Kur’an’da Namaz Vakitleri
Genel anlayışın aksine gündüz, geceden önce gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
“Güneş ayı yakalayamaz, gece de gündüzü geçemez. Her biri farklı bir yörüngede yüzüp gider[1].” (Yasin 36/40)
Gece, gündüzü geçemediği için yeni gün, güneşin doğmasıyla başlar. Bu yüzden farz namazların vakitlerini bildiren iki ayette ilk namaz, öğle namazıdır.
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
“Gündüzün iki tarafında ve gecenin zülfelerinde namazı tam kıl. İyilikler kötülükleri giderir. Bu, bilgisini kullananlar için doğru bilgidir.” (Hûd, 11/114)
Taraf (طرف), bir şeyin bölümlerinden biri anlamına gelir[2]. “Gündüzün iki tarafı”, iki bölümü demektir. Aşağıdaki ayette görüleceği gibi namaz kılınması gereken ilk bölüm, güneşin batıya kaydığı öğle vaktidir. İkincisi ise ikindi namazının vaktidir. Bu iki vakit bütün kültürlerde vardır.
Ayetin metninde, “yakınlık” anlamında olan zülfe (زلفة)’nin çoğulu zülef (زلف) kelimesi vardır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi gösterir. Ayetteki “زُلَفًا مِّنَ اللَّيْل = gecenin zülfeleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Bunlar gündüzden işaret taşıyan akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır.
Gece üçe ayrılır; birinci bölümü, akşam ve yatsı namazlarının vaktidir. Güneşin batmasıyla başlar ve karanlığın iyice çökmesine (ğaseku’l-leyl’e) kadar sürer. İkinci bölümü, teheccüd namazının vaktidir, ğaseku’l-leyl’den tan yerinin ağarmasına kadar sürer. Buna, gecenin yarısı (نصف الليل) veya gecenin ortası (وسط الليل) denir. Üçüncü bölüm ise tan yerinin ağarmasıyla başlayan sabah namazının vaktidir. Bu andan itibaren oruçlu için yasaklar başlar. Sabah namazı, güneşin doğmasına kadar kılınır.
Akşam namazı, güneşin batmasından batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasına kadar kılınır. Bundan sonra yatsı namazının vakti girer. Batı ufkundaki beyazlığın kaybolup havanın tam kararmasına kadar devam eder. Hava tam kararınca gecenin gündüze yakın birinci bölümü bitmiş olur.
Abdullah b. Ömer demiş ki, bir gece oturduk, yatsı namazı için Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemi bekledik. Gecenin üçte biri geçmekte iken veya daha sonra çıka geldi. Bir işi var mıydı, yok muydu bilmiyorum. Dedi ki, “Bu namazı mı bekliyorsunuz? Ümmetime ağır gelmese onlara bu saatte kıldırırdım.” Sonra müezzine emretti, kamet getirdi[3].
Yatsı namazı, karanlık çökmeden kılınmazsa camiye gelenlerin evlerine dönmeleri zorlaşır.
Konuyla ilgili ikinci ayet şudur:
أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآَنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآَنَ الْفجْرِ كَانَ مَشْهُودًا
“Güneşin batıya kaymasından gecenin kararmasına kadar; bir de fecrin (tan ışıklarının) yoğunlaşması sırasında namazı tam kıl. Fecirdeki yoğunlaşma gözle görülür.” (İsrâ 17/78)
Bu ayete göre de ilk namaz, güneşin batıya kaymasıyla yani güneşin, bulunduğumuz yerin meridyeninden geçmesi ile başlayan öğle namazıdır. Önceki ayet, güneş batmadan iki namaz kılmayı farz kıldığı için öğlenin kılınmasından sonra bir namaz daha kılma gereği ortaya çıkar. Bu da öğle ile akşam arasında yer alan ikindidir. Öğle ile ikindiyi birbirinden ayıran işaret Kur’ân’da açıkça belirtilmediğinden Resulumuz ihtiyaç halinde bu iki namazı birleştirerek arka arkaya kılmıştır.
Ayetteki, “Gecenin kararmasına kadar” ifadesi ise güneşin batmasından batı ufkundaki aydınlığın tamamen kaybolup karanlığın iyice çökmesine kadar olan vakti gösterir. Bu, yukarıda da belirtildiği gibi yatsı namazının son vaktidir. Akşam namazı vakti, bundan öncedir. Akşam ile yatsıyı ayıran işaret, Kur’ân’da geçmediğinden Resulumuzun bu iki vakti birleştirdiği olmuştur.
Dört mezhebin büyük âlimlerine göre yatsı vakti, havanın kararmasına kadar sürer. Hanefîlerden es-Serahsî der ki: “İmam Muhammed el-Kitab’da yatsı vaktinin gece yarısına kadar olduğunu söylemiştir.”[4]
Buradaki gece yarısı, havanın iyice kararmasından tan yerinin ağarmasına kadar olan vakittir.
İmam Şafii demiş ki: “Yatsının son vakti, gecenin birinci üçte biri geçinceye kadardır. Gecenin bu bölümü geçince namazın vakti geçer. Resul sallallahu aleyhi ve sellemden rivayetlerin hepsi, bu vakitten sonra vaktin çıktığı dışında bir şeyi göstermez.”[5]
Oğlu Ebu’l-Fadl’in bildirdiğine göre Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: “Şafak kaybolunca yatsı vakti başlar… son vakti kimine göre gecenin üçte biri kimine göre de gece yarısıdır.”[6]
Bu görüş, yukarıdaki görüşlerle ile aynıdır. Ancak âlimlerimiz arasında günün tan yerinin ağarmasıyla başlayacağı görüşü yaygınlaşınca gecenin üç bölümü kavramı anlaşılamaz olmuştur.
İbnu’l-Kâsım demiş ki: İmam Malik’e “Namazı gecenin üçte birine kadar geciktiriyorlar” diye sorduk; şiddetle kınadı ve sanki şöyle dedi: “İnsanların kıldığı gibi kılmalılar.” İnsanların yaptıklarını hoş görür gibiydi. Onlar, yatsı namazını kırmızı şafağın kaybolmasından biraz sonra kılarlar. Şöyle dedi: “Allah’ın elçisi sallallahu aleyhi ve sellem, Ebubekr ve Ömer bu kadar geciktirmemiştir.”[7]
Bu mezheplerin sonra gelen âlimleri, herhangi bir delile dayanmadan yatsı namazının vaktini sabah namazına kadar uzatmışlardır. Hâlbuki insanlar, yatsı ile sabah namazı arasında yatıp dinlenecekleri için bu vakitte kimsenin rahatsız edilmemesi gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Müminler! Ellerinizin altında olan esirler ile henüz ergenlik çağına girmemiş çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza girecekleri zaman izin istesinler. Bunlar, açık olabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir günah yoktur. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilir, doğru karar verir.
Çocuklarınız erginlik çağına girince, büyükleri gibi izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nur 24/58-59)
Resulumuz her gece biraz uyuduktan sonra uyanıp teheccüd namazı kılardı. Çünkü Allah Teâlâ ona şu emri vermiştir:
وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
“Sana ek görev olarak gecenin bir kısmında namaz için uyan; belki Rabbin seni güzel bir konuma yükseltir.” (İsrâ 17/79)
Bu namazı, isteyen her müslüman kılabilir. Resulumuzun şöyle dediği rivayet edilmiştir:
أَفْضَلُ اَلصَّلَاةِ بَعْدَ اَلْفَرِيضَةِ صَلَاةُ اَللَّيْلِ
“Farzlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.”[8]
Sabah namazı vakti, tanyerinin ağarıp ufuktaki ışıkların yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan açık bir görüntü ile başlar. Bu vakitte gündüzün yaklaştığı anlaşılır. Bu üçüncü zülfedir. Güneş doğuncaya kadar devam eder.
İsrâ 78. ayette sabah vakti, kur’ân’el-fecr diye ifade edilmiştir. Kur’ân (قرآن) Arapçada “toplama ve toplanma” anlamına gelir[9]. قَرَأتُ الشيء قرآنا sözü, “bir şeyi topladım” ve “birini diğerine ekledim”, demektir. قرأت الكتاب قراءة وقرآنا = “Kitabı okudum”, sözü de öyledir. Çünkü okumak, kelimeleri birbirine eklemektir. Son kitaba Kur’ân adı verilmesi, indirilen bütün ayetleri bir araya toplaması sebebiyledir. Fecirdeki toplanma da güneşten gelen değişik renk ve tondaki ışıkların toplanmasıdır. Toplanma güneş doğana kadar sürdüğünden bunun tamamı bir tek namazın vakti olur.
Resulumuzun hadislerinde de ilk namaz öğlen namazı, son namaz da sabah namazıdır. İbn Abbas’ın (r.a) bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi namaz vakitleri konusunda şöyle demiştir:
“Cebrail Kâbe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde öğle namazını, gölgeler bir ayakkabı kayışı kadar iken kıldırdı. Sonra her şeyin kendi gölgesi kadar olduğu zaman ikindiyi kıldırdı. Güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. Şafağın (batı ufkundaki kızıllığın) kaybolduğu saatte de yatsıyı kıldırdı. Sabah namazını da tan yerinin ağardığı, oruç tutana yemenin içmenin yasak olduğu saatte kıldırdı.
Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında öğle namazını, dünkü ikindi vaktinde, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu vakitte kıldırdı. İkindiyi, her şeyin gölgesi kendinin iki katı olduğu vakitte kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Sonra yatsı namazını gecenin üçte biri geçmekte olduğu sırada kıldırdı (حِينَ ذَهَبَ ثُلُثُ اللَّيْلِ). Sabah namazını da ortalık aydınlandığında kıldırdı. Sonra Cebrail bana döndü ve dedi ki, «Ya Muhammed, bu senden önceki resullerin ibadet vaktidir. İbadet vakti bu iki vaktin arasıdır. [10]”
[1] Gecenin ve gündüzün yörüngeleri konusu ilgili ilim dalının izahına muhtaçtır. Güneşin, ayın, gecenin ve gündüzün yörüngesinden bahsedilip dünyanın yörüngesinden bahsedilmemesi üzerinde de durmak gerekir.
[2] والطرَفُ، بالتحريك: الناحية من النواحي والطائفة من الشي، والجمع أَطراف. Lisanu’l-Arab
[3] Ebu Davud, salat 7, hadis no 420.
[4] Serahsî, Şemsüddin, el-Mebsût, Mısır l324/1906, c. I, s. 259
[5] Şafiî, Muhammed b. İdris, el-Um, Beyrut 1393/1973, c. I, s. 74
[6] مسائل الإمام أحمد رواية ابنه أبي الفضل صالح - (ج 2 / ص 174)
[7] Malik b. Enes (öl.179 h.), el-Müdevvene, Dar’ul-kutub’il-ilmiyye, 1415 h./1994m. C. I,s. 156.
[8] Müslim, Sıyam 38, Hadis No (1163)
[9] Mekâyîs’ul-luğa
[10] Tirmizî, Mevâkît, 1
Kur’an’da Hz. Âdem, Nûh ve İbrâhim’den sonra NAMAZı terkeden nesillerin geleceği,1 Hz. Zekeriyyâ’nın namaz kıldığı,2 Hz. Îsâ’nın beşikteki mûcizevî konuşmasında namaz ibadeti- ne atıfta bulunduğu,3 Hz. İbrâhim’in yanı sıra Lût, İshak ve Ya‘kūb’a namaz emrinin vahyedildiği,4 Hz. İsmâil’in halkına / ailesine namazı emrettiği,5 Hz. Lokmân’ın oğluna namazı hak- kıyla kılmasını öğütlediği,6 Hz. İbrâhim’in namazı yalnız Allah rızâsı için kıldığını söylediği,7 kendisini ve neslini namazı dos- doğru kılan kullarından eylemesi için dua ettiği,8 Hz. Mûsâ’ya Allah’ı anmak üzere namaz kılmasının emredildiği9 ifade edil- mekte, Allah’ın İsrâiloğulları’ndan yerine getirme sözü aldığı görevler arasında namazın da yer aldığı görülmektedir.10 Ehl-i kitab hakkında “Onlar ki kitaba sımsıkı sarılırlar ve namaz kı- larlar elbette biz iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.”11 buyu- rulmakta; bir başka ayette ise Ehl-i kitab içerisinde inançlarında samimi olan ve geceleri Allah’ın ayetlerini okuyup secdeye ka- panan bir grubun varlığından söz edilmektedir.12
1 Meryem, 19/59.
2 Âl-i İmrân, 3/39.
3 Meryem, 19/31.
4 el-Enbiyâ, 21/73.
5 Meryem, 19/55.
6 Lokmân, 31/17.
7 el-En‘âm, 6/162.
8 İbrâhîm, 14/40.
9 Tâhâ, 20/14. Mirâc hadisesinde farz kılınan beş vakit namazın elli va- kitten beş vakte indirilmesiyle ilgili olarak Hz. Musa ile Hz. Peygamber arasında geçen diyalog dikkate alındığında Hz. Musa’nın döneminde namaz ibadetinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
10 el-Bakara, 2/83; el-Mâide, 5/12.
11 el-A’râf, 7/170.
12 Âl-i İmrân, 3/113.
“BEYİN” ŞEKLİ İTİBARIYLA ALLÂH’A SECDE EDİYOR.
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
“Göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez, gölgeleri de sabah ve akşam, Allah'a secde eder.” 13 / RA'D - 15
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder