The Twenty-fifth Dynasty of Egypt, known as the Nubian Dynasty or the Kushite Empire, was the last dynasty of the Third Intermediate Period of Ancient Egypt.
The 25th dynasty was a line of rulers originating in the Nubian Kingdom of Kush and most saw Napata as their spiritual homeland. They reigned in part or all of Ancient Egypt from 760 BC to 656 BC. The dynasty began with Kashta's invasion of Upper Egypt and culminated in several years of unsuccessful war with the Mesopotamian based Assyrian Empire. The 25th's reunification of Lower Egypt, Upper Egypt, and also Kush (Nubia) created the largest Egyptian empire since the New Kingdom. They ushered in an age of renaissance by reaffirming Ancient Egyptian religious traditions, temples, and artistic forms, while introducing some unique aspects of Kushite culture. It was during the 25th dynasty that the Nile valley saw the first widespread construction of pyramids (many in modern Sudan) since the Middle Kingdom. After the Assyrian kings Sargon II and Sennacherib defeated attempts by the Nubian kings to gain a foothold in the Near East, their successors Esarhaddon and Ashurbanipal invaded Egypt and defeated and drove out the Nubians. War with Assyria resulted in the end of Kushite power in Northern Egypt and the conquest of Egypt by Assyria. They were succeeded by the Twenty-sixth dynasty of Egypt, initially a puppet dynasty installed by and vassals of the Assyrians, the last native dynasty to rule Egypt before the Persian conquest.
Detail of a drawing of the Victory stele: Piye (left, partially erased) is tributed by four Nile Delta rulers.
Eski Mısır'ı 75 yıl boyunca yöneten Nübyeli krallar ülkeyi yeniden birleştirip bir imparatorluk kurdu. Onlarınki tarihin yakın zamana dek gölgede kalmış bir bölümüydü.
İÖ 730'da Piye adında bir adam Mısır'ı Mısır'dan kurtarmanın tek yolunun onu istila etmek olduğuna karar verdi. Bir kurtarıcı gelene kadar her yer fena halde kana bulanacaktı.
"Ahırınızdaki en iyi atları hazırlayın"diye emir verdi komutanlarına. O muazzam piramitleri inşa eden muhteşem uygarlık yoldan çıkmış küçük kabile şefleri tarafından parçalanmıştı. Piye yirmi yıldır Afrika'daki büyük bölümü günümüz Sudan'ında yer alan Nübye bölgesinde kendi krallığını yönetiyordu. Ama kendisini aynı zamanda Mısır'ın gerçek hâkimi II. Ramses ve III. Tutmosis gibi firavunların uyguladığı ruhani geleneklerin meşru varisi olarak görüyordu. Piye belki de Aşağı Mısır'a hiç gitmediği için onun bu iddiasını ciddiye almayanlar da vardı. Ve şimdi Piye yozlaşan Mısır'ın boyun eğişine ilk elden tanık olacak daha sonra da "Aşağı Mısır'ın güçlü parmaklarımın tadına bakmasına izin vermeliyim"diye yazacaktı.
Piye'nin askerleri Nil Nehri'nin kuzeyine yelken açtı. Yukarı Mısır'ın başkenti Teb'de karaya çıktılar. Kutsal topraklarda savaşa girmenin bir adabı olduğuna inanan Piye askerlerine savaştan önce Nil'de yıkanarak arınmalarını en kaliteli keten giysilerini kuşanmalarını ve vücutlarına kendi koruyucu tanrısı olarak tanımladığı koç başlı güneş tanrısı Amon'a adanan Karnak'taki tapınağın suyundan serpmelerini söyledi. Piye kendisi de bir ziyafet verdi ve Amon'a kurbanlar sundu. Böylece günahlarından arınan komutan ve adamları yollarına çıkan bütün ordularla savaşmaya başladı.
Bir yıl süren seferin sonunda Mısır'daki bütün liderler silahlarını bıraktı. Aralarında Piye'ye haberci göndererek "Merhametli ol! Bu utanç günlerinde senin yüzüne bakamam; ateşinin karşısında duramam haşmetinden korkarım"diyen Nil deltasının güçlü kabile şefi Tefnahte de vardı. Yenilenler hayatlarına karşılık Piye'den kendi tapınaklarında ibadet etmesini en değerli mücevherlerine el koymasını ve en iyi atlarını almasını istedi.
O da bu isteklerini yerine getirdi. Ve ardından tir tir titreyen yeni tebaasının önünde "İki Ülkenin Efendisi"olarak henüz kutsanmış olan Piye beklenmedik bir şey yaptı: Ordusunu ve savaş ganimetlerini toplayıp güneye Nübye'ye yelken açtı ve bir daha da Mısır'a dönmedi.
Piye 35 yıl süren hükümdarlığının ardından İÖ 715'te yaşamını yitirdiğinde tebaası onu isteklerine uygun olarak yanında çok sevdiği dört atı ile birlikte Mısır tarzı bir piramide gömdü. 500 yıldan uzun süredir ilk kez bir firavun bu şekilde gömülüyordu. Ne yazık ki önemli başarılar kazanan bu büyük Nübyelinin yüzü kelimenin gerçek anlamıyla tarihin sayfalarından silindi. Mısır'daki fetihlerinin anısına granit taş levhalara ya da stellere özenle kazınmış betimlerinin ortadan kaldırılmasının üzerinden çok zaman geçti. Nübye'nin başkenti Napata'daki tapınakta yer alan rölyefte Piye'nin sadece bacakları duruyor. Görünüşü hakkında öğrenebildiğimiz tek şey var o da teninin siyah olduğu.
Piye siyahi firavunlar diye anılan ülkenin 25. Hanedanı'nın bir üyesi olarak Mısır'ı üç çeyrek yüzyıl boyunca yöneten bir dizi Nübye kralının ilkiydi. Gerek Nübyeliler gerekse düşmanlarının steller üzerine kazıdıkları yazıtlardan bu hükümdarların kıta üzerinde bıraktıkları büyük ayak izlerini saptamak mümkün. Siyahi firavunlar parçalanan Mısır'ı yeniden birleştirip ülkeyi görkemli anıtlarla donattılar ve güneyde günümüz Hartum'undan kuzeyde Akdeniz'e kadar uzanan bir imparatorluk kurdular...
Yaklaşık 50 santimetre yüksekliğindeki ahşap maket sıra halinde yürüyen Nübyeli okçuları betimliyor. Yaklaşık İÖ 2000'e denk gelen bu dönemde Mısır kargaşa içindeydi ve birçok yerel kabile şefi ordusunda dövüşmek üzere hem Nübyeli ve hem de yabancı askerler tutmuştu.
Kingdom of Kush
The Kingdom of Kush or Kush was an ancient African kingdom situated on the confluences of the Blue Nile, White Nile and River Atbara in what is now the Republic of Sudan.
Established after the Bronze Age collapse and the disintegration of the New Kingdom of Egypt, it was centered at Napata in its early phase. After King Kashta ("the Kushite") invaded Egypt in the 8th century BC, the Kushite kings ruled as pharaohs of the Twenty-fifth dynasty of Egypt for a century, until they were expelled by Psamtik I in 656 BC.
During Classical antiquity, the Kushite imperial capital was at Meroe. In early Greek geography, the Meroitic kingdom was known as Ethiopia. The Kushite kingdom with its capital at Meroe persisted until the 4th century AD, when it weakened and disintegrated due to internal rebellion.
By the 1st century AD, the Kushite capital had been captured by the Beja Dynasty, who tried to revive the empire. The Kushite capital was eventually captured and burnt to the ground by the Kingdom of Axum.
When the Egyptians pulled out of the Napata region, they left a lasting legacy that was merged with indigenous customs, forming the kingdom of Kush. Archaeologists have found several burials in the area which seem to belong to local leaders. The Kushites were buried there soon after the Egyptians decolonized the Nubian frontier. Kush adopted many Egyptian practices, such as their religion. The Kingdom of Kush survived longer than that of Egypt, invaded Egypt (under the leadership of king Piye), and controlled Egypt during the 8th century as the twenty-fifth dynasty of Egypt. The Kushites held sway over their northern neighbors for nearly 100 years, until they were eventually repelled by the invading Assyrians. The Assyrians forced them to move farther south, where they eventually established their capital at Meroë. Of the Nubian kings of this era, Taharqa is perhaps the best known. A son and the third successor of King Piye, he was crowned king in Memphis c. 690. Taharqa ruled over both Nubia and Egypt, restored Egyptian temples at Karnak, and built new temples and pyramids in Nubia before being driven from Egypt by the Assyrians
Meroë (800 BC – c. AD 350) in southern Nubia lay on the east bank of the Nile about 6 km north-east of the Kabushiya station near Shendi, Sudan, ca. 200 km north-east of Khartoum. The people there preserved many ancient Egyptian customs but were unique in many respects. They developed their own form of writing, first utilizing Egyptian hieroglyphs, and later using an alphabetic script with 23 signs. Many pyramids were built in Meroë during this period and the kingdom consisted of an impressive standing military force. Strabo also describes a clash with the Romans in which the Romans defeated Nubians. According to Strabo, following the Kushite advance, Petronius (a Prefect of Egypt at the time) prepared a large army and marched south. The Roman forces clashed with the Kushite armies near Thebes and forced them to retreat to Pselchis (Maharraqa) in Kushite lands. Petronius, then, sent deputies to the Kushites in an attempt to reach a peace agreement and make certain demands.
Quoting Strabo, the Kushites "desired three days for consideration" in order to make a final decision. However, after the three days, Kush did not respond and Petronius advanced with his armies and took the Kushite city of Premnis (modern Karanog) south of Maharraqa. From there, he advanced all the way south to Napata, the second Capital in Kush after Meroe. Petronius attacked and sacked Napata, causing the son of the Kushite Queen to flee. Strabo describes the defeat of the Kushites at Napata, stating that "He (Petronius) made prisoners of the inhabitants".
During this time, the different parts of the region divided into smaller groups with individual leaders, or generals, each commanding small armies of mercenaries. They fought for control of what is now Nubia and its surrounding territories, leaving the entire region weak and vulnerable to attack. Meroë would eventually meet defeat by a new rising kingdom to their south, Aksum, under King Ezana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder