The Tree of Zaqqum Al Quran. This tree is the food of dwellers of Hell-fire mentioned in the Quran.
According to the Quran, Zaqqum(Arabic: زقوم) is a tree that "springs out of the bottom of hell-fire" or Jahannam. It is mentioned in verses 17:60 (as the "cursed tree"), 37:62-68, 44:43, and 56:52, of the Quran. Its fruits are shaped like devils' heads (Qur'an 37:62-68). According to ShaykhUmar Sulayman Al-Ashqar, a professor at the University of Jordan, once the palate of the sinners is satiated, the fruit in their bellies churns like burning oil. Some Islamic scholars believe the fruit tears their bodies apart and releases bodily fluids. The Qur'an says:
[44.44] Is the food of the sinful
[44.45] Like dregs of oil; it shall boil in (their) bellies,
[44.46] Like the boiling of hot water
Zakkum (Arapça: زقوم) ağacı, İslamdinine göre, cehennem'de olduğuna inanılan ölümcül, acı meyveli ağaç. Cennet'te bulunan ağaç ise Tuba'dır. Herhangi bir "öldürücü gıda" anlamı taşıyan zakkum, Türkçe'de zehir, acı anlamlarına gelen zıkkım kelimesi şeklinde günlük hayatta kullanılmaktadır.
“Sonra onlara Ģöyle denecek: „Ey diriliş gerçeğini yalan sayan dalâlet ehli! Artık zakkûm ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracak, üzerine de kaynar su içeceksiniz. Hem de susuzluktan kavrulmuş develerin suya saldırışı gibi ona saldırarak içeceksiniz.” (51-55)
Nüzul sıralaması bakımından ikinci sırada olan 37/Saffât sûresinde zakkûm ağacından şöyle bahsedilir:
“[Ey müşrikler!] Cennette konuk olmak mı yoksa zakkûm ağacı (nın tomurcuklarından yemek) mi daha iyidir? Biz o ağacı müşrik- ler için bir sınama vesilesi kıldık.” (62-63)
“Zakkûm ağacı cehennemin ta dibinden çıkar. Onun tomurcuk- ları “Şeytanların başları” bitkisi gibi (çirkin)dir. İşte müşrikler ce- hennemde bu ağacın tomurcuklarını yiyecek ve karınlarını onunla şişirecekler. içlerini yakan zakkûmun üzerine kaynar bir su içecek- ler. En nihayet, onların dönüp dolaşıp varacakları yer ateştir.” (64-68)
Son sırada yer alan 44/ Duhân sûresindeki âyetler de şöyledir: “[Ey müşrikler!] Zakkûm ağacı sizin gibi günaha batmışların yiyeceğidir. O ağaç, erimiş maden misali karınlarda fokurdar. Hem de kaynayan suyun fokurdaması gibi.” (43-46)
Bütün bu âyetlerden anlaşıldığına göre zakkûm adı verilen bitki / ağaç, cehennemde yetişen/bulunan ve cehennemliklerin yiyeceği şeyler arasında yer alan bir bitkidir. Bitkinin yahut tomurcuklarının görüntüsü muhataplar açısından tanıdık bir görüntü olarak tasvir edilmiştir. Cehennemde yenildiğine göre de gıda değil azap/acı verme özelliğine sahiptir.
Mekke döneminin sonlarında nâzil olan 17 / İsrâ sûresinin 60. âyetinde “Kur‟ân‟da lanetlenen ağaç”tan bahsedilir. Âyet Şöyledir: “Biz sana, „Rabbin insanları (müşrikleri) sınırsız ilim ve kudretiyle kuşatmıştır‟ diye bildirmiştik. Gerek sana gösterdiğimiz o rüya- yı/müşahedeyi, gerekse Kur’ân’daki lanetlenmiş ağacı müşrikler için bir sınama ve aldanma vesilesi kıldık. Biz onları azapla uyarıyoruz, ama bu uyarılar onları daha da azdırmaktan başka bir sonuç vermiyor.”
Müfessirler çoğunlukla burada bahsi geçen ağacın zakkûm ağa- cı olduğunu söylemektedirler.68 Rivayetlere göre, cehennemin di- binde yetiĢen zakkûm ağacından bahseden ayetler (37/Saffât 64) nâzil olunca Ebû Cehil başta olmak üzere bazı Mekkeli kâfirler, “işte bu, ibn Ebî Kebie‟nin (Rasulullâh) yalanlarından birisi değil mi? Hem taşları yakacak bir ateşle sizi korkutuyor hem de o ateşin içinde ağaç bittiğini söylüyor!” demişlerdi. Böyle söyleyerek imtihanı kaybetmişlerdi. işte isrâ sûresindeki âyetler de bu hakikati dile getirmektedir.69
Fakat bahsi geçen sûrelerin nüzul sıralaması göz önünde bu- lundurulduğunda isrâ sûresinin Saffât‟dan daha önce nâzil olduğu görülür. Her ne kadar isrâ‟nın bazı âyetlerinin -60. âyet de dâhil- Medine döneminde indiğine dair rivayetler varsa da, bunlar çoğun- luk tarafından kabul görmemiş ve isrâ sûresinin tamamının Mek- ke‟de ve Saffât sûresinden önce nâzil olduğu söylenmiştir.70Ayrıca taşların da cehennemde yanacağından bahseden âyet (66/Tahrîm 6) de Medîne döneminde nâzil olmuştur. Bu durumda nakledilen bu rivayetler vakıaya mutabık görünmemektedir. Diğer yandan – yukarıda da görüldüğü gibi- Saffât sûresindeki zakkûmdan bahse- den âyetlerde, önce bu ağacın bir imtihan vesilesi kılındığı bildiril- mekte, ardından ağacın cehennemde yetiştiği ifade edilmektedir. Bu durumda ağaçla imtihan edilmenin, onun cehennemde yetişip yetişmemesiyle ilgili olmayan başka bir husus olması gerekir. Başka rivayetlerde zakkûmla ilgili âyetler gelince bazı müşriklerin –yine Ebu Cehil‟in adı geçmektedir-, Arapların zakkûm ismini verdiği hurma ve kaymaktan müteşekkil yemeği istetip, etrafındakilere “buyrun, afiyetle yiyin” demek sûretiyle, cehennemde kendilerini bekleyen azap verici o yiyecekle alay ettikleri anlatılmaktadır.71Her ne kadar zakkûmun bir ağaç / bitki değil bir tür yemek olduğunu ve Hicaz Araplarının onu bir ağaç olarak bilmediklerini ihsas etse de, kanaatimizce bu tür rivayetler, bahsi geçen imtihan meselesini daha iyi açıklamaktadır. Çünkü zakkûmla ilgili ilk inen âyetlerde (Vâkıâ sûresi), kıyamet ve dirilişi inkâr edenlerin zakkûm yiyeceği ve bunun çok azap verici bir şey olacağı anlatılmaktadır. Müşrikler bu durumu hafifseyerek âhiretle ilgili imtihanı bir kez daha kaybetmişlerdir. Dolayısıyla hem Saffât, hem de isrâ sûresinde geçen, zakkûm ağacının imtihan vesilesi olması hususunu, onun ateşin içinde yetişmesiyle değil, bir azap yiyeceği olmasıyla ilişkilendirmek daha doğrudur.
Kimi müfessirler 51/Zâriyât 14. âyetteki “fitne” kelimesinin “azab yâhud azab u mihnete sebeb olan küfür ve fesâd ma‟nâsında”72 kullanılmış olmasını gerekçe göstererek buradaki “fitne” kelimesinin de aynı anlamda kullanılmış olabileceğini be- lirtmişlerdir.73 Bu durumda bahsi geçen âyetin anlamı, “Biz o ağacı müşrikler için bir azap kıldık” şeklinde olur –ki eğer bu yorum kabul edilirse, imtihan / sınama meselesi tümüyle ortadan kalkar.
Cehennemde bulunan ve azabı hak edenlerin gıdası olan bitki- ye “zakkûm” isminin verilmesi dikkate değerdir. Kur‟ân‟ın kullandı- ğı kavram ve kelimelerin, özellikle ilk muhataplarının algı çerçeveleri dışında olmadığını düĢünürsek, zakkûm isminin de muhatapla- rının ilk kez duymadığı, daha önce kendisine bir şekilde anlam yük- ledikleri bir kelime olması gerekir. Çünkü Kur‟ân‟ın metodu, muha- tapların kavram ve kelimelerini kullanıp, bazen onların içeriğini değiştirmek suretiyle yeni anlam çerçeveleri oluşturmak şeklinde- dir. Kâfir, münâfık, salât, zekât, takvâ vs. kavramlarda da bu duru- mu gözlemleyebiliriz. Bütün bunlar Arapların bilip kullandığı, fakat Kur‟ân‟ın farklı anlamlar yükleyip muhtevasını tevhidî bir çerçeveye soktuğu mefhumlardır.
Zakkûmla ilgili açıklamalara baktığımızda, bazılarında ondan olumlu bir şekilde bahsedilirken,74birçoğundazakkûmun bizzat Mekke ya da Medine‟de yetişmese de Araplar tarafından bilinen ve kötü bir şöhreti olan bir bitki türü olduğu söylenmektedir.75 Bu açıklamalar şöyledir:
Zakkûm, tozlu, küçük yuvarlak yapraklı, dikensiz, kötü kokulu, acı, gövdesinde birçok boğum bulunan, zayıf damarları olan, bal arısının bal için konduğu, çiçekleri beyaz ve yapraklarının tepe- si/tomurcukları hakikaten çirkin olan bir ağaçtır.76
Zakkûm, en kötü/zararlı ağaçlardan birisidir. Yemen‟in Tihâme ve çöle yakın kurak bölgelerinde yetişen, küçük yapraklı, kötü kokulu, deriye isabet ettiğinde ölüme götürebilecek ölçüde yara açan zehirli bir bitkidir.(Kutrub ve Ebû Hanîfe‟den naklen)77
Öldüren her yiyeceğe zakkûm denir. Bir görüşe göre tâun /vebaya da “zakme” (حمقشلا) denmektedir.78
Cehennemde bulunan iğrenç yiyeceklere zakkûm (zakkûm ağa- cı) denir. Bu kelimeyle bağlantılı olarak, kişi çirkin/iğrenç bir şey yediğinde zeqame ve tezeqqame fiilleri kullanılır.79
Bu son açıklamanın Kur‟ân‟dan sonra şekillendiği açık olmakla birlikte, öncekiler zakkûm bitkisinin zaten Araplarca olumsuz nite- likleriyle tanınan kötü şöhretli bir bitki olduğunu bize haber ver- mektedir. AnlaĢılan o ki, Kur‟ân burada, onların pek sevmediği ve uzak durduğu bu bitkinin cehennemde kâfirlerin karşılaşacakları azap çeşitlerinden olduğunu haber vererek, gaybî bir hususu müşa- hede âlemindeki unsurlara benzetme ve böylece muhatabın zihnin- de esaslı bir mefhum oluşturma metodunu kullanmıştır. Dolayısıyla
“zakkûm”u, bile bile inkâr etmelerinden dolayı cehenneme girecek
kâfirlerin karşılaşacakları eziyet verici bir azap çeşidinin, Kur‟ân‟ın ilk muhataplarının zihin ve algılarına göre lafza dökülmüş hali ola- rak anlamakta bir beis olmasa gerektir. Bu cümleden olarak, Ġbn Abbas‟ın söylediği rivayet edilen, “eğer cehennemin zakkûmundan bir damla dünyaya inmiş olsaydı insanların bütün hayatları mahvo- lurdu”80 sözünü, –eğer hakikaten söylemiş ise- kâfirlerin karĢılaĢa- cakları azabın çetin ve yakıcılığının mübalağa tarzında dile getiril- miĢ hali olarak anlamak mümkündür.
Zakkûm ağacının –daha doğrusu herhangi bir ağacın- nasıl olup da cehennemin içinden çıktığı/cehennemde yetiştiği meselesi de tartışma konusu olmuştur. 37/Saffât sûresinin 64. âyetinde, zakkûmun cehennemin dibinde çıkan/biten bir ağaç olduğu söyle- nir.Bu ifadeler müfessirlerin çoğunluğunun ateşin içinde bir ağacın yetişmesinin imkânına dair fikir yürütmelerini sonuç vermiştir. Do- layısıyla ortaya şöyle açıklamalar çıkmıştır:
Bu ağaç ateşle beslenir, ondan yaratılmıştır. Cehennemin orta- sından biter, dalları da cehennemin diğer katmanlarına (derekele- rine) uzanır.81
Bu ağacın cennette bitmesiyle ilgili iki durum söz konusudur:
1- Onun niteliği hakkında müşrikler ihtilafa düştükleri için bu âyette izah getirilmiştir. 2- O ağacın, ateşten bittiği için ateş içinde uzun müddet kalabileceği müşriklere bildirilmek istenmiştir. Yahyâ b. Sellâm (v. 200/815) der ki, “bana ulaştığına göre bu ağaç ce- hennemin altıncı kapısındadır ve sizin dünyadaki ağaçlarınız nasıl suyun serinliği ile büyüyorsa, o ağaç da ateşin alevleriyle beslenip büyüyor.”82
Zemahşerî şunları söyler: Müşrikler 44/Duhân 43. âyet (Zakkûm ağacı, günaha batmışların yiyeceğidir) nâzil olunca bu- nunla dalga geçip Ģöyle dediler: Muhammed hem ateĢin taşları ya- kacağını iddia ediyor, hem de orada ağaç bittiğini söylüyor [olacak iş mi bu!].” Bunu söyleyenler, Allah‟ı hakkıyla takdir edememişlerdir. Allah‟ın yanmayan bir ağaç yaratmış olmasını da inkâr etmişlerdir. Fakat meselaSemendel isimli bir tür sürüngeninkılları ateşte yanmaz. O hayvan Türklerin memleketlerinde bulunur ve kılların- dan eşarp yapılır. Kirlendiği zaman ateşe atılır, ateş onun kirini yakar ama eşarba bir şey olmaz. Ayrıca devekuşu kor parçasını ve ateşin ısıtıp kor haline getirdiği demir parçasını yutar ama ona bir zarar vermez. Dahası Allah her ağacın içinde ateş yaratmıştır ama o ateş ağacı yakmaz.”83
Allah Teâlâ‟nın yanmayan bir ağaç yaratması elbette ki imkân dâhilindedir. O‟nun her şeye gücü yeter. Fakat burada tartıĢma konusu Allah‟ın kudreti ve o kudretin hakkıyla takdir edilememesi olmamalıdır. Hz. Peygamber‟in getirdiklerine inanmayanların bü- yük bir çoğunluğu onları anlamadıkları yahut getirilenler idrâk kapasitelerinin dışında şeyler olduğu için inanmıyor değillerdi. Bi- lakis onların tasaları mevziyi kaybetmekti. Aslında çok iyi anladık- ları mesel ve teşbihleri, değişik yönleriyle dillerine dolayıp Islam‟ı seçmemek için bahane haline getiriyorlardı. Zika aksi durumda, kendilerine bu teşbih ve temsillerin hakikati açıklanırdı ve onlar da “doğru, biz yanlış anlamışız” diyerek iman ederlerdi. Ama böyle olmadı. Dolayısıyla ateşin ortasındaki bir ağaç söz konusu olduğun- da tartışmanın merkezine âyetin tam olarak ne dediğini yerleĢtir- mek gerekir. Burada, zakkûm ağacının vasıfları, cehennemlikler için bir azap oluşu, onu yiyecek olanların inkârcı kimlikleri ve bütün bunların anlatıldığı âyetlerin bağlamları düşünüldüğünde, bu ağa- cın cehennemin dibinden çıkmasını mezkûr azabın korkunçluğunun ifade edildiği sahnenin mütemmim bir cüz‟ü olarak görmek müm- kündür. Nitekim 56/ Vâkıâ sûresinde anlatılan zakkûmla ilgili sah- ne, “işte onlara kıyamet günü verilecek ziyafet (!) budur!”84 âyetiyle tamamlanmaktadır. Buradaki ziyafet (nüzül) kelimesinin kınama ve istihzâ anlamı taşıdığı açıktır.85 Daha sonra inen 37/Saffât sûresinde, aynı sahneye zakkûmun cehennemin dibinden çıktığı da eklenerek, onların bu ziyâfetinin âdeta cehennemin orta yerinde verileceği ifade edilmiş olmaktadır.
........................................................................................
67 - Burada bir benzetme yapılmaktadır. Müfessirlerin çoğunluğu burada zakkûm ağacı- nın çirkinlik hususunda Ģeytanların baĢlarına –ki onların çirkin olduğu düĢünülür- benzetildiği görüĢündedirler. Bununla birlikte ilk dönemlerden itibaren bazı müfes- sirler –mesela hicrî 150 yılında vefat eden Mukâtil b. Süleyman- buradaki “Ģeytanla- rın baĢları”nın, Arapların bildiği bir bitki ve onun tomurcuklarının adı olduğunu söy- lemiĢlerdir. Dolayısıyla buradaki benzetme de, cehennemdeki zakkûm ağacı ile Mek- ke-Yemen arasında bulunan ve “Ģeytanların baĢları” ismi verilmiĢ bir bitki – muhtemelen bu bitkinin çirkin bir görüntüsü vardı- arasında yapılmıĢ olmaktadır. Bkz. Koç, Mehmet Akif, Tefsirde Bir Kaynak İncelemesi, Kitâbiyât, Ankara, 2005, s. 45. BaĢka bazı müfessirler de “esten” adı verilen ve meyvelerine “Ģeytanların baĢları” de- nen, çirkin görünüĢlü, kötü kokulu ve acı bir bitkiden bahsederler. Bkz. ZemahĢerî, Ebu‟l-Kâsım Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf, thk. Abdürrezzâk el-Mehdî, Dâru Ġhyâi‟t- Türâsi‟l-Arabî, Beyrut, tsz., IV, 48; Ġbn ÂĢûr, age., XXIII, 124. Müfessir Râzî, Mukâtil‟in söylediklerini de bir görüĢ olarak aktarmasına rağmen zakkûmun çirkin olmaları sebebiyle Ģeytanların baĢlarına benzetildiği fikrinin doğru açıklama oldu- ğunda ısrar eder. bkz. Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVI, 337. Elmalılı ise “ruûsu‟Ģ-Ģeyâtîn” hakkında üç açıklamayı (çirkinlikten kinâye, çirkin suratlı bir yılan ve esten bitkisi) verdikten sonra Ģöyle der: “Biz de dördüncü bir mana anlamak istiyoruz ki zalimleri en çok aldatan, meftun eden nokta onun çiçek açıp meyvesini verecek olan noktala- rıdır. Varidat menbaları gibi görünen o noktalar öyle iğfalkârdır ki sanki Ģeytanların baĢları yahut rüesası gibidir.” Yazır, age., V, 4055-4056.
68 Esasında Kur‟ân‟da baĢka bir yerde “lanetlenmiĢ ağaç” Ģeklinde bir ifade geçmemek- tedir. Kaldı ki bir ağacın yahut akıl sahibi olmayan baĢka bir nesnenin Kur‟ân‟da la- netlenmiĢ olması ma‟kul bir durum olmazdı. Bu durumu açıklamak sadedinde ZemahĢerî Ģunları söylemektedir: “Burada zakkûm ağacı, onun meyvelerinden yiye- cek olanlar/kâfirler lanetlendiği için mecazen lanetlenmiĢtir. Yoksa onun bir ağaç olarak günahı yoktur. BaĢka bir görüĢe göre denilmiĢtir ki, lanet rahmetten uzak ol- mak demektir. O ağaç da azabın içinde bulunduğu için lanetli Ģeklinde tavsif edilmiĢ- tir. Bir baĢka görüĢe göre de Arapların zararlı ve iğrenç gördükleri yiyeceklere “mel‟ûn” (lanetli/rahmetten-iyilikten uzak) dedikleri ifade edilir. Zakkûm da öyle bir yiyecek olduğu için lanetli olduğu söylenmiĢtir.” ZemahĢerî, age., II, 632.
69 Rivayetle ilgili bkz. Mukâtil b. Süleymân, age., II, 263; Taberî, age., XVII, 485.
70 Ġbn ÂĢûr, bu sûredeki bazı âyetlerin Medenî olduğunun söylenmesinin sebebi olarak, bahsi geçen âyetlerdeki üslubun ve ahkâmın Medîne dönemi âyetlerine benzerliğini göstermektedir. Ġbn ÂĢûr, age., XV, 6.
71 Ġbn Sîde, zakkûm kelimesiyle ilgili Ģöyle bir açıklamaya yer verir: “ez-Zakm, bir Ģeyi yemek, lokma lokma yemek,yutmak gibi anlamlara gelir. Rivayete göre zakkûmla il- gili âyet gelince KureyĢliler bunun ne olduğunu anlamadılar. Ebu Cehil, “bu bir ağaç- tır ama bizim topraklarımızda yetiĢmez. Bunun ne olduğunu bilen var mı? diye sor- du. Orada bulunan Ġfrîkiyyeli bir Ģahıs, bunun kendi lehçelerinde hurma ve kaymak- tan müteĢekkil bir yemek olduğunu söyledi. Bunun üzerine Ebu Cehil cariyesinden bu yiyecekleri getirmesini istedi. Gelince de afiyetle yemeğe ve zakkûmdan bahseden âyetlerle dalga geçmeye baĢladılar. Bunun üzerine, o ağacın cehennemin dibinden çıktığını söyleyen âyetler nâzil oldu.” Ġbn Sîde, Ebu‟l-Hüseyin Ali b. Ġsmail el- Endelusî, el-Muhassas, thk. Halil Ġbrahim Ceffâl, Dâru Ġhyâi‟t-Türâsi‟l-Arabî, Beyrut,
1996, I, 447. Ayrıca bkz. Taberî, age., XXII, 63; Ġbn ÂĢûr, age., XV, 147. Daha sonra nâzil olan yine bir Mekkî sûrede (45/Câsiye 9), Allah Teala müĢriklerin bu alaycı ta- vırlarını Ģöyle anlatmaktadır: “Onlar âyetlerimizden bir Ģeyler öğrendiklerinde onu alay konusu yaparlar. ĠĢte onların hakkı, mahv u periĢan edici bir azaba mahkûm olmaktır.” MüĢriklerin âyetlere karĢı bu alaycı tavrı baĢka konularda da ortaya çık- mıĢtır. Mesela Rasulullah mi‟raç tecrübesinden bahsedince onun yalancı olduğunu söylemiĢlerdir. Ġsrâ sûresindeki “sana gösterdiğimiz rüyayı müĢrikler için bir imtihan vesilesi kıldık” (âyet 17) bu husustan bahseder. Cehennemde on dokuz bekçi bulun- duğunu belirten âyetle ilgili olarak müĢrikler az sayıda bekçi bulunduğu için onları rahatlıkla öldürüp cenneti iĢgal edebileceklerinden dem vurmuĢlardır. Bkz. ġenkîtî, Muhammed el-Emîn b. Muhammed el-Muhtâr, Advâu’l-Beyân fî Îzâhi’l-Kur’ân bi’l- Kur’ân, Dâru‟l-Fikr, Beyrut, 1995, II, 11-12. 72 Yazır, age., VI, 4530.
73 Kurtubî, age., XV, 86.
74 “Zakkûm, Arapların bir çeĢit yemeğidir ve hurma ve kaymaktan oluĢur.” Râzî, Mu- hammed b. Ebû Bekr b. Abdülkâdir, Muhtâru’s-Sıhâh, thk. Mahmûd Hâtır, Mektebetü Lübnân NâĢirûn, Beyrut, 1995, s. 280.
75 Derveze bu ağacın Hicaz Arapları tarafından bilinen, bol dikenli ve acı meyveli ve
yiyene Ģiddetli susuzluk veren bir ağaç olduğunu söyler. Derveze, age., III, 234; IV,
217.
76 İbn Sîde, age., III, 243.
77 Ġbn ÂĢûr, age., XXIII, 122.
78 Ġbn Manzûr, age., XII, 268.
79 Râgıb el-Ġsfehânî, Ebu‟l-Kâsım el-Hüseyn b. Muhammed, el-Müfredât fî Garîbi’l-
Kur’ân, thk. Muhammed Seyyid Kîlânî, Dâru‟l-Ma‟rife, Lübnan, tsz., s. 213.
80 ġevkânî, age., IV, 458.
81 Taberî, age., XVII, 486; Ġbn Ebî Hâtim, age., X, 3260; Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXVI,
337; Ġbn Kesîr, age., VII, 20; Hâzin, Alâüddîn Ali b. Muhammed b. Ġbrâhîm el-
Bağdâdî, Lübâbü’t-Te’vîl fî Me’âni’t-Tenzîl, Dâru‟l-Fikr, Beyrut, 1979, VI, 23.
82 Mâverdî, age., V, 51.
83 Zemahşerî, age., II, 631.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder