10 Mayıs 2018 Perşembe

Kut, yula, tın, üzüt, süne, sür ve yel-salkın.







TELEÜTLERIN TASAVVURUNA GÖRE RUH VE ÖZELLIKLERI*






Özet:

Andrey Viktoroviç ANOHIN
Çeviren: Atilla BAĞCI**

Teleütlerin çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur ve inanışlarına göre insan ruhu yedi özelliğe sahiptir: Kut, yula, tın, üzüt, süne, sür ve yel-salkın. “Kut”, iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı döllenmiş yumurta (embriyo) ve insanın var oluşunu destekleyen güçtür. Teleütlerde çocuğun doğumunu ‘kut’un ge- lişi, çocuk olmamasını da ‘kut’un olmaması şeklinde açıklanmaktadır. “Tın”, insan, sığır, yabani hayvan, kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan ruhsal bir varlıktır. İnsanla ilgili “tın” farklı şekillerde anlaşılır. Ölüm sırasında “tın” insandan çıkmak- tadır. İnsan öldükten sonra insanın kötü işleri için “tın” ıstıraba dönüşür. “Sür”, bir nesnenin suretidir. Şaman tefi üzerindeki resim, portre ve fotoğrafı Teleütler “sür” diye adlandırırlar. İnsanın ve sığırın böyle sureti varr. Sığırın ‘sür’ü ölüm esnasın- da ayrılır ve ahirete yerleşir. “Üzüt”, sadece bir kişiye özgü olan ölüm sonrası var oluştur. Kişinin ölümünden sonra ölenin ‘üzüt’ü mezarlıkta kırk güne kadar yaşar. Bazen eve gelir ve varlığını evdekilere hissettirir. “Süne”, insanın ruhudur ve ölüm esnasında bedenden ayrılır, gömülene kadar ölen kişinin evinde kalır. ‘Süne’nin var- lığı sayesinde ceset, kendi etrafında olup bitenleri duymaya ve anlamaya devam eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyleri öğrenmek varr. İyi insan, hava gibi varlık olan ‘yel-salkın’a dönüşür ve ahirette- ki Kündüs-Kan’ın dünyasında yaşar. İyi insanların ahiretteki yaşamları bu dünyada yaşayan insanların yaşamına benzemektedir. Bu onların cennetidir. Teleütlerin dinî şuurları ölmüş kan bağı akrabalarının şamanlar ve kadın şamanların adlarıyla ya- kından ilişkili içinde olup her boy kendi kan bağı atalarını sayar.
Anahtar kelimeler: Şamanizm, Teleüt, ruh, kut, yula, tın, üzüt, süne, r, yel-sal-
kın.
TeleütlerTelevütler ya da Teleutlar (kendilerince: Тадар Tadar, Байат-пачат Bayat-paçat, Тэлэңэт  Teleñet, Тэлэңут TeleñutRusça Телеуты Teleutı), Rusya'yın orta güney bölgesindeki Kemerovo Oblastında yaşayan Türk halklarından Altayların 2700
kişilik kabilesi. UNESCO'ya göre dilleri ve kültürleri yok olma tehlikesindedir .
       

*        Bu makale “Duşa i Yeyo Svoystva Po Predstavleniyu Teleutov” adıyla 14 Eylül 1928 tarihinde Akademisyen Y. F. Korsk tarafından Sosyal Bilimler Bölümü Toplantısı’nda sunulmuştur.
**     Doktora öğrencisi, Hacettepe Üniversitesi TDE Türk Halk Bilimi Bölümü, atilla_bagci@hotmail.com.


The Soul and its Characteristics According to Teleuts’ Belief
Abstract:
Most of the Teleuts have Kamlık (Shamanism) belief and according to their belief, human soul has seven characteristics. These are kut, yula, tın, uzut, sune, sur and yel-salkın. Kut has two meanings. The first one is the embryo which is the beginning of the human being and the second is the power that supports the existence of humans. The Teleuts explain having a new born as the arrival of “kut” while they explain not having newborns as not having “kut”. The Teleuts define the image, portrait and photographs as “sur”. Human and cattle have this kind of “sur”. The “sur” of cattel leaves animal body during the death and moves into afterlife. Uzut is the existence after death that belongs only one person. After the death an “uzut” lives up to 40 days. And sometimes it visits home and makes other feel its existence. Sune is the soul of human being and leaves the body during death stays at home until the burial. Thanks to the existence of “sune”, the death body tries to understand the surrounding activi- ties. The basic function in here is to witness the suffering of relatives and hear their good words for the death. Good person turns into “yel-salkın” which is a creature like the air and lives in Kundus-Kans world in afterlife. The afterlife of good humans is similar to the life on earth. This is their heaven. The religion of Teleuts is closely related to the kindred shaman and female shaman names and every tribe accepts their kindred relatives as their ancestors.
Keywords: Shamanism, Teleut, spirit, kut, yula, tın, uzut, sune, sur, yel-salkın.



Teleütlerin büyük çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur; bütün tabiat olayları, bu arada onların psikolojik heyecanları şaman ideolo- jisi prizmasından kırılarak geçer. Bu tabloda onlar ruha kendi tasavvurlarını yüklerler.
Bu makale 1912-1928 yılları arasında yazılmıştır; makale, büyük ölçüde
yürütülen mülakat yoluyla ikmal edilmiştir.
Elde edilen materyalin sistematize edilmesine Teleüt G. M. Tokmaşov, R. Hlopatin, kam Kanakay (şimdi hayatta değil) ve S. Maksimov yakından iştirak etmişlerdir.
Teleütlerin inanışlarına göre insan -
Bu sayılan özellikler, insan hayatının farklı dönmelerinde: ana rahmine düşünce, insanın doğumu, dünya üzerinde var oluşu ve ölüm hâline kadar tüm evrelerde görülür.

Kut ve Yula
Kut, iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı döllenmiş yumur- ta (embriyo) ve insanın var oluşunu destekleyen güçtür. Embriyo olarak kut gelişir  ve  insan  olarak  tecessüm  eder.  Kamlık  inancına  mensup  Teleütlerin


tasavvuruna göre o, gökyüzü sakini-iyesi olan ve 4. göksel katta yaşayan insan kut’unun yaratıcısı Enem Yayuçı (Ana-Yaratıcı) tarafından insana verilmekte- dir.
Kut, Enem Yayuçı tarafından ana rahmine yerleştirilir ve kızılkurt (kızıl- kurt, solucan)   görünümü alır. Bu cenin sonraki dönemde tabii gelişimiyle normal bir insana dönüşecektir.
Teleütlerde çocuğun doğumunu fazla kut’un gelişi, çocuk olmamasını da tam tersi, kut’un olmayışı şeklinde açıklanmaktadır. Çocukları olmayan an- ne-baba, Enem Yayuçı’nın arzusuyla kuttan mahrum edilmiş sayılır ve Kudı yok kiji denir. Böyle aileler, çocukları için kut hediye vermeleri ricasıyla başka boy Ülgen’lerine ya da yer ruhlarına başvururlar: Ada kiji ve Kan’a. Böyle durumlarda evdeki nüfusun çoğalması için Üytolo baş uçun (ev dolu baş için) kanlı kurban sunarlar.
Eğer böyle bir kurban sunusundan sonra bebek olursa, o zaman onun do- ğumu ruhun merhametiyle olduğu şeklinde yorumlanır, bebek ise ruhun ya- ratması sayılır: Ada kijideŋ yayılgaŋ, yo adazınaŋ yayalgaŋ, örögi bayandaŋ yayalgan (Âdem’den yaratılan, babadan yaratılan, yüksek (yüce) ruhtan ya- ratılan).
Çocuk için kut hediye eden ruh Teleütlerin inancına göre onların bedenine
işaret koyar: meŋ (doğum lekesi) veya yilber çaç (kıvırcık saçlar) verir. Ülgen’e veya kut aldıkları yer ruha, aile beş yıl sonra tekrar kanlı kurban
sunumunda bulunur ve bebeğin uzun ömürlü olmasını diler. Ruhlar tarafın-
dan hediye edilmiş çocuklara; yerliler Çoluho’da Teleüt Şaadi sahipti, kendisi şimdi hayatta değil, derler.
 İnsanın yaşamını başlatan kut (emriyo) yaşamak ve büyümek için onunla kalır. Bu durumda o, insanın yaşamını destekleyen güç düşüncesini kendisine alır. Teleütlerin şuurunda o çok kıymetli olarak kabul edilir. Bu şartlarda kut
-at  başı  kadar  altın,  koçbaşı  kadar  gümüşle-  yani  çok  kıymetli  materyallerle
mukayese edilir:
At bajınca altın kut, (At başı kadar altın kut)
Koy bajınca kümüş kut. (Koyun başı kadar gümüş kut)
Sıradan konuşmalarda kut bu şekli daha çok realize olmaktadır. O insan- dan ayrılabilen, onun dışında yaşayan ve tekrar insana sirayet eden bir ola- rak anlaşılmaktadır.
İnsandan ayrılan kut, başkalaşıma (metamorfoza) uğrayarak yaşar. Onun değişimi veya başkalaşıma uğraması daha insandan ayrılışı anında başlar ve Kam’ın onu tekrar insana döndürmek için yakalayıp ellerine alması anına ka- dar devam eder.


Metamorfoz kut, “yula” adını alır. Aslında yul’a da aynen kut gibidir, in-
sandan çıkar, dolaşır fakat tekrar insana dönmez.
Kudı çıktı (Kut’u çıktı).
Yula yastıkan yat  (Yula yanında gidiyor).
Ancak  Teleütlerde  kut  ve  yula  anlayışta  aynıdır,  kut  hakkındaki  bütün
hikâyeler, onun insandan çıkışına göre çoğunlukla yula olarak kaydedilir.
Bu hikâyeler şöyledir: Kut’un insandan ayrılışı iki manalıdır: ihtiyari ve gayriihtiyaridir. Zorunlu ayrılış korku anında gerçekleşir, insanın şuursuz ol- duğu anda olur. Öyle hâllerde genellikle derler ki: Kiji korkıp, kudı çıktı. (Ki- şinin korkusundan kut’u çıktı).
Kut, insandan ayrılır ayrılmaz insanın birliği bozulur ve ikiye bölünür, ikisi ayrı ayrı yaşamaya devam eder –insan kendisi yaşar, kut ise yula’ya dö- nüştükten sonra o da kendi başına yaşamaya başlar. Eğer kamın yardımıyla kut’u tekrar kendisine döndürülmez ise kişi ölür.
Yula ya da metamorfoza uğramış kut’un kişide olmayışı, korkudan sonra
doğrudan anlaşılır, bazen de uzun süre bu hâl devam edebilir.
Yula’nın olmayışını bizzat kişi kendisi, etraftakiler veya en nihayetinde kam fark eder. Yula’nın olmayışını kişi kendisi hastalanmasından ve rüya r- melerinden tespit eder: “Oh, yula’m yok!” der hasta, Kamga barıp yulam ur- duradım. (Yula’m yok, yula’mı bana geri döndürmesi için kama gideceğim).
Kam insanda “yula”nın olmayışını tolu’ya fal bakarak belirler. Tolu; erkek ve kadın gömleğidir, aynı şekilde ruha yapılan kamlık ayininde fidye veya hediye olarak duvara asılan cübbe veya paltoya da bu ad verilir. Bu armağan (fidye) sunumu anı öncesinde kam onların temizliğini iyice kontrol eder. Bu kontrol etme esnasında bazen burada asılı olan kurdelede insanın “yula”sının olmadığını tespit eder.
Söylenenlere şunları da eklemek gerekmektedir: Kamın en mahrem (can- dan) görevlerinden biri, her kamlık ayininde geçilen bütün (pudak) etaplarda çok itinalı olarak kontrol yapıyor olmasıdır. İyi veya kötü ruh kontrolde o, “yula”yı arar. Eğer bulursa yakalar ve refakatçi ruh Bay-Sööt ile hastanın evi- ne gönderir. “Yula”yı geri döndürme sırasında kam şöyle söyler:
Yer süŋa, yetten tüŋa            Kendi yerine (yer, su) kendi yetmiş dağına,
Segis kıyıŋ, törttoluguŋa,      Yedi kıyına, kendi dört köşene,
Alançıgıŋa, ak yalbıjıŋa...    Kendi evine, kendi beyaz ateşine (geri dön!)
Közi yamanga körünbe         Kötü gözlüye görünme, Küni yamanga kabılga         Kötü niyetliye kapılma, Azragan bolzo adaŋa            Seni besleyen babana,


Emisitrgen eneŋe                  Seni emziren,  besleyen annene
Oito yan.                               Geri dön!
Yula”nın insandan çıkışında bir sürüme (versiyon) göre serbest hâlde boşlukta yaşar, sahibinin veya komşusunun izbesinin1 ve ambarının köşele- rinde uçar. Onun ait olduğu kişi bu esnada atalet hastalığından ıstırap çeker: oturduğu yerde uyur kalır. Bir yerden başka bir yere göçerken “yula”, geceleri bazen pencereden ıslık çalar. Islığı duyduktan sonra evin sahibi alkış duasını okur, kapıyı sonuna kadar açar, kendisi sokağa çıkar, demir kepçeye vurur, “yula”yı kandırarak izbeye çeker. Ev sahibi eve döndüğünde kapıyı sıkıca kapatır ve tası bir delikte tutar. “Yula” kapı aralığından sese gelir. Ev sahibi büyülü sözler söyleyerek tas ile çeker alır onu: Op kurıy diyerek hızlıca tası bezle tutar ve iple iyice sarar, bağlar. Bu şekilde “yula” yakalanmış sayılır. Tas daha kuytu bir yere, ocağa veya ranzaya konur.
Kam, “yula”nın kime ait olduğunu sabah öğrenir ve “yula”sı olmayan ki-
şiyi tespit eder, daha önceden bunu fark edemez.
Yakalanan “yula”yı, kam, kişinin sağ kulağına üfleyerek kişiye geri dön- dürür (Yulazın Urdı). Diğer varyanta göre “yula” kişiden ayrılışında doğrudan ya Ülgen’ın kızları som (iyi ruhların), ya da yaman körmöstör-kötü ruhların eline düşer.
Teleütlerin inanışına göre şu veya bu tür görünmez ruhlar insanın etrafı- nı çevrelerler ve uyanık hâlde onu izlerler. “Yula”, insandan ayrılınca ruhlar hemen onu yakalarlar. İyi ruhlar, “yula”yı daha sonra tekrar kişiye geri dön- dürmek için korurlar, kötü ruhlar ise onun için kurban alırlar. Onlar, alçnı- ye-açgözlüdürler.
Bayana, Ülgen’ın kızları, iyi ruhların hepsinin korktuğu esnada kişiye yar- dıma gitmek için özel hazırlık yaparlar. Dünyada endişe verici bir çarpmayla, şiddetli bir yıldırımla 14. gökyüzü katından kişiye inerler ve dağlar gibi et- rafına serpilerek onu çevrelerler: “Kıigıluga kıpçılular” (endişeli çarpmada büzülenler).
Yula”yı kaybetmiş kişi “yula”sının kimin ruhuna düştüğünü bilemez. Bunu bir kam bir ruhun ejik-piy (kapının ruhu) yardımıyla öğrenir.
Eğer “yula” “Bayana” (iyi ruhların) elindeyse, o zaman kam kendi kalın çörü (yardımcıları-ruhları) yardımıyla doğrudan “yula”yı alır ve hastanın sağ kulağına üfleme vasıtasıyla onun tekrar geri döndürür.
Eğer “yula”, kötü ruhların eline düşmüşse o zaman en iyi hâlde onun geri dönmesi için daha önce söylendiği gibi bedel (kurban) verilir. Böylece so- nuçlanır,  çözülür.  Fakat  kötü  ruhların  eline  düşen  insanın  yula daha  kötü


1       İzbe: küçük kulübe, baraka.


bir hâle düşebilir; kötü ruhlar yulanı yudup iidi (“yula”yı yakabilirler). Böyle duruma düşen bir “yula” ölmüş ve ol yerge barar (öteki dünyaya gitmiş) sa- yılır. Bu durumdaki kişi çok uzun ve ağır hastalık çeker ve sonra ölür. Çünkü “yula”nın artık geri dönüşü olmaz ve insan kendi yaşam gücünü bu şekilde kaybetmiştir. Teleütler, “yula”nın başka hâllerinden de bahsederler.
Yula”, kötü ruhların elinde birkaç yıl yaşayabilir. Kendi varlığı için “kirli bolup yat” (kirli ol yat). Böyle bir “yula” ait olduğu kişiye geri dönerken kam onu temizlenmesi için şu sözlerle mitolojik süt gölüne gönderir.
Arşın bıla alaştap                      Ardıç buhuruyla temizlen,
Ak süt köl bıla yunup tur           Ak süt gölünde yunup dur!
Kötü ruhlar bazen uzun süre dolaşan “yula”yı yakalarlar. Bu yakalama anında kasten onu dikkatsizce yakalarlar ve ona zarar verirler. Bu zarar do- laşıp duran “yula”nın ait olduğu kişinin bedenine yansır. Kamlar Çarga ulu- sundan Teleüt Klementiy’in sağ böğrünün altındaki aşağıdaki iki kaburgası- nın eğriliğini bununla açıklamışlardır. Ancak biy-ejigiye (kapı ruhu) kara koç kurban sunusuyla yapılan kamlık ayininden sonra Klementiy’nin kaburgaları düzelmiştir.
Teleütlerde çok fazla dinî-fantastik sanrı (halüsinasyon) olayları gözlem- lenmektedir. Onların inanışına göre çok fazla kötü ruh vardır. Eğer kişi r- mösü (kötü ruh) görürse ona ateş edilmez, çünkü saldırıdan korunan körmös, “yula”yı öldürebilir. Saldırılan körmös üç gün ölü olarak yatar, daha sonra canlanır.
Kasırga estiğinde “yula”, kam da onunla beraber gözle görünmez şekilde güneş yönünde, kötü ruhlar ise güneş yönünün tersine dönerler. İkinci hâlde Teleütler “kut”un girip “şau, bau” diye bağırmaması için el ayaları ile kulak- larını kapatırlar.
Bu konuda çeşitli anlatılar vardır: Kam  “yula”yı kişiden çıkartabilir ve diğer bir “yula” karşılığında kötü ruhlara verebilir. Bu her zaman gizli olarak yapılır. Çalınan bu “yula” diğer kamın takibinde olur. Ruhların da yardımıyla iki kam arasında çekişme olur, bu çekişme bazen çok büyük ölçekte olabilir. Böyle bir durumda “yula”sını kaybetmiş kişi nöbetlerden ölür. Teleütler böyle acı bir olayı her zaman “yula”nın çalınmasıyla ilişkilendirir.
Bu ana kadar hep “yula”nın istem dışı olarak ayrılmasından bahsedildi, ancak önceden söylendiği gibi “yula”nın istemli olarak kişiden ayrılması da gerçekleşmektedir.
İstemli olarak “yula” iki kişiden ayrılır: kam ve yardımcısı Paimal-Başçı. Misteriya (dinsel konulu drama) icra edilirken bu ayrılış vuku bulur. Kam ve onun yardımcısı Başçı, misteria düşüncesine göre farklı bölgelere seyahat eder, ancak tek başına değil, eşleri (Yulalar) ile gerçekleştirirler. Zihnen evden


birkaç etap uzaklaşan kam bazen Başçı’nın “yula”sını Bay-Soyot’a (refakatçi ruh) onu emanet ederek eve geri gönderir. Kamlık ayininin bitmesinden sonra onu Paytal-Başçı’nın sağ kulağına üfleyerek ondan alır.
Ölmüş “yula” beraberinde öteki dünyaya insan da götürebilir. Eğer ko- casının ölümünden sonra onun karısı da ölürse, kadının arkasından çocukları veya kocasının arkadaşları ölürse, o zaman Teleütler bu durumu ölen kişi ta- rafından onların ruhlarının çalındığı şeklinde izah ederler. Bu gibi durumlarda derler ki:
Yulazın alıp partır. Pu ölüp padı
Yula aldı, onlar bundan öldüler.
İstemsiz olarak “kut”un ayrılmasıyla ilgili olaraksa şu anlatıyı örnek ver-
mek mümkündür.
Kam tarafından ölümüne sebebiyet vermek maksadıyla kişinin “kut”u ça- lınır. Kam kavgalı (küs) olduğunda böyle yapar. Eğer bir kişi kama bir kır- gınlık vermişse bir süre sonra o ölür, o zaman onu kam yigen (kam yedi) diye düşünürler.
İnsandan başka maldın kudı (hayvanlar) ve bitkilerin de “kut”u olur. Hayvanların “kut”u hayatın başlangıcı olan yavrunun (embriyon) döllen-
mesi, yaşam gücü, canlının daha sonraki varlığını destekleyen güçtür.
Hayvanların “kut”larını gökyüzünün üçüncü katında (üç kat) yaşayan Ül-
gän’den sonra ikinci derecedeki Ermen-Kan dünyaya gönderir.
Daha önce değinildiği üzere hayvan “kut”u öteki dünyaya ailenin başını da beraberinde götürebilir, o zaman hayvanlar ölmeye başlar: maldıŋ kudın alıp pargan, mal ölyat (o, malların kut’unu aldı, bundan dolayı mallar ölüyor).
Bitkinin “kut”u da onun tohumu, filizidir. Onun “kut”u ırmakların,  göl- lerin ve vadilerin ruhları-ıyık’lardan gelir. İlkbaharda ıyıklara kurban sunu- lur; onlar otların korunmasını, bitkilerin atlardan, farelerden, kurtçuklardan ve diğer zararlı yaratıklardan korunmasını dilerler. Eğer yazın çok iyi mahsul alırlarsa, o zaman Teleütler Iyık ölöŋ çöptiŋ kudın berdi.” (Iyık, ota kut gön- derdi) derler.

Tın
“Tın”, insan, sığır, yabani hayvan, kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan fikrî (ruhsal) bir özellik, varlıktır. Bütün bu sayılanlar Teleütçe şöyle adlandırırlar: Yügürer ayaktu, uçar kanattu, ar tınar tındu (Yürürler ayaklı, uçarlar kanatlı, bütün bunlar ruhuyla nefes alır).
İnsanla ilgili olunca “tın” farklı şekillerde anlaşılır. İlk olarak öldükten sonra insanın kötü işleri için ıstıraba dönüşen “ruh”tur. Bununla bağlantılı ola- rak insan başka bir kimseye bir kötülük yaptığında, diğer kişi der ki: Tınındı


ezebey yazıŋ ba, tınıŋıŋ kıynalattanıŋ bilbey yazıŋ-ba? (Ruhu hiç düşünmez misin, ruhun sana acı çektirecek?). İkinci olarak insanla bağlantılı olarak “tın” nefes almak demektir. Üçüncü “tın” canlıdır, Teleütlerin ifadelerine göre par- çalanabilir: “tınıŋ üzülzin” (hayatın parçalansın, yırtılsın!). Kötü bir ruh hâ- linde iken böyle söylerler.
Ölüm sırasında “tın” insandan çıkar: “tın çıktı” veya “tını kogıppardı”- “soluğu kesildi, yani “adam öldü (harfiyen–onunki eksildi) demektir. Bununla bağlantılı olarak kendi hususiyetleriyle “kamlık tın-bura” sorusu ortaya çık- maktadır.
“Tın bura”, kamın hizmetini icra etmesi veya ruhlarla özel bağlantı kura- bilme yetisini ve duygusal gücü, yani kamlık ruhudur. Kamlık ayini esnasında “tın-bura”, kama girer, kamlık ayininden sonra ayrılır, onu terk eder.
Her Teleüt kamı kendi tıŋ bura’sına nezaketle davranır. Kamlık ayininden
sonra kam, tın burasını gizli bir yere yollar.
Bir kamın ölümünden sonra “tın bura”, başka genç bir kama veya yeni başlayan kama geçer. Böyle bir geçiş ruhani kamlık teselsülü olarak ifade edi- lir.
Bir kam kendi ruhlarının yardımıyla bir başka kam ile yarışır, onunla çeki- şir. Bu çekişmede daha güçlü olan kam, hasmının tın bura’sını çalar, ayakla- rını ve başını kesip ayırır. “Tın bura” ölür; iki üç gün sonra da ait olduğu kam ölür. Diğer hâllerde mağlup olan kam ancak hastalıktan ölür ve eğer çalınmış olan tın bura’sı ile birleşirse fevkalade sağlıklı olur. Kamlar arasındaki bu tür kapışma ve çekişmeler hakkında efsanevi içerikli çok sayıda hikâyeye rast- lanmaktadır.
Hayvanlar ve kuşlara ait “tın” ruhtur, ancak işkence eden ruha dönüşme- mektedir; ikincisi fizyolojik teneffüs; üçüncüsü ise yaşamdır. Burada “tın” anlayışı insanınki ile aynıdır
Bitkisel âlemde “tın” büyüme yeteneği olarak anlaşılır. Yağmurlar yağ- dığında otlar, ekinler ve ormanlar yeşillenir, Teleütler o zaman, ölöŋiŋ aştıŋ tını kirdi (ota, ekine büyüme/can geldi) derler. Diğer hâllerde bitkiler nefes aldığını “tındu” ve onların hastalığına (ağrı) sebep olabileceğini düşünürler. Eski insanlar -hiç şüphesiz mistikler- hastalıklara sebep olmaması için gerek- mediği hâlde asla orman ve bitkilere zarar vermezler ve kesmezlerdi. Onların anlayışına göre bitkilerin ölünce yok olan ruh gibi “tın”ı yoktur. Bitkilerin ya- şamı kesintisiz ve ölümsüzdür, çünkü kök toprakta kalmaktadır ve bitki kendi varlığını ebediyete kadar destekleyebilir.


Sür
“Sür” (Rusça şöyle tercüme etmek mümkündür): bir nesnenin sureti, sıfa- tı. Tef üzerindeki resimleri, portre ve fotoğrafı Teleütler “sür” diye adlandırır. İnsanın ve sığırın böyle sureti vardır.
Ancak insan “sür”ü ve sığır (hayvan) “sür”ü farklı anlamlarla anlaşılır. Sığırın “sür”ü ölüm esnasında ayrılır ve ahiret hayatına (dünyasına) taşı-
r, yerleşir. Bununla bağlantılı olarak Teleütler arasında öteki dünyada binme
imkânına sahip olması için ölen kişinin en sevdiği atını boğazlama geleneği- nin hâlen korunduğu bazı yerler vardır. Ölen kişinin ölüme mahkûm olan atı özel surette hazırlanır. Kişinin öldüğü gün hayvanı pahalı şal ve kilimlerle kapladıkları eve götürürler, yelesine ve kuyruğuna ipek kurdeleler bağlarlar. Ölen kişinin bedenini mezarlığa taşıyan kızak veya arabaya malum atı koşar- lar ve onun arkasından yürüterek götürürler.
Gömüden sonra atı bütün süsleriyle yedi gün beslerler. Bu yedi gün için- de atı, akraba ve tanıdıklarının evlerine, sürülmüş tarlalarına ve çayırlıklara götürürler. Bu geleneğe göre herkes atı kabul etmek, onu yulafla beslemek, kösemeni (at rehberi) ise çay ve şarapla ağırlamalıdır.
Yedi gün sonra atı boğazlarlar. Etini yerler, eyeri ve kilimleri ise yoksul in- sanlara verirler. Bazen atı boğazlamazlar, olağan hazırlıklardan sonra istifade etsin diye atı bir yoksula verirler. Böyle hediye merhamet anlamı taşır: yedim bolzın (bu ölenin hayrına olsun). Şunu da belirtmek gerekir ki, at ile yapılan bütün bu seremoni ölen kişinin anma/anılması gününde yapılır.
Hayvan “sür”ü kamlık kurban sunumlarında daha çok anlam ve öneme sahiptir: esas olarak eti değil, kendisi şu veya bu ruha bağışlatıcı bir hediye olarak kurban edilir. Bu kamlık inancında kanlı kurban sunumlarında var olan dogmadır.
Ancak kamlık inancına mensup Teleütler canlıda iki başlangıç olduğuna inanırlar: maddi ve manevi “sür”; ruha kâh bunu getirmek kâh da bir bütün olarak başka bir hayvanı getirmek gerekir. Bunun temelinde de kurban sunu- sunda hayvanı kesmeyip “sür” hayvanın içinde kalması maksadıyla her za- man onu boğarlar: “burup-yat”. Eğer hayvan olağan yöntemle öldürülürse o zaman sür hayvanın ağzından çıkar; hayvanın kendisi ise kesilmesi nedeniyle bozulur, parçalanır. Kamlık inancına mensup olanların düşüncelerine göre ise böyle bir kurban amacına ulaşmaz ve ruh için de hakarettir.
İnsan “sür”ü de hayvan “sür”ü gibi ait olduğu özneden ayrılır, ancak ölüm
anında değil, henüz hayattayken.
“Sür”ün insandan ayrılışı Ülgen’in, Enem-Yayuçı’nın arzusuna göre olur. Enem-Yayuçı böyle arzusunu kam diliyle Ülgen biydiiŋ sabır biçik (Ülgen’in başkanın  kitabı)  diye  adlandırılan  özel  bir  kitaba  kaydeder.  Eğer  insanın


“sür”ü  ayrılması  gerekiyorsa,  o  zaman  kitapta  bunun  hakkındaki  el  yazması
kararır: “kara kat pazılpartır”. Bunu ancak kam görebilir.
“Sür”, kişiden ayrılır, Enem-Yayuçı bununla kişinin dünyevi varlığının sonunun başlangıcını hazırlar. “Sür”, kişinin dışında yaşamaya başlar ve onun sanki ölümlü gölgesi olur. İnsandan “sür”ü ölümüne yedi veya on yıl kaldığı zaman çıkabilir.
“Sür”ünün çıktığını kişi uzun süre fark edemez, ancak uzun süre devam eden ve sıkıntılı hastalık, kaçınılmaz ve gözle görülür şekilde ölüm gelmesi, kişiyi sürünün kendisinde olmadığına ikna edebilir.
“Sür”ün çıkmasına neden olan hastalıkta Teleütler kamlık yapmazlar, çün-
kü insandan ayrılan “sür”, tekrar ona dönmez.
“Sür”, evde, tarlada ve avda görünür. İnsana yine insan suretinde görünür- müş. Bundan dolayı herhangi bir yerde olduğunu kabul etmeyen biri, diğeri- ne; sen sürümdi rgön bolarzın, (Sen, beni değil,  benim “sür”ümü görmüş olabilirsin.) der.
İnsan sürü her yerde yaşar; gece vakti eve yaklaşır ve özel tarzda kapıyı çalar. Sürün insana zarar vermemesine rağmen ondan korkarlar. İkinci bir zi- yaretten kurtulmak için ev sahibi “sür”ü kovan kamı sabah olunca davet eder.
Kişi öldükten sonra onun “sür”ü insanın dünyadaki varlığı için “kut”unu aldığı “Bayana”ya (ruh) gider. “Sür”, Ülgen, Adam, Yö-Kan ve diğerlerine gider.
Eğer insan zoraki bir tarzda ölürse, suda boğulursa, o zaman onun “sür”ü Sulay-Kan’a veya Talay-Kan’a, yani denizin ruhuna gider. Eğer ateş ile ölür- se, o zaman da “sür”, ateşin ruhuna Oymok-Aru’ya gider.
“Sür”, bu taşınması sırasında hamisi ruha hemen ulaşmaz: onun yolu uzun soluklu ve sıkıntılı olur. Kendi seyahatinde (kamlık ayininde) kam insanların “sür”lerini ve onlar arasında da yakın zaman önce ölmüş tanıdıklarını görür. Istırap çeken “sür”ler iniltiyle kama bağırırlar:
“Oy, oy, pelim ay! Oy, oy, bajım ay...       Oy belim oy, oy başım oy!
(Bizleri de yanına al kam!)
Kam telaşlı şekilde onları dinler ve daha ileri devam eder.

Üzüt
Dinî ve dünya görüşünde bu ruhani başlangıçta fevkalade büyük yer tutar. “Üzüt”,  sadece  bir  kişiye  özgü  olan  ölüm  sonrası  var  oluştur.  Ruslarda
“merhum-ölü”  kelimesiyle  ifade  edilen  ölen  kişinin  ruhunun,  inanışa  göre
mevtanın gömülmesinden sonra yakın akrabası olması timsal olunur.


Teleütler, “üzüt”ün kendisini yel salkın (rüzgâr, yel) suretinde veya insan görünümünde tasavvur ederler. Onu ormanda, sürülmüş tarlada ve kasırga- da görürler. Kasırga suretinde görünce Teleütler fırsatı kaçırmamak için “şau, gau” diye bağırırlar. Bu bağırışla onlar “üzüt”ü kendilerinden uzaklaştırdık- larına inanırlar.
Kişinin ölümünden sonra ölenin “üzüt”ü mezarlıkta kırk güne kadar yaşar. Bazen eve gelir ve kendi varlığını esrarlı tıkırtılar çıkartarak bildirir. Böyle bir olay gerçekleştiğinde hazır bulunanlar korkudan kapaklara vururlar, bıçak veya kamçı alırlar, gürültülü şekilde; kede çık, ne kerek keldi (git burdan, ne- den geldin) diyerek “üzüt”ü kovarlar.
Teleütler “üzüt”ten çok sakınırlar. Mezarlıktan eve dönerken Teleütler hiçbir zaman geri dönüp bakmamaktadırlar. Mezarlıktan eve dönüş yolunda gözlerine takılan taş, sopa veya ot gibi nesneye üç kere vururlar. Bu hareket- le de “üzüt”ün arkalarında kendilerini takip ederek eve gelmemesi için onu korkuturlar. Ceset ile beraber tabuta koydukları bütün eşyaları (fincan, tütün çubuğu, kese) kasten tahrip ederler; aynı şeyi cesedi mezarlığa getirdikleri kayığa da yaparlar. Bu yolla eşyaların da öldüğünü düşünürler. Teleütlerin inanışına göre “üzüt” ancak tahrip olmuş, ölmüş eşyaları kabul edermiş.
Ölümden sonra ilk yedi gün ölenin akrabaları evde ateş yakmazlar, yaşlı- lar uyumazlar, konuşarak zaman geçirirler, bunun için özel hikâye anlatıcıları olan kayçı davet ederek hikâyeler anlattırıp dinlerler. Bütün bunları yapmakta- ki amaç, ara sıra mezarlıktan eve gelen “üzüt”ü kovup uzaklaştırmaktır.
Teleütler ölünün yedinci, kırkıncı günü ve seneyi devriyesinde ölü yeme- ği (anma) düzenlerler. Yedinci ve kırkıncı günü akrabaları hazırlanmış çeşitli yiyeceklerle beraber “üzüt”e ikram etmek için mezara giderler. Orada iki ateş yakarlar: mezarın batı ucuna kendileri için, bir tane de “üzüt” için ölünün baş tarafında ve daha küçük bir ateş yakarlar. Getirdikleri yiyeceklerin bir kısmını kendileri yer, küçük bir kısmını da “üzüt” için ateşe atarlar. “Üzüt”ün nevale- sini bilinçli olarak beraberlerinde getirdikleri köpeğe yedirirler. Buraya şarap da getirirler. Mezar ziyareti elbette birkaç saat sürer. Geleneğin tamamlanma- sıyla orada hazır bulunanlardan yaşlı olan kişi “üzüt”ün ateşini tekmeler ve der ki:
Taş oçogıŋ odorım                     Taş ocağını yıkarım (dağıtırım)
Talkan külüŋdi çaçarım.            Altın külünü saçarım.
Kırkıncı gün olağan ölü (anma) yemeğinin dışında mezar ziyareti ger- çekleştirirler. “Üzüt”ün“üydiŋ için arular” (evi pisliğinden arındırma) icra edilir. Evi arındırma seremonisini kam gerçekleştirir. Bu geleneğin icra edil- mesi esnasında kam her köşeden eve yaklaşır ve tefini köşe üstünde tutar ve bir bezelye tanesinin sesini andırır şekilde parmağı ile tefe vurur. Teleütlerin


açıklamalarına göre bu şekilde köşeler ölü için biriktirilmiş olan akrabalarının gözyaşlarını geri verirmiş. Geleneğin tamamlanmasıyla kam, “üzüt”ü ve göz- yaşlarını yakalayarak sokağa atar, atarken de “şau” şeklinde sokağa haykırır ve şu sözlerle tamamlar:
Kesken agakıŋa,                        Senin için kesilmiş ağaca (tabuta), Kemdegeŋ bolzo yeriŋe...          Senin için hazırlanmış yere (mezara gir). Aylu yerdeŋ ayrılganzıŋ,           Sen, aylı yerinden ayrılan,
Aldıs kanga tabılganzıŋ,           Sen Aldıs-Kan-ı bulan,
Kündü yerden airılganzıŋ,        Sen, güneşli yerinden ayrılan,
Kündüs kaanga tabılganzıŋ!     Sen, Kündüs-Kan’ı bulan (git!).
Evin pislikten temizlenmesinde ölen kişinin “kut” veya “yula”sını yiyen Aldaçı’yı (ruh) da kovarlar. Bu korkunç ölüm meleğini kam şu sözlerle kovar:
Alıp pargan Aldaçı                    Alıp giden (açgözlü) Aldançı,
Yip pargan yimekçezi, şau         Yiyip, yutan pisboğaz defol!
“Üzüt”, akrabalarından herhangi birinin yulasını beraberinde alıp götürme gücüne/yeteneğine sahiptir. Bunun özünde kam çok özenli bir şekilde üzütün yapabileceği sinsice çalma planlarını kontrol eder. “Üzüt” tarafından çalınan kam bazen sonra geri alır, bazen de ejikbiy’in (kapının ruhu) yardımıyla ancak geri alabilir. İkinci durumda “üzüt”ün çalması karşılığında kam da onun evini tahrip eder: üzütüyinodoro.
“Üzüt”e karşı alınacak tedbir vasıtaları olarak şunlar da yapılmalıdır: Gö- müden sonra ölünün yattığı evde Teleütler küdel (didilmiş kendir, kenevir lifi) yakarlar, daha sonra taş koyarlar. Müteakip yedi gün mühletince mezara taş taşırlar. Bununla da şu düşünce ifade edilir: Bırak üzüt taş gibi yatsın ve me- zardan gitmesin, taşın gidemeyeceği gibi.
Tek başına mezarlıkta yaşayan “üzüt” kendi yalnızlığıyla azap çeker ve onlarla dostça sohbet gerçekleştirmek için yaşayan insanlarla ilişki kurma- ya yeltenir. Böyle durumlarda eve yaklaşan “üzüt”, ağzından insanın karnına girer. Bu istenmeyen misafirden dolayı kişi karın ağrısı çekmeye başlar. Has- tanın tedavisi için insanın karnından “üzüt”ü kovmayı becerebilen uzman bir erkek veya kadını davet ederler. Uzman kişi küçük tahta bir kürek (spatula) yapar ve kızdırır, küllü ucunu ona (karnına) bastırır. Köşeye un, yağ ve tü- tün koyar. Tiksindirici dumanla buhur oluşur. Uzman kişi bu buhurla yatakta yatan hasta üzerine çımır denilen bir gelenek icra eder. Gelenek şu şekilde sona erer. Davet edilen kişi hasta üzerine tütsü yaparak ilk başta sessizce dua okur, ortasında biraz daha yüksek sesle, okumanın sonunda ise kudurmuşçası- na vahşice haykıran bir hayvana dönüşür. Geleneği icra eden son kelimelerle eşiğe fırlar, spatulayı kapanış kelimeleriyle rastgele fırlatır: “şau” veya “ay”, “tatay” – “defol, çık!”


Hasta üzerine okunan dua:
Çımır, çımır...                                        Yıda mınaŋ yemirerim.Çımır... Kandu üzüt, kara yek-pe?                     Kök temirgekıstayrım,
Çımır, çımır...                                        Yardıŋ piginä jaŋzirım.Çımır... Toluk sayın tolgondıŋ-ba?                    Kapşyaga kabılıp ottur.
Aral sayın aylandıŋ-ba?                       Adı bajıŋ aidınıp ottur. Çımır... Kuyun bolup kuyburduŋ-ba?                Kesken  seŋ agajıŋa
Salkın bolup sabırıldıŋ-ba? Çımır...     Kem degende yanıŋa
Yakşı etkenin yazık poldı, çımır..           Alıp pargan Aldaçıŋ bıla
Juşde etkenin ilekpoldı. Çımır...            Yip bargan yimakçıŋ bile. Çımır Ak taykanıajıp keldiŋ-be?                     İdim bolzo kabagan, Agınsudıkeçip kediŋ-be?  Çımır...         Üm bolzo süsegen,
Adı yolınaydınıp ottur,                          Aygırım bolzotebegen.
Tijin bolzo tiştenbe,                               Adı jolıŋ aydanıp ottur! Çımır... Tilim bile çeçilip ottur. Çımır...             Şau!
Yajılotkoyanzayrım,                              Kızıl otkokıstirım,




























r.

Kızgın üzütten veya Yekten mi oldu  Adını, yolunu söyle, (hastalık)?
Her köşede dolandın (sarıldın) mı?      Dişlerini sıkma
Her ormanda yolunu şaşırdın mı?         Benim dilimden çözül (tanın) Her kasırgayla kıvrıldın mı?                 Seni yeşil ateşe sokacağım, Her rüzgarla döndün mü?                     Kızıl ateşe sıkıştıracağım. Senin hayırhahlığın zarar getirir,          Seni mızrakla ezeceğim,
Senin hizmetlerin maskaralık oldu,      Seni yeşil demire sıkıştıracağım
Ak dağ üzerinden gelmedin mi,            Yiyicilerinle birlikte (git)! Nehri hızla geçedin mi?                        Benim ısıran köpeğim, Sana derin bir çukur kazıyorum,          Benim tos vuran ineğim, Acele et, çabuk!                                    Benim çifte atan aygırım.
Adını ve boyunu söyle!                        Adını ve yolu söyle! Defol! Senin için kesilip oyulmuş tabuta (git).
Senin için kazılmış mezara. Beraberinde aldığın Aldaçı ile (git).
Diğer hâllerde “üzüt” açgözlü, pisboğaz, büyük bir şarap düşkünü varlık-


Telelütler büyük grupla şarap içtiklerinde bazı kazanlarda yeterli kalitede

şarap olmaz. Bu da kötü hazırlanmış şarap içenlerden kaynaklanır. Bu durumu


Teleütler farklı şekilde açıklarlar ve kazanın içine şarap için “üzüt”ün girdiği-
ni düşünürler.
Teleütlerin şuurunda “üzüt” (ölenin ruhu) aynen ölen kişinin unutulduğu
gibi o da unutulur. Bununla da onun zararlı etkisi kaybolur.

Süne
“Süne”, insanın ruhudur.
Ölüm esnasında “süne”, bedenden ayrılır ve gömüye kadar ölen kişinin evinde kalır. “Süne”nin varlığı sayesinde ceset, kendi etrafında olup bitenleri duymaya ve anlamaya devam eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyler vardır.
Ölünün arkasından söylenenler şiir formundadır ve sıgıt (ağıt) adını alır- lar. Daha sonra ölenin ailesini ziyarete gelmiş olan diğer akrabaları tarafından da söylenir. Eğer “sıgıt” söylenmezse, ölen kişi öteki dünyada sağır olur.
Teleütler daha sonra ölü anısına birkaç kez küni adı verilen “ölü yemeği” yaparlar: birinci günü, konogı; yedisi, kırıgı; kırkı ve kalgan ayı; bir de seneyi devriyesinde. Bu günlerde leziz yemekler hazırlanır; pelmeni adı verilen man- tı türü yemek, gözlemeler, et, erişte vd. Ölü yemeğinde bal olmaz. Bal kanatlı bir varlığın ürünüdür ve onun ölüye bir yararı olmaz.
Yemekler yenirken bazen denir ki: Balam yakşıda yarıkta yürzin. (Balam,
iyi dünyada yaşasın) veya sünezine yedim bolzın, (ruhuna/canına değsin!) Ölünün “süne”sine de leziz yiyecekler ikram ederler. “Süne” için ilk önce
kâse içinde pencerenin önüne yiyecekler koyarlar, daha sonra avluya çıkarır-
lar, tabutu yaptıkları yere koyarlar. Bunu Teleütler ölen kişinin yemek yiyece- ği düşüncesiyle ilişkilendirmektedir: ölgön kijidi azrap yat; “süne”ye yapılan ikramda şöyle derler:
Yürü bolzoŋ upıŋ iştiŋ (Sen hayattayken payını yedin),
Ölgön bolzoŋ süneŋ içsiŋ. (Ölünce senin sünen yesin).
Dışarıya atılan yemeği orada bağlı olan köpek yemelidir. Kanatlı varlık- lara: tavuklara, ördeklere, kazlara ve diğer tür kuşlara gagalatmazlar, çünkü onlar uçarlar, “süne” onların arkasından gider ve ona yiyeceğini vermezler. Köpek her zaman evde yaşar ve “süne” ondan çok rahatça yiyeceğini alabilir.
Ölüyü gömdükten sonra “süne” bir süre daha evde yaşar, daha sonra mah- kemeye yargı sayına gider (hesaba çekilir). Zengin kişinin “süne”si mahke- meye olan yolculuğunu kişinin ölümünden sonra mezarda boğazladıkları ata binerek, fakir kimsenin “süne”si ise yaya olarak gerçekleştirir.
“Süne”nin mahkemeye gidişi kırk yıl sürer. Ona bu yolculuğunda kişinin ölümüne sebep olan ruhun elçileri eşlik ederler. “Süne”ye refakat için gönde- rilen ruh ölüm esnasında ölenin “yula”sını yiyen Aldaçı’dır.


“Süne” kırk yıllık yolculuğunda günahkârların kıyın yer (ıstırap çektikle- ri yerleri) gözlemler. Günahkârların ıstırap çektikleri yerler kamın boy-ruhu Adam’a gidiş yolu üstünde bulunmaktadır: Ada bistinyuun yer, çın kıyaldu kıyın yer (Babamızın toplanma yeri, günahkârların ıstırap yeri).
Günahkârların ıstırap çektikleri yerler hakkında ve tabut üstüne sıgıt sarın (ağıt) yakılır.
Ayluba yerde ne kıya ede              Bu (aylı) dünyada ne günah, Agoytimirde çın kıyat ede             Günahın beyaz demirde (ıstırap yeri) Kündü be yerde nakıyal ede          Bu (güneşli) dünyada ne günah Kögüm temirde çın kıyal ede        Mavi demirde günahın anlamı var. Aeluba yerde ne kıyal ede             Dünyada günahın ne anlamı var, Arbıspakaanda çın kıyal ede         Arbıs-Kan’da günahın anlamı var,
Kündübayärdänakıyal ede            Günahın (güneşli) dünyada ne anlamı var,
Kündüspakaanda çın kıyal ede     Kündüs-Kan’da günahın anlamı var.
Yolculuk  tamamlanınca  süne  ölen  insanların  ruhlarını  yönelttiği  Ar-
bıs-Kan’ın bölgesine yerleşir.
Aylu yerde yürgende,                     Dünyada (toprakta, yeryüzünde) yaşayarak,
Yüstoguzan yaş yaşgam,               Yüzdoksan yıl yaşadın,
Arbıs-Kanga sabılganaŋ ala         Arbıs-Kan’a geldin,
Baza yüstoguzan yıl örtti.             Yüzdoksan yıl daha geçti.
Ruh Yaŋıs-Som’a giderken gidiş yolunda karşılaştığı ölmüşlerden biri Kam’a böyle söyler.
Ana sütüyle beslenen bebekli öldüğünde onun ruhu günahsız sayılır. Be- beğin ölümünden sonra bebeğin annesi memelerinden süt sağar ve yukarı - Enem-Yayuçı’ya “çaçııp yat” (serpiştirir). Bu hareketle anne bebeğinin ölümü onun iradesiyle olan Enem-Yayuçı’ya itaatini gösterir.

Yel-Salkın
kıyaldu kiji (günahkâr insanlar) öteki dünya
hayatında ebedî ıstırap çekecektir.
Çın kıyaldu kündüdi körzöŋ,              Günahkâr kişiye bak,
Çakma baçakka,                                Asırdan asıra, Yıldaŋ bayılga,                                  Yıldan yıla, Kıynalıpturganıŋ.                              Istırap çekecek.
Ak sagıştu kiji (iyi insan) hava gibi varlığa “yel-salkın” (harfiyen-hafif yel) dönüşecek ve Ol yer’de (öteki dünya) Kündüs-Kan’ın dünyasında ya- şayacaktır. İyi insanların öteki dünyadaki yaşamları olan Ol yer, bu dünyada yaşayan insanların yaşamına benzemektedir. Bu onların cennetidir.


Orada karı koca tekrar birbirleriyle karşılaşırlar ve dünyada da yaşadıkları gibi normal hayat sürerler: ulu aştu, maldu bolup (hayvanları ve ekmekleriyle zengin olurlar). Ancak bu dünyada bir eşle evlenenler, orada tekrar buluşacak- lar. İlk evliğini dul biriyle yapanlar, orada eşsiz kalacak, çünkü karısı kendi ilk kocasına ait olacaktır.
Kamlık inancına mensup Teleütlerin dinî şuurları ölmüş kan bağı akra- balarının kamların ve kadın kamların adlarıyla, aynı şekilde kamlık geçmişi olmayan emegender ve enekelerle de sıkı bağ içindedir. Bu sistemi kendi ata- ları ile olan ilişkilerinde de değiştirmemişler, bundan dolayı her boy kendi kan bağı atalarını sayarlar.
Atalara saygı duymanın fiziksel ifadesi kanlı ve kansız kurban sunumu- dur. Hastalık hâlinde kurban sunarak Teleüt atasının ona şu veya bu hastalık şeklinde göstermiş olduğu öfkesinden kurtulmayı arzular. Hastalıktan kurtu- lan Teleüt bunun atasının merhameti olduğunu açıklar. Ağır mahremane ba- ğımlılık Teleüt’e, kamın atasını kendi evinin, hayvanlarının ve iktisadi faali- yetlerinin alançıgınıŋ sakçızı (evinin hamisi) olarak kabul etmesini mümkün kılmaktadır.
Teleütlerde genç kamlar da ölmüş atalara, kam ve kadın kamlara bağımlı- dırlar. Kamlık inancı kültünün bu kutsal kişiliği kamlık hizmeti için istidadını ruhsal/sinir hastalığı/epilepsi vasıtasıyla atalarından alabilmektedir. Bu yo- rucu hastalık karşısında sıkça ölümlü sonuçlar olmaktadır; yerlilerde kamlık ayini dışında başka vasıta yoktur. Kamlık ayini epilepsi hastasına hastalığın- dan kurtulabilme imkânı vermektedir. Kamlık yapan kişinin gerçekten de has- talık geçirmediği gözlenmektedir. Kam veya kadın kamın “kamlık kültünün hizmetçisi olmak” gibi ağır bir yükü/rolü neden kabul ettikleri, arzuladıkla- rı sebebini de göstermektedir. Tartışmasız onlar zavallı insanlardır. Kamlık hizmetini bırakarak birçok kam hastalık nöbetinin gelmesinden korkmaktadır onlar bu kültle kolaylıkla bütün bağını koparabilirler.
Emegender ve enekeler, bunlar ihtiyarların (yaşlı erkek ve kadın) ruhla- rıdır, Teleütlerde baba ocağının koruyucularıdırlar. Bunlar kamlık inancına mensup Teleüt’ün çok eskiden ölmüş uzak kan bağı olan akrabalarıdırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder