28 Eylül 2015 Pazartesi

Üç Melek Hz. İbrahim ve Hz. Lut'a Gelen Elçilerin Mahiyeti Üzerine / The Hospitality of Abraham



 

   The Hospitality of Abraham 69. And certainly Our messengers came to Ibrahim with good news. They said: Peace. Peace, said he, and he made no delay in bringing a roasted calf. 70. But when he saw that their hands were not extended towards it, he deemed them strange and conceived fear of them. . They said: Fear not, surely we are sent to Lut's people. 71. And his wife was standing (by), so she laughed, then We gave her the good news of Ishaq and after Ishaq of (a son's son) Yaqoub.




Hyrieus : İhtiyar bir çiftçiydi ancak büyük tanrıları evinde misafir ettiği için tanrılar ona karşı hep iyiydiler bu yüzden yaşlı adam bir karısı olmadı halde erkek çocuğu olmasını istediğinde onun bu isteğini yerine getirdiler.
 Hyrieus [ Hz İBRAHİM ] yasli bir ciftci idi. Bir gün Gök yüzünden ziyarete gelen jupiter paseydon ve Merküre rastladi.Onlari kulübesine davet ederek Onlari en güzel sekiLde agarladi.Bunun üzerine tanrilar ondan ne dilegi oldugunu sordular. Oda artik yasli oldugunu sevdigi kadinla [ SARE VALİDEMİZ ] birlikte olamayacagina göre bir ogul istedi.Bu masada ona Orion'nun
[ İSHAK ] dogacagi haberi veriLdi...
ALLAH c.c. YUNANLILARA DA PEYGAMBERLER GÖNDERMİŞTİR ..
 Kur'an ve Tevrat arasındaki en büyük ve en anlamlı fark ise ziyaretçilerin; Hz. İbrahim'in ikramlarını "yeme"lerindedir. Tevrat'a göre ziyaretçiler Hz.İbrahim'in ikramlarını yemektedirler. "..İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken, o da yanlarında, ağacın altında bekledi… "
Oysa Kur'an'da anlatılan "ziyaretçiler" bu ikramı yememektedirler. Bu yüzden Hz. İbrahim'in, onların bu durumundan şüphe etmeye başladığı beyan edilmektedir. "Fe lemmâ reâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeh…" "..Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü…


Hyrieus was also the father of Orion. Some speak of him as Orion's natural father;[9] others relate that he was childless and a widower and became (technically) adoptive father of Orion via the following circumstances. He was visited by Zeus and Hermes (some add Poseidon), who, to express gratitude for his hospitality, promised him to fulfill a wish of his; he said that he wanted children. The gods filled a sacrificial bull's hide with their urine (or sperm), then told Hyrieus to bury it. Nine months later, Hyrieus found a newborn baby boy inside and named him Orion; Roman authors thought of the Latin word urina "urine" as an etymon for Orion's name (though actually his name is obviously not of Latin origin).[6][10] Nonnus, on account of this story, refers to Orion as "having three fathers" and to Gaea (Earth) as his mother.[11]
He was visited by Zeus and Hermes (some add Poseidon), who, to express gratitude for his hospitality, promised him to fulfill a wish of his; he said that he wanted children. The gods filled a sacrificial bull's hide with their urine (or sperm), then told Hyrieus to bury it. Nine months later, Hyrieus found a newborn baby boy inside and named him Orion; Roman authors thought of the Latin word urina "urine" as an etymon for Orion's name (though actually his name is obviously not of Latin origin). 

  Bu aslinda Ibrahimin yani ishak'in ( Orion,Osiris ,azeris,asurun kurulusu yada dogusu.) 

Üç Melek


Anla:
  1. Hz. İbrahim’i sünnet esnasında ziyaret eden üç meleğin konusu.
  2. Hz. İbrahim’i ziyarete gelen Yaradan’ın konusu ve ziyaret esnasında Yaradan ona ne demişti.
  3. Hocalarımız dedi ki hastalığın on altıncı parçasını ziyaretçi alır.
  4. Hz. Lut’un ayrılışı.
  5. Sodom ve Gomora’nın yok edilişi.
  6. Sodom’un tahrip olmaması için Hz. İbrahim’in talebi.
  7. Hz. Lut’un karısının arkasına bakması ve tuzdan bir sütuna dönüşmesi.
  8. Şimon ve Levi’nin, Şehem halkını kandırmaları konusu sünnet olmakla ilgilidir, şöyle dedikleri gibi, ‘‘bu bize karşı bir sitemdi.’’
  9. Birbirine zıt olan Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın günlerinde silinmiş olan Hz. Lut’un ortaya çıkışının iki ayrılığının konusu.
Yukarıdakini anlamak için ilk önce, her şeyin içinde Nefeş (ruh), Şana (yıl), Olam (dünya) izlenimini bildiğimizi söylemeliyiz. Dolayısıyla da, sünnet ile ilgili de, ki bu deri ile yapılan anlaşmadır ve Olam, Şana ve Nefeş kavramlarına göredir. (Dört anlaşma vardır: gözler, dil, kalp ve deri; ve deri hepsini kapsar.)
Deri, Behina Dalettir (Dördüncü Safha), sünnet derisi olarak kabul edilir ki kendi yerinden kaldırılmalıdır, yani tozun içinden. Bu onun yerindeki Malhut olarak göz önüne alınır, şöyle ki, Malhut’u tozun konumuna alçaltması. Bunu şu sözler takip eder, ‘‘Aba (baba) saflık verir’’ yani Malhut’u alçaltarak tüm otuz iki yoldan kendi yerine bırakır. Ve sen onların içindeki var olmuş olan yargı niteliğinin Malhut’unun Aviut’undan bu Sefirot’un saflandırılmış olduğunu bulursun zira kırılmanın nedeni bu Malhut’tur.
Daha sonra, İma (anne) Bina’nın içinde tatlandırıldığı için ‘‘toz’’ değil ‘‘yeryüzü’’ denen Malhut’u aldığı zaman kırmızılık verir. Bunun sebebi Malhut’un içerisinde iki izlenim ediniriz: 1) yeryüzü 2) toz.
Yeryüzü Bina içerisinde tatlandırılan Malhut’tur, ‘‘Bina’ya yükselmiş olan Malhut’’ denir. Toza ‘‘Malhut’un Malhut’u’’ denir ki bu Midat ha Din’dir (yargı niteliği).
Hz. İbrahim halkın tümü olarak izlenimlenen Hz. İshak’a sebep olmak zorunda kaldığında kendisini sünnetle arındırmak zorundaydı öyle ki halkın tümü saflığa karışsın diye. Kendi Nefeş’i (ruhlar) ile uyumlu olan sünnete, ‘‘sünnet’’ denir ve sünnet derisinin kaldırılması ve tozlu bir yere fırlatılmak ile ilişkilendirilir.
 Sünnetteki Olam’a (dünya) Sodom ve Gomora’nın yok edilişi denir.
Dünyadaki ruhların entegrasyonuna ‘‘Hz. Lut’’ denir ve dünyadaki sünnete ‘‘Sodom’un yok edilişi’’ denir. Sünnet – acısının iyileşmesine ‘‘Hz. Lut’un kurtarılması’’ denir. Hz. Lut kelimesi ‘‘lanetli kara parçası’’ sözünden gelir, Behina Dalet denir.
Kişi Yaradan ile Divekut’la  (yapışma), form eşitliği ile ödüllendirilmiş olduğu zaman ve onun tüm dileği ihsan etmek olduğunda ve kendi yararı için hiçbir şey almak olmadığında kişi çalışacak hiçbir yerin olmadığı bir konuma gelir. Bunun sebebi kişinin kendisi için hiçbir şeye ihtiyacı olmadığındandır ve Yaradan için çalışır, kişi görür ki Yaradan’ın hiçbir eksikliği yoktur. Dolayısıyla, o çalışmadan olduğu yerde kalır. Ve bu onda sünnetin büyük acısına sebep verir zira sünnet ona çalışması için yer verdi öyle ki sünnet, kişinin kendisi için alma arzusunun ortadan kaldırılmasıdır.
Alma arzusunun ortadan kaldırılmasıyla artık alma arzusu onu kontrol etmiyor, kişinin bu çalışmaya daha fazla ekleyecek bir şeyi yok. Ve bunun için bir ıslah vardır: hatta kişinin kendisi için alma arzusundan sünnet edilerek ödüllendirilmiş olduktan sonra bile, onun içinde halen Behina Dalet’in kıvılcımları vardır ve onlar da ıslahı beklerler. Onlar sadece Gadlut (yücelik) Işıklarının yayılmasıyla tatlandırılır ve böylece kişinin çalışacak yeri olur.
Bunun anlamı İbrahim Peygamber’in sünnet sonrası acılarıdır ve Yaradan onu ziyarete gelir. Ve bu melek Rafael’in onun acısını dindirmesinin anlamıdır (ve buna dört melekle birlikte diyemeyiz, sıralama şöyledir Mikael sağda, Gabriel solda ve Uriel önde ve arkadaki Malhut’tur yani batıyı kast eder, o Rafael’dir.  Bunun sebebi sünnet derisinin atılmasından sonra o Malhut’u iyileştirir, öyle ki çalışma için daha fazla yer olmayacak.)
Ve ikinci melek Sodom’u yok etmek için geldi. Nefeş göz önüne alınarak sünnet derisinin atıldığı zaman buna ‘‘sünnet’’ denir ve o Olam olarak izleminlendiğinde, ona ‘‘Sodom’un yok edilişi’’ denir. Ve onların dediği gibi, sünnet derisi atıldıktan sonra acı kalır ve o zaman bu acıyı iyileştirmemiz gerekir. Benzer şekilde, Sodom’un yok edilişi, ‘‘Hz. Lut’un kurtuluşu’’ ise iyileştirme demektir, ortaya çıkacak iki iyi ayrılıktan dolayı.
İyi ayrılığın konusunu anlamak zor gibi görünür. Eğer ayrılık ise, nasıl iyi olabilir ki? Daha ziyade, sünnet derisinin atılmasını acı takip ediyor. Bunun sebebi kişinin çalışacağı yeri olmamasındandır. Ve bu ayrılıklar, Behina Dalet’in kalan kıvılcımları, kişiye çalışmak için yer verir, onları ıslah etmek ihtiyacı ile.
Sünnet derisinin atılması öncelikli ıslah olamaz zira ilk önce 248 kıvılcım yükseltilmeli ve ıslah edilmelidir. Daha sonra, ‘‘taştan kalp’’ denen otuz – iki kıvılcım ıslah edilir. Dolayısıyla, sünnet derisi ilk önce tamamen atılmalıdır.
Bu, bir sırra sahip olmanın gerekliliğinin anlamıdır, öyle ki kişi zamanın ötesinde Reşimo (anımsayış) formunda kalması gerektiğini bilmelidir. Ve bu Sod demektir: sünnetin ıslahı vasıtasıyla ki bu Yesod’un (temel) parçalanmasıdır yani Yod’u parçalamaktır (Yesod’un içindeki ilk harf). Daha sonra Sod Yesod haline gelir.
Bu, melek Rafael’in anlamıdır ardından ‘‘iyi ayrılıklar’’ sebebiyle Hz. Lut’u kurtaracaktır. Bunun anlamı Ruth ve Naomi’dir, akıl ve kalp olarak göz önüne alınır. Ruth, Re’uia (değerli) kelimesinden gelir, Alef telaffuz edilemediği zaman. Ve Naomi Noam (hoşnutluk) kelimesinden gelir, kalbe memnuniyet verici bir şeyler ki o zaman Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın içinde tatlandırılmıştı.
Ancak, daha önce, melek dedi ki ‘‘arkana bakma’’ zira ‘‘Lut’’  Behina Dalet’tir fakat o halen İbrahim’e bağlıdır. Oysaki ‘‘senin arkan’’ geçmiş Behina Dalet, sadece çiğ Behina Dalet vardır ki bu da tatlandırılmamıştır. Bu, büyük deniz – canavarlarının anlamıdır, hocalarımızın bahsetmiş olduğu su canavarı (balina) ve onun eşi, yani Nukva’yı öldüren ve onu gelecekte haktan yana için tuzlayan. Gelecek demek tüm ıslahlardan sonra demektir.
Bu arkasına bakan Lut’un eşinin anlamıdır, yazıldığı gibi ‘‘ancak onun eşi kocasının arkasından baktı ve o tuzdan bir kaya parçası haline dönüştü.’’ Ancak, o ilk önce öldürülmeliydi ki bu Sodom’un yok edilişidir. Fakat Lut su canavarı (Behina Dalet ve İbrahim arasındaki bağlantı) olarak göz önüne alınan kurtarılmalıydı.
Bu, dünyanın sorduğu bir soruyu açıklar, ‘‘İbrahim’i iyileştirmiş olan melek nasıl Lut’u kurtarabilirdi? Tüm her şeyden sonra, bir kural vardır: bir melek iki görevi yerine getiremez.’’ Ancak bu tek bir konudur, zira Behina Dalet’ten bir Reşimo kalmalıdır. Fakat bu bir sır olmalıdır.
Bu demektir ki o kendisini sünnet etmeden önce bunun hakkında hiçbir şey bilmeye ihtiyacı yoktu. Daha ziyade, o ölüme konulmalıydı. Ve Sod Yesod durumuna gelmiş olduğu zaman Yaradan onu haktan yana olan için gelecek için tuzladı.
Bu, İbrahim’in sığır çobanları ile Lut’un sığır çobanları arasındaki anlaşmazlığın anlamıdır (Mikneh (sığır) manevi Kinyanim (varlıklar) demektir). Bunun sebebi İbrahim’in sığırları İbrahim’in – inanç – görünümünü yükseltmek amacı içindi. Bu demektir ki bu durumda o mantık ötesi gitmek için kendine daha büyük güçler aldı zira o özellikle mantık ötesi bu yol vasıtasıyla, tüm mal mülkle ödüllendirildiğini gördü.
Onun mal mülkü istemiş olmasının sebebi ise bu mal mülkün yolu test etmesi içindi buna da ‘‘mantık ötesi’’ denir ki doğru yol budur. Bunun kanıtı ise mal mülk vasıtasıyla ona Yukarıdan manevi varlık verildiğidir, o sadece mantık ötesi inançla gitmek için zorlar. Ancak manevi varlık istemez çünkü onlar büyük dereceler ve edinimlerdir.
Bu demek değildir ki inanç vasıtasıyla büyük edinimler kazanmak için Yaradan’a inanır. Daha ziyade, büyük edinimlere ihtiyacının olmasının sebebi doğru yolda hareket ettiğini bilmek içindir. Dolayısıyla, tüm Gadlut’tan sonra, o özellikle inanç yolunda yürümek ister zira bunun vasıtasıyla bir şeyler yaptığını görür.
Ancak, Lut’un sığır çobanlarının tek niyeti büyük varlıklar ve edinimler elde etmek içindi. Buna ‘‘Lut’un izlenimini yükseltmek’’ denir. Lut’a ‘‘lanetli kara parçası’’ denir ki bu kişinin alma arzusudur yani Behina Dalet, ister akılda ister kalpte. Bu yüzden İbrahim şöyle dedi “kendini ayır, benden sana dua” şöyle ki dördüncü Behina ondan, Olam – Şahana – Nefeş Behina’sından, ayrılsın.
Bu, sünnet derisinin atılmasının anlamıdır. Nefeş’in içindeki Behina Dalet’in atılmasına ‘‘sünnet’’ denir. Olam’ın (dünya) Behina’sının içinde, sünnet derisinin atılmasına ‘‘Sodom’un yok edilişi’’ denir; ve Şahanna’nın Behina’sından, bu bir çok ruhun Hitkalelut’udur (karışım) ve buna Şana (yıl) denir. Bu Lut’un Behina’sıdır (izlenim), lanet kelimesinden, ‘‘lanetli kara parçası’’ denir.
Bu yüzden İbrahim, Lut’a dedi, “kendini ayır, benden sana dua,” Lut hala Haran’ın oğluydu, yani ikinci kısıtlamanın, ‘‘cennetten çıkan ve bahçeyi sulayan nehir’’ olarak adlandırılan. Ve nehrin dışı olan ‘‘Nehrin ötesi’’ izlenimi vardır yani ilk Simtsum (kısıtlama) ve ilk Simtsum ile ikinci Simtsum arasında fark vardır.
İlk Simtsum’da, Dinim (yargılar) Keduşa’nın (Kutsallık) tüm Sefirot’unun altında durur, dünyaların sarkıtılması sırasıyla, başlangıçta ortaya çıkmışlardı. İkinci Simtsum’da, her nasılsa, Keduşa’nın yerine yükseldiler ve zaten Keduşa’nın bir tutacağına sahiptirler. Dolayısıyla, bu durumda, ilk Simtsum’dan daha kötü durumdalar; daha ileri yayılacak durumları yok.
‘‘Kenan ülkesi’’ ikinci Simtsum’dandır ki çok kötüdürler zira onların bir Keduşa tutacağı vardır. İşte bu yüzden onlarla ilgili olarak şöyle yazılır, ‘‘nefes alan hiçbir şey kurtarılmayacak’’. Behina Lut, bununla beraber Behina Dalet kurtarılmalıdır. Dolayısıyla üç melek tek bir hale geldi: birisi tohumun kutsanması içindir, halkın tümü olarak göz önüne alınır ki Tora’da da çoğalmayı ima eder. Bu Tora’nın sırlarına yakınlaşmanın anlamıdır, Banim (oğullar) denir, Havana (anlayış) kelimesinden gelir. Ve tüm bütün bunlar sünnet ıslahından sonra ancak edinilebilinir.
Bu, Yaradan’ın sözlerinin anlamıdır: ‘‘Yaptığımı İbrahim’den mi saklayacağım’’. İbrahim Sodom’un yok edilişinden korkuyordu, tüm alma kaplarını kaybetmesin diye. Bu yüzden o dedi ki, ‘‘Farz et ki şehirde elli haktan yana vardır?’’ çünkü tam bir Partzuf elli derecedir. Ve daha sonra o sordu, ‘‘Belki de kırk beş haktan yana vardır?’’ yani Behina Gimel’in Aviut’u ki bu kırktır ve Dalet de Hitlabşut (kıyafetlenme) ki Vak’tır vak, yarım derece yani beş Sefirot, vb.. Nihayetinde o sordu, ‘‘Farz et ki on haktan yana var? Yani Malhut’un seviyesi, sadece on. Böylece, İbrahim Malhut seviyesini gördüğü zamanda bile oradan çıkaramayacaktı, İbrahim Sodom’un yok edilişine hemfikir oldu.
Yaradan İbrahim’i ziyarete geldiği zaman, o Sodom için dua ediyordu, yazıldığı gibi, ‘‘onun için ağlamasına göre’’ yani onların hepsi alma arzularına batmışlardı. ‘‘Onların hepsi… ve öyle olmasaydı, Bilirdim’’ Yani onların içinde ihsan etme arzuları olsaydı bilecektik. Ve İbrahim buradan hiçbir iyiliğin gelmeyeceğini gördükten sonra Sodom’un yok edilişine hemfikir oldu.
İşte bu yüzden İbrahim’den Lut’un ayrılışından sonradır, şöyle yazılır. ‘‘ve çadırını olabildiğince Sodom’dan uzağa taşıdı’’ yani alma arzularının barındığı yer, kendisiyle ilgili olarak. Ve bu sadece İsrail topraklarındadır.
Ancak, Nehrin ötesinde yani ilk Simtsum, Behina Dalet’in hâkimiyeti, orada çalışacak hiçbir yer yoktur. Bunun sebebi o kurallarını işletir ve kendi yerinde hüküm sürer. Sadece İsrail toprakları ikinci Simtsum olarak göz önüne alınır. Tüm çalışma orada. Bu, İbrahim’in adının anlamıdır Be Hey Bera’am (Hey ile birlikte yaratıldılar). Bu demektir ki orada bulunmuş olan Yod iki Hey’e bölünmüştür – alt Hey ve Üst Hey – ve İbrahim Üst Hey ile birlikte alt Hey’in Hitkalelut formundan aldı.
Şimdi, Şehem’in adamlarını kandıran Şimon ve Levi’yi anlayabiliriz. Zira Şehem Dina’yı istedi çünkü onun tüm niyeti alma arzusu içindi, onlara sünnet olmaları gerektiğini söylediler, yani alma kaplarını iptal etmeleri. Ve onların tek amacı alma arzusu içinde olmaktı, sünnet vasıtasıyla alma arzularını kaybetmeleri sonucu onlar sünnet tarafından öldürülmüşlerdir. Onlar için bu ölüm olarak kabul edildi.
Bunu takip eden onların kendi kendilerini kandırmış olmalarıydı zira onların tüm niyeti Dina’daydı, kız kardeşleri. Onlar Dina’yı alma kaplarında alabileceklerini düşündüler. Dolayısıyla, bir kez sünnet edilmiş olduktan sonra Dina’yı almak istediler, onlar sadece ihsan etme kaplarını kullanabilirdiler ve sünnetten ötürü alma kaplarını kaybetmişlerdi. Ancak onların ihsan etme kıvılcımı eksiklikleri vardı zira Şehem alma kabı dışında başka bir şey bilmeyen Hamor’un oğluydu, onlar ihsan etme kapları içerisinde Dina’yı alamadılar çünkü kendi kökleri buna karşıdır. Onların kökü sadece Hamor’dur, alma arzusu ve dolayısıyla her şekilde kaybetmeleri durumu ortaya çıktı. Bu, Şimon ve Levi kendi ölümlerine sebebiyet verdiler diye kabul edilir. Ancak işin doğrusu, bu onların kendi hatasıydı, Şimon ve Levi’nin değil.
Bu, hocalarımızın sözlerinin anlamıdır: ‘‘Eğer kötü bir adama rastlarsan onu maneviyatı öğretilen yere çek.’’ ‘‘Rastlarsan’’ ifadesinin ne olduğunu anlamalıyız. Bu demektir ki, kötü adam yani alma arzusu her zaman bulunmaz. Daha ziyade, herkesin kendi alma arzusunu ‘‘kötü bir adam’’ olarak görmediği kabul edilir. Ancak alma arzusunu kötü bir adam olarak hisseden birileri varsa onlar bundan kopmak isterler, yazıldığı gibi, ‘‘Kişi daima kötü eğilimin üstüne iyi eğilime doğru hareket etmelidir.’’ Eğer o kazanırsa, bu iyi; yok eğer kazanamazsa, manevi çalışmaya bağlanmalı; ve eğer bağlanamazsa, o Şehema duasını okumalı ve eğer okuyamazsa, kendine kendi ölümünün gününü hatırlatmalı’’ ( Berachot, sf. 5). Bu konumda kişi üç anlayışa birlikte sahiptir ve bunlardan biri olmazsa eksiktir.
Ve şimdi, Gimara’nın sonuçlandırdığı soruyu anlayabiliriz. Eğer ilk tavsiye – ‘‘onu maneviyatı öğretilen yere çek’’ – yardımcı olmazsa o zaman ‘‘Şehema duası oku’’. Ve bu da yardımcı olmazsa, ‘‘ona kendi ölüm gününü hatırlat’’. Böylece, eğer o onların yardımından şüphelenirse, o neden ilk iki tavsiyeye ihtiyaç duyar? Neden o hemen son tavsiyeyi almamalıydı, yani ona ölüm gününü hatırlatmak tavsiyesini? Tek tavsiyenin ona yardımcı olacağı anlamına gelmediğini söyler cevap vererek ancak tüm bu durumun üç tavsiyeye bir arada ihtiyacı vardır.
Ve bu demektir ki:
  1. Onu maneviyatın yani ıslahın çalışıldığı yere çek.
  2. Şehema duasını oku yani Yaradan ve Yaradan’la Divekut (yapışma)
  3. Ona ölüm gününü hatırlat yani bağlılık. Bu, kendi boynunu uzatan bir güvercine benzetilir ki bu tüm halk olarak göz önüne alınır. Diğer bir ifade ile tüm bu üç izlenim ‘‘Işık, Kalpteki nokta ve Yaradan birdir’’ denir, hepsi tek birdir.
Kişi bir hocadan, Şehema okuması ve Işığın izlenimi için yardım alabilir. Ancak Yaradan’a doğru olan birisinin izlenimi olan sünnet ve bağlılık için kişi yalnız çalışmalıdır. Ve hatta bununla beraber Yukarıdan bunun için de yardım vardır, hocalarımızın dediği gibi ‘‘ve onunla bir anlaşma yap’’ yani Yaradan ona yardım etti, yine de insan başlamalı. Bu, ‘‘ona ölüm gününü hatırlat’’ sözünün anlamıdır. Daima hatırlamalıyız ve asla unutmamalıyız zira insanın çalışmasının özü budur.
Ve ayrılmamız gereken Reşimot ile ilgili olarak, Lut’un kurtuluş yolu ile çünkü bu iki iyi ayrılıktır, Haman ve Mordehay’ı ifade eder. Mordehay sadece ihsan etmek ister; onun Gadlut Işık’larını yaymaya hiçbir ihtiyacı yoktur. Fakat tüm Işık’ları kendisi için yutmak isteyen Haman vasıtasıyla, onun otoritesi vasıtasıyla, o, Gadlut Işık’ları çekmesi için adamın uyanmasına sebep olandır.
O, Işık’ları yaymış bile olsa yine de onları ‘‘alma kapları’’ denen Haman’ın kaplarının içinde alması yasaktır ancak sadece ihsan etme kaplarının içinde alabilir. Bu, yazılanın anlamıdır, öyle ki Kral Haman’a dedi ki ‘‘ve İbrani Mordehay’ın yaptığı gibi yap’’. Bu durum Haman’ın kaplarının Mordehay’ın kaplarının içinde parıldaması olarak kabul edilir.

Kur'an ve Tevrat'ta yer alan İbrahim ve Lut kıssalarının ortak özelliklerinden bir tanesi de her iki resule de uğrayan "ziyaretçiler" sahneleridir. Önce Hz. İbrahim'e ve daha sonra Hz. Lut'a uğrayan, bu arada hem Hz. İbrahim'e hem de karısı Sara'ya; oğulları İshak'ı müjdeleyen bu ziyaretçiler; daha sonra Hz. Lut'u ziyaret ederek, Lut kavminin helâkini haber verirler.
Bilhassa Kur'an-ı Kerim'de yer alan kıssalardaki "ziyaretçiler" ile Hz. İbrahim, Hz. Lut ve Hz. Sara arasında geçen diyaloglar, kıssaları; tarihsel bir metin ve kuru bir diyalog olmaktan ziyade yoğun bir ibret ve öğüt dolu tevhidi mesajlar içeren mükâlemelerin aktarıldığı sahnelerdir.
Kıssaların, Kur'an ve Tevrat'ta geçen versiyonları arasında oldukça benzerlikler bulunmaktadır. Kur'an diyalogları, değişik surelerdeki ayetlerde beyan ederken buna mukabil Tevrat, kıssanın tümüne ait meleklerin ziyareti ve diyaloglarını, kronolojik olarak anlatmaktadır.
Kur'an'da, "ziyaretçiler" ile Hz. İbrahim, Hz. Lut ve Hz. Sara arasında geçen diyaloglar ve bu diyaloglarda geçen mesajlar değişik sahneler olarak aktarılmaktadır. Ancak bu tekrarlar ve diyaloglar motamot birbirinin aynı değildir.
Seri yazılarımızda "ziyaretçiler" ile resuller ve Hz. Sara arasında geçen sahneler ve diyaloglar üzerinde değişik incelemelerde bulunacağız. Bunlardan ilki olarak Hz. İbrahim ve Sara'yı ziyaret eden melekler üzerinde; “Elçiler (rusul) kelimesi genellikle “melekler” olarak algılanmıştır. Ancak doğrudan melekler kelimesinin değil de elçiler kelimesinin kullanılmasına bakılarak,  bunların Hz. Lut’a yaptığı çalışmaların yoldan çıkmış bu körkütük halka bir fayda vermeyeceğini, buralarda boşuna uğraşıp durmamalarını, başka yerlere gitmelerini, bu tip insanlara artık sözün fayda vermediğini, bir gün başlarına bir afet gelip Allah’tan belâlarını bulacak bir topluluk olduklarını söyleyen erdemli ve dürüst kimi genç insanlar olduğu da düşünülebilir…”1 denilerek, onların melek mi insan mı olduğu şeklinde oluşturulan şüphe üzerinde durarak; Resullere gelen ziyaretçilerin mahiyetini Kur'an, Tevrat ve İslam tefsir/Siyer kaynaklı olarak idrak etmeye çalışacağız.
Hz. İbrahim'i ziyaret eden resuller:
Hz. İbrahim ve Hz. Lut'u ziyaret edenler önce Hz. İbrahim'e daha sonra ise Hz. Lut'a uğrarlar. Kur'an, diğer resullerde olduğu gibi Tevrat benzeri olarak kronolojik silsile halinde bu ziyaretleri anlatmaz. Ancak Hz. İbrahim ve Hz. Lut'a uğrayan ziyaretçiler ile ilgili bölümleri değişik surelerde değişik anlatımlarla ve tekrarlar olarak zikreder. Dikkati çeken nokta ise Kur'an'ın, parçalar halinde beyan ettiği bu kıssalar, Tevrat'taki kronolojiye mutabık kalmaktadır. "Andolsun ki elçilerimiz, İbrahim'e müjde getirdiler ve: "Selam (sana)" dediler. O da: "(Size de) selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi... Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik… Elçilerimiz Lût'a gelince, (Lût) onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı içi daraldı da "Bu, çetin bir gündür" dedi."2
Hud suresindeki bu ayetlerde anlatılan ziyaretçiler kıssası, Tevrat'taki kronolojinin aynısıdır. Yani önce Hz. İbrahim'e ziyaret sonra Hz. Lut ve kavmine uğramak şeklinde ve bu ziyaretlerdeki kişilerle diyaloglar büyük benzerlikle anlatılmaktadır.
Şimdi Hz. İbrahim'e gelen ziyaretçilerin mahiyeti hakkında Kur'an ve Tevrat kıssalarındaki farkları inceleyelim. Tevrat'ın Tekvin kitabında yer alan ziyaretçiler kıssası şöyledir: "İbrahim günün sıcak saatlerinde Mamre meşeliğindeki çadırının önünde otururken, RAB kendisine göründü. İbrahim karşısında üç adamın durduğunu gördü. Onları görür görmez karşılamaya koştu. Yere kapanarak birine, "Ey efendim, eğer gözünde lütuf bulduysam, lütfen kulunun yanından ayrılma" dedi, "Biraz su getirteyim, ayaklarınızı yıkayın. Şu ağacın altında dinlenin. Madem kulunuza konuk geldiniz, bırakın size yiyecek bir şeyler getireyim. Biraz dinlendikten sonra yolunuza devam edersiniz." Adamlar, "Peki, dediğin gibi olsun" dediler. İbrahim hemen çadıra, Sara'nın yanına gitti. Ona, "Hemen üç sea ince un al, yoğurup pide yap" dedi. Ardından sığırlara koştu. Körpe ve besili bir buzağı seçip uşağına verdi. Uşak buzağıyı hemen hazırladı. İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken, o da yanlarında, ağacın altında bekledi. "
Tevrat'taki bu kıssa sahnesinde, Kur'an'da anlatılan aynı kıssa sahnesi ile farklı ifadeler bulunmaktadır. Ve bu farklar da çok önemli özellikleri beyan etmektedir. Bunlardan birincisi "…Mamre meşeliği…". İkincisi; "…İbrahim karşısında üç adamın durduğu…". Üçüncüsü ise "…Onlar yerken…" ifadesidir.
Şimdi Kur'an'da anlatılan benzer sahneyi aktararak aradaki farklar üzerine yorumlarımızı sunalım. " Andolsun ki elçilerimiz) İbrahim'e müjde getirdiler ve: "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü."3
Tevrat, bu günkü Filistin toprakları içerisindeki El-Halil, İbranice Hebron şehrinde yaşayan Hz. İbrahim'e ait "Mamre meşeliği"ni, coğrafik bir ayrıntı olarak vermektedir. Yani Tevrat kıssası, tarihsellik ön planda olarak, kronoloji ve coğrafyaya dair bilgiler barındırmaktadır. Kur'an-ı Kerim'deki kıssada böyle bir coğrafya verilmemiştir. Ancak Kur'an, Tevrat'ta yer alan bu coğrafyayı reddetmez. Bilakis Tevrat'ta yer alan bu kıssanın üzerine kıssasını bina eder ki, bu halde Tevrat'ta yer alan bilgiler eğer Kur'an'da farklı bir açıklama yoksa aynen tasdik edilmiş demektir.
Kur'an-ı Kerim, Hz. İbrahim'e uğrayan ziyaretçilerin sayısını açıkça vermezken, Tevrat bu ziyaretçilerin sayısını kesin bir biçimde "üç" kişi olarak belirtir. Buna mukabil Kur'an ifadelerinde ziyaretçileri "çokluk" olarak "rusulunâ" şeklinde ifade eder.
Kur'an ve Tevrat arasındaki en büyük ve en anlamlı fark ise ziyaretçilerin; Hz. İbrahim'in ikramlarını "yeme"lerindedir. Tevrat'a göre ziyaretçiler Hz.İbrahim'in ikramlarını yemektedirler. "..İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken, o da yanlarında, ağacın altında bekledi… "
Oysa Kur'an'da anlatılan "ziyaretçiler" bu ikramı yememektedirler. Bu yüzden Hz. İbrahim'in, onların bu durumundan şüphe etmeye başladığı beyan edilmektedir. "Fe lemmâ reâ eydiyehum lâ tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeh…" "..Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü…"4
İşte bu aşamadan itibaren Tevrat'ın muharrefliği gündeme gelmektedir. Kur'an kendinden önce nazil olan Tevrat ve İncil'deki kıssalar üzerine kendi kıssalarını inşa etmiştir. Dolayısıyla Kur'an, Tevrat ve İncil metinlerindeki gibi tarihselliğe önem vermez. Çünkü tarihselliğe ait veriler zaten bu evvelki kitaplarda vardır.
Buna mümasil Kur'an, Tevrat ve İncil'deki gibi kronolojik ya da tarihi anlamda kıssaları vazetmemiştir. Bunun nedeni zaten tasdik ettiği Tevrat ve İncillerde bu detaylar bulunmaktadır. Kur'an, kıssalar hususunda değişik bir yöntem izler. Tevrat ve İncil'de yer alan kıssaların vermek istediği mesaja uygun kısımlarını alarak bunları belagat, fesahat ve icazat yüklü mücmel anlatımlar olarak muhataplara sunar. Bunu yaparken aynı zamanda Tevrat ve İncil kıssalarındaki muharref yanları tashih eder. Dolayısıyla Kur'an'ın tashih ettiği şekle uygun Tevrat veya İncil kronolojisi ve diğer tarihsel öğeler Kur'anî bakış açısından doğruluk ifade eder.
Nitekim Hz. İbrahim ve Hz. Lut'a uğrayan "ziyaretçiler" kıssalarındaki, Kur'an ile Tevrat arasındaki en önemli farklardan biri olan "ziyaretçiler"in, sunulan yemeği yemesi sahnesini Kur'an; tashih ederek, "ziyaretçiler"in sunulan yemeği yemediklerini beyan etmektedir. Bu aşamada tabii olarak bunun ne önemi var sorusu akla gelmektedir.
İşte bu yazımızın konusu olan "Ziyaretçiler"in mahiyeti hususunda en kritik an ve cevap buradadır. Fahreddin Razi şöyle der: "Bil ki o misafirler, melek oldukları için, yemek yememişlerdir. Zira melekler, yemezler içmezler. O melekler, Hz. İbrahim'e, onun hoşuna gidecek bir durumda olmak için, misafir kılığında gelmişlerdir….İbrahim (a.s)'e gelince biz diyoruz ki: O, onların melek olduklarını ya bilmiyor, aksine onların beşer olduklarını zannediyordu yahut da onların melek olduklarını biliyordu. Birinci ihtimale göre, Hz. İbrahim'in korkmasının sebebi şu iki şey olabilir: a) Hz. İbrahim, insanlardan çok uzak bir yerde konaklamıştı. Bu sebepten, onlar yemekten kaçınınca onların kendisine bir kötülük düşündüklerinden endişelendi. b)Tanınmayan birisi misafir olarak gelip, kendisine yemek ikram edildiğinde, eğer o yemekten yerse, bir güven duygusu hâsıl olur. Yok, eğer yemezse, o zaman da korku meydana gelir. Onların, melek olduğunu bilmesi ihtimaline gelince, onun bu durumda onlardan şu iki sebepten dolayı korkmuş olması mümkündür: a)Hz. İbrahim (a.s)'in, o meleklerin, Allah'ın, yaptığını beğenmediği bir işten dolayı gelmiş olmalarından korkmuştur. b)O, meleklerin,   kavmine azâbetmek için gelmiş olmalarından dolayı endişelenmiştir. Buna göre eğer, "Bu iki ihtimalden hangisi doğruya daha yakın ve açıktır?" denilir ise, biz deriz ki: Hz. İbrahim (a.s)'in, onların Allah'ın melekleri olduğunu bilemediğini söyleyenler, şu şekillerde istidlal edebilirler: 1)Hz. İbrahim (a.s) onlar için, hemen yemek hazırlama gayretine girmiştir. Eğer o, onların melek olduğunu anlasaydı, bunu yapmazdı. 2)O, onların yemek yemekten geri durduklarını görünce, onlardan korkmuştur. Binaenaleyh eğer o, onların melek olduğunu bilseydi, yememelerinden bir kötü niyetleri olduğuna istidlal etmezdi. 3)Hz. İbrahim (a.s) onları, işin başlangıcında insan suretinde görmüştür ve bu da onların melek olmadıklarına delâlet etmiştir. Hz. İbrahim (a.s)'in onları tanıdığını söyleyenler de, Hak Teâlâ'nın,. "Onlar "Korkma, çünkü biz Lût Kavmi'ne gönderildik" dediler" (hûd  70) ayetini delil getirerek şöyle demişlerdir: "Bu söz, ancak onların kim olduğunu bilip, fakat hangi sebepten ötürü gönderildiklerini bilmeyen kimseye söylenebilecek sözdür." Sonra Cenab-ı Hak, meleklerin bu korkuyu Hz. İbrahim'den gidererek, "Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik" dediklerini beyan buyurmuştur ki bu, "Biz, Lût Kavmi'ne azab etmek için gönderildik" demektir. Çünkü bu sözde mukadder bir "azab" kelimesi vardır. Çünkü bir başka suredeki şu ayet buna delâlet etmektedir: "Onlar, "Biz, günahkârlar güruhuna gönderildik. Çünkü onların üzerine çamurdan taşlar atacağız" dediler" (Zariyat, 32-33)."5
Dolayısıyla Hz. İbrahim'e gaybi bir takım bilgiler arz eden –İshak'ın doğacağı, ardından Ya'kub'un geleceği, Lut'un kavminin helak edileceği gibi- bu ziyaretçilerin insan görünümündeki melekler olduğunu düşünmemiz ve öyle anlamamız gerekmektedir. Kur'an meleklerin gaybi haberlerini şöyle kıssa etmektedir: "O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik."6 "Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?" dedi. Dediler ki: "Biz, suçlu bir topluma (onları helâk etmeye) gönderildik." "Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız."7 "Melek olan elçiler Lût âilesine gelince, Lût onlara: "Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi. Dediler ki: "Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helâkı) getirdik. Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz."8
Peygamberlere, onların tanımadığı insanlar olarak gelen ve yemek yemekten çekinen; gayb'ten haberler getiren "ziyaretçileri" ancak melekler olarak düşünebilmek mümkündür.
Kur'an-ı Kerim, Hz. İbrahim'e gelen "ziyaretçileri; "...rusulunâ…" "..elçilerimiz.."9 Diyerek nitelendirmektedir. Bu hususta Kur'an'daki bir ayeti delil getirerek hem insan(suretinde) hem melek olan bu "ziyaretçilerin", Allah tarafından resul olarak tayin edilebileceğini ifade edelim. "Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs, innallâhe semîun basîr" "Allah, meleklerden de resûller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir."10 Bu konudaki açıklamaları aşağıda yapacağımızı belirtelim.
Hz. Lut'a uğrayan "ziyaretçiler"
Hz. Lut'a gelen "ziyaretçiler" de Hz. İbrahim'e uğrayan ziyaretçilerdir. "Elçilerimiz İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir. Dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler: Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, kalacaklar arasındadır."11
Tevrat da Lut'a(a.s) uğrayan "ziyaretçilerin", Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler" olduğunu şöyle belirtmektedir: "Adamlar oradan ayrılırken Sodom'a doğru baktılar. İbrahim de onları yolcu etmek için yanlarında yürüyordu… Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler…."12 "İki melek akşamleyin Sodom'a vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı…"13
Kur'an ile Tevrat'ın Lut kıssaları arasındaki farklı anlatım, "ziyaretçiler"in sayıları ve mahiyeti hususundadır. Kur'an Lut'a(a.s) gelen "ziyaretçiler"in tam sayısını ve vasfını açıkça melekler olarak belirtmezken Tevrat; bunun iki melek olduğunu beyan etmektedir. Hal böyle olunca Tevrat'ın Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler" ile Hz. Lut'a gelen "ziyaretçiler" arasında sayısal fark ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler"in sayısı "…İbrahim karşısında üç adamın durduğu…". Şeklinde, "üç" olarak verilmişti. Lut'u(a.s) "Ziyaret" edenler ise "iki" melek olarak belirtilmektedir.
Bu olguyu ya Tevrat'ın sonradan yazılması esnasındaki muharrefliğine ya da Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler"den bir eksik olarak Hz. Lut'a iki melek uğradığı şeklinde iyimser bir yoruma gitmek mümkündür.
Ancak bu noktada Kur'an'ın Hz. İbrahim ve Lut(a.s) kıssalarındaki çelişkisiz anlatımlarını vurgulamamız ve Kur'an-ı Kerim'in herhangi bir değişime uğramadığının bir delili olarak bu olguyu ifade etmemiz gerekmektedir.
Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler" hakkında Kur'an'ın anlatımlarından hareketle – "ziyaretçilerin" yemek yememesi ve gaybi haberler vermesi - onların melekler olması gerektiği sonucuna varmıştık. Gayb'den haber veren "ziyaretçiler"in bu konudaki haberlerine dair şu ayetleri de ilave edelim: Lut'a(a.s) gelen melekler, ona kavminin helak haberini vermiştir. Ancak Hz. Lut'un bilmediği bir diğer gaybi haber daha iletilmektedir. " Ona: Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna, dediler. "Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap indireceğiz."14 Bir peygamber olarak Hz.Lut'un bile bilmediklerini bilenler ve ona bu hususları tebliğ edenleri "…bunların Hz. Lut’a yaptığı çalışmaların yoldan çıkmış bu körkütük halka bir fayda vermeyeceğini, buralarda boşuna uğraşıp durmamalarını, başka yerlere gitmelerini, bu tip insanlara artık sözün fayda vermediğini, bir gün başlarına bir afet gelip Allah’tan belâlarını bulacak bir topluluk olduklarını söyleyen erdemli ve dürüst kimi genç insanlar olduğu da düşünülebilir…”15 Diyerek nasıl değerlendirebiliriz.
"Tevrat'ın İbrahim kıssasında, Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler" anlatılırken açıkça belirtilmeyen onların melek vasfının; Lut kıssasında açıkça belirtildiğini gözlemlemekteyiz. "İki melek akşamleyin Sodom'a vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu…"16 "Şafak sökerken melekler Lut'a, "Karını ve iki kızını al, hemen buradan uzaklaş" diye üstelediler, "Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun."17
Buradan şu sonuca ulaşmak mümkündür. Kur'an, Hz. İbrahim ve Hz. Lut kıssalarında açıkça vasıflarını belirtmediği meleklerin; yemek yememeleri, gaybi haberler sunmaları gibi onlara mahsus özellikleri belirterek bu "ziyaretçiler"in melekler olduğunu muhataplarına ihsas etmiştir.
Bunun yanı sıra Kur'an'ın; Tevrat'ın ellerinde bulunduğu Yahudi-Hıristiyan veya Tevrat'ta geçen Lut kıssasını bilen bir toplumun ortamına nazil olduğu unutulmamalıdır. Yani burada Kur'an ve Tevrat bağlamını dikkate almak gerekmektedir. Bu olgunun Kur'an kıssalarının mufassallaştırılmasındaki bir metod; Kur'an'i bir bakış olduğu gerçeğini de algılamamız gerekmektedir.
Bu aşamada müfessirlerin Hz. Lut'a uğrayan "ziyaretçiler"in mahiyeti hakkındaki görüşlerini de alıntılayalım.
Razî, Hz. Lut'a uğrayan  "ziyaretçiler" hakkında şöyle demektedir: "O melekler sonra, Hz. İbrahim (a.s)'in yanından kalkıp, insan suretinde Lût (a.s)'a gittiler. Hz. Lût (a.s) onları insan sandı ve onlar hakkında, kavminden ötürü endişeye düştü. Çünkü onlar en güzel insanlar şeklindeydiler. "18
Taberî; "Misafir şeklinde gelen meleklerin Lut'un hoşuna gitmemesi ve sıkıntıya düşmesi, kavminin onlara sataşıp çirkin işlerini onlara da yapacaklarından korkmasındandır."19
İbn Kesir; "…Allah Teâlâ, ona yardımcı olmak üzere melekler gönderdi. Onlar (Melekler) müsafir kılığında Hz.İbrahim'e uğradılar…"20
Kurtubi'nin görüşü şöyledir: ""Elçilerimiz Lüt'a geldikleri vakit o bunlar yüzünden kaygıya düş­tü." Melekler Hz. İbrahim'in yanından çıkıp gittiklerinde -Hz. İbrahim'in bulunduğu yer ile Hz. Lût'un kasabası arasında dört fersahlık bir mesafe var­dı- su almak isteyen Hz. Lût'un iki kızı melekleri gördüler ve bunların olduk­ça güzel bir görünüşe sahip olduklarını fark ettiler. Bunlara: Sizin durumunuz nedir ve nerden geliyorsunuz? Diye sordular. Melekler: Filan yerden geliyo­ruz ve şu şehre gitmek istiyoruz, dediler. Hz. Lût'un kızları; O şehrin halkı hayâsızlık işleyen kimselerdir, dediler. Bu sefer melekler, peki o şehirde bi­zi misafir edecek kimse var mı? Diye sorunca, kızları var dediler. Şu yaşlı adam diyerek, Hz. Lût'u işaret ettiler. Hz. Lût onların kılık kıyafetlerini görünce kav­minin bunlara kötülük yapacağından korktu ve "O bunlar yükünden kay­gıya düştü." Yani onların gelişlerinden hoşlanmadı."21
Mehmed Vehbi; "…Cibril-i Emin ve refikleri Hz. İbrahim'in huzurundan çıkıp beşer suretinde ve güzel delikanlı kıyafetinde Hz.Lut'un huzuruna gelince…"22
Mevdudi şunları kaydeder: "Hz. Lut'un (a.s) tasalanıp kaygılanmasının nedeni, meleklerin yakışıklı, genç delikanlılar suretinde gelmiş olmasıydı."23
S.Ateş'te aynı görüşü paylaşmaktadır. "Melekler güzel delikanlılar şeklinde Lut'a gelince…"24
Sabuni'de aynı görüştedir. "Tefsirciler şöyle der: Lût (a.s.) kavmine beddua edince, Allah bedduasını kabul etti ve onları yok etmek için meleklerini gönderdi… melekler, misafir kılığına girmiş güzel yüzlü gençlerdi. "25
Hicazî; "Cenab-ı Allah, duasına İcabet etti… Melekler Önce İbrahim Peygambere gelerek O'na îshak'ı, ardısıra da Yakub'u müjdelediler. Dediler ki; biz Lût kavmini helak edeceğiz. Çünkü ahâli zalim ve kâfirdirler. İbrahim (A.S.) dedi ki: İyi ama orada Lût vardır. Lût'un kim olduğunu da biliyorsunuz… Helak melekleri Lût'a geldiklerinde Lût, onlardan Ötürü fenalaştı ve hüzünlendi. Kalbi daraldı. Çünkü onlar güzel yüzlü, yakışıklı delikanlılar biçi­minde gelmişlerdi."26
B.Bayraklı; "..Ayette geçen elçilerden kasıt melekler yani Hz. İbrahim'e gelen meleklerdir. Hz. İbrahim'e müjde, Hz. Lût'a da kavminin helak olacağı haberini getirmişlerdi."27 M.Topbaş; "Elçilerimiz Lut'a gelince (Hud suresinde de anlatıldığı gibi) Lut (a.s.)'m içi daraldı, korktu, sıkıntı içine girdi. Gelen Melekler yakışıklı, erkek suretinde idi."28
M.Esed ise şöyle yorumlamaktadır: "Kur’an, sözü uzatarak Hz. İbrahim'in bu ziyaretçilerinin melek olduğunu ayrıca belirtmiyor; ama rusulunâ (“elçilerimiz”) tabiri çoğu zaman semavî elçiler anlamında kullanıldığı için, klasik müfessirlerin hepsi bu tabiri yukarıdaki anlatım akışı içinde de bu anlama yormuşlardır… Sözü geçen elçiler melek oldukları için (Kitâb-ı Mukaddes, Tekvîn xviii, 8'deki ifadenin tersine) yemek yemediler… Hz. Lût, ziyaretçilerinin eli yüzü düzgün genç insanlar olduğunu görmüş olmalı ki, sapık hemşehrilerinin saldırısına maruz kalacaklarına muhakkak gözüyle bakıyor…."29
İbrahim ve Lut kıssalarındaki "ziyaretçiler"in insan suretli, melekler olduğuna dair yine Kur'an'da, yer alan şu ayeti örnek vermek mümkündür.  "Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ  "(Meryem) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona ruhumuzu (Cebrail)  göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü."30 Dolayısıyla Hz. Meryem'e gönderilen melek de Hz.İbrahim ve Lut'a(a.s) gönderilenler gibi insan suretindedir.
Oysa Tevrat metinlerindeki kıssa anlatımlarında bu hususta tenakuz oluşmuştur. Hz. İbrahim kıssasında insan görünümlü meleklere yemek yedirilirken; Lut kıssasında onların melek oldukları açıklanmaktadır. Bu durum Tevrat'ın muharrefliğini gündeme getirirken; Tevrat ve Hıristiyan teolojisine ait meleklerin vasıfları ile ilgili kelamî! Bir problemi de ortaya getirmektedir.
Üzerinde durduğumuz bu olgu, Tevrat'ın muharrefliğinin bir yansıması olarak altının çizilmesi gereken bir olgu ve Kur'an'ın, Tevrat'ı nasıl tashih ve tasdik ettiğine dair delil olacak bir örnekliktir.
Meleklerin insan görünümü olgusu hakkında tespitler
Hz. İbrahim ve Hz. Lut'a uğrayan "ziyaretçilerin" melekler olduğunu belirledikten sonra üzerinde durmamız gereken konu; Cenabı Hakk'ın neden bu melekleri insan suretinde yolladığı ya da meleklerden elçiler olabilir mi nin cevabı üzerine olacaktır.
Cenabı Hakk, melekler ve insanlardan, resuller seçtiğini şu ayetiyle beyan eder: "Allâhu yastafî minel melâiketi rusulen ve minen nâs, innallâhe semîun basîr" "Allah, meleklerden de resûller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir."31
Öncelikle Kur'an'daki melekler hakkında elçilikle görevlendirilmeye dair ayetlerden örnekler verelim. "…hattâ izâ câethum rusulunâ…"  Sonunda elçilerimiz gelip canlarını alırken "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?" derler. (Onlar da) "Bizden sıvışıp gittiler" derler. Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler."32
"Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrehum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn" "Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadırlar."33 "İki kaydedici sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir gözetleyici bulunmasın."34
Anlaşılacağı gibi Allah, melekleri de elçiler olarak vazifelendirmektedir. Yukarıda verdiğimiz ayetler insan kılığında olmayan "saf" haldeki meleklere ait örneklikler iken İbrahim, Lut ve Meryem kıssasında anlatılan "ziyaretçiler" insan görünümlü elçi-meleklere dair örnekliklerdir.
Peki, Cenabı Hakk neden bu elçi melekleri, insan kılığında göndermiştir? Kur'an perspektifinde buna cevaplar şöyle verilmektedir.  "Muhammed'e bir melek indirilseydi ya! Dediler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı. Eğer peygamberi bir melek kılsaydık muhakkak ki onu insan suretine sokar onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük."35 "Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık."36 Bu ayeti kerime'lerde Cenabı Hakk, yeryüzünde yaşayan insanların nevinden onlara elçiler yolladığını beyan etmektedir. "Kul lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ" "Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik."37
Bu yüzden Allah, müşriklerin, melekleri görme isteğini reddetmektedir. "Eğer doğru söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin." Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez."38
Yine Cenabı Hakk, meleklerin insanlar tarafından görülmediği olgusunu, yine geçmişte bir melek olan "..meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı…"39 isyanı ile Şeytan/İblis unvanını alan ve melekler ile aynı vasıfta "..(İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi…"40 Yaratılan şeytanın ağzından şöyle beyan etmektedir: "Hani şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi de: Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de sizin yardımcınızım, dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve: Ben sizden uzağım, ben sizin göremediklerinizi görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum; Allah'ın azabı şiddetlidir, dedi."41
Bu ayeti Kerime'den anlaşılacağı üzere Şeytan da, insanlar tarafından görülmediği gibi yaratılış olarak aynı vasıfta! Olan -ateş- melekler de insanlarca görünmemektedir. Ancak aynı maddeden yaratılmış olan Şeytan, melekleri görmektedir ve Cenabı Hakk bu vakıayı ayetle bildirmektedir.
Bu kaide; yani, insanlara, insan suretli elçiler yollanması ve meleklerin, insanlar tarafından görünmemesi kaidesi, aynı zamanda Hz. İbrahim, Hz. Lut'a ve Hz.Meryem'e uğrayan meleklerin insan suretinde olmasını açıklamaktadır. Çünkü yollanan "ziyaretçi" melekler aynı zamanda Hz. Sara, Hz. Meryem ve Lut'un kavmince yani insanlar tarafından görülen kimselerdir. Bu yüzden bu melekler insan suretinde yollanmışlardır.
Bundan dolayı da Hz. İbrahim ve Hz. Lut da onları, vahiy meleklerinden ayırt edememişlerdir. Benzeri bir vakıa Hz. Muhammed (s.a.v) zamanında "Cibril" hadisi adı verilen rivayette gerçekleşmiştir. " Yahya b. Ya’mur dedi ki: Sonra Abdullah b. Ömer bir hadis anlatmaya başladı ve dedi ki: Ömer b. Hattâb şöyle demiştir: Bir zamanlar Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında idik. Bu esnada elbisesi bembeyaz saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk izleri görülmüyordu, içimizden hiçbir kimse de kendisini tanımıyordu. Bu kimse Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına geldi dizini Rasûlullah (s.a.v.)’in dizine yapıştırdı ve Ey Muhammed! İman nedir? Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ahiret gününe, hayır ve şerri ile kadere inanmaktır. Sonra o adam İslam nedir? Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet edip namazı kılmak zekât vermek haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır. Sonra o adam ihsan nedir? Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurdu Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen bile o seni her an görmektedir. Ömer dedi ki: Tüm bu sorduğu sorularda Rasûlullah (s.a.v.)’in cevabı üzerine o kimse hep “doğru söylüyorsun” diyordu. Biz de bu adama hayret ettik, hem soru soruyor hem de doğru söyledin diyerek tasdik ediyordu. O adam tekrar sordu: Kıyamet ne zaman kopacaktır? Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Kıyamet hakkında soru sorulan kişi; soran kişiden daha bilgili değildir. Bu sefer o adam kıyametin alametleri nedir? Diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdu: Cariyenin hanımefendisini doğurması, (yani doğan çocuklar ana ve babalarına köle muamelesi yapacaklar) yalın ayak çıplak ve fakir koyun çobanlarını yaptırdıkları binalarla boy ölçüşürken görmendir. Ömer dedi ki: Bu olaydan üç gün sonra Rasûlullah (s.a.v.), benimle karşılaştı ve Ey Ömer! O soru soran kim idi! biliyor musun? O Cibril idi, size dini konuları öğretmeye gelmişti.”42
Peki, neden Hz. Sara ve Lut kavminin bu melekleri insan suretinde görmesi gerekmiştir? Bu sorulara cevaplar tamamen kendi kanaatimizle verdiğimiz cevaplardır, kesinlik arz etmez. Bize göre Hz. İbrahim gibi dev bir tevhidi örneklik abidesi insanı sonuna kadar destekleyen ve onun her anında ona dayanak olan Hz. Sara'nın; bu desteğinin mükâfatı olarak, Hz. İshak ile müjdelenmesi için bu "ziyaretçi" melekler vazifelendirilmiştir. Tıpkı Hz. Meryem'in, insan suretindeki melek aracılığıyla Hz. İsa ile müjdelenmesi gibi… Bu olgu aynı zamanda hem Hz. Sara'nın Allah katındaki değerini hem de Hz. İshak'dan başlayan İsrail oğulları peygamberleri silsilesinin önemine dikkat çekmektedir.
Bir diğer sebep ise Lut kavminin sapıklık boyutlarının ne derece ileri boyutlarda olduğunun; kıyamete kadar vurgulanmasını amaçlayan bir olgudur. Helaki hak eden boyuta ulaşan Lut kavmi sapkınlığının hem tescili hem helak nedeni hem de helak haberi aynı kıssada; güzel insanlar suretindeki meleklere sarkıntılığa tevessül edilmesi yaşanan örnekliği ile verilmektedir.
Nitekim Lut'a gelen meleklerin güzelliği öyle dillere destan olmuştur ki bir darb-ı mesel gibi daha sonraki çağlara kadar uzanmıştır. "Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Her birine bir bıçak verdi. (Yusufa): "Çık karşılarına!" dedi. Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. Ellerini kestiler ve dediler ki: Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer değil... Bu ancak üstün bir melektir!"43 Yusuf suresinde anlatılan bu kıssada; Mısır'da, Firavun döneminde geçen bu olay, Lut kıssasındaki Lut kavminin sarkıntılığına uğrayan insan görünümlü meleklerin, bu insanlardaki, yakışıklı/güzel insan eşittir melek anlayışını en iyi şekilde anlatmaktadır.
Sonuç
Hz. İbrahim'e uğrayan "ziyaretçiler" hakkında Kur'an'ın anlatımlarından hareketle – "ziyaretçilerin" yemek yememesi ve gaybi haberler vermesi - onların melekler olması gerektiği sonucuna varmıştık. Kadim tefsir ve siyer kaynaklarının hemen tamamına yakını "Ziyaretçiler"in melekler olduğu kanaatini sergilediklerini de belirtelim. Bilahare gayb'den haber veren Lut'un(a.s) "ziyaretçiler"inin bu konudaki haberlerine dair şu ayetleri de ilave edelim: Lut'a(a.s) gelen melekler, ona kavminin helak haberini vermiştir. Muhtemeldir Lut peygamber "ziyaretçiler"in melekler olduğunu anladığında onların kavmini helak için geldiğini "…Lut (a.s.)'m içi daraldı, korktu, sıkıntı içine girdi..." sezmiştir, ancak Hz. Lut'un bilmediği/bilemeyeceği bir diğer gaybi haber daha iletilmektedirler. " Ona: Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna, dediler. "Biz, şüphesiz, bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap indireceğiz."44 Bir peygamber olarak Hz.Lut'un bile bilmediklerini bilenler ve ona bu hususları tebliğ edenleri "…bunların Hz. Lut’a yaptığı çalışmaların yoldan çıkmış bu körkütük halka bir fayda vermeyeceğini, buralarda boşuna uğraşıp durmamalarını, başka yerlere gitmelerini, bu tip insanlara artık sözün fayda vermediğini, bir gün başlarına bir afet gelip Allah’tan belâlarını bulacak bir topluluk olduklarını söyleyen erdemli ve dürüst kimi genç insanlar olduğu da düşünülebilir…”45 Diyerek nasıl değerlendirebilir ve hangi metodolojiye göre böyle tefsir edebilirsiniz. Yunus kıssasında; Hz. Yunus'un toplumunun vahye karşı olumsuz tutumu hakkındaki, keyfi kararının, tefsirini yapmadınız mı? Bir kavim hakkındaki kararı bir peygamber veremezken, "erdemli ve dürüst kimi genç" beşer/insan "Ziyaretçiler"e nasıl böyle bir karar verdiriyor sunuz?

Dipnotlar:
1- İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, c.I,s. 452.
2- Kur'an/11Hud/69-70-77.
3- Kur'an/11Hud/69-70.
4- Kur'an/11Hud/70.
5- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.XIII, S.68-70.
6- Kur'an/11Hud/71.
7- Kur'an/15Hicr/57-59.
8- Kur'an/15Hicr/61-64.
9- Kur'an/11Hud/69; Kur'an/51Zariyat/31; Kur'an/15Hicr/57.
10- Kur'an/22Hac/75.
11- Kur'an/29Ankebut/31.
12- Tevrat/18Tekvin/16-22.
13- Tevrat/19Tekvin/1.
14- Kur'an/29Ankebut/33-34.
15- İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, c.I,s. 452.
16- Kur'an/29Ankebut/31.
17- Tevrat/19Tekvin/15.
18- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c.XIIIV, s.13.
19- Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c. IV, s. 374.
20- İbn Kesîr, Muhtasar Kur'an-ı Kerim tefsiri, c.IV, s.1848.
21- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, c.IX, S.114–116.
22- Konyalı Mehmed Vehbi, Hülâsat'ül Beyan, c.IX-X, s. 4196.
23- Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, c.IV, s.248.
24- S.Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, c.VI, s.511.
25- Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, c.IV, s. 483.
26- Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, c.IV, s. 509.
27- Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.IX, s.238-250.
28- Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, c.VI, s.80.
29- M.Esed, Tefsiru Mesaj, c.  , s. .
30- Kur'an/19Meryem/16–17.
31- Kur'an/22Hac/75.
32- Kur'an/7Araf/37.
33- Kur'an/43Zuhruf/80; Kur'an/86Tarık/4.
34- Kur'an/50Kaf/17-18.
35- Kur'an/6Enam/8-9.
36- Kur'an/43Zuhruf/60.
37- Kur'an/17İsra/95.
38- Kur'an/15Hicr/7-8.
39- Kur'an/7Araf/11.
40- Kur'an/7Araf/12.
41- Kur'an/8Enfal/48.
42- Müslim, İman: 1; Nesâî, İman: 6; Ahmed b. Muhammed, İbn’ül Mübarek vasıtasıyla Kehmes b. Hasan’dan aynı senedle bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir. Bu konuda Talha b. Ubeydullah, Enes b. Mâlik ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ömer’den değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Aynı hadis İbn Ömer’den de rivâyet edilmiştir. Sahih olan rivâyet İbn Ömer’in, Ömer’den yaptığı rivâyettir.
43- Kur'an/12Yusuf/31.
44- Kur'an/29Ankebut/33-34.
45- İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, c.I,s. 452.

Cengiz Duman

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/yehuda-halevi-aslag/samatimakaleleri/112-uc-melek/

Derleme : YAVUZ TELLİOĞLU



1 yorum:

  1. Sonuna kadar okudum. Tşk ederim bilgi tefsir ve manalı anlatım için

    YanıtlaSil