8 Mart 2019 Cuma

Arim (Baraj) Seli / Marib Barajı SEBE HALKI VE ARİM SELİ



Ma'rib (Arabic: مأرب‎) or Marib is the capital city of the Ma'rib Governorate, Yemen and was the capital of the Sabaean kingdom, which some scholars believe to be the ancient Sheba of biblical fame.[1] It is located at 15°25′0″N 45°21′0″E, approximately 120 kilometers east of Yemen's modern capital, Sana'a. 

Arim (Baraj) Seli / Marib Barajı 

Sebe Suresi :
15-Sebe halkı için, ülkelerinde bir ibret vardı: sağlı sollu bir bahçe!-Rabbiniz'in rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir belde ve bağışlayıcı bir Rab!


16-Yüz çevirmişlerdi de, onlara “arim seli”ni göndermiştik. Onların bahçelerini, buruk meyveli, acı ılgın ağaçlı ve bol otlu bahçelere çevirmiştik.


Sebe; Güney Arabistan'da, bu günkü Yemen sınırları içerisinde yaşamış bir kavimdir. Habeşistan (Etiyopya) ve Yemen topraklarında hüküm sürmüştür. Ülkenin başkenti Sana'nın yaklaşık 120 km doğusunda bulunan Marib, Sebe'nin önemli kentlerden birisidir. Milattan önceki yıllarda Sabi Krallığının başkentiydi.(1)

Sebeliler; Wadi Adhana / Dhana üzerinde, Cebel Belek (Balaq)'in girişine, kurulan Marib barajı ve Jufaina Barajı ve diğer barajlar sayesinde ülkenin geniş alanlarını sulayabilecek sulama sistemini kurmuşlardır.(2) Bir kaynağa göre; MÖ 800 lerde başlayıp, MÖ 500 lerde tamamlandığı tahmin edilen Marib Barajı bu Arabia Felix(refah arabistan) imajının yaratılmasındaki en önemli etkenlerden biri. 670 metre boyu ve 16 metre yüksekliği olan barajın, çöl sıcağında suyun buharlaşmasını nasıl önlediği ve suyun kanallar ile tarım alanlarına nasıl taşındığı bugünde çok anlaşılamayan bir sır. 4000 –8000 hektar arası bir alanı sulayan barajın 30-50 bin arası insanı beslediği varsayılıyor. MÖ 800 de yapılan ilk barajın konstrüksüyonu kerpiçken, MÖ 500’de taş konstrüksüyon kullanılıyor. (3)

Bir diğer kaynağa göre; Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki, bunun 5.300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen "Marib ve iki ova" diye anılırdı.(5) Buradaki ifade dikkat çekici olarak Sebe Suresi 15.nci ayette de sağlı-sollu bahçe olarak ifade edilmiştir.

Tarihi bilgilerden Sebelilerin; ülkelerini barajlardan, kanallardan oluşan tarihin eşisiz sulama sistemlerini oluşturmuşlardır. Bilinen bazı barajlar; Marib barajı, Jufaina Barajı (Bu baraj Marib şehir merkezinin 8 km güneydoğusunda bulunmaktadır. Barajın uzunluğu 300 m, yüksekliği 10 m'dir. MÖ 350-100 yılları arasında tamir edilmiştir. Büyük Marib barajı sistemine bağlıdır.) ve Derivasyon barajı (55 m uzunluğunda, 30 m genişliğindedir). Özellikle Marib barajının kalıntıları bir ibret olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

Eski Marib barajın batısında Türkiye’nin en büyük inşaat şirketlerinden biri olan Doğuş İnşaat’ın mühendisleri ve işçileri tarafından yapılan modern Marib barajı 1987 yılında tamamlanmıştır.

Kur'an-ı Kerim'in 58(34)Sebe suresi: 15-19. ayetlerinde Sebe ülkesinden bahsedilmektedir. Ayetlerden çağının en refah, en güçlü devletlerinden olduğu anlaşılan Sebeliler güneşe tapıyorladı.(Neml 24. ayet). Marib'deki Bar'an Tapınağı(Güneş tapınağı), MÖ 8. yüzyılda yapılmıştır.(1)

Yüce Allah tarafından nankörlükleri nedeniyle "Arim seli" ile cezalandırıldılar. Arim kelimesinin anlamı "barajlar, bentler, sedler" demektir. Ülkenin başkenti Marib'de bulunan barajın çökmesiyle meydana gelen "Arim seli" Sebe ülkesinin tüm refah kaynağı olan bahçelerini yerle bir etmiştir.(2) Arim Seli ile beraber gelen felaketten sonra bölgede çölleşme başlamış ve tarım alanlarının yok olmasıyla en önemli gelir kaynakları elden çıkmıştır. Böylece Rabbimiz; yüzçeviren kavmin gücünü, zenginliğini ellerinden alarak cezalandırmış, ancak bu kavmi toptan helak etmemiştir. Verimli arazileri ellerinden çıkan Sebeli kabileler Arabistan yarımadasının kuzeyine doğru göç etmişlerdir. Bölgenin süper gücü olan, güçlü ordusuyla yayılmacı politika izleyen Sebe, hızla gerileyerek tarih sahnesinden çekilmiştir.








Koordinatları verilen yerler sırasıyla;
1- Yeni Ma'rib barajı : 15° 23' 52.57" N 45° 14' 26.56" E
2- Eski Ma'rib barajı (Kur'an'da anılan, yıkılan baraj) : 15° 23' 51.34" N 45° 16' 7.33" E
3- Ma'rib barajı sel tahliye kanalı : 15.40303,45.266279
3- Güneş tapınağı (Sun temple): 15° 24' 12.34" N 45° 20' 34.09" E
4- Eski Ma'rib (Sebe Ülkesi başkenti) : 15.427509,45.336369
5- Yeni Ma'rib şehri : 15.456187,45.327945

Google earth programı veya maps.google.com/ adresinde; yol tarifleri al kısmına yukarıdaki koordinatlar girildiğinde hepsini aynı anda görebiliriz.

SEBE HALKI VE ARİM SELİ



"Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik." (Sebe Suresi, 15-16)
Sebe Halkı, Ad Kavmi bölümünde bahsettiğimiz, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan birisidir. Bu kavmin kuruluş tarihi hakkındaki tahminler MÖ 1000-750 seneleri arasında değişir, yıkılışı da MS 550'li yıllarda İranlılar'ın ve Müslüman Araplar'ın iki yüzyıl süren saldırılarıyla olmuştur.

Sebe Devleti'nin kuruluş tarihi anlaşmazlık konusudur. Sebe Kavmi, devlet tutanaklarını MÖ 600'lü yıllarda işlemeye başlamıştı. Bu sebeple Sebeliler'in bu tarihten öncesine ait kayıtları bulunmamaktadır.

Sebe Kavmi'nden bahseden en eski kaynaklar, Asur kralı II. Sargon'un zamanından kalma savaş yıllıklarıdır. (MÖ 722-705) Sargon, bu yazıtlarda kendisine vergi ödeyen devletlerden söz ederken Sebe Kralı Yis'i-amara'dan bahsetmektedir. Bu kayıt, Sebe Devleti hakkında bilgi veren en eski yazılı kaynaktır. Ancak sadece bu kaynağa dayanarak Sebe Devleti'nin MÖ 700 yılında kurulduğunu söylemek doğru olmayacaktır; zira Sebe Devleti'nin yazılı kaynaklara geçirilmeden uzun bir ömür sürmüş olması oldukça kuvvetli bir ihtimaldir. Yani Sebe Devleti'nin tarihi, bilinenden çok daha eskilere dayanıyor olabilir. Nitekim Ur Krallığı'nın son hükümdarlarından Arad-Nannar'ın kitabelerinde "Sebeliler memleketi" anlamına geldiği düşünülen "Sabum" kelimesi yer almaktadır.1 Eğer bu kelimenin gerçek anlamı buysa, bu, Sebe devletinin tarihinin MÖ 2500'lü yıllara kadar uzandığını gösterir.

Sebe Kavmi'ne ait dikde yazılmış yazılar.
Sebe kavmini anlatan tarihi kaynaklar, bunun Fenikeliler gibi yoğun ticari faaliyetlerde bulunan bir devlet olduğunu söylerler. Buna göre Kuzey Arabistan ticaret yollarının bir kısmı, bu kavmin elindeydi. Sebeli tüccarların, Kuzey Arabistan yoluyla Akdeniz'e ve Gazze'ye mal götürebilmeleri için bütün o bölgelerin yeni hakimi olan II. Sargon'dan izin almaları veya ona vergi vermeleri gerekiyordu. Bunların Asur Krallığı'na vergi vermeye başlamalarıyla beraber isimleri de bu devletin yıllıklarına işlenmeye başladı.
Sebeliler, tarihte medeni bir kavim olarak bilinmişlerdir. Sebe hükümdarlarının yazıtlarında "onarma", "vakfetme", "inşa etme" gibi kelimeler ağırlıktadır. Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli göstergelerindendir.

Sebe devleti, bölgenin en güçlü ordularından birisine sahipti. Ordusu sayesinde yayılmacı bir politika izleyebiliyordu. Eski Kataban devleti topraklarını ele geçirmişti. Afrika kıtasında birçok toprağa sahipti. MÖ 24 yılında başkenti Marib'e sefer yapan dönemin tartışmasız en güçlü devleti olan Roma İmparatorluğu'nun Mısır valisi Marcus Aelius Gallus yönetimindeki bir ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Sebe, ılımlı bir politika izleyen, ancak gerektiğinde şiddet kullanmaktan da çekinmeyen güçlü bir devlet tablosu çiziyordu. Gelişmiş kültürü ve ordusuyla Sebe devleti, tam anlamıyla zamanında o bölgenin bir "süper gücü" idi.

Sebe devletinin bu dikkat çekici derecede güçlü ordusundan Kuran'da da bahsedilmektedir. Sebe ordusunun komutanlarının Kuran'da aktarılan bir ifadesi, bu ordunun kendisine ne kadar güvendiğini göstermektedir. Komutanlar, Sebe'nin kadın yöneticisine (Melikesi'ne) şöyle derler:
Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). (Neml Suresi, 33)
Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi. Başkent, bölgede bulunan Adhana Irmağı'nın çok yakınındaydı. Bu nehrin Cebel Balak'a girdiği nokta, baraj yapımına çok uygundu; bundan yararlanan Sebeliler de daha uygarlıklarını kurma aşamasındayken buraya bir baraj inşa etmişler ve sulama yapmaya başlamışlardı. Bu baraj sayesinde de çok ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı. Başkent Marib o dönemin en gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi, bölgeyi gezen ve bu diyarı oldukça öven Yunanlı yazar Pliny, buranın ne kadar yeşil bir bölge olduğundan bahsetmekteydi.2

Marib'deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki, bunun 5.300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen "Marib ve iki ova" diye anılırdı.3 İşte Kuran'daki "sağdan ve soldan iki bahçe" ifadesi, muhtemelen bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemen'in en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı. Fransız J. Holevy ve Avusturyalı Glaser, Marib setinin çok eski devirlerden beri var olduğunu yazılı belgelerle ispat ettiler. Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın ülke topraklarını verimli kıldığı yazılıydı.

Bu baraj, MS 5. ve 6. yüzyıllarda geniş çaplı onarımlar görmüştü. Ancak bu onarımlar barajın MS 542 yılında yıkılmasını önleyemedi. Bu tarihte yıkılan baraj, Kuran'da bahsedilen "Arim seli"ne yol açmış ve büyük tahribata neden olmuştu. Sebe Halkı'nın yüzlerce seneden beri işletmekte olduğu bağları, bahçeleri ve tarım alanları tamamen yok olmuştu. Barajın yıkılmasından sonra Sebe Kavmi'nin de hızlı bir gerileme sürecine girdiği görülmektedir; barajın yıkılmasıyla başlayan bu sürecin sonunda Sebe devletinin de sonu gelmiştir.

Sebe Devleti'ne Gönderilen Arim Seli
Yukarıda belirttiğimiz tarihsel gerçekler ışığında Kuran ayetlerini incelediğimiz zaman, ortada çok somut bir uyum olduğunu görürüz. Arkeolojik bulgular ve tarihsel gerçekler, Kuran'da yazanlara işaret etmektedir. Ayette belirtildiği gibi, kendilerine gönderilen peygamberin uyarılarını dinlemeyen ve Allah'ın nimetine nankörlük eden halk, sonunda korkunç bir sel felaketiyle cezalandırılmıştır. Kuran'da Sebe Devleti'ne gönderilen sel felaketi şöyle tarif edilmektedir:
Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)." Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük. Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi, 15-17)
Yukarıdaki ayetlerde de vurgulandığı gibi, Sebe Halkı, estetik yönüyle çarpıcı, bereketli bağ ve bahçeleri olan bir toprakta yaşıyordu. Ticaret yolları üzerinde bulunan ve bu nedenle de refah düzeyi oldukça yüksek olan Sebe ülkesi, dönemin en gözde beldelerinden biriydi.

Hayat şartlarının ve ortamın böylesi olumlu olduğu ülkede Sebe Halkına düşen, ayette söylendiği gibi "Rablerinin rızkından yemek ve O'na şükretmek"ti. Ama öyle yapmadılar. İçinde bulundukları refahı sahiplenme yoluna gittiler. O ülkenin kendilerine ait olduğunu, içinde bulundukları olağanüstü ortamı kendi kendilerine elde ettiklerini sandılar. Şükretmek yerine kibirlenmeyi seçtiler. Allah'tan, ayetin ifadesiyle, "yüz çevirdiler"...

Ve içinde bulundukları refahı sahiplenmeye kalkmaları nedeniyle onu kaybettiler. Ayette bildirildiği gibi, Arim seli bütün ülkeyi yerle bir etti.

Kuran'da Sebe Kavmi'ne gönderilen azaptan "Seyl-ül Arim" yani "Arim seli" olarak bahsedilmektedir. Kuran'da geçen bu ifade, aynı zamanda bu selin meydana geliş şeklini göstermektedir. Zira "Arim" kelimesinin anlamı, baraj ya da settir. "Seyl-ül Arim" kelimesi de, setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir seli anlatmaktadır. Bu konuyla ilgili İslam yorumcuları da Kuran'da Arim seli ile ilgili olarak kullanılan terimlerden yola çıkarak, konuyla ilgili tutarlı yer ve zaman tespitlerinde bulunmuşlardır. Mevdudi, tefsirinde şöyle yazar:

Metindeki (Seyl-ül Arim) ifadesinde kullanıldığı gibi "arim" kelimesi "baraj, set" anlamına gelen ve Güney Arapçası'nda kullanılan "arimen" kelimesinden türemiştir. Yemen'de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan harabelerde bu kelime sık sık bu anlamda kullanılmıştır. Mesela Yemen'in Habeşli hükümdarı Ebrehe'nin büyük Marib seddinin tamirinden sonra yazdırdığı MS 542 ve 543 tarihli bir kitabede, bu kelime tekrar baraj (set) anlamında kullanılmıştır. O halde Seyl-ül Arim, "bir set yıkıldığında meydana gelen sel felaketi" anlamına gelir.
Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük" (Sebe Suresi,16). Yani setin (barajın) yıkılmasından sonra meydana gelen sel sonucu bütün ülke harab oldu. Sebeliler'in dağların arasına setler inşa ederek kazdıkları kanallar yıkıldı ve bütün sulama sistemi bozuldu. Bunun sonucu daha önceden bir bahçe gibi olan ülke yabani otların yetiştiği bir cangıl haline geldi ve küçük bodur ağaçların kiraza benzer yemişi dışında yenebilecek hiçbir meyve kalmadı.4"Kutsal Kitap Doğruyu Söyledi" (Und Die Bibel Hat Doch Recht) kitabının yazarı Hıristiyan arkeolog Werner Keller de, Arim selinin Kuran'a uygun olarak gerçekleştiğini kabul ederek şöyle yazar: "Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi, Kuran'daki bahçe sahipleriyle ilgili verilen örneğin gerçekten de meydana geldiğini kanıtlıyor."5
Sebe halkı, o döneme göre oldukça ileri bir teknoloji ile kurdukları Marib Barajı'yla birlikte büyük bir sulama kapasitesine sahip olmuştu. Bu yöntemle elde ettikleri bol ürünlü toprakları ve ticaret yolu üzerindeki kontrolleri, onlara görkemli ve refah dolu bir hayat yaşatıyordu. Ancak, bütün bunlar nedeniyle kendisine şükretmeleri gereken Allah'tan, Kuran'ın ifadesiyle "yüz çevirdiler". Bunun üzerine barajları yıkıldı ve "Arim Seli" bütün topraklarını yerle bir etti.
Arim seliyle beraber gelen felaketten sonra bölgede çölleşme başlamış ve tarım alanlarının yok olmasıyla Sebe kavminin en önemli gelir kaynağı da ellerinden çıkmıştı. Allah'ın kendilerini iman etmeye ve şükretmeye çağırmasına kulak asmayan halk, sonunda böylesine bir felaketle cezalandırıldı. Selin verdiği büyük tahribattan sonra kavim çözülme sürecine girdi. Halk, evlerini terkediyor ve Kuzey Arabistan'a, Mekke'ye ya da Suriye'ye göç ediyordu.6

Sebe halkının yaşadığı ve artık tümüyle ıssız bir harabe konumuna gelmiş olan Marib, şüphesiz, Sebe Halkıyla aynı hatayı işleyen herkes için bir ibrettir. Sebe, sel ile altüst edilen kavimlerin tek örneği değildir. Kehf Suresi'nde iki bahçe sahibi anlatılır. Birinin, aynı Sebe Halkı gibi, çok gösterişli ve verimli bir bahçesi vardır. Hatası da Sebe Halkı'yla aynıdır: Allah'tan yüz çevirmek. Kendisine nimet olarak verilenleri, kendisine "ait" sanır ve şöyle der:

...Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: 'Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.' Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): 'Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum' dedi. 'Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.'
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: 'Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.' Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi... (Kehf Suresi, 34-36, 42-43)
Ayetlerden anlaşıldığı gibi, bahçe sahibinin hatası, Allah'ın varlığını inkar etmek değildir. O, Allah'ın varlığını inkar etmez, tam tersine "eğer Allah'a döndürülecek olsa" daha da iyi bir sonuçla karşılaşacağını öne sürer. İçinde bulunduğu durumu ise, kendi başarısı olarak görmektedir.
Yıkıntıları görünen Marib Barajı, Sebelilerin en önemli eserlerinden birisiydi. Kuran'da bahsedilen Arim seliyle beraber baraj yıkıldı ve bütün ekili alanlar sular altında kaldı. Barajın yıkılmasıyla toprakları harap olan Sebe devleti, kısa sürede ekonomik yönden zayıfladı ve bir süre sonra da yıkıldı.
Zaten Allah'a ortak koşmanın bir yönü de budur. Tümü Allah'a ait olan şeyleri sahiplenmeye kalkmak ve Allah korkusundan uzaklaşmak... Bu, Sebe halkının da yaptığı şeydir. Karşılaştığı ceza da aynı olmuştur, tüm yurdu darmadağın edilmiştir. Ki mülkün "sahibi" olmadığını, o mülkün kendisine "verildiğini" anlasın...
Kuran, Sebe Melikesi ve halkının Hz. Süleyman'a tabi olmadan önce, "Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmekte" olduklarını bildirmektedir. Yazıtlarda bulunan bilgiler, bunu doğrulamakta, Sebe halkının üstteki ve ona benzer tapınaklarda aya ve güneşe taptıklarını ortaya koymaktadır.Sütunların yüzeyinde Sebe dilinde yazılmış yazıtlar bulunuyor.
----------------------------------------------------------------------------------------------
DİP NOTLAR
1. "Seba", İslam Ansiklopedisi: İslam Alemi, Tarihi, Coğrafya, Etnoğrafya ve Bibliyografya Lugati, Cilt 10, s. 268.
2. Hommel, Explorations in Bible Lands, Philadelphia: 1903, s. 739.
3. "Marib", İslam Ansiklopedisi: İslam Alemi, Tarihi, Coğrafya, Etnoğrafya ve Bibliyografya Lugati, Cilt 7, ss. 323-339.
4. Mevdudi, Tefhimül Kuran, Cilt 4, İstanbil: İnsan Yayınları, s. 517.
5. Werner Keller, Und die Bibel hat doch recht (The Bible as History; a Confirmation of the Book of Books), New York: William Morrow, 1956, s. 230.
6. New Traveller's Guide to Yemen, s. 43.



Kaynaklar
1- http://www.turkcewiki.org/wiki/Marib
2- Tebyin 6. cilt (94-108. sayfa)
3- http://www.istekuran.com/index.php/58-sebe-suresi
4- http://mavilimon.blogspot.com/2007/07/marib-yemen.html
5- http://www.kavimlerinhelaki.com/sebehalkiarimseli.html

6- http://www.turkcewiki.org/wiki/Saba_(kavim)






Marib barajı resimleri










Diğer baraj resimleri için;
http://nabataea.net/marib.html



Güneş tapınağı - Sebe












Eski Marib kenti




















Sebe’ Halkı ve Arîm Seli

"Andolsun, Sebe’ (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir âyet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan

Sebe ordusunun komutanlarının Kuran'da aktarılan bir ifadesi,bu ordunun kendisine ne kadar güvendiğini göstermektedir.Komutanlar,Sebe'nin kadın yöneticisine şöyle derler: ... "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız.İş konusunda karar senindir,artık sen bak,neyi emredersen."(Neml,33)Kuran'da Sebe kavmine gönderilen azaptan "Seyl-ül Arim" olarak bahsedilmektedir."Arim" kelimesinin anlamı,baraj ya da settir."Seyl-ül Arim"kelimesi de,setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir seli anlatmaktadır













Sebe Kavmi ve Arim Sel Felaketi



Sebe Kavmi ve Arim Sel Felaketi


.

Andolsun, Sebe’ (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var).” Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik. (Sebe Suresi, 15-16)

لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٍ وَشِمَالٍ كُلُوا مِن رِّزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ ﴿١٥﴾

فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُم بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَى أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِّن سِدْرٍ قَلِيلٍ ﴿١٦﴾

Ayette belirtildiği gibi, kendilerine gönderilen peygamberin uyarılarını dinlemeyen ve Allah’ın nimetine nankörlük eden halk, sonunda korkunç bir sel felaketiyle cezalandırılmıştır.

Sebe Kavmi ve Tarihçesi

Sebe Halkı, Güney Arabistan’da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan birisidir. Bu kavmin kuruluş tarihi hakkındaki tahminler MÖ 1000-750 seneleri arasında değişir, yıkılışı da MS 550’li yıllarda İranlılar’ın ve Müslüman Araplar’ın iki yüzyıl süren saldırılarıyla olmuştur.
Sebe Devleti’nin kuruluş tarihi anlaşmazlık konusudur. Sebe Kavmi, devlet tutanaklarını MÖ 600’lü yıllarda işlemeye başlamıştı. Bu sebeple Sebeliler’in bu tarihten öncesine ait kayıtları bulunmamaktadır.
Sebe Kavmi’nden bahseden en eski kaynaklar, Asur kralı II. Sargon’un zamanından kalma savaş yıllıklarıdır. (MÖ 722-705) Sargon, bu yazıtlarda kendisine vergi ödeyen devletlerden söz ederken Sebe Kralı Yis’i-amara’dan bahsetmektedir. Bu kayıt, Sebe Devleti hakkında bilgi veren en eski yazılı kaynaktır. Ancak sadece bu kaynağa dayanarak Sebe Devleti’nin MÖ 700 yılında kurulduğunu söylemek doğru olmayacaktır; zira Sebe Devleti’nin yazılı kaynaklara geçirilmeden uzun bir ömür sürmüş olması oldukça kuvvetli bir ihtimaldir. Yani Sebe Devleti’nin tarihi, bilinenden çok daha eskilere dayanıyor olabilir. Nitekim Ur Krallığı’nın son hükümdarlarından Arad-Nannar’ın kitabelerinde “Sebeliler memleketi” anlamına geldiği düşünülen “Sabum” kelimesi yer almaktadır.1 Eğer bu kelimenin gerçek anlamı buysa, bu, Sebe devletinin tarihinin MÖ 2500’lü yıllara kadar uzandığını gösterir.

Sebe Kavminin Zengin Kaynakları

Sebe ülkesinin başkenti, bulunduğu coğrafyanın avantajlı konumu sebebiyle oldukça zenginleşmiş olan Marib idi. Başkent, bölgede bulunan Adhana Irmağı’nın yakınındaydı ve baraj yapımına uygun bir konumu vardı. Sebeliler bu baraj sayesinde çok ileri bir refah seviyesine kavuşmuşlardı. Başkent Marib, o dönemin en gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi. Bölgeyi gezen ve bu diyarı oldukça öven Yunanlı yazar Pliny, buranın ne kadar yeşil bir bölge olduğundan bahsetmekteydi.

Marib Barajının Yıkılması ve Arim Sel Felaketi

Marib’deki bu barajın yüksekliği 16 metre, genişliği 60 metre ve uzunluğu da 620 metreydi. Hesaplara göre baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki bunun 5.300 hektarı güney, 4.300 hektarı ise kuzey ovasına aitti. İşte Kuran’daki “iki bahçe” ifadesi, bu iki ayrı vadideki gösterişli bahçelere işaret eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge Yemen’in en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı. Fransız J. Holevy ve Avusturyalı Glaser, Marib Seddi’nin çok eski devirlerden beri var olduğunu yazılı belgelerle ispat ettiler. Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın ülke topraklarını verimli kıldığı yazılıydı. Barajın yıkılış tarihi olarak MS 542 yılı tahmin edilmektedir. Bu tarihte yıkılan baraj , Kuran’da bahsedilen “arim” (baraj) seline yol açmış ve bahçeler büyük tahribata uğramıştır.
Arkeolog Werner Keller de “arim” (baraj) selinin Kuran’da anlatıldığı gibi gerçekleştiğini kabul ederek şöyle yazar: “Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi, Kuran’daki bahçe sahipleriyle ilgili verilen örneğin gerçekten de meydana geldiğini kanıtlıyor.”
Kuran’da Sebe ülkesinin başına gelenleri okuyunca birçok nimete rağmen şükretmeyen, nankörlük eden bir topluluğun başına gelen felaketleri öğreniyoruz. Hepimiz tüm mülkün sahibinin, tüm nimetlerin yaratıcısının Allah olduğunu bilmeli, şükretmeli ve Sebe toplumu gibi olmamaya çalışmalıyız:

ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِمَا كَفَرُوا وَهَلْ نُجَازِي إِلَّا الْكَفُورَ

İşte böyle! Nankörlükleri yüzünden onları böyle cezalandırdık. Nankörlerden başkasına ceza verir miyiz hiç ? (Sebe/17. ayet)

SEBE

(سبأ)

Yemen’de hüküm süren bir devlet (m.ö. X. yüzyıl öncesi [?]-115).

Adını devletin kurucusu olarak bilinen Sebe b. Yeşcüb b. Ya‘rub b. Kahtân’dan alır. Bu kişinin isminin Abdüşems olduğu, savaşlarda esir ele geçiren ilk Arap hükümdarı olması ve Yemen’e çok sayıda esir (sebâyâ) getirmesi sebebiyle kendisine Sebe lakabının verildiği söylenir. Bâbil, Horasan ve Mısır’da büyük fetihler gerçekleştirdiği, esir ve ganimetleri bu ülkelerden getirdiği rivayetleri de vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de ve Sebe kitâbelerinde Sebe bir toplum adı olarak geçer.

Sebe (Sabâ, Seba) Devleti’nin kuruluş tarihi bilinmemektedir. Bazı araştırmacılar, Sebe b. Yeşcüb’ün Kahtân’dan sonra Yemen Arapları’nın atası sayılmasını ve Kur’ân-ı Kerîm’de sadece onun adının geçmesini delil göstererek bölgede kurulan en eski devletin Sebe olduğunu ileri sürmüş, milâttan önce yaklaşık 2500 yıllarına ait Sumer kitâbelerinde geçen “sâbâ” ve “sâbâm” kelimeleriyle Sebe Devleti’nin kastedilme ihtimalinden hareketle Sebe’nin tarihinin milâttan önce üç binli yıllara uzandığı tahmininde bulunmuştur. Bazıları ise Kuzey Arabistan’dan geldikleri kabul edilen Sebeliler’in Yemen’e Maîn, Katabân ve Hadramut halkından üç yüzyıl sonra milâttan önce 1200 yıllarında göç ettikleri kanaatindedir. Hz. Süleyman’ın zamanını (m.ö. 972-932) dikkate alarak bu devletin milâttan önce X. yüzyıl öncesinde kurulduğunu ileri sürenlerin yanı sıra Sebe’den bahseden kitâbelerin en eskisinin milâttan önce VIII. yüzyıla ait olmasından hareketle kuruluşu IX. yüzyılın ortasına taşıyanlar da vardır. Öte yandan Sebe Devleti’nin komşuları Maîn, Katabân ve Hadramut devletlerinden önce veya sonra kurulduğu konusu hâlâ tartışmalıdır.

O dönemdeki bölge devletlerinden kalan eserler arasında Hz. Süleyman’la Sebe melikesi arasında geçen olaylardan bahseden bir kitâbeye rastlanmamıştır. Ancak bir Amerika Birleşik Devletleri heyetinin yaptığı kazı çalışmaları sırasında Me’rib’in yaklaşık 40 mil doğusundaki Fâreh vadisinde milâttan önce X. yüzyıla ait kalıntılar bulunmuştur (Ahmed Hüseyin Şerefeddin, s. 72-73). Sebe Devleti’nden ilk defa VIII. yüzyılın ortalarına ait Asur kitâbelerinde açıkça söz edilmiştir. Bu hususta bilinen ilk kitâbede Sebe hükümdarının (mukarrib) Asur Kralı III. Tiglath-pileser’e (m.ö. 745-727) altın, deve, kıymetli taşlar ve baharat cinsinden vergi ödediği belirtilir. Daha sonraki kitâbelerde bu verginin II. Sargon’a (m.ö. 721-705) ve sonraki hükümdarlara verildiği zikredilir. Asur fetihleri Yemen’e ulaşmadığına göre bu verginin Sebe kervanlarının Akdeniz kıyılarındaki şehirlere ve özellikle zamanın önemli bir ticaret merkezi olan Gazze’ye geçmesine izin verilmesi için ödendiği düşünülmektedir. Yunan edebiyatında Yemen’e yapılan en eski atıf Theophrastos’un (ö. m.ö. 288) eserinde mevcut olup burada Yemen’deki üç devlet ve bölgedeki gelişmişlik hakkında bilgi verilmiştir. Onu Yemen’i dört topluma ayıran Eratosthenes (ö. m.ö. 196) takip eder. Strabon da Sebeliler’in sosyal ve ekonomik durumlarına dair bilgi aktarmış, başşehirlerinin Maryaba (Me’rib) olduğunu söylemiştir.

Ahd-i Atîk’te Sebe (Şeba) halkının kökeni hakkında bilgi verilmekte (Tekvîn, 9/7, 32), Sebe kraliçesinin Hz. Süleyman’ı görmek ve peygamber olup olmadığını anlamak için baharat, altın ve kıymetli taşlardan oluşan hediyelerle birlikte Kudüs’e geldiği, ziyareti sırasında ona iman ettiği ve kendisine verilen hediyelerle ülkesine döndüğü bildirilmektedir (I. Krallar, 10/1-13; II. Târihler, 9/1-9, 12). Ayrıca Sebe, Suriye ve Mısır’a güzel kokulu bitkiler satan, bilhassa günlük temin eden ve buralara altın ve kıymetli taşlar ihraç eden bir toplum olarak gösterilmektedir (Mezmurlar, 72/15; Hezekiel, 27/22-23, 38/13; Eremya, 6/20; Eyub, 6/19).

Kur’ân-ı Kerîm’de iki sûrede Sebe’den söz edilir. Neml sûresinde (27/20-44) danışma meclisi bulunan bir kadın hükümdarın yönettiği Sebe’nin zengin ve güçlü bir ülke olduğu, halkının güneşe taptığı, Hz. Süleyman’ın bu melikeye elçi göndererek onu ve halkını müslüman olmaya çağırdığı, meseleyi barış yoluyla halletmeye çalışan melikenin Kudüs’e gidip Süleyman’la bizzat görüştüğü ve bu görüşme sırasında onun cismanî ve ruhanî gücü karşısında gerçek bir peygamber olduğunu anlayıp kendisine iman ettiği ve hâkimiyetini tanıdığı anlatılır. Tarih ve tefsir kaynaklarında Hz. Süleyman’ın onunla evlendiği veya Hemdân melikiyle evlendirip görevinde bıraktığına dair rivayetler yer alır (bk. BELKIS). Adını bu toplumdan alan Sebe’ sûresinde ise (34/15-21) maddî refaha sahip güçlü Sebe toplumunun bunca nimete rağmen şeytana uyup Allah’a kulluktan yüz çevirdiği ve bu sebeple büyük bir sel felâketiyle (Arim seli) cezalandırıldığı, verimli arazilerinin çorak topraklara, türlü nimetlerin mahrumiyetlere dönüştüğü belirtilmektedir. Tarihçiler, seddin yıkıldığı zaman hususunda milâttan önce IV. yüzyıl ile milâdî VI. yüzyıl arasında değişen tarihler vermektedir. Bu farklılık felâketin muhtelif zamanlarda tekrarlanmış olmasıyla da açıklanabilir (bk. ARİM).

Tarihçiler Sebe Devleti’ni iki döneme ayırır. Mukarribler Dönemi (m.ö. ? - m.ö. 650). Hükümdarların “mukarrib” unvanı taşıdığı, Sebe’nin Maîn ile çağdaş olduğu bu dönemde ülkenin sınırları kuzeyde Maîn, güneyde ve güneybatıda Katabân, doğuda Hadramut topraklarına, doğuda ve güneyde ise denize ulaşıyordu. Mukarrib unvanının ilâhlara kurban takdim etmekle alâkalı olduğu, kralın ilâhenin mümessili veya onunla insanlar arasında vasıta sayıldığı kabul edilir. Buna göre Sebe meliki dinî ve siyasî erki birleştiren rahip-kraldır. Bu unvanla bilinen, ilk barajları yaptırarak ziraatı geliştiren ve Me’rib’in batısında bir günlük mesafedeki Sirvâh’ı başşehir edinen ilk hükümdarın milâttan önce X. yüzyılın son çeyreğinde hüküm sürdüğü tahmin edilir. Çok sayıdaki Sebe kitâbesinde Mukarribler döneminde hüküm süren yirmi civarında hükümdarın adı tesbit edilmiştir. Ancak kitâbelerde onların iktidar süreleri belirtilmediği için bu dönemin toplam süresi iki ile üç asır arasında tahmin edilir (Cevâd Ali, II, 269; birinci ve ikinci dönem Sebe hükümdarlarının isimleri ve saltanat süreleri hakkında Fritz Hommel, Rhodokanakis, Philby ve Rycmans tarafından hazırlanan farklı listeler için bk. a.g.e., II, 306-314, 347-352). İsimleri bilinen Sebe hükümdarlarının üçüncüsünün zamanında milâttan önce 740 yılı civarında komşularıyla başlayan savaşlar, “mukarribü Sebe” unvanı taşıyan hükümdarların sonuncusu ve melik unvanı taşıyanların birincisi olan Kariba-il Vitar zamanında şiddetlenmiş ve Sebe’nin üstünlüğüyle sona ermiştir. Me’rib’in batısında kalan harabeler arasındaki başşehir Sirvâh’ta hüküm sürdükleri bu dönemin en görkemli binası ay ilâhına ait Almakah Tapınağı’dır. Bu mâbedin Belkıs’ın köşkü olması ihtimali üzerinde durulduğu gibi Mukarribler döneminin ilk yıllarında yapıldığı da söylenir. Bir kitâbede mâbedin çevre duvarının en eski hükümdarlardan Yada’-il tarafından inşa ettirildiği belirtilir. Günümüze ulaşan duvarlarında müsnet yazı kitâbeleri bulunan saray ve köşk kalıntıları ülkenin maddî refahını göstermektedir. Her yönden dağlarla kaplı Sirvâh vadisinde yapılan büyük baraj da önemlidir. Her yerleşim biriminin veya kabilenin, kendilerini koruduğuna ve birliklerini sağladığına inandıkları özel tanrısı vardı. Şehrin veya kabilenin büyüğü devlete ve tanrılara ait vergileri alır ve asker toplama görevini yürütürdü. 

Melikler Dönemi (m.ö. 650-115). Mukarriblerin sonuncusu ve meliklerin ilki olan Kariba-il Vitar saltanatının ilk yıllarında komşuları Maîn, Katabân ve Hadramut hükümdarlarıyla şiddetli savaşlar yapmış ve onları itaat altına alıp ülkesinin sınırlarını genişleterek Yemen bölgesinin tamamına hâkim olmuştur. Bu zaferlerinin ardından ülkenin genişlediğini gösteren “melikü Sebe” unvanını alarak aynı zamanda devlet başkanının din adamlığı vasfından soyutlandığı Melikler dönemini başlatmıştır. Kariba-il Vitar, zafer kitâbesi olarak bilinen Sirvâh Mâbedi’nin cephe duvarındaki mermer kitâbesinde savaş ve zaferlerini, sulama işlerindeki hizmetlerini, yaptırdığı barajları, diktirdiği hurma bahçelerini anlatmış, itaat altına aldığı hükümdarların ve ele geçirdiği bölgelerin isimlerini yazdırmıştır. Diğer bir kitâbede de zaferlerin ardından gerçekleştirilen imar faaliyetleri, bazı şehirlerin surla çevrilmesi, Me’rib Seddi’nden dağılan kanalların tanzimi, yaptırılan saray ve köşkler tanıtılır. Onun oğlu Yeda el-Beyyin’in, devlete ödeyecekleri bir vergi ve askerî hizmet karşılığında toprakları kabilelere tahsis ederek vergi ve asker toplama işini kabile reislerine bıraktığı zikredilmektedir (a.g.e., II, 161, 166).

Milâttan önce V. yüzyıldan sonra Hemdân kabilesi etkili olmaya başlamış, ülkede çıkan karışıklıklar Reydânlılar, Hadramutlular, Katabânlılar ve Himyerîler’i harekete geçirmiştir. Hânedan mensupları arasındaki ihtilâflar yüzünden çıkan iç savaşlar sıkıntıları daha da arttırmıştır. Milâttan önce II. yüzyılın ortalarında iktidarı ele geçiren Hâşidîler çeyrek asır hüküm sürebilmiş, Sebeliler tahtlarını geri almayı başarmışlarsa da ancak on yıl daha dayanabilmişlerdir. Bu defa Sebeliler’in akrabalarından olan Himyerî kabilesinin lideri Yeşerha b. Yahdup Sebe’yi ele geçirmiş ve melikü Sebe ve Zû Reydân unvanıyla Himyerî Devleti’ni kurmuştur (m.ö. 115). Böylece yaklaşık beş yüzyıl devam eden Sebe Devleti Melikler dönemi de sona ermiştir.

Eski coğrafyacılar Sebeliler’in kalabalık bir toplum olduklarını, verimli topraklara sahip bulunduklarını, güzel kokulu bitkiler yetiştirdiklerini, ticarette ve ziraatta ilerlediklerini zikrederler. Mevsimlik rüzgârları iyi bilen Sebe ticaret filosu Hindistan’la ticareti tekeline almıştı. Hindistan, Çin, Somali ve Sumatra’dan getirilen mallar Uman sahilinde boşaltılıp Sebe kervanları tarafından Kızıldeniz’e, oradan Mısır, Suriye ve Filistin’e taşınırdı. Mısır piramitlerinin buhur ihtiyacı buradan karşılanırdı. Kur’ân-ı Kerîm’de işaret edildiği gibi Sebe toplumu son derece gelişmişti. San‘a’nın doğusunda geniş ve yüksek bir ova üzerinde ticaret yollarının kavşağında bulunan Me’rib, Arabistan’ın güneyinde ilk defa kurulan ve bölgenin tamamını egemenlik altına alan güçlü bir devletin başşehri olmanın yanı sıra Sebe medeniyetinin en önemli merkeziydi. Ülkelerarası ticaretteki başarıları ve meşhur barajları sayesinde geliştirdikleri ziraatçılıkla büyük servetler edinen Sebe hükümdarları başta Me’rib olmak üzere Necran, Gurâb ve Nakbülhucre gibi büyük şehirlerde kalıntıları günümüze ulaşan çok sayıda saray, köşk, mâbed ve kale inşa etmişler, şehirlerin etrafını surlarla çevirmişlerdir. Diğer mimari eserler yanında Me’rib Barajı mühendislik alanında gelişmişliğin bir sembolüdür. Sedden bahseden en eski kitâbeler 623 yılına aittir. Me’rib’de bulunan Evâm (Avvâm) Mâbedi halk tarafından Mahrem Belkıs adıyla bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hemdânî, Śıfatü Cezîreti’l-ǾArab (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva‘ el-Hivâlî), Riyad 1397/1977, s. 65, 220-221, 359-365; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), II, 180, 183, 192; Ahmed Hüseyin Şerefeddin, el-Yemen Ǿabre’t-târîħ, Âbidîn 1384/1964, s. 67-80, 90-153; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, II, 258-352; Neşet Çağatay, İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara 1971, s. 14-17; J. Ryckmans, “Some Remarks on the Late Sabaean Inscriptions”, Sources for the History of Arabia (ed. Abdurrahman Tayyib el-Ensârî v.dğr.), Riyad 1399/1979, I, 57-68; A. F. L. Beeston, “Some Features of Social Structure in Saba”, a.e., I, 115-124; a.mlf., “Women in Saba”, Arabian and Islamic Studies (ed. R. Bidwell - G. R. Simith), London 1983, I, 7-13; a.mlf., “Sabaǿ”, EI² (İng.), VIII, 663-664; Hitti, İslâm Tarihi, I, 79-87; M. Abdülkādir Bâfakīh, Târîħu’l-Yemeni’l-ķadîm, Beyrut 1985, s. 51-164; Hasan İbrâhim, İslâm Tarihi, I, 42-46; M. Yahyâ el-Haddâd, et-Târîħu’l-Ǿâm li’l-Yemen, Beyrut 1407/1986, I, 217-251; Tevfîk Burrû, Târîħu’l-ǾArabi’l-ķadîm, Dımaşk 1988, s. 72-79; Cemâl Abdülhâdî M. Mes‘ûd - Vefâ M. Rif‘at Cum‘a, Cezîretü’l-ǾArab, Mansûre 1410/1990, I, 79-136; Adnan Tersîsî, Bilâdü Sebeǿ ve ĥađârâtü’l-ǾArabi’l-ûlâ, Beyrut 1410/ 1990, s. 68-76; M. Zebâre, el-Enbâǿ Ǿan Devleti Belķīs ve Sebeǿ, [baskı yeri yok] 1404/1984 (ed-Dârü’l-Yemeniyye), s. 9-16; Abdullah Hasan eş-Şeybe, Dirâsât fî târîħi’l-Yemeni’l-ķadîm, Tâiz 1999-2000, s. 12- 23, 53-70, 96-100, 285-340; Hamîd b. İbrâhim el-Mezrû‘, “Naķş teǿsîsî li’l-Meliki’s-Sebeǿî Kerib İl Vitâr YühniǾm”, ed-Dâre, XXX/1, Riyad 1424/2004, s. 119-123; J. Tkatsch, “Seba”, İA, X, 267-288; Casim Avcı, “Me’rib”, DİA, XXIX, 187-188; Gus W. van Beek, “Marib”, The Oxford Encyclopedia of Archaeology in the Near East, New York 1997, III, 417-419; Şükrân Harputlî, “Sebeǿ”, el-MevsûǾatü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 2004, X, 646-648. 
İsmail Yiğit 



.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder