7 Eylül 2015 Pazartesi

Ortadoğu’nun Kanlı Tarihi ve Beklenen Altın Çağ By Göktürk Ramu


















Bugünü anlamak için geçmişi bilmeniz gerekir. Carl Sagan

Ortadoğu’nun Kanlı Tarihi ve Beklenen Altın Çağ

1. Bundan 4000 yıl önce Boğa Çağı bitip Koç Çağı başladığında umutla beklenen “Altın Çağ” yerine öğlen vaktinde Mezopotamya kentlerinin üzerine çöken bir karanlık karşılamıştı herkesi. İki yüz yıldan uzun bir süredir tanrıları tanrılarla, ulusları uluslarla savaştıran isyanların ve savaşların sonunda olan işte buydu: Herkes dünya medeniyetinin kurulduğu yerde “geleceği yaklaşık iki bin yıldır şekillendiren” Büyük Sümer Uygarlığının ölümünü izlemekteydi. Sümer halkının büyük bir kısmı bu geçişte yok olmuş, kalanları ise yeryüzünün ilk büyük sürgününde çeşitli yerlere dağılmıştı.
Rahiplik ve krallık kendisine bahşedildiğinden beri insanoğlu kendi yerini ve rolünü hep bilmişti. “Tanrılar” tapınılacak ve hürmet edilecek efendilerdi. Kesin bir hiyerarşi, belirlenmiş törenler ve kutsal günler vardı. Tanrılar sert ama iyilikseverdiler, cezaları da acı ama adildi. Binlerce yıl boyunca tanrılar insanoğlunun esenliğine ve kaderine göz kulak olmuşlardı ancak hep te insanlardan uzak durmuşlardı. Onlara ancak belirli günlerde başrahipler yaklaşabilmiş, krallar onlarla vizyonlar, görümler, rüyalar ve kehanetler aracılığıyla haberleşmişlerdi.

Bugün bile bir “Çağ”ın ne zaman bitip diğerinin ne zaman başladığını kesin olarak söyleyemiyoruz. 25920 yıllık Büyük Presesyon Devresi her biri tam olarak 2160 yıl süren on iki burca bölündüğünden beridir keyfi ama matematik olarak kesin bir hesaplama yapılabilmekteydi. Bu altmışlık sistemin matematiksel temeliydi; ilahi zaman ile göksel zaman arasındaki oran 10:6 oranıydı. Ancak hiçbir insan 2160 yıl boyunca canlı kalamayacağı için bu presesyonun tanrıların iç hesaplaşmaları için kullanıldığı aşikârdı.
Koç Çağıyla birlikte tüm bunlar da yıkılıyordu. Çünkü bizzat tanrılar birbirlerine ters düşmekte, farklı kehanetler bildirip takvimi değiştirmekte, “ilahi” savaşlar, çatışmalar ve katliamlar uğruna giderek insanları birbirlerine düşürmekteydiler. Giderek aklı karışan ve şaşıran insanoğlu artık “benim tanrım-senin tanrın” diyerek konuşmaya, hatta ilahi inanılırlıktan bile şüphe etmeye başlamıştı.

Koç ve onun takipçileri, hem yukarıda göklerde hem de aşağıda yeryüzünde Boğa’yla ve onun takipçileriyle savaşını kazanıyordu. M.Ö. 2200 civarı gökte ve yerde kaderlerin belirlendiği bir zamandı çünkü artık Yeni Çağ yani Koç Çağı, Boğa Çağının yerini alıyordu.

200 yıllık kanlı savaşlar sonunda Koç Çağı’yla Marduk üstünlüğü nihayet ele geçirmişti ancak kurulan YENİ DÜZEN; yeni yasalar ve adetlerden, yeni bir din ve inançlardan oluşuyordu. M.Ö. 2023 te görünmez bir düşman tarafından yıkılan Sümer nedeniyle bilimde gerilemenin başladığı, astronominin yerine astrolojinin geçtiği, hatta kadınlar için yeni ve daha aşağı bir konumu içeren bir çağdı yeni gelen…

Böyle olmak zorunda mıydı? Olayların gidişatını insanlar değil de anunnakiler idare ettiği için mi bu presesyondaki bu değişim böylesine yıkıcı ve acı olmuştu? Yoksa tüm bunlar kader miydi? Yeni bir Zodyak burcuna geçişin gücü ve etkisi; imparatorlukların devrilmesini, dinlerin değişmesini, yasalar, adetler ve toplum düzeninin alt üst olmasını gerektirecek kadar baskın mıydı?

2. Marduk/Amon Ra liderliğinde geçilen Koç Çağı 2160 yıl boyunca diğer tanrıların ve ulusların bunu kabullenmemesi nedeniyle sürekli savaşlarla geçti. Bir gün geldi ve Marduk’un çağı da bitti, Sin/Nannar Çağına hazırlıklar başlandı. Çok tanrılı uluslar ve dinler artık yepyeni bir çağa hazırlanmalıydı: Balık Çağına…

Marduk’un Koç Çağının aksine Sin/Nannar’ın Balık Çağındaki amaç çok tanrılı dinlerin tek tanrıya indirilmesiydi ve bunun için kanlı bir süreç bekliyordu yine herkesi. Bu kez sadece Mezopotamya kentlerinin yıkımı yeterli gelmeyecekti çünkü insan sayısı hem artmış hem de bir çok bölgeye dağılmıştı. Sin / Nannar zaten son 2000 yıldır bunun hazırlıklarını yapıyordu ve son 500 yıl özellikle kanlı savaşlar her yere yayılmıştı. Pers Ordularının tüm bölgeyi Tanrı Ahura Mazda’ya ait zoroastorian dinine sokma girişimleri, Büyük İskender’in bu girişime baş kaldırıp istilası derken artık insanları zorla tek tanrı inancına sokma vakti gelmişti. Bir Altın Çağ beklentisinin bu dönemde de bolca dile getirildiğini dönemin kaynaklarından öğreniyoruz. Bu amaçla da en büyük hizmeti yapan Roma İmparatorluğu oldu ancak insanlık yine çok büyük katliamlar yaşadı. Roma İmparatorluğu Altın Çağı kanla getiriyordu… Mezopotomya tekrar tekrar kan gölüne dönmüştü. Bu da yetmemiş Avrupa ve Asya’da bundan nasibini almıştı. Bir çok yerde bu başarılı olsa da Asya’nın büyük bir kısmında başarısızlık yaşanmıştı. Çok tanrılı dinlerden insanlar vaz geçmemişti.

3. Sin/Nannar liderliğinde ve tek tanrılı dinlerin aralarındaki savaşlarla geçilen 2160 yıllık Balık Çağı da artık son buluyordu. Enki’nin Kova Çağının hazırlıkları başlıyordu. Tüm “Çağ Dönümleri” gibi Kova Çağında da presesyon değişiminden 500 yıl evvel hazırlıklara başlanmıştı. M.S 1700 yılları gelen çağın habercisi olmuştu adeta… Balık Çağının aksine dinler yerini bilim ve teknolojiye bırakacağını hissettirmeye başlamıştı. Buhar gücü, makine gücü, elektrik, telefon derken Kova Çağı’nın Enki’ye yakışır bir şekilde 2160 yıl boyunca bilim ve teknoloji çağı bizi bekliyordu. Beklenen yine bir “Altın Çağ” dı ancak yine Mezopotamya şehirleri tek tek yıkılacaktı… Yetmiyordu bilim ve teknoloji de geri kalmış uygarlıklar dünya popülasyonuna kurban ediliyordu. Yıllardır din savaşları ile korunan popülasyon bu kez Enki’nin eliyle daha adil bir şekilde korunma gayretine girmişti.

Enki’nin Kova Çağı gümbür gümbür geliyordu… Bu çağın diğer adı Bilim ve Teknoloji Çağı olacaktı. 2160 Yıl sonra bir gün Kova Çağı’da bitecekti ve Oğlak Çağı başlayacaktı. Belki bir çok şey değişecekti. Oğlak Çağı; Koç gibi çok tanrılı dinler, balık gibi tek tanrılı dinler ya da kova gibi dinsiz bilim ve teknoloji çağı mı olacaktı ya da bambaşka bir çağ mı olacaktı bilinmez. Ancak bilinen iki kader vardı ki; Beklenen Altın Çağ asla gelmeyecekti ve Mezopotamya şehirleri kaderine uygun olarak yine kan gölüne dönecekti.
Gök Türk
Not: Tanrılardan kasıt Anunnakiler'dir... Anunnakiler dünyaya Nibiru'dan gelmiş ve tanrıcılık oynamış bir uzaylı türüdür...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder