TELEÜTLERIN TASAVVURUNA
GÖRE RUH VE ÖZELLIKLERI*
Özet:
Andrey Viktoroviç ANOHIN
Çeviren: Atilla BAĞCI**
Teleütlerin
çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur ve inanışlarına göre insan ruhu yedi özelliğe sahiptir: Kut,
yula, tın, üzüt, süne, sür ve yel-salkın. “Kut”, iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı
döllenmiş yumurta (embriyo) ve insanın var oluşunu
destekleyen güçtür. Teleütlerde çocuğun
doğumunu ‘kut’un ge- lişi, çocuk olmamasını da ‘kut’un
olmaması şeklinde açıklanmaktadır.
“Tın”, insan, sığır, yabani hayvan,
kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan ruhsal bir
varlıktır. İnsanla ilgili
“tın” farklı şekillerde anlaşılır. Ölüm sırasında “tın”
insandan çıkmak- tadır. İnsan öldükten sonra insanın kötü işleri için “tın”
ıstıraba dönüşür. “Sür”, bir
nesnenin suretidir. Şaman tefi üzerindeki resim, portre ve fotoğrafı Teleütler
“sür” diye adlandırırlar. İnsanın
ve sığırın böyle sureti vardır. Sığırın ‘sür’ü ölüm esnasın- da
ayrılır ve ahirete yerleşir. “Üzüt”, sadece bir kişiye özgü olan
ölüm sonrası var oluştur. Kişinin
ölümünden sonra ölenin ‘üzüt’ü mezarlıkta kırk güne kadar yaşar. Bazen eve gelir ve varlığını evdekilere hissettirir. “Süne”, insanın ruhudur ve ölüm esnasında bedenden ayrılır, gömülene kadar ölen kişinin evinde kalır. ‘Süne’nin var- lığı sayesinde ceset,
kendi etrafında olup bitenleri duymaya
ve anlamaya devam
eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyleri öğrenmek vardır. İyi insan, hava gibi varlık olan ‘yel-salkın’a dönüşür
ve ahirette- ki Kündüs-Kan’ın dünyasında yaşar. İyi insanların ahiretteki
yaşamları bu dünyada yaşayan insanların yaşamına benzemektedir. Bu onların cennetidir. Teleütlerin
dinî şuurları ölmüş kan bağı akrabalarının şamanlar ve kadın şamanların
adlarıyla ya- kından ilişkili içinde olup her boy kendi kan bağı atalarını sayar.
Anahtar kelimeler: Şamanizm, Teleüt, ruh, kut, yula, tın, üzüt, süne, sür, yel-sal-
kın.
Teleütler, Televütler ya da Teleutlar (kendilerince: Тадар Tadar, Байат-пачат Bayat-paçat, Тэлэңэт Teleñet, Тэлэңут Teleñut; Rusça Телеуты Teleutı), Rusya'yın orta güney bölgesindeki Kemerovo
Oblastında yaşayan Türk
halklarından Altayların 2700
kişilik kabilesi. UNESCO'ya göre dilleri ve kültürleri yok olma tehlikesindedir .
* Bu makale “Duşa i Yeyo Svoystva Po Predstavleniyu Teleutov” adıyla 14 Eylül 1928 tarihinde
Akademisyen Y. F. Korsk tarafından Sosyal Bilimler Bölümü Toplantısı’nda
sunulmuştur.
** Doktora öğrencisi, Hacettepe
Üniversitesi TDE Türk Halk Bilimi Bölümü, atilla_bagci@hotmail.com.
The Soul and its
Characteristics According to Teleuts’ Belief
Abstract:
Most
of the Teleuts have Kamlık (Shamanism) belief and according to their belief, human soul has seven
characteristics. These are kut,
yula, tın, uzut, sune, sur and yel-salkın. Kut has two meanings. The
first one is the embryo which is the beginning of the human being and the second is the power that supports
the existence of humans.
The Teleuts explain having a new born
as the arrival of “kut” while they explain not having newborns as not having
“kut”. The Teleuts define the image,
portrait and photographs as “sur”.
Human and cattle
have this kind of “sur”.
The “sur” of cattel
leaves animal body during the death and moves into afterlife. Uzut is the
existence after death that belongs only one person.
After the death an “uzut” lives up to 40 days.
And sometimes it visits home and makes other feel its existence. Sune is the soul of
human being and leaves the body during
death stays at home until
the burial. Thanks to the existence of “sune”, the
death body tries to understand the surrounding
activi- ties. The basic function in here is to witness the suffering of relatives and hear their good words for the
death. Good person turns into “yel-salkın” which is a creature
like the air and lives in Kundus-Kan’s world in afterlife. The afterlife of good humans is similar to the life on earth.
This is their heaven. The religion
of Teleuts is closely related
to the kindred shaman
and female shaman
names and every
tribe accepts their kindred relatives as
their ancestors.
Keywords: Shamanism, Teleut, spirit, kut, yula, tın, uzut, sune,
sur, yel-salkın.
Teleütlerin
büyük çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur; bütün tabiat
olayları, bu arada onların psikolojik heyecanları şaman ideolo- jisi prizmasından kırılarak geçer. Bu tabloda onlar ruha kendi tasavvurlarını
yüklerler.
Bu makale 1912-1928
yılları arasında yazılmıştır; makale, büyük ölçüde
yürütülen mülakat yoluyla ikmal edilmiştir.
Elde edilen materyalin sistematize edilmesine Teleüt G. M. Tokmaşov,
R. Hlopatin, kam Kanakay (şimdi hayatta değil) ve S. Maksimov yakından iştirak etmişlerdir.
Teleütlerin
inanışlarına göre insan -
Bu
sayılan özellikler, insan hayatının
farklı dönmelerinde: ana rahmine düşünce, insanın doğumu,
dünya üzerinde var oluşu ve ölüm hâline
kadar tüm evrelerde görülür.
Kut ve Yula
Kut, iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı döllenmiş yumur- ta (embriyo) ve insanın var oluşunu destekleyen güçtür. Embriyo olarak kut gelişir ve insan
olarak
tecessüm
eder. Kamlık inancına mensup
Teleütlerin
tasavvuruna göre o, gökyüzü
sakini-iyesi olan ve 4. göksel
katta yaşayan insan kut’unun yaratıcısı Enem Yayuçı (Ana-Yaratıcı) tarafından insana verilmekte- dir.
Kut,
Enem Yayuçı tarafından ana
rahmine yerleştirilir ve kızılkurt (kızıl- kurt, solucan) görünümü alır. Bu cenin sonraki
dönemde tabii gelişimiyle normal bir insana dönüşecektir.
Teleütlerde
çocuğun doğumunu fazla kut’un gelişi, çocuk olmamasını da tam tersi, kut’un olmayışı
şeklinde açıklanmaktadır. Çocukları olmayan
an- ne-baba, Enem Yayuçı’nın arzusuyla
kut’tan mahrum edilmiş sayılır ve Kudı yok kiji denir. Böyle aileler, çocukları için kut hediye
vermeleri ricasıyla başka boy Ülgen’lerine ya da yer ruhlarına
başvururlar: Ada kiji
ve Yö Kan’a. Böyle durumlarda evdeki nüfusun
çoğalması için Üytolo baş uçun (ev dolu baş için)
kanlı kurban sunarlar.
Eğer
böyle bir kurban sunusundan sonra bebek olursa, o zaman onun do- ğumu ruhun
merhametiyle olduğu şeklinde yorumlanır,
bebek ise ruhun ya- ratması sayılır: Ada kijideŋ yayılgaŋ, yo adazınaŋ
yayalgaŋ, örögi bayandaŋ yayalgan (Âdem’den yaratılan, babadan yaratılan,
yüksek (yüce) ruhtan ya- ratılan).
Çocuk için kut hediye eden ruh Teleütlerin inancına göre onların
bedenine
işaret koyar: meŋ (doğum
lekesi) veya yilber çaç (kıvırcık saçlar) verir. Ülgen’e veya kut aldıkları yer ruha, aile beş yıl sonra tekrar kanlı kurban
sunumunda bulunur
ve bebeğin uzun ömürlü olmasını
diler. Ruhlar tarafın-
dan hediye
edilmiş çocuklara; yerliler
Çoluho’da Teleüt
Şaadi sahipti, kendisi şimdi hayatta değil, derler.
İnsanın yaşamını başlatan kut (emriyo) yaşamak ve büyümek için onunla
kalır. Bu durumda o, insanın yaşamını
destekleyen güç düşüncesini kendisine alır. Teleütlerin şuurunda
o çok kıymetli olarak kabul edilir. Bu şartlarda
kut
-at
başı
kadar
altın,
koçbaşı
kadar
gümüşle-
yani
çok
kıymetli
materyallerle
mukayese
edilir:
At bajınca altın kut, (At başı kadar
altın kut)
Koy bajınca kümüş kut. (Koyun başı
kadar gümüş kut)
Sıradan
konuşmalarda kut bu şekli daha çok realize olmaktadır. O insan- dan ayrılabilen, onun dışında
yaşayan ve tekrar
insana sirayet eden bir eş ola-
rak anlaşılmaktadır.
İnsandan
ayrılan kut, başkalaşıma (metamorfoza) uğrayarak yaşar. Onun değişimi veya başkalaşıma uğraması daha insandan ayrılışı
anında başlar ve Kam’ın onu tekrar insana döndürmek için yakalayıp ellerine
alması anına ka- dar devam eder.
Metamorfoz kut, “yula” adını alır. Aslında
yul’a da aynen kut gibidir, in-
sandan
çıkar, dolaşır fakat tekrar insana
dönmez.
Kudı çıktı (Kut’u
çıktı).
Yula yastıkan yat (Yula
yanında gidiyor).
Ancak
Teleütlerde kut ve
yula
anlayışta
aynıdır, kut hakkındaki bütün
hikâyeler,
onun insandan çıkışına göre çoğunlukla yula olarak kaydedilir.
Bu
hikâyeler şöyledir: Kut’un insandan ayrılışı iki manalıdır: ihtiyari ve
gayriihtiyaridir. Zorunlu ayrılış
korku anında gerçekleşir, insanın
şuursuz ol- duğu anda olur. Öyle hâllerde genellikle derler ki: Kiji
korkıp, kudı çıktı. (Ki- şinin korkusundan kut’u çıktı).
Kut, insandan
ayrılır ayrılmaz insanın
birliği bozulur ve ikiye bölünür,
ikisi ayrı ayrı yaşamaya devam eder –insan kendisi yaşar, kut ise yula’ya dö- nüştükten sonra o da kendi başına yaşamaya başlar. Eğer kamın yardımıyla kut’u tekrar kendisine
döndürülmez ise kişi ölür.
Yula ya da metamorfoza uğramış kut’un kişide olmayışı, korkudan sonra
doğrudan
anlaşılır, bazen de uzun süre bu hâl
devam edebilir.
Yula’nın olmayışını bizzat kişi
kendisi, etraftakiler veya en nihayetinde kam
fark eder. Yula’nın olmayışını kişi kendisi
hastalanmasından ve rüya gör- melerinden tespit eder: “Oh, yula’m yok!” der hasta, Kamga barıp yulam ur-
duradım. (Yula’m yok, yula’mı
bana geri döndürmesi için kama gideceğim).
Kam insanda
“yula”nın olmayışını tolu’ya fal bakarak belirler. Tolu; erkek ve kadın gömleğidir, aynı şekilde ruha yapılan kamlık
ayininde fidye veya hediye olarak duvara asılan cübbe veya paltoya da bu ad
verilir. Bu armağan (fidye) sunumu anı öncesinde kam onların temizliğini
iyice kontrol eder. Bu kontrol etme esnasında bazen burada asılı olan kurdelede
insanın “yula”sının olmadığını
tespit eder.
Söylenenlere
şunları da eklemek gerekmektedir: Kamın en mahrem (can- dan) görevlerinden biri,
her kamlık ayininde geçilen bütün (pudak) etaplarda çok itinalı olarak kontrol yapıyor olmasıdır. İyi veya kötü ruh kontrolde o, “yula”yı arar. Eğer bulursa yakalar
ve refakatçi ruh Bay-Sööt ile hastanın evi- ne gönderir. “Yula”yı geri
döndürme sırasında kam şöyle söyler:
Yer
süŋa, yetten tüŋa Kendi yerine (yer, su) kendi yetmiş dağına,
Segis
kıyıŋ, törttoluguŋa, Yedi kıyına, kendi dört köşene,
Alançıgıŋa,
ak yalbıjıŋa... Kendi evine, kendi beyaz ateşine
(geri dön!)
Közi
yamanga körünbe Kötü gözlüye görünme, Küni
yamanga kabılga Kötü
niyetliye kapılma, Azragan bolzo adaŋa Seni besleyen babana,
Emisitrgen
eneŋe Seni emziren, besleyen annene
Oito yan. Geri dön!
“Yula”nın insandan çıkışında bir sürüme (versiyon) göre serbest hâlde boşlukta yaşar, sahibinin veya komşusunun izbesinin1 ve ambarının köşele- rinde uçar. Onun ait olduğu kişi bu esnada atalet
hastalığından ıstırap çeker: oturduğu yerde uyur kalır. Bir yerden başka bir yere göçerken
“yula”, geceleri bazen
pencereden ıslık çalar. Islığı duyduktan
sonra evin sahibi alkış duasını okur, kapıyı sonuna kadar açar,
kendisi sokağa çıkar, demir kepçeye
vurur, “yula”yı kandırarak izbeye çeker. Ev sahibi eve döndüğünde kapıyı sıkıca kapatır
ve tası bir delikte tutar. “Yula” kapı aralığından sese gelir. Ev sahibi büyülü sözler söyleyerek tas ile çeker
alır onu: “Op
kurıy” diyerek hızlıca
tası bezle tutar ve iple iyice
sarar, bağlar. Bu şekilde “yula”
yakalanmış sayılır. Tas daha kuytu bir yere, ocağa veya
ranzaya konur.
Kam, “yula”nın kime ait olduğunu sabah öğrenir ve “yula”sı olmayan ki-
şiyi
tespit eder, daha önceden bunu fark
edemez.
Yakalanan
“yula”yı, kam, kişinin sağ kulağına üfleyerek kişiye geri dön- dürür (Yulazın Urdı).
Diğer varyanta göre “yula” kişiden
ayrılışında doğrudan ya Ülgen’ın
kızları som (iyi ruhların), ya da yaman
körmöstör-kötü ruhların eline düşer.
Teleütlerin inanışına
göre şu veya bu tür görünmez ruhlar insanın etrafı- nı çevrelerler ve uyanık hâlde onu
izlerler. “Yula”, insandan ayrılınca ruhlar hemen onu yakalarlar. İyi ruhlar, “yula”yı daha sonra tekrar kişiye geri dön- dürmek için korurlar, kötü ruhlar
ise onun için kurban alırlar. Onlar, alçnı- ye-açgözlüdürler.
Bayana, Ülgen’ın
kızları, iyi ruhların
hepsinin korktuğu esnada kişiye yar-
dıma gitmek için özel hazırlık yaparlar.
Dünyada endişe verici bir çarpmayla, şiddetli bir yıldırımla 14. gökyüzü
katından kişiye inerler ve dağlar gibi et- rafına serpilerek onu çevrelerler: “Kıigıluga kıpçılular” (endişeli
çarpmada büzülenler).
“Yula”yı
kaybetmiş kişi “yula”sının kimin ruhuna düştüğünü
bilemez. Bunu bir kam bir ruhun ejik-piy (kapının ruhu)
yardımıyla öğrenir.
Eğer “yula” “Bayana” (iyi ruhların) elindeyse,
o zaman kam kendi kalın çörü (yardımcıları-ruhları) yardımıyla
doğrudan “yula”yı alır ve hastanın
sağ kulağına üfleme vasıtasıyla onun tekrar geri döndürür.
Eğer
“yula”, kötü ruhların eline düşmüşse o zaman en iyi hâlde onun geri dönmesi için daha önce söylendiği gibi bedel (kurban)
verilir. Böylece
so- nuçlanır, çözülür. Fakat kötü ruhların eline düşen
insanın
yula’sı daha kötü
1
İzbe: küçük kulübe, baraka.
bir
hâle düşebilir; kötü ruhlar yulanı yudup iidi (“yula”yı yakabilirler).
Böyle duruma düşen bir “yula”
ölmüş ve ol yerge barar (öteki dünyaya gitmiş) sa- yılır. Bu
durumdaki kişi çok uzun ve ağır hastalık çeker ve sonra ölür. Çünkü “yula”nın artık geri dönüşü olmaz ve insan kendi yaşam gücünü bu şekilde kaybetmiştir. Teleütler,
“yula”nın başka hâllerinden de bahsederler.
“Yula”, kötü ruhların
elinde birkaç yıl yaşayabilir. Kendi varlığı
için “kirli bolup yat” (kirli ol yat). Böyle bir “yula” ait olduğu kişiye geri dönerken kam onu temizlenmesi için şu sözlerle
mitolojik süt gölüne gönderir.
Arşın bıla alaştap Ardıç buhuruyla
temizlen,
Ak süt köl bıla yunup tur Ak süt gölünde yunup dur!
Kötü ruhlar bazen uzun süre dolaşan “yula”yı yakalarlar. Bu yakalama
anında kasten onu dikkatsizce
yakalarlar ve ona zarar verirler. Bu zarar do-
laşıp duran “yula”nın ait olduğu kişinin bedenine yansır. Kamlar Çarga ulu-
sundan Teleüt Klementiy’in sağ böğrünün altındaki aşağıdaki
iki kaburgası- nın eğriliğini bununla açıklamışlardır. Ancak biy-ejigiye (kapı ruhu) kara koç
kurban sunusuyla yapılan kamlık ayininden
sonra Klementiy’nin kaburgaları
düzelmiştir.
Teleütlerde
çok fazla dinî-fantastik sanrı (halüsinasyon) olayları gözlem- lenmektedir. Onların inanışına göre çok fazla kötü
ruh vardır. Eğer kişi kör- mösü (kötü ruh) görürse
ona ateş edilmez, çünkü saldırıdan korunan körmös,
“yula”yı öldürebilir. Saldırılan körmös
üç gün ölü olarak yatar, daha sonra
canlanır.
Kasırga estiğinde “yula”, kam da onunla beraber
gözle görünmez şekilde güneş yönünde, kötü ruhlar ise güneş yönünün tersine
dönerler. İkinci hâlde Teleütler
“kut”un girip “şau, bau” diye bağırmaması için el ayaları ile kulak- larını kapatırlar.
Bu konuda çeşitli
anlatılar vardır: Kam “yula”yı kişiden çıkartabilir ve diğer
bir “yula” karşılığında kötü ruhlara verebilir.
Bu her zaman gizli olarak yapılır.
Çalınan bu “yula” diğer kamın takibinde olur.
Ruhların da yardımıyla iki kam arasında çekişme olur, bu çekişme bazen çok büyük ölçekte olabilir. Böyle
bir durumda “yula”sını kaybetmiş kişi nöbetlerden ölür. Teleütler böyle acı bir olayı her zaman “yula”nın
çalınmasıyla ilişkilendirir.
Bu
ana kadar hep “yula”nın istem dışı olarak ayrılmasından bahsedildi, ancak önceden
söylendiği gibi “yula”nın
istemli olarak kişiden
ayrılması da gerçekleşmektedir.
İstemli
olarak “yula” iki kişiden
ayrılır: kam ve yardımcısı Paimal-Başçı. Misteriya (dinsel konulu drama) icra edilirken bu ayrılış vuku bulur. Kam
ve onun yardımcısı Başçı, misteria düşüncesine göre farklı bölgelere
seyahat eder, ancak
tek başına değil,
eşleri (Yulalar)
ile gerçekleştirirler. Zihnen evden
birkaç
etap uzaklaşan kam bazen Başçı’nın “yula”sını Bay-Soyot’a (refakatçi ruh) onu emanet ederek
eve geri gönderir. Kamlık
ayininin bitmesinden sonra onu Paytal-Başçı’nın sağ kulağına
üfleyerek ondan alır.
Ölmüş
“yula” beraberinde öteki dünyaya insan da götürebilir. Eğer ko- casının ölümünden sonra onun karısı da ölürse,
kadının arkasından çocukları veya kocasının arkadaşları ölürse, o zaman Teleütler bu durumu ölen kişi ta- rafından onların ruhlarının çalındığı
şeklinde izah ederler. Bu gibi durumlarda derler ki:
Yulazın alıp
partır. Pu ölüp padı
Yula aldı, onlar
bundan öldüler.
İstemsiz olarak “kut”un
ayrılmasıyla ilgili olaraksa
şu anlatıyı örnek ver-
mek
mümkündür.
Kam tarafından ölümüne sebebiyet vermek maksadıyla kişinin
“kut”u ça- lınır. Kam kavgalı (küs) olduğunda böyle yapar. Eğer
bir kişi kama bir kır- gınlık
vermişse bir süre sonra o ölür, o
zaman onu kam yigen (kam yedi) diye düşünürler.
İnsandan başka maldın kudı (hayvanlar) ve
bitkilerin de “kut”u olur.
Hayvanların “kut”u hayatın başlangıcı olan yavrunun (embriyon)
döllen-
mesi,
yaşam gücü, canlının daha sonraki varlığını destekleyen güçtür.
Hayvanların “kut”larını gökyüzünün üçüncü katında
(üç kat) yaşayan Ül-
gän’den
sonra ikinci derecedeki Ermen-Kan dünyaya gönderir.
Daha önce değinildiği üzere hayvan “kut”u öteki dünyaya ailenin başını da
beraberinde götürebilir, o zaman
hayvanlar ölmeye başlar:
maldıŋ kudın alıp pargan, mal ölyat (o, malların kut’unu
aldı, bundan dolayı
mallar ölüyor).
Bitkinin
“kut”u da onun tohumu, filizidir.
Onun “kut”u ırmakların, göl- lerin ve vadilerin ruhları-ıyık’lardan gelir. İlkbaharda ıyıklara kurban sunu- lur; onlar otların korunmasını, bitkilerin atlardan, farelerden, kurtçuklardan ve diğer zararlı
yaratıklardan korunmasını dilerler. Eğer yazın çok iyi mahsul
alırlarsa, o zaman Teleütler
“Iyık ölöŋ çöptiŋ kudın berdi.” (Iyık, ota kut gön-
derdi) derler.
Tın
“Tın”,
insan, sığır, yabani hayvan, kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan fikrî (ruhsal) bir özellik, varlıktır. Bütün bu sayılanlar
Teleütçe şöyle adlandırırlar: Yügürer ayaktu, uçar kanattu, ar tınar tındu (Yürürler ayaklı,
uçarlar kanatlı, bütün bunlar ruhuyla nefes alır).
İnsanla
ilgili olunca “tın” farklı şekillerde anlaşılır.
İlk olarak öldükten sonra insanın kötü işleri için ıstıraba dönüşen
“ruh”tur. Bununla
bağlantılı ola- rak insan başka bir kimseye bir kötülük yaptığında, diğer kişi der ki: Tınındı
ezebey yazıŋ ba, tınıŋıŋ kıynalattanıŋ bilbey yazıŋ-ba? (Ruhu hiç düşünmez misin, ruhun sana acı çektirecek?). İkinci olarak insanla
bağlantılı olarak “tın” nefes almak demektir. Üçüncü “tın” canlıdır, Teleütlerin ifadelerine göre par-
çalanabilir: “tınıŋ üzülzin” (hayatın parçalansın, yırtılsın!). Kötü bir ruh hâ-
linde iken böyle söylerler.
Ölüm sırasında “tın” insandan çıkar: “tın çıktı” veya “tını
kogıppardı”- “soluğu kesildi,
yani “adam öldü (harfiyen–onunki eksildi)
demektir. Bununla bağlantılı olarak kendi hususiyetleriyle “kamlık tın-bura” sorusu ortaya çık- maktadır.
“Tın
bura”, kamın hizmetini icra etmesi veya ruhlarla özel bağlantı kura- bilme yetisini
ve duygusal gücü, yani kamlık
ruhudur. Kamlık
ayini esnasında “tın-bura”,
kama girer, kamlık ayininden sonra
ayrılır, onu terk eder.
Her Teleüt kamı kendi tıŋ bura’sına nezaketle davranır. Kamlık ayininden
sonra
kam, tın burasını gizli bir yere yollar.
Bir
kamın ölümünden sonra “tın bura”, başka genç bir kama veya yeni başlayan kama geçer. Böyle bir geçiş ruhani kamlık teselsülü
olarak ifade edi- lir.
Bir kam kendi ruhlarının yardımıyla bir başka
kam ile yarışır, onunla
çeki- şir. Bu çekişmede daha
güçlü olan kam, hasmının tın bura’sını çalar, ayakla- rını ve başını
kesip ayırır. “Tın bura”
ölür; iki üç gün sonra
da ait olduğu kam ölür. Diğer hâllerde mağlup olan kam ancak
hastalıktan ölür ve eğer çalınmış olan tın bura’sı ile birleşirse
fevkalade sağlıklı olur. Kamlar
arasındaki bu tür kapışma ve çekişmeler hakkında efsanevi içerikli
çok sayıda hikâyeye
rast- lanmaktadır.
Hayvanlar
ve kuşlara ait “tın” ruhtur, ancak işkence eden ruha dönüşme- mektedir; ikincisi
fizyolojik teneffüs; üçüncüsü ise yaşamdır. Burada “tın” anlayışı insanınki ile aynıdır
Bitkisel âlemde “tın” büyüme yeteneği olarak anlaşılır. Yağmurlar yağ- dığında otlar, ekinler ve ormanlar yeşillenir, Teleütler o zaman, ölöŋiŋ
aştıŋ tını kirdi (ota,
ekine büyüme/can geldi) derler. Diğer hâllerde bitkiler nefes aldığını “tındu”
ve onların hastalığına (ağrı) sebep olabileceğini
düşünürler. Eski insanlar -hiç
şüphesiz mistikler- hastalıklara
sebep olmaması için gerek- mediği hâlde asla orman ve bitkilere zarar vermezler
ve kesmezlerdi. Onların anlayışına göre bitkilerin ölünce yok olan ruh gibi “tın”ı yoktur. Bitkilerin ya- şamı kesintisiz ve ölümsüzdür, çünkü kök toprakta kalmaktadır ve bitki kendi varlığını ebediyete kadar
destekleyebilir.
Sür
“Sür” (Rusça
şöyle tercüme etmek
mümkündür): bir nesnenin
sureti, sıfa- tı. Tef üzerindeki resimleri, portre ve fotoğrafı
Teleütler “sür” diye adlandırır. İnsanın ve sığırın böyle sureti vardır.
Ancak insan “sür”ü ve sığır (hayvan) “sür”ü farklı
anlamlarla anlaşılır. Sığırın “sür”ü ölüm esnasında
ayrılır ve ahiret hayatına (dünyasına) taşı-
nır, yerleşir. Bununla bağlantılı olarak Teleütler
arasında öteki dünyada
binme
imkânına
sahip olması için ölen kişinin en sevdiği atını boğazlama geleneği- nin hâlen
korunduğu bazı yerler vardır. Ölen
kişinin ölüme mahkûm olan atı özel surette hazırlanır. Kişinin öldüğü gün hayvanı pahalı şal ve kilimlerle
kapladıkları eve götürürler, yelesine ve kuyruğuna ipek kurdeleler bağlarlar.
Ölen kişinin bedenini mezarlığa taşıyan kızak veya arabaya malum atı koşar-
lar ve onun arkasından yürüterek götürürler.
Gömüden sonra atı
bütün süsleriyle yedi gün beslerler. Bu yedi
gün için- de atı, akraba ve
tanıdıklarının evlerine, sürülmüş tarlalarına
ve çayırlıklara götürürler. Bu geleneğe göre herkes atı kabul etmek, onu yulafla
beslemek, kösemeni (at rehberi) ise çay ve şarapla ağırlamalıdır.
Yedi gün sonra atı boğazlarlar. Etini yerler, eyeri
ve kilimleri ise yoksul in- sanlara verirler. Bazen atı boğazlamazlar, olağan
hazırlıklardan sonra istifade etsin diye atı bir yoksula verirler. Böyle hediye merhamet anlamı taşır: yedim
bolzın (bu ölenin hayrına olsun). Şunu da belirtmek gerekir ki, at ile yapılan bütün bu seremoni ölen kişinin
anma/anılması gününde yapılır.
Hayvan
“sür”ü kamlık kurban sunumlarında daha çok anlam ve öneme sahiptir: esas olarak eti değil, kendisi şu veya bu ruha bağışlatıcı bir
hediye olarak kurban edilir. Bu kamlık inancında kanlı kurban sunumlarında var olan dogmadır.
Ancak kamlık inancına mensup Teleütler canlıda
iki başlangıç olduğuna inanırlar: maddi ve manevi “sür”;
ruha kâh bunu getirmek kâh da bir bütün olarak başka bir hayvanı getirmek
gerekir. Bunun temelinde de kurban
sunu- sunda hayvanı kesmeyip “sür” hayvanın içinde kalması maksadıyla her za- man onu boğarlar: “burup-yat”. Eğer
hayvan olağan yöntemle öldürülürse o zaman sür hayvanın
ağzından çıkar; hayvanın
kendisi ise kesilmesi nedeniyle bozulur, parçalanır. Kamlık inancına
mensup olanların düşüncelerine göre ise böyle bir
kurban amacına ulaşmaz ve ruh için de hakarettir.
İnsan “sür”ü de hayvan “sür”ü gibi ait olduğu özneden
ayrılır, ancak ölüm
anında
değil, henüz hayattayken.
“Sür”ün
insandan ayrılışı Ülgen’in, Enem-Yayuçı’nın
arzusuna göre olur. Enem-Yayuçı böyle
arzusunu kam diliyle Ülgen biydiiŋ sabır biçik
(Ülgen’in başkanın kitabı) diye adlandırılan
özel
bir
kitaba
kaydeder. Eğer insanın
“sür”ü ayrılması gerekiyorsa, o zaman
kitapta
bunun
hakkındaki
el
yazması
kararır:
“kara kat pazılpartır”. Bunu ancak kam görebilir.
“Sür”,
kişiden ayrılır, Enem-Yayuçı bununla kişinin dünyevi varlığının
sonunun başlangıcını hazırlar. “Sür”,
kişinin dışında yaşamaya
başlar ve onun sanki ölümlü gölgesi olur. İnsandan
“sür”ü ölümüne yedi veya on yıl kaldığı zaman çıkabilir.
“Sür”ünün
çıktığını kişi uzun süre fark edemez, ancak uzun süre devam eden ve sıkıntılı hastalık,
kaçınılmaz ve gözle görülür şekilde
ölüm gelmesi, kişiyi sürünün
kendisinde olmadığına ikna edebilir.
“Sür”ün çıkmasına neden olan hastalıkta Teleütler kamlık yapmazlar, çün-
kü
insandan ayrılan “sür”, tekrar ona dönmez.
“Sür”, evde, tarlada ve avda görünür. İnsana yine insan suretinde görünür-
müş. Bundan dolayı herhangi bir yerde olduğunu kabul etmeyen biri, diğeri- ne; sen sürümdi körgön bolarzın, (Sen, beni değil, benim
“sür”ümü görmüş olabilirsin.)
der.
İnsan
sürü her yerde yaşar; gece vakti eve yaklaşır ve özel tarzda kapıyı çalar. Sürün insana zarar vermemesine rağmen ondan korkarlar. İkinci bir zi- yaretten kurtulmak için ev sahibi “sür”ü
kovan kamı sabah
olunca davet eder.
Kişi
öldükten sonra onun “sür”ü insanın dünyadaki varlığı için “kut”unu aldığı “Bayana”ya (ruh) gider. “Sür”, Ülgen, Adam, Yö-Kan ve diğerlerine
gider.
Eğer
insan zoraki bir tarzda ölürse, suda boğulursa, o zaman onun “sür”ü Sulay-Kan’a veya Talay-Kan’a, yani denizin ruhuna gider. Eğer ateş ile ölür-
se, o zaman da “sür”, ateşin ruhuna Oymok-Aru’ya gider.
“Sür”, bu taşınması sırasında
hamisi ruha hemen ulaşmaz: onun yolu uzun soluklu ve sıkıntılı olur. Kendi seyahatinde (kamlık ayininde) kam
insanların “sür”lerini ve onlar arasında da yakın zaman önce ölmüş tanıdıklarını görür.
Istırap çeken “sür”ler iniltiyle kama bağırırlar:
“Oy, oy, pelim ay! Oy, oy,
bajım ay... Oy belim oy, oy başım oy!
(Bizleri de yanına al kam!)
Kam telaşlı şekilde onları dinler ve daha ileri
devam eder.
Üzüt
Dinî ve dünya görüşünde bu ruhani başlangıçta fevkalade büyük yer tutar. “Üzüt”, sadece bir
kişiye
özgü
olan
ölüm
sonrası
var
oluştur. Ruslarda
“merhum-ölü” kelimesiyle ifade edilen
ölen
kişinin
ruhunun,
inanışa
göre
mevtanın
gömülmesinden sonra yakın akrabası olması timsal olunur.
Teleütler, “üzüt”ün kendisini
yel salkın (rüzgâr, yel) suretinde
veya insan görünümünde tasavvur
ederler. Onu ormanda, sürülmüş
tarlada ve kasırga-
da görürler. Kasırga suretinde görünce Teleütler
fırsatı kaçırmamak için “şau, gau” diye bağırırlar. Bu bağırışla onlar “üzüt”ü kendilerinden uzaklaştırdık- larına inanırlar.
Kişinin ölümünden
sonra ölenin “üzüt”ü
mezarlıkta kırk güne kadar yaşar.
Bazen eve gelir ve kendi varlığını esrarlı
tıkırtılar çıkartarak bildirir. Böyle bir olay gerçekleştiğinde hazır
bulunanlar korkudan kapaklara vururlar,
bıçak veya kamçı alırlar, gürültülü
şekilde; kede çık, ne kerek keldi (git
burdan, ne- den geldin) diyerek “üzüt”ü kovarlar.
Teleütler “üzüt”ten
çok sakınırlar. Mezarlıktan eve dönerken
Teleütler hiçbir zaman geri dönüp
bakmamaktadırlar. Mezarlıktan eve
dönüş yolunda gözlerine takılan taş, sopa veya ot gibi nesneye üç kere vururlar. Bu hareket-
le de “üzüt”ün arkalarında kendilerini takip ederek eve gelmemesi için onu
korkuturlar. Ceset ile beraber tabuta
koydukları bütün eşyaları (fincan, tütün çubuğu, kese) kasten tahrip ederler; aynı şeyi cesedi
mezarlığa getirdikleri kayığa da yaparlar. Bu yolla eşyaların
da öldüğünü düşünürler. Teleütlerin
inanışına göre “üzüt” ancak tahrip olmuş, ölmüş eşyaları kabul edermiş.
Ölümden
sonra ilk yedi gün ölenin akrabaları evde ateş yakmazlar, yaşlı- lar uyumazlar,
konuşarak zaman geçirirler, bunun
için özel hikâye anlatıcıları olan kayçı davet ederek hikâyeler
anlattırıp dinlerler. Bütün bunları
yapmakta- ki amaç, ara sıra mezarlıktan eve gelen “üzüt”ü kovup
uzaklaştırmaktır.
Teleütler
ölünün yedinci, kırkıncı günü ve seneyi devriyesinde ölü yeme- ği (anma) düzenlerler. Yedinci ve kırkıncı günü akrabaları
hazırlanmış çeşitli
yiyeceklerle beraber “üzüt”e
ikram etmek için mezara giderler. Orada
iki ateş yakarlar: mezarın
batı ucuna kendileri için, bir tane de “üzüt” için ölünün baş tarafında ve daha küçük bir ateş yakarlar. Getirdikleri yiyeceklerin bir kısmını kendileri
yer, küçük bir kısmını da “üzüt”
için ateşe atarlar. “Üzüt”ün nevale-
sini bilinçli olarak beraberlerinde getirdikleri köpeğe yedirirler. Buraya şarap
da getirirler. Mezar ziyareti
elbette birkaç saat sürer. Geleneğin tamamlanma- sıyla orada hazır bulunanlardan yaşlı olan kişi “üzüt”ün ateşini
tekmeler ve der ki:
Taş oçogıŋ
odorım Taş
ocağını yıkarım (dağıtırım)
Talkan külüŋdi
çaçarım. Altın külünü
saçarım.
Kırkıncı gün olağan ölü (anma) yemeğinin dışında mezar ziyareti ger- çekleştirirler. “Üzüt”ün“üydiŋ için arular” (evi pisliğinden arındırma) icra edilir. Evi arındırma seremonisini kam gerçekleştirir. Bu geleneğin icra edil- mesi esnasında
kam her köşeden eve yaklaşır ve tefini köşe üstünde tutar ve bir bezelye tanesinin
sesini andırır şekilde
parmağı ile tefe vurur. Teleütlerin
açıklamalarına göre bu şekilde
köşeler ölü için biriktirilmiş olan akrabalarının
gözyaşlarını geri verirmiş.
Geleneğin tamamlanmasıyla kam, “üzüt”ü ve göz-
yaşlarını yakalayarak sokağa atar, atarken de “şau” şeklinde
sokağa haykırır ve şu sözlerle
tamamlar:
Kesken agakıŋa, Senin
için kesilmiş ağaca (tabuta), Kemdegeŋ bolzo yeriŋe... Senin için hazırlanmış yere (mezara
gir). Aylu yerdeŋ ayrılganzıŋ, Sen, aylı yerinden ayrılan,
Aldıs kanga tabılganzıŋ, Sen Aldıs-Kan-ı
bulan,
Kündü yerden airılganzıŋ, Sen, güneşli
yerinden ayrılan,
Kündüs kaanga tabılganzıŋ! Sen, Kündüs-Kan’ı bulan (git!).
Evin pislikten
temizlenmesinde ölen kişinin “kut” veya “yula”sını yiyen Aldaçı’yı (ruh) da kovarlar. Bu korkunç ölüm meleğini kam şu sözlerle
kovar:
Alıp pargan Aldaçı Alıp giden
(açgözlü) Aldançı,
Yip pargan yimekçezi, şau Yiyip, yutan
pisboğaz defol!
“Üzüt”, akrabalarından herhangi birinin yulasını beraberinde alıp götürme gücüne/yeteneğine sahiptir. Bunun özünde kam çok özenli bir şekilde üzütün
yapabileceği sinsice çalma planlarını
kontrol eder. “Üzüt” tarafından çalınan kam bazen
sonra geri alır, bazen
de ejikbiy’in (kapının
ruhu) yardımıyla ancak geri alabilir. İkinci durumda “üzüt”ün
çalması karşılığında kam da onun evini
tahrip eder: üzütüyinodoro.
“Üzüt”e karşı
alınacak tedbir vasıtaları olarak şunlar da yapılmalıdır: Gö- müden sonra ölünün yattığı
evde Teleütler küdel (didilmiş kendir, kenevir
lifi) yakarlar, daha sonra
taş koyarlar. Müteakip yedi gün mühletince mezara taş taşırlar. Bununla da şu düşünce ifade edilir: Bırak
üzüt taş gibi yatsın ve me- zardan
gitmesin, taşın gidemeyeceği gibi.
Tek
başına mezarlıkta yaşayan “üzüt” kendi yalnızlığıyla azap çeker ve onlarla dostça sohbet gerçekleştirmek için yaşayan insanlarla ilişki kurma- ya
yeltenir. Böyle durumlarda eve
yaklaşan “üzüt”, ağzından insanın karnına girer.
Bu istenmeyen misafirden dolayı kişi karın ağrısı çekmeye başlar. Has- tanın tedavisi için insanın
karnından “üzüt”ü kovmayı becerebilen uzman bir erkek veya kadını davet
ederler. Uzman kişi küçük tahta bir
kürek (spatula) yapar ve kızdırır, küllü ucunu ona (karnına) bastırır. Köşeye un, yağ ve tü- tün koyar. Tiksindirici dumanla buhur oluşur. Uzman kişi bu buhurla yatakta yatan hasta üzerine çımır
denilen bir gelenek icra eder.
Gelenek şu şekilde sona erer. Davet edilen kişi hasta üzerine tütsü
yaparak ilk başta sessizce dua okur, ortasında biraz daha yüksek
sesle, okumanın sonunda
ise kudurmuşçası- na vahşice
haykıran bir hayvana dönüşür.
Geleneği icra eden son kelimelerle eşiğe fırlar,
spatulayı kapanış kelimeleriyle rastgele fırlatır: “şau” veya “ay”, “tatay” –
“defol, çık!”
Hasta üzerine
okunan dua:
Çımır,
çımır... Yıda mınaŋ yemirerim.Çımır... Kandu
üzüt, kara yek-pe? Kök
temirgekıstayrım,
Çımır,
çımır... Yardıŋ
piginä jaŋzirım.Çımır... Toluk sayın tolgondıŋ-ba? Kapşyaga kabılıp ottur.
Aral sayın aylandıŋ-ba? Adı bajıŋ aidınıp ottur. Çımır...
Kuyun bolup kuyburduŋ-ba? Kesken seŋ agajıŋa
Salkın bolup sabırıldıŋ-ba? Çımır...
Kem degende yanıŋa
Yakşı etkenin yazık poldı, çımır.. Alıp pargan Aldaçıŋ bıla
Juşde etkenin ilekpoldı. Çımır... Yip bargan
yimakçıŋ bile. Çımır Ak taykanıajıp keldiŋ-be? İdim bolzo kabagan,
Agınsudıkeçip kediŋ-be? Çımır... Üm bolzo süsegen,
Adı yolınaydınıp ottur,
Aygırım
bolzotebegen.
Tijin bolzo tiştenbe, Adı
jolıŋ aydanıp ottur! Çımır... Tilim bile çeçilip ottur. Çımır... Şau!
Yajılotkoyanzayrım, Kızıl
otkokıstirım,
tır.
Kızgın
üzüt’ten veya Yek’ten mi oldu Adını, yolunu söyle,
(hastalık)?
Her
köşede dolandın (sarıldın) mı? Dişlerini
sıkma
Her
ormanda yolunu şaşırdın mı? Benim
dilimden çözül (tanın) Her kasırgayla
kıvrıldın mı? Seni
yeşil ateşe sokacağım, Her rüzgarla döndün mü? Kızıl ateşe
sıkıştıracağım. Senin hayırhahlığın zarar getirir, Seni
mızrakla ezeceğim,
Senin
hizmetlerin maskaralık oldu, Seni
yeşil demire sıkıştıracağım
Ak
dağ üzerinden gelmedin mi, Yiyicilerinle birlikte (git)! Nehri hızla
geçedin mi? Benim
ısıran köpeğim, Sana derin bir çukur kazıyorum, Benim tos vuran ineğim, Acele et,
çabuk! Benim
çifte atan aygırım.
Adını
ve boyunu söyle! Adını
ve yolu söyle! Defol! Senin için kesilip oyulmuş tabuta (git).
Senin
için kazılmış mezara. Beraberinde aldığın Aldaçı
ile (git).
Diğer hâllerde “üzüt” açgözlü, pisboğaz,
büyük bir şarap düşkünü varlık-
Telelütler büyük grupla şarap içtiklerinde bazı kazanlarda yeterli
kalitede
şarap olmaz.
Bu da kötü hazırlanmış şarap
içenlerden kaynaklanır. Bu durumu
Teleütler farklı şekilde açıklarlar ve kazanın içine şarap için “üzüt”ün girdiği-
ni
düşünürler.
Teleütlerin şuurunda “üzüt” (ölenin
ruhu) aynen ölen kişinin unutulduğu
gibi
o da unutulur. Bununla da onun
zararlı etkisi kaybolur.
Süne
“Süne”, insanın ruhudur.
Ölüm
esnasında “süne”, bedenden ayrılır ve gömüye kadar ölen kişinin evinde kalır. “Süne”nin
varlığı sayesinde ceset, kendi
etrafında olup bitenleri duymaya ve anlamaya
devam eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri
ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyler vardır.
Ölünün arkasından söylenenler şiir formundadır ve sıgıt (ağıt) adını alır-
lar.
Daha sonra ölenin
ailesini ziyarete gelmiş
olan diğer akrabaları tarafından da söylenir.
Eğer “sıgıt” söylenmezse, ölen kişi öteki dünyada sağır olur.
Teleütler
daha sonra ölü anısına birkaç kez küni adı verilen “ölü yemeği”
yaparlar: birinci günü,
konogı; yedisi, kırıgı; kırkı ve kalgan ayı; bir de seneyi
devriyesinde. Bu günlerde
leziz yemekler hazırlanır; pelmeni adı verilen
man- tı türü yemek, gözlemeler, et, erişte vd. Ölü yemeğinde bal olmaz. Bal kanatlı
bir varlığın ürünüdür ve onun ölüye bir yararı olmaz.
Yemekler yenirken bazen denir ki: Balam
yakşıda yarıkta yürzin. (Balam,
iyi dünyada yaşasın) veya sünezine
yedim bolzın, (ruhuna/canına değsin!) Ölünün “süne”sine de leziz yiyecekler ikram ederler. “Süne” için ilk önce
kâse içinde pencerenin önüne yiyecekler koyarlar, daha sonra avluya çıkarır-
lar, tabutu yaptıkları yere koyarlar. Bunu Teleütler ölen kişinin yemek yiyece-
ği düşüncesiyle ilişkilendirmektedir: ölgön kijidi azrap yat; “süne”ye yapılan ikramda şöyle derler:
Yürü bolzoŋ upıŋ iştiŋ (Sen
hayattayken payını yedin),
Ölgön bolzoŋ süneŋ içsiŋ. (Ölünce senin
sünen yesin).
Dışarıya
atılan yemeği orada bağlı olan köpek yemelidir.
Kanatlı varlık- lara: tavuklara, ördeklere, kazlara ve diğer tür kuşlara
gagalatmazlar, çünkü onlar uçarlar, “süne”
onların arkasından gider
ve ona yiyeceğini vermezler. Köpek her zaman evde yaşar ve “süne”
ondan çok rahatça yiyeceğini alabilir.
Ölüyü gömdükten sonra “süne” bir süre daha evde yaşar, daha sonra mah- kemeye yargı sayına gider (hesaba çekilir). Zengin kişinin “süne”si
mahke- meye olan yolculuğunu kişinin ölümünden sonra mezarda boğazladıkları ata binerek, fakir kimsenin “süne”si ise yaya olarak
gerçekleştirir.
“Süne”nin
mahkemeye gidişi kırk yıl sürer. Ona
bu yolculuğunda kişinin ölümüne sebep olan ruhun elçileri
eşlik ederler. “Süne”ye refakat için gönde- rilen ruh ölüm esnasında ölenin
“yula”sını yiyen Aldaçı’dır.
“Süne” kırk yıllık yolculuğunda günahkârların kıyın yer (ıstırap çektikle- ri yerleri) gözlemler. Günahkârların ıstırap çektikleri yerler
kamın boy-ruhu Adam’a gidiş yolu üstünde bulunmaktadır: Ada bistinyuun yer, çın kıyaldu
kıyın yer (Babamızın toplanma yeri, günahkârların ıstırap yeri).
Günahkârların ıstırap
çektikleri yerler hakkında
ve tabut üstüne sıgıt sarın (ağıt) yakılır.
Ayluba yerde ne kıya ede
Bu (aylı) dünyada ne
günah, Agoytimirde çın kıyat
ede Günahın beyaz demirde
(ıstırap yeri) Kündü be yerde
nakıyal ede Bu
(güneşli) dünyada ne günah Kögüm temirde
çın kıyal ede Mavi
demirde günahın anlamı var. Aeluba
yerde ne kıyal ede Dünyada günahın ne anlamı var, Arbıspakaanda çın kıyal ede Arbıs-Kan’da günahın anlamı var,
Kündübayärdänakıyal ede Günahın
(güneşli) dünyada ne anlamı var,
Kündüspakaanda çın kıyal ede Kündüs-Kan’da günahın anlamı var.
Yolculuk tamamlanınca süne
ölen
insanların
ruhlarını
yönelttiği
Ar-
bıs-Kan’ın
bölgesine yerleşir.
Aylu yerde yürgende, Dünyada
(toprakta, yeryüzünde) yaşayarak,
Yüstoguzan yaş yaşgam, Yüzdoksan yıl yaşadın,
Arbıs-Kanga sabılganaŋ ala Arbıs-Kan’a geldin,
Baza yüstoguzan yıl örtti. Yüzdoksan yıl daha geçti.
Ruh
Yaŋıs-Som’a giderken gidiş yolunda karşılaştığı ölmüşlerden biri Kam’a böyle söyler.
Ana
sütüyle beslenen bebekli öldüğünde onun ruhu günahsız sayılır. Be- beğin ölümünden sonra bebeğin annesi
memelerinden süt sağar ve yukarı - Enem-Yayuçı’ya “çaçııp
yat” (serpiştirir). Bu hareketle anne bebeğinin ölümü onun iradesiyle olan Enem-Yayuçı’ya itaatini gösterir.
Yel-Salkın
kıyaldu kiji (günahkâr insanlar) öteki dünya
hayatında ebedî ıstırap çekecektir.
Çın kıyaldu kündüdi körzöŋ, Günahkâr kişiye bak,
Çakma baçakka, Asırdan asıra, Yıldaŋ
bayılga, Yıldan
yıla, Kıynalıpturganıŋ. Istırap
çekecek.
Ak sagıştu
kiji (iyi insan) hava gibi varlığa “yel-salkın” (harfiyen-hafif yel) dönüşecek ve Ol yer’de (öteki
dünya) Kündüs-Kan’ın dünyasında ya- şayacaktır. İyi insanların öteki dünyadaki yaşamları
olan Ol yer, bu dünyada
yaşayan insanların yaşamına benzemektedir.
Bu onların cennetidir.
Orada karı koca tekrar birbirleriyle karşılaşırlar ve dünyada da yaşadıkları
gibi normal hayat sürerler: ulu
aştu, maldu bolup (hayvanları ve ekmekleriyle zengin olurlar).
Ancak bu dünyada
bir eşle evlenenler, orada tekrar buluşacak- lar. İlk evliğini
dul biriyle yapanlar, orada
eşsiz kalacak, çünkü
karısı kendi ilk kocasına ait olacaktır.
Kamlık inancına mensup
Teleütlerin dinî şuurları ölmüş kan bağı akra-
balarının kamların ve kadın kamların adlarıyla, aynı şekilde kamlık geçmişi
olmayan emegender ve enekelerle de sıkı bağ içindedir. Bu sistemi kendi ata- ları ile olan ilişkilerinde de değiştirmemişler, bundan dolayı her boy kendi kan bağı atalarını sayarlar.
Atalara
saygı duymanın fiziksel ifadesi kanlı ve kansız kurban sunumu- dur. Hastalık hâlinde kurban sunarak Teleüt atasının ona şu veya bu hastalık
şeklinde göstermiş olduğu öfkesinden kurtulmayı arzular. Hastalıktan kurtu-
lan Teleüt bunun atasının merhameti
olduğunu açıklar. Ağır mahremane ba- ğımlılık Teleüt’e, kamın atasını
kendi evinin, hayvanlarının ve iktisadi faali- yetlerinin alançıgınıŋ sakçızı (evinin
hamisi) olarak kabul etmesini mümkün kılmaktadır.
Teleütlerde genç kamlar da ölmüş atalara,
kam ve kadın kamlara bağımlı- dırlar. Kamlık inancı kültünün bu kutsal kişiliği
kamlık hizmeti için istidadını
ruhsal/sinir hastalığı/epilepsi vasıtasıyla atalarından alabilmektedir. Bu yo- rucu hastalık karşısında sıkça
ölümlü sonuçlar olmaktadır; yerlilerde kamlık ayini dışında başka vasıta yoktur. Kamlık ayini epilepsi hastasına
hastalığın- dan kurtulabilme imkânı
vermektedir. Kamlık
yapan kişinin gerçekten de has- talık
geçirmediği gözlenmektedir. Kam veya
kadın kamın “kamlık kültünün hizmetçisi olmak” gibi ağır bir yükü/rolü neden kabul ettikleri, arzuladıkla- rı sebebini de göstermektedir. Tartışmasız onlar zavallı insanlardır. Kamlık hizmetini
bırakarak birçok kam hastalık nöbetinin gelmesinden korkmaktadır onlar bu
kültle kolaylıkla bütün bağını koparabilirler.
Emegender
ve enekeler, bunlar ihtiyarların
(yaşlı erkek ve kadın) ruhla- rıdır, Teleütlerde baba ocağının koruyucularıdırlar. Bunlar kamlık inancına
mensup Teleüt’ün çok eskiden ölmüş uzak kan bağı olan akrabalarıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder