31 Mayıs 2018 Perşembe

Sümer & Babil Mitolojisi

 1. Isaac [26] Abraham (=Sarah, the Tehama) [25] Terah (=Tohwait) [24] Nahor (=Iyoska) [23] Serug (=Melka) [22] Reu (=Ora of Ur-Nammu) [21] Peleg (=Lamna) [20] Eber (=Azura) [19] Shelah [18] Arphaxad [17] Shem (=Seduka-tel-bab) [16] Noah (=Na’amath) [15] Lamech (=Bilanos) [14] Methuselah (=Edna (Ezrael)) [13] Enoch (=Edna) [12] Jared (=Baraka) [11] Mahlalail (=Sina) [10] Cainan (=Mualet) [9] Enosh (=Neom) [8] Seth (=Kalimath of Enki/Lilith) [7] Eve and Adam, [6] Enki and Nin-khursag [5] Anu and Antu [4] Anshar and Kishar [3] Lahmu and Lahamu [2] Tiamat and Absu [1] married Rebecca (Bebechak) children: Esau -- JacobIsaac is generally reckoned to be the son of Abraham, but as noted above may have been the son of Pharaoh Senusret I. In any case, it was apparently Abraham who raised Isaac [despite the bit about being ready to sacrifice the boy to assuade the voice his head.] Sensuret being the dad does make sense when we note that Sarai changed her name to Sarah (‘princess’), as well as there being the introduction of the Egyptian custom of circumcision. This would also explain the otherwise mysterious nature of the ‘birthright’ that was eventually sold by Isaac’s son to his brother Jacob (Genesis 25:30-34).From Wikipedia: Isaac is regarded as one of the patriarchs of the Jewish people, and the longest-lived of the [post-Flood] patriarchs, living till the age of 180 years. Isaac was the only one whose name was not changed. Isaac was also the only patriarch who did not leave Canaan, although he once tried to leave and God told him not to do so. Compared to other patriarchs in the Bible, his story is considerably less colorful. Some academic scholars have [even] described Isaac as "a legendary figure" while others view him "as a figure representing tribal history, though as a historical individual" or "as a seminomadic leader."Isaac was born when Abraham was 100 years old, and Abraham circumcised Isaac when the boy was eight days old. Isaac was Sarah's first and only child, and after Isaac had been weaned, Sarah supposedly saw Ishmael mocking Isaac, and she urged her husband to banish Hagar and her child so that Isaac would be Abraham's only heir. Abraham was hesitant but allegedly at God's order he listened to his wife's request. (Genesis 21:8-12) [Now, that's funny!]When Isaac was forty years of age, Abraham sent Eliezer, his steward, into Mesopotamia to find a wife for Isaac, from Bethuel, his nephew's family. Eliezer chose Rebekah for Isaac. After twenty years of marriage to Isaac, Rebekah had still not given birth to a child and was believed to be barren. Isaac prayed for her and she conceived. (Genesis 25:20-21) Rebekah gave birth to twin boys, Esau and Jacob. Isaac favored Esau, but apparently, Rebekah favored Jacob. This turned out to be crucial inasmuch as Isaac grew very old and became completely blind. He called Esau, his eldest son, and directed him to procure some venison for him. But while Esau was hunting, Jacob (with Rebekah’s help) deceptively misrepresented himself as Esau to his blind father and obtained his father's blessing, making Jacob Isaac's primary heir, and leaving Esau in an inferior position. Isaac lived some time after this, and sent Jacob into Mesopotamia to take a wife of his own family.After the sumerian mythology, around year 4000 BC, a sumerian couple lived in Dilmun (identified today as the isle of Bahrain) : Nammu and her husband An.After her death, Nammu became the Goddess of the sea (abzu) and ANU (An) became the God of the Sky. Nammu was the mother and ancestor of all the sumerian gods. Nammu will be later called : Ningal and An : Nanna (their Akkadian names).









Kıyamet yaratıcısının öfkesi bugün şaşırtıcıdır, çünkü Musa, Hristiyanlık tarafından yeniden ele alınan On Emir'in esinini Babil'de, Hammurabi yasalarında bulur. I.yüzyılda, yani Yuhanna'nın kinci ve kehanet içeren şiirini yazdığı dönemde Babil, bir hayaletten başka birşey değildi ve bu kadar alçakça davranışı kuşkusuz hak etmiyordu. Ancak Yahudiler ebediyen hatırlarlar ki, İÖ 598'de Nebukadnezzar, Kudüs kuşatmasını zaferle gerçekleştirdi ve Yahuda kralı Yekoyakim'i Babil'e köle olarak götürdü, onun tahtına kukla Sedekias'ı geçirdi. Yine hatırlarlar ki 587'de Sedekias da isyan etti ve Nebukadnezzar geri döndü ve bu kez çok daha fazla sayıda yahudiyi savaş esiri olarak Babil'e götürdü. Bunu hatırlıyorlardı çünkü iki tutsaklık Yahuda krallığının sonunu getirmişti. Canlı bir hatıra! Yahudiler bu dönemden sonra Akdin hala yürürlükte olup olmadığını ve Tanrı'nın kendi halkını hala hatırlayıp hatırlamadığını kendilerine sormaya başladılar.Babil diniyle yahudilik birbirinden çok farklıydı. Babil dininde Panteonu yöneten belli başlı tanrılar şunlardı: Öncelikle Gökyüzünün Efendisi ve diğer tanrıların babası Anu; Anatanrıça olmasına karşın bekar olan Nintud; göksel bakire Innina; Yeryüzü Tanrısı Enlil ve eşi Ninlil; Sümerde Enki olarak geçen Su Tanrısı Ea ve eşi Damkina. Nintud'un kırk kadar değişik adı vardır: Belit Ilani yada "tanrıların anası"; aynı zamanda Makh, Ninhursag yada "dağ kraliçesi" adıyla da anılır; bu Sümerler için "yeryüzü kraliçesi", Babilliler içinse "ölüler ülkesi kraliçesi" demektir. Ancak Aruru yada "hamilelik tanrıçası", daha basit olarak ise Mama da denir ona; dişil bir yaratılış ilkesinin antik örneği olan Mama, anaerkil bir toplumun yansısı olan bir anlayışın sonucu olarak erkeği kilden yaratmıştır.Tıpkı antik dinlerde olduğu gibi tanrıların kimlikleri birbirine karışmış ya da üstüste binmişti: Örneğin Nintud ve İnnina aynı öznitelikleri paylaşıyordu; insanlık günah işlediğinde ve tanrılar insanlığı kötü muameleyle tehdit ettiğinde bu iki tanrıça aracılıkları yoluyla onları cezadan kurtarıyorlardı. Günah kavramı bile, şimdiden bağışlanmış olan birşeyi nitelemek anlamını içeriyordu.Babillilerin baş tanrısı Şeytanın oğlu Marduk'tu. Marduk; başlangıçta Sümer tanrısı Amar-Utuk, yani "Güneş-Tanrı'nın Kalçası", İbranilerin Merodach'ı, Babil şehrinin ve ardından tüm Babil imparatorluğunun vasisi olan ve Yargı ve İlkbahar Işığı tanrısı da olan Marduk, simgeleri bizim Jupiter dediğimiz yıldız ve ejderha-yılan Mussussu'dur. Çünkü, fetihler ve tutsaklıklar boyunca tanrılara ait bilgi ve inançlar bir ülkeden diğerine geçerler ve bunu yaparken, bazı özniteliklerini bırakıp başkalarını kazanarak bir dinden diğerine geçerler.Mezopotamyanın tanrıları çok farklıdır. Çünkü insanlık tarihinde ilk kez Mezopotamyada tanrılar insanlara hizmet edecektir; ne Okyanusyada, ne Çinde, ne Hintte, ne de Mısırda asla böyle hizmet etmemişlerdir.Mezopotamya panteonlarının akrabalık, yakınlık ve özdeşliklerini tanımlamaya tüm bir almanak yetmez. Örneğin İnnina'nın bir kız kardeşi vardır, Ereşkigal; cehennemlerde hüküm sürer, ancak cehennemler Nintud'un da alanıdır; bu da İnnina ve Nintud'u kardeş yapar. Mezopotamya teologlarının altı yüz tanrıdan oluşan -Annunaki'ler- dünyevi ve cehennemi olduklarından aşağı bir panteon oluşturdukları ve Babil ve Asur dinlerinin yaklaşık dört bin tanrıdan ibaret olduğu bilindiğinde teologların tam gün çalıştıkları seve seve kabul edilir!Babil mitlerine göre, insan eski bir tanrının, Kingu'nun kanından doğmuştur; Kingu baş demon olmuş ve evrende düzensizlik tohumları ektiği için Marduk'un emriyle ölüme mahkum edilmiştir. Ama Kingu ikilik taşımayan bir demondur: Kötüdür; salt kötüdür, ondan hiçbir yardım dilenilemez, örneğin Mısır mitolojisinde Ra'nın Seth'den aldığı türden bir yardım dilenilemez. Bu, Kingu'nun oğlu olan insanın, temelde kötü olduğu anlamına gelir; Kötülük onun kanındadır ve tenindedir.Tiamat ve Apsu, tanrılar doğurmuşlardır ve bunların gençliği gürültü ve patırtı içinde geçmiştir; Apsu, eşine şikayet ediyordu: "Davranışları katlanılır gibi değil. Ne gündüz dinlenebiliyorum ne de gece uyuyabiliyorum. Bu gürültüye son vermek için onları yok etmek istiyorum ki sonunda sükunet egemen olsun da uyuyabilelim!" Sonrasında, çabuk öfkelenen Apsu'nun talep ettiği çocuk öldürmeyi tartışırlar. Bu durum diğer tanrıların kulağına çalınır. Tiamat'la boğaz boğaza gelmek ve göksel güçlerin davasını savunmak için seçilmiş Marduk, savaş arabasıyla yola çıkar. Cadaloz öldüğünde bedenini uzunlamasına parçalara böler ve benekli sırtını göklere fırlatır, karnını da yeryüzüne.. Aynı zamanda Tiamat'ın oğlu olan, insana kanını veren ve Marduk tarafından ölüme mahkum olmuş olup cezası henüz infaz edilmemiş olan Kingu da annesinin yardımına gelir. Bu devlere yaraşır kavga sırasında Marduk tarafından paramparça edilir.Ana katilliğine dayanan bu kanlı kozmogonide, erkeklerin üzerinden yaratılmış kahramanlık örtüsü vahşeti gizleyemez; bu mitlerde hakim olan kötülük kadınsallıktır, Kadınsallık kötülüktür.Simge meraklıları, isterlerse bu mitlerdeki erkek ilke ve dişi ilke üzerinde uzun süre uğraşabilirler, dişinin ölümüyle sonuçlanan bu düelloda..Başka bir kozmogoni de şöyledir: Soğuk Su Tanrısı Enki; annesi derin sular Tanrıçası Nammu tarafından uyandırılır. Nammu tanrılara dayatılan zahmetli çalışmalardan şikayetçi olur. Bunun üzerine Enki; onların yerine çalışacak kuklalar yaratmalarını önerir. Öncelikle, der, yeryüzü ile derin sular arasındaki ara bölgeden getirilmiş kil gerekiyordu. Nammu'nun alanından çıkarılması gereken bu kil, kuklaların kalbini yapmaya yarayacaktır. Sekiz tanrı daha göreve katkıda bulunurlar ve insan soyu böyle yaratılır.Enki, başarısını kutlamak için bir şölen düzenler. Şölende çok içki içilir. Enki'nin karısı Ninmah çakırkeyif olur. Yaratılışın başarılması onu hiç kuşkusuz kuşkucu kılmıştır, ve Enki'ye kuşkuyla dolu olarak şöyle der: "İnsan bedeni neye değer? Ben rahar rahat yaparım onu!" Bu sarhoş meydan okumasını, "Yapın o halde, sizin yaratacağınız her insan varlığına bir yer bulacağıma söz veririm," diye yanıtlar kocası. Ninmah, işe koyularak bir hadım, bir kısır kadın ve dört sakat yaratır. Enki hepsine toplumda bir rol verir. Hadımı bir memur, kısır kadını nikahsız yaşayan bir eş yapar, sakatlara da ticarette iş sağlar. Sonra bir kaynağa göre, "rolleri değiştirerek devam etmesi için Ninmah'a meydan okur. Kendisi yaratacaktır, ve bu yaratacağı şeylere Ninmah toplumda yer bulacaktır, bunu yapamayacağını iddia ederek Ninmah'a meydan okur. Ninmah meydan okumayı kabul eder. Enki, önce, "doğalı çok olmuş" bir adam yaratır, bu insan soyundan ilk "yaşlı" kişidir. Adam Ninmah'ın karşısına çıkar. Ninmah adama bir parça ekmek sunar, ancak yaşlı adamın ne dişleri vardır ne de ekmeği tutacak gücü. Ninmah bu zavallıya ne yapacağını bilemez. Adamakıllı sarhoş olan Enki, zaferinin ihtişamını artırmak için, her biri birbirinden biçimsiz ve herbiri birbirinden belalı beş erkek ve kadın yaratarak eşini köşeye sıkıştırır. Ninmah toplum içinde onlara hiçbir iş bulamaz. Gece gürültü patırtı içinde son bulur.Bu mitleri incelediğimizde, aklımıza ilk gelen, Mezopotamyalıların, esprili ve hatta laubali bir tutum takınarak konuşmalarından anlaşılacağı gibi, tanrıları karşısında Yunanlılardan yada Keltlerden daha az saygılı davrandıklarıdır. Amu bu ilk düşünce yüzeysel kalacaktır, insanın sadece tanrılar için köle olduklarını anlatan bu mitler, Yunan mitlerinden yada dünyadaki tüm diğer mitlerden kesin ayrılığını tam burada yaratır. Hiçbir Mezopotamya tanrısı bir Mısır yada Yunan tanrısıyla eşlenemez, coğrafi sebeplerle tanrı adları ve nitelikleri birbirine geçmiş olsa bile, "Mezopotamyadaki şu tanrı Yunandaki şu tanrının eşdeğeridir" denemez. Tanrıların tanrılıkları algılaması, yani bir tanrının "tanrı olma mahiyeti" ve insanlarla aralarındaki ilişki çok farklıdır. Olympostaki çok küçük bir grubun aristokrasisi olan Yunan mitolojisi tanrıları, zorunluktan değil, kişisel amaç ve isteklerinden ötürü insanla iletişime geçmiş görünmektedir. Ama Mezopotamyadaki tanrılar sistemi, uzaydan dünyaya gelmiş koca bir ırkın kurduğu bir yönetimin halkıymış gibi görünen bir nüfusa sahiptir (onbinlerce tanrı) , tanrılar bir zorunluluk-bir gereklilik-bir iş dolayısıyla dünyadadırlar, bu işleri yapmak zorundadırlar ve yorulmaktadırlar, ve kendileri yerine çalışacak kendilerine benzer bir ırk yaratırlar..Bu mitoloji, diğer tüm mitolojilerden farklıdır. Mezopotamya tanrılarının "güçlüleri" , mesela Enki yada Enlil, bu çok ileri medeniyetin - ırkın krallığının yöneticileri yada büyükleri olarak da düşünülebilir. Sümerlerde durum biraz daha farklıdır; binlerle ifade edilen bir tanrı sayısı, ama ek olarak, tanrılardan başka, iblisler..Enlil'in bir yarı-insan kadından çoğuğu olur, Lilith Nergal'i doğurur. Nergal yukarı dünyadan bir tanrıdır, Tanrıların emri üzerine, bir konuda özür dilemek için yeraltı krallığına iner ve Ereshkigal'in karşısına çıkar; ama sonunda cehennemi bedenin güzelliğiyle baştan çıkarak kendini onunla, "erkeklerin ve kadınların yaptıkları şeyi" yapma arzusuna kaptırır. Kuşkusuz bu işte iyidir, çünkü, o gittikten sonra baştan çıkarıcı Ereşkigal iki gözü iki çeşme ağlar:"Nergal, zevklerimin sevgilisi!Onunla birlikte zevk alacak kadar yeterince boş zamanım olmadı!" (Lurker, Bablonian and Assyrian Religion)Aşktan deliye dönen Ereşkigal, Nergal'i yakalamak ve tekrar kucaklayabilmek için cehenneme getirmek üzere tanrılara Namtar'ı bir haberci olarak gönderir."Git; Anu, Ea ve Enlil'le konuşmalısın!Anu, Enlil ve Ea'nın kapısına sür yüzünü,De ki onlara, çocukluğumdan beri ben,Diğer kızların tanıdığı zevki tatmadım,Çocukların oyununu bilmedim,Bana gönderdiğiniz ve beni hamile bırakan tanrı yeniden yatsın benimle!Geri gelsin bu tanrı ve geceyi geçirsin benimle sevgilim olarak!Eğer göndermezseniz,Ölüleri dirilteceğim ve canlıları kemirecekler,Yeryüzünde ölüleri canlılardan kalablık kılacağım!"Belli olduğu gibi, bu ateşli aşk söylevi, gözyaşı döken bir kızın değil, kinci bir gücün söylevidir. Gılgamış, İştar'ın aynı sebepten gerçekleşen tehdidine boyun eğmemiştir. Ama Nergal'e Tanrılar tarafından böyle bir hak verilmemiştir, Ereshkigalin savurduğu tehdit ciddi ve korkunçtur. Bu yüzden Gökyüzünden Cehenneme götüren merdivenden iner; görünüşte çok kötü bir ruh hali içindedir, Yedi Kapı'nın bekçilerini birbiri ardına yener, taht salonuna erişir, Ereşkigali görür, kahkahadan kırılır ve onu saçlarından yakaladığı gibi tahttan aşağı atar ve sürükler, o sırada Ereşkigal ağlamakta ve evlenmek için yalvarmaktadır. Tahtta da beraber oturmalarını istemektedir. Bunun üzerine Nergal tükenir, yalancı olarak takındığı tutumu bırakır ve karanlık aşığını kucaklar ve tahtını Ereşkigalle paylaşmayı da kabul eder.Burada da ölüm ve kötülük, cansızlık olarak Ereşkigal'in dişiliğinde gösterilmiştir.Ayrıca, insanın özünün kötü olduğunu, ona can veren tanrıları da bu şekilde dolaysız açıklayan Mezopotamya dininde, tanrıların birçoğunun da yarattıkları insan gibi "kötü" kabul edilmesi (kötü ve iyi kavramlarını sorgulayan biri olarak ben, bu nitelemeyi reddederim, ama burada yazdığım, 'objektif' kelimesiyle de kibarlaştırılarak söylenen, klasik-sıradan halkın ortalama-vasat görüşüdür.)Gerçekten de Mezopotamya dininin temeli Günah ve Varlığa içkin Kötülük kavramına dayanmaktadır.Mezopotamya dinine egemen ve belirleyici iki mit, yani insanın yaratılışı ve Nergal-Ereşkigal miti de, diğer hiçbir mitolojide karşılıksız yada benzerliksizdir, tanrılara ve insana ya alay yada saygısızlık içerir.Benim yorumumsa, halk dini olarak kullanılan diğer dinlerden farklı olarak, Mezopotamyalılar, ne insanı yalancı şekilde "iyilik yönünde" övmemiştir, ne de tanrıları "saf iyilik timsali" göstererek yalakalık yapmamıştır.Tanrı sayıları ve dünya üzerindeki amaçları da düşünüldüğünde, Yunan yada Mısır tanrılarıyla karşılaştırmalar yapmaya çalışmak saçmalığın ötesinde birşeydir. Onbinlerce tanrı varken, tanrıların adlarını, birbirleriyle ilişkili çeşitli uydurmaları, mitoloji edebiyatı konusu haline gelmiş çocuk hikayelerini ezberlemek, yada farklı mitolojilerdeki tanrıların hangisinin hangisi olduğunu karşılaştırmalı bir biçimde öğrenmeye çalışmak, en hafif ifadeyle, komiktir.kaynaklar:gerard messadie -Şeytanın genel tarihihenrietta mccall- mesopotamian mythsve britannicaMezopotamyanın ÇöküşüBabil'in, ve elbette dünyanın en büyük ihtişam ve zenginliklerinin varolduğu bölge Mezopotamya'da, en az onun kadar görkemli ve etkileyici başka devletler varoldu: Sümerler, Ur Krallığı, Asurlular ve Akadlar..Ur, Asur, Akad, Babil kartal yuvalarıdır. Merkezi gücü maksimize eden sert hükümdarlar, kendilerine hiç benzemeyecek olan Yunan siteleri ortaya çıktığında, bu Egelilere en çok silah satanlar olacaklardı. Ticareti önemsediler.Mezopotamya kralları zengindir: İÖ III.bin yıldan itibaren, Mısır ne yapacağını bilemezken ve Yunan belirsizlik içindeyken, bölge tüm dünyayla ticaret yapmaktaydı; ve ördek yada aslan biçiminde sayısız kurşun ağırlığın kanıtladığı gibi, malı tartmayı bilmektedirler. Ne ticareti yapılmaktadır? Altın, bakır, kalay, mücevherler ve değerli taşlar, fildişi, mercan, baharat, tıbbi otlar, kürkler ve daha sonra da, cam eşyalar, porselenler, halılar, ipekliler, sanat eşyaları.Ülke tarım yönünden de zengindi. III.bin yılın sonundan itibaren Ur kralları, sulama kanalları inşa ettirdiler. Yüzyıllar boyunca tarım kanalları geliştirildi ve yüksek su yolları düzeyine erişti; ve Kral Sennakherib, Ninova'daki sarayını süsleyecek taştan dev boğaları kayıklarla bu yollardan getirtti.Fransız Botha'nın 1843'te Horsabad'ta, Amerikalı Mallowan ve Oates'in ise Nemrud'da yaptığı kazılar sayesinde değişik Mezopotamya saraylarına ilişkin bilgilerimiz gittikçe zenginleşmiştir:Asur,Tukulti-Ninurta, Dur Şarrukin ("Sargon Sarayı"), Til-Barslip, Arslan-Taş, Ninova ("Sennakherib Sarayı") saraylarının yeniden inşası arkeolojinin ve mimarinin katışıksız alanını aşar. Bu inşalar öncelikle, bu iktidar merkezlerinin koskoca şatafatının dünya tarihinde emsalsiz olduğunu gösterirler: Teb, Menfis yada Karnak onlarla ancak kısmen boy ölçüşebilir. Çok daha geniş halklara hükmeden Çin imparatorları yada Hint imparatorları bile böylesine görkemli bir kibre tanıklık etmemişlerdir.Bu yeniden inşa etmeler, özellikle, bu inanılmaz binaları (Sargon sarayının iki yüz dokuz salonu için on hektar) inşa ettirmiş olan hükümdarların dev gücünü hayal etmemizi sağlar. Bu insanların fetihten başka hayalleri yoktur ve Mezopotamya tarihi baştan sona yalnızca fetihtir.Örneğin, annesi tarafından bir sandık içinde ırmağa bırakılan Sargon İÖ XXIV.yüzyılda tahtı ele geçirdi (işte bu gerçek, Musa'nın uydurulmuş tarihinin esin kaynağıdır. (? Gerard Messadie bazı konularda uçlardadır - benim notum))Yahudiler, eski zamanların en büyük fatihinin hikayesini taklit etmişlerdir, ve Sargon'un adının duyulmasından hiç hazzetmezler. Sargon tarihinin bilinirleşmesi, Yahudilerin en temel inançlarında "saçma mı?" şüpheleri doğurmaktadır.), Toroslara ulaştı, Anadolu yaylalarını aştı, tüm Anadoluyu, tüm Ur krallığını fethetti ve Basra Körfezi'nde "silahlarını yıkamaya" indi (kan oranı biraz fazlaydı:); ardından Akad'ın mükemmel başkentini inşa etti. İÖ VII. yüzyılda, Asurhaddon Mısır'a inerek firavunun imparatorluğuna meydan okudu, Mısır'ı fethetti ve ülkeyi Asurlu memurların yönetiminde yirmiiki (22) bölgeye ayırdı;genç oğlu Asurbanipal ise isyan içindeki ülkeyi yeniden fethetti, firavunu rehin aldı, Teb'i yerle bir etti ve ganimet olarak iki dikilitaşı Ninova'ya götürdü.Okurken şaşırdığınız gibi, kültürleri ve dinleri bir çeşit paganizm olan bu Mezopotamya milletlerinin, binyıllar süren ve dünyanın belki de görebileceği en görkemli imparatorlukları, hiçbir zaman dikkatlerimize sunulmamıştır. Belki de, başka bir Tanrının hakim olduğu zamanların görkemi, gözlerden kaçırılmak istenmiştir.Ayrıca, böylesi büyük güç ve kudret, Mezopotamyanın çok küçük bir bölge olması gerçeğiyle karşılaştırıldığında dikkat çekicidir. Mısır kadar olması için bile on tane Mezopotamyanın yanyana getirilmesi gerekir.Ama bu güç ve bolluk sonsuza kadar sürmemiştir. Son Ur kralı İbisin zamanında, Mezopotamyaya ticaretle uğraşan İbranilerin gelmesine izin verilmeye başlanır, ve herşey değişir. Merkezi denetim seviye seviye azaltılır ve serbestiye uygun hale getirilir. Bir süre sonra ise, devlet kendisine itaat etmemeye başlayan kitlelerin üzerinde otoritesini, ancak vergileri kaldırarak tekrar sağlayabilmeye başlamıştır. Gittikçe bölge zayıflar, tükenir.. İskenderin halefleri Selevki İmparatorluğunu genişletmek amacıyla bölgeye girdiklerinde, hiçbir ciddi güçle karşılaşmamıştırlar. Artık Mezopotamya, kendisi değildir. Yunan hakimiyetindedir, kendi kültürüne, dininde sahip değildir. Artık Mezopotamya, Mezopotamya değildir.kaynaklargerard messadié- şeytanın genel tarihiana britannicaMezopotamyada Cinsellik Bu Tanrıçanın tapınımında seks ön planda olmayacaktı da kiminkinde olacaktı !'GÖĞÜN KUTSAL FAHİŞESİ'Milattan önce 3500 yıllarında Sümerler yükselişe geçerken en önemli Tanrılardan biri, Ningal ile Nanna'nın büyük kızı Inanna'ydı; Aşk, Seks ve Bereket Tanrıçası. Bilinen en eski uygarlık olan Çatalhöyük uygarlığındaki seks Tanrıçası olan Ana Tanrıçaya çok benziyordu, ama dolgun göğüslü ve geniş kalçalı olmak yerine, daha modern bir görünüme bürünmüştü.Philadelphia Üniversitesinin antik Nippur şehrinde (güney Mezopotamya) çalıştığı kazılarda ele geçen 5000 çivi yazısı tablet (ki bu tabletlerin üçte biri İstanbul Arkeoloji Müzesindedir) Inanna tapımını ortaya çıkarttı. Günümüz modern(!) insanının anlayamayacağı (daha doğrusu kendi yanlış yargılarından dolayı yanlış anlayacağı) bir dolu bilgi içeriyordu bu tabletler; örneğin O'na "Göğün Kutsal Fahişesi" deniyordu! Ve böyle denmesi övme amaçlıydı!!Eminim adı geçen tanımlamayı okuyan birçok kişi Inanna'yı bir * olarak "aşağı" bir sınıfa koyuvermiştir. Doğaldır bu.. Çünkü günümüzde "modern"(!) bir yüzyılın kültürü etkindir.. Oysa eski "ilkel"(!) çağlarda fahişelik, tapınmanın önemli kısmını oluşturmaktaydı ve bu yüzden en ileri derecede kutsal sayılmaktaydı!Hem de kadınlar kadar erkeklerin de fahişelik yapacağı kadar..Sanırım Inanna'nın verimlilik ayinlerinde okunan şu şarkının sözleri size çok şey anlatacak:"Erkek olan kadınlar, kadın olan erkekler; önünden geçer sana selam ederiz.Kadın fahişeler, erkek fahişeler, önünden geçer sana selam ederiz."Sümerli tarihçiler Tanrıçanın sadece * olduğunu söylemediler; Inanna onlara göre "toplumun süsü"ydü, "Sümer'in neşesi"ydi, "sevgi kaynağı"ydı... O güzeldi... çekiciydi.. şuhtu... şefkatliydi... en seçkin kadınlık özellikleri onda bulunurdu.. Ama bunlardan başka Inanna'nın sembolize ettiği bir kavram daha vardı, o bereketi yönetmekteydi.Doğayı yenileyen, insanlara çoğalma gücü veren, doğal olan ve doğanın kendisi bir Tanrıça..Bu Tanrıçanın tapınımında seks ön planda olmayacaktı da kiminkinde olacaktı !Bu Tanrıçanın tapınaklarında serbest seks yapılmayacaktı da kiminkinde yapılacaktı !Cinsellik o kadar kutsal bir eylemdi ki, fahişelik de büyük onur verici bir göreve dönüşmüştü.Zamanın en saygın ailelerinin kızları ve kadınları Inanna'ya adanmış tapınaklarda bedenlerini satmak için yarışırlardı..Milattan önce 3000 yılında Inanna, Uruk kenti baş Tanrıçası oldu.. Onun verimliliğinden sonuna kadar yararlanabilmek için her ilkbaharda Inanna, ülkenin kralıyla evlendirilmeye başlandı. Her bahar kral, Inanna'nın sevgilisi Dumuzi rolüne girer; en açık saçık kelimelerle yazılan dua ve ilahiler ibadetlerde okunur; Inanna'yı simgeleyen başrahibeyle sevişirler ve ardından yeni yıl kutlamaları şenlikler içinde yapılmaya başlanırdı. Böylece bolluk ve yaşam enerjisinin dünyaya aktığına inanmaktaydı. Müzik, yemek, içki ve coşku son safhadaydı... seks de öyle..Ama tarih asla bu ibadetlerde oluşmuş olumsuz olaylardan söz etmedi...Çünkü böyle bir olay olmamıştı!!Çıkarılan tabletlerde anal seksin tabu olarak nitelendiğini gösterecek hiçbir iz yoktur. Tapınak rahibeleri, hamileliği önlemek için zaman zaman bu yolu da denemişlerdir.Cinsel ilişki, evrenin oluştuğu andan beri, onun yönetici ve Tanrısal yasalarından bri olduğu için; homoseksüellik dahi kutsal sayılırdı. Önemli olan cinselliği hissetmekti.Bu nedenle mastürbasyon da teşvik edilirdi."Öyle ki, mastürbasyon sürecinde erkekler kolay ereksiyon olsun diye -puru yağı- denen bir madde kullanılırdı. Bilim adamları bu yağın son derece uyarıcı olan manyetik özellikli demir zerrecikleri ihtiva ettiğine inanmaktadır." (Sarah Dening - The Mythology of Sex)ŞEHVETLİ DUALARÜlkemizin yüz aklarından Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, İnanna'nın Aşkı adlı kitabında bayramların birinde okunan bir şiiri ele alıyor. Şiirin bitiş bölümü ise sanırım biz namuslu modern(!) insan için hayli düşündürücüdür:"Fırtınadan sesli davul ile, tatlı sesli lir ile;ruhu okşayan arp ile, kalbi neşelendiren şarkıları söyleyelim:birleşince Tanrıçamız, Tanrımız; bolluk gelir ülkeye;ağıllar ambarlar taşar, her tarafta şenlik var.Ey Sümer halkı, yeni yıl geldi diye,Çalalım söyleyelim; oynayalım gülelim;Dualarla, şarkılarla, mutluluk dileyelim."Ünlü Sümerolog Noah Kramer, Tarih Sümer'de Başlar adlı yapıtında eski çağların dürüst ve doğal kültürlerini şöyle anlatmakta:"Çağdaş tarihçiler için ne mutluluktur ki Sümerli tarihçiler püriten değillerdi: Penise penis, vulvaya vulva diyorlardı. Ve bu iki organın birleşmesini gizemli birşey haline getirmiyorlardı!" (Tarih Sümerde Başlar - 25.Kutsal Evlenme Ayini; Kramer, Noah)Bahardaki verimlilik ibadetlerinde Inanna'nın, sevgilisi Tanrı Dumuzi'yi temsil eden ve onunla sevişecek olan krala söylediği bir şarkı vardır. Bu şarkının "müstehcen-ayıp" içeriği ilginçtir; ama daha ilginci bu şarkının bir dua olduğudur ! !Tek Tanrılı dinlerin aseksüelleştirici doğrularıyla beyni ketlenmiş modern(!) insanın anlayabilmesi gerçekten zordur bu satırları."Bana gelince;a.ımı,benim için yüksek tepeciği,ben bakire için, benim için, kim işleyecek?A.cığım ıslanmış toprak,Benim için, ben kraliçe için,kim oraya öküzünü koyacak?...."Bu şarkıya erkek şöyle yanıt vermektedir:"Ey en yüce kadın, onu senin için kral işleyecek,kral Dumuzi onu senin için işleyecek.."Ve Tanrıça sevinçle tekrar sözü alır:"İşte a.ım kalbimin erkeği"....Kimsenin "edep" duygularını "rencide" etmemek için o "ilkel" insanların içtenliklerini sansürlemek zorunda kaldım. O içten insanların hepsinden özür diliyorum."Haya" adına kelimeleri sansürlemek kolaydır; bu dualardan alıntı yapan çoğu yazar böylesi sansürlemelerle okuruna yansıtabilir kutsal metinleri..Ama şiirdeki seks tasvirleri kimi zaman sansürlenemeyecek kadar zariftir. 6000 yıl önce, dinleyicilerdeki cinsel duyguları kamçılamak için oluşturulan şiirlerdeki şehveti yoketmenin tek yolu şiiri olduğu gibi sansürlemektir !"Sevgilim geldi,benden zevkini aldı, yalnız benimle oynaştı,Erkek kardeşim beni evine getirdi,beni bal kokan yatağa yatırdı,Benim değerli tatlım kalbimin yanına uzandı,Birbiri ardınca, dil yaparak, birbiri ardınca,Benim öylesine güzel yüzlü erkek kardeşim 50 defa böyle yaptı......""Kasıklarımı güzel elleriyle okşadı,Tanrı kucağımı krema ve sütü ile doldurdu,A.ımın kıllarını okşadı,İçimi suladı,Ellerini a.ımın üzerine koydu,Yatakta beni okşadı" Ne diyebilirim? Şimdi bunları okuyanlarımızdan bazıları rahatsız olmuş dahi olabilir.Ve biz cinsel özgürlüğü savunuyoruz.(?)Ve işte...İşte, Sümer böyle yapmış kardeşlerim !(Elvin Azar Süzer'e Türkçe kaynak olarak yaratımları nedeniyle saygılarımı sunuyorum.)Mezopotamya'nın yapısı ve nelere etki ettiği, kendilerini farklı biryere koymamıza sebep olmaktadır. Babil yok mu olmuştur? Neden haklarında hiçbirşey bulamıyoruz? Neden bazı kehanetlerle benzer özellikler görüyoruz? Ve neden bazı iddialar, Babillilerin "sürgün" sırasında Musevileri geleceği şekillendirmek amacıyla "kodladığını" iddia etmektedir? Ve neden Ezra? Neden? .. Çok fazla aranacak yanıt var.. Ve her yanıt daha çok soru doğuruyor..Bir not düşmeyi gerekli görüyorum. Pagan dinlerle "taşlara tapıyorlardı" diye alay etmek saçmalıktır. Rahipler tarafından "astronomik etmenler-güçler kişileştirilmiştir". Amaç sıradan halkın anlayacağı bir şekle uydurmaktır.Buna açıklama olarak şu yazıyı vermek istiyorum: (yakın bir arkadaşımın araştırmasıdır)"en eski yazilarda dahi tanri sozcugune rastlaniyor. $u tanri, bu tanri diye geciyor. genel olarak, kaldeliler'in tanri "belmarduk" ya da misirlilarin'in tanri "thoth"unda oldugu gibi tanriya isimler verildigini goruyoruz. halbuki eskiler bununla yaradani kastetmiyorlardi: onlar icin yaradan en yuce idi. tanri sozcuguguyle kastettikleri $ey, yaradan'la birlikte ortaya cikan kozmik bir kuvvetti.eski yazilarda bir tanri ile bir tanricanin evlenip bir $eyler urettikleri ya da ba$ardiklari konusuna cok rastlanir. eskiler, bir $eyin yaratilmasi icin kozmik kuvvetin olmasi gerektigini son derece iyi biliyorlardi. ilhama dayali kutsal metinlerde onlara ogretilen buydu. bu metinlerde onlara, yaratmayi gercekle$tirenin iki kuvvetin birle$ik (combined) eylemi oldugu ogretiliyordu. bu i$, iki kuvvetin birle$ik eylemi ya da birlikte ve birbirileriyle temas halinde meydana getirdikleri bir $ey oldugundan yaygin anlamda tanrilarin evliligi $eklinde sembolize edilmi$tir. yani iki kuvvetin evliligi. evlilik ornegi, buyuk olasilikla eski donemlerin siradan insaninin bu fenomeni daha iyi anlamasini sagliyordu. sonucta a tanrisinin b tanricasiyla evlendigi ve c'yi urettiklerinin ogretildigini gormekteyiz. kutsal metinlerde ayni fenomen tapinak dilinde de ifade edilmektedir. bunlar yaratili$ emirleridir. "gune$in oklari dunyanin oklariyla bulu$tu" gibi.bu ornek, tapinak metinlerinden olup siradan ki$ilere ogretilen tarzda degildir. ancak rahipler, siradan insana bunlari cok daha acik hale getirmek icin, kuvvetleri tanrilar $eklinde simgelemi$lerdir. ilk dort tanri, dort buyuk ilksel kuvvettir.insanlik tarihinin daha ilerki doneminde, maddesel bedenlerini terk etmi$ olan insan ruhlari da misirlilarin ogretim tanrisi thoth'ta oldugu gibi tanrilar listesine eklenidr. bu aslinda hic de yersiz degildir, cunku eskiler, insana yaratili$i sirasinda kozmik kuvvetlerin verildigini cok iyi bilmektedirler. bu kuvvetler ruhun kontrolu altinda kaliyorlardi ve ruh maddesel bedeni terk ettigi zaman da kozmik kuvvetleri beraberinde goturuyordu. bu nedenle, insanin kozmik kuvvetler iceren ruhu da, dogru bicimde tanrilar listesine ekleniyordu. daha ileriki tarihlerde, tanri kelimesinin yaratici'nin adlarina da eklendigini gormeye ba$lariz. benim bulabildigim ilk ornekler kutsal kitaptandir ve yaradan'a, tanri ve rab tanri $eklinde hitap edilir. o gunlerden beri bu sozcuk onun icin kullanilarn en gozde bir sozcuk olagelmi$tir.2500 yil kadar onceden gunumuze tekrar donelim. bizim bilimsel insanimiz, eski donemlerin tanrisi ile bugunku tanri arasinda farki anlayamadigi icin, eskilerin tum tanrilarinin birer yaradan oldugunu, onlarin da cok sayida tanriya inanip tapindigini varsaymi$tir. bilim bu nedenle oyle bir karma$a yaratir ki, sokaktaki insanlarin bu konuya olan yakla$imi alabildigine kisitli ve dar goru$lu hale getirilir. ama bu insanlik tarihinde yeni bir durum degildir.alinti: james churchward, batik kita mu'nun cocuklari, sayfa 41-43.""Mezopotamya belki de en önemli mitolojidir. Tevratta da ençok bahis konusu olanlar Mezopotamyalılardır. <a>Sümer & Babil Mitolojisi...</a> Yaratılış Efsanesi:Babil'in yaratılış destanı Enuma Eliş, tanrıların düşüşünü ve aralarındaki ilk yabancılaşmayı, diğer pek çok dinde rastlanan büyük tanrılarla genç tanrılar arasındaki savaşları anlatan hikayelere benzer bir öyküyle aktarır. Evrensel boşlukta ilkin erkek dev Absu'yla dişi dev Tiamat varmış, bunların birleşmesinden erkek yılan Lakamu meydana gelmiş, yılanların birleşmesinden de gökyüzü tanrısı Anşar'la yeryüzü tanrısı Kişar doğmuş, yeryüzüyle gökyüzü birleşerek Anum, Enlil ve Ea'yı doğurmuşlar. Böylelikle sessizlik bozulmuş ve evrende gürültü başlamış. Sessizliğe alışık olan Absu'yla Tiamat bu gürültüden tedirgin olmuşlar. Absu, bütün yarattıklarını yoketmeye karar vermiş, çocuklarının yok olmasını istemeyen Tiamat her ne kadar ona karşı koymuşsa da dinletememiş. Ne var ki büyükbabasının bu kararını sezgileyen Ea bir büyüyle onu yoketmiş. Kocasının yokoluşuna çok üzülen ve o oranda da çok kızan Tiamat bir canavarlar ordusu kurarak öcalmak ve bütün tanrıları yok etmek istemiş. Tiamat dehşet verici yaratıklardan -akrep adamlar, kentaurlar ve başka korkunç yaratıklar- oluşan bir demon ordusunun başına komutan olarak konkunç dev Kingu'yu getirmiş ve kader ipleri'ni de onun eline vermiş. Tanrılar önce korkudan titremişler, sonra ç****izlik içinde kendilerini savunmaya karar vermişler. Önce Anum ve sonra Ea savaşı yönetmeyi denemişlerse de becerememişler ve korkup kaçmışlar. Tiamat'la başa çıkamayacaklarını anlayan tanrılar sonunda Marduk'a başvurmak zorunda kalmışlar. Marduk, kendisini bütün tanrıların başkanı yapmaları ve kaderin iplerinide kendisine vermeleri şartıyla başkomutanlığı kabul etmiş. Anum'un diplomasi yolunu denemesine karşın Marduk güç kullanmayı seçer ve kadın ceddine alevler, fırtınalar ve şimşeklerle saldırır. Tiamat onu yutmak üzere ağzını açar(kaos, her şeyi silip süpüren dişi, düzen ilkesini yutarak, yeniden soğurarak, onu ilk çıktığı yer olan ana rahmine geri göndererek yok etmeye çalışmaktadır), ancak Marduk, fırtınanın rüzgarını onun ağzından içeri sokarak midesine gönderir ve bedeninin acılar içinde şişmesine neden olur. Tiamat gücünü kaybettiği bir anda Marduk okunu çeker ve onu öldürür. Kozmosu meydana getiren, hayat veren su aynı zamanda yok edilmesi gereken kaos, yani Tiamat'tır.Kingu ve ordularını fazla zorlanmadan alt eden Marduk, Tiamat'ı ikiye böler(yani Kozmos'u ayırır), bir yarısını gökyüzüne yerleştirir ve kendisi ve diğer tanrılar için bir saray inşa eder. Marduk şimdi evrenin örgütlenmesini, kozmosun yaratılışını tamamlar ve fiziksel dünyayı meydana getirdikten sonra, insanı yaratmaya koyulur. İnsanı tek bir amaç, kendisine ve diğer tanrılara hizmet etmesi için yaratmıştır: Bu nedenle, insanın başlıca görevi, tanrılara kurban sunmak ve tapınaklarda çalışmaktır. Tuhaf olan şudur ki, Marduk insanları Kingu'nun kanından yapmıştır. Bu konuyla ilgili insanın düşmüş doğasının, atalarından, Tiamat'ın oğlu olan bu kötü prensten kaynaklandığı söylenebilir.Babil'in yeraltı tanrıları, en iyi durumda "müphem" sayılabilecek özellikler sergiler. "Karanlıkların kraliçesi" Ereşkigal'dir. Önceden bir gökyüzü tanrıçasıyken, canavar Kur tarafından zorla kaçırılarak ölüler diyarına indirilmiştir ve orda Kur'un eşi olarak tahta çıkmıştır. Tahtını, Enlil'in oğlu ve aslında bir güneş tanrısı olan Nergal ile paylaşır. Nergal, silah olarak sıcağı ve yıldırımları kullanarak ölüler diyarına(yeraltı dünyasına) iner ve Ereşkigal'i yok etmekle tehdit eder. Ereşkigal yok olmaktan kurtulabilmek için onunla evlenmeye razı olur. Bu karanlık ilahlar yıkım, salgın hastalık, savaş ve ölüm tanrılarıdır; bununla birlikte, her ikiside ikircikli özelliklerini gerek işlerinde (Nergal aynı zamanda iyileştirici tanrıdır) gerekse ölüler diyarına düşen gök tanrılar olarak kökenlerinde göstermektedirler. Yıldızların tanrıçası İştar (Sümer-İnanna) kız kardeşi olan Ereşkigal, onun kökteşidir ve İştar'ın ölüler alemine inişiyle ilgili ünlü mit bu ilişkiyi doğrulamaktadır. İştar tam olarak bilinmeyen nedenlerden dolayı ölüler alemine iner -olasıki yeraltı dünyasını yönetmeyi arzulamıştır. Ancak, anlaşılabilir nedenlerden dolayı kız kardeşi Ereşkigal'in, bu cesareti yüzünden ona kızacağından ve onu yokedeceğinden korkar. Yedi kapıdan geçmesi gerekir ve geçtiği her kapıda onu bir demon karşılayarak giysilerinden bir parça soyar. En sonunda "Çırılçıplak ve dizlerinin üzerinde, Ereşkigal'le, Alt Dünya'nın en korkulan yedi yargıcı Annunaki'nin huzuruna getirilir. Ölüm dolu bakışlarını onun üzerinde toparlar ve o an bedeni bir cesete dönüşür; cesedi bir direğe asılır. İştar öldüğünde, yukarıda tüm yeryüzünün dölü kesilir. Enki'nin yardımıyla İştar yeniden canlanır, ancak ölüler aleminin kuralı odur ki, kendi yerine bir kurban bırakmadan hiç kimse yaşama geri dönmeyecektir. İştar yukarıya geri döndüğünde, kocası çoban Tammuz'un yaşadığı Kullab'a gider. Temmuz(Sümerlilerde Dumuzi), onun yokluğuna yaz tutmak bir yana, hükümdar olmanın zevkini çıkarmaktadır. İştar ona "ölümün gözü"yle bakar ve onu hiç bir zaman dönmeyeceği ölüler aleminin demonlarına teslim eder. Cehennem burada yanlızca ölümün hüküm sürdüğü bir bölge değil, aşk ve doğurganlık tanrıçasını tutsak ettiğinde, dünyada kuraklık ve kısırlığada yol açabilen bir güçtür.Mezapotamya demonları genellikle tanrılardan daha az saygınlığa ve güce sahip ikincil derece düşman ruhlardı. Zaman zaman Tiamat'ın zürriyetinden oldukları kabul edilse de, daha sık olarak üst-tanrı Anum'un çocukları olarak düşünülürlerdi. Dehşet verici Anunnaki'ler ise cehennemdeki ölülerin gardiyanlarıydı. Etimmu mutsuz ölenlerin hayaletleriydi. Utukku çöllerde ya da mezarlarda yaşardı. Diğer kötü ruhlar, salgın hastalıkların demonları, karabasanların demonları, baş ağrılarının demonları, fırtınaların demonları(Pazuzu) gibi ve çeşitli hastalıkların demonlarıydı. Bu demonların en korkunçlarından biri de Lilitu'dur. Lilitu geceleri dolaşıp "succubus" olarak erkeklere saldıran ya da onların kanını içen frijit, kara kuru, kocasız "umutsuzluk bakiresi"ydi. Labartu, iki elinde birer yılan taşırdı ve genellikle bir köpek ya da bir domuz eşliğinde dolaşarak, çocuklara, annelere ve dadılara saldırırdı. İnsanlar bunlardan korunmak amacıyla muskalardan, efsunlardan, demon kovma dualarından ve diğer büyülerden yararlanırlar, ancak özellikle de kendi koruyucu tanrılarına özenle ibadet ibadet edip onların sevgisini kazanmaya çalışırlardı.Tanrılar ve Tanrıçalar:Ab-zu: (Sümer) Yeraltı tanrısı. Apsu(ya da Absu)'da denir. İlk insanlar, yaşamın sarmal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları, ilkbaharda bütün doğaya canlılık verirler, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yağmurlarla yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışın da toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl böylece tekrarlanır. Su mevsimi gelince, her yl doğayı yeniden canlandırır. Bu yüzden Ab-zu, canlandırıcı bir tanrıdır.Adad: (Mezapotamya) Hava ve gökgürültüsü tanrısı. Bu tanrı, Ramman adıylada anılırdı. Mezapotamya çoktanrıcılığı, Sümer, Asur, Babil, Hitit ve Fenikeliler'in ufak tefek farklarla benimsedikleri oratk inançlardır.Adapa: (Babil) Ölümsüzlük fırsatını kaçıran insan. Mısır'da Tel-el-Amarna mahsenlerinde çivi yazısıyla yazılmış tabletler halinde bulunan Adapa efsanesi, insanın bir zamanlar ölümsüz olma fırsatını yakaladığı halde nasıl elinden kaçırdığını anlatmaktadır. Efsaneye göre, Adapa adında bir bilgin, tanrılık bilgiye eriştiği halde halde, tanrılık ölümsüzlüğe erişemediğine yakınırmış. Bir gün kayığının devrilmesine kızarak Güney yeli tanrısının kanatlarını kırıvermiş. Tanrı Anum'un başkanlığında tanrılar, onu yargılamak için toplanmışlar. Yargının sonunda Adapa'ya ölüm ekmeği yedirileceğini bilen insanların koruyucusu tanrısı Ea, onun kulağına bu ekmeği yememesini fısıldamış. Oysa, Adapa'nın bilgisini çok beğenen tanrılar, ona ölüm ekmeği yerine ölümsüzlük ekmeği vermişler. Adapa, tanrı Ea'nın öğüdüne uyarak bu ekmeği yememiş ve böylelikle insanoğluna bir daha asla bağışlanmayacak olan ölümsüzlük fırsatını kaçırmış.Akrep İnsanlar: (Sümer)Akrep insanlar ülkesi. Tufan varsayımının ilk biçimi Sümerler'in Gılgamış öyküsünde anlatılır. Tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuşan Utnapiştim'in oturduğu yer, Akrep ülkesini aştıktan sonra varılan yerdir. Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmanın ç****ini öğrenmek için büyük dedesi Utnapiştim'e gitmek için bu ülkeden geçer.An: (Sümer) Gök-tanrı. Anum da denir. Savaş tanrısı İştar'ın kocasıdır. Yunanlıların Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. Sümer inançlarında Enlil(toprak) vr Enki(okyanus) ya da Ea'yla birlikte büyük tanrılar üçlüsünü kurarlar.Anşar: (Sümer) Gökyüzü tanrısı. Yeryüzü tanrısı tanrısı Kişar'la birlikte dişi yılan Lakamu'yla erkek yılan Lakmu'nun çocuklarıdır.Annunaki'ler: (Sümer) İkinci derece tanrılar. Bunlar baştanrı Marduk'tan kendilerine bir hizmetçi vermesini istemişler, o da insanı yaratmış.Arallu: (Sümer) Cehennem ülkesi. Sümer inançlarına göre, cehennem ülkesini yöneten önce tanrıça Ereşkigal'miş, sonra çok güçlü bir tanrı olan Nergal onunla evlenerek cehennem ülkesinin kralı olmuş.Aruru: (Sümer) Sümer tanrıçası. Sümerlerin ünlü Gılgamış destanında adı geçen, A-Ru-Ru biçiminde de yazılıyor. Uruk kentinin genç kızları, nişanlılarını sabahtan akşama kadar çalıştıran kral Gılgamış'ı ona şikayet ederler. O da Gılgamış'ı başka konularda oyalasın diye Enkidu'yu yaratır.Aya: (Babil)Güneş-tanrı Şamaş'ın karısı tanrıça.Babbar: (Mezapotamya) Güneş-tanrı. İ.Ö. III. binyılda tapılmıştır. Asur ve Hititlerde Şamaş adını taşır. Adaletle ilgili bir tanrıdır, haksızlık yapanları cezalandırırmış.Bel: (Babil) Tanrı. Baal deyiminin başka bir söyleyiş biçimidir. Nippul tanrısı Enlil, Babil tanrısı Marduk bu adla anılırdı. Dişili Beltu'dur, Yunanlılar Beltis'de derler. Daha çok Babillilerin kullandıkları Bel deyimi, İbranice ve Fenikecedeki kullanımından farklı olarak, en büyük kutsal tanrıyı dile getirir. Arami inançlarındaki tanrılar üçlüsü Yarhibol ve Aglibol'daki bol deyiminin de bel deyiminin başka bir biçimi olduğu açıktır.Belit: (Babil) Tanrı Bel'in karısı. Tanrı Bel, büyük tanrı Enlil'in adıdır.Boğa: (Sümer) Bolluk ve güçlülük simgesi. Hayvan tapımının en önemli tanrılık hayvanlarından biri olan boğa'ya ilkin Sümer inanaçlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır. Boğa tapımı, bütün sami dinlerinde süregelerek Antikçağ Yunan ve Roma inançlarına kadar gelmiştir. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir.Ea: (Sümer) Su-tanrı. Enki adıylada anılır. Sümer-Akad inançlarında evrenin ana öğesi su'dur. Daha açık bir deyişle Sümer evreni gök (An), toprak (Enlil)ve su (Enki) olmak üzere üçe ayırmakla beraber bunların temel ve tümünün yaratıcı öğesi olarak su'ya tapmışlardır. Bu bakımdan, Ea büyük yaratıcı tanrıdır, göğü ve toprağı o yaratnıştır, aynı zamanda tüm bilgeliktir ve bundan ötürüde büyüsel etkiler onun yardımıyla elde edilir, yaşam kaynağı olduğundan ötürü bolluğuda simgeler. Sümer tapınaklarında Ea'nın kendisi olarak bir kap içinde kutsal su bulundurulurdu, bu sudan içen hastaların iyileşeceğine ve güçsüzlerin güçleneceğine inanılırdı. Tapınak rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerlerdi. Hıritiyanların İsa'ya tasarladıkları balık niteliğinin de kaynağı Sümerlerin bu inancı olsa gerektir. Sümer inançlarında Ea'dan önce, bir su ilkesi olan Ab-zu(ya da Ab-su) inancı alır.Enkidu: (Sümer) Gılgamış'ın arkadışı. Engidu biçimindede yazılmaktadır. Kimi incelemeciler onun bir insan olmadığını, belki de bir aslan olduğunu ileri sürmektedirler.(Örneğin, Bkz. Challaye, Dinler Tarihi, İstanbul 1960, s. 116). Vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış. Bu yaratık Gılgamış'ın yaşamında büyük çapta etken olanlardan biridir ve sonunda da onun uğrunda ölür. Öyküye göre tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Bir başka anlatıma göre de Gılgamış, ölüler ükesinde arkadaşıyla görüşür. Enkidu'nun ona ölümün ne denli kötü olduğunu anlatması, Gılgamış destanı'nın en şiirli bölümüdür.Enlil: (Sümer) Yeryüzü-tanrı. Bel ya da Belum adıyla da anılır. Baal'le birlikte bütün bu adlar, Mezapotamya'nın en büyük tanrısını dile getiren tanrı anlamındadır. Enlil, tanrı Anum'un oğluydu, zamanla babasının yerine geçerek baştanrı yerine yükseldi. Yeryüzüne hakim olan, onu yöneten odur. Sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran da odur. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. Karısı Ninlil ya da Belit'le birlikte Elam dağlarında oturur. Nippur sunağı ona adanmıştır. Özellikle sümerler en çok onu saymışlar ve en çok ondan korkmuşlar. Ne var ki Mezapotamya'nın çok uzun tarihinde tanrılar zamanla yer değiştirmekte, oğullar babalarının yerini almaktadır. Belli bir zamanda hangi tanrı sayılıyorsa, bütün tanrıların onun tarafından yaratıldığına inanılmaktadır.Enzu: (Mezapotmaya) Av tanrısı Sin'in öbür adı. Mezapotamya'nın ünlü ay tanrısı Sin'e Enzu'da denir.Ereşkigal: (Sümer) Yeraltı ülkesi tanrıçası. Yeraltı ülkesi tanrısı Nergal'in karısıdır. Sümer inançlarına göre, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin için altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş.İşkur: (Mezapotamya) Tanrı Adad'ın Mezapotamya Samilerinde kullanılan adı. Akkad'ların Adad ve Fenike'lilerin Baal adıyla taptıkları bu atmosfer tanrısı, Hitit'lerin Teşup ya da Tarhut adlı tanrılarıyla bir tutulmuştur.İştar: (Mezapotamya) Savaş ve aşk tanrıça. Mezapotmaya'nın en ünlü tanrıçasıdır, eski çağlarda onun adı tanrı anlamında kullanılırdı. Bir çok ulusların dillerinde çeşitli adlar almıştır. Sümerler ona İnnina ya da Nana derlerdi, kimi metinlerde Nina ya da Nane ve kimi yerde İnnanas olarak anılmaktadır. Babiller ona Annimitu adıyla taparlar. İranlılar onu Anahita adıyla benimsediler. Fenikeliler ona Aştar ya da Aşoret dediler. Yunanlılar Astarte adıyla anarlar. Ona Aştart adıyla Asurlular da tapmışlardır. Birçok metinlerde adı tanrıların kraliçesi olarak anılır. Yahudi peygamberleri Museviliğin karşısında en büyük tehlike olarak İştar tapımını bulmuştur ve onunla yüzyıllar boyunca savaşmıştır. Kimi metinlerde tanrı Sin'in kızı ve Şamaş'ın kız kardeşi olarak gösterilmiştir. Cehennem tanrıçası Ereşkigal'in de kardeşidir. Kimi metinlerde de tanrı Temmuz'un annesi, ya da karısı, ya da sevgilisidir. Gılgamış destanında genç krala aşık olduğu ve yüz bulamadığı için ondan öc almaya çalıştığı anlatılır. Kimi yerlerde zevk düşkünü ve hafif meşrep, kimi yerlerde ana-tanrıça olarak anılır. Cehennemliklere acıyarak cehenneme inişi ve Anu'yla evlenerek göğe çıkışı öyküleri ünlüdür.Kingu: (Sümer) Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar.Kişar: (Sümer) Yeryüzü tanrı. Ünlü Sümer tanrıları Anum, Enlil ve Ea, onun gökyüzü-tanrı Anşar'la birleşmesinden doğmuş ya da oluşmuştur. Kişar dişi, Anşar erkektir.Lakmu: (Sümer) Erkek-yılan. Dişi-yılan Lakamu'yle birlikte dünyaya gelmiş. Sümerlerin yaratılış tasarımlarını anlatan Enuma Eliş (Gökyüzünde) adlı yapıta göre (bu yapıtın İ.Ö. VII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor) bu iki yılan Apsu'yla Tiamat'ın birleşmesinden olmuşlar. Bu iki yılanın birleşmesinden de Aşar ile Kişar dünyaya gelmiş. Yeryüzüyle gökyüzü böylece oluşmuş.Lilitu: (Babil) Dişi gece demonu. Rüzgarla gelen felaketler, hastalıklar, veba ve ölümden sorumlu görülmekle birlikte, belkide daha fazla insanların cinsel yaşamlarına müdahalede uzmanlaştıklarına inanılır.Marduk: (Babil) Mezapotamya dininde Babil'in büyük koruyucu tanrısıdır.Bu özelliğiyle sonunda Bel'le özdeşleştirilmiştir. Eskiçağ çok tanrılıcığında Marduk özel bir yeri olan en büyük tanrılardan biridir. İlkin tarım tanrısıydı, sonra İ.Ö.XX. yüzyılda kral Hamurabi tarafındanen yüce tanrı derecesine yükseltildi, daha sonra İ.Ö.XVI. yüzyılda kral Buhtunnasr (Nabuhodonosor) tarafından tektanrı sayıldı.Bu açıdan bakınca Marduk tektanrıların ilkidir, Mısır'lı Amenotep IV.'ün tektanrısı Aton (İ.Ö.XII. yüzyıl) ve Musa'nın tektanrısı Yehova (İ.Ö. XII. yüzyıl) tarihsel süreçte onu izlemektedirler. Ne var ki Buhtunnasr, Marduk'un tektanrı olduğu inancını sadece kendi taşımış, ulusuna yaymak gücünü gösterememiştir. Marduk'un büyük önemi, bugün dünya uluslarını etkileyen üç büyük dine (Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık) kaynaklık etmiş olmasıdadır. İnançsal tarihi İ.Ö.IV. binyıla kadar iner. Eski mezapotamya inançlarında o, özdeğe biçim veren ve detayı yaratan tanrı sayılmaktadır. Balçıktan insanı yaratan odur. Tarım tanrısı olduğundan ötürüde marru (bel küreği)'yla simgelenmiştir. Sümerler Amoritlere yenilince Marduk tanrı Enlil'in de yerini almış ve bütün tanrıların en büyüğü sayılmıştır. Sümerlerin Enuma Eliş (Gökyüzünde) sözcükleriyle başlayan ve bundan ötürü bu adla anılan uzun yaratılış şiiri, Marduk'un baştanrılığını şöle anlatır (Kimi incelemeciler Marduk'un bu şiire sonradan sokulduğunu ileri sürmüşlerdir): İlk kaosun canavarı Tiamat'ı(tuzlu suların kişileşmesi) yendikten sonra "yeryüzünün ve göğün tanrılarının efendisi" olur. İnsanlarla birlikte bütün doğa, varlığını ona borçludur. Krallıkların ve uyruklarının yazgısı onun elindedir. Yeryüzünü de Kingu'nun kanıyla yoğurup elde ettiği balçıktan ilk insanı meydana getirmiş. Babil Kralı Hamurabi ünlü yasalarını kendisine dikke ettirenin Marduk olduğunu söyler, Marduk burada adelet tanrısı Şamaş kişiliğindedir. İncelemeci Samuel Reinach, Hamurabi yazılarıyla Yahudi yasaları arasındaki benzerliğe işaret ederek, Marduk'u Yehova'yla aynılaştırır.Babil'deki en önemli Marduk tapınakları, Esagila ve tepesinde bir Marduk tapınağı bulunan Etemenanki adlı ziggurattı. Esagila'da her yeni yıl şenliğinde Enuma eliş şiiri okunurdu. Marduk'un karısı olarak en sık anılan tanrıça Zarpanit ya da Zarbanit'ti (Zarpan Kentinin Kadını). Marduk'un yıldızı Jüpiter, kutsal hayvanları ise at, köpek ve özellikle çatal dilli canavardı. Marduk en eski anıtlarda, elinde üçgen bir kürek çapayla betimlenir; bunun bereketi ve birlikteliği simgelediği düşünülür. Yürürken ya da savaş arabasına binmiş durumda da betimlenir. Giysisi yıldızlarla süslüdür. Elinde bir asa vardır; ayrıca yay, mızrak, ağ ya da yıldırım taşır. Asur ve Pers kralları da yazıtlarda Marduk ve Zarpanit'i saygıyla anmışlar, ikisinin birçok tapınağını yeniden yaptırmışlardır.Moummou: (Sümer) Sonsuzuk-tanrı. Kimi metinlerde Apsu'yla Tiamat'ın oğlu, kimi metinlerde de Apsu'nun veziri olarak gösterilmektedir. Mummu biçiminde de yazılıyor.Nana: (Sümer)Ana-tanrıça Kybele'nin adlarından biri. Nina ve İnnina da denir. Akad'lar kendi dillerinde onu aynı anlamda İştar sözcüğüyle çevirmişlerdir. Ana ve Anna sözcükleri de bu kökten türemedir. Mezapotamya mitolojisinde Nane adıyla tanrı Enzu'nun ve kimi yerde de tanrı An'ın kızı olarak gösterilir, aşk ve savaş tanrıçası sayılır. İ.Ö. V.I. yüzyılda Babil'de Annumitu adıyla anılmıştır.Nergal: (Babil) Güneş-tanrı. Aynı zamanda savaş, ateş ötedünya ve doğa olaylarınıda simgeler. Mezopotamya uluslarının çoğunca tapılmıştır.Ningirsu: (Sümer) Savaş-tanrı. Urningirsu da denir. Tanrı Enlil'in oğludur. Anu'nun kızı olan tanrıça Bo'yla evlidir. Tanrıça Bo, tanrıça İştar'dan önce Lagaş bölgesinin toprak-ana'sıydı. Savaş tanrının yirmi dört çeşit silahı varmış ki bunlardan herbiri bir devi simgelermiş. Ningirsu'nun annesi de Ninlil adını taşır ki Enlil'in karısıdır.Ninhur Sag: (Sümer) Kış bölgesi tanrıçası. İ.Ö.III. b.nyılda tapılmıştır. Ninlil ile kardeş çocuklarıdır.Ninlil: (Sümer) Tanrı Enlil'in karısı. Nirginsu'nunda annesidir.Pazuzu: (Babil) Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. İkircikli özelliği olarak güneydoğudan estirdiği rüzgarlarla vebayıda beraberinde getirdiğine inanılan demon.Sin: (Sümer) Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. Evren-tanrı Enlil'le evren-tanrıça Ninhil'in oğludur. Akad'lar, eski Araplar ve Hitit'lerce tapılmıştır. Tevrat'ta da onun sözü edilir ve peygamber İbrahim'in çıktığı kent olan Ur'da onun egemen olduğu anlatılır. Sin, Sümer inançlarında birinci büyük tanrı üçlüsündendir. Kimi incelemeceiler bunu Mezapotamya'ya göçeden Sami ulusların etkisiyle bağlarlar.Şamaş: (Babil) Güneş-tanrı. Aslı Sümer'lilerin Utu tanrısıdır. Samiler onu Şamaş adıyla anarlar. Sümer'lerde yargıç ve yasa koruyucu, Samilerde savaş ve bilgelik tanrısıdır. Sin'in oğlu, İştar'ın erkek kardeşi hem kocasıdır. Elam, Mitanni, Asur, Hitit gibi uluslarca da tapılmışdır. Hamurabi çağında Şamaş'da, öteki tanrılar gibi, Babil kentinin koruyucu tanrısı Marduk'un bir görünümü, bir belirimi (hipostas'ı) sayılmıştır. Özellikle kral Nabulhonosor (Buhtınnasr) tek tanrı saydığı Marduk'un kişiliğinde Sin, Enlil ve Şamaş'ı birleştirmiştir. Ona göre Marduk karanlıkları aydınlattığı için Sin, egemenlik tanrısı olduğu için Enlil ve adalet dağıttığı için Şamaş'tır. Hamurabi'ye 282 maddelik bir yasa dikte ettiren de işte bu Şamaş(Marduk)'tur.Şullat: (Sümer) Fırtına ve kötü hava habercisi tanrıça.Tiamat: (Sümer) Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu (ya da Ab-zu)'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu (Lagma biçiminde de yazılıyor)'yla dişi yılan Lakamu (Lagama biçimindede yazılıyor) doğuyor.Bunların birleşmesinden de Anşar (Gök. An-sar biçiminde de yazılıyor) ve Kişar (Toprak. Ki-sar biçiminde de yazılıyor) meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar.Temmuz: (Sümer) Sümer'lerin Dumuzi'sinin Sami'lerdeki adı. Tamuz ve Tammuz biçimlerindede yazılır ve söylenir. Kaynağı Sümer tanrısı Dummuzi olan Temmuz giderek Anadolu'da Attis ve Adonis'e dönüşmüştür. Bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Sümerlerden Yunanlılara kadar çeşitli bölgelere ad değiştirerek süregelen bu temel efsanede aşk ve şehvet doğurganlığın, bereketin, bolluğun simgesi sayılmıştır. Doğal yılın en verimli ayı sayılan Temmuz ayı da adını burdan alır. Bu tanrının sevgili ya da karısı da Sümerlerde İanna ya da İnanas, Samilerde İştar ya da Aştart ya da Aştoret'tir. Kimi anlatımlarda yeraltı ülkesine giden Temmuz değil, Aştart'dır. Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Akad anlatımlarındaysa İştar, genç kocası Temmuz'u aramak için yeraltı evrenine iner. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır. Ama bütün bu anlatımlarda tanrı ve tanrıçalar kış aylarını yeraltında, yaz aylarını yeryüzünde geçirirler; ölür ve yine dirilirler, ölmekle doğadaki canlılığa son verir ve dirilmekle doğayı canlandırırlar.Utu: (Sümer) Güneş-tanrı. Ud ya da Ut da denir. Mezapotamya metinlerde Babbar, Asur ve Hitit metinlerinde Şamaş adıyla anılır. Adalet-tanrı Kittu ve hak-tanrı Meşarru onun çocuklarıdır. Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Ki(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)-Utu, (Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır.Utnapiştim: (Sümer) Sümer'lerin Nuh'u. Babil diliyle yazılan tabletlerde bu adla anılan tufan kahramanına Sümer'lerin Ziusudra dedikleri sonradan anlaşılmıştır. Utnapiştim'e Sümer'lerinNuh'u demekten daha iyisi Nuh'a Yahudilerin Ziusudra'sı demektir, çünkü bu öbüründen onbeş yüzyıl öncedir. Şurrupak kentinde kralmış, bilgeymiş ve rahipmiş. Adının sözcük anlamı "hayatı gören"dir. Ubara-Tutu'nun oğluymuş. Tufan'ı atlattıktan sonra ölümsüzlüğe kavuşan ve tanrılarca Dilmun(Cennet)'da yaşamasına izin verilen Utnapiştim aynı zamanda atası bulunduğu Gılgamış'a ünlü su baskınını şöle anlatır: İnsanlar çoğalıp gürültü yapmaya başlamışlar. Tanrıların gözüne uyku girmez olmuş. Bunun üzerine insanları yok etmeyi planlamışlar. Tanrı Ea "önceden verdiği sözü tutarak" bu karardan Utnapiştim'i haberdar etmiş ve bir gemi yapmasını sağlamış. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış, Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış, tanrı Ea'ysa kendisinin haber veridiği yadsımış ve "bilge kral Utnapiştim olacakları düşünde görmüş" deyip işin içinden sıyrılmış. Ç****iz kalan tanrılar toplanmışlar ve Utnapiştim'le karısına ölümsüzlük bağışlayıp "çok uzakta" yaşaması için Dilmun'a yerleştirmişler. Bu yüzden Sümer'ler ona Uzaktaki de derler.Sümer Dini:İ.Ö. IV. binyılda Aşağı Mezapotamya'da yaşayan halkların inançları. Sümer dünyası XIX. yüzyılda keşfedilinceye inanç alanının temel bilgilerinde bir hayli değişiklikler olmuştur. Türkistan bozkırlarından Dicle'yle Fırat deltasına inen bu çok becerikli ve bilgili ulus, bölgelerinin kuzeyinde yaşayan Akad'larıda etkileyerek, olağan üstü bir uygarlık geliştirmiştir. Patesi ya da Ensi adını verdikleri rahip-krallarla yönetiliyorlardı. Bugün için onlardan daha öncesi bulunmadığına ve bilinmediğine göre, keşfedildikleri tarihe kadar başka uluslara maledilen birçok uygarsal ve inançsal buluşların onların ürünü olduğu kabul edilmektedir. Onlardan kalan Gılgamış Destanı'yla Enuma Eliş(Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanesi, başka uluslara maledilen birçok inançların Sümer kaynaklı olduklarını kesin olarak meydana çıkarmıştır. Örneğin artık bilinmektedir ki Yahudilerin sanılan Tufan tasarımı onlarındır, Suriyelilerin Adonis'e dönüştürdükleri Babillilerin Tammuz'u onalrın Dumu-zid'idir, Samilerin Anu ve daha sonra Yunanlıların Uranus'a dönüştürdükleri tanrıların babası onların An'ıdır, Akdeniz'in ünlü Kybelesi onların Ki (Toprak ana)'sidir, Samilerin ilkin İştar ve Asarte'ye dönüştürdükleri onların İnanna'sıdır. Samilerin Sin'i onların Nanna (Ay-tanrı) ve Şamaş'ı onların Utu(Güneş-tanrı)'sudur Samilerin Ea'sı onların Enkisi'dir. Yunanlıların Hades'i onların Kur(Ölüler ülkesi)'u ve Elysion'u onların Dilmun(Cennet)'udur, Yunanlıların Persephone'si onların Ereşkigal'idir, Yunanlıların ünlü yedi bilge'si Mezapotamya'nın en eski yedi kentine uygarlığı getiren Sümer bilgeleridir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Sümer uzmanlarından N.K. Sandars şöyle demektedir: "Gılgamış, elbette bir İskender, bir Odysseus, bir Herakles, bir Samson, bir Dermot ya da Gawain değildir. Ama Gılgamış'ın öyküsü anlatılmamış olsaydı bu kahramanların hiçbiri şimdiki ölçüde hatırlanmazdı." Çünkü çeşitli tasarımların ortaya koyduğu bu kahramanlar Sümer'li Gılgamış'tan pek çok şey almışlardır. Sandars'ın da belirttiği gibi örneğin "ortaçağın İskender'inde Gılgamış'ın birçok özelliğini bulabiliriz". Dermot'la dövüşen vahşi adam, Gılgamış'la dövüşen Enkidu'nun tıpkısı denilebilir. Birçok tanrıları Anadolu'ya maleden Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) bile "Büyük ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in menşeini bulmak için Sümer'lere gitmeli"(Anadolu Tanrıları, İstanbul 1962, s. 89) der ve onu Sümer'lerin Dumu-zid'ine bağlar. Samiler, Mezapotamya'yı istila edince Sümer tanrılarını benimsemişler, ne var ki onların adlarını ve özelliklerin çoğunu değiştirmişlerdir. Kaldı ki Mezapotamya'nın çeşitli kentlerinde de ortak tanrılar aynı adla anılmazlardı. Ayrıca, her kentin koruyucu özel bir tanrısı da vardı. Kimi kaynaklarda bu adlar birbirlerine karıştırılmış ve Sümer tanrıları çoğunlukla Sami dilindeki adlarıyla tanıtılmıştır. Sümer tanrılarının adlarını yeniden düzenleyen Prof. Kramer'e göre önce su vardı. Tanrı An (Gök. An-sar: Tüm gök)'la tanrı Ki(Toprak. Ki-sar: Tüm dünya) bu sudan doğdular. Onların birleşmesinden Enlil(Hava) meydana geldi, gökle toprağın arasını doldurdu. Enlil, karanlık göğü aydınlatmak için Nanya (Ay)'yı yarattı. Nanna da Utu (Güneş)'yla İnanna (Aşk ve savaş)'yı yarattı. Samilerde bu tanrılar Sin (Nanna), Şamaş(Utu) ve İştar(İnanna) adlarıyla anılırlar. Enlil ilkin An (Samilerde Anu)'ın buyrukalrını yerine getiriyordu, sonra dünyayı Ki'nin elinden alarak yönetmeye başladı, daha sonrada An'ın yerine geçti ve bütün evrenin egemeni oldu, aynı zamanda Nippur kentinin koruyucusuydu. An'la Ki'den doğan bir başka tanrıda tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı Enki (Samilerde Ea. Prof. Kramer "An'ın çocuğu olduğu söylenebilir" demekle yetiniyor, Enuma Eliş'de ileri sürülen bu doğumu kesin bulmuyor)'dir, sanatı koruyor ve derinde yaşıyordu. Enlil toprağın egemenliğini eline geçirdiği sırada İnanna'nın ablası gök-tanrılaçalardan Ereşkigal'i Kur(Yeraltı ülkesi)'a kaçırmıştı. Bu yeraltı ülkesinde Annunaki (yargıçık yapan ve An'ı soyundan gelen yeraltı tanrıları)'ler vardı, ülkenin kapısını Neti(Samilerde Nedu) bekliyordu. Gılgamış Destanı'nda bunlardan başka şu tanrıların adları anılmaktadır: Adad (Fırtına yağmur tanrısı), Antum (An'ın karısı), Absu (Tanrıları meydana getiren su), Aruru (Yaratıcı tanrıça. Endiku'yu kilden yarattı), Aya (Utu'nun şafağı ve gelini), Belit-Şeri (Yeraltı yargıçlarının zabıt katibi), Dilmun (Cennet. Sadece tanrılar gidebiliyor, bir de tufan'dan kurtulup ölümsüzleştirilen Utnapiştim ya da başka bir anlatımdaki adıyla Ziusudra orada yaşıyor), Dumuzi (Ya da Dumu-zid. Samilerde Tammuz ya da Temmu. Verimlilik tanrısı. Çoban demek. İnanna'nın da kocası), Endukugga ve Nindukugga (Yeraltı tanrı ve tanrıçası. Enlil'in ana-babası), Enkidu (Aruru'nun yarattığı yabanıl yaratık. Daha sonra hayvanların koruyucu tanrısı oluyor), Enugi (Sulama tanrısı), Haniş (Kötü havayı haber veren göksel varlık), Humbaba ya da Huvava (Sedir ormanı bekçisi canava, Anadolu'lu bir tanrı olduğu sanılıyor), İgigi (Gök tanrılarının ortak adı), İnsan-akrep (Tanrıların karşıtı. Su tarafından tanrılarla savaşmak için birçokları yaratılmış. Güneşin battığı yerde nöbetçi), İrkalla ( Ereşkigalin bir başka adı), İşullana (An'ın bahçivanı. Aşkına karşılık vermediğinden ötürü İnanna tarafından köstebeğe dönüştürüldü), Lugabanda (Çoban-tanrı. Aynı zamanda kral. Gılgamış'ın babası ya da koruyucusu), Mammetum (Alınyazısı-tanrısı), Namtar (Uğursuzluk şeytanı, hastalık getirici. Yeraltı ülkesinin başpapazı), Nergal (Yeraltı tanrı.Ereşkigal'in kocası), Ningal (Ay tanrısının karısı, güneşin annesi), Ningirsu (Ninurta'nın eski adı. Verimlilik tanrısı), Nirnurta (Ningirsu'nun yeni adı. Savaş ve bereket tanrısı), Gizzida ya da Ningizzida (Bereket tanrısı. Hayat ağacının efendisi olarak niteleniyor. Büyü de yapıyor. Daha sonra Dumu-zid'le birlikte göğün kapısını bekliyor), Ninhursag (Ana tanrıça. Ki'nin başka adı. Enki'nin karısı),Ninki (Ninhursag ya da Ki'nin bir başka adı olduğu sanılıyor. Destanda Enlil'in annesi), Ninsun( Bilgelik tanrıçası. Lugulbanda'nın karısı ve Gılgamış'ın annesi), Nisaba (Tahıl-tanrıça), Puzur-Amurri (Utnapiştim'in dümencisi), Samukan (Sığırların tanrısı), Siduri ya da Sabit (Şarap yapımcı kadın. İnanna'nın bir başka adı olabileceği öne sürülüyor), Silili (Göksel kırsak, göksel aygırın da annesi), Şullat (kötü hava habercisi. Haniş'in bir başka biçimi) Şulpay (Şölen yöneticisi tanrısı) Ubara-Tutu (Utnapiştim'in babası, mitolojik kral), Utnapiştim (Sümerlilerin Ziusudra'sına Samilerin verdiği ad. Ünlü tufan kahramanı), Urşanabi (Utnapiştimin'in kayıkçısı. Dilmun'a gitmek için ölümcül suları hergün geçiyor), Yedi bilge (Yedi kente uygarlık getiren getiren Sümer bilgeleri)Tiamat, the Dragon Goddess of Chaos and Darkness, is battled by Marduk, God of Justice and Light.This might indicate the change from a matriarchal to a patriarchal system that obviously took place.Asur-Babil Dini:Mezapotamya çoktanrıcılığı. Mezapotamya, Dicle'yle Fırat nehirleri arasındaki bölgenin adıdır. İ.Ö. XI. yüzyıla doğru Türkistan bozkırlarından ve Elam dağlarından inen Sümerler bu bölgeye egemen olarak büyük bir uygarlık kurmuşlardı. İlkel totemleriyle canlıcılık inançlarını geliştirerek çoktanrıcılığın özel bir biçimi olarak kent-tanrıcılığı oluşturdular, Kent-tanrıcılığı, bütünüyle, canlıcılık anlayışıyla geliştirilmiş bir totemcilik uzantısıdır. İlkel kabilelerde nasıl her kabilenin koruyucu bir totemi varsa öylece her kentin koruyucu tanrısı olmuştur. Bu tanrı, kendilerine korku veren ya da yarar sağlayan hayvan, yıldız, güneş, toprak, deniz dağ vb gibi doğa varlık ya da olayların canlılık anlayışıyla kişileştirilmiş biçimidir. Örneğin Mezapotamya'da hem denizci, hem tarımcı bir ulus haline gelen Sümerler, denizi kişileştirip adına Tiamat demişlerdir. Kentlerin bu totem-tanrıları, ülke çapında bir çoktanrıcılık meydana getirmiştir. Kent-tanrılarının gücü , kentlerinin gücüyle artmış ya da azalmıştır. İ.Ö. XXV. Yüzyıldan ihtiabaren Asurlular ve Babilliler bu bölgeye egemen olunca Sümer çoktanrıcılığı buldular veve kendi kent-tanrılarıyla Sümer tanrılarını birleştirdiler. Asur-Babilonya uygarlığı, Sümer uygarlığının üstüne kurulmuş ve kültürünü ondan alan bir uygarlıktır. Bu uygarlık, özellikle Hamurabi(2003-1961) çağında doruğuna yükselmiştir. 282 maddelik ünlü Hamurabi yasasını Hamurabi'ye tanrı Şamaş (Marduk)'ın yazdırdığına inanılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder