“ Allah’ım, yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi, ahlâkımı da güzelleştir.”
Hz. Peygamber aynaya baktığı zaman şöyle derdi:
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ اَللَّهُمَّ كَمَا حَسَنْتَ حَلْقِى فَحَسِّنْ خُلْقِى
Okunuşu: "Elhamdü lîllâh. Allâhümme kemâ hassente halkî fehassin hulukî."
Mânâsı: "Hamd Allah'a mahsustur. Allah'ım, yaratılışımı güzel yarattığın gibi, ahlakımı da güzelleştir."
Tasavvuf düşüncesinde en çok kullanılan metaforlardan biri olan ayna,
bireysel ve amelî zühd hayâtı şeklinde ortaya çıkan tasavvufun ilk karakte-
rinden, sosyal ve nazarî düşünceye doğru gelişim ve değişimine paralel ola- rak belirgin bir dönüşüm
geçirmiştir.
İlk başlarda ayna, genelde
müslümanın,
özelde de sûfînin sadece kalbini simgeleyen bir metaforken, İmam Gazzâlî (ö.505/1111) ile birlikte sûfînin yaratıcısı ile yaşadığı mistik birlik (vahdet) hâlini de ifâde eder bir tarza bürünmüş, felsefî anlamda da en gelişkin seviyesine kavuşmuştur.
Gazzâlî, mistik birlik hâlinde yaşanan tec- rübenin tam bir birlik değil de ona benzer bir durum olduğunu anlatabilmek için, ayna-sûret (aynadaki görüntü) metaforuna başvurmuştur. Nasıl ki aynada-
ki görüntü bir yönden aynaya bitişik ve neredeyse aynayla özdeş gibiyse ve
diğer
yönden de aynadan başka ise, tıpkı onun gibi, sûfînin varlığı bir bakı- ma Hak ile özdeş ve bir bakıma da Hak’tan başkadır.6
Tasavvuf düşüncesinin zirve şahsiyeti Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-
Arabî (ö.638/1240) de Gazzâlî’nin bu alanda
mîras bıraktığı birikimi daha da geliştirerek, sonradan kendine izâfe edilecek olan ve sistematik temellerini
attığı
vahdet-i vücûd düşüncesinin ana unsurlarını anlatmak için ayna metafo- runa çokça başvurmuştur. Bu
bağlamda o,
ayna metaforunu, Tanrı–insan
özdeşliğini değil, Tanrı ile insan arasında aynı anda var olan özdeşlik/ayniyet ve
başkalık/gayriyet ilişkisini göstermek amacıyla kullanmıştır.7
Kendilerine ‚Elmalı erenleri‛ adını verdiğimiz,8 İbnü’l-Arabî’nin
temsil
ettiği düşünce geleneğinin
tâkipçileri konumundaki
Vâhib-i Ümmî (ö.1004/1595),
Eroğlu Nûri (ö.1012/1603),
Sinân-ı Ümmî (ö.1067/1657) ve Niyâzî-i Mısrî (ö.1105/1694) gibi sûfîler ise ayna metaforunu, tasavvuf litera- türünün genel karakterine uygun olarak üç farklı anlamda
kullanmışlardır:
Bunlardan birincisi ‚Cenâb-ı Hakk’ın tecellîleriyle
var olan ve bu tecellîleri
yansıtan kesret âlemi‛9; ikincisi ‚Allah’ın zât, sıfat, isim ve fiillerine mazhar ve
tecellîgâh olan ve bunları en güzel şekilde yansıtan insan, insan-ı kâmil‛10 ve üçüncüsü de ‚kalp, gönül,
ruh‛11 anlamlarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder