10 Nisan 2015 Cuma

Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş: Tanrılar, Ritüel, Tapınak,





Kürşad DEMİRCİ 



Mezopotamya, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki bereketli topraklarıyla mer, Akad, Babil ve Asur gibi uygarlıkların köklenip geliştikleri coğrafyadır. Söz konusu uygarlıklara ait çivi yazılı tabletlerin 19. yüzyıldan itibaren bulunup deşifre edilmesiyle Mezopotamya kültürünün günümüz Batı medeniyetinin oluşumunda hayati bir etkisi olduğu anlaşılmıştır. Zira Mezopo- tamyanın geliştirdiği din ve kültür anlayışı sadece yakın çevresinde yaşayan halkları değil; ayzamanda Musevileri, Hellenleri ve Hıristiyanları da etkileyerek evrensel bir nitelik kazanmışr. Ancak mevcut bilgilere göre Mezopotamya dininin sistematik bir biçimde tanımlanması oldukça zordur. Buna rağmen genel olarak M.Ö. III. binde Sümer pantheonuna ilişkin en erken metin- lerde, buradaki dini anlayışın politeist ve tanrılarının da anthropomorfik (insan biçimli) olduğu, bunun yanında merlilerin tanrı ve tansal olanı gökyüzündeki olarak tanımladıkları anla- şılır. Resmi nitelikteki bu metinlerde tanrılan yanında ağırklı olarak din aracılığıyla siyasi ideolojiyi yönlendiren krallara ve rahiplere ilişkin bilgiler yer almaktadır. İnsanlar ise tanrılan beslenme ve giydirilmeleri için yaratılmış hizmetkârlar olarak, yine tanrıların suretinde yaratıl- mışlardır.  Yani günümüzde  politeist (çok tanrılı)  dinlerdeki  birçok tanrı için yapılan insan suretli betimleme, antikçdaki bir Mezopotamyalı için geçerli değildir; ona göre tanrı anthropomorfik değil, insan theomorfiktir. Karşılaştırmalı dinler tariisi Kürşat Demirci 2013 yılında yayınlanan “Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş: Tanrılar, Ritüel, Tapınak adlı çalışma- sında bu bakış ısını derinleştirerek, antikçağ Mezopotamya halklandaki tanrı düşüncesini analitik bir zlemde incelemiştir.
Yazar Önsözde Mezopotamya dinlerine ilişkin Doğu ve Badaki modern araştırmalar üzerine genel bir değerlendirmede bulunduktan sonra, Giriş (1-8) lümüyle farklı dil, kültür ve coğrafyaya sahip olmalarına rağmen, tünsel anlamda naturalist bir dünyada yer alan antik toplumların,  metamorfoz  (mitlerde  form değiştiren  tanrılar,  insanlar,  hayvanlar  ve  bitkiler), büyüsel etyoloji (doğa olaylarının nedenleri) ve ab origina (ilk olanın kusursuzlu, atalara ve geleneklere bağlık) gibi bazı temel kutsal arketiplerle şekillendiklerini belirtmektedir.
Çalışmanın temel içeriği ise, Mezopotamya halklarının tanrı anlayışı kapsamında değer- lendirilen Eski Mezopotamyada Tanrılar (9-47) ve tanrı-insan ilişkisi üzerinde yoğunlan Ritüel ve Tapınak (49-97) adlı iki ana başlık çerçevesinde şekillenmiştir. İlk ana başkla birlikte hem politeist hem de monoteist dinler için ayrıcaklı konuma sahip Mezopotamya coğrafyası ve halkları genel çerçevede aktarılarak, buradaki farklı inançların ilgi çekici şekilde benzer yapıda olduklarına değinilir. Bu ortak mitik dilin oluşumundaki en etkili unsur olarak Sümerlilerin böl- gedeki uzun reli siyasi üstünlüğü dikkat çekmektedir. Ardından daha teolojik bir zeminde devam edilerek, Mezopotamya halklarının düşsel arka planında tanrı algılarının nasıl şekil- lendiğini anlaşılabilir kılmak amacıyla, tanrı ile insan arasındaki teogonik ve kozmogonik bağlar açıklanırken,  tanrıların  anthropomorfik  yapısının  nedenlerine  vurgu  yapılmıştır.  Tanrıların



370

Kürşat DEMİRCİ


yaratılış nedeni olarak kozmik yapı, insanların yaratış nedeni olarak ise tanrılan insiyatifi görülür ve tanrı ile insan arasındaki iç içe gmiş bu bağ, toplumların tanrı anlayışı şekil- lendiren en karakteristik özellik olarak değerlendirilir. Latinlerin do ut des (ver ki vereyim) prensibiyle  adlandırdıkları  tanrı-insan  arasındaki  ilişkinin  çıkara  dayalı  olan  yanı ise  K. Demirci karşılıklı şvet teolojisi olarak yorumlar. İnsanlarla daima iç içe olan tanrılar akrabalık ilişkileri, yaşam alanları (dağlar, kutsal tapınaklar ve barakalar), sevileri, kıskançk- ları ve üzüntüleriyle tamamen insani özellikler taşımaktadırlar. Her kentin, kurumun ve insanın koruyucu tanrıları bulunur ve tanrıların kaderleri de korudukları kentlerin, kurumlan ya da kişilerin kaderleriyle doğrudan bağlantılıdır. Dolayısıyla bir kentteki tanrının önemi o kentin siyasi gücüne bağlı olarak artar ya da tamamen yok olabilirdi. Ayca bu durum Semitik rna tanrısı Adadın bazen felaketin bazen de bolluk ve bereketin tansı olmasına benzer şekilde, tanrıların mitlerde birbirine zıt fonksiyonlara sahip olmalarına da neden olmtur. Genellikle yük tanrılar anthropomorfik yapıda olsalar da, ikincil öneme sahip ya da zamanla önemini yitiren  tanrıların  daha  çok soyut  varlıklara  dönüştüğü  görülür,  ayrıca  tanrıların  hayvanları, Tanrılan simgeleri, sembolize ettikleri ay ve güneş gibi varlıklar, daha veba gibi bazı güçlü hastalıklar da tanrı olarak algılanabilmektedir. Eski Mezopotamyada Önemli Tanrılar (25-47) ayca değerlendirilmiş ve burada detaylı tanrı tasvirlerinden kınılarak Mezepotamya halkla- nın sosyo-kültürel ıdan kendilerini etkileyen tanrıları nasıl algıladıklarına yönelik bir değerlendirme yapılmıştır. Bu kapsamda söz konusu coğrafyada etkin olan An (Gök Tanrı), Enlil  (Fırna),  Enki  (Yeryüzünün  Hakimi),  Ninhursag  (Dağlan  Tanrıçası),  İnanna  (Aşk Tanrısı), Erkigal (Ölüler Ülkesinin Tanrıçası), Utu (Adalet Tanrısı), Nanna (Ay Tansı), Marduk ve Asur gibi tanrılarla ilintili olarak koruyuculuklarını üstlendikleri kentler, akrabalık bağları, temel ikonografileri, politik olaylara bağımlı değişen önemleri hakkındaki temel bilgiler Sümer, Akad, Asur, Babil pantheonunda ve bazen de Yahudi inancındaki benzerleriyle karşıltırılarak aktalmıştır. An’ın b tanrı konumunda bulunduğu en önemli üçlüyü An-Enlil- Enki meydana getirirken, daha sonraki dönemde Babil Kralğının Mezopotamyada hakim konuma gelmesiyle Marduk; Asur Krallığı’nın etkin rol oynamaya başlamasıyla da Asur en önemli tan konumuna kselmiştir. Bunun yanında hiyerarşik olarak tanrılar ile insanlar arasında bulunarak doğaüstü güçleriyle insanlardan ayrışan ve tanrılan birtakım işlerini yapmakla görevli daimonlar, devler ve kahramanlara değinilir. Yazar, burada yer alan Utukku, Labatu, Pazuza, Lamtu ve Lilutu gibi daimonik varlıklara yönelik bilgiler aktararak, söz konusu daimonlan çoğunun mer öncesi halklardaki tanrıların birer tezahürü olarak Sümer dönemine miras kaldığı şeklinde yorumlamaktadır. Ayca Melerin (evrensel yasalar) kontro- lünü elinde bulunduran, genellikle Uanna, Uannedagga, Enmedagga, Enmegalama, Enma- buluga, Anenlilda, Adapanın oluşturduğu ve Hellen dünyasındaki yedi bilgeleri hatırlatan, yedi Apkallu (yarı tanrı-bilge) vardır. Kahraman statünde ise lgamış ve Etana gibi iki önemli mer krana ilişkin oluşturulan mitoslarla, kahramanğın ve kraliyet soyunun kutsandığına vurgu yapılmıştır.
Mezopotamya coğrafyasında tanrı-insan arasındaki tinsel bağ ve bu bağın gerçekleştiği mekân, Ritüel ve Tapınak (49-97) ana blığı altında değerlendirilmektedir. Bu kapsamda izlenecek yol, zen gibi anlamlara gelen ritüel kelimesinin etimolojisi açıklanarak, söz konusu kavramı insanların kutsal olanla arasındaki ilişki kurma metodolojisi olarak tanımlanır. Monotheist dinlerdeki ibadet kavramıyla ritüel arasındaki farklıklardan bahsedilir ve insanların ibadetleri sonucunda isteklerinin yerine getirilmesi tamamen tannın insiyatifinde olmasına rağmen, daha kapsayıcı içeriğe sahip ritüelin, uygulamalan eksiksiz gerçekleşmesi durumunda, amacına ulmasının kesin olduğunun altı çizilir. Sosyal açıdan ritüel (50-52) irdelendiğinde genel olarak halkı homojen bir yapı içerisinde bulundurarak birlik duygusunu güçlendirmek ve siyasi otoritenin gücünün tescili olarak tanrılarla arasındaki ilişkiyi halka kanıtlamak amacıtaşıdığına  değinilmiştir.  Ritüelin  dinsel  yapı (52-97)  söz  konusu  olduğunda  ise  form  ve


Eski Mezopotamya Dinlerine Gir                                                  371

uygulamaların daha çok Sümer kökenli olduğu; kozmik düzeni kontrol etme, koruma ve devam- lığını sağlamayı amladığı görülür. Mitolojik bir çerçeve içerisinde gerçekleşerek halkın top- lumsal hazasını oluşturan ritüeller, genellikle rahiplerin kontrolü altında günlük, ayk ve yıllık olarak gerçekleştirilmektedir. Buna göre Babilde bir kült günü; tapınağın uyanış töreni (dik biti), kapının ışı (pit babi), sabah iki öğün yemeğin servisi ve temizlenmesi (naptanu/ tardennu), akşam iki öğün yemeğin servisi ve temizlenmesi, kapının kapanması olmak üzere beş ritüelden oluşurdu. En önemli ayk ritüelleri ise, ayın dönemlerine  göre şekillenen ve  kötü etkilerini gidermek için birinde, yedisinde ve on beşinde kutlanan essesu, tanrı heykellerine elbise giydirme törenleri olan lubastu, genellikle tapınağın ışı/selamlanması olarak algılanan salam biti ve ölenlerin öteki hayatta huzur içinde yaşamalanı amlayan hatırlatma töreni kisiga olturmaktaydı. Tanrı heykelleri üretme ve Ea (Enki) aracığıyla bu heykellerin tanrılaştırılması  ise  yılk  olarak  mis  pi  ritüeliyle  gerçekleşirdi.  Ancak  yıllık  olarak  yerine getirilen ritüellerin en önemlisi bugün Ortadoğuda Nevruz, Sümerlerde akitil (dünyayı yeniden yaşatan güç), Babil’de akitu (arpa ekim bayramı) olarak bilinen bayram, mevsimsel sürekliliğin sağlanması, yani dünyanın dönemsel olarak yenilenerek tekrar yaralması amacıyla Nisan (Nissanu) ile Ekim (Teşritu) aylanda kutlanmaktaydı. On iki gün ren törenlerin beşinci gününde, Musevilikteki günah keçisi kavramının prototipi niteliğinde olan ve bir k kullanı- larak yapılan anma ritüeli kuppuru ile Marduk heykelinin önünde şaşgallu (rahip) tarafından kran yüzüne sert bir tokat atılarak icra edilen aşağılama ritüeli gerçekleştirilmektedir. Sekizinci gün ise Babilde toplanan tanrılar sonraki on iki ayda insanların kaderlerinin nasıl şekillene- ceğini belirlerken, on ikinci gün İştar ve Dumuzi’yi temsilen bir çiftin gerçekleştirdiği hieros gamos ritüeli yer alır. Bunun yanında ritüellerin yük kısmını Melerde (evrensel yasalar) saklı olan büyüler ve kehanetlere ilişkin olanlar oluştururdu. Kara büyüler her dönemde yasaklanmış- ken,  kehanetler kahinin tansal işaretleri  yorumladığı  ve  daha  geri  planda  kaldığı  auguria oblativa ya da kahinin geleceğin şekillenmesinde rol oynadığı auguria imperativadan oluşur- lardı. Bu bilgilerin ardından tanrılan yeryüzündeki evleri olan ve hem siyasi otorite hem de halk açısından hayati öneme sahip tapınaklara ilişkin; var ol nedenleri, işlevleri, mimarileri ve dini görevlileri hakkında bazı bilgilere değinilir. Buna göre tapınaklar ibadet ve sunu gibi dinsel yönün yanında, halkın buralarda eğitim görmesi, üst sınıfla bir arada bulunması ve örgütlenmesi açısından sosyal bir görev de üstlenmektedir. Bunun yanında tanrıların kendi evrenlerindeki yaşam alanlarının bu nyadaki bir tezahürü olması nedeniyle, tapınakların inşası sadece tanrıların emriyle gerçekleşebilir ve ia edilecek tapınağın mimarından işçisine kadar herkes kutsanmış sayılırdı. Mimari ıdan tanrının tecellisinin gerçekltiği kiku (cella=kutsal yer), su ile kişilerin arınmasını sağlayan abzu (kutsal su) ve kaos’tan kosmos’a gişi temsil eden duku (kutsal tepe) olmak üzere üç ana bölümden oluşurdu. Mimari özelliklerinin ardından eserde değinilen son konu tapınak görevlileri hakkındadır. Söz konusu görevlilerden en bilinenlerinin sanga ya da sabra (rahip) ve agauş sanga (baş rahip) olduğuna değinilerek, ga duba (arşivci), sugdu (tarla araştırıcısı), kagur (tahıl depo müfettişi), sara abdu (hazineci), ugula şagud (inek sürülerinin  çobanı),  entu  (kutsal  fahişe)  ve  sletu/iştaritu  görevlileri hakkında  çeşitli bilgiler aktarılır. Yazar, araştırmacılar için oldukça faydalı Bibliyografya (99-104) ve Dizin (105-107) bölümleriyle eserini sonlandırmışr.
Bir giriş kitabı niteliği taşıyan eser, Mezopotamya uygarlıklarının dini yapısını, seçilen baörnekler ışığında karşılaştırmalı bir analiz olarak sunmaktadır. Ayca anlatım dilinin akıcı ve anlaşılır olmasıyla geniş bir okuyucu kitlesine hitap ederken, genel bakış açısıyla bundan sonra yapılacak yeni akademik çaşmalar için bir rehber niteliği taşımaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder