7 Temmuz 2015 Salı

ZÜLKARNEYN PEYGAMBERDİR DİYENLERİN DELİLLERİ

ZÜLKARNEYN PEYGAMBERDİR DİYENLERİN DELİLLERİ


2.6.2  Peygamber Olarak Kabul Edenler ve Delilleri

Abdullah b. Amr ve ed-Dahhâk b. Mezâhim Zülkarneyn’in nebi olduğu kanaatindedirler.[1] Konu ile ilgili zayıf bir rivâyet Zülkarneyn’in peygamber olduğu yönündedir.[2]

İbn Ebî Hâtim, es-Süddî’den naklederek şöyle demiştir: “Yahudiler Allah Rasûlüne şöyle dediler: ‘Ey Muhammed! Sadece İbrâhim, Musa, İsâ ve diğer peygamberlerden söz ediyorsun. Onların isimlerini bizden duymuş olabilirsin. Bize Tevrat’ta adı geçmeyen bir peygamber söyle! Böyle bir Peygamber vardır. O kimdir?’ Allah Rasûlü de şöyle buyurdu: ‘Zülkarneyn’dir! Onun hakkında bana da hiçbir bilgi ulaşmadı.’ Bunun üzerine Yahudiler  neşe içerisinde oradan ayrıldılar. Kendilerini galip görüyorlardı. Mescidin kapısına ulaşmamışlardı ki, Cebrail (AS) söz konusu ayetleri getirdi.[3]

Peygamberdir diyenlerin delilleri özetle şunlardır:

    1. Allah Teâlâ, “Doğrusu biz ona yeryüzünde imkan verdik” buyurmuştur. Bu imkanın din hususunda verilmesi daha evladır. Dinde en geniş imkan verme ise “peygamberliktir.”[4]

                  2.  Allah Teâlâ, “One her şeyin sebebini verdik” buyurmuştur. Her şey içerisine peygamberlik de girer. Bu söz, Allah’ın peygamberlikle vesile (imkan) vermiş olmasını gerektirir.[5]

                  3. Allah Teâlanın, “İster onlara azap edersin, istersen onlara güzel davranırsın, dedik” buyurması, Allah’ın onunla konuştuğu anlamına gelir ki bu bir vahiydir ve vahiy peygamberlere gelir.[6]

                  4.  Savaşla emrolunmuş olması da onun nübüvvetini ispat edici bir adıttır. Rasûlullah (SAS) “La ilahe illallah deyinceye kadar, insanlarla savaşmakla emrolundum” buyurmuştur. Aynı şey ile emrolunması sebebiyle bu da Zülkarneyn’in nebi olduğunu destekler.[7]

Zülkarneyn’in Peygamber olduğunu kabul etmeyenler “imkanın”, mülk vermek olduğunu, nübüvvet olmadığını söylemişlerdir. Yine, her şeyin sebebi ile kastedilenin ‘Biz ona mülkünü ıslah etme ve geliştirme konusunda ihtiyaç duyulacak her şeyin yolunu öğrettik’ anlamında olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu fikre karşı da, “Umumi olan bir ifadeyi, delil olmaksızın tahsis etmek zahirin hilafınadır” denilebilir. Razi verilen bu imkanın yeryüzünün doğusuna ve batısına sahip olma yani saltanat anlamına gelebileceği gibi nübüvvet anlamına da gelebileceğini söylemiştir. Nübüvvet, saltanattan daha fazla bir imkan olduğuna göre Kur’ân’ı en kamil mânâya tahmil etmek daha faziletlidir.[8]

Zülkarneyn’in peygamberliğini savunanlar, muhayyerlik ayetini delil olarak göstermektedirler. Peygamber değildir diyenler ise bu hitap doğrudan Zülkarneyn’e değil, belki o asırda yaşayan bir peygamber’e yapılmıştır. Veya “bu vahy yoluyla değil ilhamla Zülkarneyn’e verilmiştir” derler. Bu iki durum da o dönemdeki peygamberin şeriatına uygundur. Fakat insanların ölümünü gerektirecek böyle bir durumda o günkü şeriata uysa bile, ilham ile amel etmek ne derece doğrudur![9]

İlham ile amel edilir’ diyenler, Hz. İbrahim’in rüyasında oğlu İsmâil’i kurban ettiğini görmesi hâdisesini delil olarak ileri sürmüşlerdir. Onlar ‘rüya, ilhamdan daha aşağı bir derecededir. Onunla amel edildiğine göre ilhamla da edilir fikrini savunmuşlardır. Fakat Peygamberlerin rüya ve ilhamları vahy iledir.[10]

Ali b. Îsâ, âyette; “Ey  Muhammed Zülkarneyn ile beraber olan askerler bu sözü söylediler” şeklinde bir takdirin olduğunu söylemiştir.[11] Bazıları da “Bu sözü söyleyen onunla beraber olan alimlerdir. İctihat ve istişare ederek böyle söylemişlerdir. Ve bu söz mecazen Allah’a isnat edilmiştir’ demişlerdir. Doğrusu şudur ki bu âyet onun peygamberliğine açıkça delalet etmektedir.[12] Her halde bu ayetin zahirinden kaymasına, onun peygamber olmadığını savunan delil ve haberler sebep olmaktadırlar.

[1] el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, C.5, s.184.

    İmam el-Kurtubî, onun Allah tarafından gönderilmiş bir nebi olduğunu ve onun eliyle yeryüzünün fethedildiğini söylemiştir. Bkz. el-Kurtubî, C.11, s.46. Mukâtil ve Dahhâk da nebi olduğuna kaildirler. Bkz. Âlûsî, C.16, s.30.

[2] İbn Ebî Hâtim ve İbn Mürdeveyh, İbn Amr’dan rivâyet etmişlerdir ki o şöyle demiştir: “Zülkarneyn, nebidir.” Bkz. eş-Şevkânî, C.3, s.310. Zülkarneyn’in nebi olduğunu, Vekî, İsrâîl’den o da Câbir’den o da Mücâhid’den o da Abdullah b. Amr’dan rivâyet etmiştir. Bkz. İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, C.2, s.103.

    Ebû Zeyd el-Belhî de Suveru’l-Ekâlîm adlı eserinde onun vahiyle teyit edildiğini söylemiştir. Bkz. el-Âlûsî, C.16, s.25. İbn Hacer el-Askalânî de Kur’ân’ın zahir lafzının bunu desteklediğini söylemiştir.  Bkz. İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, C.6, s.217.

[3]   eş-Şevkânî, C.3, s.309;  el-Âlûsî, C.16, s.29.

أخرج ابن أبي حاتم عن السدي قال  قالت اليهود للنبي صلى الله عليه وسلم   يا محمد إنما تذكر إبراهيم وموسى وعيسى والنبيين أنك سمعت ذكرهم منا فأخبرنا عن نبي لم يذكره الله في التوراة إلا في مكان واحد  قال  ومن هو  قالوا  ذو القرنين قال  ما بلغني عنه شيء  فخرجوا فرحين وقد غلبوا في أنفسهم فلم يبلغوا باب البيت حتى نزل جبريل بهؤلاء الآيات ويسألونك عن ذي القرنين قل سأتلو عليكم منه ذكرا                                                                          Bkz. es-Suyûti , ed-Dürrü’l-Mensûr, C.5, s.435.

[4] er-Râzî, , C.21, s.165; Ebu’s-Suûd, , C.5, s.240.

[5] Ebu’s-Suûd, , C.5, s.240; er-Râzî, C.21, s.165.

[6] er-Râzî, C.21, s.165; Ebu’s-Suûd, C.5, s.240.

[7] İ. Hakkı Bursevî, C.2, s.514.

[8] er-Râzî, C.21, s.165.

[9] el-Âlûsî, C.16, s.34.

[10] el-Âlûsî, C.16, s.34.

[11] el-Âlûsî, C.16, s.34.

[12] el-Âlûsî, C.16, s.34.

ZÜLKARNEYN PEYGAMBER DEĞİLDİR DİYENLERİN DELİLLERİ

2.6  Zülkarneyn’in Peygamber Olup-Olmadığı Meselesi 2.6.1  Peygamber Olmadığını İddia Edenler ve Delilleri

“قلنا” “Dedik ki...” Zülkarneyn’e yönelik olan bu söz, bir vahiy olması durumunda, o bir Peygamber demektir. Eğer ilham ise o takdirde bir veli olur.Yok eğer beraberinde bulunan bir peygamber vasıtasıyla ona ulaştırılmış bir vahiy ise bu durum da -sıddık- olur.[1] Bu konuda karar verebilmek için mevcut rivâyetlere bir göz atalım:

Rasûlullah’tan gelen bir hadîste, “Tübba[2]` lâin mi; Zülkarneyn peygamber mi; hudûd cezası, sahibini günahtan temizler mi bilemediğini”[3] ifade etmiştir. Rasulullah (SAV) bu üç bilmediği meseleden ikisini daha sonra vuzuha kavuşturmuştur. Cenâb-ı Hakk, Peygamberine “Hudûdun keffaret olduğunu, Tübba`ın müslüman olduğunu”  bildirmiştir.[4]

Oysa Ebû Hureyre[5]’den gelen aynı anlamdaki diğer hadîste ise Zülkarneyn yerine Üzeyir ismi geçmektedir.: “Rasûlullah (SAS) buyurdular ki: ‘Tübba`, mel’un mudur bilemiyorum! Keza Üzeyir peygamber midir onu da bilemiyorum!”[6]

Zülkarneyn adının geçtiği bu hadîste; râvîler, ismi belirtilen kimsede (Zülkarneyn’de) ihtilaf etmiş bir kısmı “Zülkarneyn” yerine “Üzeyir[7]” ismini zikrederek hadîste karışıklık oluşturmuş ve hangi rivâyetin daha güçlü olduğunda da ihtilaf meydana gelmiştir.[8]

Hz. Ali (RA), Zülkarneyn’in salih bir kul olduğu kanaatinde’dir.[9] “Hz. Ali’ye Zülkarneyn sorulduğunda dedi ki: ‘O, kendisini Allah’a (C.C.) adayan bir kuldu. Kavmini Allah’a davet etti, onu alnından vurdular da öldü. Sonra onu Allah,tekrar diriltti. O da yine kavmini Allah’a davet etti, yine alnından vurdular ve öldü. Bunun için ona Zülkarneyn adı verildi.”[10] Aynı mânâyı Şu`be el-Kâsım b. Ebî Beze’de Ebû Tufeyl’den nakleder ki, o da Hz. Ali’nin böyle dediğini işitmiştir.[11] İbn el-Kevvâ, Hz. Ali’ye (RA), Zülkarneyn’in kim olduğunu, bir kral mı, yoksa bir peygamber mi olduğunu sorduğunda, Hz. Ali: ‘O, ne bir kral, ne de bir peygamber idi. O sağ karnından (alnının sağ tarafından), Allah’a itaat yolunda vurulmuş ve böylece ölmüş, daha sonra Allah Teâla onu yeniden diriltmiş, bu sefer de sol karnından (yani alnının sol tarafından vurularak öldürülmüştür. Derken Allah onu tekrar diriltmiştir. O, böyle salih bir kuldur. İşte bu sebeple ona Zülkarneyn demişlerdir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.[12]

İbn Ebî Hâtim, Ebû Zeyd’den şöyle rivâyet etmiştir: “Zülkarneyn iki dağa yetişti. Kendisi uyarıcı idi. Fakat ben, bihakkın onun peygamber olduğunu işitmedim.”[13] demiştir.

Cumhurun kanaati de Zülkarneyn’in peygamber olmadığı doğrultusundadır.[14] Bazı kimseler ‘ne peygamberdi ne değildi’ demişlerdir.[15] Âlûsi, bu bilmezliğin Rasullulah’ın vefat anına kadar devam edemeyeceğini çünkü belirli bir zamana kadar peygamberin bilgisiz kalmasının mümkün olmadığını söylemiştir. Bu bakımdan Rasulullah’a bilahare Zülkarneyn’in peygamber olmadığının bildirilmiş olacağı görüşündedir.[16]

Bu görüş sahiplerine göre; “Dedik ki” ifadesi, Allah’ın direkt olarak bu sözleri vahyettiği ve Zülkarneyn’in bir Peygamber veya Allah’dan ilham alan bir kimse olduğu anlamına gelmez.[17] yani ona ilham yoluyla dedik, demektir. [18]

Bu, Yüce Allah’ın ona verdiği nimetlerden (imkan vermesinden) kinayedir. Şifahi bir konuşma olsaydı o, yapacağı işlerde muhayyer bırakılmazdı. Bir başka ictihatla bu çürütülemez. Çünkü ‘aslolan, hakikate ıtlak etmektir, aksine bir delil yoksa mânâ geneldir, tahsis edilemez.’ ‘Kur’ân’ın uslubu kendine hastır’ şeklinde itiraz edilebilir. Burada kastedilen nübüvveti ise, o ilham alıyor demektir. Umumi mânâdan yola çıkarak onun ilham alması gerektiğini söylememiz gerekir.[19] el-Hidâdî: ‘Nübüvvetin ispatı kat’i delil olmaksızın mümkün değildir.’ demiştir.[20]

[1] Saîd Havvâ, C.6, s.3225; el-Beydâvî, C.3, s.520; el-Kurtubî, C.11, s.52.

[2] Tübba` Himyer’li bir kraldır, büyük orduları olmuştur. Tübba` denilmesi tebâiyyetinin çokluğundandır. Kurân-ı Kerimde iki yerde ondan bahsedilir. [Bkz. K. (44) Duhân 37; (50) Kâf 14.] Rasûlullah (SAV), Tübba`hakkında, vahye mazhar olmazdan önce böyle söylemiştir. Ancak daha sonra: “Tübba`a sövmeyin, çünkü o, müslüman olmuştur.” diyecektir.  Bkz. Canan, C.14, s.59.

[3] el-Âlûsî, C.16, s.31; es-Suyûtî, ed-Dürrü-l-Mensûr, C.5, s.435.

وأخرج عبد الرزاق وابن المنذر وابن أبي حاتم والحاكم وصححه وابن مردويه عن أبي هريرة قال  قال رسول الله صلى الله عليه وسلم   ما أدري أتبع كان لعينا أم لا وما أدري أذو القرنين كان نبيا أم لا وما أدري الحدود كفارات لأهلها أم لا

[4] Canan, C.14, s.260.

[5] Ebû Hureyre; çok hadîs rivâyetiyle tanınan bir sahâbedir. Kendisinden sayıları 800’e varan pek çok sahabe ve tabîi hadîs rivâyet etmiştir. Binden fazla hadîs rivâyet etmesi sebebiyle “muksîrûn” diye nitelenen yedi muhaddis sahâbenin arasındadır. Mükerrerleri ile birlikte 5374 hadîs rivâyet ettiği söylenmiştir. Hicrî 58 (m.678) yılında vefât etmiştir. Yaşar Kandemir, “Ebû Hureyre”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.10, s.160-167.

[6] Ebû Dâvud, Sünnet 14 (4674)

[7] Üzeyir; Tevrat’ta “Azra” diye bilinen bir peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de Üzeyir olarak geçer. Ancak peygamber olup olmadığı şüphelidir. Kur’an’da, Tevbe Suresi 30. âyette  “Yahudiler Üzeyir Allah’ın oğludur dediler…” Bkz. Nureddin Turgay, “Üzeyr (A.S)”, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, C.6, s.279-280. 

[8] Canan, C.14, s.260. Ebû Hureyre (RA) anlatıyor: “Rasûlullah (SAV) buyurdular ki: ‘Tübba mel’un mudur bilemiyorum. Keza Üzeyir Peygamber midir onu da bilemiyorum.” Bkz. Ebû Dâvud, Sünnet 14 (4674)

[9] el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr,  C.5, s.184.

[10]et-Taberî, Tefsîru’t-Taberî, C.16, s.8; Ebû Tufeyl, İbn el-Kevâ’nın Hz. Ali’ye bu sorunun sorulduğunu zikreder. Ebû Ca`fer bu rivâyetin senedini  güzel bulur. Ebû Ca`fer en-Nehhâs, C.4, s.283. 

وأخرج أبو الشيخ في العظمة عن أبي الورقاء قال  قلت لعلي بن أبي طالب  ذو القرنين ما كان قرناه  قال  لعلك تحسب أن قرنيه ذهب أو فضة كان نبيا فبعثه الله إلى أناس فدعاهم إلى الله تعالى فقام رجل فضرب قرنه الأيسر فمات ثم بعثه الله فأحياه ثم بعثه إلى ناس فقام  رجل فضرب قرنه الأيمن فمات فسماه الله ذا القرنين   

   Bkz. es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, C.5, s.436.

[11] Bkz. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, C.3, s.101; el-Bidâye ve’n-Nihâye, C.2, s.103-104.  er-Râzî şöyle der. “İbn el-Kevâ’ ( الكواء ابن) Hz. Ali’ye (RA) “Zülkarneyn bir kral mı yoksa bir peygamber mi diye sorunca; Hz. Ali şu cevabı vermiştir. O, ne bir kraldır ne de bir peygamberdir. O salih bir kuldur. Allah yolunda savaşırken başının sağ tarafına vurulmuş ve ölmüştür. Sonra Allah Teâlâ onu tekrar diriltmiş, daha sonra başının sol tarafına vurulmuş ve ölmüştür. Allah Teâlâ onu tekrar diriltmiştir. Bunun üzerine, kendisine başın iki tarafı anlamına da gelen “Zülkarneyn” adı verilmiş ve anlatılan saltanata sahip olmuştur. Bkz. er-Râzî, C.21, s.164.

أخرج ابن عبد الحكم في فتوح مصر وابن المنذر وابن أبي حاتم وابن الأنباري في المصاحف وابن مردويه من طريق أبي الطفيل أن ابن الكواء سأل علي بن أبي طالب عن ذي القرنين  أنبيا كان أم ملكا  قال  لم يكن نبيا ولا ملكا ولكن ان عبدا صالحا أحب الله فأحبه ونصح لله فنصحه  بعثه الله إلى قومه فضربوه على قرنه فمات ثم أحياه الله لجهادهم  ثم بعثه إلى قومه فضربوه على قرنه الآخر فمات فأحياه الله لجهادهم  فلذلك سمي ذا القرنين وإن فيكم مثله    

   Bkz. es-Suyûtî, a.g.e., C.5, s.436.

[12] er-Râzî, C.21, s.164; el-Kurtubî, C.11, s.46; Ebu’s-Suûd, C.5, s.240; el-Beğavî, C.3, s.178.

    es-Sevrî, Habîb b. Ebî Sâbit’ten o da Ebû Tufeyl’den o da Ali b. Ebî Tâlib’ten rivâyet etmiştir. Bir başka senette; Şûbe el-Kâsım b. Ebî Beze, Ebî Tufeyl’den o da Ali’den rivâyet etmiştir. Bkz.İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, C.2, s.103-104. İmam et-Taberî de Hz. Ali’den gelen bu rivâyetin benzerini İbn Hamîd, Muhammed b. Beşşâr kanalıyla rivâyet etmiştir. Bkz. et-Taberî, Tefsîru’t-Taberî, C.16, s.8. Yine bu hadîsi, İbn Abdulhakem, İbn Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn el-Enbârî, İbn Ebî Âsım ve İbn Mürdeveyh Ebu’l-Fadl tarikiyle, İbn Kevâ’dan rivâyet etmişlerdir. Bazı rivâyetler ise Ebû Tufeyl tarikiyledir. İbrâhim b. Münzir tarikiyle gelen senet şöyledir: İbrâhîm b. Münzir, Abdülazîz b. Ümrân’dan o da Hâşim b. Sağd’dan o da Sağîd b. Ebî Hilâl’dan o da el-Kâsım b. Ebî Beze’den o da Ebû Tufeyl’den rivâyet etmiştir. Bkz. Âlûsî, C.16, s.24; eş-Şevkânî, C.3, s.309-310; İbn Kesîr, a.g.e, C.2, s.104.

    İbn Hacer, Abdulazîz’in zayıf bir râvî olduğunu söylemiştir. Ancak Ebû Tufeyl’den gelen rivâyetler farklı kollarla güçlenmiştir. Mesela bu hadîs, İbn Ebî Huseyn’den de gelmiştir. Bunun senedi sahihtir. Fakat yine de Hz. Ömer’in “melek isimleri mi koymaya başladınız!”rivâyeti ile anlamca tenakuz teşkil ettiğinden dolayı hadîs müşkildir.  Bkz.. İbn Hacer, Fethü’l-Bârî, C.6, s.271.

   Ebû Tufeyl’den gelen rivâyetin ayrıntılı şekli şöyledir: Duydum ki, Hz. Ali hutbede şöyle diyordu. ‘Beni kaybetmeden evvel bana soracaklarınızı sorunuz.’ İbn Kevâ’ ona doğru ilerledi ve dedi ki: ‘والذاريا ت ذروا’ ne demektir?’, (Hz. Ali): ‘Rüzgar’ dedi. O: ‘فالحاميلات وقرا’ ne demektir?’ dedi. (Hz. Ali): ‘Gemiler’ dedi. O: ‘فالجاريات يسرا nedir?’ dedi. (Hz. Ali):’Bulutlar’ dedi. O: ‘فالمقسمات امرا nedir?” dedi. Hz. Ali, ‘melekler’ dedi. O: ‘ فمن الذين بدلوا تعمة الله كفرا’ dedi. (Hz. Ali):’Kureyş facirleri’ dedi. O, ‘Zülkarneyn ne idi, nebi mi yoksa kral mı?’ dedi. (Hz. Ali): Mü’min bir kuldu, -ya da salih bir kuldu dedi- O, Allah’ı sevdi, Allah da onu sevdi. Sağ alın ucuna bir darbe aldı ve öldü sonra (Allah tarafından) yeniden diriltildi bu kez de sol alın cephesine bir darbe aldı ve öldü. Sizin içinizde de böyleleri vardır.’ Bkz. Ebû Ferec el-Isfahâni, el-Eğânî, C.3, Beyrut: Dâru’s-Sağb, Beyrut ts. s.147

    Bu sözlerin kaynağı harici midir bilemeyiz fakat benzerini Hristiyan tarihinde bulmaktayız. Hristiyan tarihinde, Circis adlı aziz, kavmi tarafından 70 kere öldürülüp tekrar dirilmiştir. Hristiyanlarca Saint George diye tanınan ve M.S. 3. asırda Filistin veya Kapadokya’da dünyaya geldiği bilinen Circis’in hayatı Hızır ile karışmıştır. Hristiyanlarca 5 mayısta adına yortu düzenlenmesi de bu yüzdendir. Bkz. Pala, s.139. (Mustafa Nihat Özön,  Edebiyat ve Tenkit Sözlüğü, s.51’den alıntılamıştır.)

[13] el-Âlûsî, C.16, s.30. Aynı mânâya gelen şu rivâyetler de vardır: 

وأخرج ابن أبي حاتم عن ابن زيد قال  كان نذير واحد بلغ ما بين المشرق والمغرب ذو القرنين بلغ السدين وكان نذيرا ولم أسمع بحق أنه كان نبيا                                                                   Bkz. es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, C.5, s.436.

وأخرج ابن أبي حاتم عن بكر بن مضر أن هشام بن عبد الملك سأله عن ذي القرنين  أكان نبيا  فقال  لا ولكنه إنما أعطي ما أعطي بأربع خصال كان فيه  كان إذا قدر عفا وإذا وعد وفى وإذا حدث صدق ولا يجمع اليوم لغدBkz. es-Suyûtî, a.g.e., C.5, s.439.

[14] el-Âlûsî, C.16, s.30.

    Vehb b. Münebbih’ten nakledilir ki, o, alimlerin bir çoğunun bir araya gelmiş, Lokman, Zülkarneyn ve Danyal’ın peygamber olup-olmadığını tartıştıklarını ve çoğunun kanaatinin ise bunların salih kimseler olduğu yönünde olduğunu söylemiştir. Bkz. el-Hemedânî, el-İklîl, C.8, s.184. Yine rivâyet edilir ki, bir ilim sahibi rahip Hişâm b. Abdulmelik’in huzuruna girdiğinde, Hişâm b. Abdulmelik ona şunu sordu: “Zülkarneyn nebi midir? Ne dersin?” Rahib dedi ki: ‘Hayır, Ama ona verilmiş olan dört haslet vardır. Hükmettiğinde bağışlayıcı, söz verdiğinde, tutar, konuştuğu zaman doğru söyler ve bugünün işini yarına bırakmazdı.” Bkz. Kuşeyrî, er-Risâle fî İlmi’t-Tasavvuf, s.161.

[15] el-Âlûsî, C.16, s.31.

[16] el-Âlûsî, C.16, s.31. Nitekim,  uygulanan hadlerin keffaret olduğu daha sonraki hadîslerde açıklanmıştır.

[17] Mevdûdî, C.3, s.195; el-Beğavî, C.3, s.179.

[18] el-Merâğî, C.16, s.16.

    Buna itiraz edilmiştir. Çünkü Zülkarneyn’in bir beşer olarak kavimlere karşı muhayyer bırakılması ve halkı cezalandırma yetkisinin verilmesi ilham vasıtasıyla olması caiz olmaz. İlham ile toplumlar cezalandırılamaz, İbrahim (AS)’ın İsmâil’i rüyasında kestiğini görmesi de tenakuz teşkil etmez. Çünkü Peygamberlerin rüyalarının da bir vahiy olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Gerçek olan âyetin zahirinin onun nübüvvetini desteklediğidir. Bkz. Âlûsî, C.16, s.34.

[19] el-Kâsımî, C.11, s.4110.

[20]  el-Âlûsî, C.2, s.514.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder