28 Eylül 2017 Perşembe

Aynaya Bakınca Okuancak Dua


 “ Allah’ım, yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi, ahlâkımı da güzelleştir.”


 

Aynanın Arapça karşılığı olan el-mir’ât kelimesine Kurân-ı Kerîm’de hiç  rastlanmamakla birlikte,  Hadis  literatüründe bu  kavramın  metaforik anlamlarda kullanılma dikkat çekicidir. Çoğumuzun bildiği Mü’min, mü’minin aynasıdır4  meâlindeki hadis, bunun en meşhur örneğidir. Burada mü’minin, ona bakan başka mü’minlerin kendi eksiklik ve hatâlarını açıkça görüp  zeltmelerini sağlayan, cilâlanmış, pırıl  pırıl  parlalmış bir  ayna metaforuyla anlatıldığını görmekteyiz. Bunun aksini düşünmek de müm- ndür: Yansıtma özelliği azalmış, bozulm ayna konumundaki kusurlu ve günahkâr müminleri gören diğer müminler, bundan kendilerine ders çıka- rarak aynı yanşlıklara düşmemeye çaşırlar. Bu hadiste ayna metaforuyla tasvîr edilen gerçek mü’min, sûfîlere göre insan-ı kâmil ve Ceb-ı Hak olarak da yorumlanmaktadır.


Hz. Peygamber aynaya baktığı zaman şöyle derdi:


اَلْحَمْدُ لِلَّهِ اَللَّهُمَّ كَمَا حَسَنْتَ حَلْقِى فَحَسِّنْ خُلْقِى

Okunuşu: "Elhamdü lîllâh. Allâhümme kemâ hassente halkî fehassin hulukî."

Mânâsı: "Hamd Allah'a mahsustur. Allah'ım, yaratılışımı güzel yarattığın gibi, ahlakımı da güzelleştir."
 
Tasavvuf düşüncesinde en çok kullanılan metaforlardan biri olan ayna,
bireysel ve amelî zühd hayâ şeklinde ortaya çıkan tasavvufun ilk karakte-
rinden, sosyal ve naza düşünceye doğru gelişim ve değişimine paralel ola- rak   belirgin   bir   dönüşüm   geçirmiştir.   İlk   başlarda   ayna,   genelde müslümanın, özelde de sûfînin sadece kalbini simgeleyen bir metaforken, İmam Gazlî (ö.505/1111) ile birlikte sûfînin yaratıcı ile yaşadığı mistik birlik (vahdet) hâlini de ifâde eder bir tarza bürünmüş, felsefî anlamda da en gelişkin seviyesine kavuşmtur. Gaz, mistik birlik hâlinde yaşanan tec- rübenin tam bir birlik değil de ona benzer bir durum olduğunu anlatabilmek için, ayna-sûret (aynadaki görüntü) metaforuna başvurmtur. Nasıl ki aynada- ki görüntü bir yönden aynaya bitişik ve neredeyse aynayla özdeş gibiyse ve diğer yönden de aynadan başka ise, tıpkı onun gibi, sûfînin varğı bir bakı- ma Hak ile özdeş ve bir bakıma da Hak’tan başkadır.6
Tasavvuf düşüncesinin zirve şahsiyeti Şeyhül-Ekber Muhyiddîn İbnül- Arabî .638/1240) de Gazzânin bu alanda mîras bıraktığı birikimi daha da geliştirerek, sonradan kendine ife edilecek olan ve sistematik temellerini attığı vahdet-i vücûd düşüncesinin ana unsurlarını anlatmak için ayna metafo- runa çokça başvurmtur. Bu  bağlamda o,  ayna metaforunu, Tanrıinsan özdliğini değil, Tanrı ile insan arasında ay anda var olan özdeşlik/ayniyet ve başkalık/gayriyet ilişkisini göstermek amacıyla kullanmıştır.7
Kendilerine Elmalı erenleri adını verdiğimiz,8 İbnül-Arabînin temsil ettiği düşünce geleneğinin tâkiileri konumundaki Vâhib-i Ümmî (ö.1004/1595), Eroğlu Nûri .1012/1603), Sin-ı Ümmî (ö.1067/1657) ve Niyâzî-i Mısrî (ö.1105/1694) gibi sûfîler ise ayna metaforunu, tasavvuf litera- türünün genel karakterine uygun olarak üç farklı anlamda kullanmışlardır: Bunlardan birincisi Cenâb-ı Hakkın tecellîleriyle var olan ve bu tecellîleri yansıtan kesret âlemi9; ikincisi Allahın t, sıfat, isim ve fiillerine mazhar ve tecellîgâh olan ve bunla en güzel şekilde yansıtan insan, insan-ı kâmil10  ve üçüncüsü de kalp, gönül, ruh11  anlamlarıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder