Zülkarneyn ordusuyla gece yolda giderken ordusuna:
- Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye emir verir.
Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup:
- Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım, diyerek hiçbir şey toplamıyorlar.
İkinci grup ise;
- Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordun komutanına itaat etmekgerekir, diyerek az bir şey topluyorlar.
Üçüncü grup ise;
- Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği birşey vardır. Bir hikmete vardır, diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.
Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca.
Hiç almayan birinci grup;
-Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Birtane bari alsaydık diyerek pişman oluyorlar.
Az alan ikinci grup ise;
-Ah ne olaydı da biraz dahafazla alsaydık. Ceplerimizi,abalarımızı hınca hınç doldur saydık diye sitemediyorlar kendilerine.
Çok alan üçüncü grup ise;
- Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım,daha çok toplasaydım. Herşeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.
İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlardabunungibi ağıtlarda bulunacak.
Kafir olan;
- Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik, ebedi cehennemden kurtulsaydık.
Mümin, fakat az sevabı olan;
- Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım.
Mümin, çok sevabı olan ise;
-Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım.diyeceklerdir...
-Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım.diyeceklerdir...
TEMIR QAPÏΓ, VASKAPU, DÖMÖRKAPU) (Derbent) Negüz ve Kıyan "karanlık memleketi" bulunmuş. Onlar Kafkas'ı Saddayn21 ile, yani Büyük İskender'in Ye'cuc ile Me'cuc'a karşı aralarına engel yaptırmış olduğu iki dağ ile özdeşmişler.
Türk runik harfli yazıtlarda Temir kapïγ (‘Demirkapı’) toponimi sık sık anılmaktadır.
Ergenekon Destanını bugün en çok Fars vakanüvisi
Reşideddin'in (1247-1318) Câmi üt-Tevarih adlı eserinden biliyoruz.43
Efsane hiç şüphesiz ki umum Türk menşe efsanesinin bir kısmı, dişi
kurtlu menşe efsanesinin devamıdır. Reşideddin, bu efsaneyi tamamen moğollaştırmıştır. Ona göre Moğol boyları genel olarak Türk boylarının bir bölümüdür. Reşideddin'in anlatısında destanın özü şöyledir:
"Daha önce Moğol adı verilen bu boyların, aşağı yukarı 2.000 sene önce, Türk boyları ile araları açılmış ve birbirlerine düşman olmuşlardı. Bu düşmanlık o kadar büyümüş ve inada dökülmüştü ki, birbirlerini ortadan kaldırmak için durmadan savaş ediyorlardı... Türk boyları, Moğollara karşı galip gelmişler ve onları öldürmüşlerdi.
Bu mağlup edilen boylardan, iki kadınla, iki erkekten başka bir kimse kalmamıştı. Bu iki ev halkı da (Türkler) gelir de bizi öldürür diye, sarp ve kayalık bir yere kaçıp, saklanmışlardı. Bu saklandıkları yerin etrafı, hep dağlar ve ormanlar ile örtülü imiş. Dimdik dağlarla çevrili olan bu yerin, girilip çıkılacak bir geçidinden başka bir yeri de yokmuş. Bu geçidden bile bin bir güçlük ve zorlukla girilip çıkılırmış. Dağların orta yeri ise, dümdüz ve çayırlık bir ova imiş. Bu ovanın adına da Ergenekon44 derlermiş."
"Düşmanın kılıcından kurtularak sağ kalan bu iki kişinin adı
Negüz ve Kıyan idi. Onlar senelerce o güyel ova içinde yaşadılar ve yavaş yavaş soyları da çoğalmaya başladı. Birbirleriyle evlenmek yolu ile gittikçe çoğaldılar... artık bu dağ ve ormanlıklar içinde yaşayamaz hale gelmişlerdi. Dağlar arasındaki tek geçitten geçmek de yine çok zor idi. Hepsi bir araya gelip, bu dar geçitten nasıl geçeceklerini düşündüler ve kurtuluş için bir yol aradılar. Hemen bu geçitte bir demir madeni vardı. Bu madeni işletir ve onları eriterek, daima demir çıkarırlardı. Başka bir yol bulamayınca, bu demir kapıyı eritip oradan çıkmağa karar verdiler. Hepsi bir araya gelip, ormandan odunlar topladılar ve eşeklerle, yük yük kömürler getirdiler. Ayrıca da körükler yaptılar... En sonunda, ateşler yandı, körükler işledi ve geçitde eriyip parçalandı. Bu sırada pek çok da demir elde edilmişti. Tabii olarak yol da açılınca, içeride hapsolan halkın hepsi, dışarıya kolaylıkla çıkabildiler. Bu suretle bozkırlara yayılıp, her biri bir yerde yerleştiler."45
En meşhur "Demirkapı" hiç şüphesiz Köktürk yazıtlarının Maverünnehir'deki Baysun-tau dağında bugünkü Derbent adlı köyün yakınında, eski Semerkant-Tirmiz (Termez) yolu boyunda bulunmaktadır. En erken anılması boğazdan 630'da geçen ve yöreyi şu sözlerle anlatan meşhur Çinli seyyah Hiuan-tsang'a aittir: "Güneydoğuda, dağlarda, yaklaşık iki yüz li katetti ve Demir Kapı'ya girdi. Sağda ve solda olağanüstü yükseklikte, birbirine paralel iki dağ arasında bulunan boğazlara bu ad verilmiş. Dağlar çok dar ve üstelik dik uçurumlarla çevrili bir keçi yolu ile birbirinden ayrılmış. Bu dağların her iki yamacı da, demir renkli birer taş duvar görünümünde. Geçit yerine, demirle sağlamlaştırdıkları iki kanatlı bir kapı yerleştirmişler. Kapı kanatlarına da bir sürü demir çıngırak asılmış, aşılması güç ve çok iyi korunmuş olduğu için bu geçide bugünkü ismini takmışlar."
Diğer meşhur "Demirkapı" Kuzey Kafkasyalı Derbend yakınlarında idi. Derbend şehri Hazar denizinin batı kıyısında bulunan Dağıstan'da, Kafkas dağlarının sarkıntıları ile deniz sahili arasındaki dar (3-3,5 km genişliğinde olan) geçidin girişinde yer almaktadır. Geçidin adı muhtelif dillerde birçok varyantta onun yakınındaki kente bağlandı.
Oğuzların önemli destanı olan Dede Korkut kitabında Demir Kapı toponimi ) birkaç kez ortaya çıkmakta, her zaman kesinlikle Derbend'le, doğrusu Derbend geçidiyle bağlı olarak geçmektedir.
Türklerle aralıksız bağlanabilecek ve belli dereceye kadar tanınmış üçüncü Demirkapı geçidi (V11) Güney Karpat dağlarında bulunmaktadır. Bu boğazdan Tuna nehri geçer. Irmağın kayalı dağ boğazında, çağlayanlı, dar yatağında aktığı yere Türkler haklı olarak Demirkapı adını vermişlerdir.
Eğer Türk Temir qapïγ ~ Demirkapı tipi adları Macaristan'da mevcut Vaskapu toponimleriyle karşılaştırırsak, denotatum sahasının temel ayniyeti gözümüze çarpar.
Bol sayılı çeşitli konulu Türk alıntı sözcüklerimizin tanıklığına göre Macar kültür ve dil tarihinde yüzyıllarca süren Türk tesirinin bütün eski kültürde izleri kalmıştır. Eski Macar savaş taktiği, askerî teşkilâtı da tamamiyle Türk usûlü üzere idi. Macar folklor ve halk müziği günümüzde de eski Türk unsurlarını saklamaktadır.
Derleme : Yavuz Tellioğlu
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder