5 Eylül 2015 Cumartesi

AVESTA'DA TÜRKLER






En eski tarihi kaynaklardan biri de ZERDÜŞTLER'in dini kitabı AVESTA'dır. Bu kitap hem Arîler'in HERODOT TARİHİ'nden sonra öğündükleri kitap olması açısından, hem Kürt ayırımcıların sık sık referans vermeleri açısından önemlidir.
AVESTA'da ÂDEM, EBÜL BEŞER (insanın atası) olarak geçer. İkinci önemli isim CEMŞİD, üçüncüsü de onun oğlu FERİDUN'dur. (Bu konuda ilerde geniş bilgi vereceğimiz için burada teferruata girmiyoruz.) FERİDUN ülkesini SALM, IRAK ve TURAK ismindeki üç oğlu arasında pay eder. Salm'a bugünkü İran ve havalisi, Irak'a bugünkü Irak ve havalisi, TURAK'a da Ortaasya ve Çin havalisi düşer. Salm'ı yenen Irak, İran'ı ele geçirir ve TURAK'ın üstüne yürür. Fakat yenişemezler, savaş nesiller boyu sürer. Sonunda TURAK'ın torunu AFRASYAP, Irak'ın torunu Muncinir'i yener. Barış yapılır. Ceyhun nehri sınır kabul edilir. O tarihten sonra bu sınırın doğusuna TURAN, batısına İran denir. (İbrahim Kafesoğlu, Reşit R. Arat İçin, Ankara, 1966)
TURAK TÜRK kelimesinin bir başka şeklidir. Bugün Ari Ruslar TÜRKLER'e hâlâ TURAK derler. AFRASYAP ise İSKİT imparatoru ALP ER TUNGA'dır. İranlılar Ebül Beşer, Cemşid ve Feridun'un üçüne birden sahip çıkarlar.
Bilindiği gibi NUH Tufanı M.Ö. 4000 yıllarında cereyan etmiş, bu yüzden de SÜMER kil tabletlerinde yer almıştır. SÜMERLER M.Ö. 3500 yıllarından itibaren MEZOPOTAMYA'da şehirler kurmuşlar ve bir devlet oluşturmuşlardır. SÜMERLER, NUH'un oğlu YAFES'in oğlu GOMER'in soyundandır.
Ancak YAFES'in diğer oğullarından gelen boylar da aşiret, oba, köy şeklinde varlık göstermişler ve daha ziyade göçebe olduklarından ANADOLU'a, HAZAR bölgesine ve ORTAASYA'a yayılmışlar, hatta MOĞOLİSTAN ve YAKUTİSTAN'a kadar uzanmışlar, bir kısmı da BERİNG Boğazı'ndan geçerek AMERİKA kıtasının KIZILDERİLİLER'ini oluşturmuşlardır.
Bu topluluklar SAKA diye bilinir. ANADOLU'da, Balkanlar'da ve İtalya'da TUR-SAKA (ETRÜSK), Pirene bölgesinde EU-SAKA (Bask), Yine ANADOLU'da PELA-SAKA (Pelask), ve YAKUTİSTAN'da hala yaşıyan SOKO boyları hep bu SAKA TÜRKLERİ'dir.
İşte bu sebepten SAKA tarihini M.Ö.4000 ile başlatmak yanlış olmaz. Bunlardan bir bölümü sonradan Asya'da SAKA İmparatorluğu'nu oluşturmuş ve M.Ö.625 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Daha sonra HAZAR bölgesinde ve ANADOLU'da İSKİT İmparatorluğu ile karşılaşırız. (M.Ö.625-220) İSKİTLER de yerlerini HUN İmparatorluğu'na bırakır. (M.Ö.220-M.S.216)
Bütün bu SAKA boyları hakkında daha önce bilgi verdiğimiz için burada üzerinde durmıyacağız. (Bak: Tahir TÜRKKAN, BATI ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ, 1992)
Biz burada sadece bir tek soru sormakla yetineceğiz:
- Oğlu'nun adı TÜRK olan FERİDUN'un, kendi nedir?.. ELBETTE TÜRK'TÜR!...
Yukarıda Batı Avrupalılar için "ÂRÎ" ifadesini kullandık, çünkü onlar kendilerini öyle tanımlıyorlar. Aslında HİNT-AVRUPAÎ dil grubu sadece Avrupalılar'ı (ve Amerikalılar'ı, Avusturyalılar'ı) değil, Hint ve Fars halklarını da kapsıyor. Genel olarak Batılı kaynaklar bunlar ÂRÎ-ARYAN diyor.
Ama bakın, bize Bakü'den mektup gönderen bir Âzerî dostumuz, ne diyor:
- "Size bir sorum olacak izinizle. Yazılarda genelde Türk ve Arî halklarını karşı koyuyorsunuz, yani ârî-Türk olmayan (Avrupa halkları, kökenleri Hindistan'a götüren, Hind-Avrupa halkları) gibi görüyorsunuz."
- "Ancak ari aslında Türk halkı olabilir. Bilim adamları bir detayı dikkatsiz bırakıyorlar - Tibet ve Hindistan nüfusu kendilerini "ari olmayan"lar gibi nitelendiriyorlardı. Bununla kendilerini ari (kuzeyden gelen bir halk) olmadıklarını vurguluyorlardı. Bu fakt efsanelerinde kaydolunmuş."
- "Bunu diğer fakt da kanıtlıyor yine de dikkate alınmamış - 'ari' kelimesi Türk dilinde 'arı' - temiz, saf, dürüst, kutsal anlamına geliyor...*** ('aydan arı, sudan duru') Aynı anlamda Hind mitlerinde kullanıyor, saf temiz bir halk. Hindistan'ın eski eposlarına, yazılarına 'Mahabharata', 'Ramayama', 'Pradjnaparamita' bakırsak orada anlatılanlar Hindistan'da buna kadar mevcut olmayan medeniyete ait, çok farklı bir medeniyetten bahsolunuyor, Hindistan'da mevcut olan kültüre nazaren kesinlikle farklı bir kültür... Ariler, Naglar, Saklar..."
- "Bu eski rivayetlerin kahramanları kimlerdi? Gizemli kuzeyden gelen halk kimler onlar? Onların anayurdu nerede? Gizemli Sambala nere?"
- "Burada bilim adamlarının bakış açıları farklı. Hatta bilime politika da katılıyor. Bilim adamlarını tarihle beraber siyaset yönetiyor. Bu gizemli toplumun yurdu - Tibet onaylandı. Bahsedilen gizemli halk - Tibet'ten göç eden halk. Ama son zamanda varolan bir versiyon daha ilginç. Farz edelim Tibet değil, Altay."
- "Maalesef Avrupa bilim adamlarından hiçkim - Altay söylemedi. Neden? Belli siyasi sebepler. Batı siyeseti buna izin veremez. Tarihde hiçneyi Türkler'e bağlamak olmaz..."
- "Gelmelerin anayurdunu anlatan rivayetler SHAMBALE efsanelerinde yer alıyor. Onun okunması çeşitli - Shabhala, Shambkhala, Sambala Kam baluk~ chambaluk~ shambaluk~ shambala."
- "Kam - Türkçe kam, sham - kaman- shaman, ruhbani"
-"baluk - şehir, kale. Ruhanî şehri, kalesi"
- "! Tibet'te monastırın başçısı Shamo"
- "! Hindistan'da gizemli Sambala ülkesini ruhbaniler yurdu gibi tanıyorlardı, kutsal bilgilere sahip olan kişilerin toprakları, kısacası beşeriyetin entelektuel elitin merkezi. Efsanevi arilerin vatanı. Kutsal, temiz, saf halkın anayurdu."
- "Kim bu gizemli halk, ariler kimlerdi???"
- "Mitoloji Sambala ülkesini bir çok kişi, bilim adamları, arkeologlar aradı ama hiç kim bulmadı. Bir çoğu onu Tibet'te aradı ve sonuçta bu ülke Tibet'in yetişemeyeceği yerlerde yer aldığını söylediler."
- "Eğer ari eski Hindistan'dan çıkan halksa, neden Hindliler eski yazılarında kendilerini onlara ait etmiyorlar?"
Haklı mı, değil mi?.. Demek ki, meseleye başka açıdan da bakmak lâzım!
Zaten ARI HALK - DURU, TEMİZ, PAK HALK demek... Bu da TÜRKLER için eski yazıtlarda yer alan ÖKİK TÜRK - GÖKTÜRK - GÖKTEN İNMİŞ, GÖKTEN GÜÇ ALAN İNSAN anlamına uygun düşüyor.
Bitmedi!.. Araştırmaya meraklı bu hanım dostumuz, bakın, AVESTA hakkında ne bilgiler veriyor:
- "Şimdi 'Avesta'da Türkler'i okudum."
- "Bizim burada bir araştırmacının, CENGİZ SASANÎ'nin bu konu üzerine çalışması var... AVESTA - PROTOTÜRK tayfalarına ait olduğunu, ilk Avesta prototürk dilinde yazılmış ve TÜRK felsefi-edebi fikrin ürünü olduğunu iddia ediyor... ve kanıtlamak için bir çok şehsi adları, tanrıların, ilahelerin isimleri, toponimleri, hidronimleri TÜRK dili ile açmaya çalışıyor."
- "İlkin AVESTA nasıl temsil olunduğu malum değil. Adlar ne kadar orijinalliğin koruyup, tabi fonetik tahriflere uğrayıp Pehlevice saitler kullanmıyor ve sözler yalnız samitlerle sunuluyor. Tartibci ve mütercimler bir çok hallerde bu sözleri tahrifli kayd etmişler. İsimlerin düşgün acçımı AVESTA'nın menşei hakkında birçok sorunu cevaplandirabilir. Mühüm etno-kültür, dil meselesinin menşeini hall edebilir. Adların detaylı, düzgün etimolojinin açımı etno-kültür menşeyinin aydınlamasına ışık salabilir."
- "TÜRK dili vasitesi ile AVESTA'da işlenen kelimelerin açımı bu adların adlar PROTO-TÜRKLER'e ait olduğunu gösteriyor."
- "Zerdüşt /Zarat, Zaratustra, Zoroastr"
- "Farslar ve batı araştırmacılara göre - sari deve sahib(ne alâkası var?)"
- "Zaratustra"
- "Zura+tus-tur"
- "Zura/Zara z~s soru, sormak, haber almak (türkçe surak-soru, sual)"
- "(Zor/Sor-zurgacı(kalmık) çocuklara isim koyan şaman-ulduzlardan çocuğun taleyini sorup ad koyan"
- "sorgac, sorguc-gökden sorgu etdiyine göre)"
- "Tus/Tuş-görüş, randevu, görüşe gelmek, yüz-yüze gelmek"
- "Tur t~d dur"
- "Zaratustur-sorguya gelip duran. Tanrı ile yüz-yüze durup soran, sorgu için Tanrıya taraf yönelip duran"
- "Zerdüşt herzaman Mazdaya yüz tutup Ona sorular veriyor, ondan soruyor. Böylece Zerdüşt en eski PROTO-TÜRKÇE sözdür."
- "Apastak/Abastak"
- "Apa/Aba- büyük,ulu ata, ecdad"
- "(a)tak/(a)tag -inanılmış, himayeci, vaad, vadedilmiş, haber vermek"
- "Apastak- Ata vaadi, Bilge atanın haberleri, öyüdleri"
- "Ahura Mazda'nin düşmeni gibi adı çok giden -Angra Manyu- karanlığı, geceni tamsil ediyor"
- "İngir, engir- karanlık, alakaranlık, akşam, tutkun hava, yarımkaranlık"
- "ilkin kök ANGR"
- "Manyu - Mengu/mengu -orkon-yenisey yazılarında ebedi, daim, ölmez, deyişmez"
- "AngraManyu-ebedi karanlık, ebedi gece"
- "Anauta/Anaita"
- "Batı araştırmacılarına göre"
- "A-inkarıik"
- "Nahita-bulaşık, kirli, natemiz"
- "Anauta-bulaşık olmayan, pak, temiz, bakire. Tanrı adı inkarlıkla başlayabilirmi? Bu açım ilahi vazifenide belli etmiyor"
- "TÜRKÇE: Ana + Uta"
- "Ana-ana, ene, ama, eme"
- "Uta-ut/ot- 1) yanar ot, ateş(od) ... 2)yeşil ot, çemen"
- "Ana ot yani Odun anası, sahibi, hamisi, himayecisi"
- "Sümerler'de güneş tanrısı Utu- gökyüzü odu"
- "Od ilahesi Anauta atesperestliyin panteonunda yer alıyor. ama Zerdüşt'le aparılan dini ıslahat sonucunda olabilsin Anauta - su ve yeşillik ilahei yerini tutmuştu."
- "Anahida/Anahita'nin lekebi Ardvisur"
- "Ardvi- Ard+visur"
- "Ard/Art-dağ, dağ keçidi, dağlık sahe"
- "Vi -benim (altay.)"
- "Sur-azamet, güç, kudret, sıfat (sima), görünüş"
- "sur/sura/suru -eski türklerin adlarında kullanmış Suru Kulbey"
- "Ardvisur- dağ zirvesi benim gücüm, kudretim, azametimdir."
- "Apastak'ın oğlu Spitak (Zerdüşt) eski persce spit (sepid)-k+ ak -ak"
- "ad iki aynı kelime -persce-türkce yanasi işlenmişdi. adın ilk forması Isputak"
- "Is+putak"
- "is-tefekkür, bilgi"
- "putak (budak)"
- "Bilgi, agil budagi"
- "Apastak/Abistak"
- "pehlevi tercümesinde Spitama -Aktuman"
- "spid-ak"
- "tama-tuman, elbise"
- "AVESTA coğrafyasında şehs, yer, dağ, nehre, deniz adları genelde TÜRK dili etimologiyasıyla izah olunuyor."
- "Aratta/Haratu dağı"
- "Sümer-Akkad sözlüğünde (M.O.VIII) Aratu, Aratu"
- "r~l : Alataa, Alatuu, Alatey (türkçe)"
- "Haratu- hara+tu (kara+dağ)
verilen dağ tarifi böyle okunuşun düzgünlüyünü kanıtlıyor."
- "TURUKKU"
- "TUR/TÜRK/TÜRKMEN"
- "tork tor/tur -dağ"
- "tur(uk)(an)"
- "Sümerce -ur -tepe, dağ"
- "Fridun/Fraetoun"
- "Fra-bra-bora-boru (buğa)
çoban, mal sürü otaran veya heyvan uru sahibi olmuş"
- "eton/etun
orkon yazılarında *etin - emlak, mal-mülkiyet"
- "Fraetoun-heyvan(buğa) sürüsü sahibi"
- "Sizin de yazıda belirttiyiniz Feridun'un(Fridun'un)oğlu -TÜRK"
- "Tor/Ter - 'yüksek dağ orusu', dağ zirvesi
TÜRKÇE (Gırgızca) tor-dağ otlağı"
- "(sari Tor, Koska Tor, Kol Tor, Asu Ter)"
- "Tur /Tura - Sibir'de şehir, mesken, yurt, kale
Buryatlarda - ev, bina, şehir"
- "AVESTA'da verilmiş bir sıra adlar türk menşeli"
- "Akoman /Akuman divin adamlarından"
- "Aku/Agu-TÜRKÇE acı, zehir, gem gusse, acılık"
- "Ve sözün böyle açımı onun karakterine uyuyor. O şer kuvveni tamsil ediyor."
- "Bahmen'in kızı Humay"
- "Umay, Imay-TÜRK artim-doğum ilahesi, çocukların himayecisi"
- "divlere mensup olan Dahak'ın(Ajidahak) annesi Udak/Odak"
- "Od/Ud+ak/og"
- "oduk/uduk-diribaş, mohkem, koçak, yiğit, ayık"
- "d~y oyak/uyak -uyumayan, uyak, ayık"
- "Adı çok çekilen ve mazdaizm tanrılar panteonunda daha eskilerde Od ve sonralar Su ve yeşillik, mehsul ve bereket ilahesi"
- "Araştırma gösteriyor ki ilkin AVESTA eski Midiya arazilerinde yaşamış PROTO-TÜRK tayfaların dilinde yaratılmış dini-felsefi ve edebi eserdir."
- "Hexamenisliler devrinde eski Persler Midiya'da hakimiyete geldikten sonra Zardüşt'ün dinini kabul etmiş ve İskender'in yürüyüşüne kadar dastan Pers diline çevrilmeye başlamıştı, AVESTA - TÜRK felsefi-edebi fikrin ürünüdür." 



 ZERDÜŞT’ÜN KUTSAL KİTABI AVESTA
1.  AVESTA
Bilge tanrı Ahuramazda’nın İran peygamberi Zerdüşt’e vahyettiği Avesta, İran dilleri ve edebiyatlarının en eski ve en önemli eseridir. Arapların İran’ı ele geçirmelerinden önceki dönemlerde İran’ın resmî devlet dini olan Zerdüştîlik kutsal dinî metinler mecmuası olarak (MÖ. VII. yüzyıl) elimize ulaşmıştır. İran’ın Araplar tarafından ele geçirilmesi (21/642) ve sonra da İran topraklarında İslâm dininin hızla yayılmasının ardından eski dinin inanırları, inançlarını daha özgür ortamlarda yaşamak için zorunlu olarak başka birtakım coğrafyalara giderlerken, İranlı Zerdüşt inanırlarının önemli bir kısmı da Hindistan’a göç etti. Günümüzde de varlıklarını sürdürmekte olan, inanışlarını yaşayarak koruyan ve bugüne kadar getiren Hindistan’daki Zerdüşt inanırları, sınırları belli bir dinî grup oluştururlar. [1]
Arap fetihleri süresince (9-21/630-642) İran’ın batı bölgelerinde yaşamakta olan bir kısım Zerdüşt bağlıları da doğu kesimlerinde daha güvenilir yerlere; Sistan, Kirman ve Mekran’a göç ederek oralara yerleştiler. Zerdüşt inanırlarının MS. VII. yüzyılın ilk yıllarından itibaren bu bölgelerden başlayan Hindistan’a göçleri, özellikle Moğollar döneminde yoğunlaşarak birkaç yüzyıl boyunca devam etti. Resmî arenada “Parsîler” adıyla bilinen Zerdüşt inanırları, Hindistan’da başta Bombay olmak üzere birkaç şehirde yaşarlar. O bölgede orta çağda Gocerat Dili’ni kullanmaya başlayan Parsîler’in günümüzde kullandıkları dil ile kendileri dışında çevre bölgelerde yaşayanların dilleri aynıdır. XV. yüzyıldan itibaren Parsîler’in dinî kitapları da Gocerat Dili’nde yazılmaya başlanmıştır. Bunların dışında sayıları çok fazla olmayan birtakım Zerdüşt inanırı da İran topraklarında yoğun olarak Kirman, Yezd bölgelerinde; küçük gruplar halinde de Tahran, Şiraz, Kaşan ve diğer bazı şehirlerde yaşamlarını sürdürmektedirler. [2]
Zerdüşt inanırlarının kutsal kitapları Avesta ve ilk yazma nüshaları konusunda bilim adamları ilk bilgilere XVII-XVIII. yüzyıllarda eriştiler. Ancak fazla bilinmeyen bir dilde yazılmış olması nedeniyle kutsal Avesta metninden yararlanma imkanı bulamadılar. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Fransız bilim adamı, ünlü oryantalist Anquetil Du Perron (1731-1805), Hindistan’a yaptığı bilimsel amaçlı bir seyahat sonrasında Avesta araştırmalarını başlattı. Hindistan’da altı yıl boyunca (1755-1761) sürdürdüğü araştırmalar sonucu, birçok zorluğu aşarak Zerdüşt din adamlarıyla yoğun görüşmeleri ve ortak çalışmalarıyla Zerdüşt gelenekleri, inanışları ve örflerini yakından tanıdı. Avesta ile diğer Zerdüşt kutsal metinlerinin yazıldığı dili öğrendi ve önemli Avesta nüshalarını elde etti. 1761 yılında Paris’e dönen Perron, bu alandaki yoğun çalışmalarını sürdürerek Avesta’nın orijinal metni ve ilk çevirisini açıklamalarla birlikte Fransızca olarak Zend-Avesta adıyla bilim dünyasına sundu. Böylece eski İran edebiyatının en önemli yapıtı, bilim adamları ve araştırmacıların elinde önemli bir kaynak olarak yer almaya başladı.[3] Bu tarihten itibaren hem İran’da ve hem de uluslararası edebiyat ve bilim çevrelerinde Avesta eksenli çok sayıda önemli çalışmalar ortaya çıkmaya başladı.
Olağanüstü bir öneme sahip olan Avesta, birçok açıdan değerli bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Avesta, MÖ. 2000’li yıllara dayanan geçmişiyle, Orta Asya ve çevre bölgelerin coğrafyalarında yaşayan halkları çok yakından ilgilendiren başta tarih, kültür, medeniyet, din, siyasî ve sosyal konular, inançlar, gelenek ve görenekler, mitolojiler, kahramanlık anlatıları olmak üzere birçok alanda çok önemli ve başka kaynaklarda bulunamayacak bilgilere yer vermektedir. Avesta’nın bir diğer önemli özelliği de belirtildiği gibi İran dillerinde kaleme alınmış en eski eser olmasıdır. [4]
Değişik zamanlarda, farklı kişiler zamanından derlenerek yazıya aktarılan Avesta’nın bütünü göz önüne alındığında aradaki bu zaman ve mekan farklılıkları değişik boyutlarıyla yansımaktadır. En eski bölümleri, MÖ. II. bin yılın ilk yarısında Orta Asya bölgesinde ortaya çıkmıştır. Bu tarihler, Farsça konuşan İranlı kabilelerin, Orta Asya topraklarında hayvancılıkla geçimlerini sağladıkları ve konargöçer bir hayat yaşadıkları dönemlere rastlar. Buradan hareketle Avesta, çöllerde yaşamını sürdüren, temel geçim kaynakları hayvancılık olan halkların hayat tarzları, gelenek ve görenekleri, dinî inanışları ve mitolojik anlatılarını yansıtan en önemli yapıt olduğu söylenebilir. [5]
Avesta’nın, Zerdüşt’ün bizzat kendisi tarafından kaleme alınan, onun kutsal öğretileri ve ilahileri olarak bilinen kısımları/Gatalar, aynı zamanda bazı eski Asya kavimlerinin kitlesel dönüşüm hareketlerini gerçekleştirdikleri ve özellikle ekonomik açıdan yeni birtakım gelişmeler sağladıkları, tarım ve hayvancılığın birlikte yürütüldüğü, yerleşik yaşam biçimlerinin gündemde olduğu çağların değerlerini yansıtmaktadır. [6]
Daha sonraki çağlar, özellikle Ahâmenişler döneminde, Zerdüşt inanışı, devletin resmî dini olarak kabul edildi. MS. ilk yüzyıllarda Zerdüşt din adamları da, siyasî ve sosyal alanlardaki gelişmelerin de desteğiyle toplumda çok önemli konumlar edinerek nüfuzlarını önemli ölçüde artırdılar. Özellikle Sasanîler döneminde (III.-VII. yüzyıllar) bizzat hükümdarların da destekleriyle çok güçlendiler. Sasanîler döneminde bu yakın ve yoğun ilginin oluşturduğu ortamda din ve devlet işleri birleştirildi. Sasanî İmparatorluğu bir din devleti halini aldı. Avesta’nın son ve kesin metninin düzenlenmesi, yazıya tam şekliyle aktarılması gereği ortaya çıktı. Asırlar boyu tanrılar ve millî kahramanlarla ilgili olarak söylenmiş ve dilden dile sözlü aktarımlar yoluyla iletilmiş olan eski ilahiler, dinsel, mitolojik rivayetler ve halk hikayeleri (daha sonraki çağlarda Avesta içerisinde yer alan anlatılar), sadece sözlü anlatımlar yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak varlıklarını sürdürürken, sözlü olmaları nedeniyle zamanla birtakım değişikliklere uğramış, bir kısmı ortadan kaybolmuş ve bir kısım yeni dinî-mitolojik değerler de eklenerek tamamlanmış şekilleriyle aktarıla gelmişlerdir. [7]
Geleneksel Zerdüşt inanışına göre Avesta, Ahâmenişler döneminde vardı ve altın yazılarla sığır derisine yazılmış nüshası başkent İstahr hazinesinde ya da devlet arşivinde saklanmaktaydı. Söz konusu nüshalar, Makedonyalı İskender’in (hük. MÖ. 336-323) İran’ı ele geçirdiği dönemlerde (MÖ. 325) ortadan kaldırılmış, daha sonra Part hükümdarları I. Belâş (hük. 51-78) döneminde yeniden derlenmesi için çalışmalar başlatılmış ve yeni Avesta versiyonu Genc-i Şîz/Urûmiyye Ateşkedesi’ne teslim edilmiştir. [8]
Avesta’nın ilk olarak Arami alfabesiyle yazıldığı, bu alfabenin miladî tarihin başlangıcına yakın devirlerde İran, Orta Asya gibi bölgelerde, değişik İran dillerini yazmada da yaygın olarak kullanıldığını biliyoruz. Aynı çağlarda İran yöresel gelenekleri de Yunan gelenek ve görenekleri karşısında yeniden dirilmeğe başlamıştı. Bu dönemlerde yeniden ortaya konulmaya çalışılan, diriltilmek istenen önemli değerler arasında eski İran efsaneleri, mitolojik rivayetleri ve dinsel inanışlarıyla ilgili rivayetleri de yer alır. Bu derlemeler, daha sonra Avesta’ya da girmiştir. [9]
Sasanî İmparatorluğu döneminde İran millî ve dinî değerlerinin derlenip toparlanması projesi çerçevesinde Avesta’nın da yeniden düzenlenerek yazılması projesine önem verildi. Zerdüşt inanışının, toplumda güçlü temellere dayandırılması amacıyla önemli programlar uygulamaya konuldu. Bu inanışın toplumun her türlü ihtiyacına cevap verecek şekilde geliştirilmesi ve çağın gereklerine uyumu sağlandı. Zerdüşt mûbedleri ve Avesta’yı derleyenler, bu doğrultuda bazı bölümleri çıkartıp yerine çağın gereklerine uyan yeni bölümler eklemişler, kutsal metni Arami yazı sistemine dayanılarak oluşturulmuş Orta Farsça Alfabesi’ni kaynak alan “Avesta Alfabesi” adlı yeni bir yazıyla yazmışlardır. Ancak bu dilin, sadece birtakım mûbedler tarafından bilinmesi ve kısa bir süre sonra ölü diller arasına katılmasıyla kutsal kitap, o zamanın canlı dillerinden olan Orta Farsça’ya çevrildi. Avesta’nın nihaî ve dinsel otoriteler tarafından kabul edilen en son şekli, IV. yüzyılda Sasanî hükümdarlarından II. Şâpûr (hük. 310-379) döneminde yazıldı. Orta Farsça’ya çevirisi ve tefsirlerinin yazılması da, VI. yüzyılda I. Husrev (hük. 531-579) döneminde gerçekleşti. [10]
Günümüze kadar gelmeği başarmış Farsça Zerdüşt inanışı eksenli kaynaklar, Avesta’nın elde bulunmayan orijinal ve tam metni hakkında ayrıntılar verir. Bir Zerdüşt ansiklopedisi olarak bilinen Dînkerd, Avesta’nın, Arapların İran’a girişlerinden önceki şeklini oluşturan, her biri ayrı bir konuya ayrılmış, özgün isimleriyle bilinen “21 Nesk”i hakkında detaylı bilgi içerir. Avesta sadece dinsel konulara yer veren bir kitap değildir. Ana başlıklarıyla şu konularda bilgileri de içerir: Ahlak, gelenek ve görenekler, manevî hayatın dinamikleri, kötülüklerden sakınma, erdem, dinsel törenler, mezdiyesnâ inanışı ve gerekleri, evrenin yaratılışı, dünya ve ahiret, kıyamet, ölüm sonrası hayat, mitolojik rivayetler, kahramanlık anlatıları, astronomi, astroloji, hukuk kuralları, dünyanın yapısı, tıp, Zerdüşt’ün çocukluğu ve kötülüklerden uzak durması, hükümdar Goştâsp, Zerdüşt’ün Goştâsp üzerindeki etkisi, adalet, kurtuluş yolları, ülke yönetimi, ordu, akrabalarla evlilik, iman esasları, din adamlarının görevleri, ahirette ödül ve cezalar, kirlilik ve pisliklerden temizlenme, kötülüklerden korunma, ruhun ölümden sonraki serüveni, Ahuramazda ve kutsal ölümsüzlerin övgüsü…
En eski tarihli Avesta versiyonu XIII. ve XIV. yüzyıllara ait olup “21 Nesk” ve “5 Bölüm”den oluşmaktadır. 1174/1761 yılına kadar Zerdüşt inananları dışında kimse Avesta alfabesi, yazısı ve Avesta’nın içeriğiyle ilgili bilgiye sahip değildi. Belirtildiği gibi söz konusu yılda Anquetil-Du Perron Avesta’nın Franzsıca çevirisini üç cilt halinde yayınlamış, bilim çevrelerinin Avesta ile tanışmasını sağlamıştır. Farslar Avesta, Zend ve Zend Avesta isimlerini çok eskilerden beri bilmelerine rağmen 1305 hş./1926 yılında İbrâhîm-i Pûrdâvûd’un Gāhān metinlerini ve daha sonra da Avesta’nın diğer bölümlerini Farsça’ya çevirmesiyle birlikte Avesta Dili ve yazısıyla, aynı zamanda bu kutsal metnin içeriğiyle de tanışma imkanı buldular. [11]
Zerdüşt rivayetlerine göre; kutsal Avesta’nın 21 Nesk’i, bilge tanrı Ahuramazda tarafından Zerdüşt’e vahiy yoluyla gelmiştir. Zerdüşt, Keyânî[12] hükümdarı Goştâsp’ın emriyle bu vahiyleri iki nüsha halinde kaleme almış, bu nüshalardan biri hükümdarlık hazinesinde ve diğeri de “Zernibişt” adıyla bilinen Persepolis Devlet Arşivleri Merkezi’nde koruma altına alınmıştır.[13] İskender’in İran’ı ele geçirmesinden sonra onun emriyle Avesta’nın bilimsel kısımları Yunan diline çevrilmiş, kalan kısımları yakılarak ortadan kaldırılmıştır. Sonraki dönemlerde Eşkânî hükümdarlarından I. Belâş’ın (51-77) emriyle Avesta metinleri yeniden toplanarak derlenmiş, Erdeşîr-i Bâbekân (hük. 226-241) döneminde de dönemin baş mûbedi Tansar tarafından yeniden düzenlenmiştir. I. Şâpûr (hük. 241-272) zamanında yazıya aktarılan Avesta II. Şâpûr (hük. 309-379) zamanında Âzerbâd Mihrespendân tarafından gerçek şekillerinden derlenerek oluşturulmuş, daha sonra Enûşîrvân’ın (hük. 531-579) emriyle mûbed Vihşâpûr/Bihşâpûr tarafından incelenerek son şekli verilmiştir. Bölümleri değişik dönemlerde oluşturulmuş olan Avesta’nın en eski kısımları (Gāhān ve Yasnaların bazı bölümleri) MÖ. 1000 yıllarında; bir kısmı Ahâmenişler çağında; Horde Avesta ise II. Şâpûr döneminde düzenlenmiştir. [14]
Mes’ûdî, et­-Tenbîh ve’l-işrâf adlı eserinde Avesta’nın 12.000 öküz derisi üzerine yazılmış oldu­ğunu, ancak bunların İskender’in saldırısı sırasında ortadan kaybolduğunu belirtir. Avesta, Sasanîler döneminde, yani Zer­düşt’ün yaşadığı dönemden yaklaşık 850 yıl sonra yeniden kaleme alındığı sırada Avesta Dili artık ölü bir dil haline gelmiş­ti. Bu kitabı Pehlevice’ye çeviren mûbed­ler[15] gerekli yerlerde açıklamalar yapmış, ayrıca Avesta dilinden-Pehlevice’ye Ferheng-i Oim adı ve­rilen bir de sözlük hazırlamışlardır. [16]
Zerdüşt’ün kutsal kitabı Avesta’nın adı; çeşitli kaynaklarda “Ebestâ”, “Vestâ”, “Est”, “Estâ”, “Evîstâ”, “Bestâk”, “Ebestâk”, “Ebestâğ”, “Efestâ”, “Epestâ” vb. birbirinden değişik şekillerde geçse de en yaygın şekli Avesta’dır. Alman araştırmacı J. Oppert (1825-1905), Avesta adının Bîsutûn Yazıtları’nda “Abasthâm” şeklinde geçtiğini ifade eder. K. F. Geldner (1852-1929) ve diğer bazı araştırmacılar Avesta kelimesinin: “esas”, “temel”, “asıl metin” anlamlarında kullanılan “upasta” kelimesinden türemiş olduğu kanısındadırlar.[17] Hintli araştırmacı Dhalla, Avesta’nın “vid: bilmek” mastarından türemiş olduğunu, “bilgi” ve “akıllılık” anlamlarında kullanıldığını belirtir. Farsça’da yaygın olarak Avesta, İranlıların eski peygamberleri Zerdüşt’ün kutsal kitabının adıdır ve “metin, “esas”, temel” anlamlarına gelir.[18]  Bu kitabın yazılmış olduğu dile de, “Avesta Dili” adı verilir. Avesta ile ilgili eserler dışında bu dilde kaleme alınmış hiçbir eser yoktur. Avesta’da bile bu dilin kökeni ve nereden geldiği konusunda bir bilgi yer almaz. Belki de bu yüzden Avesta kelimesinin ne anlama geldiği de tam olarak bilinmez. Ancak Farsça “sitâyiş: övgü” anlamına kullanıldığı tahmin edilmektedir. Dilbilim araştırmalarının verilerine göre Avesta Dili, İran’ın doğu bölgelerine ait bir dildir. [19]
Eski İran’dan yazılı metinler olarak birbirine yakın, ancak biraz farklı dillerde kaleme alınmış iki dizi eser kalmıştır. Bunlardan biri Güney Batı İran dili (Eski Farsça/Ahâmeniş Farsça’sı) ve çivi yazısıyla büyük Ahâmeniş krallarının emirleriyle kayalıklara, taşlara, saraylar ya da önemli yapıların duvarlarına, çeşitli kaplar ve mühürler üzerine işlenmiş metinler; diğeri de Avesta Dili ile yazılmış Avesta’dır. Bu kitabın alfabesi, “Dîn Debîrî”, “Dîn Defîrî” isimleriyle bilinir. Abdullâh b. Mukaffâ (ö. 143/760), İslâm öncesinde İran’da kullanılan alfabelerden söz ederken Avesta’nın “dîn debîrî” ile yazıldığını belirtir. Mes’ûdî’ye göre bu alfabe altmış harflidir. Buradan Sasanîler döneminde Avesta alfabesine “Dîn Depîrîyye” adı verildiği anlaşılmaktadır. Kırk dört harfi bulunan bu alfabeyle 1325 yılında yazılmış en eski Avesta metni Kopenhag’da bulunmaktadır. [20] 
Avestâ’nın ilahileri ve Tanrı’ya yakarışları içeren duaları kesin belli olmayan bir dönemde muhtemelen Arâmî diliyle kaleme alınışına kadar uzun zamanlar eski dönemlerin geleneklerinde görüldüğü gibi dilden dile aktarılarak korunmuştur. Avesta’nın yazıya geçirildiği tarih konusunda birbirinden çok farklı görüşler bulunmakta, bunlardan belli, kesin bir tarihe varılması oldukça zor görülmektedir. Burada kesin olan konu, mûbedlerin Avesta’nın ayinlerde ve dinî törenlerde sürekli okudukları bölümlerini ezberlemiş olmalarıdır.[21] Ancak bugün elde bulunan Avesta kesin olarak Sasanîler döneminde yazıya geçirilmiştir. Bu konuda görüş birliği bulunmaktadır. Roman Ghirshman (1895-1979) bu konuda şunları söylemektedir. “İranlıların da, Sasanîler döneminde ehl-i kitab olan Bizanslılardan geri kalmamak için onların silahlarına benzer bir silahla donanmaları, kutsal değerlerini ve geleneklerini onlar gibi yazıya geçirmeleri gerekiyordu. Bunu Avesta’yı yazıya geçirerek yaptılar. Çok eski çağlara ait sözlü rivayetleri yazıya aktardılar.” [22]
Avesta’nın en eski bölümü Gātālar’ın ortaya çıkış tarihi Zerdüşt’ün yaşadığı çağdır. Ancak henüz bu ilahilerin ne zaman, hangi alfabeyle yazıldığı konusunda bilgi yoktur. Bazı Avesta araştırmacıları, Zerdüşt’ün yaşadığı dönemlerde henüz İran bölgesinde metinleri yazıya geçirmede kullanılan bir alfabe olmadığını, Zerdüşt’ün ilahilerinin de diğer metinler ve eski destanlar gibi sözlü olarak aktarıldığı, Ahâmenişler devrinde muhtemelen Finikeliler ya da Babillilerden iktibas edilen ve Ârâmi yazısı olarak bilinen alfabeyle yazıya aktarıldığı kanısını taşırlar. [23]
Avesta; “Yasna”, “Yaştlar”, “Visparad”, “Vendidâd” ve “Horde Avesta” adlı beş bölümden/ki­taptan meydana gelir. Bunlardan ilahiler mecmuası olan Yasna’nın on yedi ilahisi­nin dili Avesta’nın diğer bölümlerininkine oranla farklı ve daha eskidir. Diğer bölümler­den ayırt etmek için bunlara ilahiler an­lamına gelen “Gātālar”  veya “Gahlar” adı verilmiştir. Gātālar’ın dilini Zerdüşt’ün di­li sayanlar vardır.[24]  Avesta, Zerdüşt din adamları tarafın­dan Sasanîler devrine ka­dar sözlü olarak nesilden nesile nakledilmiştir. Sasanîler dönemin­de halk tarafından anlaşılmaz duruma düşmesi üzerine unutulmasını önlemek için din adamları yeni bir yazı icat etmişler, bu yazıyı sadece Avesta’yı yazmak için kullanmışlardır. “Avesta Ya­zısı” adı verilen bu yazı, Sasanî devrinin di­ğer yazıları gibi Arami alfabesinden alın­mış olup sağdan sola doğru yazılır. Arami harfleriyle Avesta harfleri şekil olarak bir­birine benzemekle birlikte yazılışları fark­lıdır. [25]
Avesta metinlerinden hareketle Zerdüşt dini şöyle özetlenebilir:
1. Büyük tanrı Ahuramazda’dır. Bütün evreni ve fizik ötesi varlıkları yaratan odur. Kutsal ve arınmıştır. Kötülükler asla ona yaklaşamaz. Özgün dünyasında tek egemen tanrı olarak yaşar. Bütün yaratıklarını ilk ve en önemli sembolü Spend Mînû[26] ile yaratır. Spend Mînû ile Behmen[27] ve Ordîbehişt[28] onun zatı ve asıl cevheriyle bir bütündür. Ahuramazda onların hem babası ve hem de yaratıcılarıdır. Ehrimen’in saldırıları sonucu kötülükler ve kargaşa yeryüzüne girmeğe yol bulup insanlara zarar verse de sonunda Ahuramazda galip gelecek ve ilk arılık yeniden yeryüzüne dönerek egemen olacaktır. [29]
2. Varlık, “Asha: doğruluk” ve “Durûc/durûğ: yalan” güçleri arasında paylaştırılmıştır.
Avesta genel olarak; Ahuramazda, kutsal ölümsüzler, tanrıların övgüsü, ahlakî ve dinî konular, mitolojik rivayetler ve ulusal efsaneler gibi konulara yer vermektedir. Bazı bölümleri yazılış tarihleri açısından Zerdüşt zamanına kadar giden ve Zerdüşt’ün yaşadığı çevre hakkında da önemli ayrıntılar içeren Gātālār, Yasnalar ve Yaştlar’da da önemli bilgiler vardır. Avesta “tarihî”, “dinî” ve “edebî” olmak üzere temelde üç konuda çok önemli bilgiler içerir. Tarihî açıdan Avesta da diğer kaynaklar gibi kendisini ortaya koyanların hayat tarzları ve inanış sistemleriyle ilgili önemli detaylara yer verir. [30]
Bu kutsal metnin en eski bölümlerinin MÖ. II. binyılda Orta Asya’da ortaya çıkmış olması ve söz konusu bölgelerle komşu coğrafyaların tarihi ve medeniyetleri hakkında MÖ. son yüzyıllara kadar Avesta dışında başka herhangi bir yazılı metin bulunmaması da göz önünde bulundurularak Avesta’nın, olağanüstü tarihsel değeri olduğu anlaşılmaktadır. XIX. yüzyılın ilk onlu yıllarında Avesta’da; Orta Asya ve İran medeniyetleri konusunda birtakım bilgilere ulaşma amacıyla başlatılan çalışmalarda Avesta mitolojik rivayetleri, o dönemlerde hayvancılığa son derece önem verilmesi, büyük sürülere sahip kahraman kişiliklerden söz edilmesi, o çağlarda İran ve komşu bölgelerde hayvancılık ve ilgili alanların, söz konusu mitolojik rivayetleri ortaya çıkaranların hayatında ne denli önemli olduğunun da göstergesidir. Bunların yanı sıra, Avesta’da Orta Asya İran dillerini konuşan toplulukların çadırlarda sürdürdükleri göçebe hayattan tarıma geçiş dönemleri de yansıtılır. Bazı araştırmacılara göre bu sosyo-ekonomik gelişmelerin önemli etkenleri arasında, inanırlarının yerleşik bir hayata geçmeleri ve ziraatla uğraşmalarını salık veren Zerdüşt’ün öğretileri de yer alır. [31]
Dinsel açıdan Avesta, Orta Asya ve İran halklarının inançlarıyla ilgili önemli içeriğiyle Mezdiyesnâ inanışı kutsal metinlerini bir araya toplamış olması açısından da ayrıca önemlidir. Çünkü toplumların yaşam tarzlarıyla ilgili önemli ayrıntıları da yansıtan dinsel inanışlar, sosyo-ekonomik şartlar ve ortamların farklılaşmasıyla önemli ölçüde değişikliklere uğramaktadır. Avesta, söz konuşu inanç sistemlerinin aşamalı olarak gelişmeleri eski dünyanın dinî algılamaları ve değer yargıları, göksel cisimler ve doğa güçlerinin kutsanarak yüceltilmesinden, Zerdüşt inanışında düalizm gibi konulara kadar izleme imkanı sunmaktadır. [32]
Avesta, Fars edebiyatı tarihi açısından da son derece önemli bir kaynaktır. Mitolojik rivayetler, efsaneler, tanrılar ve ulusal kahramanlara ait anlatılar Avesta’da yer alışlarından dolayı kaybolmamış ve sonraki kuşaklara aktarılmışlardır. Asırlar boyu sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılan efsaneler ve mitolojik rivayetler derlenerek Avesta’da kayıt altına alınmıştır. Avesta’da yer alan özellikle de birtakım on bir ve sekiz heceli manzum bölümler edebiyat tarihi açısından oldukça önem arz eder. Bu şiirsel bölümler, Orta Asya milletlerinin eski çağlardan beri şiire ve edebiyata yatkın olduklarının, en eski devirlerde bile şiir söylediklerinin göstergelerinden biridir. [33]
Avesta’nın bazı bölümleri edebî açıdan önemli özellikler göstermektedir. Son derece fasih ve akıcı cümleleriyle, tanrının övgüsü ve tabiat tasvirlerine yer vermektedir. Bunun yanı sıra Avesta, dil açısından da önemli özelliklere sahiptir. Avesta’nın bir bölümü de manzûm ve kafiyeli olarak kaleme alınmıştır. Avesta’nın en eski bölümlerinden olan, Gātālar bölümü zaten yüksek dereceden şiirlerden oluşmaktadır. [34]
İranlıların, İslâm dinini kabul etmelerinden sonra, eski İran’a ait birçok metin gibi Avesta da, Pehlevî ve Avesta dillerinde alfabelerinin artık kullanımdan kalkması, öte yandan Mazdeist inanış sistemi kurumlarıyla İranlıların yeni dinsel kurumları arasındaki birçok konuda ortaya çıkan uyumsuzluk ve derin anlaşmazlıklar nedeniyle önemini yitirerek farklı coğrafyalara aktarıldı. Bütün bunlara rağmen, eldeki bilgilerin tanıklığıyla IV.-V./X.-XI. yüzyıllara kadar Avesta’nın Sasanîler dönemindeki önemini ve toplumsal hayattaki etkinliğini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Ancak VI./XII. yüzyıldan itibaren Avesta’nın aynı oranda yaygın olarak bulunmadığı, nüshalarının Mazdeist inanışın diğer kutsal metinleri gibi, evlerde ve ateşkedelerde saklandığı ya da yarı gizli bir şekilde, sadece ayinlerde okunduğu, egemen güçlerin söz konusu metnin toplum kesimleri tarafından edinilmesi ve okunmasına uygun ortamlar oluşmasına imkan vermediği anlaşılmaktadır. [35]
Öte yandan, I./VII. yüzyıllar boyunca eski dinî inanışlarını terk etmek istemeyen, yeni dine inanmayı kabul etmeyen İranlı birtakım çevreler, çareyi ülkelerinden göç etmekte buldular. Aşamalı olarak Hindistan topraklarına giderek orada birtakım bölgelere yerleştiler. Söz konusu grup günümüzde de Hindistan’da yaşamakta ve Pârsîler adıyla anılmaktadır. Bunlar arasında çok sayıda Avesta uzmanı, Pehlevî dili ve edebiyatı uzmanları yetişmiştir. Bunlar Hindistan’a giderken Âzerfernbağ/Fars Âteşkedesi’nden aldıkları ve orada yakmaya devam ettikleri ateşin yanında kutsal metinlerinin önemli bir kısmını da götürdüler. Diğer taraftan Hindistan’a göç etmiş Zerdüşt inanırlarıyla İran’ın değişik bölgelerinde yaşamakta olan Zerdüşt bağlıları arasındaki ilişkiler gittikleri günlerden günümüze kadar hiçbir zaman kopmadı ve günümüzde de özellikle Kirmân ve Yezd bölgelerindeki Zerdüşt inanırlarıyla Hindistan ve dünyanın diğer bölgelerindeki dindaşları arasındaki ilişkiler sürmektedir. Bu değişik coğrafyalarda yaşamlarını sürdüren dindaşlar arasındaki dinsel ve kültürel ilişkilerin sürmesi, kutsal metinlerin de önemli ölçüde Hindistan topraklarında olmak üzere korunması ve günümüze kadar aktarılmasında etkin rol oynamaktadır. [36]
X./XVI. yüzyıldan itibaren bazı Avrupalı araştırmacılar, eski İran dini Zerdüştîlik ve bu dinin kutsal kitabı Avesta konusunda araştırmalarda bulunmak üzere çalışmalar başlattılar ve özellikle XII./XVIII. Yüzyıldan XIV.-XX. Yüzyıla kadar A. De Perron, Darmesteter, Jackson ve diğer bilim adamları birbiri ardından Hindistan yolunu tuttular ve orada eski İran dini bağlılarıyla tanışarak bu dinin kaynaklarını üzerinde yoğunlaştılar. Bu şekilde arkeoloji bilim dalına bağlı olarak “Avestabilim” adında bir dal oluştu. Her geçen gün gelişen bu bilim dalında değişik dillerde, yüzlerce kitap ve makale yazıldı. [37]
Söz konusu rivayetlerde Avesta’nın Zerdüşt döneminde Avesta yazısıyla yazılışı, efsanelerle karışık anlatım ağırlıklıdır. İran geleneklerindeki sözlü anlatım ve kuşaktan kuşağa sözlü aktarımların çok önemsenmiş olması, Avesta’nın yazılı şekillerinden daha çok bu yolla korunduğunu ve daha sonraki dönemlere aktarıldığını göstermektedir.[38]
Pehlevice ve Arapça kaynaklarda dini daha çok önemseyen iki Sasanî hükümdarından söz edilir. Bunlardan biri II. Şâpûr, diğeri de Enûşirvân’dır. Bu noktadan hareketle IV-VI. yüzyıllar arasındaki süre Avesta’nın yazıya geçirildiği dönem olarak kabul edilir. Bu kutsal metnin IV. yüzyılda yazıldığı ve VI. yüzyılda da son şeklini aldığı söylenebilir. Yazıya geçirilmesinden sonra da tarafından ezberlenen Avesta’nın sözlü olarak saklanmasını mûbedler daha çok önemsiyorlardı. Avesta’nın günümüze gelmiş değişik yazılarla yazılı nüshaları vardır. Ancak hiç biri tek başına tam Avesta metni değildir. Bazı Avesta nüshaları Pehlevîce çevirileriyle birlikte bulunur. Kopenhagen Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan ve sadece Visparad bölümünü içeren en eski nüsha 1268 tarihlidir. Sasanîler döneminde yazılmış Avesta, üç büyük kitâp halinde düzenlenmiştir. [39]
1.1. Avesta Nesk’leri
Avesta dilinde “naska” şeklinde yazılıp okunan, Pehlevice’de “Nask” olarak telaffuz edilen “nesk” kelimesi; “kitab, metin”, “büyük bir kitabın ciltlerinden her biri” anlamlarında bir kelime olarak kutsal kitap Avesta’nın her bir bölümü için kullanılan adıdır. Bu isim sadece Avesta’nın bölümleri (21 bölüm) için kullanılır. Ancak Yasnalarda “nesk” kelimesinin Avesta’nın tamamının adı olarak da geçer. Dînkerd ve diğer kaynaklarda Avesta’nın 21 nesk’i olduğu bunlardan her birinde farklı konuların ele alındığı belirtilir. [40]
Eski İran ve Fars mitolojisi konularında yapılacak çalışmalarda ilk kaynak olarak Zerdüşt’ün kutsal kitabına başvurulmalıdır. Bu açıdan Avesta’nın en önemli bölümleri Yaştlardır. Yaştlar, İranlıların kendilerine özgü çeşitli tanrılara yapmış oldukları duaları, ilahileri ve yakarışları içermektedir. Bu bölümlerdeki rivayetlerin bir kısmı Zerdüşt öncesi dönemler hakkında da bilgiler içerir. Avesta’nın bir diğer bölümü olan Vendîdâd, Ahuramazda’nın yarattığı, sonra Ehrimen tarafından kirletilen İran toprakları hakkında bilgiler verir. [41]
Bu dönemlerden daha eski devreler, yani İranlılar ile Hintlilerin henüz yollarını birbirlerinden ayırmamış oldukları çağlar hakkında bilgiler elde etmek için de, MÖ. İkinci bin yılda söylenmiş oldukları kabul edilen Aryâ kökenli Hintlerin edebiyatlarında yer alan Rig Veda surûdları son derece önemli kaynaklardır. Tanrılardan birçoğu, mitolojik kişilikler, aynı zamanda büyük bir ihtimalle Avesta ve Veda bağlılarının inançlarında birtakım efsanevî şahsiyetler ortaktır. Rig Veda’da söz edilen bir kişilikten Avesta da bahsetmekte ve hakkında ayrıntılar  vermektedir. Bunların yanı sıra eski dönemlerde MÖ. İkinci 1000’li yıllarda Mısır, Anadolu ve Suriye bölgelerinde ele geçen birtakım çivi yazılı belgeler yakın doğu’daki ilk Hint ve Avrupa göç dalgaları, bazı tanrılar ve tarzları hakkındaki rivayetlere ışık tutmaktadır. Bunlar dışında tarih ve mitoloji konusunda Yunan, Ermeni ve Süryani kaynaklarının da katkısı göz ardı edilemez. [42]
Bunlar dışında Pehlevice ya da yeni Farsça’ya çevrilmiş başka eserler de vardır. Bunlar arasında: Dînâ-yi Mînog-i Hired, Sitâyiş-i Sî Rûze, Mâdîgân-i Yûşt Feryân, Behmen Yaşt, Câmâspnâmek, Pendnâme-yi Zerdüşt, Dârû-yi Hursendî, Mâdîgân-i Çetreng, Mâdîgân-i Gocestek Ebâlîş….[43]
Çok eski dönemlerden beri edebiyat din ile çok yakın bir ilişki içerisindedir ve çoğu zaman bu iki değer birbirinden ayrı şeyler olarak görülmez. Sümerlerden kalma eserler, dünyanın yaratılışıyla ilgili eski dünyaya ait efsanevî hikayeler, tanrılarla ilgili, onları öven anlatılara yer verirken, Avesta’nın önemli bir bölümü şiir ve ilahilerden oluşmaktadır. Eski Yunan edebiyatında da edebiyatın din ile çok yakın ve ayrılmaz beraberliği dikkat çekmekte, yine Tevrat merkezli oluşturulan eski Yahudi edebiyatı da benzeri özellikler taşımaktadır. Fars edebiyatında da dinsel içerikli manzûm ya da mensûr olarak kaleme alınmış çok sayıda eser bulunmaktadır. [44]
1.2. Avesta’nın bölümleri
Avesta “Beş Bölüm”den oluşur.

1. Gātālar:

Avesta’nın en eski bölümü olan Gātālar’ın yazıldığı tarih Zerdüşt Peygamber’in yaşadığı dönemlerdir. Tarihî dönemler olarak bu çağlar, MÖ. 1500-800 yılları arasında bir döneme yerleştirilir. Ancak Avesta’nın bizzat Zerdüşt’ün ilahileri olarak kabul edilen bu bölümünün ilk olarak ne zaman ve hangi dille yazıldığı, hangi dönemlerde sözlü aktarımlardan yazıya geçirildiği konusunda kesin bilgiler bulunmaz. Bazı Avesta uzmanlarına göre; Zerdüşt’ün yaşadığı çağlarda yani MÖ. XVI.-IX. yüzyıllarda İran’da henüz kullanılan bir alfabe bulunmuyordu ve Zerdüşt’ün ilahileri, diğer birçok eski İran anlatısı gibi, yüzyıllarca sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılıyordu. Bu durum Ahâmenişler dönemine kadar devam etmiş, o dönemlerde Finikeliler ve Babillilerden alınma, Arami alfabesiyle yazıya geçirilmiştir. Ancak bu görüşte olanların karşısında bu konuda farklı düşünen bir grup bilim adamınca da; Ahâmenişler döneminden önceleri de İran’da yazının kullanıldığı ve Avesta’nın da bu alfabeyle yazılmış olduğu kanısı öne çıkmaktadır. Bu görüşlerin kanıtı olarak da Sümer tabletleri ve başka birtakım yazılı belgelerin varlığı gösterilir. Ancak bu görüş kesin olarak algılansa ve kanıtlansa bile, tek başına Gātālar’ın ve Avesta’nın diğer bölümlerinin yazıldığı tarihin belirlenmesi imkanı yoktur. Hiçbir kaynakta, bu kutsal metinlerin yazılış tarihi olarak Ahâmenişlerden daha önceki dönemlere ait bir tarih verilmemektedir. [45]
Zerdüşt dinsel geleneklerinde; Avesta’nın altın suyuyla sığır derileri üzerine yazılmış olduğu ve Dijnibişt’te korunduğu aktarılır. Târîh-i Belâmî’de bu konuda şu bilgilere yer verilir: Zerdüşt, Goştâsp hükümdar zamanında ortaya çıktı. Allah’ın peygamberi olduğunu iddia etti. Hükümdarlığının otuzuncu yılında Goştâsp’ın huzuruna çıktı. Goştâsp onun dinini kabul etti ve katiplerini çağırarak Zerdüşt’ün kendisine vahiy yoluyla geldiğini söylediği kutsal metinleri önceden hazırlanmış sığır derilerine altın suyuyla yazdırdı. On iki bin sığır derisi üzerine yazılan bu vahiyler insanlara iletildi. Daha sonra bu yazılan metinleri saltanat hazinesinde koruma altına aldı. Yine Zerdüşt geleneklerine göre, İskender’in İran’ı işgali döneminde başta Avesta olmak üzere, Dînkerd, Bundehişn ve Ardâvîrâfnâme gibi eserler yakılmış, Eşkânîler döneminde I. Belâş/21. Eşk (51-78)’ın emriyle Avesta yeniden sözlü rivayetlerin toplanarak derlenmiş ve yazıya aktarılmıştır.[46]
İslâm öncesi dönem Pehlevice eserlerde genellikle Avesta’yla ilgili birtakım efsane karışık bilgilere de rastlanır. Zerdüşt inanırları geleneklerinde de yer alan bu efsaneler arasında önemlilerinden biri şudur: İskender, İran’ı işgal ettiğinde deriler üzerine yazılmış olan Avesta’yı yakmış, bu yüzden de kendisine “Gocestek: lanetli” nitelemesi verilmiştir. [47]
Avesta’nın en önemli bölümü olarak kabul edilen Gātālar, bir dizi ahlakî öğütler ve öğretiler içeren, Zerdüşt inanışına ait birtakım kuralları ortaya koyan manzûm bölümlerdir. Yaklaşık 5.560 kelimeden oluşan Gātālar’ın, dil ve sözcükleri açısından Avesta’nın diğer bölümlerine oranla daha eski metinler olduğu anlaşılmaktadır. Bu ve diğer birtakım farklı özelliklerinden dolayı araştırmacılar, Gātālar’ın bizzat Zerdüşt’ün kendi sözleri olduğu kanısına varmaktadırlar. Yine tarihî verilerden anlaşıldığı kadarıyla söz konusu bölümler hem manzûm ve he de mensûr olarak kaleme alınmış, ancak daha sonraları mensûr kısımlarının ortadan kaybolmasıyla sadece manzûm bölümleri günümüze gelebilmiştir. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer önemli nokta da, Gātālar’ın en eski manzûm İran eseri olabileceğidir.[48]
I./VII. yüzyılda üç önemli savaşın ardından İran, Arap egemenliği altına girince, daha önce İskender tarafından İran topraklarının işgal edilmesi gibi ulusal edebiyat da bağımsızlığın kaybedilmesiyle birlikte ortadan kalktı ve Kur’ân dili Pehlevî dilini edebiyattan, dinî alandaki kullanımdan ve daha da ileriye giderek resmî alanından da sürüp çıkardı. Bu hızlı ve etkili gelişmelerin ardından İranlılar birikim ve yeteneklerini uzun yıllar Arap diliyle ortaya koydular. Bir süre sonra da millî gelenek ve görenekler yenilenmiş şekilleriyle ortaya çıkmayı başardı. Artık tılsım bozulmuş, Fars şiiri yeniden doğdu. Bu yeniden ortaya çıkış beklendiği gibi hızlı ve tam belirgin olmadı. Ancak iki yüzyıl sonra Firdevsî ve Şâhnâme çağında tam olgunluk çağına erişti. Bu yüzden Firdevsî’ye kadar geçen söz konusu iki yüzyıl boyunca yaşamış Fars şairlerinin adları dışında hiçbir bilgi kalmamıştır. [49]
 Gātālar’ın dili, Hintlilerin kutsal metni Vedalar’a çok benzeyen arkaik bir yapıya sahiptir. Gātālar, özünde dinsel ilahilerden oluşur. Bu ilahilerden özenle seçip çıkarabildiğimiz ipuçların­dan, esas itibarıyla, bunların tarımla birlikte hayvan, özellikle de sığır yetiştiriciliğinin yapıldığı kırsal bir döneme ait olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki Avesta ilahilerinde; kalelerden, sulama kanallarından söz edilse de, ilahilerin yazıldığı dönemde bir çeşit kentleşmenin olduğu düşünülmemektedir. İlahilerden anlaşıldığına göre, siyasal yapı, aile, köy ve kabileyle veya mahalle ve kırla sınırlıdır. Gātālar, genel anlamda İranlılar ve yabancılar arasındaki değil, Zerdüşt’ün öğretisine inananlar ile inanmayanlar arasındaki bir karşıtlığı yansıtmaktadır. [50]
Avesta’da Yasna’nın bölümleri, “Hâitî”; Pehlevî ve Fars dillerinde de “Hât”, “hâ” isimleriyle bilinir. Yasna’nın “72 bölüm”ünden “17 bölüm”ünü oluşturan Gātālar, beş ayrı bölümde toplanmıştır. Her biri ayrı bir isimle bilinir ve “Gâh” adıyla anılır. Gâh (Avesta’da, “gâs”), ilahi anlamında kullanılır. Gātālar’dan her biri birkaç “Hât”tan, her hât da “Bend”lerden oluşur.
Gātālar beş “Surûd”tan oluşur:
1. Surûd: Ahunavaiti Gâh, 7 Hât.
2. Surûd: Ushtavaiti Gâh, 4 Hât.
3. Surûd: Spentamainyush Gâh, 4 Hât.
4. Surûd: Vohukhshathra Gâh, 1. Hât.
5. Surûd: Vahishtoishti Gâh, 1 Hat.

2. Yasna

Yasna “tapınma ve yakarış, namaz ve tören” anlamlarındadır. Sanskritçe’de; “yacna/yajna”, Pehlevi dilinde; “yazşan/yazashan/izashn” olarak geçer. Yasna, “yezd”, “yazata” kökünün türevidir. “Îzed” ve “Îzedân” kelimeleri de ondan türetilmiştir.
Yasna’larda sırasıyla şu konulara yer verilir: Ahuramazda ve övgüsü. Kutsal ölümsüzler ve tanrılar. Pehlevî dilinde “dron” olarak geçen, Hûm (sarhoşluk veren kutsal bitki), Zerdüşt dinine iman, Gātālār ve Yasna’ların övgüleri, Surûş, dua ve yakarış övgüleri, kutsal ateş ve suyun övgüleri vb. konular. [51]
Özellikle dinsel ayinler ve törenlerde okunan Yasna, “Hât” adıyla bilinen “72 bölüm”den oluşur. Yasnaların 17 bölümü Gātālar’ı oluşturmakta, bu 17 bölümün bizzat Zerdüşt’ün sözleri olduğu aktarılmaktadır.

3. Yaştlar

Avesta dilinden bir sözcük olan “Yaşt”, “yesen” ile eş anlamlıdır. İkisi de aynı kökten gelmekte, “tapınma ve yakarış” anlamlarını ifade etmektedirler. Ancak “yasna”, genellikle “övgü”, “yaşt” ise sadece yaratıcıyı ve kutsal ölümsüzleri övgü anlamlarında kullanılır. Farsça sözlüklerde “yaştan: ibadet etmek” anlamı da vardır. Burhân-ı Katı’da: “yemeğe bir şeyler okumak” anlamına kullanıldığı, “muğların yemek yerken yaptıkları ibadet” olduğu da belirtilir.[52] Bu bölüm; genellikle Mehr, Tîşter, Nâhîd ve diğer eski İran tanrılarına dua edilirken okunan ilahilerden oluşur. Mevcut Yaştlar 21 tanedir. Her bölüm içeriğinden kaynaklanan ismi taşır. Örneğin; “Hurmuzd Yaşt”, “Hordâd Yaşt”, “Âbân Yaşt”, “Hûrşîd Yaşt”, “Ferverdîn Yaşt”… gibi. [53]
Günümüze kadar gelmiş olan Yaştlar ölçülü, vezinli şairsel ifadeler ve yüksek hayal gücü ifadeleriyle dolu cümlelerden oluşmaktadır. Yaştlarin bir kısmı oldukça eski devirlere aittir. Hurmuzd Yaşt, Hordâd Yaşt, Ferverdîn Yaşt gibi adlar taşıyan yaştların sayısı 21’dir. [54] Yaştlar da; İran ulusal hikayelerinin kahramanları ve serüvenlerinden de söz edilir: Tîr Yaşt’da; Âreş-i Kemângîr[55], Reşn Yaşt’da; Sîmorğ ile Ferahkert denizi’nin ortasında bulunan ve bu kuşun yuvasının üzerinde yer aldığı ağaç[56], Ferverdîn Yaşt’da Keyûmers, Zû, Tâhmâsb, Menûçehr’[57], Zâmyâd Yaşt’da; ferr-i keyânî ve onu elde edemeyen Efrâsyâb ile Dahhâk[58] gibi hükümdarlara yer verilir. Hûm Yaşt ise; Hint-İran ortak rivayetleri ve mitolojik anlatılarına ayrılmıştır. [59]
Örneğin Vîtâsp/Goştâsp Yaşt; Zerdüşt‘ün dilinden Goştâsp’a yapılan dualara yer vermekte, eski hükümdarlar, kahramanlar ve tanrılardan da söz etmekte; burada Zerdüşt, Goştâsp’a dininin birtakım inanç özelliklerini ve esaslarını öğretmektedir.
Yaştlar’in bir de “Hâduht Nesk” adında kısa bir ek bölümü vardır. Bu bölüm “3 Fergerd”den her fergerd de, “bend”lerden oluşur.

4. Vīsparad

Vīsparad/Vīsparat; Avesta dilinde iki kelimeden oluşur: “Vīspa+ratavo: heme-yi serverân: bütün önderler” anlamını ifade eder. Başlı başına bir kitap olmayan Vīsparad, özellikle yılın altı Gāhenbār’ında dinî törenler ve ayinlerde Yasnalarla birlikte okunmuş olan dualar ve zikirlerin Yasnalara eklenmiş bölümleri olarak kabul edilir. Vīsparad’ın her bölümü “kerde” adıyla bilinir. Bu kelime bizzat Avesta’da bölüm ve “fasıl” anlamlarında kullanılmıştır. Vîsparad, “24 kerde”den, her “Kerde” de “Bend”lerden meydana gelir.

5. Horde Avesta 

Pehlevî dilinde “Hortek Epestâk” adıyla geçen bu bölüm, yeni Farsça’da Horde Avesta: Küçük Avesta adıyla bilinmektedir. II. Şapûr (310-379) döneminde yaşamış Mûbedler mûbedi Âzerbâd Mihrâspend tarafından derlenmiştir. Horde Avesta, namazlarda, kutsal gün, gece ve aylarda dinî törenler ve sodre giymede, kostî bağlama, düğün, taziye gibi törenler ve bayramlarda okunan bir kutsal metindir.  İçerisindeki metinler büyük Avesta’dan alınmış, birtakım eklemeler ve eksiltmelerle oluşturulmuştur. Horde Avesta’nın bütün duaları Avesta dilinde yazılmamış, bir kısmı daha sonraki dönemlerde Pâzend dilinde yazılarak eklenmiştir.[60]  Bunlar Zerdüşt inanırı halkın duaları, özel törenlerdeki yalvarış ve yakarışlarıdır. Horde Avesta’nın önemli bölümleri şunlardır: Niyâyiş: Güneş, ay, su ve ateş adına belirlenmiş ve ayın belli günlerinde okunan dualar. Gâh: bir gün ve bir gece boyunca okunan dualar. Sî Rûze: ayın otuz gününün adlarını taşıyan otuz tanrı adına okunan ve ölülerin ardından otuz gün süreyle okunmaktadır. Âferîngân: Tanrıya sunulan birtakım adaklar ve kurbanlarla birlikte okunan dualar. [61]
Horde Avesta, “Hûrşîdniyâyiş”, “Mihrniyâyiş”, “Mâhniyâyiş”, “Âteş-i Behrâm niyâyiş”, “Erdîsveriniyâyiş” gibi değişik isimlerde “19 Bölüm”den meydana gelir. Bu bölümlerden her biri “bend”lerden oluşur.

6. Vendîdād

Eski şekli, Avesta’da, “Vi.daēva.dīta” olan Vendîdũ “ayrılık ve devden/şeytandan uzak olma kuralına sahip kişi”, “devler aleyhine kanun” anlamındadır. Vendîdād, “22 Fergerd”ten oluşur. Her Fergerd, “bend”lerden meydana gelir. 21. Fergerd’e kadar bu bölümlerde daha çok dinî kurallar; yemin, sözünde durma, temizlik, suları temiz tutma, leş yeme ve pisliklerden sakınma, tövbe gibi konulardan söz edilir. Ahâmenişler sonrası dönemde yazıldığı kabul edilir. 22. Fergerd ise, Ehrimen’in ortaya çıkardığı 99.999 kötülük ile, bunlara karşı tanrının özel ulağının getirmiş olduğu 99.999 ilaçtan söz edilir. Dinî törenlerde okunmayan Vendîdâd’ın yazılması ve derlenmesinde muhtemelen temizliğe olağanüstü önem veren batı İranlı Muğların önemli etkileri olmuştur. [62]
………………………………………..http://www.iudergi.com/tr/index.php/edebiyatsarkiyat/article/view/9476/8785

KAYNAKÇA

Âbâdânî, Abdullâh Mubelliğî, Târîh-i Edyân ve Mezâhib-i Cihân, Tahran 1377 hş., I-III.
Afîfî, Rahîm, Esâtîr ve Ferheng-i Îrân Der Niviştehâ-yi Pehlevî, Tahran 1374 hş.
Âmûzgâr, Jâle, Târîh-i Esâtîrî-yi Îrân, Tahran 1381 hş.
Âştiyânî, Abbâs İkbâl, Târîh-i Muhtasar-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1376 hş.
Âştiyânî, Celâluddîn, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hukûmet, Tahran 1381 hş.
Bahâr, Melikuşşuarâ, Sebkşinâsî/Târîh-i Tatavvur-i Nesr-i Fârsî, Tahran 1373 hş.
Bahâr, Mihrdâd, Costârî Çend Der Ferheng-i Îrân, Tahran 1376 hş.
Bahâr, Mihrdâd, Ez Ustûre Tâ Târîh (nşr. Ebu’l-Kâsım-i İsmâîlpûr), Tahran 1377 hş.
Bausani, Alessandro, Îrâniyân (çev. Mes’ûd-i Recebniyâ), Tahran 1359 hş.
Berzger, H.-Sâdıkî, F., “Keyânîyân”, Dânişnâme, I, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî, Komisyon, Tahran 1375-1378, I-III.
Boyce, Mary, Târîh-i Kîş-i Zerdüşt, (çev. Humâyûn San’atîzâde), Tahran 1374 hş.
Dihhudâ, Alî Ekber, Luğatnâme-yi Dihhudâ, Tahran 1346 hş. I-L.
Dusthâh, Celîl, Avesta, Tahran 1381 hş., I-II.
Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, “Evistâ”, Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî/DMBİ, Tahran 1380 hş., X, 441.
Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, Râhnumâ-yi Zebânhâ-yi Bâstânî-yi Îrân, Tahran 1375 hş.
Eliade, Mircea, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, İstanbul 2003.
Eliade, Mircea-Couliano, Ioan P., Dinler Tarihi Sözlüğü (çev. Ali Erbaş), İstanbul 1997.
Enûşe, Hasan, Târîh-i Îrân, Tahran 1368 hş., III/1, 478.
Gîlânî, Ahmed İdâreçî, Şâ‘irân-i Hem‘asr-i Rûdekî, Tahran  1370 hş.
Hacaloğlu, Haluk, Zerdüşt “Ahura Mazda”, İstanbul 1995.
Hayum, Robert. E., Edyân-i Zinde-yi Cihân, (çev. Abdurrahîm-i Gevâhî), Tahran 1375 hş.
Hinnells, John Russells, Şınâht-i Esâtîr-i Îrân (çev. Amûzgâr, Jâle-Tefezzulî, Ahmed), Tahran 1382 hş.
Humâyî, Celâluddîn, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (nşr. Mâhduht-i Bânû Humâyî) Tahran 1375 hş.
İftihârzâde, Mahmûd Rızâ, Îrân, Âyîn ve Ferheng, Tahran 1377 hş.
İsfehânî, Rızâ, Îrân Ez Zerdüşt Tâ Kıyâmhâ-yi Îrânî, Tahran 1369 hş.
İsmâîlpûr, Ebu’l-Kâsım, “Pîşdâdîyân”, Dânişnâme-yi Edeb-i Fârsî (ed. Hasan-i Enûşe), Tahran 1375 hş.
John B. Noss, Târîh-i Câmi-‘i Edyân (çev. Alî Asğar-i Hikmet), Tahran 1375 hş.
Karatay, Osman, İran İle Turan, Ankara 2003.
Kellens, J., “Avesta”, Eİr, Encyclopedia Iranica/EIr., New York 2000.
Kezzâzî, Mîr Celaluddîn, Nâme-yi Bâstân, Tahran 1381 hş.
Mallory, J. P., Hint-Avrupalıların İzinde, (Çev. Müfit Günay), İstanbul 2002.
Mâzenderânî, Huseyn Şehîdî, Ferheng-i Şâhnâme/Nâm-i Kesân ve Câyhâ, Tahran 1377 hş.
Mes‘ûdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Huseyn, Murûcu’z-zeheb ve ma‘âdinu’l-cevher (çev. Ebu’l-Kâsım-i Pâyende), Tahran 1374 hş., I-II.
Mokri, M. “İran“, EI2 (İng.), The Encyclopaedia of Islam/EI2, IV.
Mu’în, Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Tahran 1375 hş., I-VI.
Mu’în, Muhammed, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, Tahran 1338 hş., I-II.
Oranskii, Iosif Mikhailovich, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî (çev. Kerîm-i Keşâverz), Tahran 1379 hş.  
Oşîderî, Cihângîr, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, Tahran 1371 hş.
Pîrniyâ, Hasan-Âştiyânî, Abbâs İkbâl, Târîh-i Îrân Ez Âğâz Tâ İnkirâz-i Kâçâriyye, Tahran ts.
Pûrdâvûd, İbrâhîm, Ferheng-i Îrân-i Bâstân, Tahran 1380 hş.
Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yi Îrân, Tahran 1381 hş.
Rezmcû, Huseyn, Şi‘r-i Kohen-i Fârsî Der Terâzû-yi Nakd ve Ahlâk-i İslâmî, Tahran 1369 hş.
Rızâzâde-yi Şafak, Sâdık, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1352 hş.
Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş. I-V.
Şâhruhî, Nûşîn, Ustûre-yi Âferîniş”, Îrânşinâsî, (Bethesda 2000), XII/2, 341.
Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu’r-rusul ve’l-mulûk (alwaraq).
Tefezzulî, Ahmed, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran 1376 hş.
Tokmak, A. Naci, “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi/DİA, İstanbul 2000, XXII, 416.
Turâbî, Seyyid Muhammed, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran 1373 hş.
Yazıcı, Tahsin-Öztürk, Mürsel, “İran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi/DİA, İstanbul 2000, XXII, 414.
Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Defter-i Eyyâm, Tahran 1358 hş.

 
[1] Oranskii, Iosif Mikhailovich, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî (çev. Kerîm-i Keşâverz), Tahran 1379 hş., s. 65.



[2] Oranskii, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî, s. 65-66.
[3] Oranskii, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî, s. 66.
[4] A.g.e., s. 66.
[5] Oranskii, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî, s. 68; Turâbî, Seyyid Muhammed, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran 1373 hş., s. 32.
[6] Oranskii, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî, s. 68.
[7] A.g.e., s. 69.
[8] Oranskii, Fıkhu’l-luğa-yi Îrânî, s. 69.
[9] A.g.e., s. 72.
[10] A.g.e., s. 72.
[11] Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, “Evistâ”, Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî/DMBİ, Tahran 1380 hş., X, 441.
[12] İran millî efsanelerinde sık sık anılan İranlı tarihî-mitolojik bir hanedan olan Keyânîler, Şâhnâme’de Pîşdâdîler’den sonra yönetime gelen, Keykubâd tarafından kurulan ikinci İranlı hanedan olarak geçer. Sırasıyla Keyânî hükümdarları: Keykubâd, Keykâvûs, Keyhusrev, Lohrâsp, Goştâsp, Behmen, Humây ve Dârâ. Bunlardan sonuncusu Dârâ, İskender tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra öldürülmüştür. İran tarihinin ikinci önemli devresi bu hanedanla başlamıştır. Pîşdâdîler sülalesi çağı daha çok mitolojik ağırlıklı olmasına karşın, Keyânîler dönemi hükümdarları arasında özellikle de Keykubâd-Keyhusrev dönemleri olmak üzere, bir uyum ve bütünlük söz konusudur. Bu dönemde mitolojik ayrıntılar da, diğer tarihî gelişmelerin yanında eski İran halkları ve millî tarihleri konusunda temel yapıları oluşturur. Bu dönemin bir diğer özelliği de, Hint-İran ortak Âryâ millî tarihi ve mitolojisinden oluşan Pîşdâdîler döneminin tersine sadece İranlılara özgü oluşudur. Keyân kelimesi, Avestâ’da; “Kavî: hükümdar, emir ya da komutan” olarak geçerken daha sonraları, “Keyânî” ve “Keyânîyân” şekilleriyle bu hanedanın ismi olur. Şâhnâme’de bu kelime daha çok Keyânîler sülalesinden hükümdarlar için kullanılırken, zaman zaman “hükümdar” ve “sultan” anlamlarında da görülür. (Berzger, H.-Sâdıkî, F., “Keyânîyân”, Dânişnâme, I, 720).
Goştâsp, Keyânî hükümdarlarından Lohrâsp’ın oğludur. Zerdüşt onun döneminde ortaya çıkmış ve dinini yaymıştır. Avestâ’da Goştâsp’tan, Mazda inanışına bağlı, dürüst, iyi ahlaklı, Keyânî Ferr’ine sahip kişilik olarak söz edilir. O, Gātālar’da adı geçen tek hükümdardır. Bunun yanı sıra Zerdüşt ile çağdaş olması da ona önemli bir ayrıcalık kazandırmaktadır. (Âmûzgâr, Târîh-i Esâtîrî-yi Îrân, s. 74-77).
[13] Dusthâh, Celîl, Avesta, Tahran 1381 hş., I, (Giriş), 14; Âştiyânî, Celâluddîn, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hukûmet, Tahran 1381 hş., s. 119; Bausani, Alessandro, Îrâniyân (çev. Mes’ûd-i Recebniyâ), Tahran 1359 hş., s. 32; Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, “Evistâ”, Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bozorg-i İslâmî/DMBİ, Tahran 1380 hş., X, 441.
[14] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 15; Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, “Evistâ”, DMBİ, X, 441.
[15] Mûbed: “Hîrbed” ve “destûr” adlarıyla anılan din adamları grubunda yer alan mûbed, Avestâ Dili’nde; “meğū”, Pehlevî dilinde; “meğupet” şekliyle bilinir. “Mûbed” kelimesi de, Pehlevice’deki “magopat” ile eş anlamlı olarak: “muğların önderi ve büyüğü” anlamını ifade eder. Muğ, aslında Âd kavmi kabilelerinden, din adamları yetiştiren ve ruhanî makamın tek sahipleri olarak bilinen birinin adıdır. Zerdüştîlik, İran’ın batı ve güney bölgelerinde, Med İmparatorluğu’nun egemen olduğu yörelerde yaygınlaşmaya başladığında, muğlar yeni dinin öncüleri konumunu elde edip o alanda ilerlemeğe başladılar. Avestâ’da; “din adamları ya da ruhanîler sınıfı” yine o eski isimleriyle, “athravan” kelimesiyle ifade edilirlerken, Eşkânî ve Sâsânî dönemlerinde bu sınıftaki din adamlarına genellikle “muğ” adı verilmiştir. Eski şekli “meğûbet” olan “mûbed” ise, günümüze kadar “Zerdüşt din önderleri ve din adamlarının adları” olarak kullanılagelmiştir. (Yâhakkî, Ferheng-i Esâtîr, s. 393; Oşîderî, Dânişnâme, s. 439).
[16] Tokmak, A. Naci, “İran”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2000, XXII, 416.; Turâbî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, s. 32-33; Şâhruhî, Nûşîn, Ustûre-yi Âferîniş”, Îrânşinâsî, (Bethesda 2000), XII/2, 341; Avestâ ve Avestâ ile ilgili araştırmalar için bk. Kellens, J., “Avesta”, Eİr, III, 35-44.
[17] Mu’în, Muhammed, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, Tahran 1338 hş., I, 171; Oşîderî, Cihângîr, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, Tahran 1371 hş., s. 35.
[18] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 170-171; Humâyî, Celâluddîn, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân (nşr. Mâhduht-i Bânû Humâyî) Tahran 1375 hş., I, 234; İsfehânî, Rızâ, Îrân Ez Zerdüşt Tâ Kıyâmhâ-yi Îrânî, Tahran 1369 hş., 46-47; Âştiyânî, Zertuşt, Mezdiyesnâ ve Hükûmet, s. 121-122; Kellens, J., “Avesta”, Encyclopedia Iranica/Eİr, III, 44.
[19] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 171.
[20] A.g.e.,  I, 186-187.
[21] A.g.e., I, 182.
[22] A.g.e., I, 185.
[23] Dusthâh, Avestâ, Önsöz, s. 13.
[24] Gātālar, Ali Nihat Tar­Ian tarafından Zerdüşt’ün Gataları adıy­la Türkçe’ye çevrilmiş ve yayınlanmıştır (İstanbul 1951).
[25] Yazıcı, Tahsin-Öztürk, Mürsel, “İran”, DİA, XXII, 414.
[26]İspent Mînû” ve “Sifend Mînû” şekilleriyle de bilinen Spend Mînû Pehlevî dilinde; “sepentā/Spentā mainyu”, Avestâ’da; “Sepntāg Mēnog: kutsal ve arı akıl, rûhu’l-kudüs, karşılıksız çok veren, ruh artıran” anlamlarıyla Gātālar’da, Ahura Mazda’nın en güzel cilveleri olarak kabul edilir. (Yâhakkî, Ferheng-i Esâtîr, s. 240). Zerdüşt’ten sonra Ahura Mazda’nın bu en önemli cilvesi, zamanla onun için ayrılamaz bir özellik olmuş, Pehlevî edebiyatında her zaman sanki Ahura Mazda ile eş anlamlı bir kelime gibi onunla birlikte yan yana kullanılır olmuştur. Yesnâlar’dan anlaşıldığına göre; diğer imşâspendler yaratıcıyla insanlar arasında birer iletici oldukları halde, Spend Mînû, Ahura Mazda ile kulları arasında bir araçtır. Bazı batılı araştırmacılar Spend Mînû’yu Hıristiyanlıktaki Tanrının oğlu olduğuna inanılan “holy ghost: kutsal ruh” ile karşılaştırırlar. (Yâhakkî, Ferheng-i Esâtîr, s. 240; Oşîderî, Dânişnâme, s. 318; Afîfî, Esâtîr, s. 552; Âmûzgâr, Târîh-i Esâtîrî-yi Îrân, s. 15-16).
[27] Behmen: “iyi düşünce”. Mazdeist inanışta imşâspendlerin en büyüklerinden ya da büyük meleklerden birinin adı olan Behmen, Avestâ’da; “Vohu Manah/Homene”, Pehlevice’de; “Vohuman”, Farsça’da; “Vehmen/Behmen” adıyla bilinir. Zerdüşt inanışında “altı büyük melekler” olarak kabul edilen “imşâspendler”in birincisidir. Behmen bütün bunların önünde yer alır ve “furuğan furûğ: ışıklar ışığı” olarak da adlandırılır. İlk yaratılanlardan biridir. Yesnâlar’da; Ahura Mazda’nın oğlu olarak nitelenen Behmen, kıyamet gününde hakemlik yapacaktır. İnsanların iyi düşünmelerini sağlayan güç odur. Ölümden sonra dirildiklerinde de iyilerin ruhlarını cennetin en yüce katlarına götüreceğine inanılır. (Dusthâh, Avestâ, II, 952; Afîfî, Esâtîr, s. 464; Pûrdâvûd, İbrâhîm,Ferheng-i Îrân-i Bâstân, Tahran 1380 hş., s. 72-73; Oşîderî, Dânişnâme, s. 182; Âmûzgâr, Târîh-i Esâtîrî-yi Îrân, s. 16; Mokri, M. “İran“, EI2 (İng.), IV, 11.)
[28] Ordîbehişt/Asha: Avestâ’da; “Arta-vahishta” “Asha-vahishta”, “asha”, Ašāvahšta: doğruluk, dürüstlük, kanun, temizlik” ile “hishta; en iyi”[28] kelimelerinden oluşan “en iyi varlık, dünyanın en iyisi, iyi düzen”, “en iyi doğruluk”, “en iyi temizlik” anlamlarında bir kelimedir. Ordîbehişt, manevî dünyada Ahura Mazda’nın doğruluk, temizlik ve kutsallığının simgesi, maddi alemde ise, yerküredeki bütün ateşlerin sorumlusudur. “Kutsal ölümsüzler” olarak inanılan meleklerin en güzeli olduğuna inanılır. Sadece yanlışlıklar karşısında oluşuyla değil, tanrının kanunlarının temsilcisi olduğu, dünyanın etik düzenini sağlaması nedeniyle de önemlidir. Asha’yı tanımayanlar, cennet yüzü göremezler. Ordîbehişt, Avestâ’nın birçok yerinde saygınlığı ve övgülerle anılır. Yaştların bir tanesi bunun özellikleri ve övgüsüne ayrılmıştır. Yesnâlar’da Ahura Mazda, dünyayı yaratırken Ordîbehişt’in yardımıyla bitkileri var etmiştir. Eski İran takviminde her ayın 3. günü ve her yılın 2. ayına bu imşâspend’in adı verilmiştir. (Dusthâh, Avestâ, II, 907; Pûrdâvûd, Ferheng-i Îrân-i Bâstân, s. 55; İftihârzâde, Îrân, Âyîn ve Ferheng, s. 181; Hinnells, John Russells, Şınâht-i Esâtîr-i Îrân (çev. Amûzgâr, Jâle-Tefezzulî, Ahmed), Tahran 1382 hş, s. 72; Mokri, M. “İran“, EI2 (İng.), IV, 11).
[29] Bahâr, Costârî Çend Der Ferheng-i Îrân, s. 20.
[30] Turâbî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, s. 34.
[31] A.g.e., s. 34.
[32] Turâbî, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, s. 34-35.
[33] A.g.e., s. 35.
[34] Rızâzâde-yi Şafak, Sâdık, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân, Tahran 1352 hş., s. 37.
[35] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 17.
[36] A.g.e., I, (Giriş), 17.
[37] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 17.
[38] Tefezzulî, Târîh-i Edebiyyât, s. 67; Hacaloğlu, Haluk, Zerdüşt “Ahura Mazda”, İstanbul 1995, s. 33.
[39] Tefezzulî, Târîh-i Edebiyyât, s. 70-72.
[40] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 189, 190; Dûsthâh, Avestâ, II, 1065; Gîlânî, Ahmed İdâreçî, Şâ‘irân-i Hem‘asr-i Rûdekî, Tahran 1370 hş., s. 387; Dihhudâ, Alî Ekber, Luğatnâme-yi Dihhudâ, “Nusuk”, XLVII, 482; Mu’în, Ferheng-i Fârsî, Tahran 1375 hş., “Nask”, IV, 4722.
[41] Enûşe, Hasan, Târîh-i Îrân, Tahran 1368 hş., III/1, 477-478.
[42] A.g.e., s. III/1, 478.
[43] Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş., I, 140.
[44] Rezmcû, Huseyn, Şi‘r-i Kohen-i Fârsî Der Terâzû-yi Nakd ve Ahlâk-i İslâmî, Tahran 1369 hş., s. 18-19.
[45] Dusthâh, Avestâ, I (Giriş), s. 13-14.
[46] Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), s. 14-15; Oşîderî, Dânişnâme, s. 36.
[47] A.g.e., I, (Giriş), 15.
[48] Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Defter-i Eyyâm, Tahran 1358 hş., s. 230, 259.
[49] Zerrînkûb, Defter-i Eyyâm, s. 230.
[50] Mallory, J. P., Hint-Avrupalıların İzinde, (Çev. Müfit Günay), İstanbul 2002, s. 66.
[51] Mu’în, Ferheng-i Fârsî,  “Yesnâ”, VI, 2335; Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, “Evistâ”, DMBİ, X, 441. 
[52] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 201; Ebu’l-Kâsımî, Muhsin, “Evistâ”, DMBİ, X, 442.
[53] Âbâdânî, Abdullâh Mubelliğî, Târîh-i Edyân ve Mezâhib-i Cihân, Tahran 1377 hş., I, 354; Dusthâh, Avestâ, I, (Giriş), 35; Tefezzulî, Ahmed, Târîh-i Edebiyyât-i Îrân Pîş Ez İslâm, Tahran 1376 hş., s. 44-59; Kellens, J., “Avesta”, Eİr, III, 38.
[54] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 202.
[55] Dûsthâh, Avestâ, I, 329-343.
[56] A.g.e., I, 397-404.
[57] A.g.e., I, 405-430.
[58] A.g.e., Avestâ, I, 485-503.
[59] Rezmcû, Huseyn, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsi-yi Îrân, Tahran 1381 hş., s. 58; Dûsthâh, Avestâ, I, 505-506.
[60] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 202-203; Âbâdânî, Târîh-i Edyân, I, 359; Oşîderî, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, s. 255.
[61] İsfehânî, Rızâ, Îrân Ez Zerdüşt Tâ Kıyâmhâ-yi Îrânî, s. 57; Oşîderî, Dânişnâme-yi Mezdiyesnâ, s. 255; Tefezzulî, Târîh-i Edebiyyât, s. 42-43; Kellens, J., “Avesta”, Eİr, III, 38.
[62] Muîn, Mezdiyesnâ ve Edeb-i Fârsî, I, 200-201; İsfehânî, Rızâ, Îrân Ez Zerdüşt Tâ Kıyâmhâ-yi Îrânî, s. 56; Âbâdânî, Târîh-i Edyân, I, 354-355; Tefezzulî, Târîh-i Edebiyyât, s. 61-62; Kellens, J., “Avesta”, Eİr, III, 38.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder