14 Haziran 2017 Çarşamba

Ab-ı Hayat suyu ve Hızır ile İlyas Peygamberler






Ab-ı Hayat suyu ve Hızır ile İlyas Peygamberler

İnsan her zaman uzun yaşamak, hatta hiç ölmemek ister. Ölümsüzlük suyunu arayan kahramanların serüveni, en eski efsanelerde geçer. Hazret-i Hızır'ın bu sudan içtiği söylenir. Âb-ı hayat neder? Nerededir? Hazret-i Hızır hâlâ hayatta mıdır?
Âb-ı Hayat, Farsça hayat suyu demektir. İçenin ölümsüzlük kazanacağına inanılan sudur. Saf ve berrak su için de kullanılır. İnce ve derin mânâlı söz için de kullanılır. Bir şeyin kıymetini ifâde etmek için de kullanılır. Âb-ı Hızır, Âb-ı Zindegânî, Âb-ı Bekâ, Aynü’l-Hayât, Nehrü’l-Hayât da denir. Ölümsüzlük, acaba insana uygun bir vasıf mı? Ölümsüzlük suyundan içen birinin, sevdiklerini hep kaybedince, büyük bir bedbahtlığa düştüğü hikâye edilir.

Suların birleştiği yer
Kur'an-ı Kerîm'de Hazret-i Musa ile Hızır aleyhimesselâm kıssası anlatılırken âb-ı hayata bir ima vardır (Kehf, 60-82). Hazret-i Musa ve genç arkadaşı Yûşâ, çalışarak elde edilemeyen, ancak Allah tarafından ihsan edilen ledünnî ilme sahip Hızır’ı aramak üzere Mecma’ül-Bahreyn’e, yani iki denizin birleştiği yere doğru yola çıkarlar. Yanlarına azık olarak aldıkları tuzlu balığın canlanıp denize atlaması üzerine buluşma yerine geldiklerini anlarlar. Su, hadis-i şerifte bildirildiğine göre, balığa değip canlandırmıştır. Hazret-i Musa, bu hâdisenin olduğu yerde Hızır ile buluşup fevkalâde şeylere şahit olacağı gezintiye çıkar. Buhârî, “Mecmaü'l-Bahreyn'den maksat hayat pınarıdır” der. Burasının İstanbul olduğunu söyleyen, Boğaz’daki Yuşa Tepesi’ni de delil gösteren rivayetler de vardır.
Bu sudan içen kimsenin uzun yaşayacağı veya ölümsüzlüğü elde edeceğine inanılır. Tefsirlerdeki rivayete göre,İskender-i Zülkarneyn, "Karanlıklar Ülkesi"nde bununan hayat suyunu işitip aramaya karar verir. Hızır diye anılan halazadesi Elyesa’nın refakatinde ordusu ile yola çıkar. Yolda fırtına yüzünden ordudan ayrı düşerler. Karanlıklar ülkesine gelince Zülkarneyn sağa, Hızır sola giderek yollarını tayine çalışırlar. Günlerce yol aldıktan sonra, Hızır ilâhî bir ses duyar ve bir nur görür. Orada âb-ı hayâtı bulur. Bu sudan içer ve yıkanır. Böylece hem sonsuz bir hayata kavuşur ve hem de fevkalâde güçler kazanır. Sonra Zülkarneyn'le karşılaşır. O da, âb-ı hayâtı ararsa da bulamaz ve bir müddet sonra vefat eder. Halk edebiyatındaki İskendernâmeler bu mevzuya dair tafsilatla doludur.


Bir başka efsanede, İskender, âlimlerden âb-ı hayatı öğrenir. Onu aramak üzere ordusuyla yola çıkar. Askerlerini kaybeder. Yalnızca aşçısı kalır. Aşçı elindeki tuzlu balığı yıkamak üzere bir çeşmenin yanına gider; balığı yıkayınca canlanır. Aşçı da vaziyeti anlayıp sudan içer. Başına gelenleri İskender’e anlatır. iskender, tarif edilen çeşmeyi bulamaz. Aşçıya kızıp, öldürmeye çalışır. Öldüremeyince de boynuna taş bağlayıp suya atar. Aşçı bir deniz cinnine dönüşür. Kur’an-ı kerimde Zülkarneyn’in bir sudan geçerken askerlerine “Kim bu sudan içerse benden değildir!” dediği anlatılır. Burada acaba âb-ı hayata işaret mi vardır?
Ölümsüz insan var mı?
Halk arasında Hızır ile İlyas adında iki aziz zâtın, âb-ı hayat içerek ölümsüzlük kazandığına inanılır. İlki karadakilerin, ikincisi denizdekilerin kurtarıcısıdır. Zaman zaman ehil kimselere gözükürler. İnsanlar bu iki zâtı görmeyi büyük bir lutf sayar. Mayıs’ın 6’sında buluşup, mantar közleyip yerler. Bu güne Hızırilyas denir. Bütün bu halk inanışları bir yana, Kur’an-ı kerîm, Hazret-i Peygamber’den önce kimsenin ölümsüz kılınmadığını söyler (Enbiyâ suresi, 34). Hazret-i Peygamber de vefatlarından bir ay evvel, “Şu anda yeryüzünde bulunanların hiçbiri yüz sene sonra hayatta kalmaz” buyurmuştur. Bu sebeple İmam Rabbânî gibi âlimler, Hızır ve İlyas aleyhisselâmın vefat ettiğini; ancak ruhlarının bedene girerek insanlara yardım ettiğini söyler. Hızır’ın hayatta olduğunu söyleyenlerden bazıları, “Hazret-i Peygamber, öyle buyurduğunda, Hızır yeryüzünde değil, su yüzünde idi” der. Muhyiddin Arabî’nin hârikulâde sözleri, hep Hızır’dan öğrendiği söylenir. Tefsirlerde, Hızır ve İlyas, Benî İsrâil’den iki peygamber olsa gerektir, diyor.


Âb-ı hayatın tasavvufî manaları da vardır. Allahü teâlânın Hayy (hayat verme) isminin tecellisine delâlet eder. Hayy isminin sırrına erenler, âb-ı hayât içmiş olurlar. İmam Rabbânî der ki: Evliyânın bâtınları, kalbleri âb-ı hayâttır. Bir katre (bir damla) tadan, ölümsüz hayâtı bulmuş ve sonsuz seâdete, mutluluğa kavuşmuş olur.Mevlânâ, Divan-ı Kebîr’inde üstadı Şems’i âb-ı hayata benzetir. “Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler/Meğer Hızır, İlyas ola âb-ı hayât içmiş gibi” mısraları bu hakikata işaret eder. Son devir âşıkları, “Zemin, ne kadar zulmet (karanlık) içinde oldu!” diye şikâyet etmiş; sonra da “Lâkin âb-ı hayât zulûmâtta (karanlıklarda) bulunur” diye teselli olmuşlardır. Nitekim zahmet etmeden, rahmete kavuşulamaz. Zeyneb Hanım adında bir hanım Osmanlı şairi de der ki: Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül/ Bin yıl gerekse Hızır ile Seyr-i Skender et! [Ey gönül, nasib değilse eğer, kavuşamazsın sen âb-ı hayata/Hızır ile İskender’in dolaştığı yerleri bin yıl dolaşsan da!]



Sümerlerin Gılgamış Destanı, âb-ı hayat üzerinedir. ME 2700’lerde yaşamış Kral Gılgamış, Tufan’dan kurtulan ve hikâyesi Hazret-i Nuh’a benzeyen ölümsüz tek insan Utnapişim’i bulmak için yola düşer. Çok zahmetler çektikten sonra bulur. Utnapişim, uzakta, nehirler ağzında, denizin dibindeki bir bitkinin adını verir. Gılgamış o yeri bulur; buz gibi suya dalar; bitkiyi koparır; ama biltinin güzel kokusunu alan bir yılan otu kapıp kaçar. Gılgamış “Ben onu memleketimin yaşlılarına götürecektim” diyerek ağlar. Memleketine eli boş döner.

Evliya Çelebi’ye bakarsanız, âb-ı hayat Anadolu’dadır. İskender, bu suyu bulduğu yere cennet suyu manasına Çabakçur demiş ve buraya bir kale inşa ettirmiştir. Bir avcı, vurduğu kekliğin bu suya düşünce canlandığını görür; ama sırrı ifşa edince, su bin parçaya bölünür. İşte Bingöl hikâyesi.

1513’te Florida’ya çıkan İspanyol kâşif ve Porto Rico valisi Juan Honce de Leon, yerlilerden işittiği bir efsanenin ardına düşer ve içenlerin gençleştiği Gençlik Çeşmesi’ni bulur. Burası şimdi bir millî park ve kaplıcadır.





Mektubat, Sayfa 11
Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir.
İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir.
Hz. Ilyas (a.s)  ve Diyarbakır
        1848 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden  Yahudi seyyah Benyamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti:
'Çoğu dinimizi biliyor.Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir.Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır.Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır.İnançlarına göre  Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiştirDuvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur
    Aynı yıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah J.J.Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu.Yazma Hazret-i İlyas'ın peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyorduı
(Rifat N.Bali:Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir.s:368)


Sinagog’un orijinal duvarı


İlyas peygamberin makam adresi:
Eski adres:Şeyh Arap mahallesi,Yahudi sokak No:21
Yeni isimlerle adres:
Hasırlı mahallesi,Küçükbahçecik sokak No:21’dir.
Kapı  orijinal kapıdır.Önünde yere konmuş bir sütun vardır.Buradan bir odaya girilir.Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur.Kapıdan yaklaşık 4 m.ileride bulunan duvar orijinal sinagog duvarıdır.
Diyarbakır’da daha önce 6.yüzyılda varolan,MS1676’da Kubbad mahalleindeki sinagog’un kaybolduğunu gözlüyoruz.Seyyahların bahsettiği 19. yüzyıldaki sinagog ise verilen adrestedir
(Parla C:Osmanlı öncesinde Diyarbakır. 1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu.2004.Diyarbakır.s:258)


Elyesa peygamberi yetiştiren İlyas peygamberdir.Elyesa peygamberin mezarının Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz.Haliyle Hz.İlyas'ın bu interlandda olması doğaldır .
     


Yıl.2001.Adı soyadı:Ahmet Turan,Yaşı 80,Derleme yeri:Malkaya-Çüngüş-Diyarbakır
Ziyaret yeri dagda ha.çoval baba var.böyüklerden ele eşittim.esasan ora makamıdır,bah makamdır ama ismi de ilyastı ha.şu çüngüşün şey var tekye,tekye denilen türbe var ya İlyas pegambardır.ben ele eşittim,orası makamı,gennisi burada.çünkü bura padişahların gününde burada kazan kaynardı,kazan kaynardı Cuma gecesinden Cuma gecesine.çoh ora ayda ben ele eşittim dokuz madeni lira ora aydan aya şey gelirmiş.
Doç.Dr.Saadet Özçelik,Yrd.Doç.Dr:Erdoğan Boz:Çüngüş ve Çermik Yöresi Ağzı.Ank.2001.s.234
Köyün tarihi isminde de bu esintiler var:
Malkaya köyünün eski kayıtlarda adı Elyus,Elyas,Eluyas olarak geçmektedir
Kenan Yıldırım:Malkaya Köyü Monoğrafyası.D.Ü.Eğitim Fak.Coğrafya Bölümü.Diyarbakır.1992.s.10
Eski adı Elyos olan ve Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Malkaya olarak değiştirilen (bu ad Köyün üst kısmında bulunan bir yayladan almıştır) Malkaya Köyü’nün geçmişine ilişkin ilk yazılı bilgiler Yavuz Sultan Selim Devri’ne kadar gider.  Köyün hukuki konumu Çüngüş Sancağı Kanunnamesi’nde yazılı olarak yer almıştır.  Osmanlı arşivlerinde bulunan ve Dr.  Ahmet Akgündüz1 tarafından çevrisi yapılan bu Kanunnamede köyümüz şöyle tanımlanmaktadır.  Köyün Osmanlı dönemindeki ismi Eylos`dur ( bu zamanla köy dilinde Elyos olmuştur) ve civardaki 6 Türk-müslüman köylerden biridir
 1“Yavuz Sultan Selim Devri Kanunnameleri-Diyarbekir Eyaleti Kanunnameleri” bölüm (27) sayfa 247 Çeviri Dr. A. Akgündüz.  Orijinal nüsha BOA TTD 64 (840) sh 581.
www.geocities.com/malkayakoyu

Hz.Musa ve Hz.Hızır(AS) kıssası:Diyarbakır’ın doğusunda ve Dicle nehrinin kuzeyinde Hızır İlyas köyü vardır.1970 sayımına göre burası 40 haneli ve 212 nüfuslu bir yerleşim merkezidir..Daha kuzeyde Kani Hızır(Hızır pınarı )vardır.Hızır (AS)’nın Birkleyn mağaralarında Hz.Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır.Diyarbakır merkez de de etkilenme fazladır.Örneğin Hızır İlyas mahallesi,Hızır-İlyas kilisesi gibi hristiyanların da tarihi etkilenimi söz konusudur.         
Bırkleyn mağarası




 
 Bırkleyn
Hızırlıklar
Hz.Hızır’ın görüldüğü yerlere Hızırlık ismi verilir.Anadoluda Hızır adını alan pek çok camii,tekke,ziyaret yeri,türbe,mezarlık,dağ,mesire yeri,akarsu ve köy vardır.Hızır’ın uğradığına inanılan bazı şehir,kale ve cami kapılarına Hızır kapısı adı verilir Ramazan Hub:Hızır
Diyarbakır
Hızır İlyas köyü:1785-1847 yıllarında Diyarbekır merkez köyü olarak gözüküyor Yrd.DoçDr. İbrahim Yılmazçelik:XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.s:166

Hızır pınarı köyü



Hızır İlyas kilisesi


Bırkleynde Hızır Zülkarneyn buluşması
Diyarbakırda tarihte en kalabalık mahalleler arasında(7 mahalle arasında) Hızr İlyas mahallesi de bulunmaktaydı. Yrd.DoçDr. İbrahim Yılmazçelik:XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.s:342
Bırkleyn
Türkiye'nin en uzun 2. nehri olan Dicle Nehri'nin en önemli iki kaynağından biri ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaraları'ndan doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice'nin yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesinin eski adı) Dibni (Zebene) suyunu alır.(vikipedi)
Hızır Aleyhisselam Lice'deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet'e giden Dicle ırmağı'nın kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş.
 Hızır, yine ucu Kaf Dağ'ına çıkan bu mağaralarda İskender'i Zülkarneyn ile ve Hz. Musa ile buluşmuş Muhsine Helimoğlu YAVUZ; DİYARBAKIR EFSANELERİ, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993. iki cilt birarada, sayfa 42-43.( Yurt Ansiklopedisi, Cilt 4, Diyarbakır maddesi'nden naklen.


Bir başka efsanede ise İskender-i Zülkarneyn bir sefere giderken, başının iki tarafında boynuz gibi iki ur çıkmış ve çok acı vermeye başlamış. İskender'e bir gün rüyasında, Lice'de bulunan Bırkleyn Mağaraları'ndaki suda yıkanırsa, boynuzlarının kaybolacağı söylenmiş. İskender-i Zülkarneyn hemen, yolunu değiştirerek, gelip Lice'yi fethetmiş. Bırkleyn Mağaraları'nın suyundan içip, başını da bu suyla yıkayınca boynuzlarından biri hemen yok olmuş. Diğeri ise kısa bir süre içinde iyileşmiş.
Bırkleyn öylesine derindir ki içinde bir saat kadar yürüdükleri halde sonunu göremediklerini söyleyen köylüler oldukça çoktur. Öyle ki efsaneye göre ucunun Kaf Dağı'na çıktığı belirtilir.

Efsanelerde geçen ve ölümsüzlük suyu olarak nitelendirilen Bırkleyn Suyu, Dicle Nehri'nin iki ana kaynağından biridir. Bu su, yerin altında doğal bir tünelden geçtikten sonra yeniden yeryüzüne çıkar. Bu özel oluşuma Bırkleyn Mağaraları ya da Dicle Tüneli adı verilir. Antik dünyada, Bırkleyn Suyu'nun kaybolduğu bu yere "dünyanın bittiği yer" gözüyle bakılmıştır. Plinius, bu geçidi "ölülerin yer altı dünyasına giriş yerlerinden biri" olarak yorumlar.

Lîce-Bingöl arasında bulunan Bırkleyn Mağaraları, birbirine paralel uzanan iki kayalığın içinde olup üç tanedir.

Elbette Bırkleyn Mağaraları sadece derinliği, uzunluğu ve ölümsüzlük suyu ile ünlü değildir. Bırkleyn'e ait çok önemli bir nokta ise Asur Krallarından kalma yazıt ve kabartmalara rastlanmış olması ve gerek Asurlar'dan önce gerekse Asurlar'dan sonra burada yoğun bir şehirleşmenin olmuş olduğudur.
Bırkleyn Mağaraları'ndaki Asur yazıt ve kabartmaları, ilk kez 1862 yılında bir İngiliz konsolosu tarafından keşfedilir. Daha sonra Andreas Schechner tarafından bir yüzey araştırması yapılır. Bu araştırmada Asurlara ait yazıt ve kabartmaların M.Ö. 1100 ile 850 yıllarına ait olduğu tespit edilir. Çalışmalarını 5 yazıt ve 3 kaya kabartmasına dayandıran Andreas, mağaralarda insan yapımı kalıntıların varlığından ve buluntuların ışığında o mıntıkanın M.Ö. 6000 yılından itibaren kullanıldığından, en yoğun dönemi ise Bizans ile Selçuklu dönemlerinde yoğun bir şehirleşme ile yaşadığından bahseder. Hamza AksalAmed'in Büyüleyici Mağaraları.Mizgin
Bu efsaneler İslami kaynaklarla da uyuşmaktadır.Mustafa Öztürk’ün kıssaların Dili kitabına bakalım:(150,151,154)
‘Nuh peygamberin torunu Yunan’ın soyundan gelen İskender-i Zülkarneyn,insana ebedi hayat bahşeden ve insanüstü güçler kazandıran bir hayat çeşmesinden bahsedildiğini duyar(1)
Ve o çeşmeyi arayıp bulmaya karar verir.Rivayete göre Allah,bunu Sam’ın soyundan birine nasip edecektir
Hz.Hızır ,Zülkarneyn’in veziri ve onun teyzesinin oğludur.(2) veya Hz.Hızır Zülkarneynin ordusunun öncü kuvvetleri arasında yer alan bir şahsiyettir(3)
.Zülkarneyn,halasının veya teyzesinin oğlu  Hızır’ı yanına alır ve askerleriyle birlikte yolculuğa başlar.Hızır’ın kendisine bildirdiğine göre hayat çeşmesi karanlıklar ülkesindedir.(4)Yolculukları sırasında birçok zorlukla karşılaşırlar ve bir fırtına yüzünden yolları ayrılır.Bir müddet sonra karanlıklar ülkesine gelirler.Zülkarneyn sağa,Hızır sola doğru gider.Günlerce yol aldıktan sonra Hızır ilahi bir ses duyar ve bir nur görür.Bu ses ve nurun geldiği yöne doğru gidince hayat çeşmesini bulur.Hızır bu sudan içer ve yıkanır.Böylece hem ebedi hayata kavuşur hem de insanüstü güçler kazanır.Daha sonra Zülkarneyn ile tekrar buluşur.Zülkarneyn durumu öğrenince çeşmeyi aramaya koyulur.Bulamayınca kaderine razı olur ve bir süre sonra da Hakka kavuşur(5)
Zülkarneyn Arap-İslam kültürüne ait bir figür değildir.(M.Öztürk:Kıssaların dili.s:43)
Zülkarneyn ve Eshab-ı Kehf olaylarına mekan olan Lice bölgesi de geçmişinde Arap-İslam orijinli değildi
Burada hurri-mitanni egemenliği, asur egemenliği, bi-zamani krallığı,Urartu egemenliği,,Med,Makadon egemenliği,Part egemenliği,Büyük Tigran dönemi,Part-Roma,Sasani Bizans dönemi geçirmiş,bunu takiben Arap-İslam,Selçuklu,Eyyubi,İlhanlı,Akkoyunlu,Osmanlı dönemi gelmiştir

 1.)İbni Hacer’in naklettiği bir rivayete göre Zülkarneyn  bu suyun varlığını arkadaşı olan Rifai adlı bir melekten öğrenir.Bkz:İbn Hacer,el-İşabe, I.117    2.Makdisi,el_bed,III.78;  3.)Sa’lebi,Ara’isul’Mecalis,s.240.    4.).İbn Hacer,el-İşabe,I,117  5.).Ocak,Hızır-İlyas Kültü,s.57.Bu efsanenin versiyonları için bkz.Taberi,Tarihu’l-Umem,I,118,İbn Hacer,el-İşabe,I.117-118
Kökeni Hurri diline dayanan, Birkleyn (Bılk) sözcüğü; yükselme, kabarma, kaynama (suyun fışkırması) anlamına geliyor.

Birkleyn Mağaraları, hem jeolojik devir açısından hem de tarihsel olarak oldukça eskilere dayanıyor.

Birkleyn, Bermal Çayı'nın vadisinde yer alan en büyük mağara. Tersiyer (üçüncü) döneme (yaklaşık 6.5-2.5 milyon yıl önce) ait kalkerlerin, kuvarterlerin (dördüncü) dönemde (2.5 milyon yıl öncesinden günümüze) çökerek tıkadığı vadide akarsu oymasıyla oluşan bir mağaradır. İskender'in doğu seferi sırasında ordularını burada konaklattığı söylenir. Bu nedenle bu mağaraya İskenderi-Birkleyn Mağarası da denilir. .özgürgündem
Diyarbakır Lice ilçesinde Diyarbakır-Bingöl yolunun doğusundadır. Dicle Nehri’nin iki ana kolundan biri bu mağaranın olduğu yerdedir. Bırkleyn Suyu’ndan Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasındaki yollardan biri geçmektedir. Bırkleyn Suyu bu antik yol ile birleşmeden önce yerin altında akar ve doğal bir tünelden sonra yeniden yukarıya çıkar. Bu özel oluşumdan ötürü buradaki mağaraya Bırkleyn Mağaraları veya Dicle Tüneli ismi verilmiştir.
Antik çağlarda bu suyun kaybolduğu, toprağın altına indiği yere Dünyanın Bittiği Yer olarak tanımlanmıştır. Plinius bu geçide ölülerin yer altı dünyasına giriş yeri olarak tanımlamıştır. Alman tarihçi C.F.Lehmann Haupt 1899 yılında mağaralarda inceleme yapmış, buradaki stelleri yayınlamıştır.

Birbirine paralel olarak uzanan bu kayalığın içerisinde üç mağara bulunmaktadır. Bunlardan güneydeki kayalığın altında ve içerisinden akan Bırkleyn Suyu’nun bulunduğu mağaraya Asur kralı I.Tiglatpileser (MÖ.1114-1076) kabartma çivi yazılı bir kitabe; III. Salmanassar da (MÖ.859-828) kabartma iki çivi yazılı kitabe koydurmuştur. İkinci mağaranın girişinde Antik çağa ait yapı kalıntıları ile III.Salmansar’a ait kabartma yazılı iki kitabe ve bir kabartma bulunmaktadır. Bu mağara birincinin devamı niteliğinde olup, 15 m. yüksekliğinde, 12 m. genişliğindedir. Oldukça derin olan mağara birkaç km. uzunluğundadır. Üçüncü mağara diğerlerinden daha büyük olup, burası sarkıt ve dikitleri ile yöre halkı tarafından astım tedavisinde yararlanılmaktadır.
Bu mağarada Kuzey Mezopotamya’ya özgü, Hassuna-Samarra seramikleri bulunmuştur. (Kenthaber kurulu)
Diyarbakır’da Hızır efsaneleri
 Hz.Hızır’ın Bırkleyn mağarasına gelince İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğu,bu mağaranın bir yerinde ab-ı hayat içerek ölümsüzlüğe eriştiği efsanede vardır.Burası cennet çıktığı ve tekrar cennet aktığı Dicle’nin bir kaynağıdır(Şevket beysanoğlu:Eshab-ı Kehf’in yeri.23-30 Haziran.1975.I.Uluslararası Türk Folklor kongresi.İstanbul).c.4.s.41-45   



Hızır İlyas köyü.Üniversite arazisinden Ziraat fakültesi arkasından yaklaşık 15 km.ötededir.
Hızır İlyas köyuünde bir inanmış gerekli duları ve ibadeti yaptıktan sonra  Hz.Hızır’ı görmek ister.Hz.Hızır,halka ak sakallı,nur yüzlü fakir bir ihtiyar kılığında görünürmüş.Günün birinde bu köylü,köy civarındaki çeşme başında ihtiyar bir adama rastlar.Ak sakallı ,nur yüzlü bu ihtiyarı,güneş batmak üzere olduğu,akşamın bu saatinde başka bir köye ulaşması mümkün olmadığından Tanrı misafiri olarak evine davet eder.Hz.Hızır bu Salih adamı kırmaz,evine misafir olur.Ertesi sabah erkenden evden ayrılırken adama,’Darlık görmiyesiniz,ambarınız dolu,hayvanlarınız bereketli olsun ‘diye dua eder ve kapıdan çıkar çıkmaz yok olur,aramaya başlarlar,bulamazlar.Hz.Hızır olduğu anlaşılır .O günden beri Hızır İlyas köyünün toprakları verimli,hayvanları bereketli,halkı tok bir durumdadır.Civar köyler halkı son zamanlara kadar,verimli olsun diye tohumluk arpğa ve buğdaylarını buradan alır,hayvanları bereketli olsun diye kuzularını bir günlüğüne köy arazisinde otlatırlardır.
(Şevket beysanoğlu:Eshab-ı Kehf’in yeri.23-30 Haziran.1975.I.Uluslararası Türk Folklor kongresi.İstanbul)
Köy halkı ile konuştuğumda 1930’lu yıllarda bir çobanın köpeğine Hızır ismini koyması nedeniyle yaşlı bir ihtiyar tarafından ciddi ikaz edildiği ve bu ihtiyarın o anda kaybolması nedeniyle çobanın 1 hafta  perişan bir şekilde hasta yattığı ve pişman olduğunu ifade ettiler
Benzer hikayeleri Lice’ye giderken Kocaköy yakınında sağdan 1km içeride Hızır pınarı köyünde de duyabiliyoruz.Köyün büyüğü Nimetullah Berk dedelerinin köyde bir pınar(Hızır pınarı) görüştüğünü anlattı
Lice’de eshab-ı kehf mağarası da bulunmaktadır.Bu konu ayrı olarak ele alındı.

Hz.Hızır ismi bölge kaynaklı
Bir bölgede yaşamış ünlü kişi ismi ile de o bölgeyi etkilemiştir.Örneğin Ökkeş, Maraş’ta,Şehmus Mardinde olduğu gibi
Hz.Hızır ismini dil bilimi ve tarih açısından ele alalım.
Diyarbakır tarihi çerçevesinde Huri-Asur ve Akkadların etki alanında idi.
Diyarbakır'ı da içine alan Yukarı Dicle bölgesinin ilk uygar ahalisi Subarular'dan sayılan Hurriler'dir.
Uzun süre Hurri adı altında yaşayan boylar, nihayet M.Ö. 2. bin yılın ortalarında, biri Hurri, diğeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrıldılar. İlk zamanlarda bu iki krallıktan birincisi olan Hurri Krallığı daha büyük ve kuvvetliydi. Fakat sonraları küçük bir birlik olan Mitanni Krallığı yavaş yavaş Hurri Krallığı aleyhine genişlemiş ve sonunda onu ortadan kaldırmıştır.
Mitanniler'den sonra bölgeye Asurlular ve Urartular egemen oldu. (1260-653) Bu dönemde şehrimize, Amidi veya Amedi denildiği Asur hükümdarlarından Adad-Nirari'den (1310-1281) kalma bir kılıç kabzasındaki yazıdan ve M.Ö. 800, 762, 705 yıllarından kalma Asur valilerinin isimlerini bildiren belgelerden anlaşılmaktadır. Şevket Beysanoğlu Diyar-ı Bekr'den Diyarbakır'a
1-) Hurri Mitanni Dönemi (M.Ö. 3500-1260)
2-) Asurlular Dönemi (M.Ö. 1260-775)
3-) Urartular Dönemi (M.Ö. 775-736)
4-) Asurlular Dönemi (ikinci defa) (M.Ö. 736-653)
İ.Ö.2400’lerde Sami asıllı I.Sargon,Sumer kralı Urzababa’ya başkaldırıp kendisini kral yapıyor.Sumer’in şehir beyliklerini birer birer idaresi altın alıyor.Sargon yönetim sınırlarını Kuzey mezopotamyaya kadar uzatıyor ve Kendisine Sumer ve Akkad’ın kralı unvanını veriyor.Sargon’dan sonra kral olan
Naramsin Diyarbakır’a kadar geliyor.
Muazzez İlmiye Çığ.İbrahim Peygamber.Kaynak yay.6.basımİst.2006..s77.
Yukarıda arzedildiği üzere Huriler ,Asurlar ve Akadlar Diyarbakır’ı mekan tutmuştur
Hz.Hızır insanlara yardım eden Yüce bir kişidir.Sıkışan bir kimse ‘Yetiş ya Hızır’der.
Hızır yardımcı  bir kimsedir.Asur dilinde Hi-zi-ri,Hu-zi-ri; Akkad dilinde Haziru,Huri dilinde Hu-zi-ri isimleri yardımcı veya yardım eden demektir.

Gürdal Aksoy:Dersim Alevi Kürt Mitolojisi.Komal yayİst.2006.s.255

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder