22 Ekim 2017 Pazar

Dinler Tarihi Açısından Sirius (Şi’râ) Takımyıldızı وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى

Dinler Tarihi Açısından Sirius (Şi’râ) 

 


وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى
Ve innehû Hüve Rabbi’ş-Şi’râ.
“Ve Şi’ra yıldızının Rabbi de kesinlikle O’dur.” (Kurân-ı Kerîm) [1] Sirius (Arapça شعر Şi’râ ) [2], gökyüzünün en parlak yıldızıdır.[3] Sirius’un parlaklığı -1m.5 dir.[4] α = 06h 44m 48s ve β = -16 42’ koordinatlarındadır.[5] Genel bilinenin aksine gökyüzündeki en parlak yıldız Kutup Yıldızı değil Sirius’tur.[3]
Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bu yıldız, Güneş’ten 8.6 ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen parlaklığı Güneş’in 23 katıdır. Astronomlar, Sirius-B için “Küçük yıldızlardan biri olmasına karşın yoğunluğu oldukça ağır bir yıldızdır.” derler. İnsan aklının algılamakta zorlanacağı bir nokta ki, bu yıldızdan alınacak minik bir maddenin 1 ton geleceği söylenmektedir. Yoğunluğu demirden daha sert olan bu madde dünyadaki en sert mineral olan elmastan 300 kat daha serttir.[6]
Alman astronom Friedrich Bessel, 19. yüzyılın ortalarında Sirius’u belirli bir süre incelemiş ve onun gökyüzündeki hareketinde dikkate değer bir çekim gücünü yaratacak kadar yakın başka bir uzaysal objenin varlığını işaret eden bir düzensizlik bulgulamıştır. Yani Sirius’un sendelediğini gözlemlemiştir. Fakat aşırı parlaklığı nedeniyle bu boyda bir yıldızı etkileyecek büyüklükte bir gök cismine rastlamamıştır.[7]
1862 yılında Amerikalı Astronom Alvin G. Clark Sirius’un bir çift yıldız sistem olduğunu keşfetti. Diğer eş (Sirius B) 8.44 kadir parlaklığa sahip ve Güneş’in parlaklığının % 0.005’i kadar olan bir beyaz cüce. Sirius B bir zamanlar Sirius’tan çok daha büyüktü ve hızla gelişerek yakıtını tükettikten sonra dış katmanlarını dışarı fırlatarak bir beyaz cüce haline geldi. Bu beyaz cüce yıldız Sirus’un etrafında 50 yılda bir tur atarken Sirius’a gaz aktarımında da bulunduğu düşünülüyor. Bu nedenle de Sirus’tan alınan tayfta sıra dışı çizgilere rastlanıyor.[8]
Beyaz cüceler fazla ışık vermeyen, fakat yoğun atomik yapılarından dolayı devasa bir çekim gücü yaratan yıldızlardır. Bir beyaz cüce, hafif hidrojen ve helyum atomlarını tüketmiş ve çökmüş bir yıldızdır. Kalan maddeler öyle yoğun olarak iç içe geçmiştir ki artık maddesel yapısını bildiğimiz bütün maddelerden farklıdır. Atomlar bu derece sıkıştırıldıklarında sonuç olarak ortaya çıkan kütle aşırı derecede ağır olur. Çok yüksek güce sahip teleskoplar aracılığıyla görülebilen ve ancak 1970’ler gibi yakın bir tarihte fotoğraflanabilmiş bu yıldıza Sirius-B denildi. Sirius, birbirlerinden 20 astronomik birim uzaklığında (yaklaşık Güneş’le Uranüs arasındaki uzaklık) ve birbirleri çevresinde 50.1 yılda dönen iki beyaz yıldızdan oluşan bir çift yıldızdır. Bu çift yıldızdan çıplak gözle görülebileni günümüzde bazen Sirius-A olarak adlandırılır.[7]
Sirius’un çeşitli adlarından bazıları şunlardır:
“Sothis” (Eski Mısırca adının Grekçe’ye uyarlanmış hali)
“Sigi” (Dogonlar’da)
“Sigo” (Bambara’larda)
“Şira” (Araplar’da)
“Seirios” (Yunanlar’da)
“Sirius” (Romalılar’da)
“Kak-si-sa” veya “Kak-si-di” (Asur-Babil’de)
“Kak-si-si” (Hititler’de)
“Tistirya“, “Tishtrya” veya “Tiştria” (Zerdüştçülüğü benimsemiş kavimlerde)
“Sima Kayne” (Bozolar’da)
“Sirona” (Galyalılar’da)
“Hu-Şi” (Çinliler’de ) [9][10]
Sirius, Antik çağ ezoterizminde, Çin’de, eski Mısır’da, bazı Afrika kabilelerinde, Mezopotamya’da, Anadolu’da yaşamış Hititler ve Urartular’da, Hopi kızılderililerinde, Şamanist Türkler’de ve kimi araştırmacılara göre yitik uygarlıklardan Mu ve Atlantis’te her zaman önemini korumuştur. [9] Kimilerine göre bu yıldıza bu kadar önem verilmesinin nedeni, Dünya’nın görünmez idarecilerinin Dünya üzerindeki sevk ve idarelerini bu yıldız varlıkları aracılığıyla gerçekleştiriyor olmalarıdır. [9] Sirius yıldızının bu rolü hakkında bilgi veren kişilerden biri Lori Tostado’dur. [11]
Sirius kültürü, yeryüzündeki birçok uygarlık için kutsal olan Sirius takımyıldızı etrafında oluşan inanmalar, anlatmalar ve pratikler bütünüdür. Mu, Atlantis, Eski Mısır, Antik Yunan, Roma, Mezopotamya, Çin, Hint ve Afrika Dogonları arasında belirgin bir şekilde rastlanan Sirius izlerine çok benzer izler, Türk mitolojisinde de mevcuttur. Siriusyen kültürün en önemli motifleri olan “gök tanrı”, “kurt / köpek”, “yay – ok” ve “yıldız” motifleri, Türk mitolojisinin de en önemli motiflerindendir. Bu derece paralellik gösteren kültürlerin temelinde aynı etkininin olup olmadığı hakkında yaptığımız araştırma sonuçlarının yer aldığı bu tez çalışmasının gerçek amacı, Sirius A ve Sirius B yıldız çiftinin bazı noktalarda bir sırra dönüşen bilgilerinin, Türk destan ve efsanelerinde yer alıp almadığı sonucuna ulaşmaktır.[12]
Kimi inançlara göre, yitik Mu kıtasına tektanrılı dinin indirilmesinden beri gezegenimizde Sirius kültürü hakimdir. [9] Sirius konusunda internette çoğu tutarsız görünmekle birlikte sayısız yorum yapılmıştır.[10] Zulkarneyn’in bu yıldıza giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği düşünülür.[6]
Sirius, aynı zamanda, yer aldığı takımyıldızdaki önemli rolünden dolayı, geleneklerde “köpek-yıldız” olarak da adlandırılır.[40] Bu yıldız pek çok mitolojik ve folklorik öykülere Güneş’ten bağımsız bir biçimde konu olabilmiştir. Sirius-A’nın helyak doğuşu antik Mısır’da Nil Nehri’nin taşmalarını, antik Yunan’da “köpek günleri”nin (kavurucu sıcak günler) başlangıcını, Polinezya’da kışı haber veriyor, Pasifik Okyanusu’nda ise gemicilere önemli bir işaret oluyordu.[10]
Muhyiddin-i Arabi, bir kitabında Dünya’nın, Yengeç burcunun yönetiminde olduğundan bahseder. Buradan yola çıkarsak Yengeç burcu içinde yer alan yıldızlar Dünya açısından önemlidir. Sirius takım yıldızı da temsil ettiği mânâlar dolayısıyla ve oldukça yakında bir takım yıldız olması sebebiyle, Dünya üzerindeki etkileri çok önemsenir. Nasıl ki astrologlar Jüpiter gezegenini önemseyip, iyi talih ve şans gezegeni olarak tanımlıyorsa, Sirius da böyle tanımlanır. Sirius ile ilgili bu bilgi, çok eski tarihlerden beri bilinip bugüne dek ulaşmıştır.[13]
Geleneklerde Sirius Sistemi ile ilişkilendirilen biçimsel semboller üç uçlu yaba, yay ve ok, hayvansal semboller kurt ya da köpek ve yunus, sayısal semboller ise 3, 22, 23, 44, 49 ve 50 rakamlarıdır.[13]
Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılanla ilişkilendirilir.[14]
Çeşitli uygarlıklara ait en eski astronomik kayıtlarda adı geçen Sirius, eski Mısır’da Sopdet (Grekçe’ye uyarlanmış haliyle Sothis, yıldızın Grekçe’deki adı ise Seirios’dur) olarak bilinirdi. Eski Mısır’da “Orta Krallık” döneminde, Mısırlılar takvimlerini Sirius’un “heliak doğuş”una göre düzenlemişlerdi.[10] Helyak doğuş (Heliak doğuş), Güneş’le aynı sırada doğup batabilen yıldızların Güneş’in doğduğu sıralardaki doğuşuna verilen adıydı. Bir yıldızın heliak doğuşu ile Güneş’in doğuşu arasındaki zaman farkı yılın belirli bir gününde sıfırlanır ki, o günden sonra o yıldız Güneş’ten daha önce doğmaya başlar.
Bu iki doğuş arasındaki zaman farkı, başlangıçta bir iki hafta boyunca bir saati geçmez. Fakat fark giderek açılır ve yıldızın doğuşu gece yerine gündüze denk gelmeye başlayınca ışığı Güneş’in güçlü ışığı yanında sönük kalan yıldız her yıl belirli bir dönem boyunca görülemez. Mısırlılar da bu yüzden 70 gün boyunca Sirius’u göklerinde göremezlerdi.[15]
Kadim Mısırlılar, Sirius’a “Nil Yıldızı” ya da “İsis’in yıldızı” olarak saygı göstermekteydiler. Onun her yıl 21 Hazirandaki gün dönümünde (gece ile gündüzün eşit olduğu gün) şafaktan hemen önce görünmesi, Mısır tarımının bağlı olduğu Nil’in taşacağının habercisidir. Bu özel sarmal yükselişe pek çok tapınak yazıtlarında değinilmiştir, bu yazıtlarda Sirius’a “İsis’in ruhu” olarak tanımlanan “İlahi Sepat” denilmektedir. Örneğin Mısır-Denderah’taki İsis-Hathor Tapınağı’nda şu yazıt yer almaktadır:
“İsis, Yeni Yıl Günü’nde tüm ihtişamıyla mabette parlar ve ışığının içine ufuktaki babasının ışığını da karıştırır”.[16]
Sirius yıldızı, eski Mısırlılar için çok önemliydi. Bu sebeple hem takvimlerini, hem de tapınaklarının yönünü Sirius’a göre ayarlamışlardı.[17] bu ilk takvim toplam 365 günden ve her biri 30 gün çeken 12 aydan meydana geliyordu. Her yılı dört aydan oluşan üç mevsime ayırdılar: Taşma mevsimi, Suların çekilmesi ve Hasat.[18][19] Bu takvimde esas alınan gün ise, Sirius’un doğuşunun Güneş’in ışığından yeterince uzaklaşmış olmasından sonra, Güneş’in doğuşundan hemen önce açıkça görülür hale geldiği gündü. Bir başka deyişle bu, Sirius’un Mısır göklerinde 70 günlük yokluğundan sonra [20] belirdiği gündü ve Nil Nehri’nin her yılki taşmasından hemen öncesine ve yaz gündönümüne denk gelirdi. Sirius’u (Sothis) ifade eden hiyeroglifin glifleri üçgen, beş uçlu yıldız ve yarım dairedir. Sirius-A, eski Mısır panteonunda İsis tanrıçasıyla özdeşleştirilirdi ki, İsis, eşi Osiris ve oğlu Horus ile bir üçlem oluştururdu. Sirius’un gökyüzünde görülmediği söz konusu 70 gün, İsis ve Osiris’in duat denilen öte-alemde seyrettikleri dönemi simgelerdi.[10]
Mısırlılar, öldükten sonra Sirius’a doğru gideceklerine ve orada sonsuz bir yaşama başlayacaklarına inanıyorlardı.[21]
Sirius, zamanla “seneyi başlatan” olarak adlandırıldı.[18][19]
Bir Hint efsanesinde Sirius’tan şöyle bahseder: Cennet’in kapısına ulaşmak için yola çıkan dört kardeşten birisi iyi bir savaşçı, diğeri iyi bir aşık, üçüncüsü de bir şairdir. Sonuncu kardeşin ise tek özelliği kendisine sadık bir köpeğinin olmasıdır. Kardeşler yola devam ederken; 4. kardeş, savaşçıyı bir savaşta, şairi bir düğünde, aşığı ise bir prensesin kollarında bırakır. Köpeği ile beraber cennetin kapısına ulaştığında köpeğini cennete almazlar. Yolculuğu Cennet’ten izleyenler, tüm kardeşlerini terk ettiği halde neden köpeği terk etmediğini sorduğundaysa, kardeşlerinin kendi yollarına gittiğini, oysa köpeğinin ona bağlı olduğunu, bu yüzden terk etmeyeceğini söyler. Bu cevap üzerine köpek, gökyüzünde “Canis Major” takım yıldızı olur. Kalbi ise Sirius’tur.[21]
Sirius, Çin metinlerinde ve Feng Shui geleneğinde Ursa Major Büyükayı takım yıldızı ile birlikte hareket eden tek bir yıldız olarak nitelendirilir. Olumlu ve olumsuz Chi enerjisinin Güneş ile birlikte Sirius kaynaklı olduğundan bahsedilir. Enteresandır ki, 1909’da astronom Ejnar Hertzsprung Sirius yıldızının büyük ayı yıldız kümesi ile birlikte hareket ettiğini öne sürmüştür.[22]
Çin tradisyonlarında Sirius yıldızı, “göksel saray”ın bekçisi “göksel kurt” olarak nitelendirilir. Bu adın Çinliler’e Orta Asya Türkleri’nden geçmiş olduğu sanılmaktadır.[14]
Köpek Yıldızı’nın hemen altında “Argo Gemisi” adıyla anılan takımyıldızı yer alır. Astrolojik olarak gökyüzündeki bu bölge, “Yıldızlar Nehri” olarak bilinir. Astrolojide burası, yüksek şuur denizinin kapısıdır. Çinliler, bu bölgeyi cennetle cehennemin arasındaki köprü, toplayıcı olan “Yargıç’ın Köprüsü” olarak kabul etmişlerdir.[16]
Antik Yunan mitolojisine göre Orion, Poseidon’un oğludur. Her zaman köpeği ile gezen büyük bir avcıdır. Yakışıklılığı ve kadınlara düşkünlüğü ile ün salmıştır. Hera’yı kıskandıracak kadar güzel karısını kaybettikten sonra, misafir olduğu Oinopion’un kızı Merope’yi baştan çıkarmaya kalkışmıştı, Oinopion da bunun üzerine onu kör etti. Daha sonra Eos tarafından kaçırılan Orion’u, bakire tanrıça Artemis bir akrebe sokturarak öldürdü. Akrep, ödül olarak burçlar arasında yerini aldı. Orion’a gelince, o da gökyüzünün karşı yanında bir takım yıldız haline gelmiş; köpeği ise “Sirius yıldızı” olmuştur. Sirius’un aynı zamanda “Köpek Yıldızı” olarak da anılması bu sebepledir.[23]
Sirius yıldızından Zend Avesta’da da söz edilir. Birçok kutsal metinde sözü edilen tek yıldız olan Sirius, yeryüzündeki birçok uygarlık için de en kutsal yıldız olmuştur.[10] Sirius, Zend Avesta’da yağmur tanrısı Tishtrya’nın yıldızı olarak düşünülmüştür.[6] Tishtrya, yağmurların yağdırılması ve suların ülkeler arasında bölüştürülmesi ile ilgili bir yazatadır.[24]
Harran Sabiileri Ay tanrısı Sin’e, aya, güneşe ve yıldızlara taparlardı. Hepsinin ortak yıldızları da Şira, yani, “Şirayı Yemani” (Sirius, Süreyya, Pleiades) ile “Şirayı Gumeyşa” (Procyon) takımyıldızlarıdır.[25]
Sirius, Araplarının şans ve uğur kaynağı sayıp bahtlarını kendisine bağlı gördükleri yıldızdır.[26]
Eski Mısır’da Sirius’un hareketlerine göre tarım faaliyetlerinin düzenlendiğini hatırladığımızda Arapların, Sirius takımyıldızını kutsal saymaları boşuna değildir. Araplar, Sirius’un yağmurları yağdıran, bereketi veren yıldız olduğuna inanırlardı. Araplar, Sirius’a “En Necm” de derlerdi. Bu nedenle kişi adlarında “Abd-Necm” (Necm’in kulu), kölesi, “Abd-at-Süreyya” (Süreyya’nın kölesi) şeklinde tanrı adı olarak kullanırlardı. Kurân-ı Kerîm’de Necm Suresi 49. ayeti: “O, Şira yıldızının Rabb’idir.” derken, Şira en parlak yıldızı “Şirayı Yemani” (Süreyya, Sirius) ve en parlak yıldızı “Şirayı Şami” olan “Küçük Köpek” takımyıldızından oluşan iki takımyıldızın adı olması yüzünden iki takımyıldızın da Allah’ın yıldızları olduğunu söyler.[25]
Arapların Şira’yı “Gumeyşa” (Sulu Gözlü Şira) adıyla andıkları “iki” yıldız’dan oluşan bu takımyıldız ile “10 yıldızlık” Büyük Köpek takımyıldızını hesapladığımızda her ikisinin yıldız sayıları “12″ ye ulaşır. Bu da bize bütün dinlerde ve mitolojilerdeki “12″ sayısının sırrını verir. Ayrıca “Hilal-Yıldız” sembolü de muhtemelen bu takımyıldızını temsil etmektedir. Büyük köpek takımyıldızındaki on yıldızın da “1 güneş 1 ay” şeklinde “çift” dizilişli olmaları, “Hilal- yıldız” kavramının kaynağıdır.[25] Bu yıldıza, “Merzemü’l-Cevaza”, “El-Kelb’ul-Ekber”, “el-Kelb’ul-Cebbar”, “Şi’ru’l-Ebur” gibi isimler de verilmiştir.[27]
Himyer Arapları’nın Yahudiliği kabul etmeden önce güneşe taptıkları Kurân-ı Kerîm’in Belkıs ve kavmiyle ilgili atfından anlaşılmaktadır. Güney Arapları’nın ayrıca Ay’a taptıkları ve onu temsîlen bir put edindikleri, Benî Uzre’den bir kabilenin “Şems” adlı bir putunun bulunduğu ve Abdüşems adının Araplar’da yaygın olduğu, çevredeki kültürlerden etkilenen Kuzey Arapları’nın da yıldızları ilâh kabul ettikleri, Lahm ile Cüzâm’ın Müşteri (Jüpiter), Kays Aylân’ın Şi’râ (Sirius), Temîm’in Deberân (Eldeberân), Tay kabilesinin bazı boylarının Süreyyâ ve Esed’in Utârid (Merkür) yıldızına taptığı bilinmektedir.[28] Lahm, Himyer ve Kureyş kabileleri tarafından da şi’râ yıldızı (Sirius) takdis ediliyordu.[29]
Sirius (Arapça adıyla Şi’ra), Kuran’da adı geçen bir yıldız olup, kendisinden Necm (Arapça’daki anlamı yıldızdır) suresinde söz edilir.İlginç bir rastlantı, söz konusu yıldızdan surenin 49’uncu ayetinde söz edilmesi ve aynı surenin 9’uncu ayetinde iki yıldızın yörüngelerini ima edercesine “iki yay” ifadesinin geçmesidir. Her iki ayetin sayıları yani 49 ve 9 yan yana getirildiğinde ise söz konusu yıldızların kimi astronomlarca ileri sürülmüş dolanım süreleri olan 49,9 (yıl) sayısının oluştuğu görülmektedir. [10]
Sirius takımyıldızı, birbirleri arasında “yay” şekli çizerler ve her 49,9 yılda birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, Harward, Ottowa ve Leicester Üniversiteleri’nin astronomi bölümlerinde onaylanmıştır.[30] Sirius’tan bahseden Necm sûresi’nin 9. ayeti, bu bakımdan da çok ilginçtir:
“Sonra yaklaştı da aşağıya iniverdi. Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi.” [31]
Taberî ve Elmalılı Hamdi Yazır’a göre Necm sûresi 9’da, Sirius’a tapınmaya dayanan eski Arap inancını red mahiyetinde bu yıldızın rabbinin de Allah olduğu vurgulanmaktadır.[28][32] Araplarda Şi’râ’ya hürmet eden ve dünyada onun tesirine inananlar bulunduğu ve doğuşu esnasında gayba dair sözler söyledikleri cihetle burada özellikle Şi’râ’ya izafetle “Rabbü’ş-Şi’râ” buyurularak Şi’râ’nın Rab (terbiye eden) değil merbûb (terbiye edilen) olduğu gösterilmiştir. Böylece onların inançları reddedilmiş ve kendilerine, “Şi’râ”ya değil, “Şi’râ’nın da Rabbi olan Allah”a ibadet edilmesi gereği anlatılmıştır.[33] Mevdûdî ise bu âyeti, “Sizlerin nasibi Şi’ra yıldızına bağlı değil, onu yaratan Allah’ın elindedir.” olarak tefsir etmiştir.[14]
Üstte de belirttiğimiz gibi, Araplar arasında bu yıldıza tapanlar vardı. Ayrıca kimileri de onu önemli olayların habercisi sayarak hareketlerini gözlüyorlardı. Seyyid Kutub’a göre kayan yıldıza yemin ederek söze başlayan, yüceler alemine dönük yolculuktan söz eden, bunların yanı sıra tek Allah inancını zihinlere yerleştirmeyi, asılsız ve tutarsız putperestlik inancını reddetmeyi amaç edinen bu surede yüce Allah’ın “Şi’râ” yıldızının da Rabb’i olduğunun vurgulanması son derece anlamlıdır.[34]
Eski Türk kavimlerine göre, bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. Bu yıldız, ruhlar âlemiyle ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı. Bir başka deyişle, Tanrı’yla insanı ayıran bir çizgiydi. Tanrı, insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi. Şamanlar uçarak bu kapıdan Tanrı ile iletişime geçerler bu yıldıza ulaşıp yukarısına çıkamazlardı. Tanrı, Şamanlara bu kapı vasıtasıyla bir elçisini gönderir, Şamanların isteklerini bu elçi vasıtasıyla dinlerdi.[6]
Eski Türklerde Şamanların Samanyolu’nu uçarak geçtikten sonra Tanrı’ya giden yolun kutsal kapısı sayılan Sirius Yıldızı’na ulaştırdıklarına inanılırdı. Bazı Türk topluluklarında Samanyolu’na “kuş yolu” denmesi, bu inancın bir uzantısı olarak görülebilir.[35]
Türklerin yaradılış efsanelerinde gökten mavi ışık huzmesi içinde inen “Gök” (mavi) kurt sembolü yaygındır. Orta Asya’da Göktürklerin Türeyiş efsanelerine göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk (ki sembolik anlamda bu güneş sistemidir), dişi bir kurdun (“köpek yıldızı”nın) yol göstermesiyle kurtulur. Kurt, çocuğu emzirir ve çocukla evlenir. Gök Tanrı, dünyaya kurt biçiminde iner. Ezoterik öğretilere göre de dünya planetinin oluşması aslında Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinin sonucudur. Mavi ışıklı kurdun, soyu yok olmuş bir çocukla evlenmesi benzerliği oldukça enteresandır.[6]
Bu yıldızın rengi hakkında da farklı görüşler vardır. Kırmızı, turuncu renklere anılmasına rağmen 1. yüzyılda yaşayan şair Manilius ve 4. yüzyılda yaşayan Avienus, bu yıldızı “deniz mavisi” olarak ifade ederler. Sirius’un Japon dilinceki adı, “mavi yıldız”dır.[6]
Kuzey Amerika kızılderili kabilelerinde Sirius ya köpek ya da kurtla ilişkilendirilir. Meksika’daki Seri’ler ve Sonoran Çölü’ndeki Tohono O’odham yerlileri Sirius’u “dağın koyunlarını takip eden köpek” olarak belirtiler, Karaayak dilinde ise bu yıldıza “köpek-yüz” denir. Cherokee (kabile) kızılderilileri Sirius’u Antares yıldızıyla eşleştirir ve her ikisini “ruhların yolu”nun sonunun bekçisi olan köpek yıldız olarak kabul ederler.[10]
Tapınakçılar (İlluminati) gizli örgütü içinde “Shemsu Hor” (Horus’un gözüne tapan kült/grup) diye bilinen bir grup vardı. Shemsu Hor, aslında Mısır’da bulunan eski bir İbrani kültünün adıydı. Bu kültün inancına göre, “Sirius’lular”, İbranileri yaratmış ve eski Mısır kültürünü geliştirmişlerdi.[17]
Mason localarında Sirius, “Parlayan Yıldız” olarak bilinir. Masonik sembollerde Sirius’a verilen aşırı önem hemen göze çarpmaktadır. Masonik yazar William Hutchinson, Sirius hakkında dikkate değer ilk ve en yüksek nesne tanımını kullanır.[36]
Masonlar, tarikatlarının ve medeniyetin kökenleri hakkında çok ilginç bir hikaye anlatırlar. Onların inancına göre, Sümerlilere kadar uzanan mitolojik bir geçmişte, dünyadaki medeniyet, Sirius yıldız sisteminden gelen ilahi ziyaretçilerin balığa benzediği belirtilerek “Oannes” diye adlandırılır.[17]
1995’de Fransa’da günümüz UFOloji dinlerine mensup 15 kişi intihar etti. İntihar yöntemleri ise benzin veya propanla kendilerini havaya uçurmaktı. Böylece Sirius’taki sonsuz hayata başlayacaklarına inanıyorlardı.[21]
Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde “Yüce Kaynak” isimli tarikatın 39 üyesi topluca intihar etti. Rancho Santa Fe kentinde, bir milyon dolarlık malikânede bulunan cesetlerin hepsinde siyah pantolon ve koyu renk tenis ayakkabıları bulunuyordu. Vücutlarının üst tarafında başlarını da örten piramit biçiminde mor renkli kefene benzer bir örtü vardı. Kolları açık, sırt üstü yatıyorlardı. Tarikatın üyeleri, başka bir gezegenden geldiklerine ve dünyaya melek olarak gönderildiklerine inanıyorlardı.[12]
Başka bir trajiktik olay ise, Luc Jouret tarafından kurulan “Solar’s Temple/Güneş Tapınağı” tarikatının gerçekleştirdiği toplu intihardır. Sirius yıldızında yeniden dünyaya geleceğine inanan tarikatın 53 mensubu, 1994 Kasım’ında İsviçre’nin ve Kanada’nın değişik yerlerinde aynı anda intihar ettiler. Güneş Tapınağı tarikatına bağlı 16 kişi 1995 Kasım’ında Fransa’da; 5 kişi de 1997 Mart’ında Kanada’da kendilerini yakarak intihar ettiler.[37]
Bugün Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 15 km. kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan ve dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olan [38] Göbeklitepe ile ilgili önemli bir iddia, bu antik yapıların Büyük Köpek Takım Yıldızı’nın en parlak yıldızı olan Sirius’a tapınmak üzere inşa edildiğidir.[39]
Günümüzde, bir çok inanç taciri (Örneğin Bilgi Kitabı’nın yazarı Vedia Bülent Çorak gibi), Sirius’u çarpık inancını pazarlama vesilesi etmekte ve her fırsatta bu yıldızdan söz etmektedirler. Yapısını oluşturan mânâ terkibinin yeryüzündeki insanların değer yargıları açısından önem taşıması, Sirius’u zaman içinde insanların zihninde diğer yıldızlardan daha değerli kılmıştır. Bu bilgi, kuşaktan kuşağa geçtiği için, tarihin her döneminde popüler bir yıldız olmuştur. Bu değer verme konusunda öylesine ileri gitmişler ki sonunda Sirius yıldızından bir şeyler bekleme veya ümit etme gibi bir duruma girmişler, hattâ bu kadarla yetinmeyip Allah’ı bırakıp Sirius’a tapmaya başlamışlardır. Ya da bugünkü gibi kurtarıcı olarak Sirius’taki Tanrı(!)yı veya Tanrılar(!)ı bekler olmuşlar.
Ne yazık ki bu gibi tapınmaların ve beklentilerin tümü, galaksi içindeki veya Güneş sistemi içindeki “cin” dediğimiz negatif ruhâni varlıkların telkini ile oluşmuş ilhamlar ve inanışlardır. Gerçekle alakası yoktur. Sirius’u da Allah yaratmıştır, Sirius’un rabbi de Allah’tır. Kur’ân-ı Kerîm’de de Sirius’tan söz edilmesi de insanların güçlü pozitif etkileriyle bilinen bu yıldıza tapmasına engel olmak içindir.
Cinler de Sirius’un yaydığı titreşimlerin zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans ve iyi talih olduğunu ve dünya üzerinde etkili bir burçta yerleşmiş olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu bilgiyi insanların manevi duygularını sömürmek amaçlı kullanıp, birtakım saf insanları kendilerine esir etmektedirler. Örneğin, “Kurtarıcı Tanrı(!)nız Sirius’ta yaşıyor, çünkü O kutsal bir yıldızdır (Meselâ Scheat’ta yaşıyor deseler, o tanrı insanların indinde kurtarıcı ve sevimli bir tanrı olmazdı, ne zekiler!!) ve bir gün (kıyamet zamanında) sizleri kurtarmak için Dünya’ya gelecek.. Bizler de o Tanrı(!) ile sizin aranızda yüksek (ilâhi) bir kanalız, ondan (dolayısıyla Sirius’tan) haberler getiriyoruz. Biz falanca meleğiz, filanca mesajcıyız” vs. gibi… Oysa Kurân’ın tanımına göre Ahad ve Samed gibi zati sıfatların sahibi Allah’a rağmen bu gibi tanrılar olamaz.[13]

SİRİUS YILDIZININ ÖNEMİ MISIR HİYEROGLİF YAZISININ ÇÖZÜLMESİYLE KEŞFEDİLMEYE BAŞLANMIŞTIR

Sirius ya da Akyıldız , Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bir çift yıldız. Bu çift yıldızdan Türkçe’de Akyıldız, Osmanlıca'da Şi’ra-i Yemaniye adıyla bilinir. Sirius yıldızı Sirius-A ve Sirius-B olmak üzere iki takım yıldızdan oluşmaktadır.
Sirius pek çok mitolojik ve folklorik öykülere Güneş’ten bağımsız bir biçimde konu olabilmiştir.

 Sirius'u hayatlarının merkezi durumuna getirmiş olan Mısır Uygarlığı, takvimlerini dahi Sirius'un doğuş zamanına göre ayarlamışlardır. Sirius A 'nın eliyak doğuşu (güneşle birlikte doğuşu) antik Mısır’da Nil Nehri’nin taşmalarını, antik Yunan’da “Köpek Günleri”nin (kavurucu sıcak günler) başlangıcını, Polenezya’da kışı haber veriyor, Pasifik Okyanusu’nda ise gemicilere önemli bir işaret oluyordu.

Sirius'un önemi Mısır hiyeroglif yazısının çözülmesinden sonra keşfedilmeye başlanmıştır. Sirius konusunun popülerlik kazanması ise gerek Fransız etnolog Marcel Griaule ve asistanı Germaine Dieterlen'in 1930'lu yıllarda Afrika'nın Dogon yerlilerinden Sirius hakkında öğrendikleri bilgileri Batı'ya aktarmalarıyla, gerekse araştırmacı yazar Robert K. Temple'ın bu bilgileri ele aldığı 'Sirius Gizemi' adlı kitabının yayımlanmasıyla gerçekleşmiştir.

Sözde ilkel diye nitelendirilen bu yerlilerin astronomi hakkında bildikleri bazı bilgiler o dönemin(1930'lu yılların) astronomi bilgileriyle paralel olmakla kalmıyor, bazı noktalarda o dönemin astronomi bilgilerini de aşıyordu.

Dogonların 1930'lu yıllarda Sirius'la ilgili bildirdikleri bilgiler şunlardı:

1- Sirius bir çiftyıldızdır. Gözle görülmüyorsa da Sirius-A yıldızının bir eşi vardır.Her iki yıldız birbirleri çevresinde dönerler.
2- Sirius-B cüce bir yıldız olmasına karşın maddesi çok ağır bir yıldızdır.
3- Sirius-A ve Sirius-B'nin dolanım periyotları 50 yıldır.

Dogonların verdikleri bu bilgiler o yıllarda astronomlar tarafından bilinmiyordu. Sonraki yıllarda yapılan keşifler Dogonlar'ın söylediklerini haklı çıkardıkça astronomlar şaşkınlığa düşmüşlerdir. Sirius-A ve Sirius-B yıldızlarının dolanım periyotları günümüzde en hassas ölçümlerle 49.9 yıl olarak saptanmıştı.

SİRİUS YILDIZININ KURAN’DAKİ YERİ

Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Arapça karşılığı "Şi'ra" olan Sirius yıldızının, sadece "yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nin 49. ayetinde geçmesi son derece dikkat çekici bir durumdur. Bunlardan daha büyük olan Sirius A, Sirius B'den Dünya'ya daha yakındır ve özelliği çıplak gözle görülebilen en parlak yıldız olmasıdır. Sirius B yıldızının özelliği ise teleskopsuz görülememesidir.

Sirius takım yıldızları, birbirlerine doğru yay şeklinde bir eksen çizerler ve her 49,9 yılda bir birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, günümüzde Harvard, Ottawa ve Leicester Üniversiteleri'nin astronomi bölümlerinin fikir birliğiyle kabul ettikleri bilimsel bir gerçektir.

Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. (Necm Suresi, 9) Necm Suresi'nin 9. ayetinden anlaşılan "ikisi arasındaki uzaklık" anlatımı bizlere bu iki yıldızın çizdiği yörüngede birbirlerine yaklaştığını ifade etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)

 Kuran'ın vahyedildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bu bilimsel gerçek, bize, Kuran'ın Yüce Rabbimiz'in bir sözü olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlamaktadır.

ŞİRA NECM SURESİNİN SIRRI


BÖLÜM I
Necm Suresi'nin sırrı
Bu Sure, Kuran'ın iniş sırasına göre 23. Suredir. Sonradan düzenlenen ve yaygın olarak kullanılan şekle göre ise 53. Suredir. İbn-i Abbas ve Katade'ye göre 32. ayeti Medine'de indirilmiş ve ilk ayette Necm, yani yıldız sözü, anıldığı için de bu isim verilmiştir. Sure şöyle başlar.


"1- Andolsun yıldıza, inerken." Burada geçen "Yıldız" sözü için Arapça'da üç ayrı anlam vardır. a) Yıldız anlamındadır. b) Ot ve çimen gibi sapı olmayan bitkileri anlatır. c) Aralıklı olarak, parça parça verilen bir şeyin parçalarına verilen isimdir. Bu açıdan bakınca haftalık veya aylık dergilerin her bir fasikülüne de "Necm" demek mümkündür. Kuran da parça parça indirildiği için her parçaya Necm denilir. Necm sözünün bu surede ot ve çimen gibi şeyleri anlattığını iddia eden yorumcular da vardır. Bunlar, Rahman Suresi 55/6 ayetinde, otların ve ağaçların da Allah'a secde ettiklerinden bahsedildiğini öne sürerek iddialarının nedenini açıklarlar. Aynı şekilde Kuran'ın, o zamana kadar indirilen parçaları üzerine andedildiğini ileri sürenler de vardır. Ama en fazla kabul gören anlam bu sözle yıldız anlamının kastedilmesidir.

Arapça mı yoksa akıl mı?
Arapça'da bir çok sözün birden fazla anlam taşıması ve değişik lehçelerin bulunması, bir çok kabilede aynı sözün değişik anlamlar ifade etmesi Müslüman yorumculara ve tefsircilere demogojik avantaj sağlamaktadır. Bu tür yorumcuların, Kuran'da geçen konularda hemen sığındıkları şey Arap dilinin bu özelliğidir. Hemen karşılarındaki insanın Arapça bilmediğinden, o ifadenin yanlış çevrildiğinden, Kuran'ı anlamak için çok iyi Arapça bilmek gerektiğinden bahsetmeye başlarlar. Onlara göre Kuran'ı sadece kendileri anlayabilir ve diğer insanlar, onlar ne derseler kabul etmek zorundadırlar. Hatta bazıları Arapça bilmezler fakat bunu hiç göz önüne almazlar çünkü onlar için Arapça bilmek, öğretilen ya da kendi deneyimleri ile bulup dört elle sarıldıkları bir şablon cevap demektir. Ama eğer karşılarındaki kimse Arapçayı iyi bilen birisi ise, bu sefer onu, din düşmanlığı, saptırıcılık ve cehaletle suçlarlar. Günümüzdeki televizyon programlarında bunları sık sık görmek mümkündür. Aslında saygın olması gereken etiketler taşırlar fakat saygın ama daha da önemlisi saygılı değildirler. Karşılarındakini dinlemeyi ve cevap vermeyi düşünmezler bile. Sadece karşılarındaki kimseyi konuşturmamaya ve soru sordurtmamaya çalışırlar. Buna aldanmamak gerekir ama daha önce dinimizin din yetkilisi veya ruhban sınıfı ya da otoritesi kavramına karşı çıktığı hatta yasaklamış olduğu unutulmamalıdır.


Yine Sirius Gizemi
Sonuç olarak Arapça'nın çok anlamlılığını bir yana bırakırsak, Necm sözünün "Yıldız" anlamında kullanıldığı kesindir. Yorumcular kendi aralarında bu tartışmayı sürdürebilirler fakat bu söz kesin olarak yıldız anlamında kullanılmıştır. Bunun kesin kanıtı da, surenin 49. Ayeti'nde açıkça "Şi'ra Yıldızı" denmesidir ve bu yıldız Sirius'dur. "49- Ve şüphe yok ki odur Şi'râ yıldızının Rabbi." 1. Yani 49. Ayetlerde söz edilen ve adına and edilen yıldız Sirius Yıldızıdır. Sirius galaksimizdeki, dünyamızdan en parlak görünen yıldızdır. Tabii ki, koca galakside çok daha parlak yıldızlar vardır fakat bizim bulunduğumuz konumdan en parlak görünen yıldız odur. Sirius, eski mitlere ve inançlara göre, Dünya'ya gelen eski Tanrıların kendi dünyalarının bulunduğu noktanın, bu boyuttaki izdüşümlerinden birinin koordinatlarındadır. Tabii, antik tanrılar sadece Sirius'tan veya bir başka yıldızdan gelmediler ya da eğer geldilerse onlar tanrıydılar da denemez. Sadece Sirius madde ötesi boyuttaki yıldızın izdüşümündedir diyoruz. Bu yüzden de dünyada değişik zamanlarda, değişik yerlerde Sirius'u çok ciddiye alan bir çok kült kurulmuştur. Eski Mısırlılar için de Sirius çok önemli bir yıldızdı. Hatta Keops Piramitinin, kral odasındaki üst çıkış koridorunun direk olarak Sirius'u gözlemleyecek açıda yapıldığı söylenir.

Sirius Mirac'a giden yol muydu?
Söz konusu surede Tanrı, kendi öz boyutundaki bir yıldız veya gezegeni Sirius'la özleştirerek and etmektedir. Ayrıca kendisini o boyutun da Rabbi olarak ilan etmektedir. Tabii Sirius'u yani Sirius'un izdüşümünde olan diğer boyut yıldızını kastederek Sirius ismini kullanıyoruz yani Allah açısından kutsal görülen bir yer midir diye soruyoruz? Daha fantastik açıdan bakarsak, isim "Şİ" ve "RA" hecelerinden kuruludur ve Eski Mısır'ın en büyük tanrısı olan Ra'yı çağrıştırmaktadır. Bu durumda, Acaba Ra ismi de Sirius kökenli bir isim miydi diye düşünmek de olasıdır. Ayetteki iniş sözü, bir çok İslam yorumcusuna göre Hz. Muhammed'in Mirac'ını anlatır fakat bazı otoriteler için Miraç fiziksel değil, astraldır. Tabii tanım olarak astral yolculuk denmez "Rüya" olduğu söylenir. Bazı yorumcular da, "İnme" sözünün Yıldız'ın, Ay'ın veya Güneş'in ufukta alçalmasını kastettiğini ileriye sürerler. Tefsirci Abdülbaki Gölpınarlı ise, mealinde bu ayet için; "Yıldızdan maksat Kuran'dır. Nücumen, yani ayet ayet indiği için bu adla anılmıştır." der. Bu tefsiri Dahhak, Mücahid ve Kelbi gibi tefsirciler de kabul ederler. Arapça'da "tencim", ayırmak anlamındadır, "müneccem", ise ayrılmış demektir. Fakat söz konusu bu yıldıza, Ülker yıldızıdır diyenler de vardır. İbn-i Abbas ve Hasen'e göre ise doğrudan doğruya yıldız anlamındadır. "İnerken" sözcüğüne, kıyamet günü, yıldızın yere düşmesi diyenler de vardır.

Yaratıcı, yarattığına and içer mi?
Bize göre ise, durum biraz daha farklıdır. Alemlerin Rabbi Allah'ın Sirius'a özel bir anlam veya bir ayrıcalık taşıdığı akla yakın gelmektedir zira çok daha eskilerde antik tanrılar da daha önce belirtildiği gibi Sirius ile ilgilidir yani onları da Yaratıcı'nın varettiğine ve belki de insanın sahipsiz olmadığını kanıtlamak için bir demo gibi kullandığına inanır veya düşünürsek, Sirius boyutunun tanrısal bir kanal veya kaynak olduğunu da akla getirebiliriz. Yani sanki özel bir boyut kastedilmektedir. Her şeyi yaratan Allah'ın, kendi yarattığı bir şeye and etmesi ilginçtir. Kuran'da bulunan başka ayetlerde de, bir kaç tane daha and sözcüğü vardır. Elbette ki, her şeye gücü yeten ve her şeyi yaratan Allah, içinde and ettiği bir ayet olmayan bir Kuran'ı indirmekten aciz değildir. Dolayısıyla Yaratıcı Allah'ın bir yıldıza veya Mirac'a ya da bir gök cisminin ufukta alçalıp yükselmesine and etmesi gariptir. Ama kendisine özgü nedenlerle Sirius'a yani kendi öz boyutuna ve yıldızına and etmesi, onu kutsal ilan etmesi sanki daha mantıklıdır. Sure şöyle devam eder;

"2- Arkadaşınız, gerçekten ne saptı, ne ayrıldı. 3- Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi. 4- Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret."

İki no'lu ayette geçen arkadaşınız sözü tabii ki Hz. Muhammed'i ifade etmektedir. Burada hitap edilen kimseler ise, Hz. Muhammed'i tanıyan ve onunla konuşan kimselerdir. Öyleyse hitap da ona ve "Kuran'ı kendi uydurdu." diyen Kureyş'e ve benzerlerine yönelik olmalıdır. Bunlara karşı "sahibiniz" tabirinin kullanılmasında özel bir anlam vardır. Öyleyse ayetin meali şöyle olmalıdır:

"Şimdiye kadar sohbetinde bulunarak çok iyi tanıdığınız, aklına ve doğruluğuna güvendiğiniz, sizinle sohbet edip hak yolunu göstermek isteyen arkadaşınız, ne yolunu şaşırdı ne de aklını, ne aldanır ne de aldatılır. O, ne sihirbaz, ne kâhin, ne de mecnundur."

Uyarı kimlere yapıldı?
Ama aslında bu ayetler sanki "Kuran'ı, Muhammed kendisi uydurdu." diyen münafıklar için değil daha çok Hz. Muhammed'in yakınlarına ve Kuran'da bazı karışıklıklar olduğuna inanan, Hz. Muhammed'in Vahiy alırken şaşırdığını söyleyen kimselere yönelik gibidir. Çünkü bir çok ayetin şüpheli olduğu konuşuluyor ama bu durum topluma açıklanmıyordu. Böyle bir söylentinin yayılması bir anda Müslümanlığı yok edip, çok kimsenin akın akın eski ilahlara dönmesine neden olurdu. Fakat gizli kalması gereken durumu Hz. Muhammed'in yakınları arasında konuşanlar vardı. Söylentiler yavaş yavaş yayılmaya başlamıştı ve Hz. Peygamber'in, prestiji sarsılabilirdi. Buna derhal el koymak gerekiyordu ve yukardaki 2, 3 ve 4 nolu ayetlerin nedeni buydu. Bu ayetlerle Kuran'a yabancı bir müdahalenin olmadığı, Hz. Muhammed'in asla yanılmadığı ve kendiliğinden de bir şey katmadığı Tanrı sözü ile kesinlikle belirtiliyordu. Üstelik Allah sözünü güçlendirmek için sureye önemli bir yeminle başlıyor. Yani Allah ilk dört ayette şunu diyordu;

"Yıldıza ve oradan iniş anım üzerine yemin ederim ki, Arkadaşınız ve yol göstericiniz olan Muhammed Kurana hiç birşeyi kendiliğinden koymadı. O asla şaşırmadı, Kendisine vahiy verilirken Cebrail'den asla kopmadı. O sadece kendisine vahyedilen şeyi söyledi..."

Yani Necm suresi bir cevap, aklama, yeni bir hamle ve yalanlama suresidir fakat acele takip eden ayetlerin de görülmeleri gerekir.

"5- Ona öğretti kuvvetleri çok çetin. 6- Kuvvetli biri sonra doğruldu."

Aslında bilinen bir şeydir ki, Kuran'ı Hz. Muhammed'e öğreten Cebrail'dir. Fakat taşıyıcının Cebrail olması, Göndericinin Allah olmasını ve bilginin çıkış kaynağının da asıl öğretici olmasını önlemez. Bu durumda, öğreten Allah fakat taşıyan da her zaman Cebrail'dir. Çünkü Kuran şöyle der;

"De ki: Onu Rûhul-Kudüs (Cebrail) Rabbinden hak (ve hikmet) gereğince indirdi." (Nahl 16/102) "Onu, er-Rûhu'l-Emin (Cebrail) indirdi." (Şuara 26/193) ayetlerine göre Kuran'ı Allah'ın izniyle Peygamber (s.a.v)'in kalbine indiren "Yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder..." (Şura, 42/51)

Cebrail ile başa çıkılamaz vurgusu
Bu ayetlerde vahyi getiren elçi Cebrail olduğuna göre Kuran'ı öğretenin o olduğu anlaşılır. Dolayısıyla burada her iki mana da düşünülebilir. İbni Abbas'tan gelen bir rivayette Kuran'ı öğretenin Allah olduğu ifade edilmiş ise de, Hz. Ayşe'den yapılan bir nakle göre ise, söz konusu ayetteki öğretici, Cebrail olarak tefsir edilmiştir. Lafzın zahirî anlamı da bu görüşe daha yakın olduğundan tefsircilerin çoğu, bu manayı tercih etmişlerdi. Nitekim Beydavi; "Şiddetli kuvvetlere sahip bir melek ki o, Cebrail'dir. Zira Cebrail, harikaların gösterilmesinde bir vasıtadır." der. Taberi ise, ayetteki "şedidü'l-kuvva" "çetin kuvvet" sözünü, "şedidü'l-esbâb" "müthiş sebep" diye tefsir eder, Nisaburi de bu sözü, ilim ve amel yönünden müthiş kuvvetler şeklinde yorumlamış ve ardından şunu ilave etmiştir; "Burada öğrencinin faziletinin anlaşılması için öğretmen methedilmiştir. Eğer 'Onu Cebrail öğretti.' denilmiş olsaydı bunun zahiri anlamından öğrencinin fazileti açıkça anlaşılmış olmazdı." demektedir. Burada ayrıca "Ona bir insan öğretiyor..." (Nahl, 16/103) diyenlerin sözüne de bir cevap söz konusudur: Çünkü, "Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." (İsra, 17/85), "Çünkü insan zayıf yaratılmıştır." (Nisa, 4/28) ayetlerine göre insan, hem ilmi bakımından mükemmel değildir, hem de zayıf bir yaratıktır.

Öyleyse taşıyıcının Cebrail olduğunu kabul ediyor fakat övmek için Cebrail'in gücünün vurgulanması fikrine katılmıyoruz. Bu çocukça bir övme ve övünme olmaktadır. Cebrail'in gücünün vurgulanması bir hatırlatma veya uyarı amacından kaynaklanmaktadır. Yani Allah satır aralarında demektedir ki;

"Kuran'ı gönderen benim. Nakleden Cebrail'dir. Cebrail de öyle güçlü ve kudretlidir ki, hiç bir varlık onunla başa çıkamaz. Hiç bir varlık onu geçemez. Muhammed'in kendiliğinden uydurmadığına da ben şahidim ve sözüme yeminle başladım. Daha nasıl şüphe edebilirsiniz. Kuran'a, Şeytan veya hiç bir varlık müdahale edemez."

Görülüyor ki, bu büyük yeminler, bizzat Allah'ın tanıklığı ve Cebrail'in gücünün büyüklüğü ile Kuran'a Şeytan'ın müdahale ettiği kesinlikle yalanlanıyor ve şüphe edenlere de göz dağı veriliyor. Devam ediyoruz;

"7- Ve o, en yüce tanyerindeydi. 8- Sonra yaklaştı, yakınlaştı. 9- İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın. 10- Derken kuluna vahyetti, ne vahyettiyse..."

Bu ayetlerle Allah vahiy veriş mekanizmasını ifade etmektedir. Yay Araplar tarafından o zamanlarda kullanılan bir uzunluk ölçüsüdür, bildiğimiz, ok atmaya yarayan yaydan kaynaklanır. Bununla beraber iki yay başka bir yakınlığı daha ifade eder. Arapların antlaşmaları, anlaşmaları, ittifakları yaylarla yapılan bir törenle mühürlenirdi. Anlaşan iki kabilenin reisleri yaylarını önce üst üste yere bırakırlar, sonra yerden alıp, birer ok atar, böylece bir ve birlik olduklarını gösterirlerdi.

Hz. Muhammed ve Cebrail ilişkisi
Peki acaba, 7. 8. 9. 10. Ayetler Hz. Muhammed'in Mirac olayını mı kastediyorlar? Ama bu ayetlerin, Hz. Muhammed'in, Cebrail'i ilk defa gerçek şekli ile görmesini anlattığını söyleyenler de vardır. Denildiğine göre peygamberlerden hiçbirisi, Cebrail'i hakiki şekliyle görmemiştir. Ancak Hz. Muhammed biri yerde, diğeri de gökte olmak üzere iki defa onu görmüştür. Acaba bu kaynaklara göre ayetin manası şöyle olabilir mi? Cebrail Hz. Peygamber'e öğretti, ki o bu durumda bazen insan şekliyle değil, Allah'ın yarattığı gibi hakiki suretinde doğrudan doğruya en yüce ufukta durup, görünmüştü. Bunu dosdoğru semada göründü diye de ifade edebiliriz. Bazıları, öğretti de semada durdu derler, bazıları da kendisine verilen emir üzerine kuvvetiyle ilham etti manasını verirler. İlham edilenin Hz. Muhammed olduğunu bildiğimize göre, o zaman fiilindeki "fa-i takibiyye veya sebebiyye" olarak yani müthiş kuvvet sahibi öğretti de, Hz. Muhammed'e ilham geldi diyebiliriz. Yani ilim ve nübüvvetle yükseldi ve o, ilham yani Vahiy geldiği zaman, en yüksek ufukta doğruldu şeklinde açıklama getirebiliriz. Dikkat edilirse Sure'nin başından beri önce Allah'ın tanıklığı ve yemini ile başlanıp, araya girilmesinin imkansız olduğu ve bu ayetlerde de Vahiy mekanizması ve Cebrail ile Hz. Muhammed'in nasıl yakınlaştığı anlatılıyor. Allah, Hz. Muhammed ve Cebrail üçlüsünün yakınlığı ve araya girilmezliği iyice vurgulanıyor ve de Sure devam ediyor;

"11- Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. 12- Hâlâ münakaşa mı edersiniz gördüğü şeyleri? 13- Ve andolsun ki onu, inerken bir kere daha gördü. 14- En son sidrenin yanında. 15- Mev� cenneti de yanındaydı. 16- Sidreyi, o sırada neler bürümüş, kaplamıştı, neler. 17- Gözü, ne kaydı, ne haddini aştı. 18- Andolsun ki Rabbinin pek büyük delillerinden bir kısmını gördü."

Buraya kadar Hz. Muhammed'in Mirac'da gördüğü harikalar anlatılıp, onun asla şaşmadığından bahsediliyor. Sonuç olarak Hz. Muhammed'in çevresindekiler artık iyice ikna olmuşlardır ve sonuç alınmıştır. Bu saptamayı yaptıktan sonra Mekkeliler için hatta İslam öncesindeki Arap toplumu için önemli olan Lat, Menat ve Uzza'yı tanımamız iyi olacaktır.



Necm Suresi
Yrm; Ergün Candan
62 ayetten oluşan sure, adım ayetin başındaki "yıldız" anlamına gelen
"en-Necm " kelimesinden almıştır:
Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız sapmadı ve azmadı. (NECM: 53/1-2)
Surenin hemen başında Hz. Muhammed'in zihinsel ve fiziksel olarak sağlıklı olduğu, yıldıza yeminle bildirilmiş ve böylelikle Hz. Muhammed'in göksel bir ilhama mazhar olduğu bu yeminle ifade edilmiştir.
Sure yine daha önce üzerinde durulan Hz. Muhammed'in Cebrail'le irtibatlı olduğu hatta onu gördüğü, bu irtibatın sonucu gerçek bir vahiy aldığı ve bu vahye güvenilmesi ile ilgili ayetlerle başladıktan sonra Miraç ile ilgili çok önemli bilgilerin anlatıldığı ayetlere yer verilmiştir. Fakat biz bu konuya burada değil, Miraç Suresi'nde değineceğiz.
Lat, Uzza, Menat...
Sure İslam öncesi Arap inançlarıyla ilgili bir uyarıyla devam eder ve şöyle denir:
Lât ve Uzza'ya ve diğer üçüncüsü Menat'a ne dersiniz? Erkek size de, dişi O'na mı? Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır. (NECM: 53/19-22)
Bir önceki surede nasıl ki, Hz. İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğu inancına karşı çıkılmışsa burada da, eski Arap kültüründe önemli semboller olmasına karşın, zaman içinde anlamını yitirmiş ve halk tarafından bilinçsizce El-İlah'ın (Allah'ın) kızları olarak nitelendirilen üç sembole karşı çıkılmaktadır.
Bu karşı çıkılışta aynı zamanda ince bir alay ve espiri de bulunmaktadır. Bilindiği gibi o dönemdeki Araplar kız çocukları olsun hiç istemezler, çoğunlukla hep erkek çocuklarının olmasını ve soylarının devam etmesini isterlerdi.
Durum böyleyken kendilerinin istemedikleri kız çocuklarını El-İlah'a atfetmişlerdi. Allah'a "kız çocukları" isnad etmeleri çelişkili bir tavırdı. Çünkü, Allah'a herhangi bir şekilde "çocuk" isnad etmelerindeki çirkinlik bir tarafa, O'na kendilerinin hor gördüğü bir şeyi isnad etmeleri, kendilerinden üstün bir varlık olarak gördükleri Allah'a duydukları saygıyla çelişiyordu. Ayette ince bir istihza ile vurgulanan nokta işte bu çelişkidir.
Eski Arap geleneklerinden gelen Lât, Uzza ve Menat üç ayrı heykelle sembolleştirilmiş ve bunlar o dönemde Kabe'nin içinde muhafaza edilmekteydi.
Eski inisiyatik bilgilerin dejenere olmasından sonra bunlara yüklenen anlam, halk tarafından unutulmuş sadece şekilsel anlamları kalmıştı. Ayette karşı çıkılmasının ana nedeni budur. Günümüzde bunların putperest bir inancın sembolleri olduğu görüşü ağırlıklı olarak benimsenmişse de gerçekte durum çok daha farklıydı.
Hz. Muhammed'in kendisine vahyedilmesi üzerine söz konusu sembolleri ortadan kaldırması ile Atatürk'ün tarikatları kapatması hemen hemen birbirleriyle aynı nedenlerden dolayıdır. Bir zamanlar Ezoterik-Bâtıni Öğretim'in merkezleri konumunda bulunan tarikatlar aradan geçen yıllar boyunca o ilk günkü niteliklerini kaybederek, harici ve şeriatçi kurumlara dönüşmeye başlamışlardı. Aynen Hz. Muhammed'in döneminde Lât, Uzza ve Menafin içerdikleri inisiyatik anlamların yok olması gibi...
İşte aradaki benzerlik budur ve bu nedenlerden dolayı da Atatürk tarikatları, Hz. Muhammed ise bu heykelleri ortadan kaldırtmıştır.
Ancak ortada benzemeyen tek fark Atatürk'ün kapattırdığı şeriatçı- harici tarikatlar siyasi liderlerin istekleri doğrultusunda yeniden açılmışken; Lât, Uzza ve Menafin heykelleri bir daha gün yüzüne çıkamamışlardır...
Putperestlik nedir?
Günümüzde geçerli olan putperestlik kavramı, tarihin hiçbir döneminde insanlar tarafından yaşanmış bir realite olmamıştır. Yani tarihin hiçbir döneminde, insanlar kendi ellerinin mahsûlü olan taştan ya da tahtadan yapılmış heykellere tapmamışlardır.
Tarihin hiçbir döneminde hiçbir insan toplumu kendi elleriyle yaptığı tahtadan ya da taştan heykellerin kendilerini yaratmış olduğuna inanacak kadar, geri bir düzeyde olmamıştır.
Putperestlik, sembolün anlamını yitirmesidir. Anlamının insanlar tarafından artık anlaşılamaması demektir. Anlam yitince de sembolü kaldırıp atmaktan başka çare kalmıyor. O devirde olan işte buydu.
Sonrasında gelen ayetlerde bu durum çok daha net bir şekilde dile getirilmiştir:
Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir. (NECM: 53/23,26-28)
Melek sembolizmi...
Aynı bilgi kirlenmesi o dönemler melek sembolünde de kendisim göstermekteydi. Evrensel İdare Mekanizması'nın unsurlarının sembolü olan melekler, dişi varlıklarmış gibi ruhsal anlamlarından çıkartılarak insani bir hüvviyete büründürülmüştü.
Sonrasında gelen ayette de, bu yanlış inanca dikkat çekilmiştir:
Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar, şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.
Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. (NECM: 53/23)
Melek olarak ifade edilen Melekut Alemi'nin varlıklarının yeryüzündeki insanlara yardım ettikleri ayette çok açık bir şekilde anlatılmış, ancak insanların bu mekanizmayı anlayamadıkları ifade edilmiştir. Günümüzde de durum büyük oranda aynıdır... Yine geleneksel dini inançların büyük bir bölümü çeşitli zanlara uymaktan ibarettir. Bu birçok din için de aynıdır...
Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde bildirildiği gibi, bu zanlardan kurtulup, dinin gerçeklerine apaçık bir şekilde ulaşabilmek herhalde kıyamet günlerinde ancak nasip olabilecektir.
Şira Yıldızı'nın Rabbi...
Yıldız anlamına gelen Necm Suresi'nin sonlarına doğru bir yıldızın adından da söz edilmiştir:
Şüphesiz O, "Şi'râ'nın Rabbidir. (NECM: 53/49)
O dönemler, geçmişi çok eskilere dayanan bir geleneğin uzantısı olarak, başta Himyer ve Huzâ kabilelerinde Şira Yıldızı'na bir kutsiyet atfedilmiş ve o yıldıza karşı çeşitli ritüeller uygulanmaktaydı. Ayet bu eski geleneğe atıfta bulunmuş ve kutsiyet atfettikleri yıldızın rabbinin de Allah olduğu söylenmiştir. Ayette geçen "Şira Yıldızı" günümüz astronomisinde "Sirius Yıldızı" olarak bildiğimiz yıldızdır.
Burada dikkatinizi bir inceliğe çekmek istiyorum.
"Rab" kelime anlamı itibarıyla ıslah etmek üzerinde tasarrufta bulunmak kemâle erdirmek, efendi olmak sorumluluğunu yüklenmek, başkanlık yapmak, mâlik ve sahip olmak, sözü dinlenmek itaat edilmek, üstünlüğü ve otoritesi kabul edilmek gibi anlamlara gelir. Eski geleneklerde inisiyatörler için de kullanılmıştır. Benzer şekilde dini liderler ve peygamberler için de kullanılmış bir kavramdır.
Allah'ın Rab olması canlılar için geçerli olan bir kavramdır. Yani Allah bizim Rabbimizdir diyebiliriz. Aynı şekilde kuşkusuz ki diğer canlıların da... Ama hiçbir zaman bu kavramı yani Rab olmasını bir gezegen için kullanmayız. Gezegenemizin yaratıcısı olduğundan söz edebiliriz ama "Rab olmak" farklı bir kavramdır. Canlılar için kullanılır. Yani Dünya'nın Rabbi denildiğinde dünya üzerindeki yaşayan canlıların Rabbi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Şira'nın Rabbi denildiğinde de, orada yaşayanların Rabbi kastedilmektedir. Yani Şira Yıldız Sistemi'nde yaşayanlar olduğu bu ayette üstü örtülü bir şekilde de anlatılmıştır.
Ezoterik bilgilere göre Siriusyen kültür izleri...
Dünya üzerindeki tüm dinler ya Tufan Öncesi Atlantis ve Mu Kültürleri'nden ya da "Kozmik Ruhsal İrtibatlar" dan kaynaklanmıştır. Bazen her iki unsurun bir arada bulunduğu dini sistemler de vardır. Ancak hepsinin ortak özelliği, bir şekilde "Sirius Kültürü"yle ilintili olmalarıdır. Bu bilgi bir zamanlar sadece inisiyatik mabetlerde eğitilen rahiplere aktarılırdı. Daha sonra insanlığın aşamalı aşağıya inişi süresince ve özellikle de son 2000 yıldır geniş halk kitlelerinden tamamıyla gizli tutulmuş bir bilgidir. Hatta o denli gizli tutulmuştur ki, dini eğitim sistemlerinin kendi kutsal kitaplarında bile, bu tamamen gizlenmiştir. Sirius Kültürü hakkında, Kur'an-ı Kerim'de sadece iki surede toplam birkaç ayetle üstü kapalı atıflarda bulunulmuştur. Bunun haricinde hiçbir bilgi verilmemiştir.
Şimdiye kadar çok az kişi tarafından bilinen bu gerçek, inisiyatik sırları semboller ve hikâyeleştirilmiş meseller tarzında aktaran mitolojilerde de kendini gösterir. Örneğin, Roma Mitolojisi'nde "Romüs" ve "Romülüs" kardeşleri emziren kurtla, Türk Mitolojisi'ndeki "Gök - Kurt" ve "Gök - Kurt'tan Türeyiş Efsaneleri", bu sırrı anlatan sembollerdir.
Sirius Yıldızı'nın bulunduğu takımyıldızının günümüzde de "Büyük Köpek Takımyıldızı" olarak isimlendirilmiş olması boş ve anlamsız bir tesadüf değildir. Eski Mısır Kültürü de dahil olmak üzere, tüm inisiyatik metinlerde, Sirius'un sembolü olarak "kurt" ya da "dik kulaklı siyah köpek" kullanılmıştır. Bu ve bunlara benzer diğer ülkelerin mitolojileri incelendiği takdirde, bu gerçek tüm açıklığıyla ortaya çıkmaktadır.
Sirius, bizim Güneş Sistemimiz gibi daha birçok güneş sisteminin içinde yaşayan varlıkları eğitmiş, görüp, gözetmiş vazifeli bir sistem olarak fonksiyon gören varlıkların bulunduğu kozmik yönetici bir mekanizmadır... Bu kozmik yönetici mekanizmanın varlıkları çok ender olmakla birlikte zaman zaman bazı vazifelilerini enkarne etmek suretiyle Dünyamız'a göndermişlerdir. Çok özel bazı ezoterik kaynaklarda bunlardan bir tanesinin de Hz. Muhammed olduğu söylenmektedir.
Bu ezoterik bilgilere göre, Hz. Muhammed adıyla tanıdığımız bu büyük vazifelinin Dünyamız'daki görevine hazırlığı iki safhada olmuştur.
Konuyu açalım...
Her ne kadar birçok yazar, Mu'daki inisiyatik bilgileri aktarırken "Mu Dini" tabirini kullanmışsa da, aslında bildiğimiz anlamda bir dine sahip değillerdi. Çünkü o dönemlerde kozmik bilgilerin sembollere Süründürülerek insanlara anlatıldığı dini eğitim sistemi değil, kozmik bilgilerin apaçık öğretildiği inisiyatik bir sistem işler durumdaydı. Henüz daha dinler ve mitolojiler ortaya çıkmamıştı. Çünkü buna gerek yoktu...
O dönemde de bir dizi sembol vardı ama bu semboller bilgilerin üzerini örtmek için değil, meseleyi en kısa yoldan anlatmak için kullanılıyordu. Yani sembolün ifade ettiği anlam herkesçe biliniyordu. Aradaki bu fark çok önemlidir. Bizim devremizdeki dinler dönemiyle birlikte tüm sembollerin üzeri örtülmüş ve anlamları genel çoğunluk tarafından unutulmuş durumdadır. Zaten günümüzde dinsel bilgilerin yanlış yorumlanmasının ana nedeni de budur...
İnsanlığın aşağıya iniş sürecinin sonlarına doğru yani hâlen içinde yaşamakta olduğumuz dönemde (Demir Çağ'da) ilahi bilgilerin sembollerle insanlara aktarılacağı bir döneme girilmişti. Ve bu dönem içinde daha sonraları kitabi dinler olarak adlandırılacak dinlerin yeryüzüne indirilmesine başlanmıştı.. Bu Hz. Musa ile başlamış ve Hz. İsa ile devam etmişti...
Sıra artık bu sürecin tamamlanmasına gelmişti...
Tüm bu süreç, Âlemler'in Rabbi'nin tasarrufu dahilinde Kürsi ya da Melekut Âlemi olarak tanımlanan Evrensel İdare Mekanizması'nın hiyerarşik yapısı içindeki plân tarafından yürütülmekteydi. Bu son görev de yine bu işleyiş içinde tamamlanacaktı.
Daha önce olduğu gibi bu işleyişin içinde Siriusyen Kültür temsilcileri de aktif bir vazife alacaktı.
Hz. Muhammed adıyla tanıdığımız büyük vazifelinin Dünyamız'daki görevine hazırlığı iki safhada olmuştur demiştim. Birinci safhası bu vazifeye Melekut Âlemi'nin yönlendirmesi doğrultusunda görevlendirilmesiyle başlamış ve ilk hazırlıklarım Sirius'ta yapmıştır.
İlk plânlarını, ilk projelerini Sirius'dayken hazırlamış ve Dünya'ya geldikten sonra oluşturulacak sistemle ilgili çalışmalarda bulunmuştur.. Hazırlamış olduğu bu dosyaları daha sonra dünyayı yakından takip eden ve Dünya'nm içinde bulunduğu şartları yakından inceleyen "Satürn Bilgeleri" ile tetkik etmiş, gözden geçirmiştir. Dünya'nın yaklaşık 28.000 yıllık bir dönemini içeren akaşik kayıtlar, "Satürn Bilgeleri" ile birlikte gözden geçirilmiş ve Dünya üzerinde yaşayan varlıkların o güne kadar geçirmiş oldukları enkarnasyonlar büyük bir titizlikle incelenmiştir... Bu da ikinci safhasıdır...
Bu incelemelerden sonra Sirius'da hazırladığı plânın bazı bölümlerini onların önerileri doğrultusunda Siriuslu diğer varlıklarla birlikte yeniden elden geçirmiş ve birtakım değişiklikler yapmak gerektiği görülmüş ve Melekut Âle­mi'nin onayıyla son nokta konulmuştur.
En son olarak da bu öğretinin hangi yolla, nasıl bir metot kullanılarak insanlara nakledileceğine karar verilmiştir. Bu, vahiy mekanizmasıdır. Yani ruhsal tebliğ mekanizması... Daha önce farklı metotlar denenmişti. Şimdi ise bu yol denenecekti... Siriusyen kökenli bilgiler insanlara uygun semboller kullanılarak ileticilik vazifesini görecek bir varlıkla, zamanı geldiğinde Hz.Muhammed'e ruhsal kanalla "Evrensel İdare Mekanizması"nın kontrolünde aktarılmaya başlanacaktı. Yani vahyin belli bir bölümü çok önceden hazırlanarak tespit edilen Siriusyen bilgilere dayanır. Bu aktarımda iletişimi kuracak varlık Kur'an-ı Kerim'de Cebrail olarak isimlendirilmiştir.
Bunun haricinde Melekut Âlemi'nin o an gelişen durumlara uygun araya girişleri olmuştur. Ayrıca, Melekut Âlemi'nin bir üyesi olan Cebrail de kendi yetkisi dahilinde bazı araya girişler yapmak suretiyle, birtakım ayetler aktarmıştır.
Hz. Muhammed Hira Dağı'nda ilk kez Cebrail ile karşılaştığında geçmişi tamamen unuttuğu için gerek kendi kimliğim, gerekse de Cebrail'in gerçek kimliğini yeniden hatırlayıncaya kadar belli bir uyum sağlama süreci geçirmek zorunda kalmıştı. Ancak yörede bulunan Yahudi Kabalistleri, bazı Hristiyan rahipleri ve Sabiiler gibi birtakım ezoterik gruplar belirli derecelerde durumun farkındaydılar. Fakat bu sırrı bilenler, kesinlikle hiçbir şekilde bu bilgileri dışarıya sızdırmadılar...
Bu gruplardan bazıları Hz. Peygamber'e geçmiş kökenini hatırlamada yardımcı da olmuşlardır. Özellikle Hatice'nin akrabası Varaka, bu konuda kayıtlara geçenlerden sadece bir tanesidir. Bundan daha önce bahsetmiştim.
Cebrail'in O'na "Oku" demesi, doğmadan önce hazırlanan bilgileri yeniden okumaya başlaması anlamındadır. Cebrail'in O'na dokunmasıyla birlikte zaten binbir güçlükle kurulan ruh beden ilişkisi derhal serbestleşmiş ve astral çıkışla, gelmiş olduğu plândaki hazırladığı bilgilerle karşı karşıya gelmiştir. O ana kadar bunları unutmuş bir hâlde yaşadığı için büyük bir şaşkınlık içinde kalmıştır. Hatta "Acaba yanılıyor muyum?..." "Yoksa bütün bunlar bir halisünasyon mu?".diye ilk başta tereddüt göstermesi bu açıdan son derece doğaldır. Zaten belli bir süre bunlardan tam olarak emin olamamıştır.
Önceden hazırlanan ve daha sonra Hz. Peygamber'e Cebrail tarafından aktarılan metinler son derece ağır bir sembolizm örtüsüyle şifrelendirilmiş olduğundan, anlaşılması bir hayli zordur. Bir başka zorluk da, metinlerin belirli bir lineer akışı takip etmemesidir. Yani öyle ayetler vardır ki, onlar en başta olmalıdır. Ve yine öyle ayetler vardır ki, ortalarda başka ayetlerin yanına getirilse, çok daha kolay bir anlam çıkartabilmek mümkün olur. Ancak Kur'an ayetleri böyle aktarılmamıştır. Çünkü küresel bir mantık vardır. Lineer tek boyutlu bir mantıkla hazırlanmamıştır. Bu özelliğinden dolayı Kur'an metinlerinin anlaşılabilmesi için ayrıca bir çaba gerekir... Belli ki kolayca anlaşılması istenmemiştir...
Dünyaya aktarılacak son bilgi midir?...
Hemen belirtelim ki, kulaktan dolma edinilen dini bilgilerimizdeki, Kur'an-ı Kerim'den başka artık insanlara hiçbir bilgi verilmeyecektir anlayışının hiçbir geçerliliği yoktur. Bu, sonsuza bir son yakıştırmaya benzer. Ancak dinsel bir motif ve görünüm altında yeni bir bilgi verilmeyeceği doğrudur. Çünkü dinler devri Hz. Muhammed ile birlikte tamamlanmıştır. O son peygamber ve getirdiği din de Dünya'nın göreceği son dindir... Fakat dünyanın göreceği son bilgi değildir. Bu yanlış anlayış, Kur'an'ın indirilişinden yüzyıllarca sonra insanların ileri sürdüğü bir tahminden ibarettir.
Bu bölümle ilgili konumuzu kapatmadan önce son bir noktaya daha değinmek istiyorum...
Bu ve buna benzer bazı ezoterik bilgilerle karşılaşıldığında mutlaka başka toplumların ellerinde bulunan ezoterik bilgilerle o bilginin örtüşüp örtüşmediği araştırılmalıdır. Ben hep bu prensibi uygulamaya çalışmışımdır. Sizlere de bunu tavsiye ederim. Örneğin yukarıda aktardığım bu bilgileri başta Mısır ve Eski Türk Gelenekleri'ndeki kurt sembolizmi olmak üzere birçok inisiyatik eski geleneklerde araştırdıktan soma sizlerle paylaşmış bulunuyorum.
Bu bilgilerin doğru olabilme ihtimali bana göre çok yüksektir. Çünkü Siriusyen Kültür'ün dünya ile çok yakından bağlantısı olduğu, birçok toplumun eski geleneklerinde karşımiza çıkmaktadır. Roma'dan Orta Asya Eski Türkleri'ne, oradan da Afrika'daki Dogon kabilesine varıncaya kadar birçok gelenekte bu bilgiler mevcuttur.
Araştıranlarınız görmüşlerdir; sırların tamamının üstündeki örtünün kalkacağı günlerde bu gerçeklerle herkes yüzyüze gelecektir.
( Kur'an-ı Kerim'in Gizli Öğretisi - Ergün Candan ) 
Sirius Takımyıldızı, kitabımız Kuran-ı Kerim'de dahi bahsedilen gizemli bir yıldızlar topluluğudur. Ama insanın içinden "Neden Sirius?" demek geliyor. İnşaAllah burada geniş bir şekilde konuyu sizlere sunacağım. Ayrıca konu oldukça uzun ve eğer birşeyler öğrenmek istiyorsanız sıkılmadan okumalısınız.
49,9 Yıl ve Yay Şeklinde İki Adet Yörünge
Kuran'da geçen bazı kavramlar, 21. yüzyılın bilimsel verileriyle araştırıldığında karşımıza bir Kuran mucizesi olarak çıkmaktadırlar. Bunlardan biri, Necm Suresi'nin 49. ayetinde geçen Sirius yıldızıdır:
Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Arapça karşılığı "Şi'ra" olan Sirius yıldızının, sadece "yıldız" anlamına gelen Necm Suresi'nin 49. ayetinde geçmesi son derece dikkat çekici bir durumdur. Çünkü bilim adamları geceleri gökyüzünün en parlak yıldızı olan, Sirius yıldızının hareketlerindeki düzensizliklerden yola çıkarak, onun bir çift yıldız olduğunu keşfettiler. Dolayısıyla Sirius, Sirius A ve Sirius B olarak ifade edilen iki yıldızdan oluşan bir takım yıldızdır. Bunlardan daha büyük olan Sirius A, Sirius B'den Dünya'ya daha yakındır ve özelliği çıplak gözle görülebilen en parlak yıldız olmasıdır. Sirius B yıldızının özelliği ise teleskopsuz görülememesidir.
Sirius takım yıldızları, birbirlerine doğru yay şeklinde bir eksen çizerler ve her 49,9 yılda bir birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, günümüzde Harvard, Ottawa ve Leicester Üniversiteleri'nin astronomi bölümlerinin fikir birliğiyle kabul ettikleri bilimsel bir gerçektir. Bazı kaynaklarda bu bilgiler şöyle aktarılır:
En parlak yıldız Sirius gerçekte bir çift yıldızdır... Dolanım periyodu 49.9 yıldır. (Exposes Astronomiques, La troisième loi de KEPLER,
http://www.astrosurf.com/eratosthene/HTML/exposetheoastro.htm)

Bilindiği gibi, Sirius-A ve Sirius-B yıldızları birbirleri çevresinde her 49,9 yılda bir çift yay çizerek dolanırlar. (http://www.dharma. com.tr/dkm/article.php?sid=87)
Burada, dikkat edilmesi gereken nokta, iki yıldızın birbirleri etrafında dolanırken yay şeklinde iki adet yörünge çizdikleridir.
Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru anlaşılabilmiş bu bilimsel gerçeğe, mucizevi bir şekilde bundan 14 asır önce Kuran'da işaret edilmiştir. Necm Suresi'nin 49. ve 9. ayetleri beraber olarak okunduğunda bu mucize karşımıza çıkmaktadır:
Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha yakınlaştı. (Necm Suresi, 9)
Necm Suresi'nin 9. ayetinden anlaşılan "ikisi arasındaki uzaklık" anlatımı bizlere bu iki yıldızın çizdiği yörüngede birbirlerine yaklaştığını ifade etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Kuran'ın vahyedildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan bu bilimsel gerçek, bize, Kuran'ın Yüce Rabbimiz'in bir sözü olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlamaktadır. (www.kuranmucizeleri.com)
Sadece Necm Suresi'nde mi?
Kutsal kitabımız Kuran'da bahsedilen Sirius Takımyıldızı'ndaki yıldızlardan, Sirius A'ya Tarık Suresi'nde de rastlıyoruz. Birazdan sizlere Hakan Yılmaz Çebi'nin bu konuyla ilgili yazısını sunacağım. Burada bahsedilen Tarık Yıldızı'nın Sirius Yıldızı olduğundan bahsedilmemiş ama siz şu an bunu biliyorsunuz.
PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ’NİN
SANCAĞI- TARIK YILDIZI- UKAB
Bir topluluğun en önemli sembollerinden biri bayrak ve sancaktır. Her ikisi de, en küçük birimden en büyük birime kadar o topluluğu sembolize eder…

Sancaklar arasında bir sancak vardır ki taşıdığı anlam ile ve önem ile diğer sancaklardan ayrılır. 1400 yıldır İslam'ın sembolü olan bu sancak kutlu Peygamberimiz, Hz. Muhammed (s.a.v)'in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerifi'dir.
HZ. PEYGAMBER HER KATILDIĞI SAVAŞA UKAB İLE GİRMİŞTİR..

Arap kabileleri arasında sancağın yere düşmesi yenilmek anlamına geliyordu. Böyle bir şey olduğunda askerler mağlubiyeti kabul ederek dağılırlardı. Bu yüzden sancağı taşıyan kişi yaralandığında veya öldüğünde onu taşıyacak sonraki kişi belliydi ve hemen sancağı devralırdı.


UKAB/OKAB
Ukab (okab) arapçada Toz,Duman ve Kartal Takımyıldızı anlamına gelir. Kartal Takımyıldızının diğer bir ismide "DENEB EL OKAB" DIR. Bu manada Resulullah Efendimizin (SAV) sancağı Ukab, (okab) kainatın içindeki risaletini ve Allah'ın (c.c) Halifesi olduğunun delilidir. 1400 yıl önce Peygamber Efendimiz Henüz gökler keşfedilmemişken kendisi kainattaki bütün galaksilerin ve yıldızların ilmine sahip olduğunun delili olarak kainatın genel rengindeki siyah zemin üzerine yine bir gök cismi olan hilali koyarak zamanımıza ilmi bir mucize bırakmıştır. Unutmayın ki kainattaki bütün gezegenlerin bağlı olduğu bir güneş vardır. Bu güneşin etrafında dönen her gezegen belli dönemlerde hilal şeklini alırlar. Bu sebepten Resulullah Efendimizin sancağının siyah rengi kainatı, hilalide bütün kainat içerisindeki gezegenleri temsil eder. UKAB'IN BİR MANASIDA "DUMAN"DIR. Kainat ilk yaratıldığında henüz gezegenler oluşmadan önce duman halinde idi. (www.hakanyilmazcebi.com

"SONRA DUMAN HALİNDE OLAN GÖĞE YÖNELDİ. GÖKLERE VE YERLERE İSTEYEREK VEYA İSTEMEYEREK GELİN DEDİ. YERLER VE GÖKLER İSTEYEREK GELDİK DEDİLER" Fussilet Suresi-11

   Yine Resulullah Efendimiz bugün kainat içerisinde kartal bulutsusu'da (okab) yerleri ve gökleri temsil eden sancağının ahir zamandaki mucizesini ispat etmektedir
. AYRICA UKAB DÜNYAMIZ İÇİN ÖNEMLİ OLAN ÜÇ AYRI TAKIMYILDIZININ KUĞU(CYGNUS), VEGA(LYRAE), KARTAL (OKAB) YAZ AYLARINDA BİRARAYA GELEREK YAZ ÜÇGENİNİ OLUŞTURURLAR. BU YILDIZTAKIMLARININ LİDERİ KARTAL (UKAB) TAKIMYILDIZIDIR. (www.hakanyilmazcebi.com
 
Kuğu takımyıldızı musevilik dinini temsil eder, Vega takımyıldızı hıristiyanlık dinini temsil eder,Kartal (Ukab) takımyıldızı İslam dinini temsil eder. İşte uzun süren kış ve karanlık dönemden sonra Resulullah Efendimizin müjdesi ve mucizesi olarak bu uyanma baharının ardından o Mubarek Peygamberin Sancağı tüm insanlarla beraber diğer dinleride Ukab'ın altında birleştirmek üzere tüm insanlığa bu baharda gönderilmiştir.
 
DENEB EL UKAB SAMANYOLUNDAKİ
EN PARLAK YILDIZDIR.
 Güneşimizden kat kat büyüktür.
Kuran-ı Kerim'de Resullulah Efendimizin sancağı olan Ukab'dan şöyle bahseder;

1-Göklere yemin ederim ki, Tarık'a yemin ederim ki,

2-Tarık nedir bilir misin?

3-O parlayan bir yıldızdır.   
(Tarık Suresi 1-2-3)

Bu üç ayette bahsedilen Tarık, Allah'a giden yolu gösteren Resulullah Efendimizin, Mubarek sancağında temsil edilmiştir. Ve ahirzamanda da hak ile batılı ayıracak yerlerin ve göklerin sembolü olacaktır. Bu mubarek sancağın temsil ettiği Hz. Peygamber Efendimiz, İslam dini ve Kuran-ı Kerim işte bu dönemde gerçek manada hak ile batılı ayıracaktır.

"Kuran (Hak ile batılı) ayıran sözdür." Tarık Suresi-13
"ONLAR BİR TUZAK KURARLAR,BENDE BİR TUZAK KURARIM." Tarık Suresi 15-16

   Resulullah Efendimiz'in sancağı mubarek Ukab ahirzamanda cehalet ve inkar karanlığını delen yıldız olarak Kuran-ı Kerim'de anlatılmıştır.


Yukarıdaki resimde de siyah fon üzerine Hilallerin bütünlediği Resulullah Efendimizin sancağı olan Ukab'ın kainattaki gerçek görüntüsüdür. (www.hakanyilmazcebi.com)
Fethullah Gülen Hocaefendi de Behsediyor
Hocaefendi, hizmeti her daim yayacağından bahsederken bir de Sirius Yıldızı'ndan bahsediyor Zihin Harmanı'nda. Sözü kendisine bırakalım;
"Hatta bir gün yeryüzünde hiç kimse kalmasa, dış dünyalarda, Sirius yıldızına bağlı bir kolonide, Herkül burcunun etrafında ayrı bir sistemde, Samanyolu'nun bilmem hangi bucağında insanlar olabileceği ihtimaliyle oralara doğru kentler kura kura sıçrayacak, atlayacak, ferden olmasa bile nev'en o noktalara ulaşmayı düşünecek, düşleyecek ve gönlümüzün ilhamlarını orada bulunan (eğer varsa) insanların sinelerine de boşaltacağız. Onlarla hemhâl olacak ve onlara da Allah'a giden yolları göstereceğiz. Efendimiz'in (aleyhissalâtü vesselâm) dediği gibi "Lâ ilâhe illallah deyin, felah bulun, kurtuluşa erin." diyecek ve hep bununla soluklanacağız. Bu, bizim vazifemiz. Onların vazifesi de bu sese kulak vermek, kendilerini huzura çağıran bu nidayı dinlemek ve gezdikleri her yerde doğru yolu araştırıp onu bulmaya çalışmaktır." (tr.fgulen.com)
Görüldüğü gibi Hocaefendi, Sirius Yıldızı'ndan bahsetmekle kalmıyor, başka yerlerde akıllı canlıların olabileceğini söylüyor. Sizler de durup durmadık yerde niçin uzaylılardan konu açma gerekliliği duyduğumu düşünebilirsiniz. Amacım, Afrika'daki Dogonlar kabilesiden söz etmek için ortam oluşturmaktı.
Dogonlar
Dogonlar gerçekten ilginç bir topluluk. Bunu biraz sonra sizler de anlayacaksınız. Sahip oldukları bilgileri acaba bir peygamber sayesinde mi yoksa uzaydan gelen canlılar sayesinde mi öğrendiler? Hocaefendi de acaba neden galaksimizin başka bir yerlerinde insanlar olabileceğinden bahsetti?
Ancak gelin ilk önce wikipedia'dan edindiğim bilgilere bakalım;
Dogonlar Afrika'nın Mali cumhuriyetinde yaşayan bir kabile halkıdır. Kabilenin nüfusu 250.000 civarındadır. Dogonlar hakkında en fazla araştırma yapmış ve Dogon kültürünü 1930’lu yıllarda Batı'ya tanıtmış olan etnolog Marcel Griaule'dür. Totemleri bulunan ve inisiyasyona dayalı bir örgütlenmesi olan bu kabile, tradisyonlarını sözlü aktarım yoluyla sürdürmüştür. Tradisyonlarındaki astronomi bilgileri, özellikle Sirius sistemi hakkındaki bilgileri tüm astronomları şaşırtmıştır. Dogonlar’ın 1930’lu yıllarda bildirdikleri bazı bilgiler, sonradan modern astronomik keşiflerle doğrulanabilmiştir. Kimilerince ilkel olarak nitelendirilebilecek bu halkın geleneksel olarak bildiği, teleskopa sahip olunmaksızın bilinmesi imkânsız denilen astronomik bilgilerden bazıları şunlardır:
  • Dünya yuvarlaktır ve Güneş etrafında döner, Ay da Dünya etrafında döner.
  • Satürn’ün halkaları
  • Jüpiter’in uyduları
  • Sirius bir çift yıldızdan oluşur, birbirleri çevresinde 50 yılda bir dönerler, biri çok küçüktür, gözle görülemez ve onun maddesi çok ağırdır. (Bu bilgileri bilebilmek için teleskop da yeterli değildir.)
Dogonlar, bu kadarla kalmayıp, Sirius Sistemi’nde henüz varlığı halen doğrulanamamış üçüncü bir bileşen yıldızın olduğunu, dolanım süresini ve gezegenin bulunduğunu bildirmektedir.
Dogonların bu bilgileri nasıl bilebildikleri hakkında şimdiye dek çeşitli spekülasyonlar yapılmışsa da, spekülasyonların ötesinde, doğrulanabilir bir veri elde edilebilmiş değildir.
Sirius yıldızına en fazla önem vermiş topluluklardan biri olan, Dogonlar'ın Sirius ile ilgili olarak, sembolizm içerdiği sanılan diğer inanışları şöyledir:
Po tohumunun en yüksek gök katındaki ifade edicisi, temsil edicisi ve kopyası Sirius-B yıldızıdır (Po-tolo). Po tohumu alemi döndürmeyi bitirmiş olduğundan dış zar Sirius-B’ye dönüştü. Sirius-B’de Po’nun döndürmüş olduğu alemin kanından arta kalan kısım vardır. Bu, onun yarattığı her şeyin kanından arta kalan kısımdır. Sirius-B küçük olmasına karşın en ağır yıldızdır. Tüm yıldızların ilki Sirius-B’dir. Alemdeki her şey onda vardır. O, âlemin desteği, dayanağı, yıldızların direğidir. Âlem Sirius-B yıldızının sayesinde dönmektedir. Sirius Sistemi Güneş Sistemi’mizle evlenmiş bulunmaktadır. Dünya’ya Sirius-B yıldızından Nommo'nun gemisi ile aktarılan tohumlar yalnızca Dünya üzerinde değil, yaratılan tüm “üst üste konulmuş alemler” de çimlenip çoğaldılar. Dünya’ya kelâmın hepsi açıklanmadı, daha gelecektir. "Emirler Sirius-B'den Sirius-A'ya Sirius-C vasıtasıyla aktarılmaktadır".
Sirius ve Uzaylılar
Sirius'tan sürekli bahseden Dogon'ların torunları hala Afrika'da ilkel bir hayat yaşıyorlar ama bildikleri onca bilgi bu ilkel insanlara kim ya da kimler aracılığı ile öğretildi? Gerçekten de uzaydaki akıllı canlılar, bu insanlara bazı konularda yardımcı mı oldular? Kuran-ı Kerim'de Sirius'tan bahsettiğine göre bu yıldız gerçekten önemli mi? Hocaefendi'nin de bahsettiği gibi yakınlarda bir yerde canlılar mı var?
Bunu cevabını da en doğrusu Hocaefendi versin;
Uzayda Canlılar Var mı?
"Göklerin ve yerin yaratılması ve oralarda bütün canlıları yaratıp üretmesi, O'nun kudretinin ve hikmetinin delillerindendir. O elbette dilediği zaman onları mahşerde toplamaya da kadirdir." (Şûrâ sûresi, 42/29) âyetinde geçen "dâbbe" kelimesi, hayvanlara ve insanlara şamil olduğuna göre, bu âyet göklerde hayvanların veya insanların varlığına delil olabilir mi? Göklerde dâbbenin yayılmasını nasıl anlamalıyız?
Kur'ân'da "dâbbe" kelimesinin geçtiği her yerde, siyak ve sibak itibarıyla umumiyetle insanlar ve sair cismanî canlılar anlaşılmaktadır. Meselâ bir yerde "Allah her canlıyı sudan yarattı. Kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağıyla gezer, kimi dört ayağı üstünde yürür."[1] denilmiş ve bunlar dâbbe kelimesiyle anlatılmıştır. Bir başka yerde "Gökte ve yerde hiçbir dâbbe (debelenen, kımıldayan) yoktur ki onun rızkı Allah'a ait olmasın."[2] denilmiştir.
Evet, Kur'ân-ı Kerim'de nerede dâbbe anlatılmışsa, orada hep cismanî bir varlıktan bahsedilmiştir. Bu âyet-i kerimede de "dâbbetün" sözüyle anlatılıyor. "Vemâ besse fîhimâ"daki zamir tesniyedir. Âyette sanki Allah'ın hem gökte, hem de yerde yaydığı, neşrettiği ve çoğalttığı dâbbelerden söz ediliyor. Bundan da yeryüzünde bizler, dört ayağının üzerinde yürüyen diğer canlılar ve yerlerde sürünen, yürüyen sürüngenler gibi göklerde de bu türlü canlıların var olduğu anlaşılıyor.
Şu ana kadar yapılan araştırmalarda henüz böyle bir şey keşfedilemedi ama, semavat o kadar geniş ki, fezanın derinliklerinde bir yerde küre-i arz gibi böyle bir kürenin bulunması ve onun üzerinde bizim bildiğimiz hayvanlar ve diğer canlılar gibi varlıkların bulunması ihtimal dahilindedir. Bu ve benzeri âyetlerin "işaret"lerinden de bu anlaşılabilir. Ancak yine de her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
Bizim dışımızda canlıların olabileceği ihtimali biraz da şu âyetle teyit görmektedir: "Ve hüve âlâ cem'ihim izâ yeşâu kadîr - O Allah, hem semadaki canlıları, hem de yerdeki canlıları, meşîeti taalluk ettiği zaman bir araya getirmeye muktedirdir."[3] Öyle anlaşılıyor ki, insanoğlu gibi yiyen, içen canlılar belki dünyanın dışında başka bir yerde de vardır. Belki bütün insanlar oraya ferden gidemeyecek ve belli bir nesil oraya ulaşamayacak ama, insanlık nev'en buna nail olabilecektir. Yani meşîet-i ilâhiye taalluk edince; bu canlılar o canlılarla içli dışlı olabilecekler.
Ama oralarda insan var mıdır, yok mudur? sorusuna gelince bu da kudret-i ilâhiyeden uzak değildir. Allah orada da insan yaratabilir. Bu varlıklar insan olmayıp insanlığın emrinde olan diğer canlılar gibi varlıklar da olabilirler. Allah orayı da hazırlamıştır; ne var ki, orayı da ancak insanlık göç ettiği zaman görecek, belki de istifade edecektir. Önümüzdeki yıllarda, herhâlde Cenâb-ı Hak bizlere daha çok şey gösterecektir. Zira teknik ve teknoloji çok hızlı gelişiyor ve yolda çok sürprizler var.
Bununla beraber âyetin mânâsı sarihtir. Ancak, yine de biz mülâhaza dairesini açık bırakıyoruz. Zamanın tefsiri içinde bu meselenin aydınlığa kavuşmasını beklemek en muvafık yol olsa gerek...
Bu âyetteki ikinci mesele, yeryüzünde ve göklerde canlıların yayılması meselesidir. Âyette geçen "besse" kelimesi, dağılıp saçılmayı ifade eder. Hz. Yakub da, münacatında ruh hâlini, "İnnemâ eşkû bessî ve huznî ilallah Allahım, ben dağınıklığımı, perişaniyetimi, derbederliğimi ve bir de tasamı sana şikâyet ediyorum."[4][5] Bu âyette insan ve sair canlıların yeryüzüne yayılması anlatılmıştır ki, insan yeryüzüne nasıl bir anne ve bir baba ile yayılmışsa, hayvanlar da aynen öyle yayılmışlardır. Her hayvan nev'i, kendi nev'inden, kendi nev'i adına, kendi nev'ini ve nev'inin karakterini korumak üzere, o nev'iden olarak yeryüzüne yayılmıştır. diyerek hislerini aynı kelimeyle dile getirir. İncelediğimiz âyetteki mânâ ise, bir şeyin bir noktada çoğalıp yayılması, yeryüzünü işgal etmesidir. Bu durum başka bir âyette de aynı kelimeyle anlatılıyor: "Sizi bir erkek bir dişiden yarattı, sonra onlardan sizi yaydı, çoğalttı yerin her tarafına neşretti."
* * *
Burada bir başka mesele de Darvin'in, bütün nev'ileri bir nev'e irca etme gayretidir. Ona göre bütün varlıklar gibi insan da belli devirlerde, belli bir canlıdan dönüşerek meydana gelmiştir. Kur'ân'ın sair bütün âyetleri de sahih hadisler de bunu nefyetmektedir. Kur'ân'a göre her nev'i, kendi nev'ini devam ettirmek üzere yayılmıştır. Yani insan, insan olarak yayılmış, insan olarak devam etmiş ve bundan sonra da insan olarak devam edecektir. Yılanlar ve akrepler de aynı şekilde. Hayvanlarda belki zâhiren cüz'î değişiklikler olabilir; fakat bunların karakteri ve nev'i değişmez. Yani bunların hayvanlığı değişmez, her hayvan, hayvan olarak devam eder.[6]
[1] Nur sûresi, 24/45
[2] Hûd sûresi, 11/6
[3] Şûrâ sûresi, 42/29
[4] Yusuf sûresi, 12/86
[5] Nisâ sûresi, 4/1
[6] Aynı konu için ayrıca bakınız: Kur'ân'dan İdrake Yansıyanlar, 2/347-348
(tr.fgulen.com) 
.......................
.
.
.

Dinler Tarihi Açısından Sirius (Şi’râ) Takımyıldızı

Dinler Tarihi Açısından Sirius (Şi’râ) Takımyıldızı

Hazırlayan: Akhenaton

وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى
Ve innehû Hüve Rabbi’ş-Şi’râ.
“Ve Şi’ra yıldızının Rabbi de kesinlikle O’dur.” (Kurân-ı Kerîm) [1]

Sirius (Arapça شعر Şi’râ ) [2],  gökyüzünün en parlak yıldızıdır.[3] Sirius’un parlaklığı -1m.5 dir.[4] α = 06h 44m 48s ve β = -16 42’ koordinatlarındadır.[5] Genel bilinenin aksine gökyüzündeki en parlak yıldız Kutup Yıldızı değil Sirius’tur.[3]

Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bu yıldız, Güneş’ten 8.6 ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen parlaklığı Güneş’in 23 katıdır. Astronomlar, Sirius-B için "Küçük yıldızlardan biri olmasına karşın yoğunluğu oldukça ağır bir yıldızdır." derler. İnsan aklının algılamakta zorlanacağı bir nokta ki, bu yıldızdan alınacak minik bir maddenin 1 ton geleceği söylenmektedir. Yoğunluğu demirden daha sert olan bu madde dünyadaki en sert mineral olan elmastan 300 kat daha serttir.[6]

Alman astronom Friedrich Bessel, 19. yüzyılın ortalarında Sirius’u belirli bir süre incelemiş ve onun gökyüzündeki hareketinde dikkate değer bir çekim gücünü yaratacak kadar yakın başka bir uzaysal objenin varlığını işaret eden bir düzensizlik bulgulamıştır. Yani Sirius’un sendelediğini gözlemlemiştir. Fakat aşırı parlaklığı nedeniyle bu boyda bir yıldızı etkileyecek büyüklükte bir gök cismine rastlamamıştır.[7]

1862 yılında Amerikalı Astronom Alvin G. Clark Sirius’un bir çift yıldız sistem olduğunu keşfetti. Diğer eş (Sirius B) 8.44 kadir parlaklığa sahip ve Güneş’in parlaklığının % 0.005’i kadar olan bir beyaz cüce. Sirius B bir zamanlar Sirius’tan çok daha büyüktü ve hızla gelişerek yakıtını tükettikten sonra dış katmanlarını dışarı fırlatarak bir beyaz cüce haline geldi. Bu beyaz cüce yıldız Sirus’un etrafında 50 yılda bir tur atarken Sirius’a gaz aktarımında da bulunduğu düşünülüyor. Bu nedenle de Sirus’tan alınan tayfta sıra dışı çizgilere rastlanıyor.[8]

Beyaz cüceler fazla ışık vermeyen, fakat yoğun atomik yapılarından dolayı devasa bir çekim gücü yaratan yıldızlardır. Bir beyaz cüce, hafif hidrojen ve helyum atomlarını tüketmiş ve çökmüş bir yıldızdır. Kalan maddeler öyle yoğun olarak iç içe geçmiştir ki artık maddesel yapısını bildiğimiz bütün maddelerden farklıdır. Atomlar bu derece sıkıştırıldıklarında sonuç olarak ortaya çıkan kütle aşırı derecede ağır olur. Çok yüksek güce sahip teleskoplar aracılığıyla görülebilen ve ancak 1970’ler gibi yakın bir tarihte fotoğraflanabilmiş bu yıldıza Sirius-B denildi. Sirius, birbirlerinden 20 astronomik birim uzaklığında (yaklaşık Güneş’le Uranüs arasındaki uzaklık) ve birbirleri çevresinde 50.1 yılda dönen iki beyaz yıldızdan oluşan bir çift yıldızdır. Bu çift yıldızdan çıplak gözle görülebileni günümüzde bazen Sirius-A olarak adlandırılır.[7]

Sirius’un çeşitli adlarından bazıları şunlardır:

“Sothis” (Eski Mısırca adının Grekçe’ye uyarlanmış hali)
“Sigi” (Dogonlar’da)
“Sigo” (Bambara’larda)
“Şira” (Araplar’da)
“Seirios” (Yunanlar’da)
“Sirius” (Romalılar’da)
“Kak-si-sa” veya “Kak-si-di” (Asur-Babil’de)
“Kak-si-si” (Hititler’de)
Tistirya“, “Tishtrya” veya “Tiştria” (Zerdüştçülüğü benimsemiş kavimlerde)
“Sima Kayne” (Bozolar’da)
“Sirona” (Galyalılar’da)
"Hu-Şi" (Çinliler’de ) [9][10]

Sirius, Antik çağ ezoterizminde, Çin’de, eski Mısır’da, bazı Afrika kabilelerinde, Mezopotamya’da, Anadolu’da yaşamış Hititler ve Urartular’da, Hopi kızılderililerinde, Şamanist Türkler’de ve kimi araştırmacılara göre yitik uygarlıklardan Mu ve Atlantis’te her zaman önemini korumuştur. [9] Kimilerine göre bu yıldıza bu kadar önem verilmesinin nedeni, Dünya’nın görünmez idarecilerinin Dünya üzerindeki sevk ve idarelerini bu yıldız varlıkları aracılığıyla gerçekleştiriyor olmalarıdır. [9] Sirius yıldızının bu rolü hakkında bilgi veren kişilerden biri Lori Tostado’dur. [11]

Sirius kültürü, yeryüzündeki birçok uygarlık için kutsal olan Sirius takımyıldızı etrafında oluşan inanmalar, anlatmalar ve pratikler bütünüdür. Mu, Atlantis, Eski Mısır, Antik Yunan, Roma, Mezopotamya, Çin, Hint ve Afrika Dogonları arasında belirgin bir şekilde rastlanan Sirius izlerine çok benzer izler, Türk mitolojisinde de mevcuttur. Siriusyen kültürün en önemli motifleri olan “gök tanrı”, “kurt / köpek”, “yay - ok” ve “yıldız” motifleri, Türk mitolojisinin de en önemli motiflerindendir. Bu derece paralellik gösteren kültürlerin temelinde aynı etkininin olup olmadığı hakkında yaptığımız araştırma sonuçlarının yer aldığı bu tez çalışmasının gerçek amacı, Sirius A ve Sirius B yıldız çiftinin bazı noktalarda bir sırra dönüşen bilgilerinin, Türk destan ve efsanelerinde yer alıp almadığı sonucuna ulaşmaktır.[12]

Kimi inançlara göre, yitik Mu kıtasına tektanrılı dinin indirilmesinden beri gezegenimizde Sirius kültürü hakimdir. [9] Sirius konusunda internette çoğu tutarsız görünmekle birlikte sayısız yorum yapılmıştır.[10] Zulkarneyn’in bu yıldıza giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği düşünülür.[6]

Sirius, aynı zamanda, yer aldığı takımyıldızdaki önemli rolünden dolayı, geleneklerde "köpek-yıldız" olarak da adlandırılır.[40] Bu yıldız pek çok mitolojik ve folklorik öykülere Güneş’ten bağımsız bir biçimde konu olabilmiştir. Sirius-A’nın helyak doğuşu antik Mısır’da Nil Nehri’nin taşmalarını, antik Yunan’da “köpek günleri”nin (kavurucu sıcak günler) başlangıcını, Polinezya’da kışı haber veriyor, Pasifik Okyanusu’nda ise gemicilere önemli bir işaret oluyordu.[10]

Muhyiddin-i Arabi, bir kitabında Dünya’nın, Yengeç burcunun yönetiminde olduğundan bahseder. Buradan yola çıkarsak Yengeç burcu içinde yer alan yıldızlar Dünya açısından önemlidir. Sirius takım yıldızı da temsil ettiği mânâlar dolayısıyla ve oldukça yakında bir takım yıldız olması sebebiyle, Dünya üzerindeki etkileri çok önemsenir. Nasıl ki astrologlar Jüpiter gezegenini önemseyip, iyi talih ve şans gezegeni olarak tanımlıyorsa, Sirius da böyle tanımlanır. Sirius ile ilgili bu bilgi, çok eski tarihlerden beri bilinip bugüne dek ulaşmıştır.[13]

Geleneklerde Sirius Sistemi ile ilişkilendirilen biçimsel semboller üç uçlu yaba, yay ve ok, hayvansal semboller kurt ya da köpek ve yunus, sayısal semboller ise 3, 22, 23, 44, 49 ve 50 rakamlarıdır.[13]

Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılanla ilişkilendirilir.[14]

Çeşitli uygarlıklara ait en eski astronomik kayıtlarda adı geçen Sirius, eski Mısır’da Sopdet (Grekçe’ye uyarlanmış haliyle Sothis, yıldızın Grekçe’deki adı ise Seirios’dur) olarak bilinirdi. Eski Mısır’da “Orta Krallık” döneminde, Mısırlılar takvimlerini Sirius’un "heliak doğuş"una göre düzenlemişlerdi.[10] Helyak doğuş (Heliak doğuş), Güneş’le aynı sırada doğup batabilen yıldızların Güneş’in doğduğu sıralardaki doğuşuna verilen adıydı. Bir yıldızın heliak doğuşu ile Güneş’in doğuşu arasındaki zaman farkı yılın belirli bir gününde sıfırlanır ki, o günden sonra o yıldız Güneş’ten daha önce doğmaya başlar.

Bu iki doğuş arasındaki zaman farkı, başlangıçta bir iki hafta boyunca bir saati geçmez. Fakat fark giderek açılır ve yıldızın doğuşu gece yerine gündüze denk gelmeye başlayınca ışığı Güneş’in güçlü ışığı yanında sönük kalan yıldız her yıl belirli bir dönem boyunca görülemez. Mısırlılar da bu yüzden 70 gün boyunca Sirius’u göklerinde göremezlerdi.[15]

Kadim Mısırlılar, Sirius’a "Nil Yıldızı" ya da "İsis’in yıldızı" olarak saygı göstermekteydiler. Onun her yıl 21 Hazirandaki gün dönümünde (gece ile gündüzün eşit olduğu gün) şafaktan hemen önce görünmesi, Mısır tarımının bağlı olduğu Nil’in taşacağının habercisidir. Bu özel sarmal yükselişe pek çok tapınak yazıtlarında değinilmiştir, bu yazıtlarda Sirius’a "İsis’in ruhu" olarak tanımlanan "İlahi Sepat" denilmektedir. Örneğin Mısır-Denderah’taki İsis-Hathor Tapınağı’nda şu yazıt yer almaktadır:

 “İsis, Yeni Yıl Günü’nde tüm ihtişamıyla mabette parlar ve ışığının içine ufuktaki babasının ışığını da karıştırır”.[16]

Sirius yıldızı, eski Mısırlılar için çok önemliydi. Bu sebeple hem takvimlerini, hem de tapınaklarının yönünü Sirius’a göre ayarlamışlardı.[17] bu ilk takvim toplam 365 günden ve her biri 30 gün çeken 12 aydan meydana geliyordu. Her yılı dört aydan oluşan üç mevsime ayırdılar: Taşma mevsimi, Suların çekilmesi ve Hasat.[18][19] Bu takvimde esas alınan gün ise, Sirius’un doğuşunun Güneş’in ışığından yeterince uzaklaşmış olmasından sonra, Güneş’in doğuşundan hemen önce açıkça görülür hale geldiği gündü. Bir başka deyişle bu, Sirius’un Mısır göklerinde 70 günlük yokluğundan sonra [20] belirdiği gündü ve Nil Nehri’nin her yılki taşmasından hemen öncesine ve yaz gündönümüne denk gelirdi. Sirius’u (Sothis) ifade eden hiyeroglifin glifleri üçgen, beş uçlu yıldız ve yarım dairedir. Sirius-A, eski Mısır panteonunda İsis tanrıçasıyla özdeşleştirilirdi ki, İsis, eşi Osiris ve oğlu Horus ile bir üçlem oluştururdu. Sirius’un gökyüzünde görülmediği söz konusu 70 gün, İsis ve Osiris’in duat denilen öte-alemde seyrettikleri dönemi simgelerdi.[10]

Mısırlılar, öldükten sonra Sirius’a doğru gideceklerine ve orada sonsuz bir yaşama başlayacaklarına inanıyorlardı.[21]

Sirius, zamanla “seneyi başlatan” olarak adlandırıldı.[18][19]

Bir Hint efsanesinde Sirius’tan şöyle bahseder: Cennet’in kapısına ulaşmak için yola çıkan dört kardeşten birisi iyi bir savaşçı, diğeri iyi bir aşık, üçüncüsü de bir şairdir. Sonuncu kardeşin ise tek özelliği kendisine sadık bir köpeğinin olmasıdır. Kardeşler yola devam ederken; 4. kardeş, savaşçıyı bir savaşta, şairi bir düğünde, aşığı ise bir prensesin kollarında bırakır. Köpeği ile beraber cennetin kapısına ulaştığında köpeğini cennete almazlar. Yolculuğu Cennet’ten izleyenler, tüm kardeşlerini terk ettiği halde neden köpeği terk etmediğini sorduğundaysa, kardeşlerinin kendi yollarına gittiğini, oysa köpeğinin ona bağlı olduğunu, bu yüzden terk etmeyeceğini söyler. Bu cevap üzerine köpek, gökyüzünde "Canis Major" takım yıldızı olur. Kalbi ise Sirius’tur.[21]

Sirius, Çin metinlerinde ve Feng Shui geleneğinde Ursa Major Büyükayı takım yıldızı ile birlikte hareket eden tek bir yıldız olarak nitelendirilir. Olumlu ve olumsuz Chi enerjisinin Güneş ile birlikte Sirius kaynaklı olduğundan bahsedilir. Enteresandır ki, 1909’da astronom Ejnar Hertzsprung Sirius yıldızının büyük ayı yıldız kümesi ile birlikte hareket ettiğini öne sürmüştür.[22]

Çin tradisyonlarında Sirius yıldızı, “göksel saray”ın bekçisi “göksel kurt” olarak nitelendirilir. Bu adın Çinliler’e Orta Asya Türkleri’nden geçmiş olduğu sanılmaktadır.[14]

Köpek Yıldızı’nın hemen altında "Argo Gemisi" adıyla anılan takımyıldızı yer alır. Astrolojik olarak gökyüzündeki bu bölge, "Yıldızlar Nehri" olarak bilinir. Astrolojide burası, yüksek şuur denizinin kapısıdır. Çinliler, bu bölgeyi cennetle cehennemin arasındaki köprü, toplayıcı olan "Yargıç’ın Köprüsü" olarak kabul etmişlerdir.[16]

Antik Yunan mitolojisine göre Orion, Poseidon’un oğludur. Her zaman köpeği ile gezen büyük bir avcıdır. Yakışıklılığı ve kadınlara düşkünlüğü ile ün salmıştır. Hera’yı kıskandıracak kadar güzel karısını kaybettikten sonra, misafir olduğu Oinopion’un kızı Merope’yi baştan çıkarmaya kalkışmıştı, Oinopion da bunun üzerine onu kör etti. Daha sonra Eos tarafından kaçırılan Orion’u, bakire tanrıça Artemis bir akrebe sokturarak öldürdü. Akrep, ödül olarak burçlar arasında yerini aldı. Orion’a gelince, o da gökyüzünün karşı yanında bir takım yıldız haline gelmiş; köpeği ise "Sirius yıldızı" olmuştur. Sirius’un aynı zamanda "Köpek Yıldızı" olarak da anılması bu sebepledir.[23]
Sirius yıldızından Zend Avesta’da da söz edilir. Birçok kutsal metinde sözü edilen tek yıldız olan Sirius, yeryüzündeki birçok uygarlık için de en kutsal yıldız olmuştur.[10] Sirius, Zend Avesta’da yağmur tanrısı Tishtrya’nın yıldızı olarak düşünülmüştür.[6] Tishtrya, yağmurların yağdırılması ve suların ülkeler arasında bölüştürülmesi ile ilgili bir yazatadır.[24]

Harran Sabiileri Ay tanrısı Sin’e, aya, güneşe ve yıldızlara taparlardı. Hepsinin ortak yıldızları da Şira, yani, "Şirayı Yemani" (Sirius, Süreyya, Pleiades) ile "Şirayı Gumeyşa" (Procyon) takımyıldızlarıdır.[25]

Sirius, Araplarının şans ve uğur kaynağı sayıp bahtlarını kendisine bağlı gördükleri yıldızdır.[26]

Eski Mısır’da Sirius’un hareketlerine göre tarım faaliyetlerinin düzenlendiğini hatırladığımızda Arapların, Sirius takımyıldızını kutsal saymaları boşuna değildir. Araplar, Sirius’un yağmurları yağdıran, bereketi veren yıldız olduğuna inanırlardı. Araplar, Sirius’a “En Necm” de derlerdi. Bu nedenle kişi adlarında “Abd-Necm” (Necm’in kulu), kölesi, “Abd-at-Süreyya” (Süreyya’nın kölesi) şeklinde tanrı adı olarak kullanırlardı. Kurân-ı Kerîm’de Necm Suresi 49. ayeti: “O, Şira yıldızının Rabb’idir.” derken, Şira en parlak yıldızı "Şirayı Yemani" (Süreyya, Sirius) ve en parlak yıldızı "Şirayı Şami" olan "Küçük Köpek" takımyıldızından oluşan iki takımyıldızın adı olması yüzünden iki takımyıldızın da Allah’ın yıldızları olduğunu söyler.[25]

Arapların Şira’yı "Gumeyşa" (Sulu Gözlü Şira) adıyla andıkları “iki” yıldız’dan oluşan bu takımyıldız ile “10 yıldızlık” Büyük Köpek takımyıldızını hesapladığımızda her ikisinin yıldız sayıları “12″ ye ulaşır. Bu da bize bütün dinlerde ve mitolojilerdeki “12″ sayısının sırrını verir. Ayrıca “Hilal-Yıldız” sembolü de muhtemelen bu takımyıldızını temsil etmektedir. Büyük köpek takımyıldızındaki on yıldızın da “1 güneş 1 ay” şeklinde “çift” dizilişli olmaları, “Hilal- yıldız” kavramının kaynağıdır.[25] Bu yıldıza, "Merzemü’l-Cevaza", "El-Kelb’ul-Ekber", "el-Kelb’ul-Cebbar", "Şi’ru’l-Ebur" gibi isimler de verilmiştir.[27]

Himyer Arapları’nın Yahudiliği kabul etmeden önce güneşe taptıkları Kurân-ı Kerîm’in Belkıs ve kavmiyle ilgili atfından anlaşılmaktadır. Güney Arapları’nın ayrıca Ay’a taptıkları ve onu temsîlen bir put edindikleri, Benî Uzre’den bir kabilenin "Şems" adlı bir putunun bulunduğu ve Abdüşems adının Araplar’da yaygın olduğu, çevredeki kültürlerden etkilenen Kuzey Arapları’nın da yıldızları ilâh kabul ettikleri, Lahm ile Cüzâm’ın Müşteri (Jüpiter), Kays Aylân’ın Şi’râ (Sirius), Temîm’in Deberân (Eldeberân), Tay kabilesinin bazı boylarının Süreyyâ ve Esed’in Utârid (Merkür) yıldızına taptığı bilinmektedir.[28] Lahm, Himyer ve Kureyş kabileleri tarafından da şi’râ yıldızı (Sirius) takdis ediliyordu.[29]

Sirius (Arapça adıyla Şi’ra), Kuran’da adı geçen bir yıldız olup, kendisinden Necm (Arapça’daki anlamı yıldızdır) suresinde söz edilir.İlginç bir rastlantı, söz konusu yıldızdan surenin 49’uncu ayetinde söz edilmesi ve aynı surenin 9’uncu ayetinde iki yıldızın yörüngelerini ima edercesine “iki yay” ifadesinin geçmesidir. Her iki ayetin sayıları yani 49 ve 9 yan yana getirildiğinde ise söz konusu yıldızların kimi astronomlarca ileri sürülmüş dolanım süreleri olan 49,9 (yıl) sayısının oluştuğu görülmektedir. [10]

Sirius takımyıldızı, birbirleri arasında "yay" şekli çizerler ve her 49,9 yılda birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, Harward, Ottowa ve Leicester Üniversiteleri’nin astronomi bölümlerinde onaylanmıştır.[30] Sirius’tan bahseden Necm sûresi’nin 9. ayeti, bu bakımdan da çok ilginçtir:

"Sonra yaklaştı da aşağıya iniverdi. Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi." [31]

Taberî ve Elmalılı Hamdi Yazır’a göre Necm sûresi 9’da, Sirius’a tapınmaya dayanan eski Arap inancını red mahiyetinde bu yıldızın rabbinin de Allah olduğu vurgulanmaktadır.[28][32] Araplarda Şi’râ’ya hürmet eden ve dünyada onun tesirine inananlar bulunduğu ve doğuşu esnasında gayba dair sözler söyledikleri cihetle burada özellikle Şi’râ’ya izafetle "Rabbü’ş-Şi’râ" buyurularak Şi’râ’nın Rab (terbiye eden) değil merbûb (terbiye edilen) olduğu gösterilmiştir. Böylece onların inançları reddedilmiş ve kendilerine, "Şi’râ"ya değil, "Şi’râ’nın da Rabbi olan Allah"a ibadet edilmesi gereği anlatılmıştır.[33] Mevdûdî ise bu âyeti, "Sizlerin nasibi Şi’ra yıldızına bağlı değil, onu yaratan Allah’ın elindedir." olarak tefsir etmiştir.[14]

Üstte de belirttiğimiz gibi, Araplar arasında bu yıldıza tapanlar vardı. Ayrıca kimileri de onu önemli olayların habercisi sayarak hareketlerini gözlüyorlardı. Seyyid Kutub’a göre kayan yıldıza yemin ederek söze başlayan, yüceler alemine dönük yolculuktan söz eden, bunların yanı sıra tek Allah inancını zihinlere yerleştirmeyi, asılsız ve tutarsız putperestlik inancını reddetmeyi amaç edinen bu surede yüce Allah’ın "Şi’râ" yıldızının da Rabb’i olduğunun vurgulanması son derece anlamlıdır.[34]

Eski Türk kavimlerine göre, bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. Bu yıldız, ruhlar âlemiyle ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı. Bir başka deyişle, Tanrı’yla insanı ayıran bir çizgiydi. Tanrı, insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi. Şamanlar uçarak bu kapıdan Tanrı ile iletişime geçerler bu yıldıza ulaşıp yukarısına çıkamazlardı. Tanrı, Şamanlara bu kapı vasıtasıyla bir elçisini gönderir, Şamanların isteklerini bu elçi vasıtasıyla dinlerdi.[6]

Eski Türklerde Şamanların Samanyolu’nu uçarak geçtikten sonra Tanrı’ya giden yolun kutsal kapısı sayılan Sirius Yıldızı’na ulaştırdıklarına inanılırdı. Bazı Türk topluluklarında Samanyolu’na "kuş yolu" denmesi, bu inancın bir uzantısı olarak görülebilir.[35]

Türklerin yaradılış efsanelerinde gökten mavi ışık huzmesi içinde inen "Gök" (mavi) kurt sembolü yaygındır. Orta Asya’da Göktürklerin Türeyiş efsanelerine göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk (ki sembolik anlamda bu güneş sistemidir), dişi bir kurdun ("köpek yıldızı"nın) yol göstermesiyle kurtulur. Kurt, çocuğu emzirir ve çocukla evlenir. Gök Tanrı, dünyaya kurt biçiminde iner. Ezoterik öğretilere göre de dünya planetinin oluşması aslında Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinin sonucudur. Mavi ışıklı kurdun, soyu yok olmuş bir çocukla evlenmesi benzerliği oldukça enteresandır.[6]

Bu yıldızın rengi hakkında da farklı görüşler vardır. Kırmızı, turuncu renklere anılmasına rağmen 1. yüzyılda yaşayan şair Manilius ve 4. yüzyılda yaşayan Avienus, bu yıldızı "deniz mavisi" olarak ifade ederler. Sirius’un Japon dilinceki adı, "mavi yıldız"dır.[6]

Kuzey Amerika kızılderili kabilelerinde Sirius ya köpek ya da kurtla ilişkilendirilir. Meksika’daki Seri’ler ve Sonoran Çölü’ndeki Tohono O’odham yerlileri Sirius’u “dağın koyunlarını takip eden köpek” olarak belirtiler, Karaayak dilinde ise bu yıldıza “köpek-yüz” denir. Cherokee (kabile) kızılderilileri Sirius’u Antares yıldızıyla eşleştirir ve her ikisini “ruhların yolu”nun sonunun bekçisi olan köpek yıldız olarak kabul ederler.[10]

Tapınakçılar (İlluminati) gizli örgütü içinde “Shemsu Hor” (Horus’un gözüne tapan kült/grup) diye bilinen bir grup vardı. Shemsu Hor, aslında Mısır’da bulunan eski bir İbrani kültünün adıydı. Bu kültün inancına göre, “Sirius’lular”, İbranileri yaratmış ve eski Mısır kültürünü geliştirmişlerdi.[17]

Mason localarında Sirius, "Parlayan Yıldız" olarak bilinir. Masonik sembollerde Sirius’a verilen aşırı önem hemen göze çarpmaktadır. Masonik yazar William Hutchinson, Sirius hakkında dikkate değer ilk ve en yüksek nesne tanımını kullanır.[36]

Masonlar, tarikatlarının ve medeniyetin kökenleri hakkında çok ilginç bir hikaye anlatırlar. Onların inancına göre, Sümerlilere kadar uzanan mitolojik bir geçmişte, dünyadaki medeniyet, Sirius yıldız sisteminden gelen ilahi ziyaretçilerin balığa benzediği belirtilerek “Oannes” diye adlandırılır.[17]

1995’de Fransa’da günümüz UFOloji dinlerine mensup 15 kişi intihar etti. İntihar yöntemleri ise benzin veya propanla kendilerini havaya uçurmaktı. Böylece Sirius’taki sonsuz hayata başlayacaklarına inanıyorlardı.[21]

Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde "Yüce Kaynak" isimli tarikatın 39 üyesi topluca intihar etti. Rancho Santa Fe kentinde, bir milyon dolarlık malikânede bulunan cesetlerin hepsinde siyah pantolon ve koyu renk tenis ayakkabıları bulunuyordu. Vücutlarının üst tarafında başlarını da örten piramit biçiminde mor renkli kefene benzer bir örtü vardı. Kolları açık, sırt üstü yatıyorlardı. Tarikatın üyeleri, başka bir gezegenden geldiklerine ve dünyaya melek olarak gönderildiklerine inanıyorlardı.[12]

Başka bir trajiktik olay ise, Luc Jouret tarafından kurulan “Solar’s Temple/Güneş Tapınağı” tarikatının gerçekleştirdiği toplu intihardır. Sirius yıldızında yeniden dünyaya geleceğine inanan tarikatın 53 mensubu, 1994 Kasım’ında İsviçre’nin ve Kanada’nın değişik yerlerinde aynı anda intihar ettiler. Güneş Tapınağı tarikatına bağlı 16 kişi 1995 Kasım’ında Fransa’da; 5 kişi de 1997 Mart’ında Kanada’da kendilerini yakarak intihar ettiler.[37]

Bugün Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 15 km. kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan ve dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olan [38] Göbeklitepe ile ilgili önemli bir iddia, bu antik yapıların Büyük Köpek Takım Yıldızı’nın en parlak yıldızı olan Sirius’a tapınmak üzere inşa edildiğidir.[39]

Günümüzde, bir çok inanç taciri (Örneğin Bilgi Kitabı’nın yazarı Vedia Bülent Çorak gibi), Sirius’u çarpık inancını pazarlama vesilesi etmekte ve her fırsatta bu yıldızdan söz etmektedirler. Yapısını oluşturan mânâ terkibinin yeryüzündeki insanların değer yargıları açısından önem taşıması, Sirius’u zaman içinde insanların zihninde diğer yıldızlardan daha değerli kılmıştır. Bu bilgi, kuşaktan kuşağa geçtiği için, tarihin her döneminde popüler bir yıldız olmuştur. Bu değer verme konusunda öylesine ileri gitmişler ki sonunda Sirius yıldızından bir şeyler bekleme veya ümit etme gibi bir duruma girmişler, hattâ bu kadarla yetinmeyip Allah’ı bırakıp Sirius’a tapmaya başlamışlardır. Ya da bugünkü gibi kurtarıcı olarak Sirius’taki Tanrı(!)yı veya Tanrılar(!)ı bekler olmuşlar.

Ne yazık ki bu gibi tapınmaların ve beklentilerin tümü, galaksi içindeki veya Güneş sistemi içindeki "cin" dediğimiz negatif ruhâni varlıkların telkini ile oluşmuş ilhamlar ve inanışlardır. Gerçekle alakası yoktur. Sirius’u da Allah yaratmıştır, Sirius’un rabbi de Allah’tır. Kur’ân-ı Kerîm’de de Sirius’tan söz edilmesi de insanların güçlü pozitif etkileriyle bilinen bu yıldıza tapmasına engel olmak içindir.

Cinler de Sirius’un yaydığı titreşimlerin zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans ve iyi talih olduğunu ve dünya üzerinde etkili bir burçta yerleşmiş olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu bilgiyi insanların manevi duygularını sömürmek amaçlı kullanıp, birtakım saf insanları kendilerine esir etmektedirler. Örneğin, "Kurtarıcı Tanrı(!)nız Sirius’ta yaşıyor, çünkü O kutsal bir yıldızdır (Meselâ Scheat’ta yaşıyor deseler, o tanrı insanların indinde kurtarıcı ve sevimli bir tanrı olmazdı, ne zekiler!!) ve bir gün (kıyamet zamanında) sizleri kurtarmak için Dünya’ya gelecek.. Bizler de o Tanrı(!) ile sizin aranızda yüksek (ilâhi) bir kanalız, ondan (dolayısıyla Sirius’tan) haberler getiriyoruz. Biz falanca meleğiz, filanca mesajcıyız" vs. gibi... Oysa Kurân’ın tanımına göre Ahad ve Samed gibi zati sıfatların sahibi Allah’a rağmen bu gibi tanrılar olamaz.[13]

Kaynaklar

[1] Kurân-ı Kerîm, Necm Sûresi, 49, meal: Mustafa İslamoğlu.
[2] http://kurananahtari.com/download/sozluk/13.pdf
[3] http://www.eskisehirbilimdeneymerkezi.com/docs/acc134d37dcf7045331a3982f81d1eb9.pdf
[4] http://rasathane.ankara.edu.tr/files/2013/02/ciplak_gozle_gokyuzu.pdf
[5] http://www.istanbul.edu.tr/fen/astronomy/aak/wp-content/uploads/ASTRONOMI_I_02.pdf
[6] http://akulduz.blogspot.com.tr/2012/11/sirius.html
[7] http://walkingtothelight.com/page.php?id=885&ad=SİRİUS YILDIZ SİSTEMİ
[8] http://www.uzayveastronomi.com/2009/01/17/17-18-ocak-2009/
[9] Alparslan Salt, "Dogonlarda Sirius Gizemi", Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul 1984.
[10] http://tr.wikipedia.org/wiki/Sirius
[11] http://srv2.galactic2.net/Planet/sirius-relationship.html
[12] http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-6113-34-sapik-tarikatlarin-kiyamet-provasi.html
[13] Yaprak Pelin Ertürk, "Sirius Kültürü ve Türk Mitolojisi İlişkisi" (lisans tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2011.
[14] Kurân-ı Kerîm, Necm Sûresi, 8-9, meal: Ömer Nasuhi Bilmen.
[15] Alparslan Salt - Cem Çobanlı, "Dharma Ansiklopedi", Dharma Yayınları, İstanbul 2001.
[16] http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/newage91.htm
[17] http://ahmedtevfik.blogcu.com/7-bolum/9113035
[18] Colin Ronan, "Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi" (Bilim Tarihi), çev. E. İhsanoğlu, F. Günergun, TÜBİTAK Yayınları, Ankara 2003, s. 18-19.
[19] Yrd. Doç. Dr. Mükerrem Bedizel Zülfikar Aydın, "Kitâbü’l-Filâha’da Gök Cisimleri - Tarım İlişkisi", Acta Turcica, Yıl V, Sayı 1, Ocak 2013.
[20] Jay B. Holberg, "Sirius: Brightest Diamond in the Night Sky, Chichester", UK 2007: Praxis Publishing, s. 4-5.
[21] http://banamidedinsen.blogspot.com.tr/2011/09/sirius-ve-orion.html
[22] http://www.ntvmsnbc.com/id/25067356/
[23] http://www.filozof.net/English/space-science/135-orion-takim-yildizi.pdf
[24] http://www.yaprak-forum.com/forum/archive/index.php?t-31207.html
[25] Beyt-Nahreyn Arap Tarihi, "İslam Öncesi Arap Tanrıları", Derleyen: Yavuz Binbay, http://beyt-nahreyn.com/?p=318
[26] http://hilalder.org/dosya/indir/026_Necm_Suresi_M_Islamoglu_Atlasli.pdf
[27] Mevdûdî, "Tefhimu’l_Kurân", Necm suresi tefsiri.
[28] Diyanet İslam Ansiklopedisi, "yıldız" maddesi, cilt:43, s.534.
[29] http://hilalder.org/dosya/indir/Hz_Muhammedin_Hayati_Unite_08_Dini_Durum.pdf
[30] http://turktarihivegercekler.blogcu.com/sirius-un-gizemi/13837822
[31] http://kendimlekonusuyorum.blogspot.com.tr/2010/10/sirius.html
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, "Taberi Tefsiri", Hisar Yayınevi: 8/54.
[33] Elmalılı Hamdi Yazır, "Hak Dini Kuran Dili" c.7., s.324.
[34] Seyyid Kutub, "Fizilal’il-Kurân" tefsiri, Necm suresi 49.
[35] Yrd. Doç. Dr. Özer Çetin, "Kültürel Din Psikolojisi Açısından Geçiş Dönemi Rüyaları: Kutadgu Bilig Örneği", Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013, 6/3.
[36] http://apocalisselaica.net/tr/varie/miti-misteri-e-poteri-occulti/la-misteriosa-connessione-tra-sirio-e-la-storia-umana
[37] Yrd. Doç. Dr. Faruk Sancar, "Beyin Yıkama Olgusu Üzerine Kavramsal ve Tarihsel Bir Analiz", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 32.
[38] http://tr.wikipedia.org/wiki/Göbeklitepe
[39] http://www.opet.com.tr/kilometredergi/kilometrehaziran2014.pdf
[40] Richard Hinckley Allen, "Star-names and Their Meanings", New York 1899: G. E. Stechert, s.117.

Cain-Abel / Romulus and Remus / Anubis and Jackal Sirius - known as the Dog Star









This whole story has its roots in Astrology, She-Wolf is the constellation Canis Major also called the Great Dog, and Romulus and Remus Twins are Gemini, Castor and Polux. (In Egyptian mythology: Anubis/ Jackal). In the Bible the Cain-Abel story is one version of the archetype of two brothers, often twins, the archetype of Castor and Pollux.







Sirius - known as the Dog Star, And the Eastern Star, is the brightest star in the night sky, and our sun's Binary Star (Mother Star/Isis).
According to ancient teachings and some modern researchers, we are in a binary system with the great star Sirius. The "dog" star, because it follows us. Sirius is Isis, goddess of art and inspiration. a beautiful creative energy streams from that system, absorbed by our solar system. The Sirius system is like the "mother' or "father" for our system. much larger, when it gets closer it triggers some things in our system. In the "golden age", sun bathes in it's aura and mankind makes incredible progress.













Ergun Candan'ın "Türklerin Kültür Kökenleri" Kitabından

Toplumların Kültür Tarihleri''ni belirleyen bazı önemli olaytlar ve bazı önemli yol ayrımları vardır. Bunlar o toplumun kültürünün bundan sonraki ilerleyişine yön vermişlerdir. Örnğin Mısır Kültürü'nün bu anlamdaki en önemlii olayı, Atlantisliler'in bölgeye gelmesidir.

Atlantisliler'in bölgeye gelişiyle birlikte Mısır bira anda bambaşka bir kültürel yapıya bürünmüştür. Dolayısıyla Mısır Kültürü dendiğinde, Atlantis Kültürüyle bir bütün oluşturduğu görülür. Yani Atlantis Kültürü ele alınmadan Mısır Kültürü'nün anlaşılması olası değildir.

Eski Türk Kültür Tarihi'nin de dayandığı iki temel unsur vardır. Bunlardan biri Siriusyen bağlantı, ikincisi ise Mu Uygarlığı'dır.
Bu iki temel ögenin ele alınarak incelenmediği ve bunların ışığında Türk Kültür Tarihi'ne bakılmadığı tüm araştırmalar eksik ve kısır kalmaya mahkûmdur. Ve ne yazık ki bilimsel çevrelerce bu konulara şimdiye kadar yeterli ilgi gösterilmemiştir.Bu alanda araştırma yapanlar bunu kendi gayretleriyle sürdürmüşlerdir.
Bunlar arasında Sirriusyen bağlantı, üzerinde az durulan ve üzerinde şimdiye kadar en az araştırma yapılan kısmıdır.

Temeli "Güük Tanrı Kültü"ne dayanan Türkler'in ilk dinlerinin;adından ve mitolojik anlatımlardan da kolayca anlaşılabileceği gibi, göksel bir irtibat sonucu oluştuğunu az önce gördük. Ve hattâ Türkler'in binlerce yıl öncesine ait "Kurt'tanTüreyiş Efsaneleri" ile, bu göksel irtibatın adını da koyabilmiştik.

Hiç bir şeyde iddialı konuşmayı sevmeyen bir mizaca sahip olmama rağmen, bu konuda son derece kesin konuşmak istiyorum:
"Türkler bir zamanlar Sirius Kültürü'nün temsilcilcileriyle irtibata girmişler..." İster kabul edelim ister etmeyelim ama elimizdeki tüm belgeler bunu göstermektedir.

İşte bu, Türk Kültür Tarihi'nin en önemli dönüm noktalarından birini oluşturmuştur.

Bu irtibatla birlikte, Türkler'in ilk dini olan "Gök-Tanrı" dini oluşturmuştur. Eski Türk Mitolojisi'ndeki anlatımlardan bu irtibatın, son derece açık bir şekilde gerçekleştiğini anlıyoruz. Yani söz konusu Siruisyen varlıklar bizzat gelmişler ve aralarında Türklerin'de bulunduğu bazı toplumları eğtmşlerdir. Daha sonra birçok dinin ortaya çıkışında yne Siruisyen Kültür temsilcilerinin rolleri olmuşsa da, bu irtibatın sonraki yüzyıllarda sadece medyumsal kanallar kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Siruisyen bağlantı sonucu ortaya çıkmış olan ve Atalarımızın ilk dini olma özelliği taşıyan "Gük-Tanrı Dini" saha sonraları Şamanizm'in içinde yaşamaya devam etmiştir. Hattâ aradan geçen binlerce yıl sonra, Şamanizmi Türkler terketmiş olmalarına rağmen bu izler hiçbir zaman Türk Geleneği'nin toplumsal ve genetik hafızasından silinmemiş, günümüze kadar gelebilmiştir.

B.Tarhan

Resim : http://www.2023.gen.tr/agustos2001/soylesi2.html

Ayrıca:
http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25043545/
http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25085903/


Sirius Yıldızı ve Türkler



Sirius
Sirius










Burada anlatılanlar sadece bir yıldızın özellikleri ve gizemi değil bu Yıldızın ne zaman ve kimler tarafından da bilindiğini de saptayabilmektir. Türklerin Barbar bir kavim olarak tarihe geçirenlere verdiğimiz bir cevap olmalıdır. Türk Mitolojisinde sık sık geçen Kurt ve Kurt’un yol göstericiliğinden bahsettikten sonra şunu da belirtelim ki bahsedilen Sirius Yıldızı Türk Damgalarında Kurt Başı ile temsil edilirdi ve Çin kaynaklarında nereden geçtiği pek bilinmeyen “Göksel kurt” ifadesi bulunmaktadır dedikten sonra Türklerin bu yıldızı yüzyıllardan beri tanıdığını kanıtlamış oluyoruz.
Dogon halkı ve sonrasında Sirius Yıldızı:
Batı Afrika’da Mali Cumhuriyeti’nde yaşayan Dogon halkı, Sirius yıldızının dönüşü hakkında çok ilginç bir mitolojik inanca sahiptir. Günümüzde Mali Cumhuriyeti’nde birkaç yüz bin Dogon yaşamaktadır ve bu kabile halkı üzerinde antropologlar, 1930 yılından beri yoğun incelemeler yapmaktadırlar. Dogonların bazı mitolojik esasları, Eski Mısır uygarlığına ait hikayeleri anımsatmaktadır. Bu nedenle de bazı antropologlar, Dogon kültürü ile Eski Mısır uygarlığı arasında bir bağlantı olduğu kanısındadırlar.Sirius yıldızı, eski çağ toplumlarına kesinlikle yabancı olmayan bir yıldızdır. Eski uygarlıklar tarafından bilinen ve tapınılan gökteki parlak yıldızlardan birisidir (Parlak olmasının nedeni, bize olan uzaklığının 8.6 ışık yılı yani en yakın yıldızlardan birisi olmasıdır.) Eski Mısır üzerinde şafak vakti ortaya çıkması, meydana gelmesi olası Nil taşkınlarının habercisiydi.Fransız antropologları Marcel Griaule ve Germaine Dieterlen, 1946-50 yılları arasında Dogonlar’la birlikte yaşadıktan sonra, dört başrahipten aldıkları astronomik bilgileri Bir Sudanlı Sirius Sistemi adlı makalede toplamışlardı
Bu makaleyi değerlendiren ve büyük önem veren İngiliz yazarı Robert Temple, yazdığı Sirius Gizemi adlı kitabında ilginç iddialar ortaya atmıştır.Bilim öncesi çağ yaşayan toplumların tersine, Dogonlar gezegenlerin (tıpkı yerküresi gibi) kendi eksenleri çevresinde döndüklerine aynı anda da Güneş çevresinde döndüklerine inanmaktadırlar. Ayrıca Dogon halkı, Jupiter’in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn’ün çevresinde yüzük biçiminde bir halka bulunduğuna da inanmaktadırlar. Hatta daha ötesi; Dogonlar Sirius yörüngesinde 50 yılda bir devrini tamamlayarak dönen karanlık ve görünmeyen eş bir yıldızın var olduğunu ileri sürmektedirler (Temple’ye göre bu eş yıldızın yörüngesi elips biçimindedir). Dogonlar Sirius’un bu eşinin çok küçük ve çok ağır bir yıldız olduğuna ve yeryüzünde bulunmayan “sagala” adını verdikleri bir metalden oluştuğuna da inanırlar.Carl Sagan, Broca’nın Beyni adlı kitabında bu satırlara ilk göz atışta, Dogonların Sirius öyküsü’nün, insanın geçmişte ileri düzeyde bir dünya dışı uygarlıkla temasını içermeye, en iyi aday olabilecek bir kanıt olarak göründüğünü yazar. Sagan, Sirius yıldız sistemi ile ilgili olarak şu bilgileri verir:Çok ilginç olan bir gerçek, Sirius A’nın çok karanlık bir eşi olması ve Sirius B olarak tanınan bu eş yıldızın, onun çevresinde her (50.04 + 0.09) yılda elips biçiminde bir yörünge çizerek dönmekte olmasıdır. Sirius B yıldızı, modern astrofizikçiler tarafından, sönmüş bir yıldız, bir “beyaz cüce” olarak keşfedilen ilk örnektir. Sirius B yıldızının maddesi, yeryüzünde bulunmayan ve relativistik bozulmaya uğramış bulunan bir maddedir. Bu madde içinde elektronlar, atom çekirdekleri çevresinde dönerek dışarıya fırlamamaktadır. Bu nedenle, büyük olasılıkla, onun maddesinin metalik bir madde olabileceği söylenebilir. Sirius A yıldızının, “Köpek burcunun köpeği” olarak tanınmasından beri Sirius B yıldızı, onun “yavrusu” olarak bilinmektedir.
Günümüzde kitapları en çok okunan bilim yazarlarından Isaac Asimov da, Patlayan Güneşler adlı kitabında Sirius yıldızının kütlesine değinmektedir:
Gökbilimciler Sirius B’nin çekim gücünden onun kütlesinin Güneş’imizin kütlesinin 1.05 katı olduğunu hesaplamışlardı. Ve bu kocaman kütle, Dünya’mızın boyutlarındaki küçük bir hacim içinde sıkışmış olarak bulunuyordu. Dünya’nın ortalama yoğunluğu (kuşkusuz tüm gezegenimizi homojen bir kütle olarak düşünürsek), her metre küpü yaklaşık 5500 kg olarak bulunur. Oysa, Sirius B’nin yoğunluğu bunun 530.000 katı olarak hesaplanmaktadır. Bu durumda, Sirius B’nin bir metre küpünün ortalama yoğunluğu yaklaşık 3 milyar kg’dır. Bunu gözle görülen bir örnekle açıklamayı istersek sözgelişi bir Amerikan madeni 25 cent’i, Sirius B’yi oluşturan maddelerden yapılmış olsaydı böyle bir paranın ağırlığı 1.9 ton kadar olacaktı
Sagan’n ve Asimov’un bu satırlarını okuduktan sonra insan, elinde olmaksızın, bu konunun biraz daha derinlerine inmek istiyor. Her şeyden önce de, Sirius B’nin ne zaman saptanabilmiş olduğunu merak ediyor. Bu konuda Asimov, şu bilgileri aktarıyor:
İlk kez bir yıldızın gerçek uzaklığını hesaplayan gökbilimci olan Friedrich Bessel, 1844 yılında Sirius’un devinimini inceliyordu. Normalde yıldızlar kendine özgü devinimlerini yaparken pek ağır düz bir hat üzerinde hareket ederler. Oysa, Bessel’in Sirius yıldızında saptamış olduğu, dalgalı bir devinimdi. Bessel, bu tuhaf durum üzerinde kafa yordu ve yıldızı dikkati çekecek kadar yolundan uzaklaştırabilen şeyin ancak bir başka yıldız olabileceği sonucuna vardı. Ancak Bessel bu arkadaş yıldızı görememişti.Daha sonra 1862 yılında Amerikalı gökbilimci Alvan G. Clark yeni teleskopunu test ederken Sirius’un yakınındaki sönük ışığın içinde bir parıldayışın gerçekleştiğine dikkat etti. Başlangıçta bunu teleskopunda bir defo sandı. Ama gökbilimcinin sonraki incelemeleri, sönük bir yıldızı görmekte olduğunu ortaya koydu.(4)Robert Temple’nin de sorduğu gibi insan, “Acaba Dogonlar bu yüksek bilgiyi nasıl ve nereden elde etmişlerdir?” diye sormadan edemiyor. Dogonlara bu bilgiyi Temple’nin ileri sürdüğü gibi; Sirius sisteminden gelen ve “Nommolar” olarak adlandırılan “yüzer-gezer varlıklar” bırakmış olabilir mi? (Temple bu ziyareti 5000 ile 3000 yıl önceye koyar.) Ya da dünya dışı varsayıma alternatif olabilecek başka bir varsayım ileri sürülebilir mi? Eski majik dinler üzerinde araştırmalarda bulunan ve Dogonların Eski Mısır kültüründen etkilenmiş olabileceğini düşünen Murry Hope, olgun bir Mısır kültürünün aniden ortaya çıkışı ve erken dönem Mısırlılar’ın, Sirius’a gösterdiği yoğun ilgi konusunda, aynı ölçüde dikkate değer başka açıklamalar bulmaktadır.
Araştırıcıya göre; bu erken dönemden elimize ulaşan bilgiler ışığında, bir Sirius etkisi olduğu tartışılmayacak derecede açıktır. Ancak bu bölgelerdeki yerli halklar “uzaylılarla bizzat temasa mı geçtiler, yoksa bu bilgileri, gene yeryüzündeki teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş başka uygarlıklardan mı aktardılar” işte bu nokta tartışılabilir.”(5)
Ne var ki, Hope’nin yeryüzünde teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş dediği uygarlıktan kastettiği efsanevi “Atlantis uygarlığı”dır.Hope kitabında kişisel görüşünü şu cümlelerle aktarır:Benim görüşüm, gezegenimizin uzak tarihinde bir Sirius bağlantısının gerçekleşmiş olduğu yönünde. Ancak bu bağlantının Atlantis uygarlığının oluşum dönemine rastladığı fikrindeyim. Yani, uzaylılar kozmolojik bilgilerini Atlantisli alimlere aktarmışlardı. Atlantislilerin Terazi, Başak ya da Aslan astrolojik çağlarında uzak galaksilere yolculuklar yaptıklarını öne süren psişiklere, üzülerek katılamıyorum. Ancak, bazı “uzaylı gezginler” vasıtasıyla bu konularda bilgilendirilmiş olabilirler. Bu gezginler daha sonra Dünya’dan ayrılmış olmalılar. Öğrencilere de bu bilgileri, en iyi bildikleri yollarla diğerlerine aktarmak kalmıştır.(6)
Peki bu astronomik bilgiler Dogonlara Avrupalılar tarafından öğretilmiş olabilir mi? Her ne kadar Temple, 1931 yılına kadar Dogonların Avrupalılar tarafından ziyaret edilmediğini söylüyor olsa da Carl Sagan, çağımızın başlarında bir Fransız’ın Batı Afrika’yı ziyaret ederek, Sirius yıldızı hakkındaki görüşlerini, Dogon halkına anlatmış olabileceğini düşünmektedir. Bu Fransız; bir misyoner, bir maceracı ya da bir antropolog olabilir -bu kişilerin pek çoğu hevesli amatör gökbilimcilerdir.Dogonlar da böylece, ondan bu bilgileri edinmiş olabilirler. Bu bilgileri özümseyen Dogon halkı, ritüel törenlerinde kullanmış olabilirler. Zira yakın geçmişte Arizona’da, Yeni Gine’de bunun örnekleri var olup, taş çağı insanlarının mitolojilerine yeni hikayeler, şarkılar ve bilgiler girerek, hızla özümsenebilmektedir. Bu tip özümsemeler, eğer konu halkın ilgisini çekebilecek kadar ilginç olursa, çok hızlı gerçekleşebilmektedir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nda (1914-1918) bir çok Dogon’un Fransız ordusuna hizmet ettiği de bilinmektedir. Bunlardan bazıları topraklarına geri döndüklerinde, yerli halk öykülerine renkli motifler katabilirlerdi.
Dogon inanışlarını gözden geçirdiğimizde; Dogonların Jupiter’in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn’ün güneş sisteminin en uzak gezegeni olduğuna inandıklarını görürüz. Halbuki günümüz astronomik gerçeklerine göre; Jupiter’in 16 uydusu bulunduğu gibi, Satürn de Güneş sistemimiz içersindeki en uzak gezegen değildir. Ayrıca Dogonlar, 1977’de keşfedilen Uranüs ve halkalarına ise hiç değinmezler. Bu durum, Dogonlar’ın elde ettikleri bilgileri dünya dışı bir kökenden değil, Avrupalılar’dan almış olabilecekleri tezini destekler.Sirius gizemi üzerine birçok eleştirel makaleler yayınlanmıştır.
NASA’da görevli James Oberg de Temple’nin kitabını inceleyenlerdendir. Ancak o, Temple’nin bir iddiasını doğru bulmaz. Temple, “…Bu vaha merkezi (Siwa) ve Teb, Behdet’e eşit uzaklıkta yer alırlar. Eski mısırda, yeryüzü, uzayda bir küresel cisim olarak düşünülür ve Sirius bilgisi gelecek kuşaklara aktaracak kuruluşlar dahilinde yeryüzü üzerine projeksiyonlar yapılır” diye yazmaktadır (bkz. Sirius Gizemi, s. 262). Temple’ye göre Mısır’da yapılan bu gibi kesin hesaplamalar, doğrulukla yapılan jeodezik ölçmeler sonucu bulunmuştur. Temple, Behdet’i bir harita üzerinde 31.230 doğu, 31.500 kuzey ve Teb’i 32.630 doğu, 25.700 kuzeye yerleştirir. Küresel trigonometri ile Oberg, Siwa-Behdet bacağını 612.3 km ve Teb-Behdet bacağını 654.8 km hesaplar. NASA uzay fotoğraf laboratuvarındaki hassas haritalar ise Behdet’i 31.030 kuzey, 30.280 doğu olarak gösterir ki, bu da Temple’nin Behdet’i 31.230 doğu, 31.500 kuzey olarak yerleştirmesinden bir 100 km daha uzağa götürür. Behdet, Siwa’dan 521.0 km ve % 20 sapma ile Teb’den 625.9 km uzaktadır.
Son olarak şunu da ilave edelim: 1977’de iki radyo gökbilimci teleskoplarını Sirius yıldız sistemine bir yapay radyo sinyali alabilirmiyiz diye doğrulttular. Hiç birşey algılamadılar. Sirius sistemindeki yıldızların yaşı ve enerjisinden edinilen bilgiler ışığında, bu sonuç süpriz değildi. Orada yaşamı ortaya çıkarabilecek ve geliştirebilecek hiçbir dünya benzeri gezegen mevcut olamazdı. Çünkü bir çift yıldız olan Sirius sisteminde; Sirius A, A1 sınıfı, Güneş’imizden daha sıcak ve daha genç, Sirius B ise bir beyaz cücedir. Dogonlar’ın inanışlarında kabul gören Sirius C yıldızı ise Temple’nin iddia ettiği gibi günümüzde henüz keşfedilmiş değildir.
Burada bir alıntıyı aktarıyoruz:
“Bugüne dek yeryüzünde tradisyonlarda, ezoterizmde, teozofide ve kimi eski uygarlıklarda en çok sözü edilen ve en fazla saygı duyulan kutsal yıldız Sirius olmuştur.Sirius’ün bilinen fiziksel özelliklerinden,adlarından ve sembollerinden ziyade Sirius’ün ne olup ne olmadığını, Dünya gezegeni okulu için önemini ve Sirius hakkında söylenilen ‘tutarlı’ ezoterik (gizli) bilgileri açıklamaya çalışacağım.Sirius’un önemi, eski Mısır ve Yunan inisiyasyonlarında görüldüğü gibi, devremizin eski çağlarının ezoterik tradisyonlarında daima bilinmekte olmuşsa da, günümüz uygarlığı tarafından Mısır hiyeroglif yazısının çözülmesinden sonra keşfedilmeye başlanmıştır. Sirius konusunun popülerlik kazanması ise gerek Fransız etnolog Marcel Griaule ve asistanı Germaine Dieterlen’in 1930’lu yıllarda Afrika’nın Dogon yerlilerinden Sirius hakkında öğrendikleri bilgileri Batı’ya aktarmalarıyla, gerekse araştırmacı yazar Robert K. Temple’ın bu bilgileri ele aldığı ‘Sirius Gizemi’ adlı kitabının yayımlanmasıyla gerçekleşmiştir. Çağdaş insanın ‘ilkel’ diye nitelendirebileceği, totemleri olan bu yerlilerin astronomi hakkında bildikleri bazı bilgiler o dönemin(1930’lu yılların) astronomi bilgileriyle paralel olmakla kalmıyor, bazı noktalarda o dönemin astronomi bilgilerini de aşıyordu.Peki neydi bu bilgiler?…Bu bilgilerden burada yalnızca Sirius ile ilgili olanlardan söz edeceğim. Dogonların 1930’lu yıllarda Sirius’la ilgili bildirdikleri bilgiler şunlardı:
1- Sirius bir çiftyıldızdır. Gözle görülmüyorsa da Sirius-A yıldızının bir eşi vardır.Her iki yıldız birbirleri çevresinde dönerler.
2- Sirius-B cüce bir yıldız olmasına karşın maddesi çok ağır bir yıldızdır.
3- Sirius-A ve Sirius-B’nin dolanım periyotları 50 yıldır.
4- Sistemde dolanım süresi 50 yıl olan üçüncü bir yıldız daha vardır ki, bunun bir gezegeni bulunmaktadır.Dogonların verdikleri bu bilgiler o yıllarda astronomlar tarafından bilinmiyordu. Sonraki yıllarda yapılan keşifler Dogonlar’ın söylediklerini haklı çıkardıkça astronomlar şaşkınlığa düşmüşlerdir (Sirius-B yıldızı. günümüzde en gelişmiş teleskoplarla bile güçlükle görülebilmektedir) Sirius-A ve Sirius-B yıldızlarının dolanım periyotları günümüzde en hassas ölçümlerle 49.9 yıl olarak saptanmış ve sistemde üçüncü bir yıldızın varlığı 1995’te astronomlarca onaylanmıştır. Dogonların bu bilgileri nasıl edindikleri ayrı bir gizem konusudur. Ayrıca Dogonlar’a göre yıldızlar aleminin merkezi Sirius-B yıldızı olup, Dogon deyişiyle’emirler Sirius_B’den Sirius-A’ya Sirius-C aracılığıyla aktarılmakta’dır. Dogon inisiyelerine göre Dünya’ya Sirius-B’den şimdiye dek açıklananlar, açıklanacakların 22/60’ını oluşturmaktadır ki, kalanı gelecekte açıklanacak ve Dünya’yı değişikliğe uğratacaktır.(Dogonlara göre Sirius-B’nin sayısal sembolü22’dir,ezoterik tradisyona göre de Sirius-A’nın sayısal sembolü 23’tür)Peki, Dünya’ya daha yakın ve dolayısıyla Dünya’dan daha büyük görünen Güneş gibi bir yıldız varken niye Dogonlar ve onların yanı sıra eski Mısırlılar gibi birçok eski uygarlık Sirius’ü daha çok önemsemişti? (Eski Mısırlılar koskoca Güneş bütün görkemiyle dururken, takvimlerini Güneş kadar parlak görülmeyen ve ‘bedenlerini ölüm olayı ile terk eden ruhların gitikleri yer’ diye nitelendirdikleri bu yıldızı esas alarak hazırlamışlardır). Bu sorunun yanıtını ezoterik tradisyon lafı fazla dolandırmadan vermektedir:
Sirius sistemi galaktik sevk ve idare merkezlerinden biridir. Sirius kültürünün bir gezegene indirilme biçimi gezegenin maddi ve manevi koşullarına göre değişir. Kimi koşullarda doğrudan bir irtibat, kimi koşullarda bir din tarzında meydana gelir. Sirius kozmik kültürünün en ayırt edici özelliği tek tanrılı tedris(öğretim) sistemidir. Yeryüzünde bir Mu devresinden itibaren Sirius kozmik kültürü hakimdir. Dünya gezegeninin yönetimi ve tekamülü halen Sirius ulularına aittir ve bir Mu devresinden itibaren yeryüzünde ulvi nitelendirilen her türlü bilgi akışının kaynağı Sirius’tür. Mu devresindeki bilgi akışı biçimiyle ile şimdiki devrenin bilgi akışı biçimi aynı değildir.Dünya-dışı uygarlıklar Sirius ulularının izni olmadan Dünya ile irtibat kuramazlar. Eski devrelerde bu izin birçok kez verilmişti. Sirius kültürü temsilcilerinin kendileri ise, tekamül düzeyi çok geri olan Dünya gezegeninde çok nadiren, insanlığın çok büyük ve kitlesel tekamül ihtiyaçları söz konusu olduğunda enkarne olurlar. Dünyanın içinde bulunulan şimdiki devresinde ancak iki Siriyüsyen, değişik zamanlarda enkarne olmuş, görevlerini yapıp geldikleri yere dönmüşlerdir. Döndükleri yer denilirken bir mekan söz konusu değildir .Üç boyutlu alemin tekamül ortamlarının yönetimiyle meşgul varlıkların boyutu olan dört boyutlu alem için mekan sözkonusu değildir…’Sirius’ün gizemli bir yıldız olması ve eski uygarlıkların inanışlarında önemli ve kutsal bir yer tutması, her alanda olduğu gibi, bu alanda da,konunun çekiciliğinden yararlanmak isteyenlere,bilimkurgu türünde kitap yazanlara, Sirius’le irtibat kurabildiğini ileri sürebilecek derecede bilinçsiz kimselere ve özellikle bedenli obsedörlere(-‘obsedörler’ yazımda bu tip kimseleri açıklamıştım-) malzeme olmuştur. Öyle ki, birçok ülkede ve özellikle A.B.D’nde Sirius’lüleri sıradan uzaylılar olarak ele alan yığınla sapık tarikat türemiştir. (A.B.D.’nde Sirius-B adıyla bir örgüt ve bir köy bile kurulmuştur).Her önüne gelen ruhsal veya kozmik bir kaynaktan Sirius’le ilgili mesajlar aldığını ileri sürmektedir ve ne yazık ki, konuya ilgi duyan saf ve iyiniyetli insanların azımsanmayacak bir kısmı her okuduğuna veya her söylenilene bir süzgeçten geçirmeden inanmaktadır.İşte bu yazımda siz sevgili okuyucularıma Sirius hakkında söylenilen,kısmen hatalı veya yanlış taraflarının olabileceklerini göz önünde bulundurmakla birlikte,doğruya en yakın gördüğüm bilgileri sunmaya çalışarak, elekleri az çok küçük bir süzgeç oluşturmaya çalışmaktayım.Sirius kültürünün şimdiki devrede çeşitli zamanlarda,çeşitli vazifeli varlıklarca dönemlerin ve toplumların koşullarına göre aktarılmış olduğuna dikkat çeken M.T.İ.A.D. eski başkanı Ergün Arıkdal,Sirius kültürünün en ayırt edici özelliği olan tektanrıcılığı hakkında şu bilgileri vermektedir:
Asıl kaynağı galaksimizin dışında bulunan Sirius kültürü vasıtasıyla milyonlarca güneş sisteminin tekamül etmesi sağlanmıştır(…) Mısır’daki Ra güneşi Sirius güneşini ifade eder(…)  Bu Sirius,Sirius-A’dan ziyade Sirius-B’yi ifade eder(…) Bizim Dünya üzerindeki uygarlıklarımızın ve tüm inançlarımızın temeli Sirius kültürünün yayılmasından ibarettir. Asıl kültür ve bilgelik bu Sirius kültürünün çeşitli zamanlar içinde,çeşitli beşeri topluluklara uyarlanmış olmasıdır.Her topluluğa uyum sağlayacak bir kalıba dökülmüş bir inanç şeklinde bir cümle içine sığdırılmıştır bu kültür: Bu kültür,güneş kursu ile gösterilen,bir ve tek olan Yaradan’ı anlatır.Merkezinde Yaradan bulunan,yaratılmış olanların oluşturduğu çemberle ifade edilen bir kozmogonik anlayış(…) Kendini bu konuya adamış varlıklar, Sirius bilgilerini zaman içinde insanlara aktarmaya çalışmışlar,aktarmışlar,eğitmişlerdir.’Sirius hakkında söylenilen, az çok tutarlı bulduğum bilgilerden bazıları şunlardır (Bununla birlikte aşağıdaki sözleri söyleyen kimselerin buraya almadığım fikirlerinin çoğunu tutarsız bulduğumu eklemek istiyorum):
Sirius, galaksinin bulunduğu bölgesine güç dağıtan, Güneş’in ardındaki spiritüel güneştir. Doris LessingSirius Güneş Sistemi’nin işleyişi için merkezi bir role sahiptir, özellikle iklim değişikliklerinde ana etken Sirius’tür.’ Schwaller de Lubicz Dünya gezegeninde evrimle ilgili tüm gelişmeler Sirius çiftyıldızıyla ilgilidir.Dünya insanının genetik yapısında çok eski zamanlarda yapılmış bir Siriyüsyen müdahele sözkonusudur.İnsanlık genler yoluyla da programlanmıştır. Murry Hope Dünya insanının genetik yapısında Sirius katkısı vardır.Sirius’lüler üç boyutlu evrenin ötesindeki bir boyutta yaşayan varlıklardır.Dünya ile ilgili bu dönemdeki çalışmaları, Atlantis dönemindeki gibi değildir. Ruth Montgomery Sirius’lülerin (Sirians) bir kısmı etherik planlarda enkarnedir,bir kısmı ise üst boyutun (dört boyutlu ortamın) varlıklarıdır. Sirius’lüler birleşik şuurlardan oluşan bir grup şuurudur. Sirius kültürünün izleri Atlantis, Mısır ve Maya uygarlıklarında da görülebilir.’ Bir teozofik kaynakDünya’nın genetik projesinde Sirius’lüler rol oynar. Dünya’daki homosapiens (insan) türünü genetik olarak yaratan Sirius’lülerdir. İnsan varlığı için Sirius’lülerin boyutuna nüfuz edebilme ancak şuur yoluyla olanaklıdır (…) Yunuslar ve balinalar denetlenen bir evrim sonucunda bugünkü formlarına gelmişlerdir.’ Lyssa RoyalBabilliler’e uygarlığı öğretmiş olan, hem suda hem karada yaşayabilen Oannes’ler hakkındaki bilgiler, kaynağın Sirius sistemindeki bir gezegen olduğuna işaret etmektedir’ Robert TempleDenizlerdeki memeliler olan yunuslar ve balinaların kökeni Sirius sistemidir. Bunların beyinlerinde insanlara kıyasla farklı bir lob (epifiz bezi) vardır (…) Dünyadaki homo-sapiens (insan) türünün atalarının maddi genetik yapısındaki DNA’lar, Sirius’lülerin eseridir. Bu iş çok uzun zaman öncelerine dayanır. Yani içinde bulunduğumuz bedenlerin imalinde Siriyüsyen katkı vardır. Bedenlerimizin genetik yapısı üzerinde halen çalışmaktalar (…) Sirius’lüler bir başka boyutun varlıklarıdır. Sirius’lü rehberler Dünya insanlığının tekamülünde, uyanmasında, rol almışlardır. Sirius’lü rehberler insanların tekamül etmesi, şuurlanması için insanların fiziksel bedenlerinin yanısıra, esiri (etherik), astral, mantal ve ışıksal bedenlerinin üzerinde de çalışırlar. Üç boyutlu alem üzerinde beş duyumuzla algılayamayacağımız süptil yollarla, üst boyutlarda ise kavrayamayacağımız daha doğrudan yollarla çalışırlar. Sirius’lüler üç boyutlu bir objenin hem içini,hem dışını, hem de üst boyuttaki yansımasını aynı anda görebilirler. Onların boyutuna ancak şuur hallerimiz sırasında,yani şuur kısmımızla nüfuz edebiliriz(…) Sirius’lüler bu devrede Dünya’da ancak, Dünya insanlığının tekamülünde özel bir vazife sözkonusu olduğu zaman enkarne olurlar. Sirius galaktik federasyonla ilişki halindedir.
Lori Tostado


Dinler Tarihi Açısından Sirius (Şi’râ) Takımyıldızı

Dinler Tarihi Açısından Sirius (Şi’râ) Takımyıldızı

Hazırlayan: Akhenaton

وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى
Ve innehû Hüve Rabbi’ş-Şi’râ.
“Ve Şi’ra yıldızının Rabbi de kesinlikle O’dur.” (Kurân-ı Kerîm) [1]

Sirius (Arapça شعر Şi’râ ) [2],  gökyüzünün en parlak yıldızıdır.[3] Sirius’un parlaklığı -1m.5 dir.[4] α = 06h 44m 48s ve β = -16 42’ koordinatlarındadır.[5] Genel bilinenin aksine gökyüzündeki en parlak yıldız Kutup Yıldızı değil Sirius’tur.[3]

Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bu yıldız, Güneş’ten 8.6 ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen parlaklığı Güneş’in 23 katıdır. Astronomlar, Sirius-B için "Küçük yıldızlardan biri olmasına karşın yoğunluğu oldukça ağır bir yıldızdır." derler. İnsan aklının algılamakta zorlanacağı bir nokta ki, bu yıldızdan alınacak minik bir maddenin 1 ton geleceği söylenmektedir. Yoğunluğu demirden daha sert olan bu madde dünyadaki en sert mineral olan elmastan 300 kat daha serttir.[6]

Alman astronom Friedrich Bessel, 19. yüzyılın ortalarında Sirius’u belirli bir süre incelemiş ve onun gökyüzündeki hareketinde dikkate değer bir çekim gücünü yaratacak kadar yakın başka bir uzaysal objenin varlığını işaret eden bir düzensizlik bulgulamıştır. Yani Sirius’un sendelediğini gözlemlemiştir. Fakat aşırı parlaklığı nedeniyle bu boyda bir yıldızı etkileyecek büyüklükte bir gök cismine rastlamamıştır.[7]

1862 yılında Amerikalı Astronom Alvin G. Clark Sirius’un bir çift yıldız sistem olduğunu keşfetti. Diğer eş (Sirius B) 8.44 kadir parlaklığa sahip ve Güneş’in parlaklığının % 0.005’i kadar olan bir beyaz cüce. Sirius B bir zamanlar Sirius’tan çok daha büyüktü ve hızla gelişerek yakıtını tükettikten sonra dış katmanlarını dışarı fırlatarak bir beyaz cüce haline geldi. Bu beyaz cüce yıldız Sirus’un etrafında 50 yılda bir tur atarken Sirius’a gaz aktarımında da bulunduğu düşünülüyor. Bu nedenle de Sirus’tan alınan tayfta sıra dışı çizgilere rastlanıyor.[8]

Beyaz cüceler fazla ışık vermeyen, fakat yoğun atomik yapılarından dolayı devasa bir çekim gücü yaratan yıldızlardır. Bir beyaz cüce, hafif hidrojen ve helyum atomlarını tüketmiş ve çökmüş bir yıldızdır. Kalan maddeler öyle yoğun olarak iç içe geçmiştir ki artık maddesel yapısını bildiğimiz bütün maddelerden farklıdır. Atomlar bu derece sıkıştırıldıklarında sonuç olarak ortaya çıkan kütle aşırı derecede ağır olur. Çok yüksek güce sahip teleskoplar aracılığıyla görülebilen ve ancak 1970’ler gibi yakın bir tarihte fotoğraflanabilmiş bu yıldıza Sirius-B denildi. Sirius, birbirlerinden 20 astronomik birim uzaklığında (yaklaşık Güneş’le Uranüs arasındaki uzaklık) ve birbirleri çevresinde 50.1 yılda dönen iki beyaz yıldızdan oluşan bir çift yıldızdır. Bu çift yıldızdan çıplak gözle görülebileni günümüzde bazen Sirius-A olarak adlandırılır.[7]

Sirius’un çeşitli adlarından bazıları şunlardır:

“Sothis” (Eski Mısırca adının Grekçe’ye uyarlanmış hali)
“Sigi” (Dogonlar’da)
“Sigo” (Bambara’larda)
“Şira” (Araplar’da)
“Seirios” (Yunanlar’da)
“Sirius” (Romalılar’da)
“Kak-si-sa” veya “Kak-si-di” (Asur-Babil’de)
“Kak-si-si” (Hititler’de)
Tistirya“, “Tishtrya” veya “Tiştria” (Zerdüştçülüğü benimsemiş kavimlerde)
“Sima Kayne” (Bozolar’da)
“Sirona” (Galyalılar’da)
"Hu-Şi" (Çinliler’de ) [9][10]

Sirius, Antik çağ ezoterizminde, Çin’de, eski Mısır’da, bazı Afrika kabilelerinde, Mezopotamya’da, Anadolu’da yaşamış Hititler ve Urartular’da, Hopi kızılderililerinde, Şamanist Türkler’de ve kimi araştırmacılara göre yitik uygarlıklardan Mu ve Atlantis’te her zaman önemini korumuştur. [9] Kimilerine göre bu yıldıza bu kadar önem verilmesinin nedeni, Dünya’nın görünmez idarecilerinin Dünya üzerindeki sevk ve idarelerini bu yıldız varlıkları aracılığıyla gerçekleştiriyor olmalarıdır. [9] Sirius yıldızının bu rolü hakkında bilgi veren kişilerden biri Lori Tostado’dur. [11]

Sirius kültürü, yeryüzündeki birçok uygarlık için kutsal olan Sirius takımyıldızı etrafında oluşan inanmalar, anlatmalar ve pratikler bütünüdür. Mu, Atlantis, Eski Mısır, Antik Yunan, Roma, Mezopotamya, Çin, Hint ve Afrika Dogonları arasında belirgin bir şekilde rastlanan Sirius izlerine çok benzer izler, Türk mitolojisinde de mevcuttur. Siriusyen kültürün en önemli motifleri olan “gök tanrı”, “kurt / köpek”, “yay - ok” ve “yıldız” motifleri, Türk mitolojisinin de en önemli motiflerindendir. Bu derece paralellik gösteren kültürlerin temelinde aynı etkininin olup olmadığı hakkında yaptığımız araştırma sonuçlarının yer aldığı bu tez çalışmasının gerçek amacı, Sirius A ve Sirius B yıldız çiftinin bazı noktalarda bir sırra dönüşen bilgilerinin, Türk destan ve efsanelerinde yer alıp almadığı sonucuna ulaşmaktır.[12]

Kimi inançlara göre, yitik Mu kıtasına tektanrılı dinin indirilmesinden beri gezegenimizde Sirius kültürü hakimdir. [9] Sirius konusunda internette çoğu tutarsız görünmekle birlikte sayısız yorum yapılmıştır.[10] Zulkarneyn’in bu yıldıza giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği düşünülür.[6]

Sirius, aynı zamanda, yer aldığı takımyıldızdaki önemli rolünden dolayı, geleneklerde "köpek-yıldız" olarak da adlandırılır.[40] Bu yıldız pek çok mitolojik ve folklorik öykülere Güneş’ten bağımsız bir biçimde konu olabilmiştir. Sirius-A’nın helyak doğuşu antik Mısır’da Nil Nehri’nin taşmalarını, antik Yunan’da “köpek günleri”nin (kavurucu sıcak günler) başlangıcını, Polinezya’da kışı haber veriyor, Pasifik Okyanusu’nda ise gemicilere önemli bir işaret oluyordu.[10]

Muhyiddin-i Arabi, bir kitabında Dünya’nın, Yengeç burcunun yönetiminde olduğundan bahseder. Buradan yola çıkarsak Yengeç burcu içinde yer alan yıldızlar Dünya açısından önemlidir. Sirius takım yıldızı da temsil ettiği mânâlar dolayısıyla ve oldukça yakında bir takım yıldız olması sebebiyle, Dünya üzerindeki etkileri çok önemsenir. Nasıl ki astrologlar Jüpiter gezegenini önemseyip, iyi talih ve şans gezegeni olarak tanımlıyorsa, Sirius da böyle tanımlanır. Sirius ile ilgili bu bilgi, çok eski tarihlerden beri bilinip bugüne dek ulaşmıştır.[13]

Geleneklerde Sirius Sistemi ile ilişkilendirilen biçimsel semboller üç uçlu yaba, yay ve ok, hayvansal semboller kurt ya da köpek ve yunus, sayısal semboller ise 3, 22, 23, 44, 49 ve 50 rakamlarıdır.[13]

Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılanla ilişkilendirilir.[14]

Çeşitli uygarlıklara ait en eski astronomik kayıtlarda adı geçen Sirius, eski Mısır’da Sopdet (Grekçe’ye uyarlanmış haliyle Sothis, yıldızın Grekçe’deki adı ise Seirios’dur) olarak bilinirdi. Eski Mısır’da “Orta Krallık” döneminde, Mısırlılar takvimlerini Sirius’un "heliak doğuş"una göre düzenlemişlerdi.[10] Helyak doğuş (Heliak doğuş), Güneş’le aynı sırada doğup batabilen yıldızların Güneş’in doğduğu sıralardaki doğuşuna verilen adıydı. Bir yıldızın heliak doğuşu ile Güneş’in doğuşu arasındaki zaman farkı yılın belirli bir gününde sıfırlanır ki, o günden sonra o yıldız Güneş’ten daha önce doğmaya başlar.

Bu iki doğuş arasındaki zaman farkı, başlangıçta bir iki hafta boyunca bir saati geçmez. Fakat fark giderek açılır ve yıldızın doğuşu gece yerine gündüze denk gelmeye başlayınca ışığı Güneş’in güçlü ışığı yanında sönük kalan yıldız her yıl belirli bir dönem boyunca görülemez. Mısırlılar da bu yüzden 70 gün boyunca Sirius’u göklerinde göremezlerdi.[15]

Kadim Mısırlılar, Sirius’a "Nil Yıldızı" ya da "İsis’in yıldızı" olarak saygı göstermekteydiler. Onun her yıl 21 Hazirandaki gün dönümünde (gece ile gündüzün eşit olduğu gün) şafaktan hemen önce görünmesi, Mısır tarımının bağlı olduğu Nil’in taşacağının habercisidir. Bu özel sarmal yükselişe pek çok tapınak yazıtlarında değinilmiştir, bu yazıtlarda Sirius’a "İsis’in ruhu" olarak tanımlanan "İlahi Sepat" denilmektedir. Örneğin Mısır-Denderah’taki İsis-Hathor Tapınağı’nda şu yazıt yer almaktadır:

 “İsis, Yeni Yıl Günü’nde tüm ihtişamıyla mabette parlar ve ışığının içine ufuktaki babasının ışığını da karıştırır”.[16]

Sirius yıldızı, eski Mısırlılar için çok önemliydi. Bu sebeple hem takvimlerini, hem de tapınaklarının yönünü Sirius’a göre ayarlamışlardı.[17] bu ilk takvim toplam 365 günden ve her biri 30 gün çeken 12 aydan meydana geliyordu. Her yılı dört aydan oluşan üç mevsime ayırdılar: Taşma mevsimi, Suların çekilmesi ve Hasat.[18][19] Bu takvimde esas alınan gün ise, Sirius’un doğuşunun Güneş’in ışığından yeterince uzaklaşmış olmasından sonra, Güneş’in doğuşundan hemen önce açıkça görülür hale geldiği gündü. Bir başka deyişle bu, Sirius’un Mısır göklerinde 70 günlük yokluğundan sonra [20] belirdiği gündü ve Nil Nehri’nin her yılki taşmasından hemen öncesine ve yaz gündönümüne denk gelirdi. Sirius’u (Sothis) ifade eden hiyeroglifin glifleri üçgen, beş uçlu yıldız ve yarım dairedir. Sirius-A, eski Mısır panteonunda İsis tanrıçasıyla özdeşleştirilirdi ki, İsis, eşi Osiris ve oğlu Horus ile bir üçlem oluştururdu. Sirius’un gökyüzünde görülmediği söz konusu 70 gün, İsis ve Osiris’in duat denilen öte-alemde seyrettikleri dönemi simgelerdi.[10]

Mısırlılar, öldükten sonra Sirius’a doğru gideceklerine ve orada sonsuz bir yaşama başlayacaklarına inanıyorlardı.[21]

Sirius, zamanla “seneyi başlatan” olarak adlandırıldı.[18][19]

Bir Hint efsanesinde Sirius’tan şöyle bahseder: Cennet’in kapısına ulaşmak için yola çıkan dört kardeşten birisi iyi bir savaşçı, diğeri iyi bir aşık, üçüncüsü de bir şairdir. Sonuncu kardeşin ise tek özelliği kendisine sadık bir köpeğinin olmasıdır. Kardeşler yola devam ederken; 4. kardeş, savaşçıyı bir savaşta, şairi bir düğünde, aşığı ise bir prensesin kollarında bırakır. Köpeği ile beraber cennetin kapısına ulaştığında köpeğini cennete almazlar. Yolculuğu Cennet’ten izleyenler, tüm kardeşlerini terk ettiği halde neden köpeği terk etmediğini sorduğundaysa, kardeşlerinin kendi yollarına gittiğini, oysa köpeğinin ona bağlı olduğunu, bu yüzden terk etmeyeceğini söyler. Bu cevap üzerine köpek, gökyüzünde "Canis Major" takım yıldızı olur. Kalbi ise Sirius’tur.[21]

Sirius, Çin metinlerinde ve Feng Shui geleneğinde Ursa Major Büyükayı takım yıldızı ile birlikte hareket eden tek bir yıldız olarak nitelendirilir. Olumlu ve olumsuz Chi enerjisinin Güneş ile birlikte Sirius kaynaklı olduğundan bahsedilir. Enteresandır ki, 1909’da astronom Ejnar Hertzsprung Sirius yıldızının büyük ayı yıldız kümesi ile birlikte hareket ettiğini öne sürmüştür.[22]

Çin tradisyonlarında Sirius yıldızı, “göksel saray”ın bekçisi “göksel kurt” olarak nitelendirilir. Bu adın Çinliler’e Orta Asya Türkleri’nden geçmiş olduğu sanılmaktadır.[14]

Köpek Yıldızı’nın hemen altında "Argo Gemisi" adıyla anılan takımyıldızı yer alır. Astrolojik olarak gökyüzündeki bu bölge, "Yıldızlar Nehri" olarak bilinir. Astrolojide burası, yüksek şuur denizinin kapısıdır. Çinliler, bu bölgeyi cennetle cehennemin arasındaki köprü, toplayıcı olan "Yargıç’ın Köprüsü" olarak kabul etmişlerdir.[16]

Antik Yunan mitolojisine göre Orion, Poseidon’un oğludur. Her zaman köpeği ile gezen büyük bir avcıdır. Yakışıklılığı ve kadınlara düşkünlüğü ile ün salmıştır. Hera’yı kıskandıracak kadar güzel karısını kaybettikten sonra, misafir olduğu Oinopion’un kızı Merope’yi baştan çıkarmaya kalkışmıştı, Oinopion da bunun üzerine onu kör etti. Daha sonra Eos tarafından kaçırılan Orion’u, bakire tanrıça Artemis bir akrebe sokturarak öldürdü. Akrep, ödül olarak burçlar arasında yerini aldı. Orion’a gelince, o da gökyüzünün karşı yanında bir takım yıldız haline gelmiş; köpeği ise "Sirius yıldızı" olmuştur. Sirius’un aynı zamanda "Köpek Yıldızı" olarak da anılması bu sebepledir.[23]
Sirius yıldızından Zend Avesta’da da söz edilir. Birçok kutsal metinde sözü edilen tek yıldız olan Sirius, yeryüzündeki birçok uygarlık için de en kutsal yıldız olmuştur.[10] Sirius, Zend Avesta’da yağmur tanrısı Tishtrya’nın yıldızı olarak düşünülmüştür.[6] Tishtrya, yağmurların yağdırılması ve suların ülkeler arasında bölüştürülmesi ile ilgili bir yazatadır.[24]

Harran Sabiileri Ay tanrısı Sin’e, aya, güneşe ve yıldızlara taparlardı. Hepsinin ortak yıldızları da Şira, yani, "Şirayı Yemani" (Sirius, Süreyya, Pleiades) ile "Şirayı Gumeyşa" (Procyon) takımyıldızlarıdır.[25]

Sirius, Araplarının şans ve uğur kaynağı sayıp bahtlarını kendisine bağlı gördükleri yıldızdır.[26]

Eski Mısır’da Sirius’un hareketlerine göre tarım faaliyetlerinin düzenlendiğini hatırladığımızda Arapların, Sirius takımyıldızını kutsal saymaları boşuna değildir. Araplar, Sirius’un yağmurları yağdıran, bereketi veren yıldız olduğuna inanırlardı. Araplar, Sirius’a “En Necm” de derlerdi. Bu nedenle kişi adlarında “Abd-Necm” (Necm’in kulu), kölesi, “Abd-at-Süreyya” (Süreyya’nın kölesi) şeklinde tanrı adı olarak kullanırlardı. Kurân-ı Kerîm’de Necm Suresi 49. ayeti: “O, Şira yıldızının Rabb’idir.” derken, Şira en parlak yıldızı "Şirayı Yemani" (Süreyya, Sirius) ve en parlak yıldızı "Şirayı Şami" olan "Küçük Köpek" takımyıldızından oluşan iki takımyıldızın adı olması yüzünden iki takımyıldızın da Allah’ın yıldızları olduğunu söyler.[25]

Arapların Şira’yı "Gumeyşa" (Sulu Gözlü Şira) adıyla andıkları “iki” yıldız’dan oluşan bu takımyıldız ile “10 yıldızlık” Büyük Köpek takımyıldızını hesapladığımızda her ikisinin yıldız sayıları “12″ ye ulaşır. Bu da bize bütün dinlerde ve mitolojilerdeki “12″ sayısının sırrını verir. Ayrıca “Hilal-Yıldız” sembolü de muhtemelen bu takımyıldızını temsil etmektedir. Büyük köpek takımyıldızındaki on yıldızın da “1 güneş 1 ay” şeklinde “çift” dizilişli olmaları, “Hilal- yıldız” kavramının kaynağıdır.[25] Bu yıldıza, "Merzemü’l-Cevaza", "El-Kelb’ul-Ekber", "el-Kelb’ul-Cebbar", "Şi’ru’l-Ebur" gibi isimler de verilmiştir.[27]

Himyer Arapları’nın Yahudiliği kabul etmeden önce güneşe taptıkları Kurân-ı Kerîm’in Belkıs ve kavmiyle ilgili atfından anlaşılmaktadır. Güney Arapları’nın ayrıca Ay’a taptıkları ve onu temsîlen bir put edindikleri, Benî Uzre’den bir kabilenin "Şems" adlı bir putunun bulunduğu ve Abdüşems adının Araplar’da yaygın olduğu, çevredeki kültürlerden etkilenen Kuzey Arapları’nın da yıldızları ilâh kabul ettikleri, Lahm ile Cüzâm’ın Müşteri (Jüpiter), Kays Aylân’ın Şi’râ (Sirius), Temîm’in Deberân (Eldeberân), Tay kabilesinin bazı boylarının Süreyyâ ve Esed’in Utârid (Merkür) yıldızına taptığı bilinmektedir.[28] Lahm, Himyer ve Kureyş kabileleri tarafından da şi’râ yıldızı (Sirius) takdis ediliyordu.[29]

Sirius (Arapça adıyla Şi’ra), Kuran’da adı geçen bir yıldız olup, kendisinden Necm (Arapça’daki anlamı yıldızdır) suresinde söz edilir.İlginç bir rastlantı, söz konusu yıldızdan surenin 49’uncu ayetinde söz edilmesi ve aynı surenin 9’uncu ayetinde iki yıldızın yörüngelerini ima edercesine “iki yay” ifadesinin geçmesidir. Her iki ayetin sayıları yani 49 ve 9 yan yana getirildiğinde ise söz konusu yıldızların kimi astronomlarca ileri sürülmüş dolanım süreleri olan 49,9 (yıl) sayısının oluştuğu görülmektedir. [10]

Sirius takımyıldızı, birbirleri arasında "yay" şekli çizerler ve her 49,9 yılda birbirlerine yaklaşarak gökyüzünde sarkarlar. Bu bilimsel veri, Harward, Ottowa ve Leicester Üniversiteleri’nin astronomi bölümlerinde onaylanmıştır.[30] Sirius’tan bahseden Necm sûresi’nin 9. ayeti, bu bakımdan da çok ilginçtir:

"Sonra yaklaştı da aşağıya iniverdi. Derken iki yay kadar veya daha yakın oluverdi." [31]

Taberî ve Elmalılı Hamdi Yazır’a göre Necm sûresi 9’da, Sirius’a tapınmaya dayanan eski Arap inancını red mahiyetinde bu yıldızın rabbinin de Allah olduğu vurgulanmaktadır.[28][32] Araplarda Şi’râ’ya hürmet eden ve dünyada onun tesirine inananlar bulunduğu ve doğuşu esnasında gayba dair sözler söyledikleri cihetle burada özellikle Şi’râ’ya izafetle "Rabbü’ş-Şi’râ" buyurularak Şi’râ’nın Rab (terbiye eden) değil merbûb (terbiye edilen) olduğu gösterilmiştir. Böylece onların inançları reddedilmiş ve kendilerine, "Şi’râ"ya değil, "Şi’râ’nın da Rabbi olan Allah"a ibadet edilmesi gereği anlatılmıştır.[33] Mevdûdî ise bu âyeti, "Sizlerin nasibi Şi’ra yıldızına bağlı değil, onu yaratan Allah’ın elindedir." olarak tefsir etmiştir.[14]

Üstte de belirttiğimiz gibi, Araplar arasında bu yıldıza tapanlar vardı. Ayrıca kimileri de onu önemli olayların habercisi sayarak hareketlerini gözlüyorlardı. Seyyid Kutub’a göre kayan yıldıza yemin ederek söze başlayan, yüceler alemine dönük yolculuktan söz eden, bunların yanı sıra tek Allah inancını zihinlere yerleştirmeyi, asılsız ve tutarsız putperestlik inancını reddetmeyi amaç edinen bu surede yüce Allah’ın "Şi’râ" yıldızının da Rabb’i olduğunun vurgulanması son derece anlamlıdır.[34]

Eski Türk kavimlerine göre, bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. Bu yıldız, ruhlar âlemiyle ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı. Bir başka deyişle, Tanrı’yla insanı ayıran bir çizgiydi. Tanrı, insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi. Şamanlar uçarak bu kapıdan Tanrı ile iletişime geçerler bu yıldıza ulaşıp yukarısına çıkamazlardı. Tanrı, Şamanlara bu kapı vasıtasıyla bir elçisini gönderir, Şamanların isteklerini bu elçi vasıtasıyla dinlerdi.[6]

Eski Türklerde Şamanların Samanyolu’nu uçarak geçtikten sonra Tanrı’ya giden yolun kutsal kapısı sayılan Sirius Yıldızı’na ulaştırdıklarına inanılırdı. Bazı Türk topluluklarında Samanyolu’na "kuş yolu" denmesi, bu inancın bir uzantısı olarak görülebilir.[35]

Türklerin yaradılış efsanelerinde gökten mavi ışık huzmesi içinde inen "Gök" (mavi) kurt sembolü yaygındır. Orta Asya’da Göktürklerin Türeyiş efsanelerine göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk (ki sembolik anlamda bu güneş sistemidir), dişi bir kurdun ("köpek yıldızı"nın) yol göstermesiyle kurtulur. Kurt, çocuğu emzirir ve çocukla evlenir. Gök Tanrı, dünyaya kurt biçiminde iner. Ezoterik öğretilere göre de dünya planetinin oluşması aslında Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinin sonucudur. Mavi ışıklı kurdun, soyu yok olmuş bir çocukla evlenmesi benzerliği oldukça enteresandır.[6]

Bu yıldızın rengi hakkında da farklı görüşler vardır. Kırmızı, turuncu renklere anılmasına rağmen 1. yüzyılda yaşayan şair Manilius ve 4. yüzyılda yaşayan Avienus, bu yıldızı "deniz mavisi" olarak ifade ederler. Sirius’un Japon dilinceki adı, "mavi yıldız"dır.[6]

Kuzey Amerika kızılderili kabilelerinde Sirius ya köpek ya da kurtla ilişkilendirilir. Meksika’daki Seri’ler ve Sonoran Çölü’ndeki Tohono O’odham yerlileri Sirius’u “dağın koyunlarını takip eden köpek” olarak belirtiler, Karaayak dilinde ise bu yıldıza “köpek-yüz” denir. Cherokee (kabile) kızılderilileri Sirius’u Antares yıldızıyla eşleştirir ve her ikisini “ruhların yolu”nun sonunun bekçisi olan köpek yıldız olarak kabul ederler.[10]

Tapınakçılar (İlluminati) gizli örgütü içinde “Shemsu Hor” (Horus’un gözüne tapan kült/grup) diye bilinen bir grup vardı. Shemsu Hor, aslında Mısır’da bulunan eski bir İbrani kültünün adıydı. Bu kültün inancına göre, “Sirius’lular”, İbranileri yaratmış ve eski Mısır kültürünü geliştirmişlerdi.[17]

Mason localarında Sirius, "Parlayan Yıldız" olarak bilinir. Masonik sembollerde Sirius’a verilen aşırı önem hemen göze çarpmaktadır. Masonik yazar William Hutchinson, Sirius hakkında dikkate değer ilk ve en yüksek nesne tanımını kullanır.[36]

Masonlar, tarikatlarının ve medeniyetin kökenleri hakkında çok ilginç bir hikaye anlatırlar. Onların inancına göre, Sümerlilere kadar uzanan mitolojik bir geçmişte, dünyadaki medeniyet, Sirius yıldız sisteminden gelen ilahi ziyaretçilerin balığa benzediği belirtilerek “Oannes” diye adlandırılır.[17]

1995’de Fransa’da günümüz UFOloji dinlerine mensup 15 kişi intihar etti. İntihar yöntemleri ise benzin veya propanla kendilerini havaya uçurmaktı. Böylece Sirius’taki sonsuz hayata başlayacaklarına inanıyorlardı.[21]

Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde "Yüce Kaynak" isimli tarikatın 39 üyesi topluca intihar etti. Rancho Santa Fe kentinde, bir milyon dolarlık malikânede bulunan cesetlerin hepsinde siyah pantolon ve koyu renk tenis ayakkabıları bulunuyordu. Vücutlarının üst tarafında başlarını da örten piramit biçiminde mor renkli kefene benzer bir örtü vardı. Kolları açık, sırt üstü yatıyorlardı. Tarikatın üyeleri, başka bir gezegenden geldiklerine ve dünyaya melek olarak gönderildiklerine inanıyorlardı.[12]

Başka bir trajiktik olay ise, Luc Jouret tarafından kurulan “Solar’s Temple/Güneş Tapınağı” tarikatının gerçekleştirdiği toplu intihardır. Sirius yıldızında yeniden dünyaya geleceğine inanan tarikatın 53 mensubu, 1994 Kasım’ında İsviçre’nin ve Kanada’nın değişik yerlerinde aynı anda intihar ettiler. Güneş Tapınağı tarikatına bağlı 16 kişi 1995 Kasım’ında Fransa’da; 5 kişi de 1997 Mart’ında Kanada’da kendilerini yakarak intihar ettiler.[37]

Bugün Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 15 km. kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan ve dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu olan [38] Göbeklitepe ile ilgili önemli bir iddia, bu antik yapıların Büyük Köpek Takım Yıldızı’nın en parlak yıldızı olan Sirius’a tapınmak üzere inşa edildiğidir.[39]

Günümüzde, bir çok inanç taciri (Örneğin Bilgi Kitabı’nın yazarı Vedia Bülent Çorak gibi), Sirius’u çarpık inancını pazarlama vesilesi etmekte ve her fırsatta bu yıldızdan söz etmektedirler. Yapısını oluşturan mânâ terkibinin yeryüzündeki insanların değer yargıları açısından önem taşıması, Sirius’u zaman içinde insanların zihninde diğer yıldızlardan daha değerli kılmıştır. Bu bilgi, kuşaktan kuşağa geçtiği için, tarihin her döneminde popüler bir yıldız olmuştur. Bu değer verme konusunda öylesine ileri gitmişler ki sonunda Sirius yıldızından bir şeyler bekleme veya ümit etme gibi bir duruma girmişler, hattâ bu kadarla yetinmeyip Allah’ı bırakıp Sirius’a tapmaya başlamışlardır. Ya da bugünkü gibi kurtarıcı olarak Sirius’taki Tanrı(!)yı veya Tanrılar(!)ı bekler olmuşlar.

Ne yazık ki bu gibi tapınmaların ve beklentilerin tümü, galaksi içindeki veya Güneş sistemi içindeki "cin" dediğimiz negatif ruhâni varlıkların telkini ile oluşmuş ilhamlar ve inanışlardır. Gerçekle alakası yoktur. Sirius’u da Allah yaratmıştır, Sirius’un rabbi de Allah’tır. Kur’ân-ı Kerîm’de de Sirius’tan söz edilmesi de insanların güçlü pozitif etkileriyle bilinen bu yıldıza tapmasına engel olmak içindir.

Cinler de Sirius’un yaydığı titreşimlerin zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans ve iyi talih olduğunu ve dünya üzerinde etkili bir burçta yerleşmiş olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu bilgiyi insanların manevi duygularını sömürmek amaçlı kullanıp, birtakım saf insanları kendilerine esir etmektedirler. Örneğin, "Kurtarıcı Tanrı(!)nız Sirius’ta yaşıyor, çünkü O kutsal bir yıldızdır (Meselâ Scheat’ta yaşıyor deseler, o tanrı insanların indinde kurtarıcı ve sevimli bir tanrı olmazdı, ne zekiler!!) ve bir gün (kıyamet zamanında) sizleri kurtarmak için Dünya’ya gelecek.. Bizler de o Tanrı(!) ile sizin aranızda yüksek (ilâhi) bir kanalız, ondan (dolayısıyla Sirius’tan) haberler getiriyoruz. Biz falanca meleğiz, filanca mesajcıyız" vs. gibi... Oysa Kurân’ın tanımına göre Ahad ve Samed gibi zati sıfatların sahibi Allah’a rağmen bu gibi tanrılar olamaz.[13]

Kaynaklar

[1] Kurân-ı Kerîm, Necm Sûresi, 49, meal: Mustafa İslamoğlu.
[2] http://kurananahtari.com/download/sozluk/13.pdf
[3] http://www.eskisehirbilimdeneymerkezi.com/docs/acc134d37dcf7045331a3982f81d1eb9.pdf
[4] http://rasathane.ankara.edu.tr/files/2013/02/ciplak_gozle_gokyuzu.pdf
[5] http://www.istanbul.edu.tr/fen/astronomy/aak/wp-content/uploads/ASTRONOMI_I_02.pdf
[6] http://akulduz.blogspot.com.tr/2012/11/sirius.html
[7] http://walkingtothelight.com/page.php?id=885&ad=SİRİUS YILDIZ SİSTEMİ
[8] http://www.uzayveastronomi.com/2009/01/17/17-18-ocak-2009/
[9] Alparslan Salt, "Dogonlarda Sirius Gizemi", Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul 1984.
[10] http://tr.wikipedia.org/wiki/Sirius
[11] http://srv2.galactic2.net/Planet/sirius-relationship.html
[12] http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-6113-34-sapik-tarikatlarin-kiyamet-provasi.html
[13] Yaprak Pelin Ertürk, "Sirius Kültürü ve Türk Mitolojisi İlişkisi" (lisans tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 2011.
[14] Kurân-ı Kerîm, Necm Sûresi, 8-9, meal: Ömer Nasuhi Bilmen.
[15] Alparslan Salt - Cem Çobanlı, "Dharma Ansiklopedi", Dharma Yayınları, İstanbul 2001.
[16] http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/newage91.htm
[17] http://ahmedtevfik.blogcu.com/7-bolum/9113035
[18] Colin Ronan, "Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi" (Bilim Tarihi), çev. E. İhsanoğlu, F. Günergun, TÜBİTAK Yayınları, Ankara 2003, s. 18-19.
[19] Yrd. Doç. Dr. Mükerrem Bedizel Zülfikar Aydın, "Kitâbü’l-Filâha’da Gök Cisimleri - Tarım İlişkisi", Acta Turcica, Yıl V, Sayı 1, Ocak 2013.
[20] Jay B. Holberg, "Sirius: Brightest Diamond in the Night Sky, Chichester", UK 2007: Praxis Publishing, s. 4-5.
[21] http://banamidedinsen.blogspot.com.tr/2011/09/sirius-ve-orion.html
[22] http://www.ntvmsnbc.com/id/25067356/
[23] http://www.filozof.net/English/space-science/135-orion-takim-yildizi.pdf
[24] http://www.yaprak-forum.com/forum/archive/index.php?t-31207.html
[25] Beyt-Nahreyn Arap Tarihi, "İslam Öncesi Arap Tanrıları", Derleyen: Yavuz Binbay, http://beyt-nahreyn.com/?p=318
[26] http://hilalder.org/dosya/indir/026_Necm_Suresi_M_Islamoglu_Atlasli.pdf
[27] Mevdûdî, "Tefhimu’l_Kurân", Necm suresi tefsiri.
[28] Diyanet İslam Ansiklopedisi, "yıldız" maddesi, cilt:43, s.534.
[29] http://hilalder.org/dosya/indir/Hz_Muhammedin_Hayati_Unite_08_Dini_Durum.pdf
[30] http://turktarihivegercekler.blogcu.com/sirius-un-gizemi/13837822
[31] http://kendimlekonusuyorum.blogspot.com.tr/2010/10/sirius.html
[32] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, "Taberi Tefsiri", Hisar Yayınevi: 8/54.
[33] Elmalılı Hamdi Yazır, "Hak Dini Kuran Dili" c.7., s.324.
[34] Seyyid Kutub, "Fizilal’il-Kurân" tefsiri, Necm suresi 49.
[35] Yrd. Doç. Dr. Özer Çetin, "Kültürel Din Psikolojisi Açısından Geçiş Dönemi Rüyaları: Kutadgu Bilig Örneği", Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013, 6/3.
[36] http://apocalisselaica.net/tr/varie/miti-misteri-e-poteri-occulti/la-misteriosa-connessione-tra-sirio-e-la-storia-umana
[37] Yrd. Doç. Dr. Faruk Sancar, "Beyin Yıkama Olgusu Üzerine Kavramsal ve Tarihsel Bir Analiz", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 32.
[38] http://tr.wikipedia.org/wiki/Göbeklitepe
[39] http://www.opet.com.tr/kilometredergi/kilometrehaziran2014.pdf
[40] Richard Hinckley Allen, "Star-names and Their Meanings", New York 1899: G. E. Stechert, s.117.



Türk Astrolojisi
Sizlere, bir yazı dizisi ile Türk Astrolojisi konusunda bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Dizinin ilk yazısında, köklerimizden bugüne kadar güncel kalmış arketipler ve Türklerin astroloji’ye yakınlığını sembolize eden değerlerden bahsedeceğim.
İlkel insanın yakın çevresindeki tabiat güçlerini algılaması ve dünyayı öğrenme yolunda çevresi ile kurmuş olduğu iletişimler, doğada güneş ve ayın geçirmiş olduğu tabii süreçler pek çok toplumu yoğun bir şekilde etkilediği gibi biz Türk toplumunu da önemli noktalarla etkilemiştir. Hala batılı yazarlar, Türk tarihinin kökenleri ile ilgili binlerce fikre sahip olsalar da, biz ulusumuzun kökten gelen destanları ile birlikte ve dikkatli incelendiğinde Çin ve bölgedeki Uygur Türkleri gibi yerleşik düzene geçmiş Türk kavimlerinin kaynaklarında çok ama çok önemli bilgiler olduğunu görürüz.
Şu an için kadim Çin kültürüne, bazı Moğol kavimlerine, Hintlilere mal edilen pek çok düşüncenin ilk çıktığı yer Orta Asya’daki eski Türk kavimleridir. Destanlarımız astronomik ve astrolojik gözlemlerle doludur. Avrupada kavimler neredeyse yontma taş çağında iken ve Yunan düşünürleri daha yaşamamış iken eski Türklerin yıldız-biliciliği, gökyüzü takvimleri ve gökyüzü gözlemleri vardı. Tıpkı mayalar gibi. Bu bilgiler de kültürel emperyalizm sebebi ile çeşitli kültürlerin bulduğu ve bizlerin yeniden onlardan çok büyük emek ve güç ile geri aldığımız bilgiler oldu. Eski Türk kavimlerinde astroloji veya yıldız bilimi evrenin en önemli algılayış biçimlerinden biri idi. Bunu yaradılış, türeyiş ve Ergenekon destanlarında da görürüz.
Bu destanlar çeşitli mitolojik hikâyeler gibi görünse de her mitolojik hikâyenin altında yatan bir gerçeklik de bulunmaktadır. Bazı hikayeler zamanla değişime uğramak ile birlikte, masalsı bir anlayış ile, hayatı görebilmek ve kuşaktan kuşağa gelen gelenek ile bu bilgiyi aktarmak, zaten mitolojinin dili değil midir? Yaratılış destanı Alp Er Tunga destanı, Göktürk destanı, ve Türeyiş destanı gibi pek çok destandaki mitolojik hikayelerde zaten astronomik ve gökyüzü hareketleri ile ilgili pek çok bilgi de saklıdır. İslamiyet öncesi tarihimizde gökyüzü gözlemlerini fazlası ile kullanan bizleriz, fakat bunlar unutturuldu. Eski Türk destanlarında hükümdarların doğuşu çeşitli mitolojik hikâyeler ve efsaneler ile süslenmiştir. Türk halklarının eski ortak inancı Tengricilik’ten gelen bilgiler enteresandır.


Türk mitolojisinde var olan belli karakterlerin, gökyüzündeki semboller ile bağlantıları çok ilginçtir. Mesela Ülgen ülkesi, İslami ismi ile Ülker, Japonca ismi ile Subaru bir diğer ismi ile Süreyya Takımyıldızı, yedi kız kardeş olarak da bilinen Boğa takımyıldızındaki Pleides yıldız grubunu temsil eder. Ve bu 7 yıldız eski Türkler için en kutsal yıldız grubudur. Aynı şekilde Kurt Asena ile gökyüzünün en parlak yıldızı avcının köpeği diye nitelendirilen Canis Major’ün en parlak yıldızı Sirius arasında anlamlı bağlantılar bulunmaktadır. Sirius yıldızı –Güneş hariç- dünyadan görünen en parlak yıldızdır. Eski Mısır mitolojisinde İsis diye nitelendirilen bu yıldızın enteresandır ki, sembollerinden biri de köpek başlı heykellerdir.
Bunun haricinde gökyüzü hareketleri ve o dönemde gökyüzünde oluşan görüntüler Türk mitolojisindeki hikâyelerde çeşitli şekillerde kaydedilmiştir. Türklerin eski inançlarında kurt kutsal sayılır. Ortak türeyiş efsanelerinde dişi kurt sembolizmi bulunmaktadır. Bozkurt, Canis Major önemli bir semboldür. Bu sembol dünyanın sembol havuzunda önemli bir yere sahiptir. Gökyüzü tarafından gönderilen Asena adındaki bir dişi kurtun efsanesi günümüze kadar gelmiştir. Kurt resimleri pek çok Türk kavminin bayraklarında yer almış, ordunun başındaki kişilere ise Kök-Böri denmiştir. Kök eski Türkçede Gök demektir. Böri ise Kurt demektir. Bunun yanında bu konuya ait yazılı bilgileri pek çok mitolojik hikayenin haricinde de, M.S 6. yy’ dan kalan Bugut dikilitaşına kazınmış kurt kabartmalarından da görürüz.
Türk destanlarındaki Ülgen - Ülker veya Pleides takımyıldızı- tanrısal bir gücü temsil ederken, gök tanrının yaşadığı yer ve bir mekan olarak da nitelendirilmektedir.
Orta Asya astrolojisi’nin milattan önceki dönemlerde kullanıldığı bilinmektedir. Büyük Hun imparatorluğunun astroloji sistemi var olmuş olmasına rağmen, Türk boylarının hepsinin yaşamış olduğu fırtınalı ve zor dönemler sebebi ile bu sistemin kültürel varlığının tüm dünyaya tanıtılması pek de mümkün olmamıştır. Ancak, Orta Asya’da Hun ve Hun sonrası takvimler, ilk takvimler olarak kabul edilebilir. Haldey’ler ise gözlemleyebildikleri gökyüzü cisimlerinin dönüşlerini öğrenerek bugün için bile geçerli olan güneş ve ay takvimleri yapmışlardı. İleriki zamanlarda mevsim döngüleri, zirai uygulamalar ve göç zamanlarının belirlenmesi için de bu takvimler kullanılmıştır.
Eski zamanlarda yaşayan Türk halkları Güneş’ e Kün, Ay’ a Ay, Merkür’ e Cüzen, Mars’a Cetegey, Jüpiter’e Tennir, Satürn’ e ise Keram ismini vermişlerdir. Tuhaf olan şudur ki, elimizde az da olsa bulunan kanıtlardan anlaşılır ki, bazı Türk efsanelerinde varlığı geçtiğimiz yüzyıl içinde yeni yeni bulunan pek çok gökcisminden bahsedilmektedir. Batının 1939‘da bulmuş olduğu Plüton isimli gökcismi, 1846’da bulunan Neptün, 1781’de bulunan Uranüs, dünyanın ikinci uydusu olup olmadığı konusunda hala pek çok tartışmanın konusu olan Lillith ve şu an için 2003’ te bulunmuş olan Sedna gibi.
Eski Türk astrolojisinde dünyadan görünmeyen ama tanrısal bilginin toplumsal sığınağı diye nitelendirilen bazı yörüngelerden bahsedilir. Bunlar ; Neptün Tepmez, Plüton Dugun veya Dugan, Sedna veya henüz bilemediğimiz bir yörünge düzlemi Anmat, Karan dünyanın spekülatif ikinci uydusu Lillith ve çok ilginçtir ki, neredeyse sistemi 84 yılda dolaşan zaman zaman görünen Kontuk isimli noktalara aittir. Elimizdeki bilgiler bu yörünge düzlemlerinin eski Türklerde nasıl bilindiğini açıklayamamaktadır. İlginçtir ki, Nart Hunlarının, Karaçay astrolojisinde Karan diye nitelenen ve astrolojik anlamda soy lekesini gösteren karanlık bir tanrıçayı temsil eden ayın yörüngesi ile kesişen bir nokta vardır. Bu nokta hakkında 1900’lerin başında batı dünyası farklı çalışmalar yapmıştır. Elimizde ne yazık ki, Karaçay Hunlarının 12 gezegen, 36 yıldız grubu ve 12 burçlu sistemi haricinde çok da fazla yazılı kaynak bulunmamaktadır. Hunların bir kolu olan Nart’lar 12 yıllık Çin astrolojisinin hayvan takvimi ile benzerlikleri olan bir sistem kullanmışlardır. Eski Türklerde 36 ara burç, 12 ana burç mevcuttur. Her bir burç 10’ ar derecelik yani 10 günlük birer dekanata ayrılmış, şu an modern batı astrolojisinde kullanılan derin araştırmalarda kullandığımız dekanat ve deka sistemi de ilk olarak Türkler tarafından keşfedilmiştir.
Hatta ilginçtir ki, bir burcun batı astrolojisinde kullandığımız öncü, sabit, değişkenleri ile aynı değerde nitelikleri bulunmaktadır. Eski Türkler, yeni çağda ancak keşfedilen sistemi binlerce yıl önce kullanmışlardır. Hun astrolojisi, 36 yıldız grubu, 36 gökyüzü derecesi, güneşin gökyüzünde hareket ettiği 36 dereceden oluşur. Ortalama her burç 10 ile 12 gün kapsar. İlk burç 21 Mart ile baharın başlangıcı olan Toruk’tur.
Hun inanç sisteminde bir başka önemli sayı ise 9 ‘dur. Kainat’ın 9 kapısından bahsedilmektedir. Bunlardan dünya, Hun dininde güneş ile birlikte 4 sayısını temsil eder. Güneşi de sayarsak Güneş, Merkür, Venüs ve Dünya ile 4 sayısına zaten ulaşırız. İlginç olan şudur ki, modern astronomi 9 Plüton dahil , Kupier kuşağına kadar olan alanda 9 gezegenden oluşan bir astronomik yapıyı kabul eder. Hepimiz ilkokulda öğrenmişizdir ki, güneş sisteminde 9 gezegen vardır ve dünya 3. gezegendir. 4 sayısı aslında Hun Türklerinde “3’ten sonra gelen” olarak kabul edilir. Ve her şey 4 çarpan üzerine çalışır. Bunlar ise ateş, toprak hava ve su 4 kutsal element, ilkbahar, sonbahar, yaz ve kış şeklinde 4 mevsim ile sembolize edilir.
Hun ve Uygur Türklerinde 9 defa 4 güneş yılı yaşayan insan artık yetişkindir. 18 defa 4 güneş yılı yaşayan insan ise, bedeninden artık yaşam enerjisinin çekildiği güçsüz bir bireydir. Bunlarda 9 , 4 ve 36 ve onların çarpılmasından oluşan sayılar çeşitli şekilde mitolojik motiflerde görülür. 36; aslında doğumdan itibaren her yıl bir burcu temsil ederek ulaşılan 36 yaş ile ilgilidir. 36 bunları temsil ederken 9; güneş sistemindeki gezegen sayısını , 4 ise gökyüzünde güneşin kendisini göstermiş olduğu 4 evreyi yani mevsimleri temsil eder. Bunun yanında eski Hun kayıtları 9 ve 4 sayısı ve 36’nın çocuk doğumu ve ay döngüsü ile de alakalı olduğunu gösterir. Bildiğimiz bir şey vardır; insan annesinin karnında 36 hafta yani 4x9 ay kalmaktadır.
Gördüğünüz gibi İslam öncesi Türk kültürü, çok derin anlamları olan arketiplere ve mitolojik değerlere sahiptir. Bazı astronomik gerçeklikler mitolojik bilgilerin ışığı altında gizlenmiş, kulaktan kulağa yayılarak tüm toplumun bilincine kazınmıştır. Kültürümüzün derinliklerini incelediğimizde buna benzeyen pek çok ilginç detay ile karşılaşırız. Önümüzdeki günlerde yaptığım bu araştırmanın devamını sizlerle paylaşacağım. Güneşin hareketlerinin, Venüs’ün 8 yıllık özel döngülerinin, gökyüzündeki Jüpiter ve Satürn kavuşumlarının, önemli sosyal olaylara sebebiyet verdiğine dair ilginç bilgilerin detaylarını dizinin devamında yazacağım. Sıra dışı gelen; kültürümüzün tarihsel motiflerinde var olan mitolojik karakterlerin, astronomik ve astrolojik semboller ile örtüşmesidir.
Bugün hala elimizde yazılı kayıtlar çok kısıtlı olmak ile birlikte, toplumsal hafızalara kazınmış bir şekilde bazı gelenekleri takip eden Yakut Türkleri, geçmişten gelen geleneklerimizi devam ettirmekte. Sibirya ötesi halkları diye nitelendirdiğimiz gizemli ve kadim uygulamalara sahip bu halkın aynı gökyüzü hareketlerini incelemeye devam ettiği, eski Hun sistemi ile aynı kozmolojiyi kullandığı bilinmektedir. Öyle ki, Yakut kam’ları ( Şamanları ) bizler ile eş zamanlı olarak bazı astrolojik gezegen döngülerini kullanmaktadır. Şimdi soruyorum; atalarımızın binlerce yıl önceki bilgisi ile şu an bilimsel diye nitelendirdiğimiz gözlemler ile bile 2000’li yılların ortalarında ancak bulduğumuz ve Sedna diye nitelendirdiğimiz gök cismini bilmeleri, Uranüs’ün rotasyonları hakkında kayıt tutmaları ( ki Uranüs gözle görülememektedir ) 1900’lerin başında tüm dünyayı ayağa kaldıran dünyanın ikinci uydusu ile ilgili bilgileri bilmeleri nasıl mümkündür ?
Bölüm 2
Hun Türkleri ayrıca karanlıkta olan ve ancak Kuzey’den belli dönemlerde görülen ve göründüğü dönemlerde ise, çok büyük felaketlere sebebiyet veren karanlıkta kalan bir gökcisminden bahsetmişler.

Hun Türklerinde Güneş döngülerinin yanında Ay döngüleri de çok iyi bilinmektedir. 12 ana burç ve 12 aya karşılık gelmektedir. Ocak’a Başil, Şubat’a Bayrım, Mart’a Ayuznu, Nisan’a Toturnu, Mayıs’a Hıçakay veya Karaçay lisanı ile Hıçauman, Haziran’a Rukkul, Temmuz’a Eliya, Ağustos’a Kırkar, Eylül’e Kırkauz, Ekim’e Etıyık, Kasım’a Abentonkuk veya Karaçayca Abıstol, Aralık’a Endreyük denir.
Bunlar 12 burç ve 12 dolunayı temsil eder. Her bir dolunay diğerinden daha farklı sosyal etkilere sahiptir ve her bir dolunayın önemli etkileri vardır. Bunlar Çinlilerdeki 12 yıllık döngüye sahip olan ve Feng Shui’de kullanılan hayvan takvim sistemindeki gibi, ileriye dönük bireyden ziyade sosyal ve coğrafik nitelikleri, doğa olaylarını, doğa ile ilgili konuları temsil ettiği için kullanmışlardır. Cıl veya Çil yıl demektir. Hun dilinde 12 yıllık takvim devirleri Ciçhan, İynek, Kaplan, Koyan, Çabak, Cilan, At, Koy, Maymul, Kuş, İt ve Tonnuz ‘ olarak nitelendirilmektedirler.
Örnek olarak 14 Şubat 2010’da tüm Çin ve Taoist Asya, Kaplan yılını kutlar iken, Hun takviminde de aynı dönem Kaplan yılına karşılık gelmektedir. Bu yıllar kişilerin doğum karakterini temsil ederken, 36 burçluk, yani 12 burcun her birinin 3 parçaya ayrılmasından ortaya çıkan döngüler de bu dönemdeki etkilerin bireye indirgenmesine imkan verir. Eski Türkler’de ve Hun’larda gezegenlerin rotasyonları neredeyse Arap-İslam ve modern astrolojinin atası olan klasik batı astrolojisinden daha da tutarlı idi.

Ayın 27 günlük devirlerini veya Tennir yani Jüpiter’in ortalama 11 yıl 300 günde sistemi dolaştığını bilmekteydiler. Kontuk ( Uranüs ) denilen, gökyüzündeki zaman zaman görülen gizemli cisim için verdikleri tarih 83 yıl 283 gündür. Bu 1780’li yıllarda William Herschel tarafından bulunan Uranüs’ün zaman zaman gerçekten de gökyüzünde çok silik bir yıldız olarak dünyadan göründüğü gerçeğini Hun’ların söylemesi ilginçtir. Ayrıca bir başka ilginç durum da, Anmat denilen, yörünge düzlemi 650 sene olan ve çok uzun bir süreci temsil eden bir cisimden bahsetmeleri ve modern astronominin bunu 2000’ li yıllarda bularak gerçekten 650 yıllık bir yörünge çapına sahip Plüton ötesi Plüton büyüklüğünde bir gezegen ( Sedna ) bulmasıdır.
Hun Türkleri ayrıca karanlıkta olan ve ancak Kuzey’den belli dönemlerde görülen ve göründüğü dönemlerde ise, çok büyük felaketlere sebebiyet veren karanlıkta kalan bir gökcisminden bahsetmişler. Bu gök cisminin ayın yaratılışındaki kardeşi olduğunu ve dünyadan çok uzak bir yerlerde dünyanın etrafında da 9 yılda bir dolaştığını anlatmışlardır. Dünyanın ikinci ayı ile ilgili ilk bilgiyi Toulouse Gözlemevinden, Fransız Astronom Frederic Petit 1846 yılında bildirmiştir.
Cruithne ismi ile anılan bir küçük uydunun dünyanın etrafından dönmekte olduğunu 1986 yılında araştırmışlar ve 1997 yılında varlığından emin olmuşlardır. İlginçtir ki, Cruithne, at nalı şeklinde bir orbite sahiptir ve bu turu 770 yılda tamamlamaktadır. Her 385 yılda bir, dünyaya en yakın noktaya gelmektedir. Bir dahaki en yakın ziyareti 2285 yılında olacaktır. At nalının Türk inanışlarında da çok büyük önemi olduğunu hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Folklorik yapı içine sinmiş Türk değerlerinde, göksel sembolleri görmek mümkün. Türk Mitolojisinin göksel ifadeleri gerçekten bizlere pek çok bilginin kapılarını aralamaktadır.
Nasa, 1980’ lerin ortalarında dünya ve ay sistemine bağlı olduğunu düşündüğü, Venüs ile dünya arasında bir küçük asteroidin varlığından bahsetmiştir. Hatta o yıllarda bu asteroidin dünyanın ikinci uydusu olabileceği konusunda önemli tartışmalar çıkmış, fakat bu gökcisminin eldeki teknik imkanlar ile yeterince görünememesi ve birkaç kez tespiti haricinde de istikrarlı bir yapı çizmemesi sebebi ile adlandırılamamıştır. Bulunan bu gökcismi tuhaf bir şekilde güneşi tam anlamı ile yansıtmamakta, bu sebepten dolayı da bizlerin astronomik gözlemlerde çok güçlü teleskoplarda kullandığımız ışık toplayıcı aynalar tarafından da görülememektedir. Eski Türklerin bu cisme Karan , karanlıkta olan görünemeyen ismini vermesi de ilginçtir. Venüs’e ise Çolpan diyen Hunların, Pleides takımyıldızına Ülgen dediği bilinmektedir. 3.7.2010
Saygılarımla,
Astroloji Uzmanı Oğuzhan Ceyhan


Göbeklitepe'yi Siriustperestler mi yaptı?
19 Ağustos 2013 Pazartesi Saat 22:44
Göbeklitepe Sirius'a tapınmak için mi yapıldı? Dünyanın en eski tapınağı olarak bilinen Şanlıurfa’da bulunan ‘Göbekli Tepe’ hakkında önemli bir iddia ortaya atıldı. Halen birçok sır saklayan dev anıtların bulunduğu antik yapının, Büyük Köpek Takımyıldızı’nın en parlak yıldızı Sirius’a tapınmak için inşa edildiği öne sürüldü. Eğer iddia doğru ise Kuran-ı Kerim'in Necm suresinde işaret edilen inancın kökleri burada atılmış olabilir.
Milattan önce 10 - 12 Binli ylıllarda inşa edildiği tahmin edilen, Dünyanın en önemli antik eserlerinden ve en eski tapınaklarıdan Göbekli Tepe’nin, Sirius yıldızına adandığı iddia ediliyor. 
T şeklinde üzerinde çeşitli hayvan motifleri işlenmiş diikili taşlarla çevrili, 20 kadar daire şeklinde çevrelenmiş dairesel alandan oluşan Göbekli Tepe tapınağı dünya tarihini değiştirmiş ve özellikle tapınak inşaasının kentleşme ile başladığını, dinlerin yerleşik hayatla ortaya çıktığını savunan materyalist tezleri geçersiz kılmıştı.
Neolitik (Cilalı Taş Devri) Çağı hakkındaki tartışmalarda yeni bir sayfa açan Göbekli Tepe, insanların, tarımla birlikte yerleşim birimleri kurmaya ve dini geliştirdikleri düşüncesini yıkıyor çünkü,  dev tapınağın öçevresinde tarımsal hayata ait hiçbir iz yok. Tapınak, dinlerin, eski insan topluluklarında yerleşik hayata geçmeden daha önce var olduğunu ispatlıyor.
1990’lı yıllarda başlayan ve halen süren kazılarda ortaya çıkan dairesel alanların her birinin ortasında da, devasa, T şeklinde taş sütunlar yer alıyor. Bazı sütunların üzerinde aslan gibi yırtıcı hayvan figürleri yer alırken, iki anıttaşı, birbirlerine paralel biçimde yapının ortasında yükseliyor.
Göbeklitepe kazılarının başında yer alan, Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden (DAI) Klaus Schmidt, “Burada Avcı-toplayıcı toplumlara ait eş zamanlı olarak kurulan birçok yerleşim birimi var. Göbekli Tepe, bu yerleşimlerde yaşayan insanlar için bir ibadet yeriydi” diyor. 
Ancak tapınakların hangi amaçla ve hangi dine ibadet için kurulduğu henüz bilinmiyor. Ortada yazılı belge olmaması (Göbeklitepe'de bulunan yassı mühür şekilli bir taşın ilk yazı sisteminin işareti sayıldığını da hatırlatalım)
TARTIŞMALAR DEVAM EDİYOR
Newscientist sitesi, İtalyan bir araştırmacının, Göbekli Tepe’nin ne tür bir dini inanışa sahip insanlar tarafından kullanıldığına dair önemli bir iddiasını haberleştirdi.
Milano’nun Polytechnic Üniversitesi’nden arkeolog ve astronom Giulio Magli, tıpkı İngiltere’deki Stonehenge gibi, Göbekli Tepe’nin gök cisimlerinin hareketlerini takip etmek ve onlara tapınmak için yapıldığını ileri sürüyor.
Magli, oluşturduğu simülasyonda Göbekli Tepe inşa edildiği zaman gökteki yıldızların konumlarının nasıl olacağını belirlemiş. İtalyan gök bilimci, Dünya’nın kendi eksenindeki hareketinden dolayı yıldızların son bin yıl içinde konumlarının değiştiğini, bir zamanlar ufuk çizgisine yakın beliren yıldızların farklı konumlarda yükseldiği ve görüldüğünü, yeniden belirmeleri için de binlerce yıl geçebileceğini ifade etti.
Güneş’in ardından dünyadan görünen gökteki en parlak yıldız olan Sirius; Ay, Venüs ve Jüpiter’in ardından gece karanlığında görülebilen en parlak dördüncü gök cismi.

‘SİRİUS’U TAKİP EDİYORLARDI’
Magli, antik Mısır takviminin Sirius yıldızının hareketlerinden yararlanılarak hazırlandığına dikkat çekerek, binlerce yıl önce Göbekli Tepe’nin bulunduğu enlemde benzer amaçlara hizmet etmiş olabileceğine dikkat çekiyor. 
‘Sirius’un 9300 yıl önce ufuk çizgisinin altında görünür olduğunu’ belirten Magli, “Gökte aniden beliren bir yıldızın, bir dinin doğumuna sebep olduğunu düşünebiliriz” dedi. Magli, “Bence Göbekli Tepe bir yıldızın ‘doğumu’ üzerine inşa edildi” diyor. .
YILDIZLARLA KONUMLANDILAR
Göbekli Tepe haritaları ve uydu görüntülerini kullanan Magli, iki anıt taşın arasından ve tüm çemberlerin içinden geçen hayali bir çizgi çizdi. Magli, kazılarda ortaya çıkan üç dairesel alanın, Sirius’un ufukta belirdiği M.Ö 9100, 8750 ve 8300 yıllarında gökteki noktalarla aynı hizaya geldiğini öne sürdü.
Magli, yaptığı araştırmanın üzerinden geçmesi gerektiğini ve daha doğru hesaplamalarla sonuçları doğrulaması gerektiğini belirtti. Kazılarda dairesel alanların tam olarak ortaya çıkmaması, yapıların yıldız konumlarına göre hazırlanıp hazırlanmadığı hakkında kesin bir fikir sunamıyor.
DAI üyesi olan Jens Notroff, “Göbekli Tepe’deki anıtların bir çatısı olup olmadığını hala tartışıyoruz. Eğer zamanında bir çatı varsa, bu yıldızların gözlemlenmesini zorlaştıracaktı” dedi.
ANTİK İNANÇLARDA SİRİUS VE SİRİUS'A TAPINMA
Siriustperest olarak tanımlayabileceğimiz Sirius yıldızına tapınım ya da orayı bir "kurtarıcı" görme inancının kökleri kadim tarihlere kadar uzanıyor. Göbeklitepe ilgili iddialar doğru ise (ki modern uzay tarikatlari ve uzaylılara inanan derneklerin, en alakasız konulardan "bilimsel gerçek" uydurma tavırları dikkate alınırsa, bilimsellik maskesiyle böyle bir viral reklam kullanma ihtimalleri hiç bir zaman gözardı edilmez) Siriustperestlik Milattan önce 12 binli yıllarda bile yeryüzünde etkiliydi. 
Antik devirlerde Köpek Yıldızı ve Demir Kazık olarak da ifade edilen Sirius, farklı medeniyetler ve kültürlere ait dillerde, Sothis, Şira, Sirona, Serios, Kaksidi, Huşi adlarıyla da anılmıştır.
Okültizm yani gizli ilimler'de (ezoterik bilgiler) adından çokça söz ettiren yıldız, fiziksel özellikleri ile de astrologlar kadar asronomların da büyük ilgisine mazhar olmuştur. 
Arkeolojide Sirius, genellikle ak yıldızlardan sayılır. Sirius yıldızının rengi beyaz, kış dönemlerinde bile gökyüzünde en yüksek konumunda mavi beyazdır. Ak yıldızlar; analitik aklın, iletişimin, toplumsal ilişkilerin, kültürel zengilliklerin vev entelektüel olgunluğun temsilcileridir. Çinli, İranlı, Mısırlı ve Müslüman astronomlar gibi bazı Romalı ve İspanyol astrnomlar Sirius yıldızının büyük beyaz yıldız olduğunda hem fikirlerdri.  Yıldızların katalogunu çıkartan Arap gökbilimci Abdurrahman Es-Sufi de Sirius'u beyaz yıldız olarak sınıflandırmıştır. 13. yüzyılda derlenen şarkılarından Carmina Burana'da Sirius'un beyazlığı Fildişi ile karşılaştırılır. 1391 yılında, Geoffrey Chaucer, Sirius yıldızına Arapların Al-Habur (güzel beyaz yıldız) dediklerini kayda geçer.

Ancak Yunan ve Romalı bazı yazar ve astronomlar Sirius'tan kırmızı  yıldız olarak söz eder. Bunlardan İskenderiyeli ünlü astronom Ptoleme, Sirius'un Ateş kırmızısı olarak niteler.
Türk mitolojisinde Sirius, Demirkazık yıldızı olarak adlandırılır.  Astroloji kökenli mitolojik Türk tasavvurunda Demirkazık, evrenin direği ve göğün kapısı olarak tasvir edilir, sıcak ve soğuğun bu kapıdan geçtiği tahayyül edilirdi.
Orta Asya Türk Medeniyeti'nin Yaradılış efsanesinde gökten mavi ışık huzmesi içinde inen Gök (mavi) kurt sembolünün bu yıldızla bağlantıı olduğu iddia edilmektedir. Fakat Türk mitolojisinde Demirkazık'ın Sirius olduğu yorumu son dönemlere aittir, daha önceki yıllrda Demirkazık yıldızının kutupyıldızı olduğu inancı hakimdi. Fakat yıldızla ilişkilendirilen Kurt motifinin Yunan mitolojisindeki köğekle benzerlikler arz etmesi Sirius yorumunu daha tutarlı gösterebilmektedir.
Göktürklerin Türeyiş efsanesine göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk (güneş sisteminin seombolü kabul edilmektedir) dişi bir kurdun (köpek yıldızı) yol göstermesiyle kurtulduğu, kurdun çocuğu emzirdiği, sonra onunla evlediği mitolojik inancı vardır. Ezoterik iddailara göre de dünya gezegeninin Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinden doğan çocuk olduğu inancı bu efsane ile paralelik arz etmektedir.
Eski Mısır ve Yunan mitolojik öyküleri ve astral inançlarında da Sirius önemli yer arz etmekteydi. Ancak Doğu inançları ve mitolojisi Sirius'u iyilik ve bereketle yüceltirken, Batı'nın kötülük ve gazapla yüceltmesi dikkaten kaçırılmaması gereken önemli bir detaydır.
Mısırlılar Sirius’u Ra’nın güneşi olarak görüyorlardı. Yani onlara göre Sirius, güneş sisteminin güneşiydi.
M. Ö. 3000'lerde Tanrıça İsis’in ruhu olduğu düşünülen Sirius'un Güneş’ten önce doğuşu tapınak duvarlarında resmedilmiştir.
Mısır rahipleri takvimlerini güneşe göre değil Sirius'a göre düzenleyerek, ona Tanrıça İsis’in yıldızı demişlerdir. Sirius yıldızının şafak yükselişinde olduğu zaman, yeni yılın ilk günü kabul edilirdi.
Sirius bayramı kutlanırken Memfis’te Nil’in taşma alametleri belirirdi ve yeni suyun ilk dalgası, kuru toprakları susuzluktan kurtarırdı. Bitkilerin hayat bulmasını, yılda üç kez ürün alınmasını Sirius’a bağlamışlardır.
Mısır tapınaklarının geçitleri ve iç odaları Sirius yıldızını görecek şekilde yapılmıştır. Denderah’taki Hathor Tapınağı'nda, “İsis yeni yılın ilk gününde tüm ihtişamıyla mabette parlar, tapınağı aydınlatır ve ışıkları ufuktaki babası Ra’nın ışıklarına karışır’’ ifadesi yazılıdır.…
Ezoterik kökenl, kimi modern çağ iddialara göre de Mısır rahipleri bazı bilgileri Atlantis’ten almışlardı. Halen, Sirius'un dünyanın geçmişinde de geleceğinde de oldukça önemli rol oynayacağına inanan insan sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Kimileri Sirius'u insanın ruhsal evriminin kuantum sıçramasını sağlayacak yıldız olarak görmektedir.
Yunan mitolojisinde Sirius avcı Orion’un köpeği olarak yer alır. İskenderiye’de basılan Grek paralarında Mısır tanrıçası İsis, köpeğin üzerinde tasvir edilmiştir. Roma mitolojisinde Roma şehrinin kurucuları Romelus ve Remus’u emziren kutsal kurdun Orta Asya mitolojisinde Demirkazık olarak zikredilen Mavi Kurt (gökkurt) ile ilintisi var mı yoksa sadece mitsel benzerlik mi var bilinmez. 
Ama Yunan astrolojisi Sirius'u gazapla eşleştirir ve "Köpek yıldızı, kuraklık ve hastalık getirir marazlı insanlara, doğar, yükselir ve üzer insanı tekinsiz ışığı ile" der. 
İlyada destanında Kral Priamos, Troya şehrinin surlarından öfkeli Kahraman Aşil'i  (Akhilleus') seyrederken, "Hasat zamanı ortaya çıkan bir yıldızdır o ışıl ışıl, gece karanlığında yıldız ordusunun içinde parlaklığı ile öne çıkan insanların avcının köpeği adını verdikleri yıldız, hepsinin en parlağıdır, o alamet olmuştur kötü şeylere, çok dertler getirir çaresiz insanlara" der.
İslam halk inancına göre Zulkarneyn’in Yecüc ve Mecüc’ü Sirius'a  hapsettiğini iddia eden modern yazarlar bile vardır.
Zerdüştlere göre ise Sirius, kutsal kitap kabul edilen Zend Avesta'da yağmur tanrısı Tishtrya’nın yıldızıdır. 
Ancak Sirius hakkında en şaşırtıcı bilgilerin Afrika'da yaşayan Dagon kabilesinden alınmıştır. Modern astronomları bile şaşırtan inanılmaz derecede tutarlı asronomik bilgilere sahipp gizemli Dagon kabileri Sirius hakkında en şaşırtıcı bilgileri NASA'nın asronomlarından önce haber vermişlerdir.
Mısır hiyeroglif yazısının çözüldüğü yıllarda ilk ortaya  çıkan inanaçlara Sirius öne çıkarken Fransız etnolog Marcel Griaule ve asistanı Germaine Dieterlen’in 1930’lu yıllarda Afrika’nın Dogon yerlilerinin de bu yıldızla ilgini inanaçlara sahip olduğunu ortaya çıkarttı. Yazar Robert K. Temple’ın bu bilgileri harmanlayarak “Sirius'un Gizemi” adlı kitabı yayınladı.
Afrika’nın Mali Cumhuriyeti’nde yaşayan ve 300.000 civarında üyesi olduğu tahmin edilen, kabile üyeleri 1930'lu hayvancıkla ve avcılıkla uğraşmaktaydı ve teknolojik hiçbir imkânları yoktu. Sazdan kulubelere ve çadırlarda yaşayan kabile üyeleri; Güneş'in hareketlerini, Samanyolu galaksisinde olduğunu, galajksimize komşu spiral bir galaksi daha bulunduğunu, Jüpiter’in uyduları olduğunu, Satürn’ün halkalı bir gezegen olduğunu, Ay’da kraterler bulunduğunun yanı sıra Siriusun bir çift yıldız olduğunu, gözle görülmemesine rağmen Sirius yıldızının bir eşi olduğunu ve her iki yıldızın birbirlerinin çevresinde döndüğünü, Sirius takım yıldızında gezegeni olan üçüncü bir yıldız daha bulunduğunu da söylüyorlardı.
Dagonlar’a göre yıldızlar aleminin merkezi Sirius-B yıldızıydı. Kozmik emirler Sirius-B’den Sirius-A’ya, Sirius-C aracılığıyla aktarılmaktaydı. Dogon kabile rahiplerine (büyücülerine) göre Dünya’ya Sirius-B’den şimdiye dek aktarılması gereken bilgilerin 3'te biri aktarılmıştı. Kalan 3'te2 bilgi ise gelecekte aktarılacak ve o bilgiler Dünya’yı değiştirecekti.
Dagon kabilesiniin Sirius'la ilgili verdiği bilgiler 31 Aralık 1862’de Amerikalı astronom Alvan  Graham Clark tarafından, teleskopla ilk kez doğrulandı. Sirius-A’ yıldızının,Sirius-B (köpek yavrusu) adı verilen  zayıf ışıklı bir eşini olduğu kesinleşen bir bilgi olurken, Sirius'un gerçekten de spiral bir çift yıldız olduğu ortaya çıktı.

Robert K. Temple’ın Dagonlardan aldığı bilgileri harmanlayarak kaleme aldığı Sirius'un Gizemi adlı kitaptan sonra modern Siriustperestler türedi. Tam anlamıyla bir Sirius çılgınlığı yaşandı.  Başta ABD olmak üzere pek çok ülkede Siriusluları uzaylılar olarak gören ve kurtarıcı olarak niteleyen inanaçlar ve tarikat ortaya çıktı. ABD’de Sirius-B adıyla bir örgüt kurulduğu gibi, bir köye bile onun adı verildi. Ruhsal ve kozmik kaynaklardan Sirius’ta mesajlar alan "seçilmiş insanlar" zuhur etti. Bu inancın ilgi çekiciliği ve yaygınlığı şarlatanların iştahını kabatınca Siriustperestlik zirve yaptı.
KURAN'I KERİM DE ADI GEÇİYOR
İlahi dinlerin en sonuncusu olduğu ilan edilen ve Hz. Muhammed'in (sav) son peygamber, Kuran'ı Kerim'in kıyamete kadar  bozulmayıp, müminlere ışık tutacağı belirtilen Kuran'ı Kerim'de Sirius'un adının adeta Siriustperesetlere seslenerek zikredilmesi oldukça enterasandır.
Necm Suresinin 49. ayeti "Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi O'dur" şeklindedir. Şi'ra (Sirius) Kuran’da adı geçen tek yıldız.
Surenin önceki ayetleri Diriliş'in, sengin kılan ve yoksul bırakanın Allah olduğunu dile getirmekte. Bir sonraki ayetinde ise Ad kavimini de Allah'ın helak ettiğine dikkat çekilmektedir. Ad kavminin astrolojik tapınım ve büyülerin hakim olduğu bir ortamda yok olduğunu hatırlamatmaya gerek yok.
Ancak ayetle ilgili modern yorum ve çıkarımlar arasında yıldızın adının "Şİ" ve "RA" heceleriyle anılmasıın Eski Mısır'ın en büyük tanrısı kabul edilen Ra'ya çağrışım olduğu iddiası da dikkat çekicidir. 
Ayet'in Necm suresinin 49. ayeti olmasından yola çıkarak, Sirius- A ve Sirius-B yıldızları birbirleri çevresinde her 49 (49 yıl 9 ay), yılda bir çift yay çizerek dolanmasının rastlantı olup olmadığınından kuşkulannalar da var.
Daha da ilginç bir bulguya dayanan çıkarım ise tesadüf olmadığı şüphesini artırmaktadır. Necm surenin 9’uncu ayetinde Cebrail ile Hz. Muhammed'in vahiy esnasındaki yakınlıklarını ifade eden imge birleştirilmiş "iki yay"ın birbirine olan mesafesi şeklindedir. Surenin önceki ayetlerinde  Cebrail'in vahiy için ufkun en yüksek noktasından gelip, Hz. Muhammed'e birleştirilmiş iki yay arasındaki mesafeye kadar hatta yakın olduğundan söz edilmektedir. Ayette geçen Kavseyni (iki yay) ifadesi tüm meallerde, savaş aleti olan bir yaydaki kabza ile uç arası olarak yer almaktadır. Ancak  iki yıldızın yörüngelerinin yay olarak ifade edilebileceğini iddia eden bu modern çıkarım, Sirius-A ve Sirius-B'nin birbirinin etrafındaki dolanım sürelerinin olan 49,9 yıl oluşuna işaret sayılabileceğini savunmaktadır.
Surenin adının Yıldız (Necm) olduğu dikkate alınırsa, uçuk görünen bu çıkarım, kelimenin Arapça kökeninde aynı muallaklık var ise incelenmeye değer...
Vahye dayalı son dinin Kutsal Kitabında geçen bir yıldızın, modern çağda uzaylı tarikakatlarına ve dinlerine malzeme olurken, arkeleojik bulgularla elde edilen en eski tapınaklardan birinde tapınım için kullanıldığının ortaya çıkmasının gizemi hayli düşündürücüdür.
Zulfikar Emin - Mistikalem
Kaynak: http://www.mistikalem.com/inanclar/5711-gobeklitepe-yi-siriustperestler-mi-yapti.html
 
 
 
.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder