Kâhin, Matrix Serisi'nin üç filminde de yer almaktadır. Kendisi aslında Ajan Smith gibi Matrix sisteminde yer alan bir programdır. Kâhin esasen Mimar tarafından Matrix'e yerleştirilmiş bir programdır. Çünkü Mimar tarafından daha evvelki oluşturduğu Matrix sürümleri çökmüştür. Bundan dolayı insan psikolojisini çözmek için Mimar, Kâhin programının Matrix'e eklemiştir. Yine Seçilmiş Kişi senaryosu da Mimar tarafından Matrix'e eklenmiştir. Mimar'ın plânı şudur: Matrix'e karşı çıkan ve uyanmaya çalışan ve Matrix sisteminden kurtularak gerçek dünyaya ulaşan insanlar Kâhin'in yönlendirmesiyle Seçilmiş Kişi'yi bulmaya çalışacaklar. Kâhin'in yönlendirmesinden dolayı gerçek dünyadaki insanlar Seçilmiş Kişi'nin Matrix'i yok edip insanları kurtaracağına inanmaktadır. Gerçek dünyaki insanlar bundan dolayı Matrix'in içinde Seçilmiş Kişi'yi aramakla uğraşırlar, ki son Seçilmiş Kişi de Neo'dur. Mimar'ın Neo'ya esas biçtiği görev şudur: Gerçek dünyadaki kişiler Matrix için tehlikeli olduğunda Zion'un yok edilmesi ve gelecekteki uyanacak insanlar için yeni bir Zion inşaa etmesidir. Mimar, Neo'ya bunu kabul etmediğinde Matrix'in ve insanlığın tamamen yok olacağını söylemiştir. Bu senaryo daha evvel 5 kere yaşanmış, 5 kere Seçilmiş Kişi gelmiş, 5 kere Zion'daki insanlar yok edilmiştir ve Neo bu döngüde 6. Seçilmiş Kişidir. Kâhin bu senaryoda kehânetiyle insanların Seçilmiş Kişi'yi aramasını sağlamaktadır ki bu görev de zaten ona Mimar tarafından verilmiştir. Üçüncü filmde farklı bir bedene bürünmüştür (Esasen ilk iki filmde rol alan Gloria Foster şeker hastalığı sebebiyle gerçek hayatta öldüğünden dolayı, mecburen karakter değişmiştir). Buna, yaptığı bir seçimin sebep olduğunu söylemiştir. Kâhin'in görevi Mimar'ın kurduğu düzeni bozmak gibi görünmektedir ki bu sayede Matrix'ten uyanan insanlar Seçilmiş Kişi'yi arasınlar ama esasen Kâhin'i de program olarak Matrix sistemine yerleştiren yine Mimar'dır. Kâhin'in ortaya attığı kehânet, Morpheus'un Neo'yu bulmasına sebep olmuştur. Morpheus'a göre o bir yol göstericidir. Filmde vurgulanan Kâhin karakterinin bir özelliği de şekeri çok sevmesidir ve sigara içmesidir. Neo, Mimar'la karşılaştığında Mimar - Kâhin - Seçilmiş Kişi ilişkisini ve hakikatini öğrenecektir. Son filmde Kâhin Smith isimli eski ajan ama sonra da kendini çoğaltan bir virüsün hem Matrix hem insanlığın tamamen yok olması için tehlikeli olmasını görmesi üzerine, Neo'nun daha evvelki gibi Zion'un tekrar yıkılıp inşaa edilmesi döngüsü şeklide karar vermemesi yönünde telkinde bulunmuştur. Bu sayede de Neo, Makinelerle anlaşmış, onların Zion'un yok etmemesi karşılığında Smith'i yok etme yönünde karar almıştır. Sonunda Smith'i yok etmiştir, bu sayede Matrix de kurtulmuş, Matrix'e bağlı olan simülasyon dünyasındaki insanlar da kurtulmuş, gerçek dünyada yani Zion'daki insanlar da kurtulmuştur. Filmin sonunda Mimar ile Kâhin karşılaşmış ve Mimar "tehlikeli bir oyun oynadın" demiştir. Kâhin bundan sonra Matrix'ten uyanan insanların Zion'a gitmesi konusunda söz istemiştir. Mimar da "kendisinin insan olmadığını" (yani söz verdiği için kendisine güvenebileceğini ima etmiştir).
İlk olarak filmdeki bazı isimlerin içerdiği anlamlar üzerinde durmak gerekir;
Filme adını veren Matrix’in sözlük anlamı; bir düzlem üzerinde sıralanmış bir dizi sayı, figür veya işarettir.
Filmde Matrix’in bilgisayar ekranındaki görünüşü de sözlük anlamına uygun olarak kurgulanmış, insan zihinlerinin tutsak alınıp köleleştirildiği sanal dünyaya Latince rahim anlamına gelen Matrix adının verilmesi yerinde olmuş, çünkü insanın kendini en güvenli ve rahat hissetiği ortam içinde sürekli uyuyup dış dünyanın gerçeklerinden soyutlandığı tek mekân rahimdir.
Filmde ise insanlar suni bir rahim olan tüplerin içinde yetiştirilmekte ve bu insanlardan yapay zekâ için enerji elde edilmektedir. Gördüğü rüyayı kâhinlere yorumlatmak istemesiyle Tevrat’a konu olan Babil kralı Nabukadnezar, filmde düşsel/sanal dünyaya karşı verilen savaşın mobil kalesine, bir hoverkrafta ismini vermiş. Hoverkraftın modelinin numarası olan Mark 3 no: 11 ise İncil’in Markus bölümünün 3. babının 11. mısraına tekabül ediyor.
(Mark 3:11): “Murdar ruhlar onu gördükleri zaman önünde yere kapandılar ve sen Allah’ın oğlusun diyerek haykırdılar.” Zion, İncil’de dünyanın yok edilmesinden sonra Allah’ın iyi kullan için kuracağı krallık olarak geçiyor.
Filmde ise zaten mahvedilmiş dünyada Matrix’ten kurtarılan insanların yaşayacağı tek şehir, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak kişiyi bulmaya kendini adayan ve potansiyel Mesihi düş dünyasından uyandırıp gerçekler dünyasına davet eden karaktere Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hipnos’un oğlu olan Morpheus ismi verilmiş.
Hristiyan teolojisinde Baba-Oğul-Kutsal Ruh’tan oluşan Teslis yani Trinity filmde Asi-Zevce-Koruyucu şeklinde bir kadın kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Filmde Morpheus’un Baba, Neo’nun Oğul, Trinity’nin de Kutsal Ruh olduğu bir teslisin varlığından da sözedilebilir.
Cypher, Şeytan'ın isimlerinden Lucifer’e, bir gönderme. Âdem’in kendisinden üstün olmasını kabullenemeyerek isyan eden şeytan gibi Cypher da Neo’nun seçilmiş kişi olma olasılığını kabul etmeyip karşı safa geçiyor (John Milton’ın Kayıp Cenneti'nde Şeytan kendini oğul İsa’ya hatta Tanrı’ya üstün gördüğü için isyan eder.)
Morpheus ve Neo’ya ihanet etmesi göz önünde bulundurulursa, Cypher’ın İsa’ya ihanet eden havari Judas’ı temsil ettiği de söylenebilir. Öte yandan Cypher sıfır, hiç, önemsiz kimse veya şey ve şifre gibi anlamlan olan “Cipher” kelimesinin bozulmuş hâli de olabilir. Thomas Anderson ismi gördüklerinin dışında herşeyden kuşkulanan İsa’nın havarilerinden St. Thomas’a gönderme yapıyor.
Ayrıca Anderson insanoğlu anlamına gelen ve İsa için kullanılan bir tabir. Thomas’ın bilgisayarla ilgili illegal, korsan işler yaparken kullandığı ismi Neo, basit bir oyun olan anagram ile yani harflerin yer değişimiyle One’a dönüşüyor. The One” Hristiyan teolojisinde “seçilmiş olup onu keşfettikten sonra bir mesih haline geliyor. Sonsuz anlamına gelen “Eon” ise Neo’nun diğer anagramı. Edebî eserlere yapılan göndermeleri filmi kare kare inceleyip satır aralarını okuyarak anlamak mümkün. Bu inceleme film karelerinin kronolojik sıralaması gözetilmeden rastgele bir sıralamayla yapılmıştır.
Kontrolsüz sanayileşme, dengesiz kapitalist yayılım, I. ve II. Dünya Savaşları ve hızlı teknolojik gelişim edebiyatta anti-ütopik/distopik gelecek kurgulan şeklinde yeni bir janrın oluşmasına neden olmuştur. Matrix’in de görsel bir anti-ütopya olduğu söylenebilir. Anti-ütopik dünya düzeni konusunun işlendiği en iyi ve en ünlü örneklerden biri olan George Orwell’in 1984′ünde olduğu gibi Matrix’te de insanların hayatının görünmez bir iarede tarafından denetlenip yönlendirilmesi, kökleştirilmesi söz konusu.
1984′te “Big Brother” (Büyük Ağabey) adıyla zihinlerde somutlaşan bu irade, Matrix’te insanların kendi elleriyle yarattığı ama kontrollerinden çıkan siberteknoloji halinde ortaya çıkıyor. 1984'te insanlar ekranlar (screens) muhbirler ve düşünce polisleriyle denetim altına alınırlarken, Matrix’te durum daha vahim, çünkü insanlar zaten zihnen ekranın içindeler, yani hayatları sanal ortamda farkettirilmeden manipüle ediliyor. Aynca 1984'ün düşünce polislerinden de beter sanal ortamın sağladığı ultra-doğaüstü güce sahip ajanlar da söz konusu.
1984'te rejim karşıtı Winston Smith’in sorgulandığı o ünlü 101 nolu odaya benzer bir yerde yine potansiyel asi Neo’nun sorgulanması da ayrı bir paralellik. Neo’nun apartman daire numarasının da 101 olması böyle bir gönderme olasılığını güçlendirir nitelikte. Cypher’ın Ajan Smith’le pazarlık yaptığı sahnede “bilgisizlik mutluluktur” demesi 1984′teki “bilgisizlik kuvvettir” sloganını hatırlatıyor.
Görünmeyen, ne olduğu bilinmeyen iktidar teması 1984′te olduğu kadar Kafka’nın Şato ve Dava romanlarında da işlenir. Matrix’te “gerçeğin çölü” (desert of the real) şeklinde takdim edilen çorak topraklar Waste Land’de hayat yerine ölüm veren topraklar olarak sunuluyor. Eliot çizdiği anti-ütopik dünya portresinde gerçeğin bir avuç dolusu toz ve gölgeden ibaret olduğunu; gölgenin de ilüzyondan başka birşey olmadığını ifade eder.
Matrix’te ise bilgisayar ortamında yaratılan sanal dünyanın gerisinde gerçeğin kasvetli çölü uzanmaktadır. Neo’nun ajanlara karşı mücadeleye hazırlandığı eğitim programında günlük iş koşuşturmasındaki insanların gösterildiği sahne (kırmızılı kadının da yer aldığı sahne) işyerlerine yetişme çabasıyla soluk soluğa, birbirlerinin yüzüne bakmadan, gözleri kendi ayaklarına kilitlenmiş şekilde koşuşturan insanların betimlendiği Waste Land’in “Unreal City” (Gerçekdışı Şehir) adlı bölümüyle benzerlik taşımakta. Matix’te de Çorak Ülke’de de sistem içinde kendilerine biçilen role kanalize olarak robotlaşan, hem kendilerine, hem birbirlerine, hem de gerçeklere karşı yabancılaşan bireylere atıfta bulunulmaktadır.
Neo’nun bilgisayarından gelen mesajla uyandırıldığı bölüm aslında filmin özeti gibidir. Bu bölümde Neo’nun bir hacker olduğunu, birşeylerin ters gittiğini hissettiğini ve bunu araştırdığını, özellikle Morpheus adlı anarşistin yaptıklarıyla ilgili haberleri internetten takip ettiğini öğreniriz. Aslında Neo’nun bilgisayar sistemini ele geçirdiğini düşünmesi ironik bir durum ortaya çıkarıyor. Çünkü O, bilgisayarlara hükmettiğini zannederken, Matrix denen bilgisayar tabanlı bir sanal dünyada hayatına hükmedildiğinin farkında değildir. (irony of situation/karakterin içinde bulunduğu durumun farkında olmaması).
Bilgisayar başında uyuyakalan Neo’ya filmin anahtar kelimelerinden “Uyan” mesajı gelir, sonra da gerçek yüzüne vurulur, yani Matrix’in ona sahip olduğu…
Derken kapı çalınır ve Neo gelen müşterilerine kapı açmakla kalmaz, aynı zamanda kendi algı kapılarından ilki de açılır. Neo’nun müşterileriyle arasında geçen konuşma filmin devamında neler olacağına dair ipuçlarıyla doludur (İngilizce tabiriyle bu kısım filmin foreshadwing’i). Meselâ Choi, Neo’ya “kurtarıcımsın” diyerek onun filmin ilerisinde mesih pozisyonuna yükseleceğinin işaretini verir.
Yakalanması halinde Neo’yu ele vermeyeceğini kastederek söylediği “Bu asla olmadı. Sen yoksun” sözleri de Neo’nun sanal dünyadaki fizikî/bedeni yokluğunu vurgulamakta. Choi Neo’yu dans kulübüne davet ederken onun fişten çekilmeye (unplug) ihtiyacı olduğunu söyleyerek yine tiyo verir; çünkü Choi Neo’nun uçmaya, rahatlamaya olan gereksinimi kastederken aslında onun ileride kelimenin tam manasıyla zihnini Matrix’e bedenini ise suni rahime bağlayan fişlerden çekileceğini haber vermiş olur.
Filmin çıkış noktası edebî tabirle filmin temel çelişkisi (main conflict’i)- olan düş ile gerçek arasındaki ayrım da ilk kez bu konuşma esnasında olur. Neo müşterisine “uyanıkken rüya görüp görmediğinden emin olamadığını hissettin mi hiç?” diye sorar. Choi ise bu hissi meskalin olarak tanımlayarak içinde bulundukları ironik durumu vurgular (yine bir irony of sitııation), çünkü zaten bütün hayatları bir halisinasyondan ibarettir ve bunun nedeni kesinlikle meskalin değildir.
Aldous Huxley’in yerlilerin meskalin alıp düş ile gerçek arasındaki sınırı aşmalarım bizzat kendisi de tecrübe ederek anlattığı Algı Kapıları isimli eserine ilk defa bu sırada göndermeler yapılıyor. Kapı simgesi bundan sonra birkaç defa kullanılıyor. Meselâ Morpheus Neo’ya iki kez şöyle der: “Ben yalnızca sana kapıyı gösterebilirim ama kapıdan kendin geçmek zorundasın”, insanların doğal yollardan doğmayıp sun’î bir şekilde yetiştirilmesi fikri de Huxley’in Yeni Dünya’sında insanların laboratuvarlarda üretilmesinden alınmış gibi.
Yine filmin bu bölümünde bilgisayardan gelen “beyaz tavşanı takip et!” direktifi ile Alice Harikalar Diyarında’ya göndermeler yapılmaya başlar. Neo kapısına gelen müşterilerinden birinin -DuJour’un- omuzunda gördüğü beyaz tavşanın peşine takılarak gerçeklere açılan bir deliğin içine atlamış olur. Filmde yapılan en bariz gönderme de bu zaten. Morpheus Neo ile tanıştığında Neo’nun içinde bulunduğu durumun psikanalizini de Alice in Wonderland benzetmesiyle yapar.
Morpheus: -Gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü hiç Neo? Ya o rüyadan hiç uyanamazsan ne olur? O zaman gerçek ve düş dünyalarının arasındaki farkı nasıl anlarsın? Bu retotik sorular Jorge Louis Borges’in Olağanüstü Masallar adlı kitabında anlattığı bin menkıbeyi çağrıştırmakta: Çinli bir bilge rüyasında kelebek olduğunu görür, ama uyandıktan sonra rüyasında kelebek olan bir adam mı, yoksa kendini adam olarak düşleyen bir kelebek mi olduğundan emin olamaz.
Filmde ise herkes birbirinin rüyasında yaşamaktadır, çünkü Matrix kollektif bir rüyadan başka bir şey değildir. Ajanlar onu yakalamaya geldikleri zaman Neo’nun çalıştığı ofis birden labirente, Neo ise kendi yaptığı labirente tutsak edilen mitolojik kahraman Dedalus’a dönüşür. Labirentten kaçarken babasının sözünden çıkıp güneşe çok yaklaşan İcarus’un balmumundan kanatlarının erimesiyle denize düşüp olması gibi Neo da Morpheus’un verdiği direktifleri tam olarak yerine getiremediğinden labirentten kurtulamaz ve ajanların eline geçer.
Neo ile Kâhin arasında geçen konuşma da ipuçları içermektedir. Kâhin Neo’ya “O” olduğunu üstü kapalı bir şekilde söyler: Konuşmaları sırasında Kâhin Neo’ya “beklediğimden daha sevimlisin, kuşkusuz o (Trinity) senden hoşlanıyor” der. Neo ise “kim?” diye sorarak Trinity’nin ona âşık olduğunun farkında olmadığını gösterir.
Daha önce Trinity’nin seçilmiş kişiye âşık olacağı kehanetinde bulunan Kâhin’in Neo’nun “O” olduğunu bildiği de ortadadır. Kâhin Neo’ya “O” olup olmadığı konusunda ne düşündüğünü sorar; Neo ise bilmediğini söyler.Bunun üzerine Kâhin Latince “kendini bil” yazan levhayı göstererek ve “O” olmanın âşık olmak gibi bir şey olduğunu bunu içten içe, baştan ayağa bilebileceğini belirterek Neo’nun henüz kendisini tanımadığını ve ancak kendini tanıyıp keşfettikten sonra “O” olabileceğini ima etmiş olur.
Kâhin Neo’nun bir şey (“O” olduğuna kendisini ikna edebilecek birşey, bir kanıt) beklediğini söyler. Burada Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken (Vaiting for Godot) adlı oyununa gönderme yapıldığı iddia edilebilir. Neo da içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmak için ilâhî birşey beklemektedir sanki.
Godot’yu Beklerken’de Godot tanrıdır ve asla gelmez, ama filmde Godot teslisin bir parçasını, kutsal ruhu temsil eden Trinity’dir ve filmin sonunda gelip Neo’yu ölümden kurtarmakla kalmaz, ayrıca “O” olduğunun ayrımına varmasını, algı kapılarının sonuna kadar açılmasını sağlar. Burada Trinity, dramada olayın dışındaki bir gücün bütün güçlükleri çözmesi, kahramanı çıkmazdan kurtarması demek olan “deus ex machina” görevi görüyor. Böylelikle Hristiyan teolojisindeki İsa’nın yeniden dirilerek (rection) insanlığı kurtarmaya geleceği (second coming) inancına paralellik çizilmiş ve Kâhin’in Neo’nun “belki diğer hayatında” One olabileceği kehaneti de doğrulanmış olmakta.
Morpheus yakalandıktan sonra Ajan Smith ile aralarında geçen, daha çok Ajan Smith’in monologu şeklindeki konuşma Darwin’in ünlü eseri Origin of Specise / Türlerin Kökeni’nde savunduğu çevresine en uyumlu olan türlerin varlıklarım devam ettirebileceğine dair teorisi (survival of the fittest)’ni çürütür nitelikte. Ajan Smith’e göre insanlar memeli değillerdir, çünkü diğer memeliler gibi belirli bir habitatları yoktur ve doğayla uyum sağlamak yerine sürekli çevre değiştirip kaynak tüketirler ve bu yolla varlıklarını sürdürürler.
Yine bu konuşmasında Ajan Smith insanların bir tür veba, kanser, virüs olduklarını belirterek Yahudileri yok edilmesi gereken haşere olarak gören hatta bunun için kimyasal zehirli gazlar üreten Nazi zihniyetini çağrıştırıyor. Neo kırmızı hapı aldıktan sonra Cypher’in ona “kemerlerini bağla Dorothy, çünkü Kansas arkanda kalacak” de-diği sahnede Wizard of Oz/Oz Büyücüsü’ne ilk gönderme yapılıyor. Daha sonra filmin sonlarına doğru, ajanlarla Neo arasındaki kovalamaca sırasında tekrar gönderme yapılıyor.
Fantastik, düşsel bir dünyaya gelen küçük kızın Öz Büyücüsü’nden yegâne isteği evine, gerçekler dünyasına dönmektir. Aynı şekilde Neo da telefonla bağlantı kurduğu Tank’e “Bay Büyücü” (Mr. Wizard) diye seslenerek onu sanal ortamdan kurtarmasını ister. Filmi janr bakımından tekno-modern bir destan olarak nitelendirebiliriz, çünkü epik geleneğin birçok özelliğini taşımakta.
Filmde hemen her destanın demirbaş karakterlerinden bilge kişiyi Morpheus, kâhini orta yaşlı bir bayan, kahramanı ise Neo temsil ediyor. Her destanda olduğu gibi filmde de yaşadığı olaylar ve tecrübeler sonucu şahsiyeti gelişen kahraman birşeylerin ayrımına varıyor (anagnorisis), çoğunluğun menfaati için kendini feda edip doğaüstü güçlere karşı savaşıyor. Destanlarda olaylar engin bir coğrafyada geçer ve bu şekilde evrensel bir kimliğe bürünür.Filmde de olayların geçtiği yer spesifık değil, böylelikle anlatılan sadece bir ulusun değil tüm insanlığın başına gelenler olarak yansıtılmış.
Destanların temel motiflerinden “arayış” (quest) teması filmde gerçeği ve kendini arayış şeklinde işleniyor. Destanlarda görülen yolculuk (journey) motifi ise filmde reel ile sanal dünyalar arasında gidip gelme biçiminde kullanılmış. Homeros’un Odysseia’sında yapılan yolculuklar aslında kahramanın iç dünyasına doğru yapılır ve bu yolculuklar ile yaşanan her olayın neticesinde kahraman biraz daha kendini keşfeder. Aynı şekilde filmin de içsel bir yolculuk hikayesi olduğu söylenilebilir.
Filmin işlediği temalarsa muhtelif. Temalar genel olarak Neo’nun çevresinde gelişen olaylar ekseninde veriliyor. Software firmasında çalışan Thomas Anderson, insanların kendilerine ve çevrelerine karşı yabancılaşması (alienation) ve gerçeklere karşı körleşmesi temalarının somutlaşmış hali.
Nitekim Neo’nun yeniden doğduktan sonra Morpheus’a gözlerinin neden acıdığını sorması ve Morpheus’un ona gözlerini daha önce hiç kullanmadığını söylemesi bunu gösteriyor.
Neo’nun eğitiminden filmin final sahnelerine kadar geçen bölüm boyunca Sokrat’ın “Kendini Bil!” (Know Thyself!) deyişiyle belirtilen, kişinin kendisini keşfi ve ne olduğunun farkına varması (realization) temaları işleniyor. Neo’nun insanlığı kurtarma misyonu da ayrı bir tema. İnsanların ulaştıkları teknolojik seviyenin verdiği gururla sarhoş oldukları bir anda başlarına gelenler ise mitolojik ve dinî hikâyelerin temel temalarından olan tufan temasından başka birşey değil. Varolan otoriteye karşı başkaldırma, anarşi teması da filmin bütününde işleniyor.
Neo’nun kırmızı hapı aldıktan sonra kaşsız,saçsız dev bir bebek görünümü ve saflığında bir tüpten doğması ve sulara batıp çıkarak bir nevi vaftiz töreninden geçmesi ise ruhun geçmişteki günahlarından arınması, rejenerasyon ve yeniden doğum gibi temaları veriyor.
Aslında bu yeniden doğum sadece zihnin bedene dönüşü şeklinde, çünkü kurtarılmış insanlar yani Zion ve Nebuchadnezzar’da yaşayan insanlar haricindeki bütün diğerleri gibi Neo da var olduğu günden beri zaten o tüpün içindedir; bedeni yapay zekânın enerji elde etmesi için bir pil vazifesi görmekte, zihni ise yapay zekanın düzenlediği sanal dünya programındadır.Kırmızı hap sayesinde Neo’nun zihni bedenine geri döner yani, sun’î rahimdeki uykusundan uyanır.
Uyanma (awakening) kendi başına filmin temel temalarından birisi. Filmin anahtar kelimeleri uyan! (wake up) ve ayağa kalk! (get up!) ile doğrudan; Neo ile Kâhin konuşurlarken çalan Duke Ellington’a ait “I’m beginning to see the ligth” (Işığı görmeye başlıyorum) adlı parçayla dolaylı olarak belirtilen uyanma teması aydınlanma, gafletten uyanma, yakaza (açık gözle düş görme) halinden kurtulma, kalp gözünün açılması şeklinde açıklayabileceğimiz bir tema.
Seçim yapma teması ise yine film boyunca işlenen temalardan. Neo’nun kapısına gelen müşterilerinin adları Choi ve Dujour Fransızca “günün seçimi” demek. Neo film boyunca seçim yapmak zorunda kalıyor: Patronu Mr. Rhineheart Neo’ya seçim yapma zamanının geldiğini söyler. Ajanlar onu yakalamaya geldiklerinde Neo ya Morpheus’un söylediği yolu ya da diğer çıkışı kullanmak zorundadır.
Sorgusu sırasında ajanlar Neo’ya iki seçenek sunarlar; ya ajanların yararına çalışacak veya işlediği suçların cezasını çekecektir. Neo arabayla Morpheus’a götürülürken Switch “ya bizim yolumuz ya da otoyol!” diyerek başka bir seçim sunar. Kırmızı hap-mavi hap seçimi ise Neo’nun hayatında dönüm noktası (reversal of fortune/turning point) olur.
Eğitimi sırasında Morpheus Neo’ya “bizden biri değilsen onlardan birisindir” diyerek yeni bir seçim sunar. Kâhine gittiğinde Neo kendi hayatı ile Morpheus’unki arasında bir seçim yapmak zorunda olduğunu öğrenir. Neo metroda ajanın ölmediğini gördüğünde Cypher’ın tavsiye ettiği gibi kaçmak yerine mücadeleyi seçer.
Filmin verdiği mesajlar kişiden kişiye farklı algılanabilir ama genel olarak bir mesajın varlığından sözedilebilir: Morpheus Neo’ya Matrix’in hakikatlere karşı gözlerimizi körleştiren bir dünya olduğunu söyler. Hakikat ise herkesin koklanamayan, tadılamayan veya dokunulamayan bir hücreye, yani zihinlerinin hapsedildiği bir hücreye doğduklarıdır.
Gerçekten de hepimiz zihinlerimizi önyargılar, batıl inançlar, korkular, kuşkular, yersiz prensipler, kısıtlayıcı toplumsal kurallar ve bunun gibi fazla dünyevî olan kavramlarla oluşturulmuş bir hücreye hapsederiz; dünyevî şeyler bizi gerçeklere karşı körleştirir, algı kapılarımız kapanır, ingiliz şair William Blake’e göre de “algı kapılarımız açılsa herşeyi olduğu gibi görebilirdik”. Nietzsche’nin dediği gibi her insan eşi olmayan biricik mucizedir, yani her insan ayrı bir Neo’dur. İnanılmaz olana inanarak, kendimizi keşfederek, içimizdeki O’nu {Neo’yu bularak, algı kapılarımızı açarak zihnimizi bu hücreden kurtarıp serbest bırakmamız mümkün olabilir.
Filmi edebî yönden ilginç yapan aşina olduğumuz şeyleri bigane (alışılmadık, garip) hale getirmesi, ters-yüz etmesi (defamiliarization). Örneğin, Alice Harikalar Diyarında’da kahraman Alice’tir yani bir kız çocuğudur. Filmde ise genç bir erkek haline çevirilmiş.
Kutsal Ruh, Baba ve Oğul’dan oluşan ve eril bir kimlik taşıyan Teslis, Trinity, bir bayan olarak vücuda geçirilmiş. Öz Büyücüsü’nün Dorothy’si de Neo tarafından temsil ediliyor. Smith ismi 1984′te kitabın kahramanı, sistem mağduruna verilirken; filmde sistemin devamını, yürümesini sağlayan ajana verilmiş. Filmin finalinde ise Neo uyuyan güzele dönüşürken, Trinity de ona hayat öpücüğü veren prens haline gelmiş.
Matrix çağrıştırdığı felsefî akımlar bakımından da oldukça zengin bir menüye sahip. Filmin Platon’un idealar Kuramı’nı ters-yüz ettiği görülüyor. Platon’a göre bizler duyularla algılanan fenomenler dünyasında yaşarız ve bu dünyadaki herşey idealar dünyasındaki gerçek ve mü-kemmel olanın kötü bir taklidi, yansımasından başka bir şey değildir. Diğer bir deyişle fenomenler dünyası Matrix gibi bir çeşit sanal dünyadır.
Ancak, Platon’un kuramında herşeyin mükemmel aslı idealar dünyasındadır ve duyular/fenomenler dünyasındakiler bayağı yansımalar, taklitlerdir. Buna karşılık Matrix’te gerçekler dünyası kasvetli, ürkütücü ve acılı; sanal dünya ise göz boyayıcıdır. Yine Platonit felsefeye göre idealar dünyasını ancak aklımız yoluyla kavrayabiliriz, Matrix’e ise Morpheus ve ekibi beyinlerinden fişlenerek akıl yoluyla sanal olana, “matrix”e ulaşırlar.
Matrix’te Platon’un hocası Sokrat’a da doğrudan bir gönderme yapılıyor. Neo’nun seçilmiş kişi olup olmadığını öğrenmek için gittiği kâhinin mutfak kapısında yazılı “kendini bil” ibaresi Sokrat öğretisinin özü, filmin de dayandığı temellerden birisi. Sokrat’a göre bilgide önemli olan evreni bilmek değil, kendimizi bilmek tanımak ve bu yolla erdemli olmaktır. Filmde Sokratik Diyalektik’in de kullanıldığı söylenilebilir. Morpheus Neo’ya sürekli retorik sorular sorarak onun zihnini serbest bırakmasını, algı kapılarının açılmasını sağlamaya çalışır:
- Kadere inanır mısın Neo?
- Gerçek olduğundundan emin olduğun bir rüya gördün mü hiç Neo? Ya o rüyadan hiç uyanamazsan ne olur? O zaman gerçek ve düş dünyalarının arasındaki farkı nasıl anlarsın?
- Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın?
- Seni yenmeyi başardım? Burada (bilgisayar programında) senden güçlü veya hızlı olmamın kaslarımla bir ilgisi olduğuna inanıyor musun? Şu an soluduğunun hava olduğunu mu zannediyorsun?
Neo-platonist felsefede doğruyu, gerçeği bulma, kişinin dünyevi uykusundan uyanıp vecd ile üst bir bilince (superconsciousness) varmasıyla mümkündür. Bu ruhun yukarıya, Bir’e yükselişidir. Neo’nun filmin sonunda üstbilince erişip havaya yükselmesi hem Neo-platonist felsefedeki hem de hristiyan öğretisindeki ruhun yükselmesi (ascending) olarak yorumlanabilir.
Birbiriyle çelişen ve uyumlu olan birçok ayrı görüşten oluşan eski Hint felsefesinin temelinde ilimde verilmeye çalışılan mesaj yatar: Kendimiz ve çevremizdekiler hakkında bildiklerimiz yanlış veya yetersizdir. Bunu aşabilmemiz için ya aldatıcı yanların büyük gücünden (maya) kurtulmamız, ya da dış görünüşlerin arkasındaki büyük tanrısal oyunu farkederek bu oyunun içine dalmamız gerekir. Thomas Matrix’te yaşarken diğer insanların da, kendisinin de köle olarak doğduklarından habersizdir.
Neo gerçek dünyaya gelip, kendisini tanımaya başlayarak ve zihnini korku, kuşku ve inançsızlıktan kurtarıp serbest bırakarak bilgi zanettiği yanlışları aşar. Sanal olanın gerisindeki gerçekliği kavrayarak Matrix denen büyük tanrısal oyunun içine beyninden fişlenip zihin yoluyla girer. Sahip olunan bilgilerin doğruluğundan, duyularla algıla-nan varlıkların gerçekliğinden kuşku duyma septik felsefenin temelidir. Mouse, yenilen yiyeceklerin tadının doğruluk ve kesinliğinden tat alma duyusunu kullanmakla emin olunamayacağını belirterek septik bir tavır sergiler.
Kuşguyu amaç değil araç olarak kullanmasıyla Septik’lerden ayrılan Descartes, düşünce yoluyla kendisine yönelip kendi gerçekliğini kanıksayarak Kartezyen felsefesinin özü haline gelen “düşünüyorum, öyleyse varım” sonucuna varmıştı. Neo’yu rahatsız eden, uykularını kaçıran, yalnızlığa iten ve gecelerini bilgisayarının başında geçirmesine sebep olan, beyindeki bir kıymık gibi onu delirten de gerçeklikten duyduğu kuşkudur ve düşünce vasıtasıyla çıktığı içsel yolculuk neticesinde kendi gerçekliğine ulaşır.
Filmde Sokrat’ın öğrencilerinin oluşturduğu bir felsefî akımın, Kyniklerin (Kelbiler) etkileri de görülüyor. Kynikler de kendini bilmenin bir erdem ve elde edilebilecek en doğru bilgi olduğuna inanırlar. Ayrıca Kynikler gerçek mutluluğu kişinin içindeki bağımsızlık ve özgürlük isteğinde aramak gerektiğini savunurlar. Filmin baş karakterlerini Matrix’e karşımaya itenin bu istek olduğunu söyleyebiliriz.
Ferdlerin mutlak özgürlüğünü yerleşmiş iktidarın / otoritenin ortadan kaldırılmasıyla elde edebileceğini savunan Anarşist ideoloji filmin çıkış noktalarından birisi. Neo henüz kurtarılmadan önce bilgisayarla ilgili kuralları ihlal ederek anarşist yanını sergiler. Matrix’in kurallarının nasıl alt-üst edileceğini ve kırılacağını öğretmek ise Neo’nun eğitiminin amacıdır, insanları baskı ve kaba kuvvetle değil, gerçek yanılsamasının verdiği haz ile elinde tutmayı ve sömürmeyi başaran yapay zekâ’ya karşı Morpheus ve şürekasının vadedebilecekleri gül bahçesi değil, sadece özgürlüktür.
İlk yüz yüze görüşmelerinde Neo Morpheus’a kadere inanmadığını, çünkü hayatının kendi kontrolünde olmadığı düşüncesinin onu rahatsız ettiğini söyler. Halbuki bütün hayatı yapay zekâ tarafından idare edilmiş, kontrol altında tutulmuştur (irony of situation).
Neo özgürlüğü seçer, ama diğerleri için bu seçimi yapmak kolay değildir. Her ne kadar gerçek gibi görünse de, alışkın olunan dünya görünüş ve düzenine benzese de Matrix insan özgürlüğünü kısıtlayan bir sistemdir, kontroldür.
Dürtülerini inkar etmek bizi insan yapan şeyleri inkar etmektir.
—————————–
Yolu bilmekle, yolda gitmek arasında bir fark vardır.
—————————–
“Gerçeği” nasıl tanımlarsın?
Eğer, hissedebildiğin koklayıp, tadıp, görebildiğin
şeylerden söz ediyorsan “gerçek”, beyne iletilen elektrik
sinyallerinin yorumlanmasıdır.
—————————–
+Matrix nedir?
-Kontrol.
—————————–
Biliyor musunuz bu biftein var olmadığını biliyorum.
Bunu ağzıma koyduğumda Matrix’in beynime bunun sulu
ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum.
9 yılın ardından ne fark ettim biliyor musunuz?
Cehalet erdemdir.
—————————–
Kimse sana aşık
olduğunu anlatamaz. Sen bilirsin..herşeyinle….
—————————–
” Hiç gerçek olduğunu sandığın bir rüya gördün mü? Ya o uykudan hiç uyanmasaydın rüya olduğunu nasıl anlayacaktın? “ (Morpheus)
—————————–
” Bu açıklanamaz, ama hissedersin. Hayatın boyunca dünyayla ilgili bazı şeylerin yanlış olduğunu hissetmişsindir. Ne olduğunu bilmezsin, ama o ordadır; beynine saplanmış bir kıymık parçası gibi… Seni deli eder. ” (Morpheus)
” İnanılmazlığa inan “
—————————–
” Başlangıcı olan her şeyin bitişi vardır “
—————————–
” Matirix seni aldı. “
—————————–
(Ajanlar kendi aralarında)
-Bu o!
-Anormal olarak.
-Harekete geçelim?
-Evet.
-O hala…
-Sadece insan.
—————————–
-Kaşığı eğmeyi başa deneme. Bu imkansızdır. Bunun yerine sadece gerçeği anlamaya çalış.Tamam mı?
-Gerçek nedir?
-Aslında bir kaşık yok. Eğilen sadece kendinsin.
—————————–
Trinity: Seni izliyorlar Neo.
Neo: Kimler?
Trinity: Sadece dinle. Neden burada olduğunu biliyorum. Ne yaptığını biliyorum. Neden az uyuduğunu… Yalnız yaşadığını ve her gece bilgisayar önünde neden sabahladığını biliyorum. Onu arıyorsun. Biliyorum, çünkü ben de bir zamanlar aynı şeyi arıyordum. Sonra O beni bulduğunda aslında Onu degil, bir yanıtı aradığımı söyledi. Bizi harekete geçiren soru bu Neo. Seni buraya getiren de bu soru. Soruyu biliyorsun… Tıpkı benim gibi.
Neo: Matrix nedir?
Trinity: Yanıt oralarda bir yerde Neo. Seni arıyor.Eğer istersen, seni bulacaktır.
—————————–
Ne yazik ki, kimseye Matrix’in ne olduğu anlatılamaz. Kendin görmelisin. Bu, son firsatın. Buradan sonra dönüş yok.
Mavi hapi alırsan hikaye biter. Yatağında uyanır ve istediğin şeye inanırsın.
Kırmızı hapı alırsan Mucize Ülkesi’nde kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm.
Unutma… Sana gerçeği öneriyorum. O kadar. (Morpheus)
Yeni sürümler
—————————–
Olmaz birini gerçekten tanımak için onunla savaşmalısın.
—————————–
İnsan tepkileri içinde en belirgini gerçeği reddetmektir.
—————————–
Umut. İnsanın vazgeçemediği illüzyon.
Aynı anda en büyük güç ve en büyük zayıflık kaynağınız.
—————————–
+Şeker?
– Kararımın ne olacağını biliyor musun?
+ Bilmesem kahin olmazdım değil mi?
-Zaten biliyorsan nasıl seçeceğim?
+Çünkü buraya seçim yapmak için gelmedin. Sen seçimini çoktan yaptın.
Buraya neden bu seçimi yaptığını anlamaya geldin.
—————————–
Anlamadığımız seçimlerin ötesini asla göremeyiz.
—————————–
Özgür olduğumuz için burada değiliz.
Özgür olmadığımız için buradayız.
Kaçmak için bir nedenimiz yok.
Bunu inkar edemeyiz.
Çünkü ikimiz de biliyoruz ki
amaç olmazsa biz de var olmayız.
Bizi yaratan işte o amaç.
Amaç bizi birleştiriyor.
Amaç bizi çekiyor.
Yol gösteriyor.
Harekete geçiriyor.
Hareketlerimizi tanımlıyor.
Birbirimize bağlıyor.
—————————–
– Her şey seçimle başlar.
+Hayır yanlış.
Seçim güçlülerle güçsüzler
arasında yaratılmış bir illüzyondur.
—————————–
Asıl önemli olan duygunun ta kendisi.
İşte evrenin doğası böyledir.
Ona karşı savaşırız onu inkar ederiz.
Ama aslında yanılmadır. Bir yalandır.
Gururlu görüntümüzün altında…
gerçek tamamen kontrol dışı olduğumuzdur.
Nedensellik. Ondan asla kaçamazsınız.
Sonsuza kadar onun tutsağıyız.
Tek umudumuz tek şansımız onu
anlayabilmek. Nedeni anlamak.
Neden bizi onlardan
neyin ayırdığı sizi de benden.
Gerçek gücün kaynağını anlamak.
O olmazsa güç de olmaz.
—————————–
Hepimiz kaderimizde ne varsa onu yaşarız.
—————————–
Hiçbir şey rastlantı sonucu olmaz.
– Hiç uyanık mısın, uyuyor musun? Bundan emin
olamadığın duygusuna kapıldığın oldu mu?
– Sürekli.
– Buna meskalin diyorlar. Uçmanın tek yoludur.
—————————–
– Matrix, nedir?
– Cevap, oralarda bir yerde. O da, seni arıyor. Ve eğer çok istersen, seni bulacaktır.
—————————–
Bir çalışanın sorunu varsa, şirketin de vardır.
—————————–
Bunlar neden oluyor? Ben ne yaptım? Ben bir hiçim. Hiçbir şey yapmadım. Ve öleceğim… Lanet olsun!
—————————–
Ne istediğimi bilselerdi, muhtemelen ölmüş olurdum.
—————————–
– Kadere inanır mısın, Neo?
– Hayır.
– Neden?
– Çünkü hayatımı kontrol edemediğim fikrinden hoşlanmıyorum.
—————————–
Bu dünyada yanlış olan bir şeyler vardı. Ne olduğunu bilmiyordun, ama oradaydı.
– Gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu.
– Ne gerçeği?
– Bir köle olduğun gerçeği Neo.
—————————–
Unutma… Sana vadettiğim tek şey gerçek. Fazlası değil.
—————————–
Zaman, her zaman aleyhimize işler.
—————————–
Hiç gerçek olduğuna inandığın bir rüya gördün mü Neo? Ya o rüyadan uyanamazsan? Düşler dünyası ile gerçek dünya arasındaki farkı nasıl anlayacaktın?
Filme adını veren Matrix’in sözlük anlamı; bir düzlem üzerinde sıralanmış bir dizi sayı, figür veya işarettir.
Filmde Matrix’in bilgisayar ekranındaki görünüşü de sözlük anlamına uygun olarak kurgulanmış, insan zihinlerinin tutsak alınıp köleleştirildiği sanal dünyaya Latince rahim anlamına gelen Matrix adının verilmesi yerinde olmuş, çünkü insanın kendini en güvenli ve rahat hissetiği ortam içinde sürekli uyuyup dış dünyanın gerçeklerinden soyutlandığı tek mekân rahimdir.
Filmde ise insanlar suni bir rahim olan tüplerin içinde yetiştirilmekte ve bu insanlardan yapay zekâ için enerji elde edilmektedir. Gördüğü rüyayı kâhinlere yorumlatmak istemesiyle Tevrat’a konu olan Babil kralı Nabukadnezar, filmde düşsel/sanal dünyaya karşı verilen savaşın mobil kalesine, bir hoverkrafta ismini vermiş. Hoverkraftın modelinin numarası olan Mark 3 no: 11 ise İncil’in Markus bölümünün 3. babının 11. mısraına tekabül ediyor.
(Mark 3:11): “Murdar ruhlar onu gördükleri zaman önünde yere kapandılar ve sen Allah’ın oğlusun diyerek haykırdılar.” Zion, İncil’de dünyanın yok edilmesinden sonra Allah’ın iyi kullan için kuracağı krallık olarak geçiyor.
Filmde ise zaten mahvedilmiş dünyada Matrix’ten kurtarılan insanların yaşayacağı tek şehir, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak kişiyi bulmaya kendini adayan ve potansiyel Mesihi düş dünyasından uyandırıp gerçekler dünyasına davet eden karaktere Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hipnos’un oğlu olan Morpheus ismi verilmiş.
Hristiyan teolojisinde Baba-Oğul-Kutsal Ruh’tan oluşan Teslis yani Trinity filmde Asi-Zevce-Koruyucu şeklinde bir kadın kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Filmde Morpheus’un Baba, Neo’nun Oğul, Trinity’nin de Kutsal Ruh olduğu bir teslisin varlığından da sözedilebilir.
Cypher, Şeytan'ın isimlerinden Lucifer’e, bir gönderme. Âdem’in kendisinden üstün olmasını kabullenemeyerek isyan eden şeytan gibi Cypher da Neo’nun seçilmiş kişi olma olasılığını kabul etmeyip karşı safa geçiyor (John Milton’ın Kayıp Cenneti'nde Şeytan kendini oğul İsa’ya hatta Tanrı’ya üstün gördüğü için isyan eder.)
Morpheus ve Neo’ya ihanet etmesi göz önünde bulundurulursa, Cypher’ın İsa’ya ihanet eden havari Judas’ı temsil ettiği de söylenebilir. Öte yandan Cypher sıfır, hiç, önemsiz kimse veya şey ve şifre gibi anlamlan olan “Cipher” kelimesinin bozulmuş hâli de olabilir. Thomas Anderson ismi gördüklerinin dışında herşeyden kuşkulanan İsa’nın havarilerinden St. Thomas’a gönderme yapıyor.
Ayrıca Anderson insanoğlu anlamına gelen ve İsa için kullanılan bir tabir. Thomas’ın bilgisayarla ilgili illegal, korsan işler yaparken kullandığı ismi Neo, basit bir oyun olan anagram ile yani harflerin yer değişimiyle One’a dönüşüyor. The One” Hristiyan teolojisinde “seçilmiş olup onu keşfettikten sonra bir mesih haline geliyor. Sonsuz anlamına gelen “Eon” ise Neo’nun diğer anagramı. Edebî eserlere yapılan göndermeleri filmi kare kare inceleyip satır aralarını okuyarak anlamak mümkün. Bu inceleme film karelerinin kronolojik sıralaması gözetilmeden rastgele bir sıralamayla yapılmıştır.
Kontrolsüz sanayileşme, dengesiz kapitalist yayılım, I. ve II. Dünya Savaşları ve hızlı teknolojik gelişim edebiyatta anti-ütopik/distopik gelecek kurgulan şeklinde yeni bir janrın oluşmasına neden olmuştur. Matrix’in de görsel bir anti-ütopya olduğu söylenebilir. Anti-ütopik dünya düzeni konusunun işlendiği en iyi ve en ünlü örneklerden biri olan George Orwell’in 1984′ünde olduğu gibi Matrix’te de insanların hayatının görünmez bir iarede tarafından denetlenip yönlendirilmesi, kökleştirilmesi söz konusu.
1984′te “Big Brother” (Büyük Ağabey) adıyla zihinlerde somutlaşan bu irade, Matrix’te insanların kendi elleriyle yarattığı ama kontrollerinden çıkan siberteknoloji halinde ortaya çıkıyor. 1984'te insanlar ekranlar (screens) muhbirler ve düşünce polisleriyle denetim altına alınırlarken, Matrix’te durum daha vahim, çünkü insanlar zaten zihnen ekranın içindeler, yani hayatları sanal ortamda farkettirilmeden manipüle ediliyor. Aynca 1984'ün düşünce polislerinden de beter sanal ortamın sağladığı ultra-doğaüstü güce sahip ajanlar da söz konusu.
1984'te rejim karşıtı Winston Smith’in sorgulandığı o ünlü 101 nolu odaya benzer bir yerde yine potansiyel asi Neo’nun sorgulanması da ayrı bir paralellik. Neo’nun apartman daire numarasının da 101 olması böyle bir gönderme olasılığını güçlendirir nitelikte. Cypher’ın Ajan Smith’le pazarlık yaptığı sahnede “bilgisizlik mutluluktur” demesi 1984′teki “bilgisizlik kuvvettir” sloganını hatırlatıyor.
Görünmeyen, ne olduğu bilinmeyen iktidar teması 1984′te olduğu kadar Kafka’nın Şato ve Dava romanlarında da işlenir. Matrix’te “gerçeğin çölü” (desert of the real) şeklinde takdim edilen çorak topraklar Waste Land’de hayat yerine ölüm veren topraklar olarak sunuluyor. Eliot çizdiği anti-ütopik dünya portresinde gerçeğin bir avuç dolusu toz ve gölgeden ibaret olduğunu; gölgenin de ilüzyondan başka birşey olmadığını ifade eder.
Matrix’te ise bilgisayar ortamında yaratılan sanal dünyanın gerisinde gerçeğin kasvetli çölü uzanmaktadır. Neo’nun ajanlara karşı mücadeleye hazırlandığı eğitim programında günlük iş koşuşturmasındaki insanların gösterildiği sahne (kırmızılı kadının da yer aldığı sahne) işyerlerine yetişme çabasıyla soluk soluğa, birbirlerinin yüzüne bakmadan, gözleri kendi ayaklarına kilitlenmiş şekilde koşuşturan insanların betimlendiği Waste Land’in “Unreal City” (Gerçekdışı Şehir) adlı bölümüyle benzerlik taşımakta. Matix’te de Çorak Ülke’de de sistem içinde kendilerine biçilen role kanalize olarak robotlaşan, hem kendilerine, hem birbirlerine, hem de gerçeklere karşı yabancılaşan bireylere atıfta bulunulmaktadır.
Neo’nun bilgisayarından gelen mesajla uyandırıldığı bölüm aslında filmin özeti gibidir. Bu bölümde Neo’nun bir hacker olduğunu, birşeylerin ters gittiğini hissettiğini ve bunu araştırdığını, özellikle Morpheus adlı anarşistin yaptıklarıyla ilgili haberleri internetten takip ettiğini öğreniriz. Aslında Neo’nun bilgisayar sistemini ele geçirdiğini düşünmesi ironik bir durum ortaya çıkarıyor. Çünkü O, bilgisayarlara hükmettiğini zannederken, Matrix denen bilgisayar tabanlı bir sanal dünyada hayatına hükmedildiğinin farkında değildir. (irony of situation/karakterin içinde bulunduğu durumun farkında olmaması).
Bilgisayar başında uyuyakalan Neo’ya filmin anahtar kelimelerinden “Uyan” mesajı gelir, sonra da gerçek yüzüne vurulur, yani Matrix’in ona sahip olduğu…
Derken kapı çalınır ve Neo gelen müşterilerine kapı açmakla kalmaz, aynı zamanda kendi algı kapılarından ilki de açılır. Neo’nun müşterileriyle arasında geçen konuşma filmin devamında neler olacağına dair ipuçlarıyla doludur (İngilizce tabiriyle bu kısım filmin foreshadwing’i). Meselâ Choi, Neo’ya “kurtarıcımsın” diyerek onun filmin ilerisinde mesih pozisyonuna yükseleceğinin işaretini verir.
Yakalanması halinde Neo’yu ele vermeyeceğini kastederek söylediği “Bu asla olmadı. Sen yoksun” sözleri de Neo’nun sanal dünyadaki fizikî/bedeni yokluğunu vurgulamakta. Choi Neo’yu dans kulübüne davet ederken onun fişten çekilmeye (unplug) ihtiyacı olduğunu söyleyerek yine tiyo verir; çünkü Choi Neo’nun uçmaya, rahatlamaya olan gereksinimi kastederken aslında onun ileride kelimenin tam manasıyla zihnini Matrix’e bedenini ise suni rahime bağlayan fişlerden çekileceğini haber vermiş olur.
Filmin çıkış noktası edebî tabirle filmin temel çelişkisi (main conflict’i)- olan düş ile gerçek arasındaki ayrım da ilk kez bu konuşma esnasında olur. Neo müşterisine “uyanıkken rüya görüp görmediğinden emin olamadığını hissettin mi hiç?” diye sorar. Choi ise bu hissi meskalin olarak tanımlayarak içinde bulundukları ironik durumu vurgular (yine bir irony of sitııation), çünkü zaten bütün hayatları bir halisinasyondan ibarettir ve bunun nedeni kesinlikle meskalin değildir.
Aldous Huxley’in yerlilerin meskalin alıp düş ile gerçek arasındaki sınırı aşmalarım bizzat kendisi de tecrübe ederek anlattığı Algı Kapıları isimli eserine ilk defa bu sırada göndermeler yapılıyor. Kapı simgesi bundan sonra birkaç defa kullanılıyor. Meselâ Morpheus Neo’ya iki kez şöyle der: “Ben yalnızca sana kapıyı gösterebilirim ama kapıdan kendin geçmek zorundasın”, insanların doğal yollardan doğmayıp sun’î bir şekilde yetiştirilmesi fikri de Huxley’in Yeni Dünya’sında insanların laboratuvarlarda üretilmesinden alınmış gibi.
Yine filmin bu bölümünde bilgisayardan gelen “beyaz tavşanı takip et!” direktifi ile Alice Harikalar Diyarında’ya göndermeler yapılmaya başlar. Neo kapısına gelen müşterilerinden birinin -DuJour’un- omuzunda gördüğü beyaz tavşanın peşine takılarak gerçeklere açılan bir deliğin içine atlamış olur. Filmde yapılan en bariz gönderme de bu zaten. Morpheus Neo ile tanıştığında Neo’nun içinde bulunduğu durumun psikanalizini de Alice in Wonderland benzetmesiyle yapar.
Morpheus: -Gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü hiç Neo? Ya o rüyadan hiç uyanamazsan ne olur? O zaman gerçek ve düş dünyalarının arasındaki farkı nasıl anlarsın? Bu retotik sorular Jorge Louis Borges’in Olağanüstü Masallar adlı kitabında anlattığı bin menkıbeyi çağrıştırmakta: Çinli bir bilge rüyasında kelebek olduğunu görür, ama uyandıktan sonra rüyasında kelebek olan bir adam mı, yoksa kendini adam olarak düşleyen bir kelebek mi olduğundan emin olamaz.
Filmde ise herkes birbirinin rüyasında yaşamaktadır, çünkü Matrix kollektif bir rüyadan başka bir şey değildir. Ajanlar onu yakalamaya geldikleri zaman Neo’nun çalıştığı ofis birden labirente, Neo ise kendi yaptığı labirente tutsak edilen mitolojik kahraman Dedalus’a dönüşür. Labirentten kaçarken babasının sözünden çıkıp güneşe çok yaklaşan İcarus’un balmumundan kanatlarının erimesiyle denize düşüp olması gibi Neo da Morpheus’un verdiği direktifleri tam olarak yerine getiremediğinden labirentten kurtulamaz ve ajanların eline geçer.
Neo ile Kâhin arasında geçen konuşma da ipuçları içermektedir. Kâhin Neo’ya “O” olduğunu üstü kapalı bir şekilde söyler: Konuşmaları sırasında Kâhin Neo’ya “beklediğimden daha sevimlisin, kuşkusuz o (Trinity) senden hoşlanıyor” der. Neo ise “kim?” diye sorarak Trinity’nin ona âşık olduğunun farkında olmadığını gösterir.
Daha önce Trinity’nin seçilmiş kişiye âşık olacağı kehanetinde bulunan Kâhin’in Neo’nun “O” olduğunu bildiği de ortadadır. Kâhin Neo’ya “O” olup olmadığı konusunda ne düşündüğünü sorar; Neo ise bilmediğini söyler.Bunun üzerine Kâhin Latince “kendini bil” yazan levhayı göstererek ve “O” olmanın âşık olmak gibi bir şey olduğunu bunu içten içe, baştan ayağa bilebileceğini belirterek Neo’nun henüz kendisini tanımadığını ve ancak kendini tanıyıp keşfettikten sonra “O” olabileceğini ima etmiş olur.
Kâhin Neo’nun bir şey (“O” olduğuna kendisini ikna edebilecek birşey, bir kanıt) beklediğini söyler. Burada Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken (Vaiting for Godot) adlı oyununa gönderme yapıldığı iddia edilebilir. Neo da içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmak için ilâhî birşey beklemektedir sanki.
Godot’yu Beklerken’de Godot tanrıdır ve asla gelmez, ama filmde Godot teslisin bir parçasını, kutsal ruhu temsil eden Trinity’dir ve filmin sonunda gelip Neo’yu ölümden kurtarmakla kalmaz, ayrıca “O” olduğunun ayrımına varmasını, algı kapılarının sonuna kadar açılmasını sağlar. Burada Trinity, dramada olayın dışındaki bir gücün bütün güçlükleri çözmesi, kahramanı çıkmazdan kurtarması demek olan “deus ex machina” görevi görüyor. Böylelikle Hristiyan teolojisindeki İsa’nın yeniden dirilerek (rection) insanlığı kurtarmaya geleceği (second coming) inancına paralellik çizilmiş ve Kâhin’in Neo’nun “belki diğer hayatında” One olabileceği kehaneti de doğrulanmış olmakta.
Morpheus yakalandıktan sonra Ajan Smith ile aralarında geçen, daha çok Ajan Smith’in monologu şeklindeki konuşma Darwin’in ünlü eseri Origin of Specise / Türlerin Kökeni’nde savunduğu çevresine en uyumlu olan türlerin varlıklarım devam ettirebileceğine dair teorisi (survival of the fittest)’ni çürütür nitelikte. Ajan Smith’e göre insanlar memeli değillerdir, çünkü diğer memeliler gibi belirli bir habitatları yoktur ve doğayla uyum sağlamak yerine sürekli çevre değiştirip kaynak tüketirler ve bu yolla varlıklarını sürdürürler.
Yine bu konuşmasında Ajan Smith insanların bir tür veba, kanser, virüs olduklarını belirterek Yahudileri yok edilmesi gereken haşere olarak gören hatta bunun için kimyasal zehirli gazlar üreten Nazi zihniyetini çağrıştırıyor. Neo kırmızı hapı aldıktan sonra Cypher’in ona “kemerlerini bağla Dorothy, çünkü Kansas arkanda kalacak” de-diği sahnede Wizard of Oz/Oz Büyücüsü’ne ilk gönderme yapılıyor. Daha sonra filmin sonlarına doğru, ajanlarla Neo arasındaki kovalamaca sırasında tekrar gönderme yapılıyor.
Fantastik, düşsel bir dünyaya gelen küçük kızın Öz Büyücüsü’nden yegâne isteği evine, gerçekler dünyasına dönmektir. Aynı şekilde Neo da telefonla bağlantı kurduğu Tank’e “Bay Büyücü” (Mr. Wizard) diye seslenerek onu sanal ortamdan kurtarmasını ister. Filmi janr bakımından tekno-modern bir destan olarak nitelendirebiliriz, çünkü epik geleneğin birçok özelliğini taşımakta.
Filmde hemen her destanın demirbaş karakterlerinden bilge kişiyi Morpheus, kâhini orta yaşlı bir bayan, kahramanı ise Neo temsil ediyor. Her destanda olduğu gibi filmde de yaşadığı olaylar ve tecrübeler sonucu şahsiyeti gelişen kahraman birşeylerin ayrımına varıyor (anagnorisis), çoğunluğun menfaati için kendini feda edip doğaüstü güçlere karşı savaşıyor. Destanlarda olaylar engin bir coğrafyada geçer ve bu şekilde evrensel bir kimliğe bürünür.Filmde de olayların geçtiği yer spesifık değil, böylelikle anlatılan sadece bir ulusun değil tüm insanlığın başına gelenler olarak yansıtılmış.
Destanların temel motiflerinden “arayış” (quest) teması filmde gerçeği ve kendini arayış şeklinde işleniyor. Destanlarda görülen yolculuk (journey) motifi ise filmde reel ile sanal dünyalar arasında gidip gelme biçiminde kullanılmış. Homeros’un Odysseia’sında yapılan yolculuklar aslında kahramanın iç dünyasına doğru yapılır ve bu yolculuklar ile yaşanan her olayın neticesinde kahraman biraz daha kendini keşfeder. Aynı şekilde filmin de içsel bir yolculuk hikayesi olduğu söylenilebilir.
Filmin işlediği temalarsa muhtelif. Temalar genel olarak Neo’nun çevresinde gelişen olaylar ekseninde veriliyor. Software firmasında çalışan Thomas Anderson, insanların kendilerine ve çevrelerine karşı yabancılaşması (alienation) ve gerçeklere karşı körleşmesi temalarının somutlaşmış hali.
Nitekim Neo’nun yeniden doğduktan sonra Morpheus’a gözlerinin neden acıdığını sorması ve Morpheus’un ona gözlerini daha önce hiç kullanmadığını söylemesi bunu gösteriyor.
Neo’nun eğitiminden filmin final sahnelerine kadar geçen bölüm boyunca Sokrat’ın “Kendini Bil!” (Know Thyself!) deyişiyle belirtilen, kişinin kendisini keşfi ve ne olduğunun farkına varması (realization) temaları işleniyor. Neo’nun insanlığı kurtarma misyonu da ayrı bir tema. İnsanların ulaştıkları teknolojik seviyenin verdiği gururla sarhoş oldukları bir anda başlarına gelenler ise mitolojik ve dinî hikâyelerin temel temalarından olan tufan temasından başka birşey değil. Varolan otoriteye karşı başkaldırma, anarşi teması da filmin bütününde işleniyor.
Neo’nun kırmızı hapı aldıktan sonra kaşsız,saçsız dev bir bebek görünümü ve saflığında bir tüpten doğması ve sulara batıp çıkarak bir nevi vaftiz töreninden geçmesi ise ruhun geçmişteki günahlarından arınması, rejenerasyon ve yeniden doğum gibi temaları veriyor.
Aslında bu yeniden doğum sadece zihnin bedene dönüşü şeklinde, çünkü kurtarılmış insanlar yani Zion ve Nebuchadnezzar’da yaşayan insanlar haricindeki bütün diğerleri gibi Neo da var olduğu günden beri zaten o tüpün içindedir; bedeni yapay zekânın enerji elde etmesi için bir pil vazifesi görmekte, zihni ise yapay zekanın düzenlediği sanal dünya programındadır.Kırmızı hap sayesinde Neo’nun zihni bedenine geri döner yani, sun’î rahimdeki uykusundan uyanır.
Uyanma (awakening) kendi başına filmin temel temalarından birisi. Filmin anahtar kelimeleri uyan! (wake up) ve ayağa kalk! (get up!) ile doğrudan; Neo ile Kâhin konuşurlarken çalan Duke Ellington’a ait “I’m beginning to see the ligth” (Işığı görmeye başlıyorum) adlı parçayla dolaylı olarak belirtilen uyanma teması aydınlanma, gafletten uyanma, yakaza (açık gözle düş görme) halinden kurtulma, kalp gözünün açılması şeklinde açıklayabileceğimiz bir tema.
Seçim yapma teması ise yine film boyunca işlenen temalardan. Neo’nun kapısına gelen müşterilerinin adları Choi ve Dujour Fransızca “günün seçimi” demek. Neo film boyunca seçim yapmak zorunda kalıyor: Patronu Mr. Rhineheart Neo’ya seçim yapma zamanının geldiğini söyler. Ajanlar onu yakalamaya geldiklerinde Neo ya Morpheus’un söylediği yolu ya da diğer çıkışı kullanmak zorundadır.
Sorgusu sırasında ajanlar Neo’ya iki seçenek sunarlar; ya ajanların yararına çalışacak veya işlediği suçların cezasını çekecektir. Neo arabayla Morpheus’a götürülürken Switch “ya bizim yolumuz ya da otoyol!” diyerek başka bir seçim sunar. Kırmızı hap-mavi hap seçimi ise Neo’nun hayatında dönüm noktası (reversal of fortune/turning point) olur.
Eğitimi sırasında Morpheus Neo’ya “bizden biri değilsen onlardan birisindir” diyerek yeni bir seçim sunar. Kâhine gittiğinde Neo kendi hayatı ile Morpheus’unki arasında bir seçim yapmak zorunda olduğunu öğrenir. Neo metroda ajanın ölmediğini gördüğünde Cypher’ın tavsiye ettiği gibi kaçmak yerine mücadeleyi seçer.
Filmin verdiği mesajlar kişiden kişiye farklı algılanabilir ama genel olarak bir mesajın varlığından sözedilebilir: Morpheus Neo’ya Matrix’in hakikatlere karşı gözlerimizi körleştiren bir dünya olduğunu söyler. Hakikat ise herkesin koklanamayan, tadılamayan veya dokunulamayan bir hücreye, yani zihinlerinin hapsedildiği bir hücreye doğduklarıdır.
Gerçekten de hepimiz zihinlerimizi önyargılar, batıl inançlar, korkular, kuşkular, yersiz prensipler, kısıtlayıcı toplumsal kurallar ve bunun gibi fazla dünyevî olan kavramlarla oluşturulmuş bir hücreye hapsederiz; dünyevî şeyler bizi gerçeklere karşı körleştirir, algı kapılarımız kapanır, ingiliz şair William Blake’e göre de “algı kapılarımız açılsa herşeyi olduğu gibi görebilirdik”. Nietzsche’nin dediği gibi her insan eşi olmayan biricik mucizedir, yani her insan ayrı bir Neo’dur. İnanılmaz olana inanarak, kendimizi keşfederek, içimizdeki O’nu {Neo’yu bularak, algı kapılarımızı açarak zihnimizi bu hücreden kurtarıp serbest bırakmamız mümkün olabilir.
Filmi edebî yönden ilginç yapan aşina olduğumuz şeyleri bigane (alışılmadık, garip) hale getirmesi, ters-yüz etmesi (defamiliarization). Örneğin, Alice Harikalar Diyarında’da kahraman Alice’tir yani bir kız çocuğudur. Filmde ise genç bir erkek haline çevirilmiş.
Kutsal Ruh, Baba ve Oğul’dan oluşan ve eril bir kimlik taşıyan Teslis, Trinity, bir bayan olarak vücuda geçirilmiş. Öz Büyücüsü’nün Dorothy’si de Neo tarafından temsil ediliyor. Smith ismi 1984′te kitabın kahramanı, sistem mağduruna verilirken; filmde sistemin devamını, yürümesini sağlayan ajana verilmiş. Filmin finalinde ise Neo uyuyan güzele dönüşürken, Trinity de ona hayat öpücüğü veren prens haline gelmiş.
Matrix çağrıştırdığı felsefî akımlar bakımından da oldukça zengin bir menüye sahip. Filmin Platon’un idealar Kuramı’nı ters-yüz ettiği görülüyor. Platon’a göre bizler duyularla algılanan fenomenler dünyasında yaşarız ve bu dünyadaki herşey idealar dünyasındaki gerçek ve mü-kemmel olanın kötü bir taklidi, yansımasından başka bir şey değildir. Diğer bir deyişle fenomenler dünyası Matrix gibi bir çeşit sanal dünyadır.
Ancak, Platon’un kuramında herşeyin mükemmel aslı idealar dünyasındadır ve duyular/fenomenler dünyasındakiler bayağı yansımalar, taklitlerdir. Buna karşılık Matrix’te gerçekler dünyası kasvetli, ürkütücü ve acılı; sanal dünya ise göz boyayıcıdır. Yine Platonit felsefeye göre idealar dünyasını ancak aklımız yoluyla kavrayabiliriz, Matrix’e ise Morpheus ve ekibi beyinlerinden fişlenerek akıl yoluyla sanal olana, “matrix”e ulaşırlar.
Matrix’te Platon’un hocası Sokrat’a da doğrudan bir gönderme yapılıyor. Neo’nun seçilmiş kişi olup olmadığını öğrenmek için gittiği kâhinin mutfak kapısında yazılı “kendini bil” ibaresi Sokrat öğretisinin özü, filmin de dayandığı temellerden birisi. Sokrat’a göre bilgide önemli olan evreni bilmek değil, kendimizi bilmek tanımak ve bu yolla erdemli olmaktır. Filmde Sokratik Diyalektik’in de kullanıldığı söylenilebilir. Morpheus Neo’ya sürekli retorik sorular sorarak onun zihnini serbest bırakmasını, algı kapılarının açılmasını sağlamaya çalışır:
- Kadere inanır mısın Neo?
- Gerçek olduğundundan emin olduğun bir rüya gördün mü hiç Neo? Ya o rüyadan hiç uyanamazsan ne olur? O zaman gerçek ve düş dünyalarının arasındaki farkı nasıl anlarsın?
- Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın?
- Seni yenmeyi başardım? Burada (bilgisayar programında) senden güçlü veya hızlı olmamın kaslarımla bir ilgisi olduğuna inanıyor musun? Şu an soluduğunun hava olduğunu mu zannediyorsun?
Neo-platonist felsefede doğruyu, gerçeği bulma, kişinin dünyevi uykusundan uyanıp vecd ile üst bir bilince (superconsciousness) varmasıyla mümkündür. Bu ruhun yukarıya, Bir’e yükselişidir. Neo’nun filmin sonunda üstbilince erişip havaya yükselmesi hem Neo-platonist felsefedeki hem de hristiyan öğretisindeki ruhun yükselmesi (ascending) olarak yorumlanabilir.
Birbiriyle çelişen ve uyumlu olan birçok ayrı görüşten oluşan eski Hint felsefesinin temelinde ilimde verilmeye çalışılan mesaj yatar: Kendimiz ve çevremizdekiler hakkında bildiklerimiz yanlış veya yetersizdir. Bunu aşabilmemiz için ya aldatıcı yanların büyük gücünden (maya) kurtulmamız, ya da dış görünüşlerin arkasındaki büyük tanrısal oyunu farkederek bu oyunun içine dalmamız gerekir. Thomas Matrix’te yaşarken diğer insanların da, kendisinin de köle olarak doğduklarından habersizdir.
Neo gerçek dünyaya gelip, kendisini tanımaya başlayarak ve zihnini korku, kuşku ve inançsızlıktan kurtarıp serbest bırakarak bilgi zanettiği yanlışları aşar. Sanal olanın gerisindeki gerçekliği kavrayarak Matrix denen büyük tanrısal oyunun içine beyninden fişlenip zihin yoluyla girer. Sahip olunan bilgilerin doğruluğundan, duyularla algıla-nan varlıkların gerçekliğinden kuşku duyma septik felsefenin temelidir. Mouse, yenilen yiyeceklerin tadının doğruluk ve kesinliğinden tat alma duyusunu kullanmakla emin olunamayacağını belirterek septik bir tavır sergiler.
Kuşguyu amaç değil araç olarak kullanmasıyla Septik’lerden ayrılan Descartes, düşünce yoluyla kendisine yönelip kendi gerçekliğini kanıksayarak Kartezyen felsefesinin özü haline gelen “düşünüyorum, öyleyse varım” sonucuna varmıştı. Neo’yu rahatsız eden, uykularını kaçıran, yalnızlığa iten ve gecelerini bilgisayarının başında geçirmesine sebep olan, beyindeki bir kıymık gibi onu delirten de gerçeklikten duyduğu kuşkudur ve düşünce vasıtasıyla çıktığı içsel yolculuk neticesinde kendi gerçekliğine ulaşır.
Filmde Sokrat’ın öğrencilerinin oluşturduğu bir felsefî akımın, Kyniklerin (Kelbiler) etkileri de görülüyor. Kynikler de kendini bilmenin bir erdem ve elde edilebilecek en doğru bilgi olduğuna inanırlar. Ayrıca Kynikler gerçek mutluluğu kişinin içindeki bağımsızlık ve özgürlük isteğinde aramak gerektiğini savunurlar. Filmin baş karakterlerini Matrix’e karşımaya itenin bu istek olduğunu söyleyebiliriz.
Ferdlerin mutlak özgürlüğünü yerleşmiş iktidarın / otoritenin ortadan kaldırılmasıyla elde edebileceğini savunan Anarşist ideoloji filmin çıkış noktalarından birisi. Neo henüz kurtarılmadan önce bilgisayarla ilgili kuralları ihlal ederek anarşist yanını sergiler. Matrix’in kurallarının nasıl alt-üst edileceğini ve kırılacağını öğretmek ise Neo’nun eğitiminin amacıdır, insanları baskı ve kaba kuvvetle değil, gerçek yanılsamasının verdiği haz ile elinde tutmayı ve sömürmeyi başaran yapay zekâ’ya karşı Morpheus ve şürekasının vadedebilecekleri gül bahçesi değil, sadece özgürlüktür.
İlk yüz yüze görüşmelerinde Neo Morpheus’a kadere inanmadığını, çünkü hayatının kendi kontrolünde olmadığı düşüncesinin onu rahatsız ettiğini söyler. Halbuki bütün hayatı yapay zekâ tarafından idare edilmiş, kontrol altında tutulmuştur (irony of situation).
Neo özgürlüğü seçer, ama diğerleri için bu seçimi yapmak kolay değildir. Her ne kadar gerçek gibi görünse de, alışkın olunan dünya görünüş ve düzenine benzese de Matrix insan özgürlüğünü kısıtlayan bir sistemdir, kontroldür.
MATRİX ÜÇLEMESİ: İblis'in İntikam Savaşı!
Matrix Üçlemesi
|
Dünya sinema tarihi boyunca sanırız hiç bir film, Matrix üçlemesi
kadar tartışılmamıştır. Ancak bu tartışmalar çoğunlukla kurguyla
gerçeği ayırt edemeyen, hayalperest izleyici kesiminin kafa
karışıklığından öteye gidememiş gibi görünüyor. Zira yapılan
tartışmalar ve yorumlar arasında, filmin şeytani felsefesini deşifre
edebilecek analizlere rastlamak pek mümkün değildir. İşte bu nedenle Matrix serisini, ''yaklaşansaat'' hassasiyetiyle ele almaya, filmin karmaşık kodlarını çözmeye gayret edeceğiz.
Öncelikle Matrix serisi hakkında genel bilgiler vererek işe başlayalım. 1999-2003 yıllarında vizyona giren Matrix
üçlemesini, Larry ve Andy Wachowski kardeşler yazıp-yönetti. Filmin
toplam hasılatı 1.5 Milyar dolara ulaşmıştır. Bu yüksek gişe
başarısını, sinema tarihinde pek az film elde edebilmiştir.
WACHOWSKI KARDEŞLER...
Polonya asıllı musevi bir ailenin çocukları olan Larry ve Andy Wachowski kardeşler, Amerika'da doğup büyümüş, Matrix filmlerinin senaristliği ve yönetmenliğiyle üne kavuşmuşlardır. 1965 ve 1967 doğumlu olan Wachowskilerin, bu filmlerden önce kayda değer bir çalışmaları ve başarıları yoktur. Öyle ki Matrix filmini çekmeye başlayıncaya kadar Hollywood endüstrisinde onları tanıyan bir tek kişi bile yoktur. Film işine girmeden önce uzun süre marangozluk ve tamircilik işleri yaptıkları bilinmektedir.
Hal böyle olunca, sinema bilgisinden
yoksun bu iki kardeşin bir anda böylesine ağır bir senaryoyu nasıl
yazabildikleri ve bu kadar yüklü bir bütçe ile film çekme işine nasıl
cesaret edebildikleri çok merak edilmiş ancak tatminkar bir cevap
bulunamamıştır. Bu kuşkular, Wachowski kardeşlerin arkasında duran, onları yönlendiren birilerinin varlığını akla getirmektedir.
Erkek Larry(Dişi Lana) ve Andy Wachowski, marangoz ve tamirci kardeşler.
|
Bu arada kardeşlerden Larry, uzun süredir planladığı ameliyatla cinsiyetini değiştirmiş ve Lana adını almıştır.
FİLMİN ÖZETİ VE ANALİZİ
Film, her ne kadar üç seriden
oluşuyorsa da, birbirini tamamlayan bölümler şeklinde ele alındığı için,
bir film olarak değerlendirmek gerekir. Matrix adlı ilk bölüm, hikayenin başlangıç kısmını oluşturmaktadır. Düğümün çözülmesi ise takip eden diğer iki bölüme bırakılmıştır.
Filmde iki ana eksen vardır. Biri, makineler dünyası olarak adlandırılan Matrix'i, diğeri ise son insan şehri Ziyon'u temsil etmektedir. Matrix, gerçekte kaza ve kaderin yaşandığı reel dünyadır aslında. Ziyon ise makineler dünyası Matrix'e baş kaldırmış, böylece güya özgürlüğüne kavuşmuş, aşk gibi, sevgi gibi sözde tüm insani değerlerin, kominal bir toplumla yaşandığı son insan şehrini temsil etmektedir. Burada peşinen hatırlanması gereken, komünal hayatın; bir anlamda komünizmin ilham kaynağı ve uygulaması, gerçekte İblis'in başkanlığındaki "şeytani Lemurya toplumu"na dayanmaktadır.
Derin mesajlar içeren birçok Hollywood filminde olduğu gibi Matrix
üçlemesinde de, o bildik çarpıtma yöntemlerine başvurulmuştur. Filmde
her yönüyle iyilik timsali olarak gösterilen, seyircinin duygusal
olarak taraf tutması sağlanan Neo ve yandaşları, gerçekte ''yaratıcı – düzenleyici otoriteye" isyan eden asi
kişilerdir. Ancak gelişen hikaye örgüsü ve filmin etkileyici kurgusu
sayesinde, bilinçli bir seyircinin bile bu etkiden kurtulabilmesi ve
olayları yerli yerine oturtması pek kolay değildir.
Filmde; duygusuz, insani değerlerden uzak bir makine olarak gösterilenler "melekler"dir. ''Makinelerin Efendisi'' olarak nitelendirilen Allah'ın yarattığı bir program olan Matrix, aslında yaşadığımız reel dünyayı temsil etmektedir. Ya da bu reel dünya, bu Matrix'in; bir anlamda ''Levhi Mahfuz''un
içinde ve yönetimindedir. Ve dünyadaki olaylar, bu sistemi yaratan-
düzenleyen ve yürüten otoritenin(Makinelerin Efendisi - Yüce Allah'ın) emrine- iradesine göre şekillenmektedir. Ancak Ziyon halkı, kurtarıcıları Neo önderliğinde, güya bu evrensel düzeni yıkmaya, kendi kaderlerini çizmeye hatta tüm Matrix'i yönetmeye yeltenmektedirler. Yani bir anlamda; dünyada ve hatta evrendeki yönetimi ele geçirmek için yeminli bir mücadele vermektedirler.
Matrix 1
Filmden diyaloglar ve bizim parantez içi açıklamalarımız dikkatle okunmalıdır:
Morpheus: Kadere inanır mısın?
Neo: Hayır
Morpheus: Matrix her yerdir. Onu her yerde hissedersin. Gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu.
Neo: Hayır
Morpheus: Matrix her yerdir. Onu her yerde hissedersin. Gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu.
(Matrix; Levhi Mahfuz-Ana Bilgisayar; elbette her şeyi kuşatmıştır. Ancak o bir gerçektir, gerçeği engellemez. Ancak Morpheus'un da bağlı olduğu İblis sistemi gerçeği engeller.)
Neo Tekili: Kırmızı hapı; hayali, yalanı, isyanı seç! İblis tercihi yapmış ol!
|
Neo: Ne gerçeği.
Morpheus: Bir köle olduğun gerçeği. Sen de herkes gibi köle doğdun. Beyninin içi bir hapishane. Ne yazik ki Matrix'in ne olduğunu kimse söyleyemez. Bunu, kendin görmek zorundasın. Bu senin son şansın. Mavi hapı alırsan hikaye sona erer, yatağında uyanırsın. Her neye inanırsan ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, harikalar diyarında kalırsın. Ben de tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm. Sana vadettiğim tek şey gerçek.
Morpheus: Bir köle olduğun gerçeği. Sen de herkes gibi köle doğdun. Beyninin içi bir hapishane. Ne yazik ki Matrix'in ne olduğunu kimse söyleyemez. Bunu, kendin görmek zorundasın. Bu senin son şansın. Mavi hapı alırsan hikaye sona erer, yatağında uyanırsın. Her neye inanırsan ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, harikalar diyarında kalırsın. Ben de tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm. Sana vadettiğim tek şey gerçek.
(Tüm insan ve cinler, elbette Allah'ın kölesidir. Ancak özgürlüğü verilmiş kölelerdir. İsteyen, Allah'ı, Hesap Günü'nü ve onun evrensel sistemini örter; İblis ve adamlarına Neo gibi köle olur; isteyen de Allah'a iman eder. Allah'ın yasaları ve Ana Bilgisayar'ın kayıtları altında mutlak özgürdür. İblis'in-Morpheus'un vadettikleri gerçek değil, İblis'e köleliktir.)
Ve Neo kırmızı hapı yutar. Yani makineler dünyası dediği Matrix ile savaşmaya karar verir.
(Mesih Deccal adayı Neo, kırmızı hapı yutarak İblis'e köleliği tercih etmiş olur.)
(Mesih Deccal adayı Neo, kırmızı hapı yutarak İblis'e köleliği tercih etmiş olur.)
Allah'ın
yarattığı tüm sistemleri, insanları, cinleri sanal bir dünya, makine
dünyası diye niteleyip bir pil göstererek açıklamak ancak süper İblis
zekasının(!) ürünü olabilir.
|
Neo: Peki Matrix nedir.
Morpheus: Matrix, bilgisayar tabanlı bir düş dünyasıdır. Bizi kontrol altına almak için üretilmiştir. İnsanoğlunu bir tek şeye değiştirir, işte bu pile. Matrix var olduğu sürece, insan ırkı asla özgür olamayacak.
Morpheus: Matrix, bilgisayar tabanlı bir düş dünyasıdır. Bizi kontrol altına almak için üretilmiştir. İnsanoğlunu bir tek şeye değiştirir, işte bu pile. Matrix var olduğu sürece, insan ırkı asla özgür olamayacak.
(Matrix-Ana Bilgisayar; Sonsuz Yüce Yaratıcı'nın
yarattığı her şeyin adeta yönetim merkezidir. Kader ve Kaza'yı kuşatan
ve yöneten gerçek bir yönetim merkezidir. Bizim ürettiğimiz
bilgisayarlarla kıyaslanamayacak dercede gerçek ve bilinçlidir. Elbette Yüce Allah'ın emrinde ve başmeleklerin kontrolündedir. Gerisi şeytan laflarıdır.)
Morpheus: Matrix ilk
kez inşa edildiğinde içeride doğan bir adam vardı. İstediği her şeyi
değiştirme yeteneği olan biri. O bize gerçeği gösterdi. Matrix var
olduğu sürece, insan ırkı asla özgür olamayacak. O öldükten sonra bir
kehanet onun dönüşünü müjdeledi ve bu defa Matrix'i yok etmek için
dönecekti. Savaş sona erecekti, insanlarımızı kurtaracaktık, bu yüzden
bizler, bütün hayatımızı Matrix içinde onu arayarak geçirdik. Artık
arayışın bittiğine inanıyorum.
(Gerçeği gösterdiği söylenen adam,
İblis'tir. Daha önce melek boyutundaydı. İnsana düşmanlık etti, Allah'a
karşı asi oldu, kovuldu. Gerçeği inkar edip, şeytanlaşma yolunu seçti.
Dönüşü beklenen, İblis soyu olan Deccal'dir. Allah'ın Planı'nı; Ana Bilgisayar'ında kaydedilen kaderi, kimse değiştiremez. İnsan ve cin, ancak Allah'ın
bir kaderinden diğer kaderine sığınabilir. Allah'a teslim olmuşken;
vazgeçip İblis'e teslim olabilir. Bu Allah'ın verdiği özgürlüktür.
Ancak sonuçlarına katlanır. Özgürleşme edebiyatı, gerçek İblis
köleliğinin maskesidir.)
Tarih, Allah'ın azabına uğramış nice kahin-deccal bozuntularının çürümüş cesetlerine şahittir. Kahine madamla-Neo deccali.
|
Ve Morpheus, Neo'yu kahine götürür.
Kahin Neo'nun falına bakar ve şunları söyler.
Kahin Neo'nun falına bakar ve şunları söyler.
Kahin: Bir seçim
yapmak zorunda kalacaksın. Bir elinde kendi hayatın, diğer elinde
Morfeus'un hayatı. İkinizden biri ölecek. Bunu sen belirleyeceksin. Bu
kapıdan çıkar çıkmaz kendini iyi hissedeceksin. Kader denen saçmalığa hiç bir zaman inanmadığını hatırlayacaksın. Sen
kendi hayatını kontrol ediyorsun. Unuttun mu? Al bir kurabiye ye! Söz
veriyorum onu yediğinde kendini yağmur damlası gibi hissedeceksin.
(Kahin, İblis'in insan elçisidir. Bildikleri, şeytanlardan aldıkları vahiydir. Şeytanların, Allah'ın
meleklerinden çalmaya çalıştıkları bilgi kırıntılarına yalanlar
katarak sattıkları haberleri, kahin, insanlara pazarlar, nüfuz ve para
kazanır. ''Kader yoktur, senin kaderin senin elindedir'' edebiyatı, ne
kitaplar ve yalanlar üretmiş; nice küresel enteller bu şeytanca sözlere
kanmıştır. Burada gerçek olan, herkes, dünyada; istediği dini-yaşamı
seçmede özgürdür. Hatta niyetlerinde özgürdür. Allah,
kişilerin gerçek niyetlerine ve çabalarına göre dünyevi emellerine
kavuşturur. Dünyayı isteyene onu verir, Allah'ı isteyenin de Ahiret
çabasını artırır ve onu verir. Gerisi şeytan yalanlarıdır.)
Kahin'den çıkan Morpheus'u ve Neo'yu ajan Smith karşılar.
Kahin'den çıkan Morpheus'u ve Neo'yu ajan Smith karşılar.
Smith: İnsan türü, bu
gezegende bir hastalık, bir virüs ve biz de bunun ilacıyız. Bu
yerden(matrix) nefret ediyorum. Bu hapishaneden, buradan kurtulmak
zorundayım, özgür kalmak zorundayım. Ve aradığım anahtar sende. Ziyon
yok edilir edilmez, burada kalmama gerek kalmayacak. O koda; Ziyonun
koduna ihtiyacım var.
(Smith, hem bir melek gibi takdim edilmiş, hem de İblis gibi konuşuyor. İblis, melek olduğu Azazel döneminde; dünyada kafir cinlerle savaşıyordu. Adeta dünyada Allah adına hak bir mücadele veriyordu. Adem'in yaratılmasıyla İblisleşti ve bu sefer Allah'a, O'nun sistemine ve insanoğluna karşı sinsi bir mücadele başlattı. Dolayısıyla İblis'le, Ajan Smith arasında bir paralellik var.)
Bu arada ajan Smith ile Neo, Morpheus
ve Trinty arasında şiddetli bir dövüş başlar. Neo, Smith'in
tabancasından çıkan kurşunla ölür. Ama Trinity'nin öpücüğü ile yeniden
hayata döner. Ona artık ajan Smith'in kurşunları işlemez, çünkü o
seçilmiş kişidir: Mesih.
Filmin 2. Serisi: "Reloaded"
Ajan Smith, Trinity ve Neo üçlüsü.
|
Ziyon ile makineler dünyası Matrix arasındaki savaş artık başlamıştır. Ziyon'un tek umudu mesih olarak gördükleri Neo'nun Matrix'i yok etmesi(!) ve Ziyon halkını kurtarmasıdır. Kominal bir topluluk olan Ziyon'da güya özgürlük, barış, sevgi, dostluk ve kardeşlik hakimdir. Ama makineler onları tehdit etmektedir. Ziyon halkını, tıpkı komünizmde olduğu gibi bir konsey yönetmektedir. Ziyon halkı, kendilerini kurtarmak için Matrix'de kalan Neo'yu toplu bir ayinle dans ederek kutsar. Bu ayin sırasında Neo ile Trinty cinsel ilişkiye girer ve bu beraberlik, tüm "Ziyon halkının şeytani ayini"yle kutsanır.
(Ziyon halkı; Siyon(Yahudi) halkının başını çektiği, Neo'ya(Deccal'e) tabi tüm küresel New Age halkıdır. İblis-Deccal dünyayı kısa bir süre için tamamen ele geçirecektir. Ancak Matrix'i(Ana Bilgisayar'ı) ele geçirmek, makineler denen Allah'ın
meleklerini yenmek; ancak şeytan hayaline uygun bir peri masalıdır.
Bu peri masalına ancak şeytan dostları inanır. Bütün bu olacaklar ve
olamayacaklar, Allah'ın Planı'nda; Ana Bilgisayar'ında mevcuttur. İblis'in köpekleri, havlasa da bu böyledir.)
İblis'in elçisi olan kahin, Mesih Neo'ya görevini tebliğ eder ve şunu söyler:
''Sen seçilmiş kişisin. Başaramazsan Ziyon düşecek''
(Neo-Deccal'in dünya hakimiyeti; Deccal yanlısı Ziyon halkının 3.5 yıllık geçici hakimiyeti olacaktır. Bu sürenin sonunda; Deccal ve Ziyon halkı yok edilecektir. Dünya'ya gerçek İslam egemen olacaktır. Sünnetullah böyledir.)
Neo'nun hedefinde Matrix'in sorumlusu olarak gördüğü Mimar yani Melek Cabrail vardır. Ancak önce Anahtarcı'ya ulaşması gerekmektedir. Anahtarcı ise Neo'nun eline geçmesin diye Merovingian tarafından hapsedilmiştir. Merovingian'ın ikiz savaşçıları ile Neo ve adamları, amansız bir savaşa başlar. Sonuçta Neo savaşı kazanır ve Anahtarcı'yı kendi kontrolüne alır. Anahtarcı, Neo'ya, Mimar'ın yerini şu sözlerle tarif eder:
Anahtarcı: Bir bina
var. Hiçbir merdivenin, asansörün ulaşamayacağı özel bir katı var. O kat
kapılarla dolu... Kapılar çeşitli gizli yerlere açılıyor, ancak bir
kapı kaynağa(Cebrail'in bulunduğu yere) açılıyor. Bina çok sıkı
korunuyor.
Neo ve ekibi, yine çok büyük abartılı dövüş sahnelerinden sonra Mimar'ın bulunduğu Bina'ya(Matrix'e)(!) ulaşmayı başarır. Neo, ışık saçan bir kapıdan girer ve Mimar ile görüşmeye başlar.
(Tabii ki Ana Bilgisayar'ın(Matrix) başında, filmde Mimar diye nitelendirilen Başmelekler'inde başkanı Cebrail vardır. Diğer üç başmelek de; Mikail, Azrail, İsrafil onun yardımcılarıdır. Kur'an'da, Mele-i Ala denen "Başmelekler Konseyi", doğrudan Allah'a bağlıdır ve O'nun emriyle hareket ederler. Mimar denen Cebrail'le, İblis'in adamları, şayet Cebrail izin verirse konuşabilirler. Ancak 8. Gök(Kürsi)'de bulunan Ana Bilgisayar'a(Matrix'e); ne Neo(Deccal), ne anahtarcıyla kim kastedilirse kastedilsin o, yahutta İblis erişemez, birinci semanın sınırlarından öteye gidemezler. Burada Merovingian'la, İsa'nın sözde Fransa'ya uzanan soyu kastediliyor. İsa'nın evliliği, soyu; Fransa'daki Merovingian ailesi, şeytani-masonik bir palavradır. Burada Merovingian, İsa soyundan gelen bir Davud ailesi gibi verilirken; emrindeki beyaz saçlı savaşçılar da sözde meleklerdir. Merovingian'ın, İsa soyu olduğu iftiradır, ancak Yahudi Yıldız Aile soyu olması mümkündür. Yani bütün bu ayrıntılar, İblis'in sakat zihninin bilinçli kurgularıdır.)
Mimar: Merhaba Neo.
Neo: Sen kimsin?
Mimar: Ben Mimar'ım.
Matrix'i ben yarattım. Seni bekliyordum. Kafanda çok soru var, her ne
kadar gidişat bilincini değiştirdiyse de, geri dönülmez bir şekilde
hala insansın. Yanıtlarımın bazılarını anlayacaksın, bazılarını ise
anlamayacaksın. İlk soracağın soru en uygunu olsa da, aynı zamanda
önemsiz olduğunu farkedebilirsin, ya da farkedemezsin.
(Mimar(Cebrail), Matrix'i(Levhi Mahfuz'u-Ana Bilgisayar'ı) ben yarattım demez, diyemez. Bu bir İblis yalanıdır. Onu yaratan Allah'tır.
Cebrail ve Başmelekler, onun başında ve yönetiminde görevli bir
konseydir. Sonsuz Yüce olan Allah'ın emirleriyle görevlerini yaparlar. Allah'ın izni olmadan hiçbir kimseyle görüşmez, Allah'ın izni ve verdiği emirler olmadan hiçbir iş yapmazlar.)
Neo: Neden buradayım?
Mimar: Senin yaşamın, Matrix'in programlanmasının doğasında bulunan dengesiz bir denklemden
arta kalanlarının toplamı. Normalde matematiksel bir kesinliğin
armonisi olabilecekken, en samimi gayretlerime rağmen elimine etmeyi
başaramadığım bir anomalinin olası sonucusun. Bu
anomali, azimle kaçınılması gereken bir sıkıntı olarak kalmasına
rağmen, beklenmedik bir şey değil. Seni kaçınılmaz bir şekilde buraya
kadar getirdi.
(Bu konuşmalar, tamamen kafa karıştırmaya yönelik İblis versiyonu palavralardır. Neo'nun(Deccal'in), Cebrail'le Ana Bilgisayar Merkezi'ne
ulaşarak, böyle konuşmalar yapabilmesi, haddine değildir. Ancak böyle
hayallere inanacak çok sayıda hayalci-şeytan dostu, yahutta cahil vardır
elbette. Bir kere Ana Bilgisayar'ın inşasında
Mimar'ın(Cebrail'in) rolünü bilmiyoruz, ancak Başmelek Cebrail ve diğer
üç yardımcı Başmelekler'in bu ana merkezin başında ve yönetiminde
bulundukları Kur'an'dan anlaşılmaktadır. Elbette Deccal, haşa Allah'ın, yahut O'nun emrinde olan Cebrail'in
bir hesap hatası değildir. Bunu ancak İblis kafalılar iddia edebilir.
Evrende ve dünyamızda olan ve olacak olan tüm olaylar, Ana Bilgisayar'da ve Allah'ın mutlak kontrolündedir. Tüm normaliteler ve anomaliler hesaplanmıştır. Yaratılan her şey, geçmiş-gelecek mutlak olarak Sonsuz Yüce Allah'ın elinde ve denetimindedir.
Allah sonsuz boyutludur, sonsuz hıza sahiptir. Zamanı yaratmıştır.
O'nun üzerinden zaman geçmez. Her şeyi, bir şey gibi görür, bilir ve
Latif sıfatıyla her şeye nüfuz eder.)
Güya Neo deccali, Matrix'te Mimar'ın(Cebrail'in) karşısında. Bunlar şeytani ham hayaller.
|
Neo: Soruma hala cevap vermedin.
Mimar: Çok doğru. Enterasan, diğerlerinden daha hızlıydı.
Diğer seçilmişlerin verdiği cevaplar monitörlerde beliriyor
- Diğerleri mi? Hangi diğerleri? Kaç tane? Cevap var!
- Diğerleri mi? Hangi diğerleri? Kaç tane? Cevap var!
(Diğer seçilmişlerden kasıt, Deccal Neo gibi geçmişte ortaya çıkan ve İblis adına elçilik eden kahin-deccallerdir. Gerçekte bunlar, Allah tarafından seçilmiş değil, İblis tarafından seçilmiş, şeytani elçilerdir. İblis, genel seçilmiş kavramını kullanarak; kendi elçilerini, Allah'ın Peygamber elçileriyle aynı kategoriye koyuyor. Allah'ın Elçileri, hiçbir zaman Cebrail'le yahut Rab'leri olan Yüce Allah'la
tartışmaya girmezler. İblis, elçileri olan kahinleri(medyumları),
sürekli Peygamberlerle aynı kategoriye koyarak meşrulaştırmaya
çalışıyor.)
Mimar: Matrix senin bildiğinden daha yaşlı. Anomalileri sayarak gidersek, yani bu altıncı versiyon.
(Burada anomali diye bahsedilen
olaylar, insanlık tarihindeki İblis ve onun deccallerine uyarak sapan ve
gönderilen peygamberlerin uyarılarını boşa çıkararak helak olan
kavimlerdir. Bu "Helak"ın toplam sayısını bilmemiz mümkün değildir. Bu sayıyı İblis bilir, ancak işine gelmediği sürece doğru konuşmaz.)
Neo: Sadece iki olası açıklama var: ya kimse bana söylemedi, ya da kimse bilmiyor.
Mimar: Aynen öyle.
Senin de hiç şüphesiz anlamaya başladığın üzere anomali, sistemden
kaynaklıydı, en basit denklemlerden iniş çıkışlar yaratıyordu.
(Allah'tan ve O'nun sisteminden kaynaklanan hiçbir hata, anomali yoktur. Her şey, O'nun Sonsuz Aklı'nın ince planının bir sonucudur. Yukarıdaki ifadeler, İblis'e yaraşır fesat tohumlarıdır.)
Neo: Tercih. Sorun olan, tercih.
Mimar: İlk Matrix
kusursuza yakındı, bir sanat eseriydi, eksiksizdi, muhteşemdi. Sadece
kendi muazzam başarısızlığıyla denk tutulabilecek bir zaferdi o. (Adem
ve Havva cennetteyken) Kötü kaderinin kaçınılmazlığı şimdi bana, her
insanın barındırdığı kusurun neticesi kadar aşikar. Bu sebeple onu,
yaradılışınızın değişken acayipliklerini daha doğru yansıtması için
tarihinizi temel alarak yeniden tasarladım. Ama bir kez daha yenilerek
hayal kırıklığına uğradım. O zamandan beri şunu anlamayı başardım;
cevap benden sürekli kaçıyordu çünkü daha az bir akıl gerektiriyordu,
ya da belki kusursuzluğun parametreleriyle daha az sınırlı bir akıl...
Böylelikle cevap, bir başkasına, ilk başta insan ruhunun bazı yönlerini
daha iyi anlamak için yaratılmış sezgisel bir programa çarpıp
tökezledi.
(Matrix-Ana Bilgisayar, her zaman
kusursuzdur, asıldır. Tüm olaylar, oradaki kayıtlara göre gerçekleşir.
Hiçbir sistem hatası olamaz. Hata ve sakatlık, İblis'in kafasındadır.
İblis'in işleri, deccallerin aldatma çabaları, kavimlerin sapkınlığı ve
vakti geldiğinde helakı, ferdi anlamda tüm insanların yaşamı-ölümü
ondadır. Allah'a ait her şey hatasız ve mükemmeldir. İnsan-cin-şeytan
hataları ve suçları da; süpriz, bilinmez, anomali ve program hatası
değildir. Mimar(Cebrail)'e yaptırılan yukarıdaki
konuşmalar, gerçeği saptırıcı ve bulandırıcı kelime oyunlarıdır. İblis,
neden Matrix başlangıçta hatasızdı diyebiliyor? Çünkü insan
yaratılmamıştı, cinler vardı, kendisi melek boyutundaydı. O zaman
cinlerin kafirleri elbette vardı ve İblis, onlarla yanında melekler
olmak üzere mücadele ediyordu. Cinler de birçok kere helak oldu, buna
rağmen Matrix mükemmeldi! İblis, Adem'e düşman oldu, kovuldu, rütbeleri
söküldü, ondan sonra nedense Matrix'in "muteşem kusursuzluğu"
kayboldu!)
Ziyon halkı, Neo
deccalinin, manitosu Trinity'le sapkın ilişkisini dans ederek kutsuyor.
Sümerler'de ve eski putperest kavimlerdeki aleni çiftleşme törenlerini
çağrıştırıyor.
|
Mimar: Buradasın çünkü Ziyon yok edilmek üzere. Sakinlerinin hepsi yok edilmek, tüm varoluşu bitirilmek üzere.
Neo: Palavra!
Diğer seçilmişlerin cevapları bir kez daha monitörlerde beliriyor:
-Palavra!
-Palavra!
Mimar: İnkar etmek, insan tepkileri arasında en tahmin edilebilir olanı. Ama, inan bana, bu onu altıncı yok edişimiz olacak. Ve bu işte müthiş becerikli bir hale geldik.
(Deccal'e tabi olan Ziyon Halkı, elbette "yaklaşansaat"te
toptan helak olacaktır. Bunu ne İblis, ne deccaller, ne de cin ve insan
şeytanları engelleyemeyecektir. Palavra, İblis tohumlarının hayali
kurtuluş yalanlarıdır. Bu insanlık tarihinin en son helakının, kaçıncı
helak olduğunu bilmesek de kesin olduğunu ve Allah'ın değişmez vaadi olduğunu biliyoruz. Allah
ve onun emrindeki melek ordusunun, sınava tabi tutulan yaratılmışlar
gibi bir gelişmeye ve beceriye ihtiyacı olmadığını en iyi İblis bilir.)
Mimar: Seçilmişin
işlevi, şimdi kaynağa dönmek, taşıdığın kodun geçici olarak yayımını
sağlamak, ilk programı tekrar kurmak. Bundan sonra Matrix'ten 23 kişiyi seçmen gerekecek, Ziyon'un yeniden inşası için 16 dişi, 7 erkek. Bu işleme uyum sağlamaktaki başarısızlık, sistemin Matrix'e bağlı herkesi öldürecek bir şekilde çökmesine sebep olacak. Ziyon'un yok edilmesiyle birlikte bu, tüm insan ırkının soyunun tükenmesi demek.
Neo: Buna izin veremezsiniz, yapamazsınız. Hayatta kalmak için insanlara ihtiyacınız var.
Mimar: Bizim razı olabileceğimiz hayatta kalma seviyeleri mevcut.
Yine de, asıl önemli nokta, senin, dünyadaki her insanın ölümünden
doğacak sorumluluğu kabul etmeye razı olup olmadığın.
(Neo-Deccal'in hiçbir
seçim şansı ve pazarlığı söz konusu olamaz. Ancak burada sözü edilen 23
kişi(16 dişi, 7 erkek), helaktan geriye kalacak olan İblis ve
adamlarıdır herhalde. Çünkü Deccal'e bağlı cin ve insan şeytanlarının
tamamı, helak olacaktır. Bir kısmı gerçek Mesih olan İsa tarafından, bir kısmı da; Ye-cuc, Me-cuc tarafından
yok edilecektir. Muhtemelen İblis ve az sayıda adamı da kaçacaklar;
yahut kaçmalarına izin verilecektir. Böylece yeryüzüne hakim olan gerçek
Müslümanlar, "Fiili Kıyamet"e(Saat'e) kadar bu geriye
bırakılan ve çoğalan İblis soyu şeytanlarla deneneceklerdir.
Sünnetullah'ta; kafir-zalim kavimler, tarih boyunca helak olmuş;
içlerinden Peygamberlerine tabi olan az sayıda müminler, uyarıcı
elçileriyle birlikte kurtulmuşlardır.)
Filmin 3. Serisi: ''Revolution''
İstasyonda
Neo'yla karşılaşan Hintli aile. İblis felsefesinin bir versiyonu olan
hint felsefesi ve Hintliler işin içine karışmasa olmaz!
|
Matrix 3, bir "metro istasyonu"nda başlar. Bu bölümde de çok ilginç göndermeler vardır. Önce istasyonun aslında neyi temsil ettiğini incelemek gerektir.
İstasyon, ne Matrix'in içinde bir yerdir, ne de Ziyon halkının yaşadığı bir yerdir. Metro istasyonu, Merovingian'ın denetiminde, Trenci'nin sürekli gidip geldiği arada bir yerdir. İstasyonun bir ucunda Matrix diğer ucunda ise Ziyon vardır. Neo, kendini, istasyonda kapana kısılmış olarak bulur. Bu arada istasyonda Sati adlı kız çocukları olan bir de Hint'li aile vardır. Ailenin amacı Sati'yi istasyondan çıkarmaktır. Neo, Merovingian'a bağlı ikiz savaşçıların elinden kurtulmayı başarır.
(Filmin bu üçüncü serisinde ortaya çıkan "istasyon", Neo deccalinin tutuklu olduğu bir "ara uzay"ı göstermektedir. Peygamberimiz'den gelen bazı haberlere dayanarak; Deccal'in yaşadığını ve zamanı geldiğinde serbest bırakılmak üzere bir adada zincirli bekletildiğini söyleyebiliriz. Bu yerin de, Pasifik'teki Solomon adaları olduğu sanılmaktadır. Neo'nun "istasyon"da tutuklu olması sanki böyle bir tutukluluğu simgeliyor. Tabii Merovingian ve emrindeki Trenci ve dövüşçüler(melekler) de bu tutuklamayı sürdürüyor. Merovingian, hem İsa soyundan, Neo'ya karşı anti-krist gibi sunulmuş, hem de dövüşçü meleklerin başı gibi takdim edilmiş. Her zaman olduğu gibi Deccal ve tarftarları, kurtarıcı, karşı tarafta olanlar ise kötü-karanlık güçlerdir. Gerçek ise bunun tamamen tersidir.)
Melekler,
elbette her forma girebilirler. Ancak melekler, robot yahut makine
değildirler. Bunu en iyi melek boyutuna çıkarılmış sonra da kovulmuş
olan alçak İblis bilir.
|
Bu arada makineler, Ziyon'u iyice kuşatır, son insan şehri diye verilen Ziyon artık düşmek üzeredir. Neo ise Makineler'in Lideri olarak verilen ve bir insan yüzü gibi takdim edilen Tanrı ile konuşmak için "Makineler Şehri"ne gider.
Neo: Buraya tek bir şey söylemeye geldim. Sizi durdurmaya kalkmayacağım. Simith artık kontrolden çıktı.Tıpkı Matrix'e yayıldığı gibi bu şehre de yayılacak.
Siz onu durduramazsınız, onu sadece ben durdurabilirim.
Tanrı: Ne istiyorsun?
Neo: Barış...
Neo: Barış...
Tanrı : Peki ya başaramazsan?
Neo: Başaracağım
Neo: Başaracağım
(Makinelerle, daha öncede ifade ettiğimiz gibi melekler simgelenmiştir. Meleklerin, her şeyin sahibi-yaratıcısı ve yöneticisi Allah'tır. Allah,
hiçbir kimseyle konuşarak pazarlık yapmaz. Hiçbir kimseye de, hiçbir
işte haşa muhtaç olmaz. Buradaki Neo'nun sözleri, İblis saçmalıkları ve
palavralarıdır. Sonsuz Yüce Allah'a atfedilen sözler, saygısızca-alçakça iftiralardır. Filmin senaryosundaki bu tip sözler, ancak İblis'e ve onun insan-cin kölelerine yakışan küstahlıklardır. Bunun bedelini zamanı geldiğinde Dünya'da ve Hesap Günü'nde
ödeyeceklerdir. O halde İblis'in Neo Deccali'nin ve onların
şeytanlaşmış küresel cin ve insanlarının gerçek akibeti nedir, onu
burada söyleyelim. İşin aslı ve özeti şudur:
Gerçekte, Neo deccali, Smith iblisiyle dövüşmez ancak öpüşür.
|
İblis, kadim planını herkesin gözüne bakarak işletiyor. Allah, dünyayı "yaklaşansaat"te İblis'e ve onun piçi olan Deccal'e
teslim edecektir. Muhtemelen 3.5 yıl şeytani terör, dünyayı ve Allah'a
ihanet edenleri bir baştan bir başa kuşatacak. Daha sonra gerçek Mesih İsa gelecek, Deccal ve onun safında yer alan İblis'in ordusunu yok edecek. Arkasından da Deccal'e tabi olan küresel efendileri ve yandaşlarını "Ye-cuc ve Me-cuc istilası" yiyip bitirecektir. İşte bu helak olanların tamamı, Ziyon halkıdır. Yeryüzü, Yüce Allah'ın
korumasını hak eden gerçek ve çok az sayıdaki mümine miras kalacaktır.
Ta ki tekrar şirk dünyaya hakim oluncaya, insanlar tamamen
şeytanlaşıncaya kadar. İşte böyle bir zaman da, Fiili Kıyamet zamanıdır. En doğrusunu Allah bilir.)
Ve Neo, Matrix'e girerek Smith ile nihai hesaplaşmasına başlar.
Yağmurlu bir yerde Neo, Smith ve onun binlerce kopyası ile dövüşmeye başlar.
FİLMDEKİ KAVRAMLAR
Herkesin
ve her şeyin kaderinin saklı olduğu şifreli kitap Matrix'i kimse
bilemez. İblis, az bilgisiyle çok yalanlar yumurtluyor.
|
Matrix: Çeşitli sözlük anlamları
vardır. Matematikte, ''çok boyutlu dizi'' anlamına gelmektedir.
Biyolojide, mitokondrinin içinde bulunan sıvı, hücreler arasında bulunan
madde, döl yatağı - rahim anlamlarında kullanılmıştır. Ayrıca eski
Mısır'da kaderle ilgili bir tür savaş oyunu anlamında kullanılmıştır.
Filmdeki Matrix ise bilgisayar
yazılımları ile kurulup yönetilen, insanların köleleştirildiği, hiçbir
iradelerinin olmadığı, sadece kendilerine biçilen rolü oynadıkları sanal
bir dünya olarak yansıtılmıştır. Bu kölelik düzeninden kurtulmanın
yolu ise Matrix'den kaçıp son insan şehri olarak verilen özgürlükler
diyarı yeraltı şehri Ziyon'a katılmaktan geçer.
Gerçekte Matrix; Ana Bilgisayar-Levhi Mahfuz; Sonsuz Yüce Yaratıcı'nın
yarattığı her şeyin yönetim merkezidir. Kader ve Kaza'yı kuşatan ve
yöneten, gerçek bir yönetim merkezidir. Bizim ürettiğimiz
bilgisayarlarla kıyaslanamayacak derecede gerçek ve bilinçlidir. Elbette
Yüce Allah'ın emrinde ve Başmelekler'in kontrolündedir. Ancak insan ve cinler, tam bir seçim ve yaşam özgürlüğüne sahiptir. Allah'ın
rahmeti ve adaletinin tecellisi için elbette kader ve kaza kayıtlarıyla
kuşatılmış bulunmaktayız. Asıl insan ve cinleri köleleştirmek isteyen,
Matrix'e; Allah'ın Sistemi'ne başkaldırmaya çağıran İblis ve uşaklarıdır. Kim, İblis'i-Morpheus'u seçerse; Allah'a baş kaldırırsa; o, Dünya'da köleliği, ahirette cehennemi seçmiş olur.
Kesin bir dille söyleyebiliriz ki;
aldanmış İblis, cennetten kovulduğu günden beri insanları yoldan
çıkarmak için hep şu mesajı vermektedir: "Allah'a isyan et özgür ol."
İblis'le, Adem'in cennetteki konuşmasını hatırlayınız. Adem'e ne diyor
İblis: "Yasak meyveden ye, melekler gibi özgür ol, cennette ebedi
kal." Son yıllarda mantar gibi türeyen ve ipleri İblis'in elinde olan New Age tarikatlarında
ne fısıldanıyor kulaklara: ''Sen tüm kayıtları, bağları kopar. Kendini
sev. Ben benim de (ki bu sadece Allah'ın söyleyeceği bir sözdür),
Allah'a ait korkularından sıyrıl, özgür olacaksın, melek olacaksın.''
Sanal bir dünyada; hayal dünyasında,
insanları uyutan, gerçeklere kör eden ve tarih boyunca intikam peşinde
koşan yaratık, İblis'in ta kendisidir.
Makinelerin Efendisi: Neo'nun filmin sonunda gidip görüştüğü Makinelerin Efendisi, Matrix Sistemi'nin yaratıcısı ve içindeki ajanlar, Mimar ve benzeri tüm programların esas yöneticisi durumundadır. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi bu tanımlamayla Allah kasdedilmektedir. Meleklere makina, Allah'a da Makinelerin Efendisi
yakıştırması yapan İblis, kendi küçük sakat zihnine göre, haşa alaycı
bir dil kullanıyor. Kendisini yoktan vareden, nimetlendiren, yükselten
ve tüm alemlerin ve cehennemlerin de Rabb'i olan Allah'a karşı, Adem'i yarattı ve ona saygı istedi diye salyalarını akıtarak havlıyor. Yüce Allah'ın lanetli köpeği olan İblisleri, bizler de Sonsuz Yüce Rabb'imiz adına lanetliyoruz!
Ziyon - Siyon: İbranice'deki Tzi-yon kelimesinin karşılığıdır. Tevrat'ta, Yahudiler'e vadedilen kutsal topraklar Ziyon olarak adlandırılır. Aynı zamanda, Kudüs yakınlarındaki bir dağın adıdır. Tevrat'ta ayrıca Yahudiler'e Siyon halkı, Siyon oğulları, Siyon kızları diye hitap edilir. Fanatik yahudi milliyetçilerine siyonist denir.
Lemurye, pardon Matrix konseyi!
|
Matrix serisinde Ziyon, Matrix'e isyan edenlerin kaçıp kurtulduğu son insan şehri olarak anlatılmaktadır. Ziyon'da kominal bir yaşam vardır. Bir yeraltı şehri olan Ziyon'u, sözde bilge kişilerin oluşturduğu konsey yönetmektedir. Ziyon'da
tasvir edilen hayat biçimi, Marks'ın kominal toplum kurma hayallerinin
canlı bir örneği olarak verilmiştir. Bu kominal hayat, aynı zamanda "Lemurye şeytan toplumu"nun yaşam biçimidir.
Sahte Mesih Neo,
Ziyon halkını kurtarmak üzere görevlendirilmiştir. Yahudiler binlerce
yıldır kurtarıcı mesihlerini beklemektedirler. Siyonistlere göre,
kurtarıcı Mesih gelecek ve Yahudi krallığı yeniden kurulacak, böylece
tüm dünyaya hükmedecekler. Bugün mevcut bozulmuş dinlerde de; İsa
benzeri misyon yüklenmiş kurtarıcılar bekleyenler ve gerçek vahiyden
mahrum olanlar, yahutta ellerindeki "gerçek vahye" şaşı bakanlar; sahte İsa Mesih Deccal'in etrafında toplanarak, helak olacak "Ziyon Halkı"nı meydana getireceklerdir.
Neo: Başlangıçta "makineler dünyası" diye tabir edilen Matrix'in yönettiği dünyada yaşamakta ve bir yazılım şirketinde çalışmaktadır. Ama aslında o, seçilmiş kişi, yani isyancıların Mesih'i, kurtarıcısıdır. İsyancıların lideri konumundaki Morpheus'un davetiyle kırmızı hapı (yasak meyva) alarak seçimini yapar ve makineler dünyasına karşı insanlığın sözde özgürlüğü için savaşmaya başlar. Aslında o, yaptığı bu seçimle Allah'ın sistemine başkaldırmış, İblis'in adamı olmuştur. Gerçekte bir kurtarıcı değil, insanlığı felakete sürükleyecek olan sahte Mesih Deccal'dir.
Neo: Başlangıçta "makineler dünyası" diye tabir edilen Matrix'in yönettiği dünyada yaşamakta ve bir yazılım şirketinde çalışmaktadır. Ama aslında o, seçilmiş kişi, yani isyancıların Mesih'i, kurtarıcısıdır. İsyancıların lideri konumundaki Morpheus'un davetiyle kırmızı hapı (yasak meyva) alarak seçimini yapar ve makineler dünyasına karşı insanlığın sözde özgürlüğü için savaşmaya başlar. Aslında o, yaptığı bu seçimle Allah'ın sistemine başkaldırmış, İblis'in adamı olmuştur. Gerçekte bir kurtarıcı değil, insanlığı felakete sürükleyecek olan sahte Mesih Deccal'dir.
Filmde, Neo'nun Mesih İsa'yı çağrıştırması için bir
çok atıfta bulunulmuştur. Örnek olarak, Neo'nun, klasik Hıristiyan
inancındaki gibi ölüp yeniden dirilmesi, ölen Trinity'i diriltmesi, bir
çok olağanüstü yeteneğe sahip olması ve filmin sonunda Makinelerin
Efendisi'ne (Haşa Yüce Allah'a) çarmıhtaki İsa gibi
kollarını açarak gitmesi, bu atıflardan bazılarıdır. Tüm bu ayrıntılar,
Neo'nun, insanlığın beklediği kurtarıcı mesih olduğu inancını
pekiştirmek için filmde özenle kullanılmıştır.
Ajanlar: Ajanların hepsi, sistemin ve Matrix yaratıcısı Makinelerin Efendisi'nin emrinde asilerle mücadele etmektedirler. Hepsinin farklı formlara girme gibi olağanüstü yetenekleri vardır. Ajanlar da, makinalar gibi meleklerdir,
ancak daha üst boyutlu meleklerdir. İblis'in adamları, tarih boyunca
devam eden Hak-Batıl kavgasında; isyancı- batıl-karanlık güçleri temsil
ettiği halde; Hak güçleri, köleleştirici karanlık güçler olarak takdim
etmektedirler. Unutmayınız ki, İblis'in kötü dediği, iyi; karanlık
enerji dediği, aydınlık; Mesih dediği, Deccal; sevgi dediği, intikam;
özgürlük-kurtuluş dediği, kölelik-yok oluştur.
Ajan Smith: Ajan Smith ise üst rütbeli bir ajan(melek) rolündedir. Görevi, Neo'yu etkisiz hale getirmek ve isyankar Ziyon halkını yok etmektir. Ajan Smith, normalde Cebrail rolündeki Mimar'a bağlıdır. Ancak filmin devamında bu durum değişmekte, Ajan Smith isyan ederek Matrix'e zarar verecek konuma gelmektedir. Şimdi Ajan Smith'in filmde yaptıklarını ve gerçekte İblis'in yaptıklarıyla karşılaştıralım:
Ajan Smith |
İblis
|
1)
Başlangıçta meleklerin lideri gibi onlarla beraber Makinelerin
Efendisi'nin; gerçekte Allah'ın en iyi adamlarındandır. Matrix'e
isyan eden Morpheus ve Neo'nun adamlarıyla savaşmaktadır.
|
1)
Başlangıçta meleklere önderlik etmiş Azazil (Allah'ın azizi)
konumundadır. Nefsi olmasına rağmen yükseltilmiş ve melek boyutuna
çıkarılmıştır. Yeryüzündeki isyankar cinlerle savaşmaktadır.
|
2)
Sisteme baş kaldırıyor ve Makinelerin Efendisi'nin emrinden çıkıyor.
En çok nefret ettiği şey ise insanlardır. Onlardan iğrendiğini
söylüyor.
|
2)
Allah'ın, ''Adem'e secde et!'' emrine baş kaldırıyor ve kovularak
melek boyutundan düşürülüyor, lanetleniyor. En çok nefret ettiği
varlıklar, insanlardır.
|
3) Kontrolden çıkınca yaptığı şey, diğer insanlara kendini kopyalamak, onların hafıza ve güçlerini ele geçirmek. |
3)
Kovulurken Allah'tan mühlet istiyor ve Kıyamete kadar yaptığı şey,
insanları kendisi gibi şeytanlaştırmak ve insanların gücünü ve
zekasını, kendi şeytani amaçlarında kullanmak. Kendisini insanlardan
çoğaltmak. İblis tohumları ektiği insanları, amaçları için kullanmak.
|
Ajan Smith'in, İblis'e benzerliği
çok açık görülüyor. Ancak bu noktadan sonra İblis'in gerçekleri alt üst
etme planı devreye giriyor. Filmde, Neo'ya, "kurtarıcı mesih" rolünün iyice yapışması için Neo'nun baş düşmanı Ajan Smith(İblis) olmalıydı. Ve yine Neo'nun, hakiki Mesih İsa olarak algılanması için İblis'le savaşması gerekmektedir. Bunlar, gerçek senaryo yazarı İblis için bilindik numaralar.
Morpheus: Bu isim,
eski Yunan mitolojisindeki düşler tanrısı(şeytanı)ndan gelmektedir.
Babası, uyku tanrısı(şeytanı) Hypnos ve annesi, gece tanrıçası(şeytanı)
Nyx'tir. Morpheus, insanların rüyalarına girebilme, onlara rüyalarında
görünebilme yeteneğine sahiptir. Şeytanların bu yeteneklerini ve
şeytani rüyaları bilmeyen yoktur herhalde. Matrix filminde kurtarıcı
Mesih rolundeki Neo'yu yönlendiren, onu makineler dünyasına karşı
savaşa hazırlayan gemi kaptanı rolündedir. Neo, köken itibariyle insandır; Morpheus ise, İblis'in yardımcısı şeytandır.
Mimar: Filmdeki makineler dünyasını kurgulayan, Matrix yazılımını yazan kişidir. Film akışı boyunca Matrix düzeninin sorumlusu olarak gösterilmiştir. Makinelerin Efendisi'nin yarattığı en üstün programlardan biri olan Mimar, aynen ajanlar gibi tamamen Makinelerin Efendisi'nin emrindedir.
Buradan anlaşılıyor ki, gerçekte Mimar, "makineler dünyası" diye gösterilen "melekler dünyası"nın başı, yani Başmelek Cebrail rolünü oynamaktadır. Cebrail; cebir kelimesinden türetilmiştir. Allah'ın Cebri; anlamındadır.Allah, Kur'an'da Cebrail'in kutsal, güçlü bir Başmelek olduğunu bildiriyor. Allah, tüm melekler hiyerarşisini onun emrine vermiştir. Esas itibariyle Matrix; Levhi Mahfuz-Ana Kitap-Ana Bilgisayar'dır. Ancak bu Ana Bilgisayar'ın içinde; melek hiyerarşisinin yönetimiyle ilgili bir yazılım olabilir, Cebrail(Mimar) bundan sorumlu olabilir. Yahutta bu Ana Bilgisayar'ın melek hiyerarşisinin yönetimiyle ilgili bölümünü; Allah'ın izniyle Cebrail hazırlamış olabilir. Bu nedenledir ki Mimar(Cebrail), Matrix'in mimarı olarak takdim ediliyor. En iyisini Allah bilir.
Elbette İblis, gerçeği herkesten çok daha iyi biliyor, ancak hiçbir zaman gerçeği söylemiyor, söylemez. Nitekim Cebrail de tüm diğer melekler de makina-robot değildir. Nefisleri olmayan "akıl sahibi ruhlar"dır. Allah tarafından, evrenden ve her şeyden önce yaratılmışlardır. Allah sevgisiyle yaşarlar. Rab'lerini, üstün bir akılla, sürekli tesbih ve tekbir ederler. Allah, başmelekler, melekler ordusu, müminler; İblis'in ve ordusunun düşmanıdırlar. İblis ve şeytan ordusu da; Allah'ın,
O'nun meleklerinin, müminlerin hatta insanların-insanlığın
düşmanıdırlar. İnsanlık tarihinin gerçek savaşı budur. Her şeye gücü
yeten ve Alemler'in Rabb'i olan Allah bu savaşı bir imtihan alanı olarak düzenlemiştir. İlk söz de, son söz de, akibet de O'na aittir.
Kahin: Filmde sahte mesih Neo'ya
yardım eden iyilik timsali bir karakter olarak verilmiştir. Gerçekte
Matrix'in içinde yaşayan ancak Matrix'e; kadere isyan etmiş, İblis
dostlarına hizmet eden bir medyumdur. Gerçekte ve hatta günümüzde de medyumlar, şeytanların dostlarıdır ve onlardan aldıkları vahiylerle insanları yönlendirirler. İblis imzalı filmlerin çoğunda kahinler(medyumler)
takdis edilir. Hatta kurtarıcı mesihler bile onların emrindedir.
Hatırlanacağı gibi Yüzüklerin Efendisi filminde Gandalf, Aragon'un
üstadı, ruhani(!) lideridir. Allah, nasıl melekleri bile elçilerinin emrine vermiş ve onları kutsamışsa; İblis de, Allah'ı taklit ederek kahinlerini öyle kutsar. Maymun İblis'in her zaman yaptığı "hak sistemi", hakla-batılı yer değiştirerek taklit etmektir.
Bir elinde kasesi,
yanında Magdelalı Meryem'i çağrıştıran manitosuyla İsa soyu diye
sunulan küfürbaz, sahte Deccal Merovingian.
|
Merovingian: İblis kökenli yalana göre; "Hz. İsa'nın,
bir fahişe olan Magdelalı Meryem'den gelen soyuna verilen isimdir."
Bu, İsa'ya şerefsizce yapılan bir iftira ve İblis yalanıdır. Sözde bu
soyun, yüz yıllar boyu gizli bir örgütlenmeyle Fransa'da yaşadığı ve
günümüze ulaştığı iddia edilmektedir. Bu sülaleden gelen insanların,
gizliden gizliye yüzyıllardır Vatikan ile bir savaş içinde olduğu söylenmektedir. Tüm bu çabaların arkasında, "Küresel Güçler"in, Hz. İsa'nın soyundan bir mesih çıkarma İblis oyunu yatmaktadır.
Görülen o ki, Hz. İsa'nın soyudur diye ortaya çıkarılacak olan mesih, aslında Sahte Mesih(Deccal)
olacaktır. Matrix filminin ikinci serisinde karşımıza çıkan
Merovingian, ahlaksız, karısını aldatan, ağzı küfür dolu bir
karakterdir. Böylece gerçek Mesih Deccal, Sahte Mesih Deccal'le savaşıp onu etkisiz kılacak ki, kendisinin gerçek İsa olduğu sanılsın. Filmde Merovingian gibi küresel gücün mesihinin emrinde melekler gösterilerek; Allah'ın
melekleriyle, küresel gücün aynı cepheyi oluşturduğu zannı oluşsun.
Bugünde İblis'in kahinleri-medyumları ve onların beyinlerini yıkadığı
New Age ışık(karanlık) işçileri, büyük dinleri ve küresel güçleri, eski enerjiler olarak aynı kefeye koymaktadırlar. Gerçekte küresel Yahudi efendilerin güçleri de, dinleri de; Lusifer İblis'den ödünç alınmıştır. Bu New Age dini, elbette bir "Deccal Günü"nde, küresel efendileri "Deccal'e yapıştıracak bir zamk" olarak kullanılacaktır.
SONUÇ
1) Matrix üçlemesi filmleri,
İblis'in baş yapıtlarından birisidir. Bir anlamda da İblis'in isyanını,
"Hak Sistem"e karşı açtığı tarihi lanetli mücadeleyi, insanlık
üzerindeki kadim saptırıcı mücadeleyi ve "yaklaşansaat"teki son perdeyi, kendi sakat zihniyle yansıtmaktadır. Ayrıca filmde kendisine Smith
rolünü vermiştir. Bu arada İblisvari çarpıtmalar ve kuyruklu yalanlar
pazarlansa da; tahrif edilmiş gerçeklere de yer verilmiştir.
2) Filmde işlenen tema; bugün dünyada faaliyet gösteren İblis hiyerarşisinin propaganda temasıdır: "İnsanlık, Allah'ın
sisteminin kölesidir, özgür değildir. Bu sistemin dışına çıkar, bu
sistemi redderse; bu İlahi sistemi ve onun sınırlarını-emirlerini
görmezden gelirse, İblis'in askerleri ve elçileriyle işbirliği yaparsa; özgürleşir(!), melekleşir(!) boyut atlar(!)" Yani basit bir ifadeyle; İblis gibi Allah'a isyan et, Allah'ın özgür kölesi olmak yerine, kendi nefsinin ya da İblis'in kölesi ol!
3) Burada en büyük hile şudur: Dünyadaki dünkü yahut bugünkü küresel sistemin, Allah'ın sistemiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bizzat Allah'a, İblis marifetiyle başkaldıran insanoğlu, kendi; bencil, benmerkezci, zalim, talancı, insanperest, bilimperest, dünyaperest, şehvetperest, putperest vs. sistemini oluşturmuştur. Küresel yıldız adamların egemenliğinde; İblis'e, onun insan temsilcisi Deccal'e teslim edilmek üzere insanlık adım adım köleleştirilmektedir. O halde bugünkü sanal-maddeci- makinacı dünyayla, Allah'ın
istediği ve onayladığı sistemin ne ilgisi vardır. Tarih boyunca ortaya
çıkan imparatorlukların ve bugünkü emperyal şeytani hakimiyetin asıl
helak edicisi Allah değil midir? Vahiy ve tarih bilincinden mahrum cahil insanların kulağına hoş gelecek: sanal dünya, makinalar dünyası, köleliğe başkaldırı, özgürleşme gibi yemler, avlamak için yaldızlı çağdaş palavralardır.
4) Şayet başkaldırı, Allah'ın "kader-kaza sistemi"ne ve taktirlerine, onun kainatta egemen olan yasalarına-yönetimine, yani Ana Bilgisayarı'nın
kontrolüne karşı ise bu, gerçekleşme ihtimali mutlak sıfır olan bir
hayaldir. Bu bir İblis yalanıdır. İblis ve yandaşlarının eylemleri dahil
her şey, Allah'ın izniyledir ve O'nun Ana Bilgisayarı'nın kontrolündedir. İblis, Sonsuz Yüce Allah'ın
zincirli köpeğidir. Havlaması da, ısırması da, dilini çıkarıp soluması
da, hayatı da, geleceği de, ölümü de, azabı da, cehennemi de O'nun
elindedir, bu böyle biline.. İblis ve yandaşı olan şeytan hizbi, değil Allah'ın "mutlak hakim olan sistemi"nin dışına çıkmak, Allah izin vermeden kıçlarını bile kaşıyamazlar. Ha ne yapabilirler? Elbette kendilerini ve avladıkları insanları helaka ve cehenneme sürükleyebilirler.
5) Peki, "yaklaşansaat"te, İblis'e ne yetki verilmiştir ki; çokça kurtarıcı mesihli filmler
yaptırıyor ve bol keseden ahkamlar kesiyor? Evet asıl bilinmesi gereken
mesele budur. Tarihe not düşmek için buradan ilan ediyoruz ki; Yüce Allah,
dünyayı İblis ve ordusuna teslim edecektir. Bugün itibariyle de dünya,
gizli-açık işgal operasyolarının yürütüldüğü bir arenaya dönmüştür. Ve
yine bilinmelidir ki; dünyada gerçekleşmekte olan ve son aşamasına
gelmiş bulunan "Küresel Yıldız Aileler"in hakimiyeti çok sürmeyecektir. Bu hakimiyetin arkasından, İblis'in Deccal'i, küresel gücün Merovingian Deccal'ini yok edecek ve küresel güce boyun eğdirecektir. Krist, Antikrist mücadelesi.. İblis'in başmeleklerinden(!) olan ve Türkiye'de bile toplantı düzenleyen birçok şapkalı Saint Germain deyimiyle; küresel gücün bu hakimiyeti, sadece bir "oley hakimiyeti" olacaktır.
Diyeceksiniz ki neden İblis ve ordusu dünyayı teslim alacaktır? Bu meseleleri ve delillerini ortaya koymak bu sayfaları aşar elbette. Ayrıca "Kadim Plan: İblis Dünyayı Ele Geçirmek Üzere.." başlığı altında incelenecektir. Ancak burada birkaç cümleyle şunları söyleyebiliriz:
Sonsuz Yüce Rabb'imiz, Adem'i(İnsanı) en güzel biçimde yarattı ve tüm melekleri; hatta cinlerin melek boyutuna çıkarılmış temsilcisi Azazel'i(İblis'i) bir saygı ifadesi olarak secdeye çağırdı. Melekler secde ettiler. Azazel, başkaldırdı, kovuldu. Allah'a ve İnsanoğluna amansız düşman oldu. Yüce Rabb'imiz Allah dedi ki: "Sizin de, benim de düşmanım olan Şeytan'a(İblis'e) düşman olun!" Peki, insanoğlu tarih boyunca ne yaptı? Allah'ı
ve O'nun elçilerini örttü, düşmanı olduğu İblis'in ve hizbinin peşine
takıldı. Bugün ise bu ihanet, görülmemiş boyutlarda ve küresel
çaptadır...
Alemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamber ve onun getirdiği "son gerçek vahiy" bugün reddediliyor, İblis ağızlarıyla hakaretlere uğruyor. Peki, sözde O'nu tastik edenler ne yapıyor? O ellerindeki "gerçek vahyi" okuyup, akledip, anlıyor mu? Yoksa ondan hicret etmiş; onu ölü kitabı yapmış ve onu musiki olarak mı dinliyor? Yahutta Dünya sevgisi sarhoşluğunda, onu bir "meta" olarak mı kullanıyor, yahut siyasi-iktisadi- askeri amaçları için onun üstünde mi yükseliyor? Yahutta o kutsal vahyin; "siz onlardan olmadıkça, onlar, size düşmandırlar ve sizi hiçbir zaman kabul etmezler" çağrısını Allah'ın her günü ayaklarının altına mı alıyor? Buyurun siz karar verin!
Unutmayınız ve biliniz ki; Rahman ve Rahim Olan Sonsuz Yüce Allah'ın, Kahhar sıfatı tecelli edecek ve düşmanlarından intikam
alacaktır. Böylece İblis'in ve kölelerinin geçici dünya hakimiyeti
kahrolacak, zafer Allah'ın ve O'na gerçekten teslim olan kölelerinin
olacaktır!
Matrix filmini izlerken kaçırdığımız Kişisel Gelişim sözlerini fark etmek ve üzerinde düşünmek için bu yazı hazırlandı. Matrix filmindeki Kişisel Gelişim felsefesine buyrun.
Dürtülerini inkar etmek bizi insan yapan şeyleri inkar etmektir.
—————————–
Yolu bilmekle, yolda gitmek arasında bir fark vardır.
—————————–
“Gerçeği” nasıl tanımlarsın?
Eğer, hissedebildiğin koklayıp, tadıp, görebildiğin
şeylerden söz ediyorsan “gerçek”, beyne iletilen elektrik
sinyallerinin yorumlanmasıdır.
—————————–
+Matrix nedir?
-Kontrol.
—————————–
Biliyor musunuz bu biftein var olmadığını biliyorum.
Bunu ağzıma koyduğumda Matrix’in beynime bunun sulu
ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum.
9 yılın ardından ne fark ettim biliyor musunuz?
Cehalet erdemdir.
—————————–
Kimse sana aşık
olduğunu anlatamaz. Sen bilirsin..herşeyinle….
—————————–
” Hiç gerçek olduğunu sandığın bir rüya gördün mü? Ya o uykudan hiç uyanmasaydın rüya olduğunu nasıl anlayacaktın? “ (Morpheus)
—————————–
” Bu açıklanamaz, ama hissedersin. Hayatın boyunca dünyayla ilgili bazı şeylerin yanlış olduğunu hissetmişsindir. Ne olduğunu bilmezsin, ama o ordadır; beynine saplanmış bir kıymık parçası gibi… Seni deli eder. ” (Morpheus)
Kişisel Gelişim İçin İnanılmazlığa İnan
—————————–” İnanılmazlığa inan “
—————————–
” Başlangıcı olan her şeyin bitişi vardır “
—————————–
” Matirix seni aldı. “
—————————–
(Ajanlar kendi aralarında)
-Bu o!
-Anormal olarak.
-Harekete geçelim?
-Evet.
-O hala…
-Sadece insan.
—————————–
-Kaşığı eğmeyi başa deneme. Bu imkansızdır. Bunun yerine sadece gerçeği anlamaya çalış.Tamam mı?
-Gerçek nedir?
-Aslında bir kaşık yok. Eğilen sadece kendinsin.
—————————–
Trinity: Seni izliyorlar Neo.
Neo: Kimler?
Trinity: Sadece dinle. Neden burada olduğunu biliyorum. Ne yaptığını biliyorum. Neden az uyuduğunu… Yalnız yaşadığını ve her gece bilgisayar önünde neden sabahladığını biliyorum. Onu arıyorsun. Biliyorum, çünkü ben de bir zamanlar aynı şeyi arıyordum. Sonra O beni bulduğunda aslında Onu degil, bir yanıtı aradığımı söyledi. Bizi harekete geçiren soru bu Neo. Seni buraya getiren de bu soru. Soruyu biliyorsun… Tıpkı benim gibi.
Neo: Matrix nedir?
Trinity: Yanıt oralarda bir yerde Neo. Seni arıyor.Eğer istersen, seni bulacaktır.
—————————–
Ne yazik ki, kimseye Matrix’in ne olduğu anlatılamaz. Kendin görmelisin. Bu, son firsatın. Buradan sonra dönüş yok.
Mavi hapi alırsan hikaye biter. Yatağında uyanır ve istediğin şeye inanırsın.
Kırmızı hapı alırsan Mucize Ülkesi’nde kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm.
Unutma… Sana gerçeği öneriyorum. O kadar. (Morpheus)
Kişisel Gelişim İçin Kendi Sürümünü Yenile
—————————–Yeni sürümler
—————————–
Olmaz birini gerçekten tanımak için onunla savaşmalısın.
—————————–
İnsan tepkileri içinde en belirgini gerçeği reddetmektir.
—————————–
Umut. İnsanın vazgeçemediği illüzyon.
Aynı anda en büyük güç ve en büyük zayıflık kaynağınız.
—————————–
+Şeker?
– Kararımın ne olacağını biliyor musun?
+ Bilmesem kahin olmazdım değil mi?
-Zaten biliyorsan nasıl seçeceğim?
+Çünkü buraya seçim yapmak için gelmedin. Sen seçimini çoktan yaptın.
Buraya neden bu seçimi yaptığını anlamaya geldin.
—————————–
Anlamadığımız seçimlerin ötesini asla göremeyiz.
—————————–
Özgür olduğumuz için burada değiliz.
Özgür olmadığımız için buradayız.
Kaçmak için bir nedenimiz yok.
Bunu inkar edemeyiz.
Çünkü ikimiz de biliyoruz ki
amaç olmazsa biz de var olmayız.
Bizi yaratan işte o amaç.
Amaç bizi birleştiriyor.
Amaç bizi çekiyor.
Yol gösteriyor.
Harekete geçiriyor.
Hareketlerimizi tanımlıyor.
Birbirimize bağlıyor.
—————————–
– Her şey seçimle başlar.
+Hayır yanlış.
Seçim güçlülerle güçsüzler
arasında yaratılmış bir illüzyondur.
—————————–
Asıl önemli olan duygunun ta kendisi.
İşte evrenin doğası böyledir.
Ona karşı savaşırız onu inkar ederiz.
Ama aslında yanılmadır. Bir yalandır.
Gururlu görüntümüzün altında…
gerçek tamamen kontrol dışı olduğumuzdur.
Nedensellik. Ondan asla kaçamazsınız.
Sonsuza kadar onun tutsağıyız.
Tek umudumuz tek şansımız onu
anlayabilmek. Nedeni anlamak.
Neden bizi onlardan
neyin ayırdığı sizi de benden.
Gerçek gücün kaynağını anlamak.
O olmazsa güç de olmaz.
—————————–
Hepimiz kaderimizde ne varsa onu yaşarız.
—————————–
Hiçbir şey rastlantı sonucu olmaz.
– Hiç uyanık mısın, uyuyor musun? Bundan emin
olamadığın duygusuna kapıldığın oldu mu?
– Sürekli.
– Buna meskalin diyorlar. Uçmanın tek yoludur.
—————————–
– Matrix, nedir?
– Cevap, oralarda bir yerde. O da, seni arıyor. Ve eğer çok istersen, seni bulacaktır.
—————————–
Bir çalışanın sorunu varsa, şirketin de vardır.
—————————–
Bunlar neden oluyor? Ben ne yaptım? Ben bir hiçim. Hiçbir şey yapmadım. Ve öleceğim… Lanet olsun!
—————————–
Ne istediğimi bilselerdi, muhtemelen ölmüş olurdum.
—————————–
– Kadere inanır mısın, Neo?
– Hayır.
– Neden?
– Çünkü hayatımı kontrol edemediğim fikrinden hoşlanmıyorum.
—————————–
Bu dünyada yanlış olan bir şeyler vardı. Ne olduğunu bilmiyordun, ama oradaydı.
– Gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu.
– Ne gerçeği?
– Bir köle olduğun gerçeği Neo.
—————————–
Unutma… Sana vadettiğim tek şey gerçek. Fazlası değil.
—————————–
Zaman, her zaman aleyhimize işler.
—————————–
Hiç gerçek olduğuna inandığın bir rüya gördün mü Neo? Ya o rüyadan uyanamazsan? Düşler dünyası ile gerçek dünya arasındaki farkı nasıl anlayacaktın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder