10 Eylül 2015 Perşembe

DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI


Külliyeler vardır ki banisini ölümsüzleştirir.
Külliyeler vardır ki yapıldığı devri yüceltir.
Külliyeler vardır ki geçmişten geleceğe ışık tutar.
Bu ışık kişinin kültürüne ve aldığı eğitime hitap edip onu düşünceden düşünceye, hayalden hayale ve hayretten hayrete sevk eder.
İşte bu özellikleriyle Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası nevi şahsına münhasırdır.
u1.jpg
Hicri 626 yılında yapımına başlanan ve tarihte Ahmet Şah (Mengücek) külliyesi olarak bilinen yapıttan geride kalan Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası 38. doğu meridyeni ile 39-22 kuzey paralelleri üzerindedir. Bitişik nizamda yapılan Camii ibadete açık olup, medrese, türbe ile birlikte ziyaretçilerini ağırlamaktadır.
Her ziyaretçi kendi penceresinden değerlendirip yorumunu orada yapıyor. Ortak olan görüş "Devrinin aynasıdır. Öncesi ve sonrası yoktur. Hamurdan dahi bu kadar teferruatlı güzel yapılmaz.  Bu eser insan yapısı olamaz! Yüzde yüz melekler yapmıştır." v.s gibi hayret ve övgü ifade eden sözcüklerdir.
cami-genel-gorunum-ve-divrigi(5).jpg
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine alınmış, insan yapısı ilk İslâm eseridir.
Bu eser: Dört büyük taç kapı, iki katlı medrese ve bir türbeden müteşekkildir. Camii ile medrese bitişiktir. Bu özelliğinden ötürü Anadolu’da ilk bitişik yapıttır.
112.jpg
Cami: On altı direk, 23 tonoz, bir fenerlik,  bir maksure kubbe ve kırk kemer ile tamamlanmıştır. Mihrap ve minber ise ayrı bir özellik taşır.
cami-ici-genel-gorunumler-(7).jpg
Minber üzerindeki 19 hadisi şerif, Bakara-Tövbe-Cin-Mümin-Yusuf sürelerinden ayetler ve Esma-ül Hüsna’dan bazı isimler bulunmaktadır. Bunlar Selçuklu sülüsüyle yazılmış olup nebati süslerle de güzellik kazandırılmıştır. Külliyede herşey yok olsa bile, minberdeki yazıların açıklanması ve burada kullanılan teknikler yeniden yapılmasına yardımcı olur.
Medrese: Bir giriş holü, dört direk üzerinde bulunan bir fenerlik, ortada havuz, iki küçük bir büyük eyvan, sekiz oda ile güney cephesinde bulunan üst kattaki iki hol ve iki odadan ibarettir. Alttaki iki küçük eyvanda ve kuzey doğu istikametindeki odada kabirler vardır.
ulu-3.jpg
Ahmet Şah külliyesi: Cami, medrese, türbe, gasilhane (Ölü yıkama yeri), kapalı çarşı, hamam, bedesten, sübyan (ilk ve ortaokul) mektebi, yol, köprü, han, aşevleri, su yolları, çeşmeler, muhtelif kuyular, tekke ve zaviyelerden ibarettir. Bu yapıtların tamamı için iki veya üç yıl hazırlık yapılmış ve 15 yılda  bitirilmiştir..
Bu yapıtlardan olan ve yıkılana kadar da işlerliğini yürüten tarihi çeşmeler, son 40 yıl içinde yıkılmıştır. Halk, sekiz yerde yenisi yapmıştır. Bu gün bile kasaba halkı Ahmet Şah Suyu'nu içmektedir.   
Külliyede; hamam, bedesten ve aşevinden kalma harabeler, plan ve proje bakımından bizlere ışık tutmaktadır. Cami ve medrese ise bir muammadır. Eğer güzellik ve estetik yönünden bakarsak motif ve desenler o kadar güzel bir şekilde yerleştirilmiş ki insanın ruhunu okşuyor ve onu rahatlatıyor. İnsan burada yorgunluğunu unutup hayallere dalıyor. Çünkü her insan burada kendi kültüründen bir şeyler buluyor.
cami-genel-gorunum-ve-divrig-(4)-001.jpg
Büyük bir coğrafyaya (beş kıtaya) yayılan atalarımız gittikleri yerlerin kültürlerini ve her türlü ilim ve bilimlerini ana yurda taşıdıkları gibi kendilerindeki bilimi ve tekniği Acuna yaymışlardır. Atalarımız tarihi rivayet ve şecerelere göre; Hz. Nuh’un oğlu Yasef’in torunlarıdır. Tarihi destanlar, masallık rivayetler, tarihi anıtlar, tarihi halı ve kilimler, adet, gelenek, görenek, atasözleri ve deyimler, Türk ili, Türk Devletleri rivayet ve şecereleri incelendiğinde göze çarpan en önemli husus dünya üzerinde var olmuş ve var olan medeniyetlerin kullandıkları semboller, teknikler,  geometrik şekiller ve sayılar aynı olup aynı anlamlara gelmesidir. Nuh tufanında yok olan Mu ve Atlas medeniyetindeki kamalı haç: Anadolu’da, Mezopotamya’da, Tibet’te Hindistan’da çarkı felek olarak bilinir, (Kainatın döngüsü ve onu idare eden) yaratıcının sembolüdür.  
Banileri Ahmet Şah ve Turan Melik; ustaları Mugis oğlu Hürrem Şah, İbrahim oğlu Ahmet El Tiflisi, Nakkaş Mehmet ve diğer ustalar Hocaları olan Abdullatif El Bağdadi rehberliğinde diğer hocaları olan Bahaattin Velet’in nüfuzu altında, Muhyiddin Arabî’nin düsturunda hareket etmişlerdir. Muhyiddin Arabî’nin: “Arifler duygularını başkalarına anlatamazlar. Onları ancak sembollerle açıklarlar.” vecizesini burada gerçekleştirmişlerdir. Bu açıdan külliyeye bakarsak binlerce sembol, geometrik şekil ve sayılar ile ayet ve hadisler bizlere kütüphaneler dolusu ansiklopedik bilgiler verir. Çünkü: Bir sembolün yedi nazari (zahiri) ve yedi dini (batini) olmak üzere on dört anlamı vardır.
tac-kapi-detay-(93).gif
Semboller mekânlarına ve bulundukları zamana göre değerlendirilir.
Örneğin: (+) Artı işareti: Nazari ilim olan; trafikte kavşağı, matematikte toplamayı, haritada zirveyi veya belirtilen mekânı, tıpta pozitif olup olumluğu, ticarette artan sermayeyi, mitolojide dört unsuru, hayat bilgisi dersinde dört yönü, eğitimde iyi notu ve elektrikte artı kutbu bildirir. Dini ilimlerden; İslam mabedinde çarkı feleği, melekût ve mülk âlemlerini, Hıristiyanların mabedinde çarkı feleğin yanı sıra haç işareti Yaradan’ın koruyucu, bağışlayıcı, inşa edici sıfatlarını ve savaş, felaket anlarında ise onların ilk yardım yerlerini yani hastanelerini, Havralarda ve diğer mabetlerde kâinatın yaratılışını göstermektedir.
Külliyede bulunan semboller ve motifler üç ayrı kaynakta değerlendirilip, süzgeçten geçirildikten sonra bu mekânda kullanılmıştır. Bu kaynaklar:
  1. Kâinat
  2. Kuran ve hadisi şerif
  3. İnsan                 
Bizlerde sembolleri yorumlarken aynı yolu takip edersek yanılgıya düşmeyiz. Bu üç daldan birinde ileri sürülen yorum bulunmaz ise o anlam yanlıştır. Çünkü; bütün dini kitaplar ve peygamberler insan için, Yaradan tarafından gönderilmiştir. Kâinat insan için yaratılmıştır. İnsan ise kâinatın kopyasıdır.
Burada; ilim, bilim imanla birleşerek amele geçirilmiş. Bu amellerdeki ihlâs onları sanatın zirvesine çıkarmıştır. Sanat o kadar ileri gitmiş ve gelişmiş ki zanaatkârların bugün bile eline su dökecek usta bulamıyoruz.Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Cami ve medresenin tamamında temelden minareye kadar yukarıda belirttiğimiz olmazsa olmaz kuralımız başta olmak üzere altın oran denen bir kuralla yapılmıştır.
 golge.jpg
Kâinat ve Kuran: Atalarımızda ilginç bir üçleme vardır. Bu üçleme gökyüzü (sema),Yer ve arasında yaşayan bizler olarak gelir. Aynı zamanda ana vatan, (cennet veya her varlığı yaratan ve yaşatan rab) ürediğin vatan ve biz olarak da bilinir. Bütün medeniyetlerde ve dinlerde vatan-dünya ve cennet dört köşe olarak bilinir. Geometrik şekil olarak kare ile gösterilir. Mitolojide iki dünya,iki karenin meydana getirdiği Selçuklu (İslam) yıldızı ile gösterilir. Bu yıldızların miktarı o yapıtın ölçüleri olarak önümüze gelir. Çünkü arasında kaldığımız dünyaların içinde kendimize bir mesken yapıp adresimizi ve amellerimizi sergiliyoruz. Atalarımız yapıtlarını önceleri kare plan üzerine inşa ederlerdi. Zamanla arazinin durumuna göre dikdörtgen olarak yapmaya başlamışlardır. Yapmak istediği meskenin büyüklüğü sabit kalmak üzere küçük birkaç kareyi yan yana veya değişik şekiller vererek yeni plan tipleri icat etmişlerdir. Kare (Haç vari) plan yerini L-U-T ve I tipi planlara bırakmıştır. Bu kural külliyemizde de geçerliğini sürdürmüştür. Atalarımız yer tespitinde külliyenin bulunduğu mekânı özellikle seçmişlerdir.  Burada inşaatlarını yapacaklar ama eni boyu ne olmalıdır? Bir mabet ve okul beraber olacağı için bütün ilimleri kapsamalı ve Kuran’ı kerim önder olmalıdır. Düşüncesi birinci derecede amaçları olmuş.  Bundan dolayı Kuran’daki ayet sayısı (6666 ayet) temel olarak alınmış. Atalarımız bütün işlemlerini daire çizerek yaptıklarından ayet sayısı pi sayısına bölünmüştür.6666:22/7=2121.80m2    Bu miktar cami ve medresenin kapladığı alandır.O çap krokisi Tapu Kadastro Müdürlüğü'nden alınmıştır. Şayet kare biçiminde yapsalardı bir kenarı 46 birim olacaktı. Arazinin durumu elverişli olmadığı gibi amaçlarına da ters düşerdi. Diğer ilimleri kapsamazdı. Burada dört duvar alarak inşaat yapılırsa bir problem yok. Fakat bizim düşüncemiz başka. Taç kapıların kapladığı mekân ve minarenin kaidesinin oturduğu zemin düşünülerek proje hazırlanmıştır.   Bunun için bütün imkânlar değerlendirilmiş ve hesaplar yapıldıktan sonra plan ceylan derisine çizilmiştir. Caminin Ceylan derisine çizilmiş planı Resim–1 dedir. Dikkatle inceleyelim. En altta minarenin planı bulunmaktadır. Ne yazık sağ alt köşesi yırtılmış. Yukarıya doğru çıktığımızda karenin dikdörtgene çevrilmiş hali devamında kare ve içinde; iç içe katmanlar ki yedi çember, dikdörtgenin kenarlarında Selçuklu (İslam) yıldızı bulunmaktadır. Tam ortada fenerlik ve havuz gösterilmiş. Üst bölümde mezun mahfili, Vaaz kürsüsü, minber ve mihrap belirgin olarak görünüyor. Maksure kubbe tam ortada yerini almış.  Bir kenarı 46m olan karenin amaçlara uygun hale getirilmesi çok kolay olduğu gibi çokta dikkat isteyen, bilgeliğe dayanan bir çalışma neticesi başarılmıştır. Zeminin jeolojik yapısı incelenmiş ve depreme dayanıklı bir temel olması için sadece güney ve doğu yönlerindeki duvarlar birbirini dik kesiyor. Yani bina dikdörtgen değil dik yamuktur. Planda dahi anti simetri mevcuttur. Medresenin batı cephesi ile güney cephesi altın oranı oluşturmaya yardımcı olmuştur. Ağırlığı bitişik nizamı teşkil eden ara duvar almıştır. Biz konuyu kavramak için yine dikdörtgen olarak telaffuz edelim. Tıpkı, geoit şeklinde olan dünyamızın küre olarak düşünülmesi gibi. Bizler bütün hesaplarımızı daire üzerinde yapıyorduk.  Pisagor teoremi ile güney cephesinin yaklaşık 32m olduğunu buluruz. Medresenin batı cephesini ise altın oran kullanarak bulmak zorundayız. Külliyemiz: 38.07 Doğu meridyeni (İslam âlimleri o zaman başlangıç meridyenini Hindistan’ın Urjiyan kentinden geçirmişlerdir. Külliye Oraya göre de 38.10 batı meridyeni ) ile 39.22 kuzey paralelleri üzerindedir. Biz burada meridyen olarak 38° alacağız. Bu sayıyı altın orana bölersek 38:1.6180=23.48 medresenin batı cephesinin miktarını buluruz. Duvarın kalınlığı bu miktara dâhildir. Diğer bir yöntem dikdörtgeni sekiz eşit parçaya bölüp üçünü medreseye beşini cami kısmına tahsis edersek basit olarak yinede altın oranı yakalarız. Fakat dünya ile ilişki kuramayız. Bu hesaplar sonucunda:
Medrese: 23.48 x 31.83= 747.36m2                            
Cami ve Medrese: 31.83 x 63.66=2026.29m2  
Taç kapılar+ minare: 2121,80 – 2026,29= 95.51m2
Burada şu sorular aklımıza gelir.
1. Neden Dikdörtgeni sekiz eşit parçaya böldünüz ve üç-beş parça olarak taksim ettiniz? Altın oranın sayısı pratik olarak: 1–2–3–5–8–13–21–34–55–89–144–233–377. gibi bir kurala bağlı olarak artan sayıların birbirine bölünmesi ile bulunur. Bu bölme işlemi baştan on üçüncü sayıdan sonra sabitleşir. 377:233=1,6180 veya 233:377= 0,6180 Bu sayılara altın oran sayısı ismini vermişlerdir.
 2. Neden Meridyen derecesini altın oran sayısına böldünüz? Bizim olmaz kurallarımız arasında kâinatta vardı. Kâinatta bulunan dünyamızın şekli geoittir. Plan da bulunan daireler içine saklanan anlamları açtığımızda Yaradan: Yarattıkları varlıklar arasında fiziksel, kimyasal ve matematiksel olarak hafızamızın kavrayamadığı bir bağlantı kurmuş. Bu bağlantı Güneş sisteminde matematiksel olarak altın oran ve benzeri sayılardır. Dik üçgende trigonometrik oran olan sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant gibi görev görürler. Medresenin ebatlarında bir uygulama yaparsak daha iyi anlaşılır. Uzun kenarı 31.83x1,6180=51.50 medresenin köşegenleri çizildiğinde meydana gelen dik üçgenin açılarından biridir. Diğeri ise 90–51.10=38.10 olur. Dereceden sonra gelen dakika 60 lık sistem ile işlem görür. 38.10 Başlangıcı Urjiyan’dan geçen batı meridyendir. Dünyanın yarıçapının 1/100000 i külliyenin uzunluğudur. Atalarımız bu şekilde kâinattan da örnek vermişlerdir. Yani: Altın oran uygulamak istediğin bir şeye uygulayabilmek için birçok seçenek vardır. Bu yazıda da iki yolu gizledik. Çünkü: Külliyemizde, bütün konular direk anlatılmamış. Anlatılmak istenen konu parçalara ayırt edilip; parçalar sembollerle, yazılarla külliyenin bir yerlerine nakşedilmiş. Bulması araştırıcıya bırakılmış. Ayrıca: Dairelerin ortasındaki şekli güneşe benzetirseniz yanılmazsınız. Güneş sistemindeki gezegenlerin katmanları veya yörüngeleri altın orana göre tasarlanmış. Buna günümüzde Bode Kanunu denir.
İnsanda:  Caminin cennet (Giriş, cümle, kuzey, kıble, kale) kapısının sağ ve sol cenahlarında en dış kısmı üzerinde Selçuklu (İslam) yıldızı bulunan sütunlar oluşturmaktadır. Her sütunda 23 adet, tepede ise 32 adet bulunmaktadır. Sanki bize külliyenin planını açıklıyor. Hatırlayalım mitolojimizde insan yer ile gök arasında bulunan üçlerden biridir. Bu motiflerin her birinde vücudumuzdaki organlardan birinin yatay veya dikey kesiti bulunmaktadır. Bir organımızla üçlerden biri oluyoruz. İnsan bedeninde cem an 46 organ var. Ayrıca: İnsanın DNA sına kadar birçok (el, yüz, saç v.s.) organı veya azası altın orana göre tasarlanmıştır. İnsan 23 anneden 23 babadan aldığı ceman 46 kromozomdan müteşekkildir. Bu oran bitkilerde ve hayvanlarda dahi geçerlidir.  Dikkat: Birimlerde metrekare kelimesi geçiyor. Evet, atalarımız külliye de metre sistemini kullanmışlardır. Eskiler:“Camii Kebir mihenk taşıdır.” Diyorlardı. Neden? 
Misafirlerimiz devrinin aynası diye övüyorlarsa boşuna değildir. Daha nice ilim burada gizli kalmıştır. Minberde bulunan bir hadis şerif bunu ne kadar güzel özetliyor. Faydasız ilim, kendisinden faydalanılmayan hazinedir.
Bu açıdan külliyeye bakıldığında:
  1. Kâinatın yaratılması
  2. Yaratılan âlemlerin arasındaki fiziksel ve kimyasal ilişkiler
  3. Güneş sistemi (dokuz gezegen)
  4. Burçlar
  5. Işıktaki tasarım
  6. Selçuklu mimarisinin ve Mengüçek mimarisinin özellikleri
  7. İnsanın yaratılması (Zigotun oluşması)
  8. Dünya Mitolojisi
  9. Hayvanlar âlemi
  10. İzafet teorisi
  11. Z kuralı
  12. İlahi kitapların tefsiri
  13. Sevgi, bilgi ve güvenin insana kazandırdıkları
  14. Sevgi, bilgi ve umudun yaşamdaki yeri
  15. İnsan nedir?
  16. Sosyal yaşam
  17. Hoşgörü
  18. Paylaşma ve yardımlaşma
  19. Allah’ı tanıma ve kulluk
  20. Teklikten çokluğa veya çokluktan tekliğe
  21. Nuru Muhammediye veya Ahmediye nedir?
Bunlara benzer yüzlerce gizli kalmış ve bizlere unutturulmuş hazineler sembollerin arasına sıkıştırılmıştır. Bu düşünceyi Hermes ne güzel açıklamış: ”- Ey taşlar! Sendeki bu ilim sadece gelecek kuşaklara bir hikâye bir yol gösterici değil, resim olarak kalacaktır. Burada sizlere külliyeyi anlatmakla bitiremeyiz. 
Belki bu yazdıklarımız sizlerde değişik düşünceler oluşturmuştur. En iyisi gelin birlikte gezelim ve görelim.
ulucamikroki.jpgsancak.jpg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder