Lügat manası"çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep
etmek" olan DUA kelimesi; "küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vaki olan talep ve niyaz" anlamında bir isimdir .!
Temiz bir tabak içine Al-i İmran Suresi'nin 154. âyeti olan
ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ
Sümme enzele aleyküm min ba'ğdil ğammi. (Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi.)
Ayeti ile Fetih Suresi'nin son ayeti olan (29. âyet)
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ
Muhammedün Rasulullah (Hz.Muhammed, Allah'ın elçisidir.) ayet-i kerimesini sonuna kadar yazıp zeytin yağı ile silip vücudun haricinde görülen yaralara sürülürse yaraların kısa zamanda iyileştiği görülür. Eğer yaralar dâhilde (içte) ise o zaman ayetleri yağla değil, mümkünse zemzemle, değilse gülsuyu ile, bu da mümkün değilse menba veya yağmur suyuyla ile silip bir sürahiye konur ve üzerine her iki ayeti 28 defa okuduktan sonra bu sudan üç gün içilir. Bu ameliyye, hastalığın derecesine göre üç veya beş defa tekrarlanır. Bu iki âyet-i kerime, ruhâni hastalıklarda, her çeşit korku, hayalet görme ve ve benzeri hastalıklarda çok faydalı ve müessirdir.
ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ
Sümme enzele aleyküm min ba'ğdil ğammi. (Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi.)
Ayeti ile Fetih Suresi'nin son ayeti olan (29. âyet)
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ
Muhammedün Rasulullah (Hz.Muhammed, Allah'ın elçisidir.) ayet-i kerimesini sonuna kadar yazıp zeytin yağı ile silip vücudun haricinde görülen yaralara sürülürse yaraların kısa zamanda iyileştiği görülür. Eğer yaralar dâhilde (içte) ise o zaman ayetleri yağla değil, mümkünse zemzemle, değilse gülsuyu ile, bu da mümkün değilse menba veya yağmur suyuyla ile silip bir sürahiye konur ve üzerine her iki ayeti 28 defa okuduktan sonra bu sudan üç gün içilir. Bu ameliyye, hastalığın derecesine göre üç veya beş defa tekrarlanır. Bu iki âyet-i kerime, ruhâni hastalıklarda, her çeşit korku, hayalet görme ve ve benzeri hastalıklarda çok faydalı ve müessirdir.
Al-i İmran Suresi, 154.Ayet
Okunuşu: Sümme enzele aleyküm mim ba'dil ğammi emeneten nüasey yağşa taifetem minküm ve taifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezunnune billahi ğayral hakkı zannel cahiliyyeh* yekulune hel lena minel emri min şey'* kul innel emra küllehu lillah* yuhfune fı enfüsihim ma la yübdune lek* yekulune lev kane lena minel emri şey'üm ma kutilna hahüna* kul lev küntüm fı büyutiküm le berazellezıne kütibe aleyhimül katlü ila medaciıhim* ve li yebteliyellahü ma fı suduriküm ve li yümehhısa ma fı kulubiküm* vallahü alımüm bi zatis sudur
Fetih Suresi, 29. Ayet
Okunuşu: Muhammedür rasulüllah vellezıne meahu eşiddaü alel küffari ruhamaü beynehüm terahüm rukkean süccedey yebteğune fadlem minellahi ve rıdvana sımahüm fı vücuhihim min eseris sücud zalike meselühüm fit tevrati ve meselühüm fil incıl ke zer'ın ahrace şat'ehu fe azerahu festağleza festeva ala sukıhı yu'cibüz zürraa li yeğıyza bihimül küffar veadellahüllezıne amenu ve amilus salihati minhüm mağfiratev ve ecran azıyma
Anlamı: Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
Anlamı: Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.
Yara bere ve her türlü hastalığı şifa dualar
354- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, Pey*gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"İnsan, kendisinin bir şeyinden şikâyet edince (hastalığını söyleyince) yahut yara yahut bere olunca, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu parmağı ile şöyle söylerdi. Ravi (hadisi anlatan) Uyeyne oğlu Süfyan, işaret parmağını yere koydu sonra onu kaldırıp şöyle dedi:
"Bismillah! türbetü arzına birîkati ba 'zınâ yüşfâ bihî sakîmunâ biizni rabbinâ."
(Allah'ın adıyla; arzımızın toprağı ve birimizin (insanoğlunun) maya*sı karışımıyla şifa bulur hastamız, Rabbimizin izniyle...) Bir rivayet de:
"Türbetü arzına ve rîkatü ba'zmâ" şeklindedir. Ben de,
"Birîkati ba'zmâ" sözünün manası, İnsanoğlunun tükürüğü olduğunu alimler söylemiştir,
derim.
îbni Faris demiştir ki; "RÎK" insanların ve diğer hayvanların tükürü*ğüdür.[4]
355- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu anha) rivayet edildiğine göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sağ eliyle hastayı sıvayarak Allah'a dua eder ve şöyle derdi:
"Allâhümme rabbennâsi, ezhebi'I-be'se. İşfi, entc'ş-şâfî. Lâşifâeillâ şifâuke şifâen lâ yuğâdiru sekamen.
(Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, şifa ver; Sen şifa verensin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bı*rakmasın.)”
Diğer bir rivayette de, hastaya şunu okurdu:
"îmsehi'l-bâse, rabbennâsi; biyedike'ş-şifâu. Lâ kâşife lehû illâ ente.
(Bu hastaya şifa ver, ey insanların Rabbi! Şifa Senin (kudret) elinde*dir; Senden başka onu giderecek yoktur.)[5]
356- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o, Sabit'e (Allah kendisine rahmet etsin) şöyle dedi:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selîem'in hastaya okuduğunu sana oku*yayım mı? Sabit, evet, oku dedi. Enes, şunları okudu:
"Allâhümme rabbennâsi, müzhibe'l-be'si işfı ente'ş-şâfî. Lâ şâfıye illâ ente şifâen lâ yuğâdiru sekamen
354- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edildiğine göre, Pey*gamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"İnsan, kendisinin bir şeyinden şikâyet edince (hastalığını söyleyince) yahut yara yahut bere olunca, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu parmağı ile şöyle söylerdi. Ravi (hadisi anlatan) Uyeyne oğlu Süfyan, işaret parmağını yere koydu sonra onu kaldırıp şöyle dedi:
"Bismillah! türbetü arzına birîkati ba 'zınâ yüşfâ bihî sakîmunâ biizni rabbinâ."
(Allah'ın adıyla; arzımızın toprağı ve birimizin (insanoğlunun) maya*sı karışımıyla şifa bulur hastamız, Rabbimizin izniyle...) Bir rivayet de:
"Türbetü arzına ve rîkatü ba'zmâ" şeklindedir. Ben de,
"Birîkati ba'zmâ" sözünün manası, İnsanoğlunun tükürüğü olduğunu alimler söylemiştir,
derim.
îbni Faris demiştir ki; "RÎK" insanların ve diğer hayvanların tükürü*ğüdür.[4]
355- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu anha) rivayet edildiğine göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sağ eliyle hastayı sıvayarak Allah'a dua eder ve şöyle derdi:
"Allâhümme rabbennâsi, ezhebi'I-be'se. İşfi, entc'ş-şâfî. Lâşifâeillâ şifâuke şifâen lâ yuğâdiru sekamen.
(Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, şifa ver; Sen şifa verensin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur; öyle şifa ver ki, hiç bir hastalık bı*rakmasın.)”
Diğer bir rivayette de, hastaya şunu okurdu:
"îmsehi'l-bâse, rabbennâsi; biyedike'ş-şifâu. Lâ kâşife lehû illâ ente.
(Bu hastaya şifa ver, ey insanların Rabbi! Şifa Senin (kudret) elinde*dir; Senden başka onu giderecek yoktur.)[5]
356- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o, Sabit'e (Allah kendisine rahmet etsin) şöyle dedi:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Selîem'in hastaya okuduğunu sana oku*yayım mı? Sabit, evet, oku dedi. Enes, şunları okudu:
"Allâhümme rabbennâsi, müzhibe'l-be'si işfı ente'ş-şâfî. Lâ şâfıye illâ ente şifâen lâ yuğâdiru sekamen
Peygamberimiz bir yara, bere görünce, önce onun maddî tedavisini araştırır, ilâcını bulur, tatbik ederdi. Ancak bu maddî ilâçlamayı hiç bir zaman tedavinin tümü saymazdı. Yine de ilâçlama sırasında duâlar okur, ilâcın tesirini halketmesini Rabbimizden niyaz ederdi.
Nitekim Âişe validemizin eli üzerinde bir sivilce çıkmıştı. Bundan rahatsızlık duyan validemiz ne yapacağını düşünürken Resûl-i Ekrem Efendimiz girdiler. Sivilceyi görünce şöyle buyurdular:
Yâ Âişe, hanut (otu) var mıdır,
Vardır, yâ Resûlâllah!
Öyle ise getir bakayım.
Validemiz, istediğini getirip Efendimize verdi. Otun bir parçasını sivilcenin üzerine koyan Efendimiz, yaranın ilâçlanmasını maddî şekilde yaparken de:
Allahümme musağğıral-kebîr. Ve mükebbires-sağîr. Sağğir mâ bî, duâsını oku yâ Âişe, buyurdu.
Âişe validemiz de Cenâb-ı Hakka şöyle yalvardı:
Ey küçüğü büyüten, büyüğü de küçülten Allahım! Bendeki bu rahatsızlığı da küçült, yok et! Böylece yara hem ilâçlanıyor, hem de duâ ile ilticada bulunuluyordu.
Anlaşılan odur ki, vücudumuzun herhangi bir yerinde bir çıban, sivilce, yara, bere meydana gelse yapılacak ilk iş, hemen maddî tedbirini almak, ilâcını bulup, merhemini sürmektir. Ancak, şifayı yine de Allahdan bekleyip, bu sırada bildiğimiz duâları okumayı da ihmal etmemek gerek. Zira, ilâcın şifasını halkeden Rabbimiz, dilerse tesirsiz de kılar, dilerse tesirini kat kat yükselterek bir anda derdimizden kurtarır, halâs eyler. Maddî tedbirle birlikte mânevî tedbiri ihmal etmeyen kimse, fiilî duâya kavlî duâyı da ekleyerek sebeblere tam teşebbüs etmiş demektir.
Nitekim devesini uyuz kaplamış olan bir kadıncağız yaptığı duânın tesirli olmadığını ifâde edince Efendimizin ikâzı şöyle olmuştur:
Duâna katran kat! Yâni deveni katranla yağlayarak duâ et.
Kaynak: Havas Gizli İlimler Hazinesi, cilt 1, sayfa 234-235.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder