9 Ekim 2017 Pazartesi

Mushaf-a reş (Kitüb'ül-Asvad: Kara Kitap)




Başlangıçta   Tanrı,   kendi   yüce   özünden   Beyaz   İn- ci'yi  yarattı  ve  bir  kuş  yarattı  ki  adı  Anfar'dı.  Ve  İnci'yi onun   sırtına   koydu,   ve   orada   kırk   bin   yıl   oturdu.   İlk gün,  yani  pazar  günü,  Azazil  adlı  meleği  yarattı;  işte  o, hepsinin    başkanı    olan    Ta'us    Melek    (Tavuskuşu    Me- lek)'tir.   Pazartesi   günü   Tanrı,   Darda'il   adlı   meleği   ya­ rattı  ki  o,  Şeyh  Hasan'dır.  Salı  günü,  İsrafil'i  yarattı  ki, Şeyh  Şams'tır.  Çarşamba  günü,  Cebra'il  adlı  meleği  ya­ rattı;  o  da  Abu  Bekr'dir.  Perşembe  günü,  Azra'il'i  yarat­ tı  ki,  Sacadin'dir.  Cuma  günü,  Şemma'il  adlı  meleği  ya­ rattı;   o    da   Nasir'ud-Din’dir. Cumartesi    günü,   Nura'il adlı  meleği  yarattı,  ki  o  [...])  Melek  Ta'us  (Melek  Ta- vus)'u   onların   başkanı   yaptı.   Ondan   sonra   Tanrı,   yedi göğü,   yeryüzünü,   ve   güneşi   ve   ayı   yarattı   [...]   İnsanı, kuşları   ve   tüm   hayvanları   yarattı,   ve   onları   pelerininin boşluğuna   yerleştirdi,   ve   İnci'nin   üzerinden   indi,   me­ lekler   de  yanındaydı.   Sonra   yüksek   sesle   İnci'ye  doğru haykırdı,   o   da   düşüp   dört   parçaya   ayrıldı,   içinden   su fışkırdı  ve  deniz  oldu.  Dünya  yuvarlaktı,  üzerinde  çat­ lak  yoktu.  Sonra  Tanrı,  bir  kuş  biçiminde  Cebrail'i  ya­ rattı,  ve  dört  bucağın  yönetimini  ona  emanet  etti.  Sonra bir gemi yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, on-



dan   sonra   Laleş'e   geldi   ve   konakladı.   Dünyanın   içinde haykırdı,  ve  yoğunlaşmayla  deniz  oluştu,  ve  dünya  yer­ yüzüne  dönüştü  ve  titremeye  devam  ettiler.  Sonra  Ceb­ rail'e,   Beyaz   İnci'nin   iki   parçasını   getirmesini   buyurdu, parçalardan   birini   yeryüzünün   altına   yerleştirdi,   öbürü­ nü  de  Göğün  Girişi'ne(*)  kapı  olarak  koydu.  Sonra  on­ ların   içine   güneşi   ve   ayı   yerleştirdi,   onların   kırpıntıla­ rından   da   yıldızları   yarattı,   ve   onları   göğe   süs   olarak astı.  Ayrıca  yeryüzünü  süslemek  üzere  meyve  ağaçları­ nı,   bitkileri   ve   dağları   yarattı.   Halı’nın   üzerinde   Taht’ı yarattı.    Sonra,    dedi    ki    Ulu    Tanrı:    "Ey    Melekler, Adem'le    Havva'yı    yaratacağım,    onları    insan    yapaca­ ğım,    ve    ikisinden,    Adem'in    belinden    gelmek    üzere, Şehr  ibn  Cebr  doğacak;  ve  ondan  tek  bir  halk  türeyecek yeryüzünde;    Azazil'in,    yani    Ta'us    Melek'ın    toplumu olan  Yezidi  halkıdır  bu.  Sonra  Şeyh  Hâdi  Musafir'i  Su­ riye'den    göndereceğim    ve    o    gelip    Laleş'te    kalacak.» Sonra   Tanrı,   kutsal   ülkeye   indi   ve   Cebrail'e,   dünyanın dört    bucağından    toprak    getirmesini    buyurdu:    Toprak, hava,  ateş  ve  su.  Onlarla  bir  adam  yaptı  ve  kendinden ona  bir  ruh  bağışladı.  Sonra  Cebrail'e,  Adem'i  Cennet'e yerleştirmesini    buyurdu,    orada    meyveyle    bütün    yeşil bitkileri   yiyebilsin   diye;   ancak   buğday   yemesi   yasaktı. Yüz   yıl   sonra   Ta'us   Melek,   Tanrı'ya   dedi   ki:   «Adem, nerede   ve   nasıl   üreyip   çoğalacak?»   Tanrı   ona   «Yetki ve  yönetimi  sana  bırakıyorum  bu  konuda»  dedi.  O  za­ man   Melek   Tavus,    gidip   Adem'e   sordu:   «Hiç   buğday
yedin  mi?»  O  da  yanıtladı:  «Hayır,  çünkü  Tanrı  bunu
bana     yasakladı, 'Ondan yememelisin' dedi» Melek Ta'us  şöyle  dedi  ona:  «Yesen,  senin  için  çok  daha  iyi olur.»   Ama   Adem'in,   yedikten   sonra   karnı   şişti,   ve Ta'us  Melek  onu  Cennet'ten  çıkardı,  ve  bıraktı,  ve  göğe

çıktı.    O    zaman    Adem,    karnının şişkinliği    yüzünden acıyla kıvrandı,    çünkü   bedeninde   çıkış   deliği   yoktu. Ama  Tanrı  bir  kuş  gönderdi,  o  da  Adem'in  bedeninde bir  çıkış  deliği  açtı,  böylece  Adem  rahatladı.  Ve  Cebra­ il  yüz  yıl  ona  görünmedi,  ve  o  mutsuz  oldu,  ağladı.  O zaman   Tanrı,   Cebrail'e   buyurdu   ve   o   gelerek   Adem'in sol   koltuk   altından   Havva'yı   yarattı.   Sonra   Melek   Ta­ vus,  halkımıza  demek  istiyorum  ki,  çok  acı  çeken Yezidîlere yardım etmek üzere yeryüzüne indi ve eski Asurluların  yanında,  bizim  de  başımıza  krallar  dikti;  bu krallar   Nesrukh   (ki   o,   Nasir'ud-Din'dir)   ve   Kamush   (o da,  Sultan  Fahrü'd-Din'dir)  ve  Artimus  (ki,  Sultan  Şem- sü'd-Din'dir)   adını   taşıyorlardı.   Bundan   sonra   iki   kral tarafından   yönetildik;   birinci   ve   ikinci   Şapur   adlı   bu kralların  yönetimi  yüz  elli  yıl  sürdü  ve  onların  soyun­ dan   gelen   Amir'lerimiz   bizi   bugüne   dek   yönetmişlerdir, ve  biz  dört  kabileye  bölündük.  Bize  khass  (marul)  ha­ ram kılınmıştır, çünkü     kadın     peygamberimiz olan Khassa'nın   adını   anımsatmaktadır;   kuru   fasulye   de   ha­ ramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere   saygısızlık   etmiş   olmamak   için,   balık   ye­ memiz haramdır; Ceylanları da yemeyiniz, çünkü onlar peygamberlerimizden    birinin    sürüsü    olmuşlardır. Ayrı­ ca,   Şeyh   ve   müritleri,   tavuskuşuna   saygısızlık   etmemek için,   horoz   da   yemeyiniz;   çünkü   tavuskuşu,   daha   önce sözü  edilen  yedi  tanrıdan  biridir  ve  biçimi  horozu  andı­ rır.  Yine  Şeyh  ve  müritleri,  helvacıkabağı  yemekten  sa­ kınınız.   Bundan   başka,   ayakta   işemek,   ya   da   oturmuş haldeyken   giyinmek,   ya   da   Müslümanların   yaptığı   gibi helada   taharetlenmek,   ya   da   onların   banyolarında   gusül etmek,   bize   yasaklanmıştır.   Ayrıca,   tanrımız   olan   Şey- tan'ın adını ya da onu anımsatan Kitan, Şar, Şat gibi adları  ya  da  Mel’un,  [...]  na'l  gibi  sözcükleri  ağza  almak yasaktır.

Önce [...] bizim dinimize, putataparlık dediler ve Yahudiler,   Hıristiyanlar,   Müslümanlar   ve   İranlılar   dini­ mizden  uzak  durdular.  Kral  Ahab  ile  Amran,  bizdendi; öyle   ki,   bizim   Pirbub   diye   adlandırdığımız   Ahab   Beel- zebub'un   Tanrısından   yardım   dilerlerdi.   Bizim   Babil'de
Bakti-Nossor   (Nebukadnezzar)   adlı   bir   kralımız   vardı; İran'da    Ahasuerus,    İstanbul'da    Agrikalus    da    bizdendi. Gök   ve   yer   var   olmadan   önce   Tanrı,   suların   üzerinde bir   teknenin   içindeydi.   Sonra,   yaratmış   olduğu   inciye kızdı,   onu   başından   attı;   incinin   kırılmasından   dağlar, çınlamasından    kum    tepeleri,    dumanından    da    gökler meydana  geldi.  Sonra  Tanrı,  göğe  çıktı  ve  gökleri  yo­ ğunlaştırdı;   ve   onları,   altlarına   destek   koymadan   yer­ leştirdi,  ve  yeryüzünü  her  yanından  çevirdi.  Sonra  elle­ rine  kalemi  aldı,  ve  tüm  yaratıklarının  adlarının  listesi­ ni  çıkardı.  Kendi  özünden  ve  nurundan  altı  Tanrı  yarat­ tı   ki  bunların  yaratılması,  bir  lambanın  başka  bir  yanan lambadan   yakılması   gibiydi.   Sonra   Birinci   Tanrı,   İkinci Tanrı'ya   dedi   ki:   «Ben   göğü   yarattım;   sen   oraya   çık, ve  bir  şeyler  yarat.»  Ve  o,  göğe  çıktığı  zaman,  güneş var   oldu.   Kendisinden   sonraki   Tanrı'ya,   'Çık'   dedi   ve ay   yaratıldı.   Ve   ondan   sonraki   Tanrı,   gökleri   harekete geçirdi;  ve  ondan  sonraki  Tanrı,  yıldızları  yarattı  ve  on­ dan   sonra   gelen   Tanrı,   el-Kuragh'ı,   yani   Sabah   Yıldı- zı'nı (*) yarattı; her şey böyle yaratıldı.
*




(*) Venüs, -Çev.

Mashaf-i Reş (Mushaf-i Res - Kara Kitap)

Yaratılış nazariyelerinin anlatıldığı yeryüzüne ait bir kitap olup Yezidilere dair geçmişteki olaylar ile Yezidilik adabını içerir. Ayrıca Kara Kitap'ta renkler ve yiyeceklerle ilgili bazı yasaklar da yer almıştır.
Mashaf-i Reş
Şimdi Mashaf-i Reş'ten bir bölüm sunalım;
...Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci'yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı, Anfar'dı. Ve inci'yi onun sırtına koydu ve orada kırk bin yıl oturdu.
İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olanı Ta'us Melek (Tavus kuşsu Melek)'tir. Pazartesi günü Tanrı, Darda'il adlı meleği yarattı ki o, Şeyh Hasan'dır. Salı günü, İsrafil'i yarattı ki, Şeyh Şams'tır. Çarşamba günü, Cebra'il adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr'dir. Perşembe günü, Azrail'i yarattı ki, Saacadin'dir. Cuma günü, Semna'il aldı meleği yarattı; o da Nasir'ud - Dindir. Cumartesi günü, Nura'il adlı meleği yarattı, ki o [. .] Melek Ta'us (Melek Tavus)'u onların başkanı yaptı. Ondan sonra Tanrı, yedi göğü, Yeryüzünü ve güneşi ve ayı yarattı [...]
İnsani, kuşları ve tüm hayvanları yarattı ve onları pelerininin boşluğuna yerleştirdi ve İnci'nin üzerinden indi, melekler de yanındaydı. Sonra yüksek sesle İnci'ye doğru haykırdı, o da düşüp dört parçaya ayrıldı. içinden su fışkırdı ve deniz oldu. Dünya yuvarlaktı, üzerinde çatlak yoktu. Sonra Tanrı, bir kus biçiminde Cebrail'i yarattı ve dört bucağın yönetimini ona emanet etti. Sonra bir gemi yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleis'e geldi ve konakladı.
Dünyanın içinde haykırdı ve yoğunlaşmayla deniz oluştu ve dünya yeryüzüne dönüştü ve titremeye devam ettiler. Sonra Cebrail'e, Beyaz İnci'nin iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi öbürünü de Göğün Girişi'ne (cennetin girişi) kapı olarak koydu. Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi, onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı ve onları göğe süs olarak astı. Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyve ağaçlarını, bitkileri ve dağları yarattı. Halı'nın üzerine Taht'i yarattı. Sonra, dedi ki Ulu Tanrı:
“Ey Melekler, Adem'le Havva'yı yaratacağım, onları insan yapacağım ve ikisinden, Adem'in belinden gelmek üzere, Sehr ibn Cebr doğacak ve ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil'in, yani Ta'us Melek'in toplumu olan Yezidi halkıdır bu. Sonra Şeyh Adi b. Musafir'i Suriye'den göndereceğim ve o gelip Lales'te kalacak.”
Sonra Tanrı, kutsal ülkeye indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bucağından toprak getirmesini buyurdu; Toprak, hava, ateş ve su. Onlarla bir adam yaptı ve kendinden ona bir ruh bağışladı. Sonra Cebrail'e. Adem'i Cennet'e yerleştirmesini buyurdu, orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilsin diye: ancak buğday yemesi yasaktı.
Yüz yıl sonra Ta'us Melek, Tanrıya dedi ki: “Adem nerede ve nasıl üreyip çoğalacak?” Tanrı ona “Yetki ve yönetimi sana bırakıyorum bu konuda” dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem'e sordu: “Hiç buğday yedin mi ?” O da yanıtladı: “Hayır; çünkü Tanrı bunu bana yasakladı, 'Ondan yememelisin' dedi”Melek Ta'us, söyle dedi ona: “Yesen, senin için çok daha iyi olur.” Ama Adem'in, yedikten sonra karnı şişti ve Ta'us Melek onu Cennet'ten çıkardı ve bıraktı ve göğe çıktı. O zaman Adem, karnının miskinliği yüzünden acıyla kıvrandı; çünkü bedeninde çıkış deliği yoktu. Ama Tanrı bir kuş gönderdi, o da Adem'in bedeninde bir çıkış deliği açtı, böylece Adem rahatladı.
Ve Cebrail yüz yıl ona görünmedi ve o mutsuz oldu, ağladı. O zaman Tanrı, Cebrail'e buyurdu ve o gelerek Adem'in sol koltuk altından Havva'yı yarattı. Sonra Melek Tavus, halkımıza demek istiyorum ki, çok acı çeken Yezidîlere yardım etmek üzere yeryüzüne indi ve eski Asurluların yanında, bizim de basımıza krallar dikti; bu krallar Nesrukh (ki o, Nasir'ud - Din'dir) ve Kamush (o da, Sultan Fakhru'd - Din'dir) ve Artımus (ki. Sultan Samsu'd - Din'dir) adını taşıyorlardı.
Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci ve ikinci Şapur adlı bu kralların yönetimi 150 yıl sürdü ve onların soyundan gelen Amir'lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir ve biz dört kabileye bölündük.

Bize khass (marul) haram kılınmıştır; çünkü kadın peygamberimiz olan Khassa'nın adını anımsatmaktadır. Kuru fasulye de haramdır. Koyu mavi boya kullanmamız yasaktır.

Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır. Ceylanları da yemeyiniz; çünkü onlar, peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır. Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiniz; çünkü tavus kuşu, daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır.

Yine, Şeyh ve müritleri sayın, helvacıkabağı yemekten sakınınız. Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helada taharetlenmek, ya da onların banyolarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır.

Ayrıca, tanrımız olan Şeytan'ın adını ya da onu anımsatan Kitan, Sar, Sat gibi adları ya da Mal'un, [...] na'l gibi sözcükleri ağza almak yasaktır.

Önce [ ...] bizim dinimize, putataparlık dediler ve Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve İranlılar, dinimizden uzak durdular. Kral Ahab ile Amran, bizdendi; öyle ki, bizim Pirbub diye adlandırdığımız Ahah Beelzebub'un Tanrısından yardım dilerlerdi.

Bizim Babil'de Bakti-Nossor (Nebukadnezzar) adlı bir krallımız vardı; İran'da Ahasuerus, İstanbul'da Ağrıkalus da bizdendi.

Gök ve yer var olmadan önce Tanrı, suların üzerinde bir teknenin içindeydi. Sonra, yaratmış olduğu inciye kızdı, onu başından attı; incinin karılmasından dağlar, çınlamasından kum tepeleri, dumanından da gökler meydana geldi.

Sonra Tanrı, göğe çıktı ve gökleri yoğunlaştırdı ve onları, altlarına destek koymadan yerleştirdi ve yeryüzünü her yanından çevirdi. Sonra ellerine kalemi aldı ve tüm yaratıklarının adlarının listesini çıkardı. Kendi özünden ve nurundan altı tanrı yarattı ki bunların yaratılması, bir lambanın başka bir yanan lambadan yakılması gibiydi.

Sonra Birinci Tanrı, İkinci Tanrı'ya dedi ki: “Ben göğü yarattım; sen oraya çık ve bir şeyler yarat.” Ve o, göğe çıktığı zaman, Güneş var oldu. Kendisinden sonraki Tanrıyla, 'Çık' dedi ve ay yaratıldı. Ve ondan sonraki Tanrı, gökler'i harekete geçirdi ve ondan sonraki Tanrı, yıldızları yarattı ve ondan sonra gelen Tanrı, el - Kuragh'i, yani Sabah Yıldızı'nı (venüs) yarattı ve her şey böyle yarattı.

2 yorum:

  1. Çok ilginç bir metin! Ezidiler aslında çok ilginç bir dini azınlık. Demiurge Azazil hakkındaki tamamen olumlu görüşünüz büyüleyici. Zamanın İslami ezoterik okullarında Azazil'e benzer bir olumlu/yaratıcı bakış açısı olup olmadığını merak ediyorum. Alevilerle olabilir mi? Veya Batıniler?

    YanıtlaSil
  2. Yine ilginc bir konu ve tazi bulmussun .bir solukta okufum.

    YanıtlaSil