çalışmalarda insan karakterinin farklı
etkenlerle şekillendiği üzerinde durulmaktadır.67 Her bir etkene maruz kal-
ma oranı, şahsiyetin oluşumunda ayrı sonuçlar doğurmakla birlikte tamamen
aynı etkenlere maruz kalan insanların aynı şahsiyete sahip olduğunu söylemek
de zor görünmektedir.68 Bu etkilenme, bireyin faklı etkenlerle aktif veya pasif
durumdayken ilişkiye geçmesine göre de değişime uğramaktadır.
Konuya bu açıdan bakıldığında kozmik olayların insanı etkilememesi dü-
şünülemez. Özellikle geleneksel tıbbın tedavi sistemi içerisinde Ay’ın hareket-
lerinin insan üzerindeki etkisinin hesaba katılması69 bu savı doğrulamaktadır.
Kaldı ki Güneş ve Ay’ın hareketlerinin okyanuslarda gelgitlere sebep olduğu
göz önüne alındığında aynı hareketlerin insana ve diğer canlılara etkisinden
de söz edilebilir.
Özelde burçların ve gök cisimlerinin insan karakterine etkisi, Astroloji’nin
ilgi alanına girmektedir. Ancak ne var ki Astroloji, konuyu sadece tek bir etke-
ne indirgeme eğilimi içerisinde, kalıplaşmış ifadeler ve tanımlamalarla insan-
ları değerlendirmektedir.70
Astroloji’nin bir diğer eksikliği ise burçların sayısını on iki ile sınırlan-
dırmasıdır ki bu durumun Kur’ânî bağlamda bir karşılığı bulunmadığı gibi
bu,Astronomi içerisinde de müsellem bir husus değildir. Şu haliyle burçla-
rın, Astroloji’de ele alındığı şekliyle insana etkisi, on ikiden çok daha fazla
65     İbn Haldun, a.g.e., c.1, s. 132-146, (Üçüncü, dördüncü ve beşinci mukaddime).
66     Cüceloğlu, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002; Baymur, Feriha,
Genel Psikoloji, İnkılap yay., Ankara, 1976; Morgan, T. Clifford, Psikolojiye Giriş, (Çev.,
Komisyon), Hacettepe Ü. Psikoloji B. Yayınları, Ankara, 2005.
67     Bkz. İbn Haldun, a.g.e., c.1, s. 132-146; Kara, Osman, “Kur’an’a Göre İnsan Şahsiyetine
Etki Eden Faktörler”, SÜİFD, c. 14, sy. 25, Sakarya 2012/1, 1-24.
68     Benzer yorumlar için bkz. Baymur, Feriha, a.g.e., s. 218.
69     Hz. Peygamber’in ayın on yedisi, on dokuzu ve yirmi birinde hacamat olduğuna dair riva-
yetlerin (Tirmizî, Kitabu’t-Tıb, 12.) yanı sıra Tıp tarihinin önemli simalarından olan İbn
Sinâ da (ö. 428/1037), bir tedavi şekli olarak uyguladığı hacamatı ayın belirli günlerinde
yapmayı uygun görmektedir. Bkz. Köşe, Abdullah, “Hacamat”, DİA, c. 14, s. 422.
70     Benzer kalıplaşmış Astrolojik yorumlar için bkz. Goodman, Linda, Burçlar ve Yıldızlar,
(Çev., Gülten Suveren), Sümer Kitabevi, İstanbul, 1993; Yılmaz, Dilek, Burçlar, (Hazırla-
yan, Ahmet Hacıoğlu), İstanbul Kitabevi, İstanbul 2005; Lutin, Michael, Ailemin Astrolo-
jisi Annem, Babam ve Ben, (Çev., Güneş Yamanlıca, Sevgi Demiray), Barış İlhan Yayınevi,
İstanbul, 2009.
266
Davut AĞBAL
olduğu anlaşılan burçların da etkileri hesaba katılarak incelenmesi gereken
bir konu olmalıydı. “En yakın gök” olarak isimlendirdiğimiz gök cisimlerinin
bulunduğu alanın genişliği ve içerisindeki takımyıldızlarının sayıları yanında,
bu cisimlerin kendi yörüngelerinde dönme sürelerinin uzunluğu da hesaba
katıldığında konunun daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale geleceği
görülmektedir.71
Modern psikolojide şahsiyet/kişilik, bir insanın duyuş, düşünüş, davra-
nış tarzlarını etkileyen faktörlerin kendine özgü bir örüntüsü72 olarak tanım-
lanmakta ve şahsiyetin oluşumunun doğuştan, yaşamın sonuna kadar devam
ettiği üzerinde durulmaktadır.73 Bu da gösteriyor ki Astroloji’de sunulduğu
şekliyle insanın, doğum anında kendisini şekillendiren gücün etkisini adeta
hayatı boyunca taşımak zorunda olduğuna dair bir bakış açısı insanı anlama
açısından eksik görünmektedir.
Astroloji’nin sözünü ettiği etki, haddizatında, gök cisimleri arasında bu-
lunan manyetik alanlar, çekme itme kuvvetleri gibi burada ön plana çıkarılan
hususlarla ilgili değildir. Astrologların üzerinde durdukları etki, ‘insanoğlu-
nun kaderinin, doğuştan itibaren yıldızlar tarafından yönetildiği’ne74 dair eski
uygarlıkların mitolojilerine dayanmaktadır.
6.2. Burçlar ve Gök Cisimlerinin İnsan Fiillerine Etkisi
İnsan fiilleri irâdî ve gayr-ı irâdî olmak üzere iki kısımda incelenmek-
tedir.75 Vücudumuzdaki organların belirli bir düzen içerisinde çalışması gibi
gayr-ı irâdî fiiler Allah’ın (c.c.) yaratılışımıza koyduğu programlama ile ger-
çekleşmekte ve bu fiiller bir nevi icbar içermektedir. İslam Kelamında kulların
fiillerine dair sorumluluktan bahsedildiğinde gayr-ı iradî fiiller ele alınma-
makta, sorumluluk ile ihtiyarî fiiller arasında bir bağ kurulmaktadır.76
71     İbn Haldun da yıldızların hareketlerinin hesaplanması noktasında eleştiride bulunmakta-
dır. Bkz. Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücum”, DİA, c. 22, s. 124.
72     Baymur, Feriha, a.g.e., s. 254. Ayrıca bkz., Cüceloğlu, Doğan, a.g.e., s. 404.
73     Baymur, Feriha, a.g.e., s. 255;Çamdibi, Mahmut, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, İfav
yay., İstanbul, 1994, 40-41.
74     Albayrak, Halis, a.g.e., s. 86; Bu inanışın en eski medeniyetlerden biri olan Sümerler’deki
karşılığı için bkz. Atmaca, Veli, Tarih Boyunca İnanç Tıp İlişkisi, Gerekli Kitap, İstanbul,
2011, s. 205-214.
75     Başka bir ifadeyle zarurî ve ihtiyarî fiiler. Bkz. Pezdevî, Ebu’l-Yüsr Muhammed, Ehl-i Sün-
net Akaidi, (Çev., Şerafettin Gölcük), Kayıhan Yay., İstanbul, 1994, s.159.
76     Bkz. Sabûnî, Nureddin, Mâturîdiyye Akaidi, (Çev., Bekir Topaloğu), D.İ.B. Yay., Ankara,
1998, s. 129.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
267
Gayr-ı irâdî fiiller harici bir etki ile sonradan programlanan bir özellik
arz etmediği için77 burçların vücut organlarının çalışmasına etkisinden söz
edilememektedir. Kur’an’da; burçların, bireyin gayr-ı irâdî fiilleri üzerindeki
etkisini düşünmeye sevk edecek bir ilintiye rastlanmamaktadır.
Buçların ve gök cisimlerinin, insanın iradî fiillerine etki etmesi fikri ise
teolojik çıkmazlara sebebiyet verecek niteliktedir. Bireyin ihtiyarî fiillerini or-
taya koyarken burçlar ve gök cisimlerinin ona etki etmesi, insanın eylemlerine
hariçten bir etkenin dâhil olması anlamına gelecektir. Dolayısıyla şahıs, yap-
mış olduğu fiillerini -tamamen veya kısmen- zorunlu olarak gerçekleştirecek-
tir. Neticede insanın sorumluluğunu ortadan kaldıran bir yapıyla karşı karşıya
kalınacaktır.
Burada ifade etmek gerekir ki Kur’an ve Sünnet’te burçlar da dâhil olmak
üzere gök cisimlerinin insanın ihtiyârî fiillerine etki ettiğine dair bir delil veya
karineye rastlanmamaktadır.
Saffât Sûresi’nde anlatılan Hz. İbrahim kıssası78 ise -ilk bakışta- gök ci-
simlerinin insana/insan fiillerine etkisinin olabileceğine işaret ediyor görün-
mektedir.
Sözü edilen kıssada; kavmi, Hz. İbrahim’e gelerek yerleşim yeri dışındaki
bayram kutlamaları için kendilerine katılmasını isteyince İbrahim’in (a.s.) yıl-
dıza bir göz attığı ve “ben hastayım” dediğine yer verilmektedir.79
Hz. İbrahim’in yıldızlara bakarak hastalanacağına hükmettiği ifadeler-
den yola çıkarak, gök cisimlerinin insan fiillerine etkisinin olacağını söylemek
yanlıştır. Zira kıssa, ele alındığı diğer Kur’ân pasajları80 ile bir bütün halinde
incelendiğinde İbrahim’in (a.s.) daha önceden planladığı “putları kırma” işini
77     Örneğin, insanın midesi ve karaciğeri gibi organlarının çalışma prensipleri, kan dolaşımı-
nın takip ettiği merhalelerin her biri Allah (c.c.) tarafından insan yaratılışına konulmuş bir
düzen dahilinde çalışmaktadır.
78     Kıssanın ilgili kısmı: “İbrahim de şüphesiz onun taraftarlarından biriydi. O, Rabbine ter-
temiz bir kalp ile yöneldi. Babasına ve halkına şöyle dedi: “Nedir bu tapındığınız nesneler?
İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah’tan başka mabud arıyorsunuz? Siz Rabbu’l-
alemin’i ne zannediyorsunuz? Onun sıfatlarını iyice biliyor musunuz? (Bir bayram günü
İbrahim halkın içinde iken) yıldızlara bir göz atıp: “Ben hastayım” dedi. Derhal onun
yanından uzaklaştılar. O da çaktırmadan putların yanına sokuldu. (Onlara takdim edilmiş
öylece duran yemekleri görünce) “Buyursanıza neden yemiyorsunuz? Neyiniz var neden
konuşmuyorsunuz?” dedi. Hiddetini tutamıyarak iyice yaklaşıp putlara kuvvetli bir darbe
indirdi. Bunu haber alan halk telaşla ve süratle onun yanına gittiler. O da “A! Siz ellerinizle
yonttuğunuz bu heykellere mi tapıyorsunuz? Hâlbuki sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan
Yüce Allah’tır” dedi... ” bkz. 37. Saffât, 83-96.
79     37. Saffât, 88-89.
80     21. Enbiya 51-73; 29. Ankebut 16-27.
268
Davut AĞBAL
gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Bunun en güzel yolu da onları bir şe-
kilde kendinden ve şehirden uzaklaştırmaktı. İşte bundan dolayı da kavmiyle,
onların inandıkları bir doneyi kullanarak konuşmuş ve muhataplarını başın-
dan savabilmiştir. Bu ayetlerin mefhumundan bahsederken Hz. İbrahim’in
gerçekten hasta olduğu/olacağına dair fikirleri de ihtimal dahilinde zikreden
Razî (ö. 606/1209), yıldızlardan hastalık, sağlık ve daha başka konularla il-
gili bilgi alınabileceğini ve böyle bir uygulamanın caiz olduğunu söylemek-
tedir.81 Ancak böyle bir hastalık durumunda82 İbrahim’in (a.s.) planladığı işi
yapmasının nasıl mümkün olacağı düşünülmelidir. Hali hazırda kıssada sözü
edilen hastalıktan ne önce ne de sonra her hangi bir şekilde bahsi geçen has-
talığın akıbeti ile ilgili bir ipucuna rastlanılmamaktadır. Bu durum hastalığın
hiç olmadığı anlamına gelmemekle birlikte kıssanın genel durumu göz önüne
alındığında, hastalığın dile getirilmesi, İbrahim’in (a.s.) zihninde kurguladığı
planın bir parçası olarak görülmektedir.83
Her ne kadar bazı müfessirler bu kıssada Hz. İbrahim’in yalan söylediğini
ifade eden rivayetleri84 kabul etmeseler de85 kıssadaki genel atmosfer ve bir-
birini destekleyen farklı nakiller86 olayın, İbrahim’in (a.s.) kavmini başından
savmak için aslı olmayan bu sözü söylemesi şeklinde cereyan ettiğini göster-
mektedir. Dolayısıyla bu kıssada anlatılan husus, yıldızların insanı etkileme-
siyle alakalı görülmemektedir.
81     er-Razi, a.g.e., c. 26, s. 146-147.
82     Tefsirlerde İbrahim’in (a.s.) kastettiği hastalığın taun hastalığı olduğu ve kavminin bu
hastalıktan çok korktuğu için Hz. İbrahim’i hemen bırakarak gittikleri bilgisine yer veril-
mektedir. (Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s. 47; Taberî, a.g.e., c. 10, s. 500-501) Taun hastalı-
ğının ölüme sebebiyet veren salgın bir hastalık olduğuna dair bkz. Canan, İbrahim, Hz.
Peygamber’in Sünnetinde Tıp, Tıbb-ı Nebevî, Akçağ yay., Ankara, 1995, 204-205.
83     Benzer yaklaşımlar için bkz. Taberî, a.g.e., c. 10, s. 500-501; Zemahşerî, el-Keşşâf, c. 4, s.
47; Beydavî, a.g.e., c. 2, s. 297; Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 6, s. 4061.
84     Ebu Hureyre’den rivayetle Hz. Peygamber (s.a.s.):“İbrahim (a.s.) üç yer haricinde yalan
söylememiştir.” buyurmaktadır. Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiyâ, 8; Ayrıca bkz. Taberî, a.g.e., c.
10, s. 501. 
85     er-Razi, a.g.e., c. 26, s. 147; Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’an, (Çev., komisyon), İnsan Yay.,
İstanbul, 1997, c. 5, s. 25.
86     Buhari’deki diğer rivayette Ebu Hureyre kendi ifadeleriyle Hz. İbrahim’in yalan söylediği
üç durumu sıralamaktadır. Bunlardan bir tanesi de üzerinde durduğumuz Kur’an kıssa-
sındaki ifadesidir. Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiyâ, 8; Tirmizî’nin rivayet ettiği şefaat ile ilgili
uzunca bir hadiste; kıyamet günü insanların biçare bir halde peygamberleri dolaştıkları ve
peygamberlerden kendileri için şefaat etmelerini istemeleri anlatılmaktadır. İnsanlar Hz.
İbrahim’e gelip bu isteklerini bildirdiklerinde Hz. İbrahim, kendisinin üç kere yalan söy-
lediğini gerekçe göstererek onların taleplerini çevirir. Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyame ve’r-Rakaik
ve’l-Vera’, 10.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
269
Aslında gök cisimlerine tapan kavimlerden kalma bu inanca göre; gök
cisimlerinin etkisinin, edilgeni sadece insan değil, aynı zamanda Dünya’da
gerçekleşen herhangi bir olaydır. Daha sonra Babil dinlerinin bir parçası
olarak eski Arabistan’da yayılan87 yıldızlara tapınmanın kalıntıları Kur’an’ın
nazil olduğu ortamdaki Araplarda da görülmeye devam etmiştir. Kur’ân, bu
inanışların karşısında durmuş ve gök cisimlerin aslında ne için yaratıldıkları
açıklanmıştır.
Fussilet Sûresi 37. âyet-i kerîmede Allah (c.c.): “Gece ve gündüz, güneş ve
ay O’nun âyetlerindendir. Güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a
secde edin!” buyurmaktadır. Âyet açık bir şekilde, Araplarda bulunan ve gök
cisimlerine kudret atfeden bozuk itikada yönelik bir eleştiridir.
Konuya hadîslerde de dikkat çekilmiştir. İnsanların bu mesele hakkındaki
düşünce ve inançlarını duyan Rasulullah (a.s.), anında o yanlışları düzeltme
yoluna gitmiştir.
İlgili hâdiselerden birisi de şüphesiz Peygamberimizin çokça üzüldüğü
bir zamanda gerçekleşmiştir. Rasulullah’ın oğlu İbrahim vefat ettiği gün güneş
tutulması olur. Bunun üzerine insanlar: “Güneş İbrahim’in vefatından dolayı
tutuldu.” derler. Rasulullah (a.s.) orada hemen bu sözlere şöyle karşılık verir:
“Güneş ile Ay hiçbir kimsenin ne vefatından ne de hayatından dolayı tutulurlar.
Bunu görünce hemen namaza durup, Allah’a duaya koyulun.”88
Küsûf namazı konusunda hemen her hadîs kitabında Rasulullah’ın (a.s.)
bu ikazının bulunduğu hadîsler bulunmakta ve Güneş’in, Ay’ın Allah’ın âyet-
lerinden iki âyet olduğu üzerinde özenle durulmaktadır.89 Bununla da, o ci-
simler için tesir kabiliyeti ya da kudret değil; sadece Allah tarafından verilen
emir doğrultusunda hareket etmelerinin söz konusu olduğu ifade edilmekte-
dir. Nitekim Ay’ın menzillerinin olması90, gökyüzünde yörüngelerin bulun-
ması91, Güneş ve Ay’ın birer yörüngede92 ve bir hesaba göre93 yüzmesi, gökyü-
zünün devamlı bir döngüsünün olması94 onların her birinin ilahî güç ve tesir
etme kabiliyetinin değil95; kendilerine verilen emr-i ilahiye inkiyâdlarının bir
göstergesidir.
87     Fazlur Rahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıp, Ankara Okulu Yay., Ankara,1997, s. 51.
88     Buhârî, Küsûf, 1.
89     Bkz. Buhârî, Küsûf, 1; Müslim, Küsûf 1; Darimî, es-Sünen, Riyad 2000, Namaz, 187.
90     10. Yunus, 5; 36. Yasin, 39.
91     51. Zariyât, 8.
92     21. Enbiyâ, 33
93     55. Rahman, 5
94     86. Tarık, 11.
95     Eğer gök ve yerde Allah’tan başka bir ilah olsaydı orası fesada boğulurdu.” 21. Enbiyâ, 22.
270
Davut AĞBAL
Şüphesiz cahilî Arap düşüncesinde bulunan benzer yanlışlar sadece Güneş
ve Ay tutulmasıyla ilgili değildi. Örneğin yağmur, rüzgâr, sıcak, soğuk, bere-
ket ve kıtlık gibi durumlar da yıldızların doğması ve batmasına izafe edilirdi.
Zeyd b. Halid el-Cüheni (r.a.) şöyle demiştir: “Rasulullah (a.s.)
Hudeybiye’de geceleyin yağan yağmurdan sonra bize sabah namazını kıldırdı.
Namazdan çıkınca yüzünü cemaate döndürüp: ‘Bilir misiniz, Rabbiniz (c.c.)
ne buyurdu?’ diye sordu. ‘Allah ve Rasulü daha iyi bilir.’ dediler. (Allah Teâlâ)
buyurdu ki: ‘Kullarımdan kimi bana mü’min, kimi kâfir (olarak) sabahladı. Her
kim Allah’ın fazlı rahmeti ile üzerimize yağmur yağdı dedi ise, işte o bana iman
etmiş, yıldıza iman etmemiştir. Her kim de falan ve falan (yıldız)ın nev’i (doğup,
batması) ile üzerimize yağmur yağdı dediyse, işte o, bana iman etmemiş, yıldıza
iman etmiştir.’ buyurdu.”96 Hadîste bahsedilen Arapların bu yanlış itikadını
Ahmet Naim şöyle açıklamıştır:
“Enva’ veya Ay’ın menzilleri yirmi sekizdir ki, Ay her menzilde bir gece
bulunur. Bu menzillerin her biri o gökyüzü alanında bulunan yıldızlardan
birinin adıyla isimlendirilmiştir: Seratân, Butayn, Süreyyâ, Deberân, Hak’a,
Hen’a, Zirau’l-Esed, Nesre, Tarf, Cebhe, Zebre, Sarfe, Avva’, Simak-a’zel, Ga-
fer, Zubana, İklil, Kalbu’l-Akreb, Şevle, Neaim, Belde, Sa’d-i Zabih, Sa’d-ı
Bula’, Sa’du’s-Süud, Sa’du’l-Ahbiye, Fer’-i Evvel, Fer’i-Sani, Batnü’l-Hût. Bu
adlarla isimlendirilen yıldızların on dördü daima geceleyin ufkun üstünde,
diğer on dördü ufkun altındadır. Hangisi batı tarafından batarsa (râkib/takib
eden)i ismini alan yıldız doğu tarafından doğar. İlk on dört menzil “Menâzil-i
Şamiye”, sonrakiler “Menâzil-i Yemaniyye”dir ki, bu günkü ifademizde kuzey
ve güney menzilleri demektir. Araplar bu yıldızlardan herhangi birinin fecr
vaktinde düşmesi ve batmasıyla beraber takib eden yıldızın o saatte doğmasına
“Nev’ ” derlerdi. Onun için dilcilerin bir kısmı yıldızın batmasına, bir kısmı
da doğmasına, başka bir kısmı da her ikisine birden “Nev’ ” denildiğini söylü-
yorlar. Dil âlimlerinden İbnu’l-A’rabi: “Enva’ batan yıldızların adıdır. Doğan
yıldızın adı ise Bevârih’dir.” diyor.
Bunlar bir birini takip eder şekilde on üçer gün ara ile batar ve peşinden
gelen yıldızlar da doğar o müddet zarfında yağmur, rüzgâr, soğuk, sıcak, be-
reket, kıtlık ve her ne olursa batan yıldıza izafe edilir, “falan şey falan yıldızın
nev’inde gerçekleşti” derler...
Diğer bir tabirle sene yirmi sekiz kısma bölünüp takriben (senenin) her
on üç günü zarfında gerçekleşen hava olayları o günlerde hâkim addedilen
yıldıza isnat edilirdi.”97
96     Buhârî, Ezan, 156.
97     Naim, Ahmet; Miras, Kamil, a.g.e., c. 2, s. 920–921 (Yukarıdaki metin, tarafımızdan sa-
deleştirilerek verilmiştir.); Nev’ ile ilgili ayrıca bkz. Kurtubî, a.g.e., c. 12, s. 186; c. 17, s.
449.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
271
İlgili âyet ve hadîslerde gök cisimlerine yukarıda ifade edildiği şekliyle bir
kudret izafe etme ve onu bir inanç haline getirmeye yönelik bu yasaklar, aslın-
da burçlarla ilgili anlayışımızı da şekillendiren esaslar niteliğindedir.
7. Kehanet
Gerek Astroloji ve gerekse burçlarla alakalı bir diğer konu da kehanet-
tir. Astrologlar, gök cisimlerinin hareketleri ve konumlarından istifade ederek
muhatabına gelecek ve geçmiş ile ilgili haberler de vermektedirler. Bu çıkarım-
larda ise burçlar ön planda tutulmaktadır.
Gelecekten haber verme konusu gerek Kur’ân-ı Kerîm’de ve gerekse Hz.
Peygamber’in (a.s.) hadîs-i şerîflerinde kesin ifadelerle işlenmiştir. Gelecek,
her şeyden önce İslamî literatürde gaybî bir konudur. “Gayb”a ait konular ise
-İslam düşüncesinde- tasarrufu sadece Allah’a (c.c.) ait konulardır98 ve yine
O’nun tasarrufuyla kendisine bu ilmden verilen kişilerce (bir kısım gaybî ko-
nular) bilinebilir. Bu ise çok sınırlıdır ve “hariku’l-âde/sıra dışı/mucize” olarak
kabul edilir.99 Bu durumda mahiyet itibariyle kehânetin, hakikat ile bir alakası
olmadığı gibi dinen de yasaklandığını görüyoruz.
Hz. Peygamber (a.s.), “Arrâf ” denilen ve gelecekten haber verdiğini söyleyen
kişilere gidip onları tasdik edenlerin, kendisine indirilen Kur’ân’ı inkâr ettiğini”
ifade eder.100 Bir hadîsinde ise “Böyle kişilerin kırk gece namazı kabul olmaz”
der.101
Başka bir rivâyette Muaviye b. el-Hakem es-Sülemî: “Ben, ‘Ya Rasulallah!
Bir takım işler vardır ki, cahiliye devrinde biz onları yapardık. Bizler kâhinlere
giderdik.’ der. Rasulullah da (a.s.): ‘Sizler kâhinlere gitmeyiniz.’ buyurur. Bunun
üzerine (Muaviye) tekrar: ‘Biz teşe’um ederdik’102 der. Rasulullah: ‘Bu herhangi
birinizin gönlünde hissettiği asılsız bir şeyden ibarettir. Binaenaleyh böylesi asılsız
şeyler sakın sizleri kastedip giriştiğiniz işlerden men etmesin.’ buyurur.”103
Bu ve benzer hadîsler ve karşılaşılan olaylar, aslında bize konunun büyük
oranda insanın içerisinde bulunduğu psikolojiyle de alakalı olduğunu gös-
98     7. A’raf, 187–188; 6. En’âm, 50; 31. Lokman, 34.
99     Tartışmalı bir konu olsa da Hz. Peygamberin (a.s.) bile geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili
herhangi gaybî bir bilgisinin olamayacağı, böyle bir bilgiden söz ediliyorsa bunun Kur’ân
ile sınırlı olacağını hususen inceleyen çalışmalar da vardır. Bkz. Hatipoğlu, M. Said, Hz.
Peygamber ve Kur’ân Dışı Vahiy, Otto Yay., Ankara, 2009.
100     Ahmed b. Hanbel, Müsned, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997, c. 15, s. 331, h.no:
9536.
101     Müslim, Selâm, 35, h.no: 125.
102     Bazı şeyleri uğursuz saymak.
103     Müslim, Selâm, 35, h.no: 121.
272
Davut AĞBAL
termektedir. Problemli bir meselenin hallinde çözümsüz kalan insan, dıştan
gelen etkilere daha açık bir hale gelir. Belki mevcut birçok ihtimal arasında
kararsız kalan birey, kafa karışıklığı sebebiyle kâhinin laf cambazlığından etki-
lenecek; dahası, birçok yalan sözün arasında bulunan belki kendi durumunu
ifade ettiğini düşündüğü bir iki kelimeden dolayı o kâhinin söylediklerini
doğru kabul edecektir.
Hâlbuki karşılaşılan sıkıntılı durumlarda, çözümü aklî muhakeme ve işin
ehli insanlarla istişare etmek gibi İslâmî ve bedihî yöntemlerde aramak gerek-
mektedir. Nitekim Kur’an ve Sünnette mü’min, ferasetli104, zekî olmak105, fikir
alışverişine önem vermek106, şartları, imkânları değerlendirip en iyi çözüm
yolunu bulmak için gayret göstermek ve en sonunda da Allah’a tevekkül et-
mekle107 nitelendirilmiştir.
Bütün bunların ötesinde mü’min; içinden çıkamadığı bir meselenin çö-
zümünü; arrâf, kâhin, sâhir, medyumda değil bizzat Allah Teâlâ’nın kelamı ve
Rasülü’nün sünnetinde veya alanında yetkin din bilginlerinin rehberliğinde
aramakla emredilmiştir.108
Sonuç
Diğer gök cisimleri gibi burçların da Kur’ân’ın genel üslûbu ve gayesi
açısından ele alındığı görülmektedir.
Kur’an’ın, gök cisimlerini ele alış tarzı ise; ‘kâinatta bulunan her bir
varlığın, kendisini yaratana işaret ettiğine dikkatleri çekmek’ şeklinde ifade
edilebilir. Yani bir bilim adamının, gök cisimlerinin birbirleri ile uzaklıkları,
104     “Mü’minin ferasetinden (keskin zekâsından) sakının. Çünkü o Allah’ın nuru ile görür.”
Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’an, 16.
105     “Mü’min bir haşere deliğinden iki kere ısırılmaz.” Buharî, Edeb, 83.
106     “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli
olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları
için dua et; iş hakkında onlarla danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp
güven/tevekkül et. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” 3, Al-i İmran,
159. Ayette Hz. Peygamber’e yönelik istişare emri, ümmetinin bu konuya hassasiyetle
eğilmesinin gerekli olduğu açısından da okunabilir. Bkz. Yazır, M. Hamdi, a.g.e., c. 2, s.
1217; İstişare ile ilgili bkz. 42. Şûra, 38.
107     3. Al-i İmran, 159.
108     “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ulu’l-emre de itaat edin.
Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu
Allah’a ve Rasulüne götürün bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.”
4. Nisâ, 59. Ayette geçen “ulu’l-emr”in idareciler olduğu söylenmekle birlikte İbn Abbas
(r.a.), Mücahid ve Tabiin’den daha başkaları, bu kelimenin “dinde ince anlayış sahibi
kişi”yi anlattığı fikrindedirler. Taberî, a.g.e., c. 4, s. 151-152; Celâlu’d-dîn es-Suyutî,
a.g.e., c. 2, s. 347.
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
273
birbirlerine karşı konumları, o gök cisimlerinin kökeni gibi konuları ele al-
masından farklı bir mecraya sahiptir. Aynı şekilde bu üslûp o gök cisimlerine
atfedilen kudretin bir sonucu olarak ortaya çıkan Astroloji’nin de üslûbundan
ayrılmaktadır.
Elbette ki Kur’ân’ın ifade tarzı içerisinde işlenen bir kısım konuların fark-
lı birçok bilim dalındaki izdüşümlerini kabul etmeme gibi bir durum söz ko-
nusu değildir. Zira Kur’ân’da geçen bazı ifadelerin hakikatlerinin değişik bilim
dallarının gelişmesiyle daha iyi anlaşıldığı ortadadır. Ancak Kur’ân’da bulunan
bu tür bilgilerden yola çıkarak Kur’ân’ı, herhangi bir bilim dalının başyapıtı
gibi görme yanlışına düşülmemesi gerekmektedir. Çünkü Kur’ân’ın gayesi ve
o gayeye yönelik kullandığı dil farklı birçok husustan dolayı kendine hastır.
Bu yüzden ilahî hitabın bu bilim dallarının kullandığı dilden farklılaşması
burada belirginleşmektedir.
Burçların -birçok müfessirin ifade ettiği üzere- Astronomi veya
Astroloji’deki kullanımıyla kavram olarak eşitlenmesi, lafzın taşıdığı manalar
içerisinde mütalaa edilebilirse de, Kur’ân’da sözü edilen burçların hem varlık
hem de işlevleri açısından daha farklı bir konumda olduğu görülmektedir.
Burçların bulunduğu mekân esas alınacak olursa, Kur’ân ve Astronomi
aynı alandan bahsetmektedir. Ancak Kur’ânî kullanımdaki burç kavramının,
Astronomi’deki burçtan farklılaştığı noktalar da bulunmaktadır. Örneğin
burçlar Astronomi’de belirli sayılarla ifade edilirken; Kur’ân’da zikredilen bi-
rinci semânın genişliği düşünüldüğünde, burç sayısının çok daha fazla olabi-
leceği ve Kur’ân’da burç diye ifade edilen oluşumun ‘takımyıldızlar’ değil de,
takımyıldızların süslediği alan olabileceği gibi hususlar burada zikredilebilir.
Kur’ân’daki burç kavramının kullanım alanı Astrolojideki burçlardan da
ayrılmaktadır. Bu farklılık, özellikle burçların insan karakterine, irâdî ve gayr-ı
irâdî fiillerine etkisinin olduğuna dair astrolojik inançların Kur’ânî bir teme-
linin olamayacağı konusunda kendisini göstermektedir. Mevcut farklılığın as-
trolojik kehânetlere karşı net bir dinî konum belirlediği de düşünülmektedir.
Astroloji içerisinde burçlarla ilgili mütalaa edilen konularda i’tidal ve hak-
kaniyetli tavır ortaya koymanın, konunun Astronomi bilimindeki içeriğinden
ziyade dinî zeminini doğru tahlil etmekle mümkün olacağı görülmektedir.
Bunun da ancak temel dinî kaynaklara inmekle gerçekleşeceği düşünülmek-
tedir.
274
Davut AĞBAL
Kaynakça
Abdülbâki, Muhammed Fuad, Mu’cemu’l-Müfehres Li elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm,
Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2001.
Abell, George, Exploration Of The Universe, U.S.A., 1969.
Ahmed b. Fâris b. Zekeriyyâ, Mu’cemu Mekâyisu’l-Luga, Dâru’l-Fikr, 1979.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1997.
Albayrak, Halis, Kur’ân’da İnsan Gayb İlişkisi, Şule Yayınları, İstanbul, 1993.
Atmaca, Veli, Tarih Boyunca İnanç Tıp İlişkisi, Gerekli Kitap, İstanbul, 2011.
Baymur, Feriha, Genel Psikoloji, İnkılap yay., Ankara, 1976.
Beydâvî, Ebu Said Abdullah b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Dâru’l-
Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2006.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meâli Âlîsi ve Tefsiri, Bilmen Yayı-
nevi, İstanbul, ts.
Buhârî, Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s-Sahîh, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1998.
Canan, İbrahim, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Tıp, Tıbb-ı Nebevî, Akçağ yay., An-
kara, 1995.
Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2005.
Cüceloğlu, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Çamdibi, Mahmut, Din Eğitiminin Temel Meseleleri, İfav yay., İstanbul, 1994.
Dârimî, Abdullah b. Abdurrahman, es-Sünen, Riyad, 2000.
Demirci, Kürşat; Kutluer, İlhan, “Burç”, DİA 6/421-424.
Derviş, Muhyiddin, İ’râbu’l-Kur’ân ve Beyânuhu, Dâru’l-İrşâd, Suriye, 1992.
Ebu Abdullah el-Hâkim en-Nisâburî, el-Müstedrek, Dâru’l-Marife, Beyrut, ts.,
Ebu Hayyan el-Endülüsî, el-Bahru’l-Muhît, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993.
Ebu Şâme el-Makdîsî, el-Mürşidü’l-Vecîz, T.D.V. Yay., Ankara, 1986.
Fazlur Rahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıp, Ankara Okulu Yayınları, Anka-
ra,1997.
Fehd, Tevfik, “İlm-i Ahkâm-ı Nücûm”, DİA c. 22/124-126.
-----------------, “İlm-i Felek”, DİA 22/126-129.
Ferâhîdî, Halil b. Ahmed, Kitâbu’l-Ayn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003.
Goodman, Linda, Burçlar ve Yıldızlar, (Çev., Gülten Suveren), Sümer Kitabevi, İs-
tanbul, 1993.
Hatipoğlu, M. Said, Hz. Peygamber ve Kur’ân Dışı Vahiy, Otto Yay., Ankara, 2009.
Isfahanî, Ragıb, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kalem Dimeşk, 2002.
İbn Ebi Zemenîn, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîz, Kahire, 2002.
İbn Haldun, Mukaddime, Darul’l-Beyda, 2005
KUR’ÂN’DA BURÇLAR
MAHİYETİ VE İNSANA ETKİSİ BAĞLAMINDA
275
İbn Mâce, Muhammed b. Yezid, es-Sünen, çev.: Haydar Hatipoğlu, Kahraman Ya-
yınları, İstanbul, 1982.
İbn Manzur, Cemâlu’d-Dîn b. Muhammed, Lisânu’l-Arab, Kahire, ts.
İbnu’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fi İlmi’t-Tefsir, el-Mektebetu’l-İslamî, Beyrut, 1984.
Joseph, A. Angelo JR, Encyclopedia of Space and Astronomy Science, New York,
2006.
Kannûcî, Muhammed Sıddîk b. Hüseyin, Mevsûatu Mustalahâti Ebcedi’l-Ulûm,
Mektebetu Lübnan, Beyrut, 2001.
Kırca, Celal, Kur’ân-ı Kerîm’de Fen Bilimleri, Marifet Yay., İstanbul, 1984.
Köşe, Abdullah, “Hacamat”, DİA, c. 14, s. 422.
Kurtubî, el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, ts.
Lutin Michael, Ailemin Astrolojisi Annem, Babam ve Ben, (Çev., Güneş Yamanlıca,
Sevgi Demiray), Barış İlhan Yayınevi, İstanbul, 2009.
Merâğî, Ahmed Mustafa, Tefsiru’l-Merağî, Mısır, 1946.
Morgan, T. Clifford, Psikolojiye Giriş, (Çev., Komisyon), Hacettepe Ü. Psikoloji B.
Yayınları, Ankara, 2005.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. Haccâc, el-Câmiu’s-Sahîh, çev.: Mehmed Sofuoğ-
lu, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1988.
Naim, Ahmet; Miras, Kamil, Sahih-i Buhârî Muhtasarı ve Tecrid-i Sarîh Tercemesi ve
Şerhi, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1982.
Nisâburî, Ebu Abdullah el-Hâkim, el-Müstedrek, Dâru’l-Marife, Beyrut, ts.
Pezdevî, Ebu’l-Yüsr Muhammed, Ehl-i Sünnet Akaidi, (Çev., Şerafettin Gölcük),
Kayıhan Yay., İstanbul, 1994.
Râzi, Fahreddin, Mefâtihu’l-Gayb, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1981.
Robinson, Leif J., Philip’s Astronomy Encyclopedia, London, 2002.
Sabûnî, Nureddin, Mâturîdiyye Akaidi, (Çev., Bekir Topaloğu), D.İ.B. Yay., Ankara,
1998.
Suyûtî, Celâlu’d-dîn, Celâlu’d-dîn Mahallî, Tefsiru’l-Celâleyn, Salah Bilici Kitabevi,
İstanbul, ts.
Suyûtî, Celâlu’d-dîn, el-İtkân fi Ulumi’l-Kur’ân, Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2006.
Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, Dâru’l-Kutubi’l-İl-
miyye, Beyrut, 2009.
Tantâvî Cevherî, el-Cevâhir fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır, (h.)1346.
The World Book Encyclopedia of Science, Chicago, 1992.
Tirmizî, Muhammed b. İsa, es-Sünen, yy., ts.
Yakıt, İsmail; Durak, Nejdet, İslam’da Bilim Tarihi, Isparta, 2002.
Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, ts.
276
Davut AĞBAL
Yılmaz, Dilek, Burçlar, (Hazırlayan, Ahmet Hacıoğlu), İstanbul Kitabevi, İstanbul
2005.
Zebîdî, Muhammed Murtazâ, Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, Kuveyt, 2004.
Zeccâc, Ebu İshak İbrahim b. es-Serrî, Meâni’l-Kur’ân ve İ’rabuhu, Alemu’l-Kütüb,
Beyrut, 1988.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki ve Gavâmidi’t-Tenzîl, Dâru’l-
Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2009.
----------------, Esâsu’l-Belâğa, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1998.

“Andolsun, biz gökte birtakım  burçlar yarattık ve bakanlar için onları süsledik.” 


“Burç, lügatte kale, hisar, menzil,  büyük  yıldız  manasınadır. Cem’i “buruç”tur.  Gökte  güneşin,  ayın ve seyyâre denilen yıldızların bulundukları menzillere, medârlara,  hareket noktalarına  burûç denilmektedir ki, başlıca on iki burca ayrılmıştır. Bunlara; Hamel, Sevr, Cevzâ, Seratân, Esed, Sünbüle, Mîzân, Akrep, Kavs, Cedi, Delv, Hût namı verilmiştir.  Bunlardan  Esed burcu güneşe, Seratân burcu kamere aittir. Hamel ve Akrep burçları, Merih yıldızına, Sevr ile Mîzân burçları Zühre yıldızına aittir. Cevzâ ile Delv burçları da Zuhâl yıldızına ait bulunmuştur…”

Burç kavramı Astronomi’de: “Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen yörüngenin  içlerinden geçtiği belli sembollerle gösterilen on iki takımyıldızdan her biri” olarak tanımlanmaktadır.
İnsanlık tarihinde burçlarla ilgili en erken bilgilere Sümerler döneminde rastlanmıştır. Konu daha sonra farklı birçok uygarlıkta ve Yahudi-İbranî literatüründe de yer almıştır. Bu kaynaklarda burçların sayısının on iki ol- duğu bilgisine rastlanılmakla birlikte, zikredilen sayının daha fazla olduğunu söyleyenler de olmuştur. Örneğin “Milattan önce IV. Yüzyılda yaşayan Grek matematikçisi Eudoxus kırk dört burç adı saymaktadır. Ptolemy/Batlamyus (m.s. 100–178) ise kırk sekiz burç sıralar.”  Ptolemy ve Eudoxus tarafından yapılan bu sınıflandırmalar  sadece kuzey yarım küre gök haritasını ifade et- mektedir. Güney yarım küre gök haritasındaki takımyıldızları daha sonraki dönemlerde belirlenmiş ve gökyüzündeki takımyıldızlarının sayısı bazı as- tronomlar tarafından yüz sekize kadar çıkartılmıştır. Son olarak, Uluslararası Astronomi Birliği gökyüzünü seksen sekiz takımyıldıza  bölmüştür.18 Bu da bize göstermektedir ki Astronomi ilmi açısından burçları on iki ile sınırlan- dırmak mümkün değildir. Burçların sayısının daha fazla olduğunu ifade eden Elmalılı M. Hamdi Yazır (ö. 1361/1942) on iki burcun  itibari olduğunu, diğerlerinin değil de bu on ikisinin “burç” olarak adlandırıldığı malumatına yer vermektedir.  Bu gün kullanıldığı şekliyle on iki burcun adları ise Latin literatüründe ortaya çıkmıştır.


Yeryüzünde meydana gelen olayların, gök cisimlerinin özellikleri ve hareketleri ile ilgili olduğu prensibi üzerine kurulu olan astroloji bilimi, İslâm literatüründe ilm-i nücûm, ilm-i ahkâm-ı nücûm, ilmü’t- tencîm gibi isimlerle anılır. Her  insan, hayvan, bitki ve  maden gök cisimlerinin etkisi altındadır. Gök cisimlerinin etkisi, her birinin kendi özellikleri, dünya ve diğer yıldızlara göre olan konumlarına göre değişir; bunları bilmek ve bunlardan hüküm çıkarmaksa müneccimin görevidir. Astroloji, sultanların saraylarında olduğu gibi halk arasında da yaygınlaşmış, özellikle hüküm çıkarmakla ilgili kısımlar pek çok kitapta ele alınmıştır.

İlm-i ahkâm-ı nücûm’un temeli olan yedi gezegen (seyyâre) Kamer’e (Ay’a) olan uzaklıklarına göre, Zuhal (Satürn), Müşteri (Jüpiter), Mirrih (Merih), Şems (Güneş), Zühre (Venüs), Utarid (Merkür) şeklinde sıralanır. Bu yıldızların belirli özellikleri vardır: Zuhal nahs-ı ekber, Müşteri sa‘d-ı ekber, Mirrih nahs-i asgar, Zühre sa‘d-i asgar, Utarid debîr-i semâ, Şems neyyir-i a‘zam, Kamer neyyir-i asgardır. Şems’i gezegenler arasında sultan-ı cihan kabul eden müneccimlere göre diğer gezegenlerin, sultanın mahiyetinde görevleri vardır. Buna göre Kamer veziri, Zühre çalgıcısı, Müşteri kadısı, Utarid kâtibi, Zuhal hazinedarı ve Mirrih seraskeridir.

Şems’in dönencesi burç denen on iki kısma ayrılmış, her kısımdaki sabit yıldızlar ise durum ve şekillerine göre isim almışlardır. Bunlar Hamel (Koç), Sevr (Boğa), Cevza (İkizler), Seretan (Yengeç), Esed (Aslan), Sünbüle (Başak), Mizan (Terazi), Akreb (Akrep), Kavs (Yay), Cedy (Oğlak), Delv (Kova) ve Hût (Balık) burçlarıdır.

Arapların çölde yaptıkları gözlemlere göre Kamer, felekleri yirmi sekiz gecede kateder. Kamer’in, her gece bulunduğu yere göre tespit edilmiş yirmi sekiz menzili vardır. Bu yirmi sekiz menzil sırasıyla şunlardır: Şerateyn, Butayn, Süreyya, Deberân, Hek‘a, Hen‘a, Zirâ‘, Nesre, Tarfe, Cebhe, Zübre, Sarfe, Avvâ, Simâk, Gafr, Zubânâ, İklîl, Kalb, Şevle, Ne‘âyim, Belde, Sa‘d-ı zâbih, Sa‘d-ı Bulâ‘, Sa‘dü’s-su‘ûd, Sa‘dü’l- ahbiye, Ferg-i evvel, Ferg-i sânî ve Rişâ. Bu menzillerin kimi uğurlu, kimi uğursuz olarak nitelendirilmiş, buna göre her menzilde yapılması gereken işler tespit edilmiş

 



Burç kelimesi Kur’ân-ı Kerîmde  tekil isim olarak yer almaz. Çoğulu “Burûc ise  Kur’ânda  rt  yerde  geçmektedir.  Ayrıca  kelimenin,  tefe’ül/لعّ فت   babındaki kullanımı Ahzab Sûresi 33. âyette ve aynı bâbtan reyen bir ism-i fâili de Nûr Sûresi 60. âyette mevcuttur. Türevleri  ile  Kur’ânda  toplam  altı  âyette  yedi  kez  geçen  kelimenin  bu âyetlerde kullanıldığı anlamları şu şekilde tespit etmek mümkündür:

Semâ kavramı; Kur’ân-ı Kerîmde, her hangi bir mekânla irtibatlandırılacak şekilde yukarı, üst, yüksek anlamlarında da kullanılmıştır. Bu kullanım, birçok  mekânsal  yüksekliği  içerisinde  barındırmaktadır.  Örneğin  Kur’ânda; evin tavanı için semâ kelimesi kullanılırken; kelimenin, atmosferin yeryüzüne en yakın olan ve içerisinde hava olaylarının (bulut, rüzgâr, yağış v.s.) gerçekleştiği katmana da sema denmiştir. Bununla birlikte en yakın k terkibindeki gök kelimesi, yıldızlarla süslendiği Kur’ânda ifade edilen ve yıldızların tamamının içerisinde bulunduğu alan manasındadır. O halde Kur’ânî bağlamda burçlara bir yer tespit edebilmek için, Kur’ânda semâ kavramı ile tam olarak neyin kastedildiğine odaklanmak gerekmektedir. Dolayısıyla kavramın bütün bu kullanımlarına ek olarak Kur’ândakiyedi kat gök ifadesi de burada önem arz etmektedir.
 

Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde gökyüzünün yedi kat olarak yaratıldığı vurgulanmaktadır.  Farklı âyetlerde de en yakın göğün yıldızlarla süslendiğine işaret edilmektedir. İşte bu iki husus, bizim yedi kat k kavramını anlamlandırmada hareket noktamız olacak niteliktedir. Konuya tam da bu noktadan bakan Ahmed Naim’in (ö. 1353/1934) tespitleri ise, üzerinde durulmaya değer nitelikledir. O, Kur’ândaki  yakın göğün yıldızlarla süslendiği bilgisinden yola çıkarak birinci semâyı, yıldızların bulunduğu alanın ötesinden başlatmaktadır. Daha sonra da yıldız ve gök cisimlerini kuşatan yakın semâyı ikinci bir semâ’nın, onu da kuşatan üçüncü bir semâ’nın olduğunu ve bunun yedi semâya kadar vardığını ifade eder. Ahmed Naim, Yedi kat göğü böyle bir uzaklık/büyüklük ile ele aldıktan sonra Hz. Peygamber’in (a.s.) bir hadîsini zikrederek gökler ile ilgili şu tabloyu ortaya koyar. İlgili hadîste Peygamber Efendimiz Ebu Zer’e hitaben: Ya E Zer, yedi kat gök ile yedi kat yer Kürsîye nispeten bir çölün ortasına atılmış bir kapı veya yüzük halkasından fazla bir şey değildir. Arş’ın Kürsîye nazaran büyüklüğü, o çölün o halkaya nazaran büyüklüğü derecesindedir.1 buyurmaktadır. Her ne kadar en yakın sema olarak bahsedilen kısmın -Ahmed Naim’in ifade ettiği gibi- yıldız ve gök cisimlerinin bulunduğu alandan ötesi için kulla- nılabilmesi muhtemel olsa da; en yakın semâ lafzıyla işaret edilen yerin biz- zat bu gök cisimlerini içine alan mekân manasında olması da mümkündür. Birinci semânın maddî alem diğerlerinin ise mânevî semâlar olduğu şeklindeki rüşleri de dikkate alacak olursak Astronomi’nin inceleme alanı olan gök ile Kur’ân’ın bahsettiği gök birbirinden ayrılmaktadır. Ancak her halükarda araştırmamızın konusunu teşkil eden burçlar (ya da takımyıldızlar) hem âyetlerde ifade edilen en yakın gök içerisinde hem de Astronomi’nin çalışma alanı içerisinde değerlendirilecek bir konudur

Allah Teâlâ’nın gökyüzünde burçlar yarattığı ve yine o burçları onlara bakanlar için süslediği ve taşlanmış her şeytana karşı koruduğu, oradan kulak hırsızlığı yapanlar (şeytanlar) bulunursa onları takip eden bir alev topunun olacağı ifade edilmektedir.
Âyetleri bir bütün olarak ele aldığımızda, burçlar ile şeytanların kulak hırsızlığı yapmaya çalışmaları arasında bir bağ ortaya çıkmaktadır. Aradaki bu ilişkinin sağlıklı bir şekilde yorumlanmasıyla,  Kur’ân-ı Kerîm’deki  burçların ne anlama geldiği daha belirginleşecektir. Bu durumda Hicr Sûresi’nde yer alan istirak-ı sem’/kulak hırsızlığı kavramıyla yakından alakalı âyet-i kerîmeleri de analize dahil etmek gerekecektir.Cinlerin kulak hırsızlığı yapmaya çalışmaları Saffât sûresinde şöyle anlatılmaktadır: “Biz en yakın  göğü, bir süsle; yıldızlarla süsledik. Ve onu itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. Onlar artık mele-i a’lâya kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar ve onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan  olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.”
Olay, Cin sûresinde ise şöyle zikredilir: “Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık. Fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş  bulduk. Hâlbuki biz onun bazı kısımlarında dinlemek için oturacak yerler bulup otururduk. Fakat şimdi kim dinlemek  isterse, kendisini  gözetleyen bir alev huzmesi buluyor. Bilmi- yoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa rableri onlara bir hayır mı diledi?”  Şuarâ sûresindeki ayetlerde ise: “O’nu (Kur’ân’ı) şeytanlar indirmedi.  Bu onlara düşmez; zaten buna güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.”









Hicr, Saffât, Cin ve Şuarâ Sûreleri’nde anlatılan, cin ve şeytanların semâdaki burçlara çıkıp kulak hırsızlığı yapmaya çalışmalarını Rasulullah (a.s.) şöyle anlatmıştır:
“Cenab-ı Hak gökyüzündeki meleklere bir emrin infaz olunmasını hükmettiği zaman Allah Teâlâ’nın -düz bir taş üstünde (hareket ettirilen) zincir sesi gibi (mehabetli) olan- bu ilahi hükme melekler tamamıyla inkiyâd ederek (korku ile) kanatlarını birbirine vururlar. Gönüllerinden bu korku gidince de melekler, Ceb- rail ve Mikail gibi mukarrabîn meleklerine:
—Rabbiniz ne söyledi? Diye sorarlar. Mukarrabîn melekleri:
—Allah’ın  söylediği hak sözdür, diye Allah’ın hüküm ve takdirini bildirir- ler ve: Allah yücedir, Allah büyüktür, derler. Bu suretle kulak hırsızı şeytanlar Allah’ın o emir ve takdirini  işitirler. O sırada kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş (ve kulak hırsızlığına hazır- lanmış) bulunurlar. Şeytanlar bu vaziyette iken bazı defa meleklerin diyaloğunu işiten en üstteki şeytana bir ateş parçası yetişip altındaki  şeytana o haberi işittir- meden onu yakar. Bazı defa da ateş erişmeyip altındaki  şeytana haberi verir. O da altındakine  vererek bu suretle yere kadar haber ulaşır ve sihirbazın ağzına verilir. Şimdi sihirbaz o haberle beraber yüz yalan uydurup  (halka  söyler) ve emr-i  ilahi yeryüzünde tahakkuk  edince sihirbaz doğru çıkmış olur ve ondan bu haberi işitenler halka:
—Nasıl size vaktiyle  şöyle şöyle olacak diye bunları  birer birer haber verme- miş miydim? Gördünüz ya sihirbazın gökyüzünden işittim dediği sözünü hak ve doğru buluyoruz, derler.”
Diğer bir rivâyet şöyledir:
Abdullah İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: Peygamber’in Ensar’dan  olan sahabeden biri bana haber verdi ki kendileri bir gece Rasulullah (a.s.) ile beraber otururlarken bir yıldız atılmış /kaymış da ortalık aydınlanmış. Rasulullah da onlara: “Cahiliye devrinde bunun gibi bir yıldız atıldığı zaman sizler ne derdiniz?” diye sordu. Oradakiler:  “Allah  ve Resulü en iyi bilendir. Bizler, bu gece büyük bir kimse doğdu ve büyük bir kimse öldü derdik.” dediler. Rasulullah: “Şüphesiz ki bu yıldız hiçbir kimsenin ölümü ve hayatı için atılmaz. Lakin ismi çok mübarek  ve âli olan Rabbimiz bir işe hükmettiği   zaman hameletu’l-arş tesbih ederler. Sonra onların arkasından gelen semâ ehli tesbih eder. Nihâyet  bu tesbih şu yakın semâ ehline ulaşır. Sonra arşı taşıyan meleklerin  ardından gelenler, arşı taşıyan meleklere: Rabbiniz ne buyurdu?  diye sorarlar. Onlar da bu taraftakilere, Rabbin buyurduğu  şeyi haber verirler. Böylece semâlar ahalisinin bir kısmı diğerinden  haber ister. Nihâyet o haber  şu yakın semâ’ya ulaşır.  Bu esnada cinler, kulak hırsızlığı yapıp süratle bir şey kaparlar  da bunu kendi dostlarına fırlatırlar /söylerler ve bu yıldızla kendileri taşlanırlar. İşte bu vecih üzere yani kendisinde hiçbir tasarruf yapmadan getirdikleri şey, sabittir, vakidir. Lakin onlar buna yalan karıştırırlar ve artırma yaparlar.”
Konuyla  ilgili  benzer  bir  rivâyette  de  İbn  Abbas  (r.a.)  kendi  ifadesiyle konuya şöyle değinir:
“Cinler göğe çıkarlar ve vahyi dinlerlerdi. Bir kelime işittikleri vakit ona, dokuz ilave ederlerdi. O kelime  hak,  ilave ettikleri  şey ise batıl oluyordu. Rasulullah (a.s.) gönderilince, (gökteki) oturma yerlerinden atıldılar. Sonra durumu İblis’e anlattılar. Bu hadiseden (Peygamberin gönderilmesinden) önce (cinleri kovmak için) yıldız atılmıyordu.  İblis onlara: “Mutlaka  bu, yeryüzünde  meydana  gelen bir hadise yüzünden  olmuştur!” dedi. Sonra İblis, askerlerini gönderdi. Bunlar Rasulullah’ı (a.s.) iki dağ arasında -zannedersem Mekke’de, dedi- ayakta namaz kılarken buldular. Sonra İblis ile buluştular ve ona bildirdiler. İblis: “Dünyada meydana  gelen hadise işte budur!”dedi.”
İlgili âyetler ve bu hadîslerin ışığında, burçların “meleklerin içerisinde iskan ettikleri mekanlar” olduğu fikri daha da ön plana çıkmaktadır. Zaten yukarıda Atıyye bin Sa’d’dan zikredilen  görüşte burçlar; “İçerisinde muhafızları olan saraylar” olarak tavsif edilmişti.  Ayrıca Saffât Sûresi’nin baş kısmı da konumuzla ilgili bir muhtevaya sa- hiptir. Allah (c.c.) bu âyetlerde saf saf dizilen, haykırıp da süren (yani def edici) ve o yolda zikir okuyanlara yemin etmektedir. Daha sonraki âyetler ise Allah’ın tek olduğu, yer, gökler ve bütün maşrıkların rabbi olduğunu ifade eder ve sonrasında da kulak hırsızlığı yapmaya çalışanları anlatır. Burada adeta bir ordu gibi saf saf duran oraya gelen casusları def eden ve orada zikir61 oku- yan meleklerin varlığından bahsedilmektedir.62
Bu durumda burçlar; Zemahşerî (ö. 538/1144) ve Kadı Beydavî’nin (ö. 685/1286) vermiş olduğu farklı manada da anlaşılabilir:  “Burçlar: gök kapılarıdır. İndirilecekler oradan indirilir.”  Bu yorum, Kur’ân’da bahsedilen burçların mahiyeti ve işleviyle alakalı tamamlayıcı  bir yorum niteliğine sahip görünmektedir.
İçerisinde meleklerin bulunduğu ve Allah Teâlâ’nın emirlerinin kendile- rine iletildiği hisar, kale veya burçlar ile ilgili bu bilgiler, bize; burçların yeryüzündekileri andırırcasına âlî bir mevkide, gösterişli, korunaklı, muhkem olmasının yanında güçlü muhafızlar tarafından da hiçbir taviz verilmeksizin korunduğunu göstermektedir. Nitekim burçların, yer halkı ve hatta bütün kâinat için önemli haberlerin bulunduğu ve buralarla ilgili verilen ilahi hü- kümlerin burçlarda bulunan görevli melekler tarafından tekrar edilip o emir- lerin icra edilmeye başlandığı çok stratejik bir nokta olduğunu söyleyebiliriz.
Öyleyse Astronomi ilmi içerisinde farklı sayılar ile ifade edilen burçlar en yakın semâ içerisinde tahayyül edilen sayılardan çok daha fazla da olabilir.  Ayrıca burçların Kur’ân-ı Kerîm’de konu edilmesi, Astronomi’dekinden, gaye olarak da farklılık arz etmektedir. Binaenaleyh araştırma hedef, teknik ve yön- temleri açısından Astronomi “takımyıldızları”  olarak tanımladığı burçların nasıllığı üzerinde araştırma yaparken Kur’ân, onların ne için var olduğundan bahsetmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de  burçların bu  şekilde ele alınması aynı  zamanda Astroloji’de konu edilen burçlar ve mahiyetinden ciddi oranda bir farklılık arz eder. Burçların mahiyeti ile ilgili zikredilen hususlardan yola çıkarak burçların yeryüzü için aktif bir rolü mümkün görülebilir. Ancak böyle bir etki, onların bizzat var oluşları ile değil de ilahi emirlerin oradan icraata konulması şeklin- dedir. Dolayısıyla da Astroloji’deki  burçların insan karakterinin oluşmasına etki etmesi fikrinden farklı bir durumdur.
Âyetlerdeki burç ifadesiyle; Astronomi ve Astroloji’de  incelenen burçların kastedildiğini serdeden müfessirlerin görüşleri âyetin muhtemel anlam- ları içerisinde görülebilir. Ancak özellikle yukarıda değindiğimiz hususiyetlerden dolayı Kur’ân-ı Kerîm’de burçlarla kastedilenin, hem Astronomi hem de Astroloji’deki manasından farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu haliyle de burçların mahiyeti ve işlevlerinin geçmişte ve günümüzde genel olarak kabul edilenin aksi bir konumda olduğu sonucuna varılabilir.


Gerek Astroloji ve gerekse burçlarla alakalı bir diğer konu da kehanet- tir. Astrologlar, gök cisimlerinin hareketleri ve konumlarından istifade ederek muhatabına gelecek ve geçmiş ile ilgili haberler de vermektedirler. Bu çıkarımlarda ise burçlar ön planda tutulmaktadır.
Gelecekten haber verme konusu gerek Kur’ân-ı Kerîm’de ve gerekse Hz. Peygamber’in (a.s.) hadîs-i şerîflerinde kesin ifadelerle işlenmiştir. Gelecek, her şeyden önce İslamî literatürde gaybî bir konudur. “Gayb”a ait konular ise  -İslam düşüncesinde- tasarrufu sadece Allah’a (c.c.) ait konulardır ve yine O’nun tasarrufuyla kendisine bu ilmden verilen kişilerce (bir kısım gaybî ko- nular) bilinebilir. Bu ise çok sınırlıdır ve “hariku’l-âde/sıra dışı/mucize” olarak kabul edilir. Bu durumda mahiyet itibariyle kehânetin, hakikat ile bir alakası olmadığı gibi dinen de yasaklandığını görüyoruz.
Hz. Peygamber (a.s.), “Arrâf ” denilen ve gelecekten haber verdiğini söyleyen kişilere gidip onları tasdik edenlerin, kendisine indirilen  Kur’ân’ı inkâr ettiğini” ifade eder. Bir hadîsinde ise “Böyle kişilerin kırk gece namazı kabul olmaz” der.
Başka bir rivâyette Muaviye b. el-Hakem es-Sülemî: “Ben, ‘Ya Rasulallah! Bir takım işler vardır ki, cahiliye devrinde biz onları yapardık. Bizler kâhinlere giderdik.’ der. Rasulullah da (a.s.): ‘Sizler kâhinlere gitmeyiniz.’ buyurur. Bunun üzerine (Muaviye)  tekrar: ‘Biz teşe’um ederdik’  der. Rasulullah: ‘Bu herhangi birinizin gönlünde hissettiği asılsız bir şeyden ibarettir.  Binaenaleyh  böylesi asılsız şeyler sakın sizleri kastedip giriştiğiniz işlerden men etmesin.’ buyurur.”





Kalemi bulan ve onunla yazı yazabilen ilk peygamber olan İdris Aleyhisselam’a da “Burçlar İlmi/Astroloji” (İlm-i Nücum) verilmiştir. Dini kayıtlara göre, Allahü Tealanın izniyle göğe çıkan ve 4. Kat Sema’nın kendisine mekan olduğu ifade edilen İdris Aleyhisselam bu ilmiyle Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızların, insanlar ve diğer yaratıklar üzerindeki etkisine vakıf olmuş, bunu ümmetine anlatmıştır.
İSLAM'A GÖRE ASTROLOJİ NEDİR?
Astroloji, yıldızların hareketlerinden hüküm çıkartma bilimidir. İnsanların kendilerini ve başkalarını daha iyi tanımasını temin eder. Yunanca Astra (yıldız) ve Logos (mantık) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelir.
Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızların insanların üzerindeki etkisini yorumlayan ve binlerce yıllık istatistiklere dayanan Astroloji, insanlık tarihi kadar eski bir bilim olarak kabul edilir. Bir başka ifadeyle Astroloji bilimlerin en eskisidir ve bir çok alanda uygulanmaktadır.
MÖ 3000 yıllarında Kaldaeliler’in bu ilmi en açık şekilde uyguladıkları, ancak ilk kayıtların çok daha eskilere, MÖ 5000 yıllarına dayandığı bilinmektedir. Tarihi kayıtlara göre, her çağda bütün medeniyetlerde Astroloji ilminin uygulandığını görüyoruz. Babillilerde, Mısırlılarda, Hintlilerde, Çin’de, Mayalarda, Yunanlılarda, Romalılarda, Araplarda ve Osmanlılar’da uygulandığı kayıtlar arasındadır.
Alemlerin yaratıcısı olan Allah (cc), insanlara doğru yolu göstermeleri için gönderdiği peygamberlerin her birine farklı konularda ilim vermiştir. Kalemi bulan ve onunla yazı yazabilen ilk peygamber olan İdris Aleyhisselam’a da “Burçlar İlmi/Astroloji” (İlm-i Nücum) verilmiştir. Dini kayıtlara göre, Allahü Tealanın izniyle göğe çıkan ve 4. Kat Sema’nın kendisine mekan olduğu ifade edilen İdris Aleyhisselam bu ilmiyle Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızların, insanlar ve diğer yaratıklar üzerindeki etkisine vakıf olmuş, bunu ümmetine anlatmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de burçlarla ilgili olarak mealen “And olsun, gökte burçlar yarattık ve onu gözleyenler için hayrete düşürecek yıldızlarla süsledik” (Hicr-16) ve “Gökte burçlar kılan, onların içine bir aydınlık ve nurlu bir Ay var eden (Allah) ne yücedir” (Furkan-61) gibi ayetler yer almaktadır.
Bir çok İslam alimi de, Astroloji ilmini inceleyerek bu konuda eserler vermişlerdir. Bunlardan birisi olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetname” adlı eserinde Astroloji ile ilgili hayli bilgi aktarmıştır. Marifetname’de, büyük İslam Alimi Seyyid Şerif Cürcani’nin “Aklı olan, iyi düşünen bir kimse için Astronomi ilmi, Allahü Tealanın varlığını anlamaya çok yardım eder” dediği belirtiliyor. Yine aynı eserde İmam-ı Gazali’nin (ra) “Astronomi ve anatomi bilmeyen, Allahü Tealanın varlığını ve kudretini anlayamaz” ifadelerine yer veriliyor.

Burçlar ve gezegenler sebeptir
Marifetname’de Astroloji ile ilgili olarak özetle şu ifadeler yer almaktadır:
“Yıldızlar, meleklerin elinde mecbur ve hüküm altındadır. Melekler de Allah’ın (cc) emri altındadır. Hepsi de O'nun irade ve kudreti ile hareket ederler. Mesela, Güneş kuru, sıcak tabiatlıdır. Ay ise soğuk ve rutubetlidir. Yıldızlar bu keyfiyetleri ile alemde etkili olurlar.  Fakat bütün bu işlerin sadece yıldızlara bağlanması yanlış olur, çünkü yıldızlar da, Hak Tealanın hükmüyle bu tasarrufu yapmaktadır.
Uzaydaki yıldızlar ve güneş sistemindeki gezegenler ateş, hava, su, toprak gibi unsurlar ile madenler, bitkiler ve hayvanlar üzerinde etkili olurlar. Gerçek etkili olan ise Allahü Tealadır. Burçlar ve gezegenler ise sebeptirler."
Bütün gök cisimlerinin yer cisimleri üzerinde çeşitli etkileri olduğuna işaret edilen Marifetname’de, insanların, şekil, hal, ahlak ve tavırlarının; henüz ana rahminde nutfe iken, burçlardan gelen kozmik ışınımın ihtiva ettiği mananın beyinlere işlenmesi ile meydana geldiğine işaret edilmektedir.
Hüseyin Türkoğlu'nun Burçlar adkı kitabından (Sarı Papatya Yayınları] alıntıdır 




“Yedi Gök, Yer ve bunlarda bulunanlar, O’ nu tespih ederler” / “Yedi Göğü ve Yerden bir o kadarını da yaratan Allah’tır” / “Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’ dur. Sonra Göğe doğru yönelerek Yedi Gök halinde onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir” / “ Yedi Göğünde Rabbi, yüce Arşın Rabbi Kimdir? De” /” Allah’ın, Göğü Yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz?” / “Gökleri Yedi kat üzerine yaratan O dur” / “Allah bunun üzerine yedi kat Gök var etti ve her Göğün işini kendisine bildirdi” (1)
Önceden de söylediğimiz gibi,  Kur’an’da geçen Yedi Gök kavramı gerçekte, mekaniksel anlamda bildiğimiz, gezegenlerin, Güneş etrafında belli yörüngelerdeki hareketleri değil, bu yörüngelerle ifade edilen atom altı boyutlara, bir başka deyişle, Bilinç (Mana) boyutlarına işaret etmektedir. Keza yedi Yer (Arz) kavramını da, birini yaşadığımız maddesel dünya ya da madde olarak algılanan tüm yapı şeklinde ele alırsak, diğer altı boyutu da yine atom altı boyutta yer alan ışınsal (İkiz) boyutlar olarak düşünmemiz gerekir. Yedi farklı boyuttan bakış açısını ifade eden bu Yedi Gök kavramındaki her bir boyut, Bütünün bilgisine ait kodları kendi boyutlarınca barındıracak şekilde birbirlerini kapsayarak sıralanmaktadırlar. Öyle bir kapsamadır ki bu, her bir boyut sonsuz ve sınırsız olsa da bir üst boyuta göre, bir hiç hükmündedir. (2) İçinde bulunduğumuz maddesel boyut da dâhil olmak üzere, Yerlere Ve Göklere ait tüm bu boyutların, kendi türünden dalgasal yapılı olduğunu da hatırlamakta yarar var.
Özetle, beş duyu dünyamızın dışında, ama boyutsal derinliğinde, altı farklı boyutun, Yerin (Arzın) olduğu ve bu boyutlarda yaşayan varlıkların, canlıların bulunduğu bununla birlikte, yine o boyutlardan bakıldığında diğer sayısız gök cisimlerinin ikiz yapılarında da sayısız canlı türlerinin bulunduğu, Gök katmanları olarak ifade edilen Yedi farklı boyutun, Bilinç Boyutu olarak var olduğu, her biri bir üst boyuta göre (boyut indinde) hiç hükmünde kalan (3) boyutlardan, Yedinci boyutta oluşan bir oluşumun, direkt değil, sırasıyla alt boyutlara doğru yansıyarak (boyutsal dönüşümlere uğrayarak) dört boyutlu uzay-zamanda ve bize görünmeyen diğer mekân ve zamanlarda açığa çıkmakta olduğu söylenmektedir. Bu nedenle gök katları içindeki bir boyutta yaşanılanlar, bir üst boyut ya da boyutta yaşanılmış olandan başka bir şey değildir (bu olayın, detaylı olarak kaleme alacağım Stringlerle de nasıl uyumlu olduğunu hayretle göreceğiz). Bu boyutsal anlamdaki Gök Sistematiği, kendini üç boyutlu uzay-zaman içinde de yansıtmış durumdadır. Bu nedenle hücresel boyut, onu meydana getiren moleküler boyut içinde bir hiç hükmünde iken, aynı şekilde moleküler boyutta, atom boyutu ya da seması, atom seması da, kuark-parçacık boyutu, bu kuark- tanecik boyutu da foton seması içinde bir hiç hükmündedir. Resulullah bu konuda, “Birinci kat semâ ikinci kat semâ içinde çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir. İkinci kat sema ise üçüncü kat semâ içinde, çöldeki bir yüzük halkası gibi kalır… Yedinci kat semaya kadar bu böylece devam eder… Dünyanız ve Yedi kat semâ ise, Kürsü de Kürsü de Arş’ın içinde yine çöle atılmış bir yüzük halkası gibi kalır” diyerek bin dört yüz yıl öncesinden ancak bugünün teknolojisiyle anlaşılabilecek bir gerçeği, boyutsallığı da kapsayacak şekilde ifade etmiştir. Dolayısıyla bu ifade, Afaki olarak Makroskopik boyutlarda evrenin sınırsızlığına doğru olan hiyerarşik durumu izah ettiği gibi, aynı zamanda Enfüsi olarak da Boyutsallığa doğru olan hiyerarşik durumu açıklamış olmaktadır. Bunun yanında, “Allah yedi kat göğü ve yerden de onların bir mislini yaratmıştır, emir aralarından nazil olmaktadır” ayetindeki, Emrin Boyutsal İnişini, Enfüsi boyutlardan nasıl olduğunu da artık anlamış olmaktayız.
Bu öze doğru boyutsal katmanlar dolayısıyladır ki, Allah’ın İlim ve Kudretinin en geniş Kemal mahallerinden biri olan Kabe’nin beş duyu algı dünyamızda belli bir kütlesi, hacmi, yüksekliği...olmasına karşın, her bir boyutta da karşılığı bulunmakta, varlığı Arş’ a (Arş boyutuna) kadar uzanmakta, o boyutlarda da hükmünü varlıklar üzerinde icra etmektedir. Keza o dönem insanının hem aklının ret edemeyeceği hem de derinlikli anlamı verecek şekilde, “Güneş’in Arş’a  gidip orada secdeye kapandığını” söyleyen hadiste de Güneş dediğimiz yapının da Arş’a (Arş Boyutuna) kadar yapısının devem ettiği ve Bilinçli bir yapı olduğu belirtilerek Güneşin secdeye kapanmasıyla yani, Allah’ın İlminde yok olduğu ya da başka bir ifadeyle, öze doğru olan boyutsal yapıları itibariyle Allah’ın ilminde bir İlmi suret olarak yokluktan ibaret olduğu söylemektedir. Tıpkı Miraçta, madde (ki bu, bildiğimiz anlamda madde değil, tüm kainatı meydana getiren dalga okyanusudur) ve mana boyutsal sınırında Cebrail (as)’ın “ bir adım daha atarsam yanarım, yok olurum yani, varlığım gerçekte yokluk olan İlmi suretler olarak devam eder” demesindeki gibi. Böylece kimisi, Resulullah’a bakıp onu çarşı pazarda dolaşan kendi gibi birisi olarak görüp değerlendirirken, kimisi de onu gördüğünde (mecazen) boyunun Arşa kadar uzandığını söyleyerek yani, Şuurunun, Varlığının, Benliğinin Arş’ a kadar uzanmakta olduğunu, her boyutta varlığının devam ettiğini görüp değerlendirmekteydi.
Resulullah’ın Miraçta 7. Katta (boyutta) Hz İbrahim (as)’ı, sırtını Beyti Mamura (Kabe’nin o boyuttaki varlığına) dayar bir şekilde görmesi ve Efendimize, “Senin mekanın ve ümmetinin mekanı burasıdır” demesi, Hz Muhammed’in (sav) ve Muhammedilerin (sıradan Müslümanları kastetmiyorum) tüm Bilinç Boyutlarını Kapsayan 7. Bilinç Boyutundan tüm varlığı değerlendirebileceğini anlatmaktadır. Yedinci boyutla birlikte Ruh Boyutunu, yani, Galaktik Bilinç- Ruh adı altında tüm yıldız sistemlerini ve yanı sıra diğer tüm Galaktik Bilinçleri ve Sistemlerini ve O Bilinçlerin sonsuz sayıdaki zuhurlarını müşahade ettikten ve tüm bu sistemi oluşturan Kalemin, Kalemlerin hışırtısını, sesini duyduktan yani, Kozmik Bilincin (Ki, Kalemle işaret edilen Akıldır) holografik özellikli manalarının ritmik dansını, bu manaların bu sistemlerde ne şekilde ve nasıl açığa çıkıp tüm bunları meydana getirdiğini zerresine kadar müşahade ettikten sonra yaratılmışlıkla yaratılmamışlık sınırı olan ve Sidrei Münteha denilen Boyutsal sınıra gelmiş, Kozmik Bilincin artık varlığa dönük yönü değil, Öze dönük yönündeki Rabbi ile görüşmek yani, Hakikatının Boyutlarıyla Boyutlanmak yolunu tutmuştur. Bu arada, çağdaş bilimin de bize söylediği gibi, Boyutsallığın olduğu yerde mekansallık, mekansallığa bağlı hareket ve zaman kavramları tamamen düşer. Bu yüzden Resulullah’ın Miracının Kudüs’ ten sonraki bölümünün, gerek ışınsal boyutları (Yerin katlarını) gerekse de Gök (Sema) katlarını gezmesi ve Rabbiyle buluşması, ne bedenen ne de Ruh bedenin mekansal hareketiyle olmuştur. Tüm bunlar Şuursal bir olaydır ki bu da Boyutsallık kavramıyla ancak anlaşılabilmektedir. Aynı şekilde, Kuran’ın indirilmesi denilen olay da, Kur’an’ın mekansal gökten gelmesiyle alakalı olmayıp Boyutsal anlamda, önce Levhi Mahfuza inmesi yani, Rabbani Hükümlerin Ruh adlı meleğe yüklenmesi, bu Evrensel Gen hükmünde olan, Evrenin ezelden ebede kadar olan tüm programlarının bulunduğu Levhi Mahfuzdan da bir defada yani, “an” içinde Dünya semasındaki Beyti Mamura (Güneş Sistemimize), oradan da Hz Muhammed’in (sav) Bilinci ile bize bölüm, bölüm bildirilmesi, dünya boyutunda açığa çıkması olayıdır. Böylece Resulullah, “an” içinde bir defada Okuduğu Sistemi, insanların hazmedebilmesi, anlayabilmesi için pey der pey belli bir sistemle boyutumuzda açığa çıkartmıştır.
Çok daha enteresan olanı, “Bu Sema nedir?” diye soran kimseye Resulullah, “sizden men edilmiş bir dalgadır” diye cevap verirken, bir başka hadiste de “bu Sema nedir bilir misiniz? Dürülmüş bir dalga, korunmuş bir tavandır” demesidir. Birinci hadiste, varlığın her boyuttaki Tekilliğini de göz önüne aldığımızda, “Semanın bizden men edilmiş bir dalga” olması, Semanın beş duyumuza göre gerçekte Afakta uzayın derinliğine doğru olmak yerine, dışımızda değil, özümüzde olarak, varlığın aslının bilinçli enerji dalgaları olduğunu ya da varlığın bu men edilmiş yani sınırlı ve maddesel algılamalarımız dolayısıyla bir türlü fark edemediğimiz enerjiden meydana geldiğini açıkça söylerken ikinci hadiste ise, yine Semanın, Semaların eşyanın (şeylerin) özüne doğru olarak “dürülmüş bir dalga” yani, her an yeni bir şan, şekil, biçim alarak açığa çıkan, manalarla işlenmiş, kodlanmış, işaretlenmiş enerji-data boyutu ve dolayısıyla onun projeksiyonuyla oluşmuş yine bilgi-enerji yapıyı tarif etmekte olup bunun da korunmuş yani, Mutlak Bilincin eseri olarak, her an yeni bir şanda dönüşümlerle varlığını sonsuza dek sürdüren boyut olduğunu ifade etmektedir, bir anlamda. Bu arada, yine dikkat ederseniz Dine alenen karşı olanlar, buraya kadar anlattıklarımız ve anlatacağımız İlimsel mucizelerin hiçbirinden bahsetmemekte, bunlara hiç değinmemekte, tamamıyla görmezden gelmekte, bunun yerine o dönemin düşmanları gibi egolarına, gerçek sandıkları sanal benliklerine, yediremedikleri, hazmedemedikleri gerçekleri, maalesef tamamen çarpıtma ve gerçeği olmayan hayallerle süsleyerek, insanları kandırıp aldatma yoluna gitmektedirler.
“Gökleri, Yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan...Rahmandır” / “Rabbiniz, Gökleri ve Yeri altı günde yaratan ve sonra Arş’ a hükmeden... Allah’tır” / “Ant olsun ki Gökleri, Yeri ve İkisinin arasında bulunanları altı günde yarattık” / “Gökleri ve Yeri altı günde yaratan O dur” / “Gökleri, Yeri ve arasında bulunanları altı günde yaratan... Allah’tır” / “Doğrusu sizin Rabbiniz, Gökleri ve Yeri altı günde yaratıp...işi düzenleyen Allah’tır”/ “ Allah bunun üzerine iki gün içinde Yedi Gök var etti ve her Göğün işini kendine bildirdi” / “ Deki, siz Yeri iki günde yaratanı mı tanımıyor ve O’na eşler koşuyorsunuz?. İşte alemlerin Rabbi O’ dur” / “Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onda bereketler yarattı, rızklarını arayanlar için, oradaki gıdaları ölçü ile dört günde taktir etti”. (4)
Bu konuya “ Arz-Arş - 6” başlıklı makalemiz başta olma üzere birçok yazıda değinmiştik. Şimdi ise, bu ayetlerin bilimsel açıdan yorumlarına geçmeden önce, aydın, ilerici geçinen bu yüzdende Kur’an ve Resulullah’ı bir şeyler öğrenmek amacıyla samimi olarak sorgulamak yerine, acımasızca eleştirmeye çalışan din karşıtları, maalesef, çok daha zeki olduğunu kanıtlamak için, ilkokul çocuğunun bile yapmayacağı mantık hatalarıyla dolu birtakım çeşitli zeka oyunları ile güya ayet ve hadislerde yanlışlıklar aramaktadırlar. Dolayısıyla, bunlardan birkaçına bakarak, onların diğer konulara olan bakış açılarındaki hataları da çok rahatlıkla görebiliriz. O birkaç şeyden biri de, Kuran ve Hadislerde geçen, “gün” kavramıdır. Onlar kısaca şöyle demektedirler: “ Birkaç ayette evrenin altı veya yedi günde yaratıldığını söylerken, bir başka ayette ise iki günde yaratıldığını, yeryüzünün ise bir yerde iki, bir başka yerde ise dört günde yaratıldığını söylemekte ve ayrıca bu çelişkinin yanında, gün kavramının güneş sistemi ve dünyanın oluşumundan sonra insanların tespit ettiği bir kavram olduğunu ve ondan önce böyle bir şeyden bahsedilemeyeceğinden, bir başka ayette ise (en üstte yer almakta), Göklerin yaratılmasının, Yerin (Dünyanın) yaratılmasından sonra anlatıldığından böyle anlatımların doğru olamayacağı” belirtilerek Kuran ve bununla ilgili Hadislerin yanlışlığını öne sürmektedirler. Aslında etiketleri, unvanları ne olursa olsun onları ciddiye alıp kalemimin mürekkebini bile boşa harcamak istemem. Üstelik ne anlatırsak anlatalım yine aynı şeyleri temcit pilavı gibi konuşmaya devam edeceklerdir. Çünkü onlar, daha işin başından öğrenmek için yola çıkıp sorgulamıyor, veri tabanlarının gereği olarak şartlanmışlıklarını ve sanılarını, Dinde görmeye ve bunu insanlara göstermeye çalışıyorlar. Ne ilginçtir ki, Kuran ve hadisler canlı ve şuurlu bir biçimde, onların görmek istediklerine, veri tabanlarına ayna olmaktadır. Bu yüzden bu konularda beyni bulananlara kısa da olsa bir açıklama yapmam gerekiyor.
Öncelikle, Kuran, zaman ve mekandan münezzeh ya da zaman ve mekanın geçerli olmadığı bir boyuttan açığa çıktığı içindir ki, bulunduğu devrin kelimeleriyle kayıtlı olmayıp kelimelerin işaret ettiği anlamlar itibariyle her dönem ve zamana hitap etmekte, her çağın soru ve sorunlarına cevap verebilmektedir. Keza Hadisler de. Aksi taktirde Kuran’ın ve Hadislerin evrenselliği tamamıyla laftan öteye geçmezdi. Bu yüzden birçok yazımızda değindiğimiz üzere, nasıl ki “Gökler” derken mekansal anlamda Göklerden bahsetmiyorsak bunun yerine bunları, bilinen maddesel boyutların alt boyutları olarak düşünmemiz gerekiyorsa aynı şekilde, “gün” derken de bildiğimiz günleri değil, bu “gün” kavramını, “an” anlamında ele alıp “an”daki var oluşlar olarak düşünmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla var olan, boyutlar ve bu boyutlara karşılık gelen “an” lar ve bu boyut içinde yer alan zaman ve bu zaman kavramına dayalı olan “devirler” dir. Biraz daha açarsak, gün kavramı, zaman ve mekanının bulunmadığı boyutlarda Allah’ın İlminde ya da bunun Ruha yansıması olan Mutlak Bilinçteki suretlerde “an” anlamını alırken, bunun çokluk boyutunda veya uzay-zamanda aldığı isim ise yine bir anlamda “an” anlamında düşünebileceğimiz, “devir” olarak geçmektedir. Yani, zaman ve mekanın geçerli olmadığı boyutlarda “an” kavramı, uzay-zamanda açığa çıktığı zaman kendini “devir” olarak göstermektedir. Başka bir deyişle, zaman içindeki oluşumlarda belli “uzay-zaman dilimleri”, devir olarak adlandırılmaktadır, bizlerin olayı daha iyi görebilmemiz, işin sistemini anlayabilmemiz için. Bugün bilim de, Kuantum Kozmolojisini de kapsayacak şekilde saf enerji ve devamı olan enerji-parçacık düzeyinden, evrenin şu anki görünümüne kadar evren tarihini de “devirler, dönemler” olarak anlatmaktadır. Nobel ödüllü ünlü Stephan Weinberg’in “İlk Üç Dakika” adlı eserinde “Evreni altı film karesinde” incelediğini yedinci karede ise, bunun tamamlandığını okuyabilirsiniz.
Bu nedenle Tevrat’ ta (Old Testament) geçen şekliyle, “Allah’ın evreni altı günde yaratıp yedinci günde istirahat etmesi” olayı zahiri yönüyle, bize göre belli zaman dilimlerini ifade eden evrenin altı devirde yaratıldığını yedinci günde ise, olayın kemale ulaştığı (erdiği), tamamlandığı anlamına gelirken, Batıni yönüyle ise Kainatın, altı “an” daki, Boyuttaki yaratılışı anlatılmaktadır. Burada öncelikle dikkat edilmesi gereken bir husus, “devirlerin” ya da “an” ların sayısından çok, “devirin” ya da “an’ ın” kendisidir. Çünkü bir “devir veya “an’ a ”, birden çok “devir ya da an’ ın” sığması dolayısıyla, onları da tek bir “an ya da devir” şeklinde düşünebileceğimiz gibi, birkaç “an veya devir” şeklinde de mütalaa edebiliriz. Hal böyle olunca, altı ya da yedi “an’ ı ya da devir’ i”, iki, üç, dört..., “an ya da devir” olarak  düşünebiliriz ki, Kuran’da, iki günde, dört günde yaratılışın olduğunun söylenmesinin bir nedeni de budur. Keza Resulullah’ın, “ Allah toprağı Cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları Pazar günü yarattı. Ağaçları Pazartesi günü yarattı. Mekruhları Salı günü yarattı. Nuru Çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları Perşembe günü yaydı. Hz Ademi Cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı” ifadesindeki yeryüzünde olan yaşamı yedi güne karşılık gelecek şekilde yedi devirde anlatması da bu gerçeğe dayanmaktadır. Kaldı ki, bunun bir de Boyutsal anlamı vardır. Zaten iki günde göğün yaratıldığını, Yerin de (Arzın da) dört günde yaratıldığını belirtmesi, yine altı gün eder ki, bir önceki açıklama açısından da birbirini bütünlemektedir. Ayrıca, varlık boyutlarda da “an” tabiri kullanılmaktadır. Mesela, madde boyutumuz tek bir “an” olarak mütalaa edilirken, Cinlerin boyutu farklı bir “an” da,...vs. nitelendirilmesi gibi.
Bu anlatım şeklinin anlamına gelince, bu tarzdaki ifadelerin insanda ezberi bozup, tefekkür mekanizmasını devreye sokarak birden fazla anlamlara, boyutların, sistemlerin varlığına ve işleyişine işaret etmek için olduğunu görmekteyiz. Bununla paralel din karşıtlarının hep eleştirdikleri iki konudan ilkinde, Kuran’ın dağınık, birbirinden kopuk yani, anlatılan bir şeyin bir anda biterek bir başka konuya geçmesi ve o konunun tekrardan başka yerde tekrardan ifade edilmesi..vs şeklindeki olan tarzıdır ki, bunun nedeni de başka anlamları yanında yine aynı sebebe yani, insanı, beynini bloke eden ezberden kurtarıp düşündürmeye yönlendirmek olup bu durum, Kur’an’ ın zaman ve mekana bağlı olmayan bu yapısının boyutumuza yansımasından başka bir şey değildir. Böylece, zamanın olmadığı boyutta öncelik ve sonralık kavramı ortadan kalktığı için Kuran’ın birkaç ayetinde önce, yerin yaratılışı, sonra da Göğün yaratılışı neden-sonuç ilişkisine dayalı olmayan şekilde anlatılmıştır. Yani, zamanlamaya bağlı bir oluşumu değil, “an” içinde tek bir karedeki olayı, ayrı, ayrı anlatmasıdır. Yer ve Gök kavramını boyutsal anlamlarıyla ele aldığımızı düşünsek bile, bu boyutlar demin belirttiğiz gibi, bildiğimiz zaman içinde değil, “an” olarak mevcut olduklarından ve daha üst bir “an” da değerlendirildiğinden o boyut gereğince bildiğimiz anlamda sıralama olmaksızın anlatılmıştır. Bu tür anlatım tarzıyla da zamanın ve dolayısıyla mekanın, sanal ve hayal olduğunu vurgulayarak insanları, neden-sonuç ilişkisine bağlı olan boyutlardan sıyrılmasını sağlayıp, Bilincini, Benliğini daha Öz boyutlarda, “an” da, tanıması, madde boyutlarını da bu boyut açısından, “an” dan değerlendirme yapmasını sağlamayı amaçlamasıdır. Diğer ayetlerde ise, olaylar nedensellik ilkesince anlatılmaktadır.
Kur’an adı altında Evrensel Sistemi okuyan Evliyanın açıklamalarına baktığımızda da, insanların dünyanın merkez, yıldız olarak kabul ettikleri gezegen ve yıldızların ise, bu dünya etrafında döndüğünü düşündükleri devirde, önce Evrensel Ruhun yaratıldığını sonra da Kürsünün (Galaksilerin), sonra da bu Kürsüde yer alan yıldızların ve en sonunda da gezegen ve Dünyanın yaratıldığını söylediklerini görüyoruz. Eğer Kur’an, gerçekten iddia ettikleri gibi bir şeyden bahsetseydi, o insanlar, ancak yüzyılımıza ait modern bilimin söyleyebildiği böyle bir şeyden bahsedebilirler miydi? Elbette hayır. İkinci eleştiri konusu ise, Kuran’da sık, sık tekrarların olması durumu. Şunu kesin olarak belirtmek gerekir ki, Kuran’da asla tekrarlar, tekrarlamalar yoktur. Bizler kelimelerin, cümlelerin derinliğini, hangi boyuttan ifadeler olduğunu anlayamadığımız, beş duyuda olaylara, kavramlara yaklaştığımız ya da o boyutlara ait verileri değerlendiremediğiz için, bazı şeylerin hep tekrarlandığını zannetmekteyiz. Mesela yukarıdaki ayetlere dikkat edersek, yaratma işlemini gerçekleştiren hakkında kiminde Rab, kiminde Allah, Kiminde ise Rahman kelimesi geçtiğini görmekteyiz. Bu da bize aynı şeyin farklı boyutlardan olan ifadesini, oluşumunu, oluşum şeklini, bakış açısını...vs göstermektedir. Görüldüğü üzere Kur’an neden, nasıl ve nelerden bahsetmekte, Dini eleştirenler nelerden bahsetmekte. Anlamlar arasında her hangi bir ilişkinin olmadığı her şekilde açıkça görülmektedir.
Kaynakça: Hz Muhammet Neyi Okudu, Yenilen, Akıl Ve İman, Kendini Tanı, Hz Muhammet Mustafa (Sav) II, İnsan Ve Sırları I – Ahmet Hulusi / Cum’ a, Kuran da İnsan- 4, Boyut Kavramı, Zaman - Ahmet Fevzi Yüksel, www.sufizmveinsan.com )
1. İsra-44, Talak-12, Bakara-29, Müminun-86, Nuh-15, Mülk-3, Fussilet -12
2. Bunu kafada canlandırmak için mesela, sonsuz uzunluktaki tek boyutlu uzayın (çizginin), sonsuz genişlikte iki boyutlu uzay (yüzey) içinde, bu yüzeyin de bu iki boyutlu uzayın sonsuz tanesinin oluşturduğu üç boyutlu uzay (hacim) içinde bir hiç olması gibi, düşünebiliriz.
3.  Bkz. Arz-Arş - 1      
4.  Furkan-59, Araf-54, Kaf-38, Hud-7, Secde-4, Yunus-3, Fussilet-9, Fussulet-12, Fussulet-10
 

2 yorum:

  1. Muhterem Yavuz bey, epistemolojik olarak konuyu bütünü ile araştırmış siniz çok güzel...
    Onkolojik olarak ta belki zahirci bilimin tüm verileri ulaşabildiğimiz kadar paylasmissiniz.
    Çok güzel... Ancak insanın sorunlarına sıfır tanım hiç bir cevap yok....
    Bir şey eksik kalmış varlığın hesap ile birleştirilip incelenmesi....
    Peki gökler deniyor niçin insanın dusunselliginde ki etkileşim ile birlestirmiyorsunuz? İlgiyi alakayı niye kurmuyorsunuz?
    Çok yanlış... eksik...
    Dinimiz kitap sünnet uçma birde kıyas der. Kıyas in varlık yanımızdaki gözlemi niçin yapılmıyor?
    Hesabını bilmiyoruz!!!
    Oysa var ve buna ebced teoremleri cevap veriyor.
    Bu akşam ki sohbetimiz de buna değindik izlediyseniz düşündü iseniz.
    İnsanın varlık yani ile göklerdeki varlık bir bütün içinde incelenir.
    Aynı bağlamda insanların varlık yani dünya yani yer dediğimiz davranış modelleri bakımından da incelenir.
    Bu bir bütünlük gerektirir. Gökler ile yerler ayrı değildir.
    Selamlarimizla...

    YanıtlaSil
  2. Muhterem Yavuz bey, epistemolojik olarak konuyu bütünü ile araştırmış siniz çok güzel...
    Onkolojik olarak ta belki zahirci bilimin tüm verileri ulaşabildiğimiz kadar paylasmissiniz.
    Çok güzel... Ancak insanın sorunlarına sıfır tanım hiç bir cevap yok....
    Bir şey eksik kalmış varlığın hesap ile birleştirilip incelenmesi....
    Peki gökler deniyor niçin insanın dusunselliginde ki etkileşim ile birlestirmiyorsunuz? İlgiyi alakayı niye kurmuyorsunuz?
    Çok yanlış... eksik...
    Dinimiz kitap sünnet uçma birde kıyas der. Kıyas in varlık yanımızdaki gözlemi niçin yapılmıyor?
    Hesabını bilmiyoruz!!!
    Oysa var ve buna ebced teoremleri cevap veriyor.
    Bu akşam ki sohbetimiz de buna değindik izlediyseniz düşündü iseniz.
    İnsanın varlık yani ile göklerdeki varlık bir bütün içinde incelenir.
    Aynı bağlamda insanların varlık yani dünya yani yer dediğimiz davranış modelleri bakımından da incelenir.
    Bu bir bütünlük gerektirir. Gökler ile yerler ayrı değildir.
    Selamlarimizla...

    YanıtlaSil